Powered By Blogger

15 Ağustos 2016 Pazartesi

EVLAT UĞRUNA (1967)

Yönetmen:Türker İnanoğlu
Senaryo:Fuat Özlüer
Görüntü Yönetmeni:Çetin Gürtop
Yapım:Erler Film / Türker İnanoğlu


Yönetmen Yardımcısı: Hüseyin Karaoğlu, Kamera Asistanı: Hüseyin Karındoyuran, Işık Şefi: Mazhar Eröz, Teknik Yönetmen: Mehmet Bozkuş, Ses: Süperfon Stüdyoları, Negatif Montaj: Erdoğan Kızıldağ, Prodüksiyon Amiri: Memduh Karakaş, (Saner Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).


Oyuncular: Ekrem Bora, Selda Alkor, Selma Güneri, Muzaffer Tema, Can Sel, Bedia Muvahhit, Özcan Yiğitmen

Konu: Küçük bir kentte yaşayan Oya (Selda Alkor) babasının ölümü üzerine iş bulmak umuduyla İstanbul’a gelir. Rastlantı eseri tanıştığı pavyon sahibi Vural (Ekrem Bora) sesinin güzelliğini fark ettiği Oya’ya şarkıcı olarak iş verir. Vural Oya’nın gençliği ve güzelliğinden etkilenip ona aşık olur. Oya Vural’ı reddeder. Duygu ve tutkularına gem vuramayan Vural ise bir gün Oya’ya saldırır. Oya kaçarken zengin ve ünlü bir avukat olan Doğan (Muzaffer Tema) ara-bası ile çarpıştığı genç kızı hastaneye götürür. Oya ertesi gün hastaneden çıkar. İşinden de ayrılır ama anlaşması gereği Vural tazminat ister. Oysa Oya’nın hiç parası yoktur. Doğan’la birbirle-rine aşık olmuşlardır. Doğan’ın annesi ise bu ilişkiden rahatsızdır ve evlenmelerine engel olmak için her şeyi dener. Sonunda aşk galip gelir ve ikisi evlenirler. Doğan’ın Oya’nın daha önce pavyonda şarkıcılık yaptığından haberi yoktur. Oya’nın peşini bırakmayan Vural ise Oya’dan, gerçeği anlatmaması karşılığında şantajla tehdit ederek para ister. Doğan iş için Ankara’ya gittiğinde de evlerine giderek kendisini Oya’nın akrabası olarak tanıtır. Kayınvalidesinin gerçeği öğrenmesinden korkan Oya, Vural’la onun istediği pa-rayı vermek üzere randevulaşır.


Doğan’ın annesi gelişmelerden şüphelenerek onları izler ve buluştuklarını görür. Vural ile konuşur. Vural sevgili olduklarını söyler. Oya ise hamiledir ve kayınvalidesinin suçlamaları sonucu Doğan’ın üzülmemesi için evi terk eder. Bir süre sonra bir kız çocuğu doğurur. Adını Sevgi koyar. Anneliğin verdiği mutlulukla yaşama yeniden bağlanır ve kızına bakabilmek için barlarda çalışmaya başlar. Yıllar geçer, Sevgi bir genç kız olur (Selma Güneri). Annesine barlarda çalıştığı için kızgındır. Bir gün Oya ile karşılaşan Vural evine gittiğinde kızı Sevgi ile tanışır ve bu genç kıza kur yapar. Sevgi annesinin engellemelerine karşın evi terk ederek Vural’ın pavyonunda çalışmaya başlar. Oya kızının mahvolmaması için Vural’ı öldürür. Mahkemede hakim Doğan’dır ve Oya’yı tanır. Oya Sevgi’nin kızları olduğunu anlatır ve rahatsızlanıp hastaneye kaldırılır. Ölmeden önce Doğan’a her şeyi söyler. Sevgi ise yaptıklarından pişmandır…
 

EŞKİYA CELLADI (1967)

