Powered By Blogger

3 Mayıs 2015 Pazar

KEZBAN (1953)


Senaryo ve Yönetmen Hicri Akbaşlı
Foto Direktörü Ali Yaver
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Bülent Oran, Gönül Bayhan, Muzaffer Nebioğlu, Muhterem Nur, Cahit Irgat


Konu: Şımarık bir mühendis kızı Wivet'le aynı erkeği seven Kezban'ın öyküsü

KATİL (1953)


Yönetmen Lütfi Ö. Akad
Senaryo Osman F. Seden
Operatör Kriton İliyadis
Yapım Kemal Film / Osman F. Seden, Şakir Seden Kardeşler


Yönetmen Ast: Sırrı Gültekin, Zeki Dinçoy, Sanat Yönetmeni: Sami Pandir, Script: Neriman Akad, Ses Kayıt: Yorgo İlyadis, Kurgu: Turgut Kuzu, Senkron: Turgut İnangiray, Prodüksiyon Amiri: Macit Doğudan, Prodüksiyon ast: Cumhur Özcan, Doğan Aydın, Işık Ast: Rıdvan Varol.
(Ses Film laboratuarında seslendirilmiş, And Film laboratuarında çevrilmiştir.)

Oyuncular: Gülistan Güzey (Nevin), Ayhan Işık (Kemal), Neriman Köksal (Süheyla), Nubar Terziyan (Nuri), Muazzez Arçay (Huriye), Fadıl Garan (Tahir), Hamdi Şarlıgil (Hamdi), Turan Seyfioğlu (Muzaffer), Necla Sertel (Nermin), Sadettin Erbil (Emn. Şb. Müdürü), Mualla Sürer Rıza Tüzün (Süleyman), Kemal Tözem, Şevki Artun, Saadettin Erbil, Fikri Göze, Zaruhi Değirmenci


KONU: İşlemediği bir cinayetten ötürü hü-küm giyip Anadolu'da bir hapishanede yatmakta olan elektrikçi Kemal’in, kötü yola düşüp kendisini ölmüş bilmesini istediği oğlunu bir arkadaşına teslim eden karısından haber alamayınca, kaçarak İstanbul’a gelip gerçek suçluları bulmak için giriştiği çabaları anlatan bir film. Bu filmi “Kanun Namına” filminin bir uzantısı gibi kabul etmek mümkündür. "Katil" in konusu, Fritz Lang’ ın Amerika'da çevirdiği filmlerden, Türkiye'de "Günahsız Katiller" adıyla gösterilen ve Henri Fonda ile Silvia Sidney’ in başrollerini üstlendikleri "You Only Live Once" (insan Bir Kere Yaşar) adlı filmin konusuna çok benziyor.


NOT:
Filmde özellikle Sinop'tan İstanbul'a kaçış bölümü bir çeşit doğaçlama ile çekilip kurgulanmış; senaryosu sonradan Akad tarafından yazılmıştır. Kıstırılmış, izlenen adam temasının yeniden işlendiği bu film, sonradan Osman Seden'in, Atıf Yılmaz'ın ve Orhan Elmas’ın çevirdiği filmlere bir "prototip" (ilk örnek) oluşturmuştur.




KARA DAVUT (1953)


Senaryo Yönetmen Mahir Canova
(Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ‘nun eserinden)
Operatör Cezmi Ar, Kenan Ar
Yapım Halk Film Fuat Rutkay


Oyuncular: Cüneyt Gökçer, Mümtaz Ener, Altan Karındaş, Atıf Kaptan, Muhterem Nur, Asuman Korad, Serap Sezer,


Konu: 1400 yıllarında Germiyan Beyliği’nde geçen bir tarihi olay.

KANLI PARA (1953)


Yönetmen Orhon Murat Arıburnu
Senaryo Safa Önal
Operatör Turgut Ören
Yapım Duru Film / Naci Duru


Oyuncular: Ayhan Işık, Orhan Arıburnu, Nedret Güvenç, Aliye Rona, Refik Kemal Arduman, Lale Oraloğlu, Kadri Ögelman, Tavhid Bilge, Atıf Kaptan, Salih Tozan, Mücap Ofluoğlu, Necmi Oy, Sadri Karan, Adil Güldürür


Konu: Bizanslılardan kalan bir defineyi arayanların öyküsü.


NOT: 1952 yılında ilk Filmi "Kanun Namına"da rol alan Ayhan Işık, 27 Ağustos 1952'de Kanlı Para Filminde oynamak üzere Naci Duru ile bir anlaşma imzalamaştır.


►1. Türk Filmleri Festivalinde (1953)”Türk Film Dostları Derneği”
► Kanlı Para” filmi “Kanun Namına”, “İki Süngü Arasında”, “Drakula İstanbul’da” ve “Efelerin Efesi” ile birlikte “En Başarılı Film

KALDIRIM ÇİÇEĞİ (1953)


Senaryo ve Yönetmen Baha Gelenbevi
Operatör Turgut Ören
Yapım İpek Film / İpekçi Kardeşler


Oyuncular: Cüneyt Gökçer, Heyecan Başaran, Nuri Altınok, Mücap Ofluoğlu, Orhan Boran, Kadri Ögelman, Ümit Deni, Ayşen Koray


Konu: Bir yol bakım memuru ile evine alıp aşık olduğu bir fahişenin öyküsü

KAHRAMAN DENİZCİLER (1953)


