Powered By Blogger

15 Ağustos 2016 Pazartesi

ECELİNE SUSAYANLAR (1967)

Yönetmen :Ertem Göreç
Senaryo:Safa Önal
Görüntü Yönetmeni :Nejat Okçugil
Yapım:Er Film / Berker İnanoğlu


Reji Asistanı: Samim Utku, Kamera Asistanı: Mehmet Ali Özdemir, Negatif Kurgu: Aleko Aleksandru, Laboratuvar: Cavit Korkmaz, Abdullah, Işık Şefi: Mehmet Çakar, Şevket Yılmaz (Ender Işık Servisi), Prodüksiyon Amiri: İsmail Konca, (Saner Film Stüdyosunda hazırlanmış, Süperfon Stüdyosu’nda seslendirilmiştir)


Oyuncular : Fikret Hakan ((Murat Kullukçu), Nilüfer Koçyiğit (Zeynep), Kudret Karadağ (Pavyon Müşterisi), Kayhan Yıldızoğlu (Komiser), Selahattin İçsel (Osman), Süheyl Eğriboz, Yılmaz Köksal (Mehmet), Suzan Avcı (Şarkıcı), Turgut Özatay (Mahmut), Ali Ekdal (Sabri), Hasan Ceylan (Abdullah), Lütfü Engin (Rıza), Necip Tekçe (Rüstem), Ali Demir (Komiser), Hakkı Haktan (Müslüm), Ali Seyhan (Pavyon Müşterisi), Sadri Karan (Otelci Hamdi), Alp Aslan , Erdoğan Seren , Fedai Fedai, İsmet Erten , Nermin Özses, Doğan özinan, Mustafa Dik, Aşkın Dilek, Refik Onubil


‘Zeynep; “Bir derdin var senin. Farkındayım. Beni de uyutmaz oldu… Söyle de bileyim. Bir yardımım olmasa bile sanki ten kafesinden uğursuz bir kuş salıvermişsin gibi olur. Tıpkısına, benim yüreğim gibi hafifler.”
Murat; “Hiçbir derdim yok. Sorup durma. Sabah da temelli git. Gidersen essahtan ferahlayacağım.”


Zeynep; “Kıpır kıpırsın. Böyle bir dolusun. Uykunda, düşünde kalabalık var. Ne yana baksan tüfek namlusu görür gibisin… Beni kurtardın borçluyum sana. Ama bu halim borcumdan gelmiyor. Seni seviyorum, seviyorum.”
Murat; “Demin dediğim gibi sabahtan gideceksin. Burada kalamazsın artık. İkimize de yazık. Çünkü… Çünkü ben de seni seviyorum.”


‘Gecenin bir vakti Bölge Cezaevi’nden çıkan Murat Kullukçu. Cebinde mahkûm arkadaşı Namık Bey’in yazdığı mektup. (Ortağı Mahmut’tan delikanlıya iş vermesini istiyor.) Mutlu olması gerek ama karşılamaya gelen Musa Emmi gibi tedirgin. Hemen oralardangidecekmiş. Kanlılarından kaçtığını son-ra anlayacağız.


Beyoğlu’ndaki Deniz Kızı Barı. Dansöz şarkıcı Suzan Avcı, Sevim Tanürek’in sesiyle Suat Sayın’ın Rast eserini söylüyor. Murat işe başlamış. ‘Sakınılan göze çöp batar’ misali daha ilk gece kavga çıkar. Güzel dansözü saldıranlardan koruyor. ‘Mükâfatı’ da evinde sarmaş dolaş sabahlamak. Elbiselerini öpüp koklamasından ne durumda olduğu zaten belliydi.


Paul Mauriat Orkestrası’nın ‘Russie De Toujours’ uzunçalarındaki (1965) ‘Les Yeux Noirs’. Birbirlerine sarılmış yorgunluk giderirken genç kadın ‘dostu’ olmasını ister. “Beyler gibi giyinip kuşanacaksın. Racon keseceksin.” Delikanlı “Bu işin sadece lafı bile er kişiyi öldürür” diye reddediyor. Osman Emmi’ye yazdıkları; “Kavgaya silaha yeminliyken pisliğin belanın üstüne düştüm. Kaderim bana küskün bir defa. Boş yere mi çabalıyorum ne.”


‘Pavyon’a döndüğünde Mahmut Bey köpürüyordu; “Bir daha duyarsam yakarım çıranı… Cahilsin, kadın yüzü de görmemişsin diye boş veriyorum. Yoksa benim kovduğum kadına ‘merhaba’ diyemezsin, nerde kaldı sevişmek. Anladın mı?” O sırada Otelci Hamdi’den gelen telefonla Beyoğlu’nun başka bir yönünü tanıyoruz. Hamdi; “Böylesi 10 senede bir düşer. Bayılacaksın abicim. Kavlimizden bile fazlasını vereceksin.”


Mahmut; “Esnaf ağzı yapma bana… Nerde o afet dediğin kız?”


‘Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak’ diyebileceğimiz yolculuk. Çoğunluğu Anadolu’dan gelen genç kızlar. İlk durak Beyoğlu’nda bir otel. Aradıkları ‘namuslu’ bir iş. Bugün yarın derken ‘güler yüzlü’ otelci ve ‘iyiliksever’ bar sahibinin yardım eli uzanır. Kurulan kumpasın ne olduğunu anlayamadan pavyonda ‘müşteriye çıkarılırlar’.


Zeynep’i böyle bir durumda tanıyoruz. ‘Ahu gibi bir kız’. 20 gündür buralarda.düşününce ürpermemek elde değil Çorap fabrikasında iş bulmuş, pazartesiye başlayacak ve otele borcunu ödeyecekmiş. Tabii ‘paçasını kurtarabilirse’. ‘Vaat edilenleri duyunca Hamdi bile “Dünyaya kız gelmek varmış” diyor. “Apartman katı, peşin peşin 10 bin lira, araba.” Mahmut daha ileri gider; “Uçağın olacak, mücevherlerin.” Genç kız yapacağı şeyi öğrenmek isteyince abartı tersine döner; “Hiiç, geceleri kulübe geleceksin. Kibar beylerle arkadaşlık edeceksin. Dans edeceksin.” Belli ki çok güçlü bir kişiliği var. Yoksa şu yanıtı vermek çok zor; “Batsın o dediklerin… Beni kötü edeceksiniz. Para ile kahpe olacağım. Acımdan ölmeye razıyım. İstemem öyle parayı.”


Sonrasında gözdağı başlar. ‘Yüzüne 3 jilet atmak’ ve daha neler neler. Otelde İspanya’nın matadorlu tanıtım afişi var. ‘Arenadaki boğa’ ile ‘pavyondaki konsomatris’ arasında bir benzerlik kurulabilir mi? Fark ‘ölümün süreci’nde galiba. Hamdi’nin genç kızı Mahmut Bey’in pavyondaki odasına ite kaka sokuşu, çıkışı ise avucunda bir tomar banknotla. Durumu gören Murat işkillenmeye başlar. İçerdeki debelenmeyi duyunca artık daha fazla dayanamaz; “Bırak gitsin. İstemiyor. Yazık, günah. Sana yakışmaz.” Kavga dövüş kızı oradan kurtarıyor. Gazino patronunun sözleri savaş ilanı gibi. “Bunu senin yanına bırakırsam alçağım. Yılan deliğine girsen bulacağım seni.”


“Yalnızım bu ellerde içim hasret doludur//Kimsesizim dertliyim yolum gurbet yoludur.” Okmeydanı’ndaki evde onları daha yakından tanıyoruz. Ak Mestan’ın kızı Zeynep. “Nazilli’nin köyündenim ben. Bir abim var. Evermek istedi beni, zorla. Yaşlıydı adam. Ama bağı, bostanı, tarlası, mağazası vardı. İki de karısı. Nikâhsız… ‘Fakirsek hakir değiliz ağabey’ dedim. ‘Bilirsin cibilliyetini o herifin. Tefeci domuz, sarhoş cüce’ dedim. ‘Topuğuma eremeyen su, başımdan aşmaya kalkışı-yor sebep olma’ dedim. Dövdü.


Ben de o zaman…” Kaçıp İstanbul’a gelmiş. Abisi Sabri, belki de şimdi buralarda O’nu arıyor.

Kullukçunun Murat. Beyoğlu’ndan kurtulunca Tersane’de iş bulmuş. Tam anlaşılmıyor ama galiba Aksaraylı. 32 yaşında. “Pek çokları gibi ben de öç almaya kurban gittim. Köselerle aramızda kan davası vardı. Onlar da biz de dikene batmış kelebek gibi yaşıyorduk. Çırpıntılı, hem de umutsuz. Kurtuluş yoktu, biliyorduk.” Babasını vuran Rıza’yı öldürüp hapislerde çürümüş.
İki genç onca müşkül arasında birbirlerini severler. Kanlıları Abdullah, Rüstem ve Mehmet’in İstanbul’a gelişi ‘From Russia With Love’daki (1963) ‘Girl Trouble’ (Barry) ile. Ayrıca Mahmut’un çetesi ve Sabri’Yi Nikâhları ‘hemen, tezi tezine’. Gelinlik, şeker hiçbir şeye paraları yetmemiş. Murat (duvağı Cumhuriyet Gazetesi’ne sarıp verirken) şahit Müslüm rolündeki Hakkı Haktan’a “Bi zahmet götürüver Kapalıçarşı’ya. Parasını verdiydik duvağın. Kirasını ver üstünü al” diyor. Ama kanlılar ecel gibi. Saklanmanın oluru yok. Evlerini bastıkları gece Zeynep, Abdullah’ı öldürür. Murat “Eyvah, şimdi Sabri’ye de kan güdecekler. O’nun vebali de bende şimdi” demişti. Dediği gibi de olur. Kardeşini görmeye hapishaneye geldiğinde Rüstem ve Mehmet tarafından takip edilir. Bu sırada görüntüdeki Sultanahmet Camisi ve ‘Lawrence of Arabia’ (1962) (Maurice Jarre) filmin-deki Uvertür çok güzel. İki sahne sonra “Fatih’te Kıztaşı’nın ardında Bostan Sokak, 8 numaralı ev”de kanlar içinde yatıyordu. Artık av ve avcılar yer değiş-tirir. Bu kez kahramanımız onların peşinde.


İstanbul Ceza ve Tevkif Evi’ndeki helalleşme.
Murat; “Anasız büyüdüm. Babamı vurdular. 15 yılım karanlığa gitti. Hiç yaşamadım bu dünyada. Ama bir de seni gördüm. Sana deydim. Seni koktum (bir önceki gece dansözü ve elbiselerini koklamıştı ya neyse). Seni hepsinin, her şeyin yerine koydum. Gayrı görüşemezsek hakkını helal et.”


Zeynep; “Helal olsun.”Murat; “Ak güvercinim benim. Seni kanladım, kırdım kanadını. Yolundan ettim. Gene uçacaksın. Dağı, göğü, denizi göreceksin. Yorgun düşer de bir yere konarsan vallah ki ben o konduğun ağacım, taşım.” (Yazan: Murat Çelenligil)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder