Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
5 Ocak 2018 Cuma
ATEŞLİ DELİKANLI (1968)
Yönetmen: Frank
Agrama,
Senaryo: Hulki
Saner,
Kamera: Bruno
Salli,
Yapım: Saner
Film / Hulki Saner
Oyuncular:
Cüneyt Arkın (Murat), Hülya Darcan (Ayda), Tarup (Cathy), Sabah (Seha), Ferit
Şevki
Konu: Gazete de baş muhabir olan Murat’ın yazdığı haberler halk
tarafından ilgi görmez. Patron ilgi çekici haberler yazmazsa Murat’ı ve
yardımcısı Fuat’ı (fotoğrafçı) işten atacağını söyler.
Murat ve yardımcısı civardaki bir köşkte işlenen bir cinayetten
sonra, hayaletlerin dolaştığını duyar. Köşke giderler, hayaletler tarafından
engellenirler ama Murat bu işte başka bir iş olduğunu anlar ve olayın peşini
bırakmaz.
Murat’ın sevgilisi Seha bir gece kulübünde çalışır, şarkı söyler.
Murat O’na şüphelerinden bahseder. Seha bu işin tehlikeli olabileceği konusunda
O’nu uyarır.
Fuat hayaletin fotoğraflarını çeker, ancak evine gelen bir kadın
negatifleri çalar ve kendisine ölmüş süsü verir. Aynı kadın ertesi gün gazeteye
gelerek, gazeteye köşkle ilgi olumsuz şeylerin yazılmaması ister. Bu tip
yazıların köşkü satmayı zorlaştırdığını söyler. Fuat kadını görünce çok
şaşırır.
Murat takibi bırakmaz. Sevgilisi olan Seha ise, aslında Interpol
ajanıdır ve olayın sırrını O da çözmeye çalışır. Köşke gelirler ve kulüpteki
kadınların hepsini burada görürler. Köşkün alt katında bu kadınlar tarafından
sahte para basılır. Seha ve Murat’ı yakalayıp, bağlarlar. Seha ve Murat
kurtulup, çeteyi çökertir. Fuat da kadınları esir alır. O sırada gerçek olup
olmadığı anlaşılamayan bir hayalet görünür.
AŞKIM GÜNAHIMDIR (1968)
Eser Selami İzzet
Senaryo: Safa Önal,
Operatör Necat
Okçugil
Yapım: Er
Film / Berker İnanoğlu
Oyuncular: Ediz Hun (Melih Güngör), Filiz Akın (Selma Sav), Süleyman
Turan (Nejat), Nevzat Okçugil (Kalfa), Funda Postacı (Şermin), Müşerref Çapın
(Cemile), Necabettin Yal (Nuri Sağman), Muzaffer Yenen (Doktor)
Konu: Ölen
babasının sağlığında yapmış olduğu iyilikleri unutmayan vefakar bir fabrikatör
arkadaşının daveti sonucu evinde misafir ettiği genç kızın, evin kızının
nışanlısı ile yaşadığı yasak aşk ve bedelini, hayatlarıyla ödedikleri bu yasak
aşkın hazin hikayesi.
AŞKA TÖVBE (1968)
Yönetmen: Türker İnanoğlu
Senaryo: Fuat Özlüer
Operatör Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film / Türker
İnanoğlu
Eser: Kerime
Nadir, Yönetmen Yardımcısı: Erdal Aksü, Fotoğraf: Metin Över, Jenerik:
Refik Onubil, Hüseyin Karındoyuran, Müzik Direktörü: Metin Bükey,
Teknik Direktör: Mehmet Bozkuş, Şarkılar: Birsen Armağan, Selçuk
Alagöz, Reji Asistanı: Erdal Aksu, Işık Şefi: Ender Işık Servisi,
Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Makyaj: Zeki Alpan, Filiz Akın Kostümler:
Faize-Sevim Moda Evi, Filiz Akın Saçları: Kuaför Demir, Teknik
Yönetmen: Mehmet Bozkuş, Sesleri Alan: Süperfon Stüdyoları, Negatif
Montaj: Hikmet Kıyıcı, Renk Uzmanı; Turgut Ören, Prodüksiyon
Amiri: Memduh Karakaş, Işıklar: E.D.E.K.A, Işık Şefi: Fehmi
Eryılmaz, Renk Uzmanları: Turgut Ören, Zihniye Ören, Negatif Montaj: Hikmet
Kıyıcı, Senkron: Aleko Aleksandru, Prodüksiyon Asistanları: Selahattin
Bozkur, Yılmaz Çiçek, Feyzi Barlas, Yusuf Özel, Yapım: Boğaziçi Film (Saner Film
stüdyolarında hazırlanmış, Süperfon Stüdyosunda Seslendirilmiştir),
Oyuncular:
Semiramis Pekkan (Nazan), Filiz Akın (Şehbal), Kartal Tibet (Mübin), Önder
Somer (Selman Siret), Şaziye Moral, Nubar Terziyan (Osman Hoca), Meral Sayın,
Funda Postacı (Rezzan), Selçuk Alagöz, Mahmure Handan (Dadı), Zeki Sezer, Sadri
karan, Aynur Aydan,
Konu: Şehbal
(Filiz Akın) İzmir’de öğretmenlik yapmaktadır. Kuzeni Mübin (Kartal Tibet)
tatilini geçirmesi için Şehbal’i İstanbul’a yanına çağırır. Bunun yıllardır
beklediği evlilik teklifi olduğunu Ama köşke gittiğinde düş kırıklığına uğrar.
Çünkü Mübin ona açılarak Nazan’ı sevdiğini ve bu aşka Şehbal’in aracılık
etmesini teklif eder. Nazan başkasıyla evleneceğini söyleyerek red cevabı
verir. Mübin üzüntüden kendini içki ve kumara verir. Onun bu hali Şehbal’i
derinden yaralar. Mübin Nazan’ın düğünü sonrası ortadan kaybolur. Şehbal de
Mübin’e duygularını anlatan bir mektup bırakarak İzmir’e döner. Okul müdürünün
akrabası Selman (Önder Somer) uzun süredir hoşlandığı Şehbal’le de evlenmek
isterse de Şehbal kabul etmez. Köşke döndüğünde mektubu bulan Mübin, aslında
Şehbal’i sevdiğini anlar ve İzmir’e gelir. Uludağ da nişanlanırlar. Nazan ve
eşi de oradadır. Mutluluklarını kıskanan Nazan Mübin’i baştan çıkarır. Yıkılan
Şehbal İzmir’e döner ve bir süre sonra hamile olduğunu anlar. Kendisine
yakınlık gösteren ve ilgi duyan Selman’ın evlilik teklifini kabul eder.
Hamileliği ilerleyen genç kız hastalandığından Mübin’i sayıklar. Selman, hiçbir
zaman kalbini ve aşkını Kazanamayacağını anladığı için soylu bir davranışla
Mubin’e haber verir.
Mübin, genç kızın iyileşmesi sürecinde yanında kalır. Sonunda
Selman ve Şehbal’in evlenebilmesi için hiç istemese de İstanbul’a geri dönmeye
karar verdiğinde, Şehbal’in ömrü boyunca tek sevdiği erkeğin Mubin olacağını
bilen Selman aradan çekilir. Uzun acılardan sonra yeniden birlikte olan
sevgililer yepyeni bir hayata başlarlar…
Şehbal.. Üç yıldır İzmir'de (çekimler Kadıköy’deki İhsan
Sungu İlkokulunda yapılmış) öğretmenlik yapıyor. Okul müdürü Osman Hoca,
ilerde, onu kardeşi Selman Siret ile tanıştırırken "Bu da, okulda
hepimizin gönlünde taht kuran Şehbal kızımız" diyecektir. Genç kız
'tatilini pek hoşlandığı Ege sahillerinde geçirmeye karar vermişken' Mübin'in
mektubu "İstanbul'a gel. Mutlaka gel Şehbal. Sana söyleyeceklerim
var" her şeyi değiştirir. ". Bence bu davetin manası açıktı. Artık
hayata atılmış olan Mübin (Delikanlının hukukçu -hakim- olduğunu filmden değil
ama aynı adlı kitaptan -ilk basım 1944- öğreniyoruz) yıllardan beri kendisinden
beklediğim teklifi yapmaya hazırlanmış, benimle evlenmeye karar vermişti.
Nihayet, emellerime kavuşacak, hayallerim gerçekleşecekti."
Beyaz renkli KARADENİZ Gemisinde ‘Vivre Pour Vivre’ (1967) (Lai)
melodisi ile İstanbul’a yolculuk ; "Uçağı tercih etmediğime bin pişman
olmuştum. Gemi yürümüyor, sanki duruyormuş gibi geliyordu bana. Oysa ben,
hasretle yanıp tutuşuyor, koşmak, kuş olup uçmak..bir an önce Mübin'e kavuşmak
istiyordum." Ama, biz farklı duygular içindeyiz. 'Keşke bu güzel yolculuk
biraz daha [hiç olmazsa, ‘Aşkım Günahımdır'daki (1968) kadar] sürseydi' diye
düşünüyoruz.
Suadiye'de, deniz kenarındaki bahçesi heykel ve çiçek dolu köşkte,
Mübin, annesi (Şehbal’in halasıymış), dadı ve Mübin’in teyze kızları Nazan ve
Rezzan ile tanışıyoruz. Birkaç gün sonra delikanlı, (genç kızın 'yıllardan beri
beklediği' ama bu şekilde olacağını hiç düşünmediği) konuşmasında, Nazan’ı
sevdiğini söyler. Üstelik, bu durumu Nazan’a iletmesini ister.
Dünyası altüst olmasına karşın içtenlikle yardımcı olmaya çalışan
Şehbal, köşkün denize bakan terasında, Nazan'dan şu yanıtı alıyor ; "Onu
sevemem ve isteyemem.. Açıkçası bir başkası ile sözlüyüm. Mübin'in üzülmesini
hiç arzu etmezdim. Fakat çok budalaymış canım. Her şeyden önce gönlümü
fethetmesini bilmeliydi.. İstemek yalnız erkeklerin hakkı değil, bizim de
istememiz gerek.. Sevmek hüner değil, kendini sevdirmeyi bilmeli."
Delikanlının tepkisi benzer durumdaki Şehbal'inki gibi olmaz. (Kadınlar daha
güçlü galiba.) İçki, kumar ve dışarıda sabahlama.. (İçkiyi bir yere kadar
anlayabiliyoruz ama neden kumara başladığını açıklayamıyoruz.) "Akşamları
geç geliyor, ağzı daima içki kokuyordu.. Döktüğüm sigara tablaları bana onun
kendi eliyle yakmakta olduğu hayatının külleri gibi görünüyordu.. Bir gün Nazan'ın
düğün davetiyesi geldi. O gün, Mübin, her zamankinden daha çok içmişti.
Kendinden geçmiş, adeta komaya girmişti. Mübin'in derdiyle ilgilenirken bazen
kendi kırgınlık ve hicranımı unutuyordum. Ah, o kederli güzel başı göğsüme
çekip bastırmak, acılarını gönlümün tükenmez sevgi ve şefkatiyle dindirmek için
dayanılmaz bir arzu duyuyordum."
Bu sıkıntılı günlerin birinde, Osman Hoca ve Japonya'da
Sefaret Kâtibi olan kardeşi Selman Bey, köşke ziyarete gelirler.
"Biraderin karısı şifasız bir hastalığa yakalandı. Bir aydır doktorları,
eczaneleri, hastaneleri dolaşıyoruz." Sonraki bir gün, Şehir Hatları
Vapuru'nda karşılaştıklarında ‘bütün gayretlere rağmen kurtulamadığını’
öğreniyor. Mübin'in hırçınlıklarından yorulan genç kız, ona sevgisini yazdığı
bir mektup bırakarak Osman Hoca’nın yardım ve desteğini görür. "Her
gecenin bir gündüzü vardır kızım. Şimdi güneşin doğmasını bekleyelim." Bu
arada genç Selman Bey onunla evlenmek ister. Tam olumlu yanıt verecekken Mübin
gelir. "O gece hayatımın en mesut gecesi oldu. Sade cismani bir arzuyla
değil, bütün kalbimle ve duygularımla kendimden geçerek varlığımı vermiştim
ona." Nişanlandıkları bembeyaz Uludağ'da Nazan ve (filmde ve romanda adını
öğrenemediğimiz) kocası ile karşılaşırlar.
Evliliğinde mutsuz olan Nazan'ın iğneleyici sözleri ve Mübin'i
(karşı gelmesine fırsat vermeden) öpmesi Şehbal'in yüzüğünü çıkararak İzmir'e
dönmesine neden olur. Zor durumdadır. Üstelik, bir bebek beklemektedir. Yine,
fırtınada güvenli bir liman gibi Osman Hoca.. İlgisini esirgemez. Selman Bey ise,
her şeye karşın evlenmekte ısrarcı. Ancak, bunca duygusal yıpranmaya
dayanamayan Şehbal 'ağır bir şok' geçirir. Mübin ve Selman’ın gayretleri ile
hastalık atlatılır. Hastalığı sırasında hep Mübin'i sayıklaması, Selman’ın bir
karar vermesine neden olur.
Filmin sonu romandan çok farklı. Basmane Garı’nda "Aşka
Tövbe" diyerek İstanbul Treni’ne binmekte olan Mübin'e şunları söylüyor
"..Siz kalacaksınız. İkinizi birden bedbaht etmeye hakkım yok. Birbirinizi
seviyorsunuz..Birbiriniz için yaratılmışsınız. Araya giren kaprisler,
kıskançlıklar yüzünden büyük bir aşkı yıkmak istiyorsunuz.. Size mutluluklar
dilerim."
Osman Hoca'nın sözleri "Aşka Tövbe olur mu? Kişioğlu sevmek için
yaratılmıştır." (Murat Çelenligil – sinematürk veri tabanı)3 Ocak 2018 Çarşamba
ARTIK SEVMEYECEĞİM (1968)
Yönetmen: Muzaffer Arslan
Senaryo: Muzaffer Arslan, Burhan Bolan
Diyalog: Bülent Oran
Kamera Necati İltaç
Yapım: Sine Film Muzaffer Aslan
Prodüksiyon Amiri: Nuri Tuncel, Set Amiri: Avni Turan, Kamera Asistanı: Kâzım Çakırman, Reji Asistanı: Nurettin İrişen, Işık Direktörü: Kenan Yılmaz, Müzik: Metin Bükey, Sesleri Alan Tuncer Aydınoğlu, Montraj: Özdemir Arıtan, Teknik Elemanlar (Acar Film): Necati Karakaş, Arif Özalp, Tanaş Petredis, Taner Oğuz, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Kâmil İpeker, Hüseyin Demirayak, Ar Direktör: Duygu Sağıroğlu, Acar Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.