Yönetmen Refik Kemal Arduman
Senaryo
Alp Kunt
Operatör Lazar Yazıcıoğlu
Yapım Deniz Film


Oyuncular: Bülent Ufuk, Turgut Özatay, Şükran Suley, Nazım Bora, Nesrin Gazimihal


Konu:  Yıl 1953, günlerden 4 Nisan... Sabahın ilk ışıklarında Eceabat ve Nara kıyıları şiddetli bir çarpışmanın gürültüsüyle sarsıldı. Bu sarsıntı, güneşle birlikte tüm Türkiye'yi saracaktı. Naraburnu açıklarında NABOLAND adlı İsveç şilebi ile çarpışarak Çanakkale Boğazı'nın sularına gömülen Dumlupınar denizaltısında şehit olan 81 Türk Denizcisi tarihin sayfalarına ve Türk Milleti'nin kalbine şu sözlerle kazınacaktı: "Vatan sağolsun!"


Akdeniz'de yapılan NATO tatbikatına katılan 1. İnönü ve DUMLUPINAR denizaltı gemileri, manevraların ardından Gölcük'e dönmek üzere yola çıktılar. 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan gece Çanakkale Boğazı'na giriş yapan iki denizaltı gemisi, olacaklardan habersiz eve dönüyordu. Sakin geçen yolculuk saat 02.10 sularında Dumlupınar için son buldu.


Dumlupınar, Naraburnu açıklarına yaklaşırken geminin güvertesinde Süvari Kıdemli Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hüseyin Yumuk, Astsubay Hüseyin Akış ve Astsubay Hüseyin İnkaya bulunuyordu.
Ancak Çanakkale Boğazı'nın sularında sessiz sedasız ilerleyen tek gemi Dumlupınar değildi. İstanbul yönünden gelen İsveç Bandıralı "Naboland" şilebi de aynı dakikalarda Naraburnu açıklarına gelmişti. Kaptanlığını Oscar Lorentzon'un yaptığı Naboland ile Dumlupınar, birkaç dakika sonra korkunç bir gürültüyle çarpışacak ve bu çarpışma Eceabat sahilinde dahi duyulacaktı.
Astsubay Hüseyin İnkaya, nöbetçi olmamasına karşın vardiya dışı görevine devam ediyordu. Nara önlerine gelinirken rotada dikkatini çeken değişiklik üzerine köprü üstüne çıktı. Tam bu sırada güvertede bulunan sekiz kişi, ne olduğunu anlayamadan suya yuvarlandı.
Naboland, Dumlupınar'a tam baş tarafından bindirmişti. Çarpışmanın gürültüsü Eceabat Limanı'nda demirlemiş olan gemilerce de duyuldu. Darbenin şiddetine dayanamayan Dumlupınar, birkaç saniye içinde Çanakkale Boğazı'nın karanlık ve soğuk sularına gömüldü.


Denizaltının tüm elektriği kesilmişti. Gemilerinin baş taraftan itibaren su aldığını gören denizciler hızla kıç torpido dairesine doğru harekete geçti. Kıç torpidoya varana kadar da arkadaşlarının birçoğunu kaybettiler. Dumlupınar batarken sadece 22 denizci de kıç torpido dairesine ulaşmayı başarmıştı. Dumlupınar ilk şehitlerini böylelikle vermiş oldu.


Aynı gece Eceabat Limanı'nda demirli bulunan Gümrük motorundaki personel, acil olarak kaza mahaline çağırıldı. Gümrük motoru, Naboland'dan atılan tahlisiye sandallarına çıkmış ve can yeleklerine sarılmış Dumlupınar mürettebatını görerek motora aldı ve Çanakkale'de hastaneye ulaştırdı.
Gün ağarmıştı. Balıkçı tekneleri, Dumlupınar'ın batarken su yüzüne fırlattığı haberleşme şamandırasını gördü. Gümrük motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz şamandıraya uzandı ve üzerindeki yazıyı okudu:


"Deniz Kuvvetlerine bağlı Dumlupınar Denizaltısı burada battı. Kapağı açın ve denizaltıyla irtibat kurun."
Yoludüz kapağı açtı, şamandıranın içindeki ahizeyi kaldırdı ve ümitle "Alo" dedi.
Telefondaki ses, "Buyrun, ben Astsubay Selami" dedi.


Beklediği karşılığı alan Selim Yoludüz, Astsubay Selami'ye ne durumda olduklarını sordu. Astsubay Selami, geminin 15 derece sancak yönünde yatık ve elektriğin kesik olduğunu, 22 kişi olarak kıç torpido dairesine girebildiklerini söyledi.

Selim Yoludüz, "Endişelenmeyin. Kurtaran yolda. Sizi oradan çıkaracağız" dedi. Astsubay Selami'nin cevabı, Selim Yoludüz'ün kulağına ve kalbine işledi:
"Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınızdan eminiz. Vatan sağolsun..."


Dumlupınar denizaltımızın Naboland şilebiyle çarpışmasının ardından 81 denizci Çanakkale Boğazı'nın sularına gömüldü. Fakat kader 5 arkadaşlarını, belki de bu talihsiz kazaya tanıklık etmeleri için suyun yüzünde tuttu ve kaza esnasında güvertede bulunan 8 denizciden 5'i hayatta kalmayı başardı.

KADERİN MAHKUMLARI (1953)


Yönetmen Vedii Cezayirli, Ekmel Hürol
Senaryo Tekin Akmansoy
Operatör İbrahim Can
Yapım Cezayirli Film Vedii Cezayirli


Oyuncular: Tekin Akmansoy, Vedii Cezayirli, Ekmel Hürol, Gönül Bayhan, Atıf Kaptan, Kadriye Tuna, Ahmet Eskici, Cüneyt Arkın, Ahmet Evintan, Kadriye Tuna,


NOT: Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan Vedii Cezayirli’nin ve Ekmel Hürol'un yönetmenlik yaptığı ve oynadığı tek sinema filmidir. Filmde Rol alan Cüneyt Arkın’ın da deneme mahiyetindeki ilk filmidir. Oyuncu kadrosunda yer alan oyuncuların bir-ikisi hariç hepsi Devlet Tiyatrosunun genç ve yetenekli oyuncularıdır. Filmin konusu hakkında araştırmalara rağmen bir bilgi bulunamamıştır.

İZMİR SOKAKLARINDA (1953)


Senaryo ve Yönetmen Mümtaz Ener
Operatör Lazar Yazıcıoğlu
Yapım Umur Film


Oyuncular
: Suha Doğan, Mery Blanch, İclal Dinçdur, Ali Tevfik Aktan


İzmir’in güzelliklerinin bol bol kullanıldığı ancak konusunu ne olduğu hiçbir kaynakta bulunamayan bir film.

İSTANBUL CANAVARI (1953)



Nazım İnan, Neriman Köksal  (Güngör Özsoy Arşivi)
Senaryo ve Yönetmen Çetin Karamanbey
Operatör Turgut Ören
Yapım Aslan Film/ Çetin Karamanbey


Oyuncular: Muzaffer Tema, Neriman Köksal, Ayten Çankaya, Nazım İnan, Temel Karamahmut, Feridun Çölgeçen, Osman Alyanak, Kadir Savun, Vedat Karaokçu, Osman Zıt, Özdemir Baturalp


Konu: Beyaz zehir kaçakçısı bir gansterle, bir dedektifin öyküsü.

İHTİRAS KURBANLARI (1953)


Senaryo ve Yönetmen: Muharrem Gürses “*”
Fotoğraf Direktörü Kriton İliyadis, Aram Hugasyan
Yapım Ses Film / Necip Erses


Oyuncular: Ali Üstüntaş, Nevin Aypar, Feridun Çölgeçen, Reha Yurdakul, Atıf Kaptan, Hümaşah Hiçan, Sadri Karan, Leman Akçatepe, Atilla Gürses (Arcan), Mualla Fırat (Fosforoğlu), Çocuk Oyuncu: Ferdi Merter (Fosforoğlu)


Konu: Bir bar kadınına aşık olup, çocuklarını ve ailesini bu uğurda mahfeden bir babanın öyküsü.


___________________________________

*” 1.12.1927’DE Siayah-Beyaz Olarak Amerika’da Gösterime Giren Ve Jack Cooper (1890-1970) İle Betty Jane Graham’ın Oynadığı “The Way Of All Flesh” İsimli Filminden Uyarlama

HOŞGÖR BOŞVER ALDIRMA (1953)

“MEMO FESTİVALDE” 

Senaryo ve Yönetmen Zeki Alpan
Foto Direktörü Cezmi Ar, Muzaffer Pekgüleryüz
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Zeki Alpan, Nimet Alp, Fikret Hakan, Celal Sururi, Vedat Karaokçu, Mürvet Sim, Murat Tok, Hüseyin Kaşif, Salih Tozan


Konu: Fransa’dan gelen Moris’i hapsedip onun yerine geçen Memo’nun güldürüsü

2 Mayıs 2015 Cumartesi

HIÇKIRIK (1953)

Senaryo ve Yönetmen Atıf Yılmaz (Kerime Nadir'in aynı isimli romanından )
Filmi Çeken Mike Rafaelyan
Müzik Sadi Işılay, Faruk Yener
Yapım Erman Film / Erman Kardeşler


Ar Direktör: Sohban Koloğlu, Işık Operatörü: Kostantin Psaras, Kemal Soloları: Sadi Işılay, Fon Müzikleri: Faruk Yener, Reji Asistanı: Nejat Saydam, Operatör Asistanı: Osman Başata, Işık Asistanı: Orhan Özerler, İtalya’daki sahneleri Çeken: Franco Lazaretti, Sesleri Alan: Rauf Tözüm, Montaj, Senkron : Yılmaz Atadeniz, Laboratuar Şefi: Semih Peköz, Ses Kayıt: Rauf Tözüm, Prodüktör Asistanı: Kerim Pamukoğlu.,Prodüktör: Temel Karamahmut, (Erman Film stüdyosunda çekilmiş ve seslendirilmiştir.


Oyuncular: Muzaffer Tema (Kenan), Nedret Güvenç (Nalan), Temel Karamahmut (Üvey baba), Reşit Gürzap (Dr. İlhami), Settar Körmükçü (Doktor), Fatma Bilgen (Üvey anne), Yervart Terszisyan, Muazzez Arçay (Besime), İhsan Aşkın (Kutsi baba), Nejat Saydam, Feridun Çölgeçen (davetli), Dursune Şirin (Dilber Bacı), Lebibe Çakın, Nejat Saydam (öğretmen), Leman Akçatepe (Perver),Muazzez Doğan (Konsolos görevlisi), Belkos Dilligil (davetli), Abdullah Ataç, Osman Altınay, Alev Elmas (Kenan annesi), Çocuk Oyuncular: Tunç Noyan (Kenan), Karin Davutoğlu, Bilsev Etüs


KONU: Annesi öldükten sonra üvey babasının kötü davranışları sonucu evden ayrılmak zorunda kalan Kenan’ın (Muzaffer Tema) bakımını iyi yürekli zengin bir adam üstlenir. Kenan’ı kendi oğlu gibi bakıp büyüten adamın bir de kızı vardır: Nalan (Nedret Güvenç). Bu ikisinin arasında daha küçükken yoğun bir duygusal ilişki doğar. Özellikle Kenan’ın Nalan’a duyduğu sevgi tutku derecesindedir. Ancak bunu Nalan’a hiçbir zaman söylemez. Nalan sorduğunda da bunu yadsır. Doktoruyla evlenen Nalan bir süre sonra ölümcül bir hastalığa yakalanır.


► Yapımcı Hürrem Erman filmin başrol oyunculuğunu ve yönetmenliğini Sezer Sezin’e teklif eder. Sezer Sezin’le Hürrem Erman uzun yıllardır beraber yaşamaktadırlar. Ancak Bağdat’ta “Arzu ile Kamber” ve “Tahir ile Zühre” filmlerinin çekilişi sırasında filmin jönü Kenan Artun’la Sezer Sezin arasında başlayan dostluk arkadaşlık zamanla vazgeçilmez bir aşka dönüşür ve evlenirler.


Bu durum karşısında filmdeki oyunculuktan ve yönetmenlikten vazgeçmek zorunda kalınca senaryoyu yazmak ve filmi yönetmek üzere Atıf Yılmaz görevi üstlenir

ROMANIN ÖZETİ:
 
Binbaşı Kenan Eskişehir’de görev yapmaktadır ve rahatsızlığı nedeniyle üç ay izin alıp İstanbul’a gelmiştir. Onun için İstanbul’un ve özellikle çocukluğunun geçtiği Çamlıca’nın önemi büyüktür. Her gün genç yaşta kaybettiği sevgilisinin mezarına gitmektedir. Günlerden bir gün, emeklilik yıllarını evinde sakin bir şekilde geçiren eski askerin dikkatini, bahçesinin önünden her sabah elinde bir tutam leylak, yanında kendisinden oldukça genç,uzun boylu bir hanımla geçen, otuz otuz beş yaşlarında, uzun boylu, sarışın, üniformasının içerisinde endamla duran bir binbaşı çekmektedir. Genelde yanındaki hanımla pek konuşmayan binbaşıyı, onun kardeşi olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini aralarındaki yaş farkı ve resmi ilişki de desteklemektedir. Bir sabah yine binbaşının geçtiğini gören emekli yarbay, o gün yalnız olmasını da fırsat bilerek, O’nun sırrını çözmeye karar verir ve onu takibe koyulur. Hemen arkasından yürümesine rağmen binbaşı O’nu farketmemektedir. Binbaşı onu Karacaahmet Mezarlığı’na götürür.


Etrafı demir parmaklıklarla çevrili mezara girip, mezarın üzerinde duran leylakları tazelemesini izler. Yavaş yavaş olayı çözmektedir ancak bu seferde bu mezarın içinde yatanın kim olduğunu merak etmeye başlar. Dizleri üzerine çöküp, avuçlarıyla toprağı yoğuran, gözyaşlarıyla sulayan binbaşıya dokunabilecek kadar yaklaşır. Samimi bir arkadaşıymış gibi ellerini kederli binbaşını omuzlarına koyar. Binbaşı aniden elektrik çarpmışa döner ve kafasını yaşlı askere doğru çevirir. Yaşlı adam O’na bir dost olduğunu ifade etmesine rağmen, kim olduğunu bilmediği bu adama şaşkın şaşkın bakmaya devam eder. Ancak bu emekli yarbay, samimiyetine inandırmayı başarır ve el sıkışıp evin yolunu beraber tutarlar. Binbaşıyı evine davet eder ancak binbaşı daha sonra eşi ile birlikte geleceğini söyler ve dediğini de yapar. Zamanla dostlukları ilerler. Bir gün Binbaşı Kenan bu yaşlı dostunu evine davet eder ve altı aylık çocuğundan bahseder. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırır. Bu şaşkınlığı kızı diye düşündüğü kişinin eşi, mezarını her gün ziyaret ettiği kişinin de çocukluğundan beri sevdiği kişi olduğunu öğrenince, O’nun hayatının gizemine karşı olan merakı büsbütün artar. O’na hayatını anlatmasını ister. Binbaşı Kenan ise bir hafta sonra dört aylık izninin bittiğini ve gitmeden önce her şeyi ama her şeyi öğreneceğini söyler. 


