Yönetmen: Zafer Davutoğlu
Senaryo: Osman F. Seden (Reşat Nuri Güntekin’in aynı isimli romanından)
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Yönetmen Asistanı: Gültekin Karakaya, Fevzi Tatbak, Kamera Asistanı: Özer Korkmazlar, Set Amiri: Hasan Nurdan, Dekor: Saim N. Bilge, Sanat Direktörü: Yüksel Tanık, Işık: İlhan Aslım, Montaj-Senkron: Özdemir Arıtan, Arif Özalp, Negatif Montaj: Ali S. Berkan, Laboratuvar Şefi: Recai Karataş, Ses: Tuncer Aydınoğlu,
(Kemal Film Platosunda çekilmiş ve Acar Film Stüdyosunda Hazırlanmış ve seslendirilmiştir)
Oyuncular: Türkan Şoray (Jülide), İzzet Günay (Nazmi), Yusuf Sezgin (İhsan), Selma Güneri (Nazan), Gürel Ünlüsoy (Burhan), Suna Pekuysal (Ayşe), Mine Sun (Necmiye), Feridun Çölgeçen, Mümtaz Ener, Serpil Gül Şükran), Ergun Köknar, Nubar Terziyan (Halil Kahya), Refik Kemal Erduman (Hoca Lütful-lah Efendi), Mürüvvet Sim, Ersun Kazançel (Yusuf), Ergül Buharalı, Ergül Buharalı, Ah-met Kostarika, Savaş Tuğ, Talia Saltı, Nermin Özses, Çocuk Yıldız: Parla Şenol (Jülide’nin küçüklüğü)
Konu: 1926 yılında yayınlanan “Akşam Güneşi”nde Reşat Nuri, Nazmi Bey'in son aşkını anlatır. Kurmay subay olan Nazmi Bey, Paris, Şam, Kudüs, Akka, Manastır, tekrar Paris'te çeşitli aşklar yaşar, İstanbul'a döner, yeniden Paris'e askeri ateşe olarak giderken komitacılarla karşılaşır ve onlara katılır. Makedonya'da çete savaşlarında yaralanır.İstanbul'a döner, kalbinden hastadır, askerlikten ayrılır. Amcasının kızı ile evlenir. Artık, adada ki bir çiftliğe çekilir. Amcasının diğer kızının kocası ölünce kızları Jülide çiftliğe gelir. Nazmi (izzet Günay) akraba kızlarından Şükran(Serpil Gül) ile evlenir. Şükran'ın Jülide (Türkan Şoray) adlı küçük bir yeğeni vardır.Jülide'nin anne ve babası ölünce bir müd-det teyzesi Şükran'ın evinde kalır, sonra da Avrupa'ya, amcasının yanına gönderilir. Yıllar sonra amcası da ölünce geri döner. Nazmi, Jülide'nin hareketlerine karışmaya başlar. Hatta İhsan (Yusuf Sezgin) adlı genç bir mühendis ile arkadaşlık etmesine de izin vermez. Fakat Jülide artık çok değişmiştir, eski çocuk değildir. İhsan ile de evlenmek ister. Nazmi bunu çaresiz kabul eder. Çaresizdir, çünkü Jülide'yi aşıktır. Üstelik bu sevgi karşılıklıdır da. Genç kız, sürekli Nazmi'den kaçsa da sonunda hislerini ona anlatır. Nazmi ise söyleyemez. Sonunda Jülide, İhsan ile evlenir. Kısa bir süre sonra İhsan Amerika'dan iyi bir iş teklifi alır. Nazmi, onla-rın Amerika'ya gitmelerini yürekten ister. Çünkü genç kızı böylelikle unutabilecektir. “Gülşah Nezaket Maraşlı, “Türk Sinemasın-da Düet” syf, 187 ”
Olay, imparatorluğun son günlerinde geçer. Makedonya çete savaşları ile kaynamaktadır. 1966 da yazıp yöneterek Osman Seden tarafından yapılan sinema uyarlamasında olay tarihi bir sıçrama ile Kore savaşı ve sonrasına taşınır. Nazmi Bey ile Jülide arasında ki aşk; örtülü de olsa; sinemamızda önce çatışan sonra bu çatışmanın aşka dönüştüğü, çok anlatılmış öykülerden bir öyküyü anlatır. Bu hali ile arkasında edebi yazınımızın klasik bir eserini taşımasına rağmen sinemamızın kalıplarından sıyrılamamıştır. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”, syf, 39-40)