Yönetmen: A. Remzi Jöntürk
Senaryo: Aydın Engin
Kamera: Mahmut Demir
Yapım: Dadaş Film / Kadir Kesemen


Oyuncular: Yılmaz Güney, Nebahat Çehre, Tülin Elgin, Tuncer Necmioğlu, Danyal Topatan, Ayton Sert, Göktürk Güney, Türkan San, Sevgi Damlı, Semra Baylar, Ali Onkun, Güngör Tetiker, Ab-dullah Ataç, Niyazi Enginsu, Sırrı Elitaş, Oktay Yılmaz, Ayhan Silifke, Serdar Baylar, Nejat Özemre, Remzi Jöntürk, Turhan Emli, Ahmet Türk


Konu: Devlet ünlü eşkıya Kerim’in (Yılmaz Güney) başına para koymuştur. Onu yakalayan ya da öldüren Mükâfatlandırılacaktır. Kerim bir soygun dönüşü çocuklarını görmek için evine gittiğinde jandarmalar çevreyi sarar Çoban Kerim, çocuklarına veda eder-ken oğlu Satılmış'a kucağındaki kardeşine okutmasını söyler. 'Ben sana babalık yapamadım, sen kardeşin Durali’ye babalık yap," deyip silahıyla dışarı çıkar. Kurşun yağmuru altında kaçmaya çalışırken vurulur Onu vuran jandarmalar değil, Kerimi ihbar eden köylülerden Çalık'dır (Ayton Sert).


Aylar, yıllar geçer. Durali büyümüş, babasını vuran Çalık, devletten aldığı paralarla çiftlik sahibi olmuştur. Satılmış (Yılmaz Güney) ise Çalık ağanın yanında çalışmaktadır. Satılmış, babasının vasiyetini yerine getirmek için ağadan yardım ister. Durali’yi okula yazdırıp okutacaktır. Durali öğretmen olacaktır. Durali, civar kasabalardan birine gönderilip okula yazılır.
Üç avradıyla birlikte yaşayan Çalıkağa'nın oğlu Davut (Tuncer

Necmioğlu) köye gelir, İstanbul'da okuyup imam olmuştur. Satılmış, babasını jandarmaya gammazlayıp, sonra da onu öldürenin ağa olduğunu öğrenir. Çalık ağa'nın avratlarından Döndü her şeyi anlatır. Satılmış, öfkeyle silahını çekip ağayı, avratlarının gözü önünde vurur Sonra da dağa çıkar. O artık bir eşkıyadır. Çevresine topladığı adamlarıyla otobüsleri çevirir, köylüleri soyar.
Kardeşi Durali (Yılmaz Güney) ise okulu bitirip, köyündeki okulda öğretmenliğe başlar. Ancak ihtiyacı karşılamadığı için okulu biraz daha büyütüp ek bir bina yaptırmak ister, imam Davut, okula karşıdır. Onun için köye gerekli olan cami-dir. Davut, çevresine topladığı köylüleri Durali'ye karşı kışkırtır. Durali bir eşkıyanın oğludur. Ağabeyi Satılmış da babasının katili olup dağlarda terör estirmektedir.