Ertesi hafta dostunu uğurlamaya gider. Binbaşı Kenan dostuna bir paket vererek içinde hayatının sırrının yazdı-ğını ve neden hayatına tek kelime ile “hıçkırık” dediğini anlattığını söyler ve trene biner. Yaşlı adam heyecan içerisinde evine döner ve paketi açar. Paketin içinden bir hatıra defteri ile, üzerinde bir gün öncesinin tarihi yazılmış olan bir mektup bulur. Mektubun içinde, şu an çok bahtiyar olduğu ve O’nun için üzülmemesi yazılıdır. Emekli yarbay sabaha kadar hatıra defterini büyük bir heyecan içinde okur…

Binbaşı Kenan’ın hatıra defterinde şunlar anlatılmaktadır:


Annesi öldüğünde henüz yedi yaşında bir çocuktur. Babası Susamzade Safi Bey varlıklı bir tüccardır. Annesinin hayatta ol-duğu dönemde araları çok iyi olan babasından, zamanla uzaklaşmaya başlar. Bir gün babası evlenmek istediğini küçük Kenan’a açar. Kenan bunu istemese de kabul etmek zorunda kalır. Yeni annesi Kenan’a ilk günlerde iyi davransa da sonradan gerçek yüzü ortaya çıkar. Sürekli dayak yiyen Kenan’a ev zindan olmaya başlar. Bir gün okuluna gelen bir müfettiş Kenan’ın acı durumunu fark eder ve onun başına gelenlerin hepsini öğrenip durumu Muhip Azmi Bey ismindeki yardımsever bir dostuna bildirir.
Muhip Azmi Bey küçük Kenan ile konuşur ve O’nu evlat edinmeyi istediğini söyler. Küçük Kenan kararsızdır. Muhip Azmi Bey Kenan’ında sonradan üvey babası olduğunu öğrendiği Susamzade Safi Bey’le konuşur. Aslında O da bunu istemektedir. Küçük Kenan artık İstanbul yolcusudur. Uzun bir yolculuktan sonra, Muhip Azmi Bey ve Kenan eve ulaşırlar. Ev halkıyla tanışır ve evin tek çocuğu olan, kendisinden yaşça büyük Nalan ile hemen bahçeye, oyun oynamaya giderler. Artık hayatı değişir, evin bir parçasıdır ve Nalan’dan hiçbir farkı yoktur. Evde tek evlatlık olan Kenan değildir. Otuz yaşlarına girmesine rağmen halen evlenmemiş olan Vesime de bu evde evlatlık olarak büyümüştür. Bütün zamanını Nalan ile beraber geçiren Kenan için hayat artık, yaşamaya değer hale gelmiştir. Nalan, yaşil iri gözlü, çelimsizliğine rağmen oldukça hareketli bir kızdır. Okula gitmemesine rağmen, evde özel ders almaktadır.Kenan da yaşı ilerledikçe derslere başlar. Bazı zamanlar bu iki çocuk, yakınlarda eski ama şirin bir kulübesi bulunan Şeyh Kudsi Efendi’nin yanına gider ve onun neyinden dökülen notaları büyük bir hayranlık içinde dinlerler.Zamanla Kenan’ın içinde Nalan’a karşı normalden daha farklı ve daha şiddetlibazı duygular belirmeye başlar. O’nu sevmektedir hem de ölürcesine! Bu sonuca, zaman zaman baş gösteren kıskançlığından ulaşmaktadır. Artık ikisi de büyümüştür ancak her şey yolunda gitmemektedir. Nalan zatüriye geçirir ve zayıf olan vücut direnci iyice zayıflar. Kenan ortaokuldan mezun olur ve öz babası gibi subay olmak için Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. Günden güne Nalan’a karşı olan sevgisi büyür ve bu sevgiyle beraber kalbindeki yarada derinleşir. Nalan’a karşı olan sevgiyi O’na açamaz ve O’da bu sevgiyi çocukluğuna verir ve ciddiye almaz. Hatta yine bir bahar günü, her zamanki gibi, leylak hastası olan Nalan ile Kenan, leylakların arasında dolaşırken, Kenan yine kıskançlığını belli edince Nalan O’na şakayla karışık kendisini sevip sevmediğini sorar. Bir an için öldüğünü zanneden Kenan, sevgisini itiraf edecek gücü kendisinde bulamaz ve inkar edip kardeş olduklarını söyler. Zaman geçtikçe Nalan’ı hastalık pençesi altına almaktadır. Bazen öksürmekten boğulacağını düşünürler. Yine böyle bir günde Nalan yatağını kana bulamıştır. Hemen aile dostları ve bir süredir de doktorları olan İlhami Bey’i çağırırlar.


Muayeneden sonra ilaçlar yazılır. Bir kış Nalan yatağından kalkamadan böyle mutsuz bir şekilde akıp gider. Ancak bahar gelip de leylaklar açtığı zaman, Nalan da ayağa kalkar. Bütün eve bir cümbüş hakim kılar. Kenan her hafta sonunu Nalan ile geçirebilmek için iple çeker. Yine böyle bir hafta sonu, Nalan’ı her zamanki gibi leylakların arasında bulacağını düşünerek, O’na bir sürpriz yapmak ister. O’na habersizce yaklaşıp leylak yağmuru içerisinde boğacaktır. Ancak O’na yaklaşınca yalnız olmadığını anlar. Yanında Doktor İlhami Bey vardır. Doktor İlhami Bey O’na evlenme teklif etmektedir. Kenan neye uğradığına şaşırır ama elinden de hiçbir şey gelmez. Hemen Doktor İlhami Bey ve Nalan nişKenan ise hem sevdiği kişinin evliliğine hem de O’nun kocasıyla birlikte başka bir eve taşınmasına üzülmektedir. Bir süre sonra Nalan’nın bir de küçük kızı olur. Nalan’ın isteğiyle kızının adını Kenan koyar. Kenan aşkını çoktan açıklamıştır. “Nalan’ın ağlattığını Handan güldürsün” der ve kızının ismini “Handan” kor. Doktor İlhami Bey sık sık işi gereği seyahat eder ve bundan dolayı Nalan için en uygununun Çamlıca’daki baba evinde kalmasının olduğunu düşünür. Nalan eve döndüğü gün bütün evde bir mutluluk rüzgarı eser. Handan da büyür ve ele avuca sığmaz bir hale gelir. “Ağabey” olarak çağırdığı Kenan’ın kucağından inmemektedir.