Senaryo: Osman F. Seden (Reşat Nuri Güntekin’in aynı isimli romanından)
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Yönetmen Asistanı: Gültekin Karakaya, Fevzi Tatbak, Kamera Asistanı: Özer Korkmazlar, Set Amiri: Hasan Nurdan, Dekor: Saim N. Bilge, Sanat Direktörü: Yüksel Tanık, Işık: İlhan Aslım, Montaj-Senkron: Özdemir Arıtan, Arif Özalp, Negatif Montaj: Ali S. Berkan, Laboratuvar Şefi: Recai Karataş, Ses: Tuncer Aydınoğlu,
(Kemal Film Platosunda çekilmiş ve Acar Film Stüdyosunda Hazırlanmış ve seslendirilmiştir)
Oyuncular: Türkan Şoray (Jülide), İzzet Günay (Nazmi), Yusuf Sezgin (İhsan), Selma Güneri (Nazan), Gürel Ünlüsoy (Burhan), Suna Pekuysal (Ayşe), Mine Sun (Necmiye), Feridun Çölgeçen, Mümtaz Ener, Serpil Gül Şükran), Ergun Köknar, Nubar Terziyan (Halil Kahya), Refik Kemal Erduman (Hoca Lütful-lah Efendi), Mürüvvet Sim, Ersun Kazançel (Yusuf), Ergül Buharalı, Ergül Buharalı, Ah-met Kostarika, Savaş Tuğ, Talia Saltı, Nermin Özses, Çocuk Yıldız: Parla Şenol (Jülide’nin küçüklüğü)
Konu: 1926 yılında yayınlanan “Akşam Güneşi”nde Reşat Nuri, Nazmi Bey'in son aşkını anlatır. Kurmay subay olan Nazmi Bey, Paris, Şam, Kudüs, Akka, Manastır, tekrar Paris'te çeşitli aşklar yaşar, İstanbul'a döner, yeniden Paris'e askeri ateşe olarak giderken komitacılarla karşılaşır ve onlara katılır. Makedonya'da çete savaşlarında yaralanır.İstanbul'a döner, kalbinden hastadır, askerlikten ayrılır. Amcasının kızı ile evlenir. Artık, adada ki bir çiftliğe çekilir. Amcasının diğer kızının kocası ölünce kızları Jülide çiftliğe gelir. Nazmi (izzet Günay) akraba kızlarından Şükran(Serpil Gül) ile evlenir. Şükran'ın Jülide (Türkan Şoray) adlı küçük bir yeğeni vardır.Jülide'nin anne ve babası ölünce bir müd-det teyzesi Şükran'ın evinde kalır, sonra da Avrupa'ya, amcasının yanına gönderilir. Yıllar sonra amcası da ölünce geri döner. Nazmi, Jülide'nin hareketlerine karışmaya başlar. Hatta İhsan (Yusuf Sezgin) adlı genç bir mühendis ile arkadaşlık etmesine de izin vermez. Fakat Jülide artık çok değişmiştir, eski çocuk değildir. İhsan ile de evlenmek ister. Nazmi bunu çaresiz kabul eder. Çaresizdir, çünkü Jülide'yi aşıktır. Üstelik bu sevgi karşılıklıdır da. Genç kız, sürekli Nazmi'den kaçsa da sonunda hislerini ona anlatır. Nazmi ise söyleyemez. Sonunda Jülide, İhsan ile evlenir. Kısa bir süre sonra İhsan Amerika'dan iyi bir iş teklifi alır. Nazmi, onla-rın Amerika'ya gitmelerini yürekten ister. Çünkü genç kızı böylelikle unutabilecektir. “Gülşah Nezaket Maraşlı, “Türk Sinemasın-da Düet” syf, 187 ”
Olay, imparatorluğun son günlerinde geçer. Makedonya çete savaşları ile kaynamaktadır. 1966 da yazıp yöneterek Osman Seden tarafından yapılan sinema uyarlamasında olay tarihi bir sıçrama ile Kore savaşı ve sonrasına taşınır. Nazmi Bey ile Jülide arasında ki aşk; örtülü de olsa; sinemamızda önce çatışan sonra bu çatışmanın aşka dönüştüğü, çok anlatılmış öykülerden bir öyküyü anlatır. Bu hali ile arkasında edebi yazınımızın klasik bir eserini taşımasına rağmen sinemamızın kalıplarından sıyrılamamıştır. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”, syf, 39-40)