Powered By Blogger

9 Ekim 2015 Cuma

AŞK YARIŞI (1962)

Yönetmen: Mehmet Dinler
Senaryo: Fuat Özlüer
Foto Direktörü: Kriton İliadis
Müzik: Metin Bükey 

Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
(Kemal Film platosunda hazırlanmış, Ören Film Stüdyosunda Seslendiril-miştir.)


Kamera Ast: Ali Kan, Sesleri Alan: Marko Buduris, Laboratuvar: Cemil Orhon, Montaj: Zafer Davutoğlu, Senkron: Metin Miroğlu, Negatif Montaj: Hikmet Kuyucu, Montaj: Zafer Davutoğlu, Ar Direktör: Saim N. Bige, Set Amiri: Hasan Nurdan, Işık Şefi: İlhan Aslım, Işık Asistanları: Fikret Güryalçın, Doğan Yaman, Prodüksiyon Ast: Cemil Paskap, Prodüksiyon Mümessili: Adnan İrkut, Prodüksiyon Amiri: Yüksel tanık, Prodüksiyon Ekibi: Cemil Paskap, Rafet Ateş, Muzaffer Durusu,


Oyuncular: Fikret Hakan (Fikret), Türkan Şoray (öğretmen), Efgan Efekan (Nihat), Semra Sar, Hulusi Kentmen, Hüseyin Peyda, Hüseyin Baradan, Mualla Sürer, Hüseyin kaşif, Uğur Kıvılcım, Meriç Başaran, Tevhid Bilge, Hüseyin Kâşif, Hamdi Şarlıgil, İlhan Hemşehri, Orhan Aykanat, Yavuz Karakaş, Zeki Tüney, Nezihe Güler, Talia Saltı, Mem-duh Alpar, Adnan İrkut, İlhan Aslım, Araksi Hebo, Ayşe Dolar, Mine Soley, Talât Gürtunca, Atakan Burgaz, Türkay Ovat, Ayhan Erkal, Rıza Şenışık, Ahmet Çetin,


KONU: Aşk Yarışı genç ve güzel bir öğret-menin (Türkan Şoray) kalbini kazanmak isteyen Fikret (Fikret Hakan) adlı bir futboIcuyla, Nihat (Efgan Efekan) adlı bir mimarın birbirleriyle kıyasıya girdiği aşk yarışını anlatır. Yöneticilerin komplosuyla tuzağa düşürülen Fikret, sevgilisinin gözünden düşüp takım da oynayamayacak hale gelir. Fakat Nihat onu temize çıkararak dostluğunu gösterir. Şaşkına dönen öğretmen de bu iki gençten birinde karar kılar.

AŞK ORADA BAŞLADI (1962)

Senaryo ve Yönetmen: Semih Evin
Görüntü Yönetmeni: Orhan Çağman
Yapım: Şan Film /n Baki Üsküdarlı


Oyuncular: Fikret Hakan, Gülgün Ok, Atıf Kaptan, Necdet Tosun, Merih Meral, Salih Tozan, Oktay Menteş


Konu: Hırsız bir erkeği evine koca olarak götüren şımarık bir milyoner kızının öyküsü.

AŞK MERDİVENİ (1962)

Senaryo ve Yönetmen: Ülkü Erakalın
Görüntü Yönetmeni: Gani Turanlı
Yapım: Artist Film / Recep Ekicigil


Oyuncular: Göksel Arsoy, Filiz Akın, Efgan Efekan, Neşe Yulaç, Ahmet Tarık Tekçe, Suphi Kaner, Hüseyin baradan, Sadettin Erbil, Tunca Aksoy


“Aşkın en güzelini, maceranın heyecanı-nı, ve arkadaşlığın en temizini, ancak bu filmde bulacaksınız”. (Film afişinden)

AŞK GÜZELDİR (1962)

Yönetmen: Sırrı Gültekin
Senaryo: Sadık Şendil
Yapım: Kurt Film / Mehmet Arancı


Oyuncular: Leyla Sayar, Yılmaz Duru, Salih Tozan, Atıf kaptan, Vahi Öz, Öztürk Serengil, Suna Pekuysal, Hayati Gelişen

Konu: Zengin bir ailenin kızıyla bir şoförün aşk öyküsü

AŞK BEKLİYOR (1962)

Yönetmen: Ümit Utku
Senaryo: Kerime Nadir,
Görüntü Yönetmeni: Kazım Koşkan
Yapım: Kervan Film / Ümit Utku


Oyuncular: Eşref Kolkaç, Muhterem Nur, Nebahat Çehre, Aysel Tanju, Suphi Kaner, Nilgün Utku, Benan Öz, Atıf Kaptan, Hayati Hamzaoğlu, Fikret Uçak, Mahmure Han-dan, Gülen Kıpkaç, Hayri Gülnar, Aydın Demir


Konu: Yoksul bir genç kızın aşkı

ARAMIZA KAN GİRDİ (1962)

Yönetmen Tarık Dursun K.
Senaryo Cengiz Tuncer
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı, Halit Aysan
Yapım Erman Film / Hürrem Erman


Oyuncular: Ahmet Mekin (Mekin), Semra Sar (Necla), Kenan Pars (Galip), Kadir Savun (Kadir baba), Aysel Tanju (Betül), Ayfer Koray (Ayfer), Hayati hamzaoğlu (Hayri), Suphi kaner (Suphi), Suzan Avcı (Suzan), Atıf Kaptan (Avukat Ulvi), Senih Orkan (Senih), Hüseyin baradan (kapıcı), Mine Soley (hemşire), Mehmet Ali Akpınar (Ulvi’nin adamı), Ertuğrul Bilda (Ulvi’nin adamı), Zeki Tüney (Hayri’nin adamı), Sevil Sev

Konu: Necla öylesine güzel ki, gece yarısı o ıssız yerde ne aradığı şimdilik pek önemli olmuyor. Ama polisin "Tımarhaneden kaç-mış bir deli kız arıyoruz. Uzun boylu, sarışın, güzelce bir şeymiş" demesinden durum biraz da olsa anlaşılır. Daha sonra yollarını kesen arabadaki üç kişi Mekin'i fena şekilde dövüp Necla'yı kaçırıyorlar. (Film ilerledikçe kavgadaki yeteneklerine tanık olacağımız genç adam, onlar geldiğinde genç kızı öpmekle meşguldü. Dayak yemesinin ne-deni bu olsa gerek.) Hastanede ziyaretine gelen (Mekin bu sırada hemşireyi öpüyordu) Komiser Kadir'den genç kızın öldüğünü ve tanınmaz bir halde olduğunu öğrenir.


