Powered By Blogger

22 Ocak 2016 Cuma

MEZARINI HAZIRLA (1966)

Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Kamera: Vedat Akdikmen, Kenan Davutoğlu
Yapım: Kazankaya Film / Hasan Kazankaya


Oyuncular: Tanju Gürsu, Gönül Yazar, Ha-yati Hamzaoğlu, Necdet Çağlar, Attila Ergün, Sami Tunç


Konu: Arkadaşlarının suçunu üzerine alıp, hapse giren bir adamın öyküsü.

MEYHANENİN GÜLÜ (1966)

Yönetmen: Nevzat Pesen
Senaryo: Suavi Sualp
Operatör: Manasi Filmeridis
Yapım: Pesen Film / Nevzat Pesen


Prodüksiyon Amiri: Sadri Karan, Reji Asistanı: Uğur Duru, Kamera Asistanı: Taner Öz, Seslendiren: Nevzat Pesen,


Oyuncular: Türkan Şoray (Gül), Engin İnal (İrfan), Ali Şen (Meyhaneci Kemal baba), Devlet Devrim (Feriha), Mürvet Sim (Dürüne), Faik Coşkun (Şipşakçı Kâzım), Meral Küçükerol (Hizmetçi Canan), İclal Genç (Büyükanne), Hüseyin Güler (Kadri), Ahmret Turgutlu (Mahmut), Mehmet Büyükgüngör (Şıkşık Necmi), Selahattin İçsel (Ferhat Ağa), Talia Saltı (Yolcu), Zeki Sezer (Mühendis), Faik Coşkun (Kazım), Gessi Suat,


Konu: Gül kenar bir kasabada meyhane çalıştıran babasıyla yaşamaktadır. Delidir, doludur ve harbidir. Şarkılarıyla ve şirinliğiyle etrafına neşe saçmakta, tüm kasaba tarafından sevilmektedir. Meyhanenin de vazgeçilmez bir parçasıdır. Bir gece İstanbullu iş adamı İrfan’ın meyhaneye gelmesi, mecburi misafirleri olması akışı değişecek hayatının ilk anları olur. Bu akışın baş sebebi de peşinde olduğu ağa oğlu Kadri’yle söz kesilmesidir. Çareyi kaçmakta bulur. Ördeği Gamsızla soluğu aldığı İstanbul’da dosdoğru İrfanın yanına gider, evinde kalır. Evin hizmetçisi dahil hiç kimse onu istemez, görgüsüz, kasabalı diye de hor görürler. Bir tek İrfanın büyükannesi sever, korur. Bir süre böyle devam eder hayatı, mutludur, İrfan’la gezer tozar, sevmektedir onu. Üstelik karşılıksız da değildir bu sevgi. Suskunluk, yerini bildirdikleri babasının gelip onu götürmesiyle biter. Gül tekrar kaçmış İrfan’da aşkını itiraf etmiştir. Başlarlar onu hep beraber aramaya.

 

MEYDAN KÖPEĞi (1966)

Yönetmen: Yılmaz Duru
Senaryo: Türkân Duru
Kamera: Ali Uğur
Yapım: Tura Film / Yılmaz Duru


Oyuncular: Yılmaz Duru, Figen Say, Reha Yurdakul, Cahit Irgat, M. Ali Akpınar, Erol Taş, Senih Orkan, Ali Şen, Diclehan Baban, Sami Tunç, Ahmet Turgutlu, Natuk Baytan, Necati Er, Ahmet Kostarika,


Konu: Redettiği eski belalısının gözlerini kör ettiği karısına bir gözünü verdikten sonra, intikam alan bir demirci ustasının şiddetle örülmüş öyküsü.

MELEKLERİN İNTİKAMI (1966)

Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Foto Direktörü: Kenan Kurt
Müzik: Fecri Ebcioğlu
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden


Reji Asistanı: Gültekin Karakaya, Fevzi Takbak, Kamera Asistanı: Özer Kokmaz, Yönetmen Asistanı: Gültekin Karakaya, Fevzi Tabak, Montaj: Kenan Davutoğlu, Negatif Montaj: Ali Berkan, Ses Mühendisi: Tuncer Aydınoğlu, Prodüksiyon Temsilcisi: Adnan İrkut, Prodüksiyon Amiri: Hasan Nurdan, Ar Direktör: Yüksel Tanık, Set Amiri: Rıza Selışık, Işık Şefi: İlhan Aslım, (Kemal Film stüdyosunda hazırlanmış ve Acar film stüdyosunda seslendirilmiştir).


Oyuncular: Türkan Şoray, Kenan Pars, Mu-zaffer Tema, Nedret Güvenç, Süleyman Turan, Cahit Irgat, Kadir Savun, Gülbin Eray, Feryal Koçyiğit, Gürel Ünlüsoy, Nubar Terziyan, Mehmet Ali Akpınar, Feridun Çölgeçen, Kaya Volkan, Hüseyin Zan, Hüseyin Güler, Muammer Gözalan, Faruk Panter, Ömer Kaya, Köksal Önem, Ali Seyhan, Selahattin İçsel, Nubar Kamçılı


Konu: Üç çocuğu ve sevdiği kocasıyla tatlı bir hayat süren Türkan, ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenince yıkılır. Çocukları hırsızlıktan ahlaksızlığa her türlü suçun içine batsa da annelik hisleriyle onları her defasında kurtarmayı başarır. Büyük oğlu bir soyguna karışan, küçük oğlu ise iğfal ettiği kız yerine zengin bir ailenin kızı ile evlenmek isteyen, kızı ise bir ressamın aşk tuzağına düşen zavallı bir annedir o. Kocasının çocukların durumundan haberi olmadığı için evlatlarını kötü yoldan kurtarma mücadelesini tek başına yürütmektedir,

 

MALKOÇOĞLU “AVRUPAYI TİTRETEN TÜRK” (1966)

Yönetmen: Süreyya Duru
Senaryo: Remzi Jöntürk, Ayhan Başoğlu
Foto Direktörü: Mahmut Demir
Yapım: Duru Film / Naci Duru


Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Montaj: Özdemir Arıtan, Negatif Montaj: Ali S. Berkan, Senkron: Arif Özalp, Laboratuar: Recai Karataş, Sedat Tuncer, Tanas Petridis, Prodüksiyon Temsilcisi: Fuat İmer, Prodüksiyon Amiri: Turhan Emil, Reji Asistanı: Remzi Cöntürk, Mehmet Aydın, Fon Müzikleri: Fecri Ebcioğlu, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)


Oyuncular: Cüneyt Arkın, Selma Güneri, Semih Sergen, Gülbin Eray, Yılmaz Köksal, Nurtekin Odabaşı, Leman Öztürk, Tuncer Necmioğlu, Kayhan Yıldızoğlu, Toron Karacaoğlu, Necip Tekçe, Adnan Mersinli, Remzi Cöntürk, Nuri Genç, Mustafa Yavuz, Selahattin İçsel, Behçert Nacar, Erdoğan Sözer, Hikmet Gül, Hamit Türker, Memduh Alpar, Güngör Tetiker, Nuri Becer, Alpay Giray, Fuatb İmer, Niyazi Enginsu, Zülfikar Akgün, Çetin Sezerel,


KONU: Malkoçoğlu Ali Bey (Cüneyt Arkın) Mora Seferi dönüşünde otağının yakılıp, yıkıldığını görür. Karısı ve bütün adamları öldürülmüştür. Bunu yaptıran Kazıklı Voyvoda , “Kızıl Akrep” Vlad Çepeş’tir (Yıldırım Gencer). İntikam almak ve oğlunu kurtarmak üzere akıncı Ejder (Yılmaz Köksal) ile yola çıkar. Enet çarşısında esir pazarında kızlardan birini (Sezer Güvenirgil) almaya çalışırsa da oyuna gelen Malkoçoğlu kızı, kapatıldığı zindandan kurtarır.


