Senaryo ve Yönetmen: Alp Zeki Heper
Görüntü Yönetmeni: Mengü Yeğin
Yapım: Sinema P. Film/Alp Zeki Heper
Oyuncular: Halil Türkmen, Marlise Schneiderhan, Ayfer Feray, Mine Cezzar
► Film, sansür komisyonu tarafından müstehcen olarak değerlendirilerek tümüyle reddedildi. Daha sonra Danıştay' a başvuran Alp Zeki Heper, buradan da olumlu bir sonuç alamadı. Danıştay 12. Dairesinin28.3.1967 gün E.96617481, K.967/481 sayılı kararı; "Dava konusu filmin bütünü itibarıyla umumi ahlak ve adaba, aile müessesesinin kutsiyetine aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklandığı anlaşılmaktadır.
Filmin bu sebeple yasaklanmasının yerinde olup olmadığının tespiti için naip üye nezaretinde yapılan incelemede bilirkişi Vedat Tanrı'nın 10-2-1966 tarihli raporunda (cinsel sorunların sinematografik yoldan ele alınmaya çalışıldığı filmde gösterilmesinde sakıncalı bir cihet görülmediği) bildirilmişse de; 3.1.1967 günlü ara kararımız veçhiyle filmin ayrıca heyet halinde görülmesi uygun görülmüştür. Sahneden görülen eserler; değişik yaş ve seviyede kimseye hitap edilmesi itibariyle, bunlarda, hususiyetle hukuka ve genel ahlak kuralları çerçevesi içinde ahlaka uyarlık aranması tabiidir. Tezi olmayan ve aksiyon-larında ahenk görülmeyen bahse konu filmde; insan hayatı, adeta şuur ve şuuraltı ile sadece cinsi arzular üzerine kurulmak istenmekte; gizli kalması gerekli arzu ve hareketler parklarda, umuma açık yerlerde, hatta trafiğin en yoğun olduğu cadde ortalarında cereyan ederken görülmekte; marazi tiplerin sahneye aktarılan ıstraplı ruh hali ar veya haya hislerini rencide etmektedir. Konunun iddia edildiği gibi rüyada geçmiş birtakım kompleksleri ifadeye çağırmış olması, filmin tüm halinde seyredenler üzerinde bıraktığı izlere ahlak ve adaba aykırı olduğunu kabule mani değildir.
Bu itibarla adı geçen filmin halka gösterilmesinin ve yurtdışına çıkarılmasının yasaklanmasında 'Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontroluna dair Nizamname'nin 7. nci madddesinin 6'ncı fıkrası hükmüne aykırılık görülmediğinden davanın reddine ... 29.3.1967 günü oybirliğiyle karar verildi."
Alp Zeki Heper, bir söyleşide ise sansür hakkındaki görüşünü şöyle dile getirrmişti: "Soluk Gecenin Aşk Hikayelerinde aşkla, yani özgürrlükle baskıyı, şiddeti, işkenceyi karşı karşıya getirmeye çalışmıştım. Anılarla ilgili, zor anlatımlı olan bir filmdi. Sevginin, tutkunun işkenceyi, baskıyı yok etmesini dilemiştim. Özgürlüğün delice bir sevgi olduğunu düşünüyordum. Öyle simgelemeye çalışmıştım özgürlüğü. Müstehcenlikle suçlandım. Altından kalkması güç bir suçlamaydı bu. Sansürcülere göre delice sevgi üstüne kurulu bütün Divan şiirimizi, Yavuz Sultan Selim'in, Baudelaire'in, Breton'un, Eluard'ın tüm şiirlerini toplatmak gerekiyordu. Delice sevgi üstüne kurulu bütün Çin ve Japon şiirlerini yok saymak gerekiyordu. Şaşırmış kalmıştım ... ...
Aslında beni en çok korkutan ve bütün sanatçı özgürlüklerimi kısan, sansür talimatnamesinin en ağır maddesi olarak saydığım bu usul maddesine gelmek istiyorum. Bu usul maddesiyle diğer filmlerim de diğer sebeplerle birlikte daha ağır şekilde karşılaştı. Bu madde, sanatçıyı sansürce onaylanmış bir senaryoyu aynen çekme esaretine bağlayan maddedir. Bir yönetmen yapmak istediği bir filmin senaryosunu kendisi bile yazmış olsa, geçen bir zamandan sonra aynı konuyu, aynı şekilde nasıl düşünebilir? Sinema özgürlüktür. Senaryo değiştirilmek için yazılır. Sinemamızda sürekli olarak senaryoyu söyleyen oyuncuların varlığı bu madde yüzündendir. Biçim ve öz alanında en önemli kısırlığı getirir sinemamıza bu madde ...