Kenan artık çoktan Harbiyeli’dir. Tıpkı küçüklüğünde olduğu gibi Nalan ile birlikte leylaklar arasında yürüyerek günlerinin büyük bir kısmını geçirirler. Vesime sürekli Handan’la ilgilendiği için Nalan rahattır ancak O’nun doğumu bünyesini iyice zayıflatmıştır. Günden güne Nalan ile Kenan arasındaki ilişki daha da kuvvetlenir. Hatta bazı geceler Nalan’ın odasında geç vakitlere kadar oturup konuşurlar. Kenan sürekli Nalan’a karşı olan sevgisinin O’nu ne kadar yıprattı-ğından bahseder ve sevgisine karşılık bekler. Ancak Nalan eşine ve çocuğuna karşı sadık olduğu için O’na hiçbir karşılık vermez. Bir gece yine Nalan’ın odasında konuşurken, Kenan Nalan’a karşı yoğun bir izdivaç isteği duyar ve kendisini kontrol edemez. Olay Nalan’ın tokatı ile sonuçlanır ve bu olaydan sonra Kenan ceza aldığını bahane ederek dört ay boyunca okulda kalır ve eve gelmez. Taki bir gün Vesime Kenan’ın okuluna gelip Nalan’ın çok hasta olduğunu ve O’nun artık eve dönmesini istediğinin söyleyinceye kadar. Artık barışmışlardır. Kenan artık Harbiye’den mezun olup yakışıklı bir subay olmuştur. Kılıcını kuşanıp, şıngırtılar içerisinde Çamlıca’ya, evine gelir. İlk olarak babası Muhip Azmi Bey’in ellerinden öper.


Nalan da O’nu beklemektedir. O’nunda hemen leylak kokulu yumuşacık ellerine sarılır ve doyasıya öper. Artık Kenan’ın gideceği kıt’a da belli olmuştur. Gideceği yer İstanbul’a çok uzakta olduğu için başta Nalan olmak üzere evdeki herkes üzülür. Artık sadece mektuplarla haberleşeceklerdir. Ancak Nalan Kenan’dan O’na kardeşiymiş gibi mektup yazmasını ister ve Kenan’da bunu kabul etmek zorunda kalır.


Nalan çok hastadır ve günden güne eriyip gitmektedir ve O da bunun farkındadır. Bundan dolayı Kenan’ı bir daha göreme-yeceğinden korkmaktadır. Kenan artık bir kıt’a subayıdır. Görev hayatında başarılı ve arkadaşları tarafından sevilen bir insandır. O da hayatından çok memnundur ancak sadece Nalan’ın yokluğunu çok fazla hisseder. Nalan ve babasına her fırsatta mektup yazar. Ancak bir gün hayatının hatasını yapar ve efkarlı olduğu bir günde Nalan’a karşı olan bütün duygularını yazdığı bir kağıdı farkında olmadan Nalan’a gönderir. Bu hatayı anladıktan sonra üst üste birçok telafi mektubu yazar ama aylarca cevap gelmez. Endişelenmeye başlar ve komutanından izin ister ama seferberlik olduğu için komutanı izin vermez. En sonunda bir telgraf alır: “(D.R.) süvari alayı, sekizinci bölük komutanı Kenan ZİYA Bey’e: Ölüyorum çabuk gel !..Nalan” Bu telgraftan sonra Kenan komutanına koşar ve ona bu telgrafı gösterip izin ister ve alır. Atına atlar ve onaltı günlük uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşır. Ancak bir gece önce Nalan gözlerini hayata yummuştur.


Bir an için Kenan da kendisini O’nunla beraber ölmüş gibi hisseder ve olduğu yere yığılıp kalır. Kendine geldiği zaman ilk işi, Nalan’ın mezarına gidip toprağına kapanmak olur. Eve döndüğü zaman Vesime, o sadık ve iyi kalpli kadın, elinde bir paketle Kenan’ı beklemektedir. Elindeki paketi Nalan’ın O’na bıraktığını söyler ve O’na uzatır. Kenan paketi heyecan içinde alır ve odasına çekilir. Pakette 18 yaşına girdiği zaman Handan’a verilmesi gerektiğini yazan bir mektup ile Nalan’ın kendi el yazısıyla yazılmış yedi sayfa vardır. Bu kağıtlarda Nalanartık Kenan’a karşı olan aşkını gizlemez ve bütün duygularını döker Ayrıca Kenan’ın yanlışlıkla gönderdiği kağıdı kocasının okuduktan sonra yaptığı işkenceler, kızı Handan’ı bu yüzden ölünceye kadar göremediği de yazar. Bu kağıtları okuduktan sonra Kenan iyice yıkılır. Bir süre sonra Doktor İlhami Bey ile salonda karşılaşırlar. Tartışmaya başlarlar ve Kenan her şeyi bütün açıklığıyla anlatır ancak kendisine bir türlü inandıramaz. En sonunda Nalan’ın Kenan’a yazdığı kağıtları gösterir. Doktor İlhami Bey artık pişmandır ama bu pişmanlık Nalan’ın ölümüne çare değildir. Muhip Azmi Bey ile barışır ve Handan’ı da annesinin evine geri getirir. İzini biten Kenan tekrar kıtasına döner.