Kız kim olduğunu ve neden Kızıl Akrep tarafından arandığını söylemez. Aslında esir Kız Babreş Dükalığının tek varisi Prenses Yolanda’dir. Kızıl Akrep ve adamları, bir pundumuna getirip, kızı kaçırırlar. Malkaçoğlu ve Ejder tuzağa düşürülür, zindana atılır. Kaçarlar, kovalamaca başlar. Kız kurtulur, derken sonunda Malkoçoğlu Kızıl Akrep Vlad’i yakalar ve bir uçurumdan aşağı atar.

 

MAHZUN GÖNÜLLER (1966)

Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo: Sadık Şendil
Kamera: Tangör Soydemir
Yapım: And Film / Turgut Demirağ


Oyuncular: Yıldız Tezcan, Tanju Okan, Nevin Aypar

KUMSALDA ÜÇ KADIN (1966)

Senaryo ve Yönetmen: Basri Murat Yalgın
Kamera:Kaya Ererez
Yapım: Uğraş Film / Basri Murat Yalgın


Oyuncular: Nilüfer Aydan, Pervin Par, Yıldırım Gencer, Muzaffer Tema, Gülbin Eray, Sevinç Pekin


Konu: Birlikte yaşayan üç kızın aşk ve macera öyküsü..

KUMARBAZIN İNTİKAMI (1966)

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Erdoğan Tünaş, Süha Doğan
Foto Direktörü: Memduh Yükman
Yapım: Melek Film / Şahan Haki


Yapım Sorumlusu: Adil Kıbıcı, Reji Asistanı: Yücel Çakmaklı, Laboratuvar Şefi: Hilmi Başcan, Laboratuvar: Gani Maraşlıoğlu, Hayati Akbulut, Erdoğan Dolapçı, Işık Şefi: Kenan Eryılmaz, Seslendiren: Yorgo İlyadis, Kameraman Muzaffer Turan, Işıklar: Kenan Eryılmaz, Işık Ekibi: İsmet Özçınar, Rıfat Yurtçu, Ahmet Zorkalkan, Set Ekibi: Erol Şen, Ergun Şimşek, Orhan Akıllıgil, Prodüksiyon Amiri: Adil Kıbıcı, (Erman Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)


Oyuncular: Ayhan Işık (Murat Soylu), Hülya Koçyiğit (Leyla Özer), Turgut Özatay (Turgut Taner), Gürel Ünlüsoy (Erol Özer), Osman Alyanak (Veznedar Rıfkı), Süha Doğan (Sait Özer), Sevinç Pekin (Sevil), Haydar Karaer (Kulüpçü Rüştü), Selahattin İçsel (Ali), Mahmure Handan (Murat’ın annesi), Hayri Karakaş, Zeki Sezer, Aynur Ayda (Selma), Gani Dede


Konu: Kumar yüzünden intihar eden babasının intikamını alan bir kumarbazın öyküsü.

KUCAKTAN KUCAĞA (1966)

Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Safa Önal
Kamera: Necat Okçugil
Yapım: Er Film / Berker İnanoğlu


Ar Direktör: İsmail Konca, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Montaj: Ömer Kırımlı, Matipo: Şeref Mehtap, Fehmi Acar, Fotoğraflar: Foto Özal, Jenerik: Refik Onubil, Laboratuvar: İbrahim Üstüner, Hüseyin İnci, Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Ender Teker, Işıklar: Mehmet Çakar (Ender Işık Servisi), Işık Direktörü: Şevket Yılmaz, Reji Asistanı: Samim Utku, Celal Ersöz, Prodüksiyon Amiri: Arif Eriş, (Lâle Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır)


Oyuncular: Fatma Girik, Ediz Hun, Kuzey Vargın, Aliye Rona, Feridun Çölgeçen, Hülya Duyar, Diclehan Baban, Süha Doğan, Nevzat Okçugil, Selahattin İçsel,