Oyuncular: Türkan Şoray (Nesrin/Leyla), Cüneyt Arkın (Kemal), Önder Somer (Cahit), Münir Özkul (Ahmet), Ömercik (Ömer Dönmez), Muammer Gözalan (doktor), Fatma Bi lgen, Kayhan Yıldızoğlu (Doktor), Selahattin İçsel (ağır ceza üyesi), Sema Yaprak, Faize Akpınar, Çocuk Yıldız: Ömercik (Cem) “Ömer Dönmez”, Şarkıları Okuyan: Belkıs Yazar “Özener”
Konu: Leyla; “Mutlu labilmeniz için her şeyi yapmaya hazırım. Bana birazcık itimat edin. Başkaları gibi değilim ben.” ‘Herkesin hayran olduğu besteci’ Kemal Alpay. Yakışıklı, iyi kalpli. Piyanosunun başındayken dünyayı unutuyor. Ama işler düşündüğü kadar yolunda değil. Karısı Nesrin mutsuz. O güzel şarkıların kendisi için yapılmış olmasının bile önemi yok. “Varlığımı fark edebilmen için top atmam gerekecek.” İyilik yerine heyecan, durgun bir hayat yerine macera peşinde. ‘Yalnız kendisinin hayran olduğu’ Cahit’le Almanya’ya kaçmak üzere. ‘Sevmediği bir erkekten taptığı bir erkeğe gidiyor’. ‘Un Homme et Une Femme’ (1966) filminde yer alan ‘Pl us Fort Que Nous’ (Francis Lai) melodisinin olduğu sahnede kocasını yanına yaklaştırmaz bile. Başı ağrıdığı için erken yatacakmış.
“Çalışmana engel olmam hiç olmazsa.” Tam da o gün, elinde bavul, ikiz kardeşi Leyla gelir. Görünüşleri aynı kişilikleri çok farklı. Yıllar önce ikisi de Kemal’i sevmiş. Ama Nesrin’in aşkı ilinde, kardeşininki ise kalbine gömülü. Onlar evlenirken Leyla Anadolu’da bir öğretmenlik alıp oralardan uzaklaşır. Bunca zaman sonra geri döndüğünde Nesrin evini terk etmek üzereydi. ‘İyi düşün, pişman olursun’ gibi sözleri dinleyecek durumda değil; “Pişman olduğum tek şey Kemal’i senin elinden almış olmak. Aslında tam birbiriniz için yaratılmışsınız.” Alyansını ona veriyor. Havaalanı yolundaki patlamalı kazadan yalnızca Leyla kurtulur. ‘Dead Ringer’ (1964) için yapılan ‘Main Title’ (André Previn) melodisi ile yardıma yetişen kişilerden biri Ali Demir. Yere düşen yüzüğü genç kızın parmağına takıyor. “You’re not Margaret” (1964) (Previn) ile gergin bir ekleyişten sonra Cahit Almanya’ya gider. Sevgilisine ‘saatinde havaalanında olmasını’ söylemişti. Bir yıldan önce dönemezmiş. Kemal, Leyla’yı karısı zannediyor. Genç kız, defalarca gerçeği söylemek isteyip başaramamıştı. ‘Karısı’ ona ilk defa bu kadar yakın. Gözlerinde, özlemini duyduğu aşk ve şefkat dolu pırıltıları yakalamış.
“Bundan sonra bana hep böyle bak olur mu sevgilim.” Sevdiğinin saçları kadar yumuşak, gözleri kadar manalı, sesi kadar aşk dolu bir beste yapmış; ‘Hatıra’ (1968/69) (ErolSayan / Enis Behiç Koryürek). “Sen gözlerimde bir renk//Kulaklarımda bir ses”. (Filme adını veren eseri daha sonra besteleyecek.) Bir gün, sabırsızlıkla beklediği müjdeyi alır; “Vücudumda son eserini taşıyorum.” Bir oğulları olur; Cem. Ama bu mutluluğu bozan bir şey varKimin gönderdiği belli olmayan çiçekler ve ‘Vivre Pour Vivre’ (1967) filmindeki ‘Theme de Catherine’ (Lai) ile gelen telefonlar. Cahit, Almanya’dan dönmüş Nesrin zannettiği Leyla ile beraber olmak istiyor. Genç kadın karşı çıkınca elindeki mektup ve resimleri kocasına yollayacağını söyler. Onların tartışmasını yanlış yorumlayan Kemal karısını kovuyor. Sonraki kavgada Cahit ölür. Leyla, Ağır Ceza’da ‘425. addenin 2. fıkrası na bi naen 10 yıl hapi sle cezalandırılır’. “Zaman sanki bir rüzgâr//Ve bir su gibi aksın.” Seneler sonra artık özgür. Ama Kemal evlerinden taşınmış. Galata- Köprüsü’nde bir sanatçı, Gariban Ahmet, cümbüşü ile onların şarkısını çalıyor. Gelip geçenin vereceği parayı arttırır mı bilinmez, boynunda bir yüzü ‘Kör’ diğer yüzü ‘Sağır’ yazılı bir karton asılı. Leyla, tüm parasını ona verip kendini sulara atar. Neyse ki Ahmet aynı zamanda iyi bir yüzücüymüş.