Durali ile Davut arasındaki sürtüşme sürerken okuldan çocuklar kaçırılır. Suç, Satılmışın üzerine yüklenir. Davut'un iddiasına göre Satılmış, fidye almak için çocukları kaçırmıştır. Durali, çocukları kurtarmak için bir tefeciden maaşına mahsuben borç alır. Köylülerden para toplanır. Durali, ağabeyi Satılmış’ı bulmak üzere dağlara çıkar. Durali, eşkıyalar arasında anası babası öldürülen Bubik (Nebahat Çehre) adlı bir kızla tanışır. Bubik; intikam için dağlara çıkmıştır. Durali, ani bir kararla köye dönmek istemez. Dağlardaki eşkıyaya karşı savaş verecektir. Önce Bubik'ten ders alır. Artık attığını vuran keskin bir nişancıdır. Kısa bir sürede adı Eşkıya Celladına çıkar Durali’nin. Dağları saran korkuyla eşkiyalardan bazıları Jandarmaya teslim olurken, bazıları da Eşkıya Celladı'na karşı birleşir Durali, ağabeyi Satılmışla karşı karşıya gelince gerçeği öğrenir. Çocukları kaçırtan Satılmış değil, imam Davut'tur. Satılmış, suçu üzerine atan Davut’u vurmak üzere köye iner. Haberi alan jandarma tüm yolları tutmuştur. Davut, korkudan köylüleri cami önünde toplar. Satılmış, caminin karşısındaki tepeden haykırır.Davut'un gerçek kimliğini bir bir ortaya döktükten sonra jandarmaya teslim olacaktır. Meydana indiğinde Davut'un casusu Selim (Danyal Topatan), onu sırtından vurur. Olay yerine Durali'yle gelen Bubik, kaçmaya çalışan Selim’i öldürür. Durali de caminin önündeki Davut'a yaklaşıp , "Senin kıldığın namaz haramdır, ama kanın helaldir," der ve onu vurur. Sonra da kelepçelerin takılması için bileklerini jandarmaya uzatır. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”


 Filmin jeneriğinde senaryo yazarı olarak Mehmet Aydın adı geçer. Temelde Mehmet Aydın’ın da katkıları olduğu senaryo, sonraki aşamalarda Aydın Engin tarafından yazıldı. Çekim sırasında bazı bölümleri Yılmaz Güney değiştirdi. Ve üç ayrı karakteri (Kerim, Satılmış, Durali) canlandırdı. Filmin türkülerini de Murat Çobanoğlu seslendirdi. (Agah Özgüç)

 

ERKEK ADAM SÖZÜNDE DURUR (1967)

Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Arslan
Kamera:Dinçer Önal
Yapım:Ankara Film / Hayri Caner


Oyuncular: Tamer Yiğit, Nilüfer Aydan, Muhterem Nur, Süleyman Turan, Baki Tamer, M, Ali Akpınar, Hale Karadayı, Birsen İz, Hüseyin Zan


Konu: Hasta çocuğunun iyileşmesi için mücadele eden bir annenin öyküsü.

ELVEDA (1967)

Yönetmen:Tunç Başaran
Senaryo:Sadık Şendil (*)
Görüntü Yönetmeni:Orhan Kapkı


Yapım:Arzu Film / Ertem Eğilmez, Nahit Ataman


Oyuncular: Kartal Tibet, Selda Alkor, Tanju Gürsu, Münir Özkul, Nurhan Nur, Suphi Tekniker, Ferah Nur, Funda Postacı, Nurlan San


Konu: Biri katil, diğeri polis olan iki arkadaşın öyküsü.

_____________________________________________

 (*) Wilson Mizner (1876-1933) ve Joseph Jackson’un (1894-1932) senaryolaştırdığı ve Tay Garnett’in (1884-1977) 1932 yılın-da yönettiği “One Way Passage” isimli Amerikan filminden uyarlama. Başlıca rolleri, William Powel (1892-1984), Kay Francis (1905-1968) ve Aline Mac Mahon (1899-1991)paylaşmışlardır.

EFENİN İNTİKAMI (1967)

Yönetmen: Yavuz Yalınkılıç
Senaryo: Murat Sertoğlu
Kamera:Kaya Ererez

Yapım:Pesen Film / Nevzat Pesen

Oyuncular: Salih Güney, Nilüfer Aydan, Erol Taş, M. Ali Akpınar, Okşan Arsoy, Hasan Ceylan, Aynur Aydan, Zeki Tu-nay, Bahri Özkan, Tevfik Soyurgal


Konu: İmam kimliği ile suç işleyen bir kanun kaçağı ve intikam alan bir efenin öyküsü.

ECELİNE SUSAYANLAR (1967)

Yönetmen :Ertem Göreç
Senaryo:Safa Önal
Görüntü Yönetmeni :Nejat Okçugil
Yapım:Er Film / Berker İnanoğlu


Reji Asistanı: Samim Utku, Kamera Asistanı: Mehmet Ali Özdemir, Negatif Kurgu: Aleko Aleksandru, Laboratuvar: Cavit Korkmaz, Abdullah, Işık Şefi: Mehmet Çakar, Şevket Yılmaz (Ender Işık Servisi), Prodüksiyon Amiri: İsmail Konca, (Saner Film Stüdyosunda hazırlanmış, Süperfon Stüdyosu’nda seslendirilmiştir)


Oyuncular : Fikret Hakan ((Murat Kullukçu), Nilüfer Koçyiğit (Zeynep), Kudret Karadağ (Pavyon Müşterisi), Kayhan Yıldızoğlu (Komiser), Selahattin İçsel (Osman), Süheyl Eğriboz, Yılmaz Köksal (Mehmet), Suzan Avcı (Şarkıcı), Turgut Özatay (Mahmut), Ali Ekdal (Sabri), Hasan Ceylan (Abdullah), Lütfü Engin (Rıza), Necip Tekçe (Rüstem), Ali Demir (Komiser), Hakkı Haktan (Müslüm), Ali Seyhan (Pavyon Müşterisi), Sadri Karan (Otelci Hamdi), Alp Aslan , Erdoğan Seren , Fedai Fedai, İsmet Erten , Nermin Özses, Doğan özinan, Mustafa Dik, Aşkın Dilek, Refik Onubil


‘Zeynep; “Bir derdin var senin. Farkındayım. Beni de uyutmaz oldu… Söyle de bileyim. Bir yardımım olmasa bile sanki ten kafesinden uğursuz bir kuş salıvermişsin gibi olur. Tıpkısına, benim yüreğim gibi hafifler.”
Murat; “Hiçbir derdim yok. Sorup durma. Sabah da temelli git. Gidersen essahtan ferahlayacağım.”


Zeynep; “Kıpır kıpırsın. Böyle bir dolusun. Uykunda, düşünde kalabalık var. Ne yana baksan tüfek namlusu görür gibisin… Beni kurtardın borçluyum sana. Ama bu halim borcumdan gelmiyor. Seni seviyorum, seviyorum.”
Murat; “Demin dediğim gibi sabahtan gideceksin. Burada kalamazsın artık. İkimize de yazık. Çünkü… Çünkü ben de seni seviyorum.”


‘Gecenin bir vakti Bölge Cezaevi’nden çıkan Murat Kullukçu. Cebinde mahkûm arkadaşı Namık Bey’in yazdığı mektup. (Ortağı Mahmut’tan delikanlıya iş vermesini istiyor.) Mutlu olması gerek ama karşılamaya gelen Musa Emmi gibi tedirgin. Hemen oralardangidecekmiş. Kanlılarından kaçtığını son-ra anlayacağız.


Beyoğlu’ndaki Deniz Kızı Barı. Dansöz şarkıcı Suzan Avcı, Sevim Tanürek’in sesiyle Suat Sayın’ın Rast eserini söylüyor. Murat işe başlamış. ‘Sakınılan göze çöp batar’ misali daha ilk gece kavga çıkar. Güzel dansözü saldıranlardan koruyor. ‘Mükâfatı’ da evinde sarmaş dolaş sabahlamak. Elbiselerini öpüp koklamasından ne durumda olduğu zaten belliydi.


Paul Mauriat Orkestrası’nın ‘Russie De Toujours’ uzunçalarındaki (1965) ‘Les Yeux Noirs’. Birbirlerine sarılmış yorgunluk giderirken genç kadın ‘dostu’ olmasını ister. “Beyler gibi giyinip kuşanacaksın. Racon keseceksin.” Delikanlı “Bu işin sadece lafı bile er kişiyi öldürür” diye reddediyor. Osman Emmi’ye yazdıkları; “Kavgaya silaha yeminliyken pisliğin belanın üstüne düştüm. Kaderim bana küskün bir defa. Boş yere mi çabalıyorum ne.”


‘Pavyon’a döndüğünde Mahmut Bey köpürüyordu; “Bir daha duyarsam yakarım çıranı… Cahilsin, kadın yüzü de görmemişsin diye boş veriyorum. Yoksa benim kovduğum kadına ‘merhaba’ diyemezsin, nerde kaldı sevişmek. Anladın mı?” O sırada Otelci Hamdi’den gelen telefonla Beyoğlu’nun başka bir yönünü tanıyoruz. Hamdi; “Böylesi 10 senede bir düşer. Bayılacaksın abicim. Kavlimizden bile fazlasını vereceksin.”


Mahmut; “Esnaf ağzı yapma bana… Nerde o afet dediğin kız?”


‘Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak’ diyebileceğimiz yolculuk. Çoğunluğu Anadolu’dan gelen genç kızlar. İlk durak Beyoğlu’nda bir otel. Aradıkları ‘namuslu’ bir iş. Bugün yarın derken ‘güler yüzlü’ otelci ve ‘iyiliksever’ bar sahibinin yardım eli uzanır. Kurulan kumpasın ne olduğunu anlayamadan pavyonda ‘müşteriye çıkarılırlar’.


Zeynep’i böyle bir durumda tanıyoruz. ‘Ahu gibi bir kız’. 20 gündür buralarda.düşününce ürpermemek elde değil Çorap fabrikasında iş bulmuş, pazartesiye başlayacak ve otele borcunu ödeyecekmiş. Tabii ‘paçasını kurtarabilirse’. ‘Vaat edilenleri duyunca Hamdi bile “Dünyaya kız gelmek varmış” diyor. “Apartman katı, peşin peşin 10 bin lira, araba.” Mahmut daha ileri gider; “Uçağın olacak, mücevherlerin.” Genç kız yapacağı şeyi öğrenmek isteyince abartı tersine döner; “Hiiç, geceleri kulübe geleceksin. Kibar beylerle arkadaşlık edeceksin. Dans edeceksin.” Belli ki çok güçlü bir kişiliği var. Yoksa şu yanıtı vermek çok zor; “Batsın o dediklerin… Beni kötü edeceksiniz. Para ile kahpe olacağım. Acımdan ölmeye razıyım. İstemem öyle parayı.”


Sonrasında gözdağı başlar. ‘Yüzüne 3 jilet atmak’ ve daha neler neler. Otelde İspanya’nın matadorlu tanıtım afişi var. ‘Arenadaki boğa’ ile ‘pavyondaki konsomatris’ arasında bir benzerlik kurulabilir mi? Fark ‘ölümün süreci’nde galiba. Hamdi’nin genç kızı Mahmut Bey’in pavyondaki odasına ite kaka sokuşu, çıkışı ise avucunda bir tomar banknotla. Durumu gören Murat işkillenmeye başlar. İçerdeki debelenmeyi duyunca artık daha fazla dayanamaz; “Bırak gitsin. İstemiyor. Yazık, günah. Sana yakışmaz.” Kavga dövüş kızı oradan kurtarıyor. Gazino patronunun sözleri savaş ilanı gibi. “Bunu senin yanına bırakırsam alçağım. Yılan deliğine girsen bulacağım seni.”


“Yalnızım bu ellerde içim hasret doludur//Kimsesizim dertliyim yolum gurbet yoludur.” Okmeydanı’ndaki evde onları daha yakından tanıyoruz. Ak Mestan’ın kızı Zeynep. “Nazilli’nin köyündenim ben. Bir abim var. Evermek istedi beni, zorla. Yaşlıydı adam. Ama bağı, bostanı, tarlası, mağazası vardı. İki de karısı. Nikâhsız… ‘Fakirsek hakir değiliz ağabey’ dedim. ‘Bilirsin cibilliyetini o herifin. Tefeci domuz, sarhoş cüce’ dedim. ‘Topuğuma eremeyen su, başımdan aşmaya kalkışı-yor sebep olma’ dedim. Dövdü.


Ben de o zaman…” Kaçıp İstanbul’a gelmiş. Abisi Sabri, belki de şimdi buralarda O’nu arıyor.

Kullukçunun Murat. Beyoğlu’ndan kurtulunca Tersane’de iş bulmuş. Tam anlaşılmıyor ama galiba Aksaraylı. 32 yaşında. “Pek çokları gibi ben de öç almaya kurban gittim. Köselerle aramızda kan davası vardı. Onlar da biz de dikene batmış kelebek gibi yaşıyorduk. Çırpıntılı, hem de umutsuz. Kurtuluş yoktu, biliyorduk.” Babasını vuran Rıza’yı öldürüp hapislerde çürümüş.
İki genç onca müşkül arasında birbirlerini severler. Kanlıları Abdullah, Rüstem ve Mehmet’in İstanbul’a gelişi ‘From Russia With Love’daki (1963) ‘Girl Trouble’ (Barry) ile. Ayrıca Mahmut’un çetesi ve Sabri’Yi Nikâhları ‘hemen, tezi tezine’. Gelinlik, şeker hiçbir şeye paraları yetmemiş. Murat (duvağı Cumhuriyet Gazetesi’ne sarıp verirken) şahit Müslüm rolündeki Hakkı Haktan’a “Bi zahmet götürüver Kapalıçarşı’ya. Parasını verdiydik duvağın. Kirasını ver üstünü al” diyor. Ama kanlılar ecel gibi. Saklanmanın oluru yok. Evlerini bastıkları gece Zeynep, Abdullah’ı öldürür. Murat “Eyvah, şimdi Sabri’ye de kan güdecekler. O’nun vebali de bende şimdi” demişti. Dediği gibi de olur. Kardeşini görmeye hapishaneye geldiğinde Rüstem ve Mehmet tarafından takip edilir. Bu sırada görüntüdeki Sultanahmet Camisi ve ‘Lawrence of Arabia’ (1962) (Maurice Jarre) filmin-deki Uvertür çok güzel. İki sahne sonra “Fatih’te Kıztaşı’nın ardında Bostan Sokak, 8 numaralı ev”de kanlar içinde yatıyordu. Artık av ve avcılar yer değiş-tirir. Bu kez kahramanımız onların peşinde.


İstanbul Ceza ve Tevkif Evi’ndeki helalleşme.
Murat; “Anasız büyüdüm. Babamı vurdular. 15 yılım karanlığa gitti. Hiç yaşamadım bu dünyada. Ama bir de seni gördüm. Sana deydim. Seni koktum (bir önceki gece dansözü ve elbiselerini koklamıştı ya neyse). Seni hepsinin, her şeyin yerine koydum. Gayrı görüşemezsek hakkını helal et.”


Zeynep; “Helal olsun.”Murat; “Ak güvercinim benim. Seni kanladım, kırdım kanadını. Yolundan ettim. Gene uçacaksın. Dağı, göğü, denizi göreceksin. Yorgun düşer de bir yere konarsan vallah ki ben o konduğun ağacım, taşım.” (Yazan: Murat Çelenligil)

 

ECELİN GELDİ YAVRUM (1967)

Senaryo ve Yönetmen:Nejat Okçugil
Operatör:Mehmet Ali Özdemir
Müzik:Necat Okçugil
Yapım:Yılmaz Film / Yılmaz Gündüz


Oyuncular: Yılmaz Gündüz, Pervin Par, Sevin. Pekin, Muhterem Nur, Saadettin Düzgün, Kudret Karadağ, Ali Ekdal

DÜŞMAN AŞIKLAR (1967)

Yönetmen:Ertem Göreç
Senaryo:Safa Önal
Kamera:Orhan Kapkı
Yapım:Akün Film/İrfan Ünal


Kurgu: Ertem Göreç, Yönetmen Yardımcısı: Ümit Can, Kamera Asistanı: Suat Pekak, Negatif Kurgu: Sezai Elmaskaya, Laboratuvar: Hilmi Başcan, Prodüksiyon Amiri: İbrahim Seven, Set Amiri: Basri Büyükcan, Set: Erdil Demirbağ, Yusuf Küçükömer, Yılmaz Angün,


Oyuncular: Semiramis Pekkan (Gonca), İzzet Günay (Tüccar/Vedat), Senih Orkan (Necmi Aktaş), Kenan Pars (Kenan Pars), Suha Doğan (Samim Argın), Muzaffer Tema (Muzaffer Tema), Cahit Irgat (Dr.Ömer Osman), Devlet Devrim (İnci), Behçet Nacar (Cemil), Danyal Topatan (Ferit)


Konu: Sevgilisini öldüren bir Kadının dramatik öyküsü.

DÖRDÜ DE SEVİYORDU (1967)

Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo :Bülent Oran
Yapım :Duygu Film / Ülkü Erakalın


Oyuncular: Selda Alkor, Ekrem Bora, Tamer Yiğit, Selma Güneri, Yusuf Sezgin, Aliye Rona

Konu: İstanbul'a göç eden taşralı bir ailenin öyküsü.

DOLMUŞ ŞOFÖRÜ (1967)

Senaryo ve Yönetmen:Alp Zeki Heper
Kamera:Mengü Yeğin
Yapım:Sinema Film / Alp Zeki Heper


Oyuncular: İzzet Günay, Fatma Girik, Baki Tamer, Osman Türkoğlu, Eşref Vural, Gülten Ceylan, İhsan Bayraktar, Seher Sun (Dans Yıldızı)


Konu: İstanbul’da şoförlük yapan taşralı bir genç ile karısının öyküsü.

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU (1967)

Senaryo ve Yönetmen :Nejat Saydam
Eser:Peyami Safa
Kamera Melih Sertesen
Yapım :Acar Film / Murat Köseoğlu


Seslendiren ve Müzikleri İdare Eden: Tuncer Aydınoğlu, Reji Asistanı: Ergun Köknar, Skrip: Şener Şen, Prodüksiyıon Asistanı: Abdullah Pak, Operatör Asistanı: Tosun Bayrı, Acar Film Stüdyosunda Hazırlanmış ve seslendirmiştir


Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Kartal Tibet, Muzaffer Tema, Aliye Rona, Renan Fosforoğlu, İbrahim Delideniz, Yavuz Selekman, İsmail Varol, Müşerref Çapın, Asım Nipton, Lamia Yal, Faruk Eker, Baykal Kenti Güngör Sinanoğlu, Savaş Tuga, İsmail Varol, Necabettin Yal, Çocuk Oyuncular: Ufuk Enünlü, Tuncay Toron,

Konu: Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksin-dirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır.


Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktoruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköy’e gideceğini öğrenince paşanın da onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte bahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’i sevmek-tedir. Ancak onun da aynı duyguları hissettiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ın Nüzhet’i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir.Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.


Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktora gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaş-kınlık içerisinde koşarak eve gider.


Sabah olunca yazar Kadıköy’e gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktora gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli bir şey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.


Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktora gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaş-kınlık içerisinde koşarak eve gider.


Sabah olunca yazar Kadıköy’e gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktora gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli bir şey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerekonu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha son-ra ikisi de uyurlar.


Ertesi günü Nüzhet’le bahçede geçiren yazar Nüzhet’le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ı Nüzhet’e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tu-tar.
Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terk etme kararı alır. Ancak annesinin de o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur


Hızla geçen günlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durumun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpırda-mamasını ister. Evi birden kalabalıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birdenbayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastanede kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Harici-ye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlerin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğunu ancak yer basamayacağını söyler.
Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastaneden taburcu ettirirler. “www.edebiyatogretmeni.net ”


” Saydam psikolojik bir romanı olayları da değiştirerek sinemamız kalıplarına uydurur. 15 yaşında ki kahramanı Kartal Tibet'e (29 yaşında iken) oynatır, aşık olduğu kendisinden büyük akraba kızını ise 20 yaşındaki Hülya Koçyiğit'e. Aralarında bu kadar yaş farkı bulunan kahramanlarımız filmde aynı yaşta buluşturulurlar. Hastalıklı, ad bile konulmamış roman kahramanını filmde (artık adı vardır:


Burhan zaman zaman bacağında ağrılar hissetse de diğer kişilere üstünlük sağlayan biri yapar, çıkar. Fakat hastalığın altını çizmeyi de unutmaz. Romanda platonik kalan aşk filmde karşılık bulacak, fakat olanaksızlıkların getirdiği olaylar (Nüzhet'in bir doktorla evlenmesi, Burhan'ı tedavi eden kocasının, ameliyat masasında ki sayıklamalardan sonra karısından şüphelenmesi ve ameliyatı yapmayarak bacağın kesilmesine olanak hazırlaması ve karısı tarafından vurulması, bacağın kesilme ve Nüzhet'in asılma korkusu) aşıkları intihara sürükleyecektir (Burhan Nüzhet'i vurduktan sonra intihar eder). “Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye)
 

DİŞİ KİLLİNG (1967)

Yönetmen:Aram Gülyüz
Senaryo:Erdoğan Tünaş
Kamera:Cengiz Batuhan
Yapım:Metro Film / Aram Gülyüz


Oyuncular: Tanju Gürsu, Gülgün Erdem (Dişi Killing), Gülten Ceylan, Birsen Ayda, Muzaffer Nebioğlu, Güzin Özipek, Hasan Ceylan, Hüseyin Zan,

Konu: Kocası tarafından sevgilisiyle basılıp, yüzüne kezzap atılan bir kadının intikam öyküsü.

14 Ağustos 2016 Pazar

DEVLERİN İNTİKAMI (1967)

Yönetmen: Feyzi Tuna
Senaryo : Feyzi Tuna, Tarık Dursun Kakınç (*)
Foto Direktörü: Ali Yaver
Yapım:And Film / Turgut Demirağ


Oyuncular: Fikret Hakan, Tanju Gürsu, Erkut Taçkın, Zeynep Aksu, Tugay Toksöz, Erol Taş


Konu: Sevdiği kızın köyün ağasıyla zorla evlendirilmesi karşısında, düğün gecesi kaçıran sevgilinin maceralı öyküsü


________________________________________

 (*) Amerikalı yazar Frank O’Rourke nin bir hikayesinden Richard Brooks’un senerayosunu yazdığı ve yönettiği 1966 yapımı ve başrollerini, Burt Lancester, Lee Marvin, Robert Ryan, Jack Palance ve Claudia Cardinale’nin oynadıkları “ Professionals” (Profesyoneller) filminden uyarlama.

DEMİREL’E SÖYLERİM (1967)

Yönetmen:Hulki Saner
Senaryo:Muammer Karaca
Kamera:Mengü Yeğin
Yapım:Saner Film / Hulki Saner


Oyuncular: Muammer Karaca, Sevda Ferdağ, Zeki Alpan, Renan Fosforoğlu, Necabettin Yal, Ayşe Mürser, Müşerref Çapın, Naci Girgin


Konu: Sınıfları dört yılda bir geçen zekası kıt bir öğrencinin güldürüsü,

DEMİR YUMRUKLU ÜÇLER (1967)

“Yalan Bazen Tatlıdır”

Yönetmen:Nişan Hançer
Senaryo:Safa Önal
Kamera:Mike Rafaelyan
Müzik:Rauf Tözüm
Yapım:Birsel Film / Özdemir Birsel


Oyuncular: Ekrem Bora, Esen Püsküllü, Kuzey Vargın, Neriman Köksal, Hüseyin Baradan, Süleyman Turan, Vahi Öz, Su-zan Avcı, Ali Şen, Yılmaz Gruda, Avni Dilligil, Sadettin Erbil, Sevim Sevil


Konu: Çevresine korku salan üç kaba-dayının macerası