Powered By Blogger

22 Haziran 2015 Pazartesi

ALIN YAZISI (1956)



Senaryo Sezai Solelli
Görüntü Yönetmeni Memduh Yükman
Yapım Türk Film /  Mehdi Özgürel 

 Oyuncular: Ekrem Bora, Melike Cihangir, Sedat Akpınar, Hasan Ceylan, Vedat Karapınar, Türkan Şamil, Gani Turanlı

ADA SAHİLLERİNDE (1956)



Senaryo ve Yönetmen Cüneyt Örs
Görüntü Yönetmeni Enver Burçkin
Yapım And Film / Turgut Demirağ
Danslar: Keti Dalmas ve Türkan Şamil, Şarkılar: Bülent Oral

Oyuncular: Nebile Teker, Ömer Hayam, Orhan Er, Feridun  Çölgeçen, Ali Seyhan, Ayten Güvenç, Orhan Or

YÖRÜK ALİ (1955)



Senaryo ve Yönetmen Esat Özgül
Foto Direktörü Memduh Yükman
Yapım Anadolu Film / Esat Özgül  

Oyuncular: Deniz Tanyeli, Celal Atik, Turgut Pasiner, Nilüfer Aydan, Hulusi Kentmen 

  Yörük Ali Efe, (d. 1895-Kavaklı, Sultanhisar, Aydın, ö. 23 Eylül 1951-Bursa), Kurtuluş Savaşı sırasında 16 Haziran 1919'da Malgaç Baskını ile düşmana ilk darbeyi vurmak suretiyle Aydın yöresinde düşman kuvvetlerinin ilerlemesini durdurmuş olan efe. 

 Babası Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi, annesi yine Yörüklerin Atmaca Aşireti'nden Fatma’dır. Yörük Ali 19 yaşına geldiğinde, Aydın  dağlarında dolaşan Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin gurubuna katılmak istedi. Ağır bir sınavdan geçirilerek guruba alınır. Kısa zamanda Efe’nin ve tüm zeybeklerin güven ve sevgisini kazanarak gurupta ikinci adam konumuna yükselir. Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin Bozdoğan Kavaklıdere baskınında ölmesi üzerine Yörük Ali Efe olarak gurubun başına geçer

Dört yıldan fazla dağlarda dolaşan Yörük Ali Efe, bu süre içinde daima ezilenin mağdur edilenin, güçsüzün yanında olur. Haklı olarak halk tarafından sevilir, itibar ve destek görür. 

 Yörük Ali Efe 1919 senesinde dağdan iner. O sıralar düşman İzmir’i, ardından Aydın ve Nazilli’yi işgal etmiştir.

YOLPALAS CİNAYETİ (1955)





Senaryo ve Yönetmen Metin Erksan
Eser Halide Edip Adıvar
Foto Direktörü Fethi Mürenler
Yapım Atlas Film / Nazif Duru 

 Oyuncular: Uğur Başaran, Bülend Oran, Abdurrahman Palay, Altan Hanoğlu (Karındaş), Neşet Berküren, Gönül Serap, Muzaffer Arslan 

 Konu: 1930 lu yıllarda Şişli sosyetesi ile, Yaptığı bir evlilik sonucu kendisini farklı bir ortam içince bulan Karagümrük’lü Naciye’nin dramatik öyküsü. Kahpe olan annesi ve topal kızı (Sırma) ile birlikte yaşayan Nadi-re’nin annesi, bir öküz satın alabilmek için biriktirdiği parasını almak isteyen amca oğlu tarafından öldürülür. Annesini öldürürken kazında ölmesi üzerine, bunlara neden olan Mükerrem’i öldürmeye yemin eden Nadire yalnız kalınca bir iki yer dolaşır, besleme olarak verilir, sonunda bir evde iki yaşındaki cılız Bülen’te dadı olur. 

 Onu kızı Sırma gibi sever, korur; Bülent'in annesi sonradan görme biridir. Mükerrem de bu ailenin yanına şoför olarak girer, önce tanımadığı Nadire'ye çirkin teklilerde bulunur. Bülent'e de sataşmaya başlayınca Nadire bıçaklayarak, Mükerrem'i öldürür. Annesinin ve Sırma’nın öcünü alır.  
  
  "Yolpalas Cinayeti, Halide Edip'in küçük ama, çok etkili romanlarından biridir. Bu roman yalnız Türkiye'de değil, dünyada da çok konuşulmuş, zaman zaman dış basında, bölümler halinde yayımlanmıştır. Halide Edip, Yolpalas Cinayetimde Cumhuriyet dönemindeki burjuva sınıfını en keskin çizgilerle eleştirmiştir. 