Konu: Büyük şehirde kötü yola düşmüş bir kadın olan Selma (F. Girik), erkeklerden nefret eden biridir. Yalnızca sevdiğini sandığı Metin'e yakınlık duymaktadır. Diğer erkekler ile para için birlikte olmaktadır. Bir gün karşısına Murat (E. Hun) adında bir üniversite öğrencisi çıkar. Murta hem annesi Aliye Hanım'a (A. Rona) bakmak, hem de okul masraflarını çıkarmak için iş aramaktadır. Selma, bu gence zengin dostları sayesinde iş bulur. Fakat Murat'ı da sevmeye başlar. Murat da onu sevmiştir. Fakat Selma hakkındaki gerçeği bilmemektedir. Bunu önce Aliye Hanım anlar. Murat bunu öğrenince Selma'yı kovar. O'ndan intikam almaya karar verir ama sevmektedir.


Sonunda karşı koyamaz sevgisine ve annesinin de baskısı ile Selma'ya koşar. Selma ise Metin ile kavga etmektedir. Murat tam bu sırada gelince bir çatışma başlar. Metin önce Selma'yı vurur sonra da Murat'ı yaralar. iki sevgilinin buluşmasına engel olur. “Burçak Evren, “İki Ün’lü kadın Fatma Girik”

 

KOVBOY ALİ (1966)

Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Yönetmen Asistanı: Çetin İnanç,
Senaryo: Aydın Engin (Aykut Düz’ün bir eserinden)
Kamera: Ali Uğur
Yapım: Dadaş Film / Kadir Kesemen


Oynayanlar: Yılmaz Güney (Ali), Müjgan Ağralı (Gül), Yıldırım Gencer (Metin), Aydemir Akbaş (Ökkeş), Hüseyin Peyda (Hüseyin), Ali Şen (Mehmet Ağa), Cahide Sonku (Cahide), Mehmet Ali Akpınar, Erol Günaydın, Necdet Çağlar, Ayton Sert, Sırrı Elitaş, Nevzat Bilsel,


Konu: Öküzlerin çektiği kağnı arabasıyla hasta torunlarını doktora götüren köylülerin yolları, bir dağ eteğinde eşkıyalar tarafından kesilir. Üzerlerinden fazla para çıkmayınca köylüler kurşun yağmuruna tutulurlar. Jandarmalar geldiğinde eşkıyalar kaçmıştır. Bu ara uzaktan, kovboy kıyafetli, beli tabancalı ve atlı garip adamın geldiği görülür. Esrarengiz yabancı tutuklanıp karakola götürülür. Öldürülen köylünün yaralı karısı, karakolda katilleri teşhis edemez. Yabancının memleketinden sabıka kayıtları getirilir. Adam hapisten yeni çıkmıştır Adı Ali (Yılmaz Güney) olan yabancı, kovboy filmi meraklısı ve Gary Cooper'in de hayranıdır. Bir gün sinemadan çıktıktan sonra filmde dört kişiyi döven kovboy gibi iki kişiyi dövüp hapse girmiş, O günden bu yana çevresinde adı Kovboy Ali'ye çıkan yabancının çeşitli suçları vardır, ama o katil delildir. Ali serbest bırakılır.