"Araya kan girdi, bu işin peşini bırakmayacağım."


Hastaneden eve gelince ortalığı alt üst edilmiş olarak bulur. Evde biri vardır. Onun açıklamalarından olay biraz daha aydınlanır ; "Ben geldiğimde evi bu halde buldum. Adım Senih. Necla'nın kardeşiyim. (Ama, abisi gibi. Zaten biraz sonra, genç kız için ‘kardeşim’ diyor.) Necla öldürülmedi, yaşıyor. Öldü diye gösterip işi daha da karıştır-mak istiyorlar..Necla vasıtasıyla beni bulacaklarını hesaplıyorlardı..İki milyonluk bir hesap meselesi. Ne bahasına olursa olsun bunu ele geçirmek istiyorlar. En iyi çare Necla'ydı. İstemeyerek de olsa bu işe karıştınız bir kere. Paranın saklı olduğu yerin anahtarı Necla'nın odasında. Onu alıp buraya getirmenizi istiyorum. Evinizi yokladılar. Yeniden geleceklerini sanmam. İzin verirseniz burada kalayım." Fakat, anahtarı göremeden haydutlar tarafından öldürülecektir.


Necla’nın evi. Arkadaşı Suzan tüm eşyaları toplayıp götürmüş. Mekin, evin kamburkapıcısından [‘Mazimdeki Kadın’ (1969) filminde Murat’ın Meyhaneci Dayı’yı konuşturduğu ‘banknot’ yöntemiyle] adresini öğrenir ; “Gökdil Sokak, Numara 75.” Bir kaç sahne sonra, bu afeti de kolları arasına alıyor.
Sonuçta Necla’ya nasıl ulaşabileceğini öğrenir ; Model olarak çalıştığı Ege Reklam. Burada, onu değil ama Galip’i, Betül’ü ve en az Necla kadar güzel Ayfer’i bulur. Taksideki sarılmalar dışında, Ayfer’in evinde 3 dakika 10 saniye öpüşüyorlar. Genç kız onu, sarışın bir sanatçıdan (ağız hareketleri uymasa da) Ella Fitzgerald’ın sesiyle ‘I Love You Madly’ (1951) (Duke Ellington) şarkısını dinlediğimiz kulübe götürür. Müşteriler arasında bulunan Avukat Ulvi, Neclaların aile avukatıymış.


Mekin, herkesin peşinde olduğu anahtarı en olmayacak yerde, öldürülen güzel Suzan’ın midesinde (çetenin eline geçmesin diye yutmuş) bulur.
Necla ile birlikte yaşadıkları tehlikeli pek çok olaydan sonra (onu korurken öldürülecek olan) Betül ve Ulvi’ye (aslında bize) şunları söylüyor ; "Sürüyle adam öldü. Dereler gibi kan aktı. Hep o menhus, kirli, pis işleriniz yüzünden.. Buradan Avrupa'ya sahte para kaçırıyorsunuz. İstanbul'da şebekenizi kurmuşsunuz. Kamufle işinde reklam ajansını kullanıyorsunuz. Fakat son iki milyonluk işte Senih paraların üstüne yatıp ortadan kayboldu. Senih'i ele geçirmek için zavallı kar-deşi Necla'yı kaçırıp deli diye bir kliniğe sakladınız. Oysa kızın hiç bir şeyden haberi yoktu. Öldü numarasını da ‘belki Senih ortaya çıkar’ diye tertiplediniz. Bu işte yardakçı-larınız Hayri ve Galip'ti. Çetenin başı da seninle Ulvi. Fakat 'bir tek' noktayı unuttu-nuz; İnterpol'ü (o, ‘Enterpol’ diyor) ve beni."


Necla'yı öperken film biter. Bu sırada (sağlığında epeyce öptüğü) Betül ikisinin ayaklarının dibinde cansız yatıyordu. ( Murat Çelenligil – sinematürk veri tabanı)

ALLAH SEVİNİZ DEDİ (1962)

Senaryo ve Yönetmen: Nejat Saydam (İlhan Engin’in aynı isimli romanından)
Görüntü Yönetmeni: Şevket Kıymaz
Yapım: As Film /n Muzaffer Aslan


Oyuncular: Ayhan Işık, Türkan Şoray, Salih Tozan, Hüseyin Baradan, Fatma Andaç, Şaziye Moral, Aliye Rona


Konu: İstemediği bir erkekle evlenmemek için Arabistan’dan İstanbul’a kaçan bir prensesin öyküsü

AKASYALAR AÇARKEN (1962)

Yönetmen: Memduh Ün
Senaryo: Bülent Oran, Sadık Şendil

Görüntü Yönetmeni: Memduh Yükman
Yapım: Göksel Film / Göksel Arsoy


Oyuncular: Göksel Arsoy, Filiz Akın, Güliztan Güzey, Salih Tozan, Hüseyin Baradan, Suna Pekuysal, Agah Hün, Semih Sezerli, Sami Hazinses, Ahmet Tarık Tekçe, Asım Nipton, Necdet Tosun