Gariban’ın tek odalı evi. “Burası Topkapı Sarayı değil ama gene de iyidir… İstersen burada kalabilirsin. ‘Evet’ dersen hayatta benim de bir can yoldaşım, bir dertleşecek kimsem olur.” Olumlu yanıt alınca sevincinden sıcak sobayı tutuyor. B i r g ü n ‘ B u S a n a S o n mektubum’ (1968) (Suat Sayın) şarkısını söyleyen Leyla’yı dinler; “Ses değil bülbül çatlatan. İstersen bu sesle paranın sülalesine düğüm atarsın.” Nota dersi almasına karar verirler. Ahmet’in aklına bir bestekâr arkadaşı gelir. ‘Sobaya bile ders verse şarkıcı yaparmış. Tahmin edileceği gibi bu kişi Kemal’dir. ‘Karısını aşığıyla yakalayınca’ şok geçirmiş. “Sonunda kurtuldu ama kör olarak.” Oğlu Cem ile herkesten uzak yaşıyor. ‘Hiçbir kadına tahammülü yok’. Doktorlar gözleri için açılma olasılığı var demişler. Ameliyatta ölürse oğlu öksüz kalır diye korkuyor. ‘Blue Bolero’ (1965) (Tony Osborne) melodisinin olduğu sahnede Ahmet bunları anlatıyor.
Senaryo: Muzaffer Arslan, Burhan Bolan
Diyalog: Bülent Oran
Kamera Necati İltaç
Yapım: Sine Film Muzaffer Aslan
Prodüksiyon Amiri: Nuri Tuncel, Set Amiri: Avni Turan, Kamera Asistanı: Kâzım Çakırman, Reji Asistanı: Nurettin İrişen, Işık Direktörü: Kenan Yılmaz, Müzik: Metin Bükey, Sesleri Alan Tuncer Aydınoğlu, Montraj: Özdemir Arıtan, Teknik Elemanlar (Acar Film): Necati Karakaş, Arif Özalp, Tanaş Petredis, Taner Oğuz, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Kâmil İpeker, Hüseyin Demirayak, Ar Direktör: Duygu Sağıroğlu, Acar Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.
Oyuncular: Türkan Şoray (Nesrin/Leyla), Cüneyt Arkın (Kemal), Önder Somer (Cahit), Münir Özkul (Ahmet), Ömercik (Ömer Dönmez), Muammer Gözalan (doktor), Fatma Bi lgen, Kayhan Yıldızoğlu (Doktor), Selahattin İçsel (ağır ceza üyesi), Sema Yaprak, Faize Akpınar, Çocuk Yıldız: Ömercik (Cem) “Ömer Dönmez”, Şarkıları Okuyan: Belkıs Yazar “Özener”
Konu: Leyla; “Mutlu labilmeniz için her şeyi yapmaya hazırım. Bana birazcık itimat edin. Başkaları gibi değilim ben.” ‘Herkesin hayran olduğu besteci’ Kemal Alpay. Yakışıklı, iyi kalpli. Piyanosunun başındayken dünyayı unutuyor. Ama işler düşündüğü kadar yolunda değil. Karısı Nesrin mutsuz. O güzel şarkıların kendisi için yapılmış olmasının bile önemi yok. “Varlığımı fark edebilmen için top atmam gerekecek.” İyilik yerine heyecan, durgun bir hayat yerine macera peşinde. ‘Yalnız kendisinin hayran olduğu’ Cahit’le Almanya’ya kaçmak üzere. ‘Sevmediği bir erkekten taptığı bir erkeğe gidiyor’. ‘Un Homme et Une Femme’ (1966) filminde yer alan ‘Pl us Fort Que Nous’ (Francis Lai) melodisinin olduğu sahnede kocasını yanına yaklaştırmaz bile. Başı ağrıdığı için erken yatacakmış.
“Çalışmana engel olmam hiç olmazsa.” Tam da o gün, elinde bavul, ikiz kardeşi Leyla gelir. Görünüşleri aynı kişilikleri çok farklı. Yıllar önce ikisi de Kemal’i sevmiş. Ama Nesrin’in aşkı ilinde, kardeşininki ise kalbine gömülü. Onlar evlenirken Leyla Anadolu’da bir öğretmenlik alıp oralardan uzaklaşır. Bunca zaman sonra geri döndüğünde Nesrin evini terk etmek üzereydi. ‘İyi düşün, pişman olursun’ gibi sözleri dinleyecek durumda değil; “Pişman olduğum tek şey Kemal’i senin elinden almış olmak. Aslında tam birbiriniz için yaratılmışsınız.” Alyansını ona veriyor. Havaalanı yolundaki patlamalı kazadan yalnızca Leyla kurtulur. ‘Dead Ringer’ (1964) için yapılan ‘Main Title’ (André Previn) melodisi ile yardıma yetişen kişilerden biri Ali Demir. Yere düşen yüzüğü genç kızın parmağına takıyor. “You’re not Margaret” (1964) (Previn) ile gergin bir ekleyişten sonra Cahit Almanya’ya gider. Sevgilisine ‘saatinde havaalanında olmasını’ söylemişti. Bir yıldan önce dönemezmiş. Kemal, Leyla’yı karısı zannediyor. Genç kız, defalarca gerçeği söylemek isteyip başaramamıştı. ‘Karısı’ ona ilk defa bu kadar yakın. Gözlerinde, özlemini duyduğu aşk ve şefkat dolu pırıltıları yakalamış.