Ali, Müslüm (Necder Çağlar) adlı bir gardiyanı aramaktadır. Müslüm'le eski bir hesabı vardır. Müslüm, hapishanede Ali'ye ve bir çok mahkûma gaddarca davranmıştır. Yeni bir iş kuran Müslüm'ü bulan Ali, onu döver. Her attığı yumruk, hapishane arka-daştan adınadir. Onların öcünü almıştır.
Ali, yolunun üzerinde Ömer'e (M. Ali Akpınar) rastlar. Ömer, eski arkadaşıdır. Ali'ye bir sır verir. Ömer yıllar önce Altın Nal çiftliğinde çalışırken işten atılır. Parasını da alamaz. Ömer, intikam için çiftliğin sahibi Mehmet Ağa'nın (Ali Sen) oğlu küçük Metin'i (Yıldırım Gencer) kaçırıp bir sokakta bırakır. Metin büyüyünce eşkıya olmuştur. Sırtında da bir nal izi vardır. Bu öyküyü anlatan Ömer, Mehmet Ağa'nın çiftliğine, sahip olmaları için Ali'ye ilginç bir öneride bulunur. Ali, önce iş arama bahanesiyle çiftliğe gidecek, sonra da sırtındaki nal, izi görülünce Mehmet Aga, onu yıllardır ortadan kaybolan oğlu Metin sanacaktır. Macera arayan Ali, sırtına bu damgayı vurdurup yola çıkar.
Ali, çiftliğe gelip iş için Mehmet Ağa'ya başvurduğunda, karşı köyün zenginlerinden Süleyman'la karşılaşır. Süleyman, Mehmet Ağa'dan kızı Gül'ü (Müjgan Ağralı) adamlarıyla birlikte istemeye gelmiştir. Ağa teklifi reddeder, Süleyman huysuzlaşır. Hakaretler yağdırır. Onları ses-sizce izleyen Ali, birden ortaya çıkıp Süleyman'ı bir güzel döver. Mehmet Ağa, bu yiğitliğinin etkisiyle Ali'yi işe alır. Ağa, İstanbul'dan gelen kızını istasyonda karşılaması için Ali'yi gönderir. Ali'yle tanışan Gül, ona ilgi duymaktadır. Ormanda sevişirler. Bir gün Ağa, Ali'nin sırtında nal izini görür. Ali renk vermez. Ağa, yıllar sonra oğlu Metin'e kavuşmanın sevinciyle çiftliği Ali'nin üstüne yapar. Gül ise, bu beklenmedik olaydan sonra koynuna girdiği erkeğin kardeşi olduğunu sanıp paniğe kapılır. Kendini asmak üzere çiftlikten kaçar. Ali onu bulup, ölümden kurtarır. Tüm gerçeği anlattığında Gül, kendine gelir. Asıl kardeşi Metin, dağa çıkıp eşkiya olmuştur. Ali, Yeni Hayat adıyla değiştirilen çiftliğin sahibidir artık. Ama başı her an derttedir. Ömer, çiftlikten pay ister. Gardiyan eskisi Müslüm, Ali'nin öldürülmesi için dağ eşkıyası Metin'i kiralamıştır. Metin'in çağrısı üzerine randevu yerine giden Ali, tuzağa düşürülür. Müslüm'e teslim edilecektir. Metin çiftliğe gittiğinde Mehmet Ağa ve karısı (Cahide Sonku) her şeyi anlarlar. 


Metin, gerçek oğullandır. Zalim bir adam olmuştur. Baba ve anasını öldürtüp tüm mallarını ele geçirmek amacındadır. Bağrına bastıkları Ali'den yanadır tüm aile. Beyaz atı çiftlikte, ama Ali yoktur. Yerinde duramayan ve sürekli kişneyen alın peşine takılan kâhya (Hüseyin Teyda) ile çiftliğin garibi (Erol Günaydın), Ali'yi bir ağaçta bağlı bulurlar. Ali, Mehmet Aga'ya bir süre için çiftliği terk etmelerini söyler. Çünkü Metin adamlarıyla çiftliği basacaklardır. Arabalarına binip yola çıktıklarında, Metin bir dağ eteğinde önlerini keser. Arkalarından Ali yetişir. Eşkıyayla silahlı çatışmaya giren Ali, Metin'i bir köşede kıstırıp öldürür, Mehmet Ağa ve ailesi kurtulmuş, Ali ise jandarmaya teslim olup tekrar hapishaneye dönmüştür. “Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”

► Filmin jeneriğinde senaryo yazarı olarak Yılmaz Güneyin adı yazılmıştır. Eser sahibi olarak da Aykut Düz atlı geçer. Senaryo Aydın Engin’indir. (Agâh Özgüç)

KORKUSUZ ADAM (1966)

Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Aslan
Kamera: Şevket Kıymaz, Nejat Okçugil
Yapım: Avcı Film / Suzan Avcı


Oyuncular: Fikret Hakan, Selma Güneri, Yıldırım Gencer, Suzan Avcı, Atilla Ergün, Necdet Çağlar, Baki Tamer, Devlet Devrim, Süha Tuna, Vasfi Uçaroğlu, Hüseyin Zan, Sadettin Düzgün, Zeki Tüney, Kaya Vakin, Hüseyin Güler, İhsan Mutlu, Kazım Kartal


Konu: Yeni keşfedilen bir bomba kapsülünün peşine düşen casuslarla bir Türk ajanının maceralı öykü.