Konu: Kimya laboratuarında çalışan genç ve yakışıklı Yüksel (Göksel Arsoy) bir deney sırasındaki atlamada yaralanır ve hastaneye kaldırılır. Patlama sırasında yüzü yanan Yüksel görme yeteneğini yitirerek kör olur. Hastanede kendisiyle orta yaşlarda baş hemşire olduğunu söyleyen Lale Hanım (Gülistan Güzey) ilgilenir. Aslında Lale ha-nım hastanenin sahibi olan doktor Agah Bey'in eşidir. Hastalara yardım olsun diye hemşirelik yapar. Lale Hanım ile doktor eşinin evliliği pek yolunda gitmez. Doktur eşinin yorucu iş temposu nedeniyle kendisini hep yalnız ve mutsuz hisseder. Tek daya-nağı ise aynı evde birlikte yaşadığı kızkardeşidir Filiz (Filiz Akın). Genç ve alımlı olan Filiz Güzel Sanatlar akademisi'nin heykel bölümünde okur. Başarılı bir öğrenci olduğu için İtalya'da bir burs kazanır ve arkadaşı Suna (Su na Pekuysal) italya gider. Birkaç ameliyat yapılmasına karşılık Yüksel'in gözleri açılmaz. Bu arada hastane masrafları da birikmeye başlar. Aynı labaratuarda birlikte çalıştıkları Salih Usta'nın (Salih Tozan) bütçesi bunları karşılamaya yetmediği için çevresinden yardım istemek zorunda kalır. Ama tüm istekleri yanıtsız kalır. Bu arada kendisini başhemşire olarak tanıtan Lale ile Yüksel arasında duygusal bir yakınlaşma başlar.


Kısa sürede bu ilişki hastane çevresinde duyulur ve eşi doktor Agah'ın da kulağına gider. Doktor Agah eşine bunun gerçek olup olmadığını sorarsa da tatmin edici bir yanıt alamaz. Ama eşinin genç adama aşık olduğundan emindir. Bir süre sonra hastaların meleği olarak isimlendirilen Lale hanımeşinden ayrılır, mücevherlerini ve evini satarak Yüksel'in hastane masraflarını karşılamaya çalışır. Son yapılan ameliyat da başarılı olamayınca Yüksel yine Lale hanımın maddi desteğiyle ameliyat olmak için italya'ya gönderilir. Ve oradaki ameliyat sonucu gözleri açılır. Yüksel italya'da rastlantı sonucu bir restoranda Lale hanımın kardeşi Filiz'-le tanışır. Kısa sürede arkadaş, daha sonra sevgili olurlar. Ne Yüksel, Filiz'in geçmişini, ne de Filiz Yüksel'inkini bilir. Türkiye döndüklerinde onları acı bir sürpriz bekler. Sevdiği adam için her bir şeyini feda eden Lale hanım bunun karşılığını göremeyince büyük bir düş kırıklığına uğrayarak iki sevgilinin yaşamlarından çıkmak ister. Ve tek seçeneğini de bu olduğunu inanır. (Burçak Evren, "Filiz Akın", Dünya Kitle İletişimi Vakfı, 2010)


· Henüz 19 yaşında olan Filiz Akın’ın ilk filmi olan “Akasyalar Açarken” ile şöhreti yaka-lamış ve yıldız-oyuncu olmuştur bile.
Memduh Ün’ün anlatımıyla:
“Sadık Şendil'in yazdığı senaryoyu yeterli görmediği için Göksel senaryoyu bir kez de Bülent Oran'a verdi. Ben değişiklik yapma-dan aynen çekmiş olmalıyım Bülent'ten geleni. Tabii ki Göksel'in isteğiyle. Şimdi sey-rettiğimde, öyle saçma sapan sahneler gördüm ki tüylerim diken diken oldu Konu yerli film için çok elverişli aslında. Dramatik yapı çok sağlam o yöne ağırlık verilmiş olsa kendi türünde eli yüzü düzgün bir film olur-muş.


Filmde Göksel iki kız kardeşe aşık oluyor, körken ablaya, gözleri açıldıktan sonra da küçük kız kardeşe. Ama aşk çok şematik anlatılmış, GÜlistan Güzey fedakarlıklarda bulunan ablayı canlandırıyor. Göksel'in gözlerinin açılması için büyük özverilerde bulunuyor, Roma’da ameliyat ettiriyor. Aşkı nedeniyle çok sevdiği, yıllardır bağlı olduğu kocasından ayrılıyor. Göksel Roma'da büyük rastlantıyla Gülistan’ın kız kardeşiyle tanışıp, aralarında bir aşk başlayınca da koyu ve sağlam bir melodrama dönüşüyor öykü ve ablanın intiharıyla son buluyor.Senaryoda bazı sahneler İtalya'da geçiyor, ama maddi sorunlar nedeniyle İtalya'ya gidilemediği için lstanbul'da çekilen Filiz Akın'ın sahneleri çok sahte ve eğreti duruyordu. Hatta Suna Pekuysal'ın opera dinlerken uyuya kaldığı planlarda tüylerim diken diken oldu Ayrıca hastanede şaklabanlık yapan üç hastanın sahnelerini de bugün kurgu masasına geçsem çöp sepetine gonderidim.