Balkan Harbi biter, Cihan Harbi başlar. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 6 Ekim 1923’te İstanbul’a giren Türk ordusu arasında Kenan da bulunur. Artık otuz otuzbeş yaşlarında bir subaydır. Eve dönünce herkes O’nuneşe ile karşılar. Bu arada Handan da içeriye girer ve Kenan’ı şaşkınlık içinde bırakır çünkü O artık 18 yaşında bir genç kızdır daha da ilginç olanı, annesi Nalan’ın bir ikizi olmuştur.Kenan her gün Nalan’ın mezarına gider. Bir süre sonra Handan da O’na eşlik etmeye başlar. Annesinin O’na bıraktığı mektubu bir süre sonra Kenan’dan almıştır. Yine beraber gittikleri mezardan dönerken Handan annesinin O’na bıraktığı mektuptan bahseder. Annesinin kendisinden gerçekten sevdiği birisiyle evlenip, hayatını O’nun gibi mahvetmemesini istediğinden ve evleneceği kişinin de sarışın ve uzun boylu bir subay sürdürenolursa çok bahtiyar olacağını yazdığından bahseder. Daha sonra ekler “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı güldürebilir!” Kenan şaşırmış ve aynı zamanda da mutlu olmuştur. Handan’ı kollarıyla kavrar ve bir daha da asla bırakmaz. “www.gramerimiz.com/hickirik1.htm”



FİLMDEKİ KARAKTERLER:


Kenan Ziya: Yedi yaşında annesini kaybettikten sonra üvey anne ve babasının elinde kaldığı sürece büyük acılar ve işkenceler içinde yaşamıştır. Bu acılardan kurtularak İstanbul’a gelmiştir; fakat burada daha büyük bir acıyla karşılaşacağından haberdar değildi. Kendinden büyük Nalan isminde bir kıza aşık olur; fakat Nalan’ın ağlattığını kızı Handan Nalan: Evin tek çocuğu olan Nalan’ın her isteği yerine getirilmiştir ve özel hocalardan ders alarak iyi bir eğitim almıştır. Çelimsizliğine rağmen çok hareketli ve neşeli bir çocukluk yaşamıştır; fakat küçük yaşlarda yakalandığı zatüre illeti onu mutlu edemeden öldürmüştür. Doktor İlhami Beyden Handan isminde bir kızı vardır.

Susamzade Safi Bey: Kenan’ın üvey babasıdır. İlk zamanlarda Kenan’a iyi davranan Safi Bey, eşinin ölümünden sonra başka bir kadınla evlenmiştir ve ikisi de Kenan’a karşı çok kötü davranmışlardır. Safi Bey zengin, çalışkan ve azimli bir esnaftır.

Muhip Azmi Bey: Sarışın, yeşil gözlü mabeynde çalışan çalışkan ve varlıklı bir devlet adamıdır. Nalan isminde bir kızı vardır. Karısının ölümünden sonra kendini kızına vermiştir ve kızının zatüreye yakalanıp günden güne erimesi O’nu mahvetmiştir. Sekiz yaşındaki Kenan adında bir çocuğu evlatlık almıştır ve onu öz kızından ayırt etmemiştir.

Emekli Yarbay: Bu emekli subay Osmanlı’nın son zamanlarında emekli olduktan sonra kendini doğaya adayan, sakin bir yaşam doğayı seven, cana yakın, sevecen ve merhametli bir kişiliğe sahiptir. Kısa sürede Binbaşı Kenan ile iyi bir dostluk kurmuştur.

Doktor İlhami Bey: İlk başta doktor olarak geldiği köşkün daha sonra damadı olmuştur. Nalan’ın kocasıdır ve de Handan’ın babasıdır. Nalan ilk başlarda duyduğu aşkı günden güne azalmıştır ve ilgisiz
kişiliği ortaya çıkmıştır.

Vesime: Muhip Azmi Beyin evlatlığı Nesime evlenmemiştir ve ölünceye kadar konak da hizmetli olarak çalışmıştır. Oldukça iyi bir kişiliğe sahip olan Nesime özellikle Kenan ve Nalan aşklarını bir sır gibi saklamıştır.

Şeyh Kudsi Efendi: Nalan ve Kenan’ın sevdikleri ve saydıkları, müzikten iyi anlayan, özellikle çaldığı ney ile onları büyüleyen veaşık eden bir insandır. Küçük, şirin bir kulübede oturan adamı onlar devamlı ziyaret ederler. (www.gramerimiz.com/hickirik1.htm)

► Erman Film Hıçkırık romanını Lütfi Akad denetiminde çekmeye karar verir, sonradan yönetmen olarak Sezer Sezin düşünü-lürse de başlayan hazırlık sonuç vermez, film ancak 1953 de Atıf Yılmaz tarafından çekilir Senaryoyu da yazan Atıf Yılmaz'ın Hıçkırık'ı, Kerime Nadir tarafından yine ülkede yerli film sanayinin ilk büyük ürünü Süper film, her sınıf halk tarafından beğenilen, gişede hasılat rekorları kıran bir film olarak anılır. Yalnız, Kerime Nadir senaryonun esere sadık kalmadığından yakınırken, mizansenlerin daha gerçekçi, bazı oyuncuların daha az yapmacık1ı yorumun daha inandırıcı olması gerektiğini ileri sürmekten geri kalmaz. Atıf Yılmaz versiyonunda "doktoru ile evlenip, sonunda çocukluk yıllarından beri sevdiği erkeğin kollarında ölen acılı bir kadının öyküsünü süper film olarak niteledikten sonra esere sadakatsizlikle eleştiren Kerime Nadir, Hamdi Değirmencioğlu'nun senaryosu ile Orhan Aksoy tarafından 1965 de yapılan ikinci versiyon (yıllar sonra bu renkli) için, "bazı eleştirmenler tarafından yerli malı dekorlarla işlenmiş gözyaşına bürünmüş bir salon filmi' olarak nitelendirilir ise de, "tarafsız bir görüşle varılan kanı odur ki, yerli filmler arasında o güne dek 'ondan daha güzeli yapılamamış şeklinde değerlendiriliyordu. Fakat romana yine sadık kalınmadığını artık yazarın fikrini sormak modasının geçmesine bağlıyordu. “Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf, 70 “