“Bundan sonra bana hep böyle bak olur mu sevgilim.” Sevdiğinin saçları kadar yumuşak, gözleri kadar manalı, sesi kadar aşk dolu bir beste yapmış; ‘Hatıra’ (1968/69) (ErolSayan / Enis Behiç Koryürek). “Sen gözlerimde bir renk//Kulaklarımda bir ses”. (Filme adını veren eseri daha sonra besteleyecek.) Bir gün, sabırsızlıkla beklediği müjdeyi alır; “Vücudumda son eserini taşıyorum.” Bir oğulları olur; Cem. Ama bu mutluluğu bozan bir şey varKimin gönderdiği belli olmayan çiçekler ve ‘Vivre Pour Vivre’ (1967) filmindeki ‘Theme de Catherine’ (Lai) ile gelen telefonlar. Cahit, Almanya’dan dönmüş Nesrin zannettiği Leyla ile beraber olmak istiyor. Genç kadın karşı çıkınca elindeki mektup ve resimleri kocasına yollayacağını söyler. Onların tartışmasını yanlış yorumlayan Kemal karısını kovuyor. Sonraki kavgada Cahit ölür. Leyla, Ağır Ceza’da ‘425. addenin 2. fıkrası na bi naen 10 yıl hapi sle cezalandırılır’. “Zaman sanki bir rüzgâr//Ve bir su gibi aksın.” Seneler sonra artık özgür. Ama Kemal evlerinden taşınmış. Galata- Köprüsü’nde bir sanatçı, Gariban Ahmet, cümbüşü ile onların şarkısını çalıyor. Gelip geçenin vereceği parayı arttırır mı bilinmez, boynunda bir yüzü ‘Kör’ diğer yüzü ‘Sağır’ yazılı bir karton asılı. Leyla, tüm parasını ona verip kendini sulara atar. Neyse ki Ahmet aynı zamanda iyi bir yüzücüymüş.
Gariban’ın tek odalı evi. “Burası Topkapı Sarayı değil ama gene de iyidir… İstersen burada kalabilirsin. ‘Evet’ dersen hayatta benim de bir can yoldaşım, bir dertleşecek kimsem olur.” Olumlu yanıt alınca sevincinden sıcak sobayı tutuyor. B i r g ü n ‘ B u S a n a S o n mektubum’ (1968) (Suat Sayın) şarkısını söyleyen Leyla’yı dinler; “Ses değil bülbül çatlatan. İstersen bu sesle paranın sülalesine düğüm atarsın.” Nota dersi almasına karar verirler. Ahmet’in aklına bir bestekâr arkadaşı gelir. ‘Sobaya bile ders verse şarkıcı yaparmış. Tahmin edileceği gibi bu kişi Kemal’dir. ‘Karısını aşığıyla yakalayınca’ şok geçirmiş. “Sonunda kurtuldu ama kör olarak.” Oğlu Cem ile herkesten uzak yaşıyor. ‘Hiçbir kadına tahammülü yok’. Doktorlar gözleri için açılma olasılığı var demişler. Ameliyatta ölürse oğlu öksüz kalır diye korkuyor. ‘Blue Bolero’ (1965) (Tony Osborne) melodisinin olduğu sahnede Ahmet bunları anlatıyor.
FİLMİ İZLE
30 Ağustos 2016 Salı
ARKADAŞIMIN AŞKISIN (1968)
(KAN KARDEŞİM)
Yönetmen: Türker İnanoğlu
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu
Yön.Yrd: Erdal Aksü, Kamera Ast: Hüseyin Karındoyuran, Müzik: Hüsnü Özkartal, Şarkılar: Fecri Ebcioğlu, Tek. Yön: Mehmet Bozkuş, Dublaj Yönetmeni: Abdurrahman Palay, Negatif Montaj, Ender Teker, Laboratuvar: İbrahim Üstüner, Prodüksiyon Amiri; Memduh Karakaş,
Oyuncular: İzzet Günay, Filiz Akın, Ekrem Bora, Şaziye Moral, Aynur Aydan, Aynur Karasu, Nevzat Okçugil, Muammer Gözalan, Ömercik (Ömer Dönmez), Hakkı Haktan, Özcan Yiğitmen, Fırat Arıkan
Konu: Ahmet (İzzet Günay), Selma (Filiz Akın) ve Orhan (Ekrem Bora) birlikte büyümüş üç arkadaştır. Zengin Selma ve Orhan’ın aksine köşk uşağının oğlu Ahmet, Orhan’ın ailesince okutulup avukat olmuştur. İyi ama biraz havai olup okuyamamış Orhan’la, Ahmet, Selma’ya aşıktır. Selma’nınsa gönlü Ahmet’tedir. Birgün Orhan Ahmet’e açılınca, genç avukat arkadaşının aşkına engel olmamak için Selma’ya beslediği duyguları saklar. Selma’nın Ahmet için yazdığı sevgi dolu mektup yanlışlıkla eline geçen Orhan, kendine sanıp cesaret alır ve genç kıza açılır. . ."