Her filmde diyalogları temizler, yalınlaştırırdım, ama bu filmde yapmamışım. Çok şaşırdım filmi izlerken. Ağdalı cümlelerin filme ticari başarı katacağını mı düşündüm acaba, bilmiyorum. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” Kabalcı yayınevi Ağustıs 2009


AĞLAMA SEVGİLİM (1962)

Senaryo ve Yönetmen: Sırrı Gültekin
Görüntü Yönetmeni: Rafet Şiriner
Yapım: Ozon Film/ Necil Ozon


Oyuncular: Muhterem Nur, Yılmaz Duru, Atıf Kaptan, Suzan Avcı, Mualla Sürer, Ersun Kazançel


Konu: Eroinman kız babası olan zengin bir adamla, fakir bir balıkçının kızı ile olan aşkları

ACI VE TATLI (1962)

Yönetmen: Haşim Turyan
Senaryo: Namık Kemal Şenay
Görüntü Yönetmeni: Fevzi Eryılmaz
Müzik: Zeki Duygulu
Yapım: Yıldırım Film / Mehmet Şahin


Oyuncular: Kenan Pars, Semra Sar, Diclehan Baban, Salih Tozan, Tahsin Yıldırım, Suphi Kaner, Necdet Tosun, Faik Coşkun, Dinçer Arıkan, Danslar: Sedef Türkay

ACI HAYAT (1962)

Senaryo ve Yönetmen: Metin Erksan
Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur
Müzik: Fecri Ebcioğlu
Yapım: Sine Film / Muzaffer Arslan,
(Acar Film Stüdyosunda hazırlnmıştır)


Kurgu: Özdemir Arıtan, Sanat Yönetmeni: Semih Sezerli, Işık Şefi: Fehmi Eryılmaz, Ses Kayıt: Tuncer Ayhdınoğlu, Negatif Kurgu: Ali Berkan, Laboratuar: Mihail Skarpedis, Set Amiri: Fethi Oğuz, Set Ekibi: Mustafa Buvan, Nejat Buvan, Haydar Doğan,


“Aşkların en büyüğü, ıstırapların en korkuncu, kaderin en acısı, Yıllarca Unutulmayacak bir Film”


Oyuncular: Ayhan Işık, Türkan Şoray, Ekrem Bora, Nebahat Çehre, Hüseyin Baradan, Handan Adalı, Asım Nipton, Memduh Alpar, Osman Türkoğlu, Faik Coşkun, Ahmet Turgutlu, Baran Kutluk, Hamit Türker, Demir Şahmercan, Araski Hebo, Adnan Uygur, Edit Laleşen, Sami Acun, Gülten Ceylan, Talia Saltı, Muadelet Tibet, Fatma Ceylan


Konu: Bir kuaför salonunda çalışan Nermin (Türkan Şoray) ve kaynakçı Mehmet'in (Ayhan Işık), maddi imkansızlıklar yüzünden bir türlü evlenemediği, nihayet araya zengin bir çocuğun (Ekrem Bora) da girdiği "Acı Hayat", hikayesi itibarıyla tipik bir melodram gibi gözükebilir. Ancak Metin Erksan'ın yönetmenliği filmi standart bir tür sineması örneğinin çok üzerine çeker. "Acı Hayat", Türkan Şoray'ın yüzünün tüm ekranı kapladığı bir yakın plan çekimle başlar, ardından da Ayhan Işık'inki gelir. Daha sonraysa iki sevgiliyi İstanbul'u fona yerleştiren bir planda görürüz. "Acı Hayat"ı aynı döneme ait türdeşlerinden ayıran önemli bir özellik burada ortaya çıkar. Erksan'ın filmi o yılların çoğu stüdyoda çekilen, 'plastik' melodramlarından değildir. Bilakis şehri önemli bir anlatım aracı olarak kullanır, kamerasını sık sık sokağa çıkartır. 


Nermin ve Mehmet'in gecekondu mahallelerinden, yeni inşa edilen apartmanlara uzanan ev arama süreci yoğun bir gerçekçilik duygusu taşır. Türkan Şoray ve Ayhan Işık'ın üzerlerinde pardösüleri, uzun uzun yürüdükleri bu sahneler Türk sinema tarihinin unutulmaz imgeleri arasına girmiştir.
Öte yandan "Acı Hayat" başkarakterlerinin maddi yokluğunu sadece acıklı bir unsur olarak kullanmaz. Film, şehrin değişen sosyal yapısına, sınıflar arasındaki ayrımın giderek bir uçuruma dönüşmesine ve bunların sebep olduğu çarpık kentleşmeye dik-kat çeker. Biraz önce bahsettiğimiz gerçekçilik duygusu, tam da bu yüzden "Acı Hayat"ta önemli bir rol üstlenir. Filmin Nermin ve Mehmet karakterlerinin dünyasına ilişkin yaklaşımı böyleyken, Ekrem Bora ve Nebahat Çehre'nin canlandırdıkları zengin aile çocukları da, çoğu Yeşilçam melodramından farklı şekilde, klasik anlamda 'kötü' olarak tasarlanmamıştır. Hatta bir sahnede Ekrem Bora'nın canlandırdığı Ender şöyle der; "Sen kötü yazılmış romanların tesirinde-sin. O romanlarda zengin erkeklerin fakir kızları sevmesi hep kötü gösterilir. Olmaz öyle şey!" Erksan'ın filmi klasik melodramın dışında kalan bu gibi özelliklerine rağmen, seyirciyle kurduğu ilişki açısından türün değme örneklerini aratmayacak bir başarı ve etki yakalamıştır. "Acı Hayat"ın anlattığı hikaye veya onun farklı varyasyonları çeşitli filmlere, hatta yıllar sonra aynı adı taşıyan bir televizyon dizisine bile model olmuştur. Ancak bu takipçilerin tümü 1962 yapımı filmin gölgesinde kalmıştır. Şehir kadar iç mekanların da müthiş bir başarıyla kullanıldığı, yıldız oyun-cularının yüzlerinde unutulmaz ifadeler yakalayan, çok iyi bir görüntü yönetimine sahip "Acı Hayat'ın ses bandına da zaman zaman caz parçaları eşlik eder. Dolayısıyla Erksan'ın melodram türüne yaklaşımı sadece içerik değil, biçim açısından da son derece özenli ve moderndir. "Acı Hayat'ın benzerlerinden farkını da burada aramak gerekir. (Sinema, en iyi 100 film)