HALICI KIZ (1953)


Senaryo ve Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Mebrure Alevok
Kamera Cezmi Ar
Yapım Doğan Kardeş Yayınları A.Ş (Bavaria-Filmkunst’da kopya edilmiştir.)


Eser: Vedat Nedim Tör ,Müzik ve Kanun Soloları: Ferid Alnar , Dekorlar: K. Hallegger


Oyuncular : Heyecan Başaran (Gül), Asuman Korad (Hasan), Müfit Kiper (Recep), Handan Uran (Leyla), Agah Hün (Dağlı), Neriman Esen (Ayşe), İbrahim Delideniz (Mehmet), Viktoria Haçikyan, Mehdi Yeşildeniz (Mehmet), Kemal Tözem, Kadri Ögelman, Münir Özkul (Bahçevan), Sadri Alışık (Kemal), Şükran Güngör (İrfan), Kamuran Yüce, Ertuğrul Bilda (Tahsin), Suat Taner (Asım), Altan Karındaş (Sevda), Sadri Alışık, Suna Pekuysal (Hacer), Aysel Gürel.

KONU: Uşak'ta bir köyde dul annesi ile ve köyde yaygın olan halı dokumacılığı yapan Gülizar Hasan’ı sevmektedir. Babası ise oğlu Hasan'ı zengin fakat çirkin Esma ile evlendirrnek istemektedir. Gülizar'ın annesinın tedavi için Uşak'a gitmesini fırsat bilenler. Gülizar'ın orada evlendiğini söyleyerek Hasan'ın fikrini çelip Esma ile evlenmesini sağlarlar. Düğün günü Gülizar gelir, dedikodular yüzünden annesi ölmüştür. elindeki çifte ile Esma'yı vurmak ister -daha önce boynunda ki beşi biyerdeyi Esma'nın babası Recep'in ayakları dibine atar- ateş edilirken Hasan Esma'nın önüne geçer ve vurulur. Gülizar'ı jandarmalar götürür, Gülizar cezaevinde halı dokur. Bir gün ateş etmesi sonucu gözleri kör olan Hasan ziyaretine gelir, karşılıklı 'özür diler' ve birbirlerini beklemeye karar verirler. Senaryo, Alevok tarafından yazılırken hayli değiştirilir; Tör, yazılan senaryonun oyunu ile ilgisi olmadığını söyler.


Alevok'un senaryosu şöyledir: Isparta da halı atölyelerinde çalışan Gül, güzelliği ile kadınları kıskandırır, erkeklerin başını döndürür. Patronun oğlu Hasan da Gül ile ilgilenir. Babası oğlunu başka birisi ile evlendirmek istediği için Gül'ü bahane ile atölyeden uzaklaştırır. Gül gidince Hasan başkalarıyla da gönül eğlendirir Hasan'ın babası Gül'e sataşmak ister. Yüz bulamayınca evde çalıştığı tezgahını kaldırarak işsiz bırakır. Gül ile evlenmek isteyen bir zengin çiftçi vardır.


Fakat Gül gönlünün istediğine varacaktır. Dedikodular yüzünden annesi ölür. Gül komşusu ile İstanbul'a gelir fakat çalışmak için girdiği her evde güzelliği nedeni ile rahatsız edilerek hiçbir yerde tutunamaz. Son olarak baktığı hasta kadının yanında da tutunamayınca, dağ başındaki kulübesinde yalnız yaşayan genç bir adamdan ummadığı bir sevecenlik görür. Bu arada kusurunu anlayıp peşinden gelen Hasan’la yeni ilişkisini tercih eder ve iki yeni sevgili birbirlerinin kollarına atılır.'" “Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”, syf55

GİZLİ YARA (1953)


Senaryo ve Yönetmen Sami Ayanoğlu
Kamera Aram Hügasyan
Yapım Ceylan Film / Nubar Hamparsun


Oyuncular: Suavi Tedü, Suavi Tedü, Gül Gülgün, Atıf Avcı, Aziz Basmacı, Hadi Hün, Atıf Kaptan, Faik Coşkun, Şayeste Ayanoğlu.


Konu: Kan davalı iki ailenin çocukları olan Güllü ile Ahmet’in aşkları.

EĞLENCE BÜLBÜLLERİ (1953)


Senaryo ve Yönetmen Seyfi Havaeri
Operatör Cezmi Ar
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Salih Tozan, Toto Karaca, Nevzat Okçugil, Atıf Kaptan, Ali Korkut, Celal Sururi, Nimet Alp


Konu: Uçarı ve çapkın bir damadın, tutucu bir aile içindeki serüveninin güldürülü öyküsü