KORKUNÇ ARZU (1966)

Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Süavi Sualp
Kamera: Necat Okçugil
Yapım: Er Film / Berker İnanoğlu


Reji Asistanları: Kemal İskender, Samim Utku, Muzaffer Fırat, Laboratuvar Şefi: Cemil Orhon, Laboratuvar: Bayram Güzel, Süleyman Koyuncu, Erol Yıldırım, Muharrem Gündüz, Senkron: Cemal Sezer, Montaj: Öral Özütürk, Mahmut Eskici, Sesleri Çeken: Marko Buduris, Işıklar: Mehmet Çakar (Ender Işık Servisi), Işık Direktörü: Şevket Yılmaz, Operatör Asistanı: Mehmet T. Özdemir, Ar Direktör: İsmail Konca, Prodüksiyon Amiri: Arif Eriş, Şarkılar: Sevim Şengül,


Oyuncular: Yusuf Sezgin (Orhan Demir), Selma Güneri (Nilgün), Pervin Par (Şantöz Mine Suna), Senih Orkan (Ferit) Muzaffer Tema (Selim), Necdet Tosun (Muhasebeci Hüsnü), Striptiz: Sabina, Silvana Panpani (Fatma Hanım), Hüseyin Güler (Polis), Zeki Sezer (Polis), Bedri Çavuşoğlu (Yargıç), Ömer Kayam, Şener Işık, Mehmet Gerçek, Müjgan İpek,


Konu: Güzel bir genç kız, Boğaz’ı gören karlı tepede, sıkı sıkıya tuttuğu mektubu okuyor; Buram buram sen kokuyor mektupların Nilgün’üm.. Her an her dakika senle doluyum. Geçen kuşlarla sana sevgiler gönderiyorum.. Oradasın biliyorum, seni tanıdığım yerde. O yolda, o ağaçların altında.. İkimiz için çalışıyorum, gelecekteki mutlu günler için.. Geçen her saniye daha da yaklaştırıyor beni sana. İçimde hem senin hem de vatanımın hasreti “Orhan, bir buçuk yıldır Almanya’da işçi olarak çalışıyor. Genç kızın abisi Selim, delikanlının yoksulluğu nedeniyle, evlenmelerini uygun bulmamış.


Genç kız sonunda, beklediği haberi alır; “Çarşamba 2’de, o kır kahvesinde olacağım.” Nilgün’üne kavuştuktan sonra ilk işi Selim Bey’e gidip, kız kardeşini ‘tekrar’ istemek olur. “Biliyorsunuz Almanya’daydım.. Biraz para ve bir araba ile geri döndüm. Hemen bir tamirhane açacağım. Demek istiyorum ki durumum iyi. Nilgün’ü mesut edebilirim. Bu günlerin birinde, Ferit, Selim’i hayranı olduğu Şantöz Mine ile tanıştırır. Selim o kadar hızlı ki, genç kadın “Acele etmiyor musunuz” dediğinde çoktan yatağa uzanmışlardı bile. Olayların gelişmesi de hızlı olur. Mine’nin, ondan ‘sızdıracağı’ parayı Ferit’le bölüşeceğini açıklaması ve Muhasebeci Hüsnü’nün ‘bazı hesapları’ incelemesi ile ortağını daha iyi tanıyor. “Bana kazık atan, paramı çalan.. kız kardeşimi iğrenç planlarına alet etmeye kalkan birine inanmıyorum artık. Masken düştü Ferit.” İki sevgili ve vicdan azabıyla kıvranan Mine için zor günler. Delikanlı, gerçeği ortaya çıkarmak için, bir fırsatını bulup Adliye Sarayından kaçar. (Murat Çelenligil – sinematürk ınternet veri tabanı)