► Yabancı film seyircisinin de ilgisini çekip Şan Sineması'nda yapılan galada kürk mantolu kadınların da izlediği bir film. Köy filmlerinden büyük kentlere geçiş yapan Metin Erksan’ın dönemi içinde hasılat rekor-ları kıran "kara sevda” filmi denemesi. 55 iş gününde tamamlanan ve Ali Uğur' un gö-rüntüleriyle şiirsel bir atmosfer taşıyan film, bir tutkunun yanı sıra sınıfsal çelişkileri de beraberinde getiriyor. Ve günümüze kadar yapılan "aşk filmleri” içinde en iyilerinden. Ayhan Işık, piyango milyarderi olan fakir bir tersane kaynakçısını, Türkan Şoray, kuaför-de çalışan kızı, Ekrem Bora şımarık ve züppe bir zengin çocuğunu, Nebahat Çehre de kız kardeşini oynuyor. Şımarık genç, kaynakçının evlenmek üzere olduğu manikür-cü kızı iğfal eder. Kaynakçı zengin olduktan sonra sevgilisini ayartan beyzadenin kız kardeşini iğfal edip intikamını alır. 


Ama gerçekte yalnızca ilk göz ağrısını sevecektir...

1. Antalya Altın Portakal Film Şenliği'nde (1963).
► Türkan Şoray “En İyi Kadın Oyuncu”
► Ali Uğur da "en iyi görüntü yönetmeni”


 Metin Erksan'ın "Acı Hayat" filmi de "Toplumsal gerçekçilik" akımının içinde görülmüştür. Yönetmen "Acı Hayat"ta gerçek dünyayı, gerçekçi bir görüşle verdiği bir aşk filmi yapmıştır. Zenginlikle fakirliği, acı hayatla tatlı hayatı, gerçek aşkla ihaneti bir tutku çemberi içinde bu filmde vermiştir.
Kaynakçı ustası Mehmet ile manikürcü Nermin evlenmek isterler. Evlenmek barınabilecekleri, kafalarını sokabilecekleri bir ev bulmakla eş anlamlıdır. Ekonomik imkansızlıklar yüzünden istedikleri gibi bir ev bulamazlar. Bu iki fakir gencin arasına zengin Polanski'nin 'Sudaki Bıçak' filmini çevrildiği yıl seyredememiştim. Yıllar sonra televizyonda izleme fırsatı buldum. Siinema eleştirmenleri tarafından filmin, biçimsel ve içeriksel açı-dan olduğu kadar işitsel açıdan da göklere çıkarıldığını okumuştum. Filmi seyrettim ve çok primitif buldum. İIk fillmini yapan bir rejisörün gençlik filmi diye tanımlanacak bir film. Her neyse...


O filmin müziklerini de çok methetmişlerdi. Polanski'yle aynı yıl çektiğimiz 'Acı Hayat'ta kullandığım saksofon 'Sudaki Bıçak'ta da vardı. Üstelik, her ikimiz de Omette Colemann'ı seçmişiz. Bütün eleştirmenler o filmin müziğini konuştu ama, hiç kimse 'Acı Hayat'ın müziğinin farkına varmadı. Polanski, saksofonu Polonya'da kullanıyor, ben ise alaturkanın ağırlıklı olduğu Türkiye'de kullanıyoorum. Yine de hiç sözü edilmiyor. Üstelik ben prodüktörün ve Fecri Ebcioğlu'nun tüm karşı çıkmalarına direnerek Ornette Colemann'ı koydum. Fecri, 'Öyleyse ben filmin müziğine adımı koymam' dedi. 'Sen bilirsin Fecri' dedim. Filmi seyrettikten sonra ismini koymaya karar verdi. Filmin müziğiyle Fecri'nin hiç alakası yoktur. “Metin Erksan Sineması, “Birsen Altıner, syf, 51 ”

ZEYNO

Senaryo ve Yönetmen Semih Evin
Kamera Vedat Akdikmen
Yapım Roket Film / Semih Evin


Oyuncular: Meral Körmükçü, Saltuk Kaplangı, Ahmet Tarık Tekçe, Necdet Tosun, Handan Adalı, Mualla Sürer, Mustafa Dağhan, Nevzat Ekmekçi, Faik Coşkun, Nuri Genç, Betül Cici

ZAVALLI NECDET (1961)

Senaryo ve Yönetmen Nevzat Pesen
Eser Saffet Nezihi

Foto Direktörü Mikael Filmeridis
Yapım Pesen Film / Nevzat Pesen

(Acar Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Göksel Arsoy (Necdet), Belgin Doruk (Meliha), Nuray Uslu (Müzehher), Suna Pekuysal (Suna), Nezahat Tanyeri (Makbule), Şahin Tek, Atilla Sun, Sedat De-mir, Nezihe Güler (Dadı), Memduh Alpar (Doktor), Eyüp Sabri (Meliha’nın babası), Küçük Yıldız: Nida Sun


Konu: Necdet. İstanbul Teknik’i bitirmiş bir mühendis. annesi Makbule ve Suna ile beraber. Şişli’de, Orhanların evinde yaşı-yorlar. Babası ‘içki yüzünden’ ölmüş. Bir arkadaşı da Meliha Nesrin. Abisi Saffet, babası ve annesi ile beraber oturuyor. Saffet, Suna ile evlenmek üzere. Meliha da Necdet’in hovardalıklarına çok kızgın. Bu nedenle, işin sonunu pek düşünmeden delikanlının müteahhit arkadaşı Şemsi’nin evlilik önerisini kabul eder. Kahramanımız eski huylarını çoktan bırakmış ama bu duru-mu genç kıza bir türlü anlatamıyor.


Aşk nedeniyle ayılıp bayıldıkça adı sinir hastasına çıkıyor. Suna ve Meliha’nın evlendikleri gece bile herkes, yapacak başka şey yokmuş gibi, delikanlının ‘sinir tedavisi’ için kafa yoruyordu. Suna sorunun çözümünü bulmuş ; “.


.Abimin hastalığının en iyi ilacı müzik nameleridir.” Sonraki sahnede Meliha ve Turan’ı, sabah sabah, ellerinde keman ve mızıka Necdet’i, hem de yatak odasında, ‘tedavi’ ederken görüyoruz. Çaldıkları parçalar; ‘Ramona’ (1927) (Mabel Wayne) ve ‘Around the World’ (1956) (Victor Young) Bu sırada odada İbrahim yok ve Meliha, sonradan, Necdet’le arasına girme-sin diye İbrahim’den olan çocuğunu düşü-rüyor. Arkadaşına ihanet etmek istemeyen Necdet, Tarabya’ya Cingöz’ün yanına gider. Suat ve Necip’ten farklı olarak, ‘tutkularına kapılıp’, o yağmurlu gecedebirbirlerinin olurlar. Delikanlıyı çok seven bir kişi daha var. Halasının kızı Müzehher. Kalp hastası. Necdet, annesinin ısrarına dayana-mayıp onunla nişanlanır. Kıskançlıktan ne yaptığını bilemez durumdaki Meliha, genç kıza çok kötü davranmaktadır. Necdet’e nişanlısından ayrılmasını söyler. Nedeni, ‘o meşum geceden beri karnında taşıdığı canlı hatıra’ymış. Durumu anlayan Müzehher’in kalbi daha fazla dayanamaz.

Meliha, kocasından boşanıp ona geleceğini söylediğinde Necdet çözümü yaşamına son vermekte bulur. Müzehher’in yanına gömülür. Meliha da kızını doğururken ölüyor. Yan yana üç mezar.

YUMURCAK (1961)

Senaryo ve Yönetmen Aydın Arakon
Fotoğraf Direktörü Şadan Kâmil
Yapım Acar Film / Murat Köseoğlu


Operatör Asistan: Melih Sertesen, Reji Asistanı: Mesude Özkılıç, Mithat Sertesen, Dekorları Çizen: Aydın Arakon, Aksesuar: Nazım Akbulut, Sahne Müdürü: Melih Üstüngör, Dekorları Yapan: Bilal Uysal, Işıkçı: Bahaettin Acınur, Ahmet Ateş, Kenan Eryılmaz, Laboratuvar: Mihal İskarpetis, Recai Karındaş, Mahmut Babacan, Negatif Montaj: Ali Berkan, Montaj ve Senkron: Mehmet Bozkuş, Sesleri Alan: Lâmi Kâmil, Dublaj Rejisörü: Hayri Esen, (Acar Film stüdyosunda çevrilmiş ve seslendirilmiştir),


Oyuncular: Silviya Penses (Yumurcak), Muzaffer Tema (Doğan), Münir Özkul (Fikret), Kemal Bekir (Selçuk), Hayri Esen (Abdullah/Nurullah), Atıf Avcı (Polis Komise-ri), Aynur Coşar (Suna), Muammer Gözalan, Türkoğlu (Hayrettin), İclal Genç (Fiktret’in annesi), Bedros Çiçekyan (Gazeteci),, Muammer Gözalan (Gazete Md. Refik)


Konu: İki gazeteciyle, erkek kılığında dola-şan bir çete reisi kızın öyküsü.

8 Ekim 2015 Perşembe

YILANLARIN ÖCÜ (1961)

Yönetmen Metin Erksan
Senaryo Metin Erksan, Fikret Uçak
Eser Fakir Baykurt
Kamera Mengü Yeğin
Müzik: Yalçın Tursavul
Yapım Be-Ya Film / Nusret İkbal 


Oyuncular: Fikret Hakan, Nurhan Nur, Aliye Rona, Kadir Savun, Erol Taş, Ali Şen, Fikret Uçak, Şadiye Arcıman, Hakkı Haktan


KONU : Daha çekimleri başlar başlamaz olaylara yol açan, sansüre takılan, gösterildiği sinemalar "Kahrolsun komünistler!" sloganı atan gruplarca basılan, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in Çankaya Köşkü'ndeki özel gösterimden sonra "Filmi çok beğendim. Memleketin bize kapalı kalmış gerçekleri çok güzel aksettirilmiş. Köylerimiz hakikaten böyledir. Hatta gerçek buradakinden çok daha acıdır" deyip onay vermesinden sonra biraz olsun rahata kavuşan "Yılanların Öcü", Fakir Baykurt'un aynı adlı romanından uyarlanan bir köy dramı. Erksan'ın olay ve karakterleri sinemaya aktarırken yorum hakkını özgürce kullanmış olduğunu da belirtelim. Yaşlı anası Irazca, karısı Haçça ve üç çocuğuyla küçücük toprağını ekerek yaşamını sağlayan yoksul köylü Kara Bayram'ın huzuru, tam evinin önündeki arsanın muhtar tarafından Haceli'ye satılmasıyla kaçar.


Ev önüne ev yapmak olacak iş değildir. O güne dek aralarında herhangi bir sorun olmayan iki aile arasında büyük bir çatışma çıkar ve çaresiz kalan Irazca Ana, haklarını aramak için vilayetin yolunu tutar.

1963'te Rekin Teksoy'la yaptığı bir röportaj-da "Cesaret meselesini ele aldım. Müşkülle-rimizin çözülmesini istiyorsak, baskının her türlüsüne aldırmayıp, umutsuzluğu bir yana bırakıp, yasaların tanıdığı hakları sonuna kadar kullanmamız gerektiğini belirtmek amacı güttüm" diyen Metin Erksan, 27 Ma-yıs'la Türkiye'nin içine girdiği yeni döneme ve hak arama mücadelesine işaret eder "Yılanların Öcü"nde. Sinemamızda ele alı-nan köy hikayelerindeki 'pembe gerçekçilik' dönemi sona ermiş 'sert ve eleştirel gerçeklik' dönemine adım atılmıştır.