 Metin Erksan üniversite yıllarında Halide Edip'in ingiliz Filolojisindeki derslerine girdiği için, yazarla eskiye dayanan bir dostluğu vardır. Sinemacı olduktan sonra hocasının bir romanını sinemaya uyarlamak ister. Halide Edip 'Sinekli Bakkalı çek" der ama. Metin Erksan'ın tercihi "Yolpalas Cinayeti’ dir.
 Yolpalas Cinayeti" Halide Edip Adıvar'ın aynı adlı eserinden senaryolaştırılan durgun bir melodramdır. Metin Erksan bu filmi çekerken sansür kurulundan, Bu filmde millî terbiye, ahlak ve örflere aykırı şeylere dikkat edin" yazan bir kağıt alır. Sansür kurulu Türki-ye edebiyatının önemli ismi ve Türk kadınının en önemli temsilcisi olan Halide Edip'in romanındaki ev-lilik dışı cinsel ilişkiden rahat-sızlık duymuştur. Oysa romanda olduğu gibi, filmde de evlilik dışı cinsel ilişkiyi övmek değil, yermek amacı güdülmüştür: 

 Romanın bir bölümünde evli bir hanımın evlilik dışı cinsî münasebeti var. Halide Hanım bunu belli belirsiz vermiş. Ben senaryomda bu durumu biraz daha belirginleşirdim. Sansürden itiraz geldi. Ben o dakikada da şu dakikada da aynı kanaatteyim. Yani evlilik dışı cinsi münasebet olgusunu özendirici olarak filme koymak ol-maz. Halide Hanım da, ben de böyle bir şey yapmadık zaten. 

 Eski Türk romanına baktığımız zaman bu tür ilişkiyle karşılaşıyorsunuz. Türk edebiyatçıları bu olgudan bir trajedi çıkarmışlar; özendirici, övücü anlamda kullanmamışlar.Yönetmene göre "Yolpalas Cinayeti" yazarından oyuncularına kadar tüm görkemine, mizansenleri, ışığı, dekoru, planlarına kadar tiıiz çalışma ürünü olmasına rağmen, gösterime girdiği zaman seyircinin ilgisini çekmer. Metin Erksan bu çelişkiyi şöyle yorumluyor:

 Film çok iyi bir kadroyla gösterime girdi. Bir gün prodüktör Nazif Bey beni aradı, işini bırak, hemen gel dedi. Gittim. Beni aldı, Kasımpaşa'ya götürdü. Kasımpaşa'da o zamanlar birkaç sinema var. Zafer ve Yavuz en önemli iki sineması. Bunlardan birinde benim filmim oynuyor, diğerinde ise 'Kara Sevda' isimli bir başka Türk filmi. Kara Sevda'nın oynadığı sinemanın önünde müthiş bir izdiham yaşanıyor. Ne cam kalmış, ne çerçeve, insanlar tıklım tıklım. Atlı polisler gelmiş, bir olay çıkmasını önlemeye çalışıyorlar. Filme böylesine büyük bir ilgi var. 'Yolpalas Cinayetinin oynadığı sinemaya geldik, kimsecikler yok. Kapıda kocaman Halide Edip Adıvar Metin Erksan, Bülent Oran, Uğur Başaran yazıyor ama, bu isimlerin hiçbiri öbür filmin çektiği izleyiciyi çekmiyor. İşte ben bu olgu üzerinde yıllarca, hiç kızmadan düşündüm. Kime kızacaksın zaten? Kimse seyirciyi zorla bir filme götüremez. Ben hiçbir zaman 'Benim yaptığımı anlamıyorlar gibi laflar da etmedim. Benim kültür yapımda bir sinemacı değil Türkiye'de, dünyada hile yok. Buna rağmen ben, 'Halkın kültür seviyesi bu kadar. Onlar bunu anlamaz' gibi laflan hayatım boyunca söylemedim. O rejisörün, o oyuncularla yaptığı filme insanlar gidiyor, benimkine gitmiyor. Demek ki ben Yolpalas Cinayetini insanların seyredip ağlayabilecekleri, gülebilecekleri, sevebilecekleri, hissedebilecekleri, coşkuya kapılabilecekleri yapıda bir film olarak çekememişim. 'Kara Sevda'da bir ruh var, ben o ruhu 'Yolpalas Cinayeti ne koyamamışım[1]


 [1] . “Birsen Altıner, “Metin Erksan Sineması” syf, 26