Ama şaşıran Selma evlenme teklifini reddedince, Orhan yaşama küserek Avrupa’ya yerleşir. Ahmet’se geri dön-mesi için Selma’ya baskı yaparak Orhan’a sevgi dolu bir mektup yazdırır. Mektubu alınca sevinçle geri dönen Orhan’ın uçağı düşer. Ölenler arasında onun da adı vardır. Çok üzülen Ahmet’le Selma, Orhan’ın vasiyetine uyup ev-lenme hazırlığına başlar. Aslında ölmeyen Orhan birden ortaya çıktığında Ahmet Selma’dan ayrılır ve ikisinin evlenerek mutlu olmalarını ister. Bir süre sonra bu evlilik gerçek bir mutluluğa dönüşür. Ta ki Orhan, Selma’ya aslında Ahmet’in yazmış olduğu bir mektubu bulana dek. Şüphenin getirdiği huzursuzluk giderek kavgalara dönüşür ve bunun sonucu balkondan düşüp yaralanan Selma, yine de gidip teslim olan Orhan’dan şikayetçi olmaz. Ahmet ise savunarak kurtardığı Orhan’a, mektubu kendisinin yazdığını, önceden kendisinin de Selma’ya aşık olduğunu ama genç kızın onu seçtiğini açıklar. Orhan, Selma’dan af diler ve başarır. Ahmet içinse; gerçekler başka türlü olsa da bazı anlardafedakarlık aşktan da üstün bir erdemdir…
"Bu, çocuklukları beraber geçmiş üç candan arkadaşın hikâyesidir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Orhan, bir dediği iki edilmeden büyüyordu. Babası öldüğü için, annesi üzerine titriyordu. Ne yapsa affediliyor, ne söylese emir gibi dinleni-yordu. Orhan'ın biricik arkadaşı Ahmet de annesiz büyüyordu. Köşkün bahçıvanının oğluydu. Okumayı seven, ilerde iyi bir hayat yaşamaya, muvaffak olmaya kararlı, sessiz bir çocuktu. Yakın bir köşk-te de Selma oturuyordu. Annesiyle babası Selma'nın iyi yetişmesi, eğitilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlardı. Orhan, Ahmet ve Selma her çocuk gibi beraber oynayarak, bazen kavga ederek ama birbirlerini yürekten severek büyüdüler.
Kavga ettikleri bir gün, Cavidan Hanım, Orhan'a kızmak üzereyken Ahmet arkadaşını kurtarır "Teyze, o bir şey yapmadı. Oynarken topun üzerine bastım. Dudağım yere çarptı." Kan kardeşi olurlar ve bir daha hiç kavga etmeyeceklerine söz verirler. "Aradan yıllar geçti. Selma, koleji bitirdi. Orhan, Tıp Fakültesi'ne devam edemedi. Bahçıvanın oğlu Ahmet, Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Bütün bu tahsil seneleri içinde birbirlerinden ayrılmadılar. Sevgileri daha da arttı. Lakin bu sevgi, bu üç güzel insanın içinde başka şekle döküldü. Cavidan Hanım’ın desteği ile öğrenimini tamamlayan Ahmet (bunun ezikliğini film boyunca gözleyeceğiz) Üsküdar Adliyesi'ndeki stajından sonra Anadolu'da çalışmak istiyor. Babası, yaşayıp bu günleri görebilseydi keşke. İki arkadaş da Selma'yı severken, genç kızın gönlü (şimdilik) Ahmet'te. Ancak, sevgisini ilk açıklayan Orhan olunca, Ahmet özverili olmak gereğini duyar. Selma'nın yorumu farklı "Borçlusun ona. Ama, bunu, beni Orhan'ın kucağına atmakla mı ödeyeceksin?" İlginçtir, Ahmet genç kıza ne zaman "Ayrılmayacağız" dediyse bir sonraki sahnede ayrıldılar. Ne zaman "Ayrılmalıyız" dediyse de bir araya geldiler. Aşkına karşılık göremeyen Orhan, bir müddet Avrupa'ya gitmeye karar veriyor. Annesi, ayrılığın verdiği üzüntüyle şöyle konuşur:
- Ne var ki? Neden gidiyorsun? Her seven yerini yurdunu mu terk ediyor?