Erol Taş'm canlandırdığı Haceli karakterini romanda çizilenin aksine biraz yumuşatan, muhtarı da idare-i maslahatçı bir tip olarak ele alan Erksan, küçük mülkiyet sorunu çer-çevesinde gelişen öyküde klasik iyi-kötü mücadelesinin dışına çıkar, Irazca Ana'yı da Haceli'yi de romana göre daha denge-li, karşılıklı bencillikleri ve mülkiyet düşkünlük-leri içinde kullanır.
Tarık Dursun K.'mn "Her şeyden önce bir iyi niyet gösterisidir ve bu iyi niyet gösterisinin sinemamızın geleceği bakımından önemi büyüktür" dediği "Yılanların Öcü", değerini öncelikle Erksan'ın yalın sinema dilinden ve oyunculuk performanslarından alan. Yalçın Tura'nın müziklerine de çok şey borçlu olan bir filmdir. Tüm oyuncular çok iyidir ama Aliye Rona hiç kuşku yok ki kariyerinin zirve-sindedir. 1985'te Şerif Gören yönetiminde ikinci bir çevrim yapıldığını da belirtmeden geçmeyelim. (TA.) Sinema En İyi 100 Film


► Sansürde uzun süre takılıp kaldı. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Çankaya Köşkü'ndeki özel gösteride sanatçıları kutladıktan sonra film sansürden çıkabildi. Ancak film, Ankara Sinemalarında vizyona girdiği gün olaylar çıktı. Özellikle de Ulus sinemasındaromanın yazarı Fakir Baykurt sahneye çıkınca, alkışlarla "yuuuh!" sesleri birbirine karıştı. Sinemanın koltuklan kırıldı. Afişler yırtıldı ve olaylar sinemanın dışına kadar taştı. Bu ara kalabalık bir grup "Kahrolsun komünistler", "Gürsel'i istismara kalkışanlara karşıyız", sloganlanyla Kızılay'dan Zafer Anıtı'na doğ-ru yürüdü. Polis olaya müdahale etti ve ilk gece 24 kişi tutuklandı. (Bkz: Yılanların Öcü Ankara Olayları; Sinema d., S. 77, Mayıs 1962)


ÖDÜL:


►“Yılanların Öcü” Kartaca Sinema Günü'nde (Tunus)
"Şeref Madalyası" aldı.
►(1966) Ve sinema yazarları seçiminde,
►"Yılanların Öcü"1961 - 62 mevsiminin "En Başarılı Filmi
►Metin Erksan "En Başarılı Yönetmen",
►Aliye Rona "En Başarılı Kadın Oyuncu"
► Erol Taş "En Başarılı Erkek Oyuncu".


Seçici Kurul üyeleri: Giovanni Scognamillo (Akşam), Semih Tuğrul (Hür Vatan), çetin A. Özkırım (Yeni Sabah), Tarık Kakınç (Vatan), Cüneyt Şeref (Tercüman), Hayri Caner (Son Havadis), Agah Özgüç (Sinema), Erdoğan Tokatlı (Sine - Film), Rekin Teksoy (Ataç - Bkz.: Sinema d., S. 86, Temmuz 1962]


► Film sansür kurulunca yasaklandı. Bu karar zerine dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, filmi Çankaya köşkünde özel olarak izlemiş ve “Bu filmi yapmakla vatana, millete hizmet ettiniz, sağolun varolun, yurt gerçeklerini az bile göstermişsiniz” diyerek Metin Erksan’ı kutlamıştır. Buna rağmen sansür kurulu, yasak kararından vaz geçememişti. Anvak CHP konu ile ilgili olarak Meclise bir soru önergesi vermesinden bir ay sonra sansür kurulu yasak kararını kaldır-mıştır. (“Artun Yeres “Sakıncalı 100 Film”)


► “Metin Erksan “Gecelerin Ötesi”nden kısa bir süre sonra yine “Toplumsal gerçekçilik” akımının içine sokulan “Yılanların Öcü”nü çeker. Fakir Baykurt, romanı yayımlandığı zaman büyük tepkiler almıştı Metin Erksan da filmini yaptığı zaman benzer tepkilerle karşılaştı Film, bir köylünün evinin önüne başka bir ev yaptırmaya kalkı-şan köylülerle önüne ev yapılmaya çalışılan evin sahipleri-nin mücadelesini anlatmaktadır. Kara Bayram annesi Irazca, karısı Haçce ve çocuklarıyla birlikle toprağını ekerek geçinen kendi halinde bir köylüdür. Evlerinin Önündeki köyün ortak topra-ğını muhtar köy kurulunun kararıyla, köy kurulunun üyelerinden biri olan Hacelfye satar. Evlerinin önüne ev yaptırmak istemeyen Bayranun ailesi ile Haceli'nin ailesi arasında çıkan sürtüşme Irazca'nın; ''Yılanlar yılanken öçlerini yerde komadılar. Biz insan olduğumuz halde düşmanımızın karşısında boynu bükük, pısmıs duruyoruz. Yazıklar olsun bize. insan haysiyetine yakışmaz bu. Şikâyetimizi yapacağız" sözleriyle olayı kaymakama götürmesiyle çözülür.