 

KONFORLU NECLA (1966)

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kamera: Manasi Filmeridis
Yapım: Saner Film / Hulki Saner


Oyuncular: Selda Alkor, Yusuf Sezer, Yılmaz Köksal, Vasfi Uçaroğlu ve Orkestrası


Konu: Bond özentisi karateci bir kızın öyküsü.

KOLSUZ KAHRAMAN (1966)

Senaryo ve Yönetmen: Nejat Saydam “Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun
romanından uyarlama. ”
Kamera: Melih Sertesen
Yapım: Acar Film / Murat Köseoğlu

Sesleri Alan ve Müzikleri hazırlayanTuncer Aydınoğlu,

Oyuncular: Fatma Girik (Bela Çiçeği), Cü-neyt Arkın (Yiğit Alpago), Murat Soydan (Tay Camako), Suzan Avcı (Sarı Çiçek), Atıf Kaptan (Hiyong tu Siyong), Reha Yurdakul (Gültekin), Aytaç Yürükaslan (Nu Bing), Muammer Gözalan (Arı Balat), Zeli Alpan (Ezired), Ergun Köknar (Hancı), Fethi İnan (Topal Tilki), Nahire Karay, Selahattin İçsel, Adnan Mersinli, Behçet Nacar, Bora Üstüntaş, Bahri Özkan, İsmail Varol,


Konu: Tarihi fantaysa adıyla andığımız bu filmlerde, gene Yeşilçam sinemasının birbirinden mükemmel o dönemlerde olduğu kadar hala günümüzde bile unutulmayan oyuncular (starlar) yer almışlardır.
“Babası daha çocukken öldürülen genç bir Türk savaşçısı (Cüneyt Arkın) babasının katili olan Çin komutanı Bu Ming’i bulmak üzere yola çıkar. 


İntikamını alana kadar adsız biri olarak yaşamak zorunda olan savaşçı düşmanın sarayına ulaşır. Onu öldürdükten sonra, yolda gelirken karşılaştığı güzel ‘Bela Çiçeği’ (Fatma Girik)’nin de yardımıyla saraydan kaçmayı başaran ve obasına geri dönen savaşçıya ‘Yiğit Alpago’ ismi verilir. Ancak öldürüldüğü adamın kızı Sarı Çiçek, Alpago’dan intikam almaya yemin eder ve yeğeni olan Çin bahadırı ‘Tay Camako’yu (Murat Soydan) çağırır. Alpago kolsuz ve sakat bir adam kılığına girerek ünü bütün Çin’de yayılmış olan rakibini araştırmak için yola koyulur”.

KOCA YUSUF (*) (1966)

Senaryo ve Yönetmen: Çetin Karamanbey
Kamera: Feridun Kete
Yapım: Yavuz Film


Oyuncular: Fatma Girik, Özdemir Han, Necdet Mahvi Ayral, Feridun Çölgeçen


Konu: Koca Yusuf’un pehlivanlık öyküsü.

_________________________________

(*) Koca Yusuf (1857-1898) Ününü bütün dünyaya yayan büyük pehlivan. 1857 yılında Şumnu'nun Karalar köyünde doğdu. Ufacık bir çocukken köyde danalarla boğuşmaya başladı, sonra kispeti ayağına geçirip güreşmeye koyuldu. Ünü önce Deliorman'ı, sonra Kırkpınar'ı kapladı. Türk güreşinin gelmiş geçmiş en büyük pehlivanı olarak ortaya çıktı. Avrupa ve Amerika'da yaptığı bütün güreşleri kazandı. 1898 yılında Amerika'dan dönerken bindiği vapurun batması sonucu öldü. Mezarı dahi yoktur. Koca Yusuf yalnız Türk güreşinde değil, güreş dünyasında da büyük bir zirvedir. Er meydanları Koca Yusuf'u, güreş tarihimizin en büyük pehlivanlarından biri olan ve 26 yıl Kırkpınar'ın başpehlivanlığını elinden bırakmayan ünlü Kel Aliço'nun karşısında tanıdı ilk kez. 27'inci yılda da başpehlivanlığı rakipsiz alacağını umarak Kırkpınar'a gelen Kel Aliço burada “Başa güreşeceğim” diyen Deliormanlı Yusuf isminde körpe bir çocukla karşılaştı. Herkes er meydanlarının pek yaman kurdu Kel Aliço'nun bu “tüysüz kızan”ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Ancak Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu ki, buna Kel Aliço da şaşırmış ve güreş alemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti. Ancak saatler uzayıp gittiği halde Aliço neticeyi lehine çeviriyordu. Üstelik ilerlemiş bir yaşta bulunan ünlü pehlivanda yorgunluk alametleri baş göstermeye başlamış ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço'nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço'nun gür sesi er meydanını kapladı: – A be burası Kırkpınar'dır... Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları... Pişmiş güreş bırakılır mı hiç?

Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni... Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço'yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak? Aliço'nun bu sözleri Yusuf'u öylesine duygulandırmıştı ki, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona adetâ yalvardı:


–Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere... Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Nerede ise ağlayacaktı. Deliormanlı Yusuf'un alnına sıcak bir bûse kondurdu:


– Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralar-dan. Ödül de, başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.


Ve o günden sonra Türk güreşinde Koca Yusuf'un devri başladı. Er meydanlarında kasırgalar yaratıp rakip tanımayan bir kuvvet olarak ortaya çıkan ve yalnız cüssesinden ötürü değil, güreş değerinden ötürü de “Koca” sıfatını alan büyük Türk pehlivanı yenecek rakip bırakmadı. Bunu fırsat bilen açıkgöz organizatörler onu Avrupa'ya götürdüler. Avrupa'dan sonra Amerika'da yaptığı güreşleri de kazanan ve dünyanın en ünlü pehlivanlarını sıraya dizen Koca Yusuf'a Amerika'da milyoner bir kadın aşık olmuştu. Bu kuvvet ilahından çocuk sahibi olmak istiyordu. Yusuf bunu işittiği zaman, “Ben buraya damızlık gelmedim” diye kükredi. Avrupa ve Amerika'daki güreşlerinden 800 altın kazanmıştı Koca Yusuf. Bunları kemerine yerleştirip Fransız bandıralı La Buorgogne varupu ile yurda dönerken bindiği gemi Atlas Okyanusu'nda sis yüzünden İrlanda bandıralı Cromartyshre gemisiyle çarpıştı. 721 yolcunun bulunduğu La Buorgogne, kaşla göz arasında sulara gömülüvermişti. Bu kez denizin içinde bir panik başlamıştı. Denize dökülenler, filikalara atlayıp canlarını kurtarmak istiyorlardı. Koca Yusuf da can havliyle bir filikanın kenarına yapışmıştı. Filika'da bulunanlar onun heybetli vücudu ile sandalı devirmesinden korktular. Önce yüzüne, kafasına kürekle vurmayı denediler. Fakat dev yapılı adamın çelik pençeleri sanki filikaya kilitlenmişti. Yarılan kafasından ve suratından akan kanlar posbıyıklarının üzerine doğru iniyordu. Onun bu hali filikada bulunanlara daha büyük bir dehşet vermişti. İçlerinden canavar ruhlu bir tanesi filika içinde bulunan ve ipleri kesmek için kullanılan ufak bir baltayı kaptığı gibi o çelik pençelere vahşi bir ihtiras içinde rastgele indirmeye başladı. Bileklerinden kesilip kopan o çelik pençeler gevşedi ve Koca Yusuf'un o dev vücudu Atlantik Okyanus'unun derinliklerine doğru gömülüp gitti...(kyn: http://www.biyografi.net)