Sette insan ilgileriyle ortaya çıkan bir yaşamın filme alınması kaldırılmıştır böylece. Sinemanın en önemli yanı, sinema oluşu yasaklanmıştır. Sansürün değiştirilmemesini şart koştuğu bir senaryoda, sansürün özgürlüklerinden söz edilebilir ancak. Ne oyuncu-nun ne de yönetmenin kişiliği söz konusu değildir artık. “Artun Yeres, Sakıncalı 100 Film” syf, 234 ”
Görüntü Yönetmeni: Mengü Yeğin
Yapım: Sinema P. Film/Alp Zeki Heper
Oyuncular: Halil Türkmen, Marlise Schneiderhan, Ayfer Feray, Mine Cezzar
► Film, sansür komisyonu tarafından müstehcen olarak değerlendirilerek tümüyle reddedildi. Daha sonra Danıştay' a başvuran Alp Zeki Heper, buradan da olumlu bir sonuç alamadı. Danıştay 12. Dairesinin28.3.1967 gün E.96617481, K.967/481 sayılı kararı; "Dava konusu filmin bütünü itibarıyla umumi ahlak ve adaba, aile müessesesinin kutsiyetine aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklandığı anlaşılmaktadır.
Filmin bu sebeple yasaklanmasının yerinde olup olmadığının tespiti için naip üye nezaretinde yapılan incelemede bilirkişi Vedat Tanrı'nın 10-2-1966 tarihli raporunda (cinsel sorunların sinematografik yoldan ele alınmaya çalışıldığı filmde gösterilmesinde sakıncalı bir cihet görülmediği) bildirilmişse de; 3.1.1967 günlü ara kararımız veçhiyle filmin ayrıca heyet halinde görülmesi uygun görülmüştür. Sahneden görülen eserler; değişik yaş ve seviyede kimseye hitap edilmesi itibariyle, bunlarda, hususiyetle hukuka ve genel ahlak kuralları çerçevesi içinde ahlaka uyarlık aranması tabiidir. Tezi olmayan ve aksiyon-larında ahenk görülmeyen bahse konu filmde; insan hayatı, adeta şuur ve şuuraltı ile sadece cinsi arzular üzerine kurulmak istenmekte; gizli kalması gerekli arzu ve hareketler parklarda, umuma açık yerlerde, hatta trafiğin en yoğun olduğu cadde ortalarında cereyan ederken görülmekte; marazi tiplerin sahneye aktarılan ıstraplı ruh hali ar veya haya hislerini rencide etmektedir. Konunun iddia edildiği gibi rüyada geçmiş birtakım kompleksleri ifadeye çağırmış olması, filmin tüm halinde seyredenler üzerinde bıraktığı izlere ahlak ve adaba aykırı olduğunu kabule mani değildir.
Bu itibarla adı geçen filmin halka gösterilmesinin ve yurtdışına çıkarılmasının yasaklanmasında 'Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontroluna dair Nizamname'nin 7. nci madddesinin 6'ncı fıkrası hükmüne aykırılık görülmediğinden davanın reddine ... 29.3.1967 günü oybirliğiyle karar verildi."
Alp Zeki Heper, bir söyleşide ise sansür hakkındaki görüşünü şöyle dile getirrmişti: "Soluk Gecenin Aşk Hikayelerinde aşkla, yani özgürrlükle baskıyı, şiddeti, işkenceyi karşı karşıya getirmeye çalışmıştım. Anılarla ilgili, zor anlatımlı olan bir filmdi. Sevginin, tutkunun işkenceyi, baskıyı yok etmesini dilemiştim. Özgürlüğün delice bir sevgi olduğunu düşünüyordum. Öyle simgelemeye çalışmıştım özgürlüğü. Müstehcenlikle suçlandım. Altından kalkması güç bir suçlamaydı bu. Sansürcülere göre delice sevgi üstüne kurulu bütün Divan şiirimizi, Yavuz Sultan Selim'in, Baudelaire'in, Breton'un, Eluard'ın tüm şiirlerini toplatmak gerekiyordu. Delice sevgi üstüne kurulu bütün Çin ve Japon şiirlerini yok saymak gerekiyordu. Şaşırmış kalmıştım ... ...
Aslında beni en çok korkutan ve bütün sanatçı özgürlüklerimi kısan, sansür talimatnamesinin en ağır maddesi olarak saydığım bu usul maddesine gelmek istiyorum. Bu usul maddesiyle diğer filmlerim de diğer sebeplerle birlikte daha ağır şekilde karşılaştı. Bu madde, sanatçıyı sansürce onaylanmış bir senaryoyu aynen çekme esaretine bağlayan maddedir. Bir yönetmen yapmak istediği bir filmin senaryosunu kendisi bile yazmış olsa, geçen bir zamandan sonra aynı konuyu, aynı şekilde nasıl düşünebilir? Sinema özgürlüktür. Senaryo değiştirilmek için yazılır. Sinemamızda sürekli olarak senaryoyu söyleyen oyuncuların varlığı bu madde yüzündendir. Biçim ve öz alanında en önemli kısırlığı getirir sinemamıza bu madde ...
Sette insan ilgileriyle ortaya çıkan bir yaşamın filme alınması kaldırılmıştır böylece. Sinemanın en önemli yanı, sinema oluşu yasaklanmıştır. Sansürün değiştirilmemesini şart koştuğu bir senaryoda, sansürün özgürlüklerinden söz edilebilir ancak. Ne oyuncu-nun ne de yönetmenin kişiliği söz konusu değildir artık. “Artun Yeres, Sakıncalı 100 Film” syf, 234 ”