Metin Erksan'ın sinemasında mülkiyet olgusu oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Yönet-men, "Susuz Yaz" ve Kuyu’yu çekmeden önce bu olguyu ilk kez "Yılanların Öcü" filminde işlemiştir. Bu film ayrıca Âsık Veysel'in Hayatından 10 yıl sonra yönetmeni ciddi anlamda sansürle karşı karşıya getirmiştir: "Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi RomanÖdülünü kazanan 'Yılanların Öcü'nü okuduğum zaman, isminden de etkilenerek bu romanı filme çekmeye karar verdim. Çünkü, bu filmin eninde sonunda sansürle bir çatışmaya gireceğini biliyordum. Romanın ve filmin adında olduğu gibi sansürden öcümü alacaktım" diyen Metin Erksan, film çekildikten sonra filmi sansüre götürür. Sansür kurulu, "Ne yurtiçinde, ne de yurtdışında film oynayamaz" der:


O akşam biz filmi rahmetli Cemal Gürsel !e gösterdik. Cemal Gürsel filmi gördü, çok beğendi ve bizi tebrik etti. Türk vatanına hizmet ettiniz dedi. Hemen arkasından da şöyle devam etti. “Yahu Metin Bey! Ben senin adını gazetelerde hep gerçekçi rejisör, gerçekçi rejisör diye okuyorum Seni böyle övüyorlar. Ama bana kalırsa bu filmde biraz gerçeğin dışına çıkmışsın" Neden dedim. Eeee, bütün tipler ense kulak yerinde, şişman. Bu kadar besili mi Türk köylüsü. Biraz zayıf adam seçseydiniz ya diye cevap verdi. Sonra, söyledik biz. 'Paşa hazretleri, siz bizi lecviz ettiniz, beğendiniz, övdünüz ama, sansür bu filmi men etti' dedik. O zaman kıyamet koptu. 'Kimdir bu adamlar? Onlara telefon edin, bu filme müsa-ade edilsin' falan dedi. Biz "Yılanların Öcü"nü Cemal Paşanın emri olmasına rağmen çok zor gösterime sokabildik. Ankara'da aylarca büyük mücadele verdik. Ankara milletvekili veya senatörü, iki isim hatırlıyorum; ibrahim Saffet Omay ve Sabit Kocabeyoglu. Bu ikisi meclise takrir verdiler; LIki Meclis birleşip filmi seyretsin ve karar versin' dediler. Meclis kabul etti. Sinema makinesini aldık, perdeyi kuruyoruz. Bunun üzerine izin çıktı. Çok büyük bir olaydı, olmasını çok islerdim, sinema tarihinde, bir politik meclisin seyredip karar verdiği film olmak şerefini ve onurunu taşıyacaktı.
Metin Erksan, 1961 Anayasasına göre değerlendirilen bu filmin topyekün yasaklanması üzerine filmi Cumhurbaşkanı Cemal GürseFe gösterdikleri geceyle ilgili anılarım şimdi gülerek anlatıyor:


Paşa filmi Çankaya'daki sinema salonunun en önündeki sıralarından birinden izliyor. Film boyuncu rakı içti. Önündeki masada kavun, beyaz peynir ve ince ince doğranmış sala-talık vardı. Arkadaki sıralarda kuvvet komutanları, onların esleri oturuyor.


Biz daha arkalarda oturuyoruz. Bizim arkamızda da yaverler ve aileleri oturuyor. Ben Nusret'e, 'Paşa, filmi bitirsin, bak ne da-yaklar yiyeceğiz. Köşkün altında mahzen var. Bizi oraya indirecekler, gerisini sen düşün' diyorum. Film bittikten sonra Paşa sana diyecek ki, 'Nusret İkbal sen misin? Ulan deyyus, biz senin baban Hüseyin Ik-bal'le briç oynardık. Baban temiz biradamdı, sen ne zaman komünist oldun vatan haini herif... Ulan bunu iyi dövün. Ardından Fakir Baykurt'a dönecek, 'Ulan senin adın niye Zengin değil de Fakir?' diye soracak. Filmin Ankara temsillcisi emekli bir albaydı. Ona sıra gelince, 'Haa, sen albaysın hem de ...

 Ulan askerden vatan haini çıkmaz, sen nasıl çıkktın? Bunu daha iyi dövün' diyecek. Herkes dayağı yedikten sonra sıra bana gelecek 'Ha, Metin Erksan ha

 ... Ense kulak yerinde, bu iyi ... Çünkü yiyeceğin dayağın haddi hesabı yok. Doğrusu senin yerinde olmak istemezdim.' Ben bu ve buna benzer sözlerle film boyunca ekibi tedirgin ettim. Film bitti, bütün ekip son derece gergin, kimseden ses seda yok. .. Benim laflanm sonucunda heykel gibi kıpırdamadan başlarına gelecekleri bekliyorlar. Paşa ayağa kalktı. 'Filmciler lütfen böyle gelsin' dedi. Ben dedim ki, 'Galiba dayak burada olaacak, Paşa bizi mahzene indirmeyecek.' Paşa'nın ilk lafı şu olldu; 'Vatana hizmet ettiniz.' Bütün ekipte bir boşalma oldu, derin bir oh çektiler. Paşa, o gece programını değiştirdi ve bizimle çay içti. Film hakkında belki bir saate yakın konuştu. Ben bir ara izin isteyerek, Ankara'daki Merkez Film Kontrol Komisyonunun bugün film hakkında 'Oynanamaz' karan verdiğini söyledim. 'Ne biçim adam bunlar' diye baağırdı ve Nasır Zeytinoğlu'nu çağırdı, 'Sansüre telefon et, fillme müsaade etsinler' dedi. Nasır Zeytinoğlu orada tarihi ceevabını verdi ve 'Ben filmi seyretmedim Paşam' dedi. Ben yılllarca bunu açıklamadım. Cemal Gürsel, bu laf üzerine hiç bir şey diyemedi. Bu olaydan bir ay sonra biz büyük mücadeleler sonunda filmi gösterime sokabildik. “Birsen Altıner, “Metin Erksan Sineması” syf, 42