Haftalar sonra, (herhalde buranın Paris olduğunu anlayalım diye) penceresinden Eyfel Kulesi görünen bir otel odası. Brigitte Bardot ve Jeanne Moreau’nun ‘Viva Maria’ filminde söyledikleri ‘On A Chantè La Douceur’ (1965) (Georges Henri Delerue) şarkısını dinlerken Ahmet'e yazdığı mektup ; Paris'e geleli bir buçuk ay oldu. Kalbimde hâlâ değişen Mustafa'nın oğlunu ve kız kardeşini kaçırtmıştır. Fabrikanın gizli bir odasında ağızları bantlanmıştır. Yusuf, Mustafa'yla birlikte fabrikaya gelir. Silahlı çatışmanın bağladığı sırada, iz süren polis fabrikayı sarar. Yıldırım teslim olur ve suçunu itiraf eder, Yusuf’un sayesinde kendini temize çıkaran Mustafa'yı başka bir tehlike beklemektedir. Kan davalısı Yusuf’tan nasıl kurtulacaktır? Namlunun ağzındadır. Mustafa, bundan böyle yalnızca oğlu için yaşayacaktır. Ayşe aralarına girer. "Önce beni öldürün," der. Ve aralarındaki kan davasını dostlukla çözmelerini önerir. Yusuf, yeminini bozar ve kurşunları çıkarıp silahını da barajın sularına fırlatır. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”
Filmin senaryosunu Aydın Engin yazdı. Yılmaz Atadeniz'Ie Yılmaz Güney de çekim sırasında bazı eklemeler yaparak temel konuyu geliştirdiler. Filmin piyasaya çıkarılan VCD'sinde ise (ikinci yarıda) bazı sahnelerin tekrarları yer almaktadır. (Agah Özgüç)
Yönetmen: Türker İnanoğlu
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu
Yön.Yrd: Erdal Aksü, Kamera Ast: Hüseyin Karındoyuran, Müzik: Hüsnü Özkartal, Şarkılar: Fecri Ebcioğlu, Tek. Yön: Mehmet Bozkuş, Dublaj Yönetmeni: Abdurrahman Palay, Negatif Montaj, Ender Teker, Laboratuvar: İbrahim Üstüner, Prodüksiyon Amiri; Memduh Karakaş,
Oyuncular: İzzet Günay, Filiz Akın, Ekrem Bora, Şaziye Moral, Aynur Aydan, Aynur Karasu, Nevzat Okçugil, Muammer Gözalan, Ömercik (Ömer Dönmez), Hakkı Haktan, Özcan Yiğitmen, Fırat Arıkan
Konu: Ahmet (İzzet Günay), Selma (Filiz Akın) ve Orhan (Ekrem Bora) birlikte büyümüş üç arkadaştır. Zengin Selma ve Orhan’ın aksine köşk uşağının oğlu Ahmet, Orhan’ın ailesince okutulup avukat olmuştur. İyi ama biraz havai olup okuyamamış Orhan’la, Ahmet, Selma’ya aşıktır. Selma’nınsa gönlü Ahmet’tedir. Birgün Orhan Ahmet’e açılınca, genç avukat arkadaşının aşkına engel olmamak için Selma’ya beslediği duyguları saklar. Selma’nın Ahmet için yazdığı sevgi dolu mektup yanlışlıkla eline geçen Orhan, kendine sanıp cesaret alır ve genç kıza açılır. . ."
Ama şaşıran Selma evlenme teklifini reddedince, Orhan yaşama küserek Avrupa’ya yerleşir. Ahmet’se geri dön-mesi için Selma’ya baskı yaparak Orhan’a sevgi dolu bir mektup yazdırır. Mektubu alınca sevinçle geri dönen Orhan’ın uçağı düşer. Ölenler arasında onun da adı vardır. Çok üzülen Ahmet’le Selma, Orhan’ın vasiyetine uyup ev-lenme hazırlığına başlar. Aslında ölmeyen Orhan birden ortaya çıktığında Ahmet Selma’dan ayrılır ve ikisinin evlenerek mutlu olmalarını ister. Bir süre sonra bu evlilik gerçek bir mutluluğa dönüşür. Ta ki Orhan, Selma’ya aslında Ahmet’in yazmış olduğu bir mektubu bulana dek. Şüphenin getirdiği huzursuzluk giderek kavgalara dönüşür ve bunun sonucu balkondan düşüp yaralanan Selma, yine de gidip teslim olan Orhan’dan şikayetçi olmaz. Ahmet ise savunarak kurtardığı Orhan’a, mektubu kendisinin yazdığını, önceden kendisinin de Selma’ya aşık olduğunu ama genç kızın onu seçtiğini açıklar. Orhan, Selma’dan af diler ve başarır. Ahmet içinse; gerçekler başka türlü olsa da bazı anlardafedakarlık aşktan da üstün bir erdemdir…
"Bu, çocuklukları beraber geçmiş üç candan arkadaşın hikâyesidir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Orhan, bir dediği iki edilmeden büyüyordu. Babası öldüğü için, annesi üzerine titriyordu. Ne yapsa affediliyor, ne söylese emir gibi dinleni-yordu. Orhan'ın biricik arkadaşı Ahmet de annesiz büyüyordu. Köşkün bahçıvanının oğluydu. Okumayı seven, ilerde iyi bir hayat yaşamaya, muvaffak olmaya kararlı, sessiz bir çocuktu. Yakın bir köşk-te de Selma oturuyordu. Annesiyle babası Selma'nın iyi yetişmesi, eğitilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlardı. Orhan, Ahmet ve Selma her çocuk gibi beraber oynayarak, bazen kavga ederek ama birbirlerini yürekten severek büyüdüler.
Kavga ettikleri bir gün, Cavidan Hanım, Orhan'a kızmak üzereyken Ahmet arkadaşını kurtarır "Teyze, o bir şey yapmadı. Oynarken topun üzerine bastım. Dudağım yere çarptı." Kan kardeşi olurlar ve bir daha hiç kavga etmeyeceklerine söz verirler. "Aradan yıllar geçti. Selma, koleji bitirdi. Orhan, Tıp Fakültesi'ne devam edemedi. Bahçıvanın oğlu Ahmet, Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Bütün bu tahsil seneleri içinde birbirlerinden ayrılmadılar. Sevgileri daha da arttı. Lakin bu sevgi, bu üç güzel insanın içinde başka şekle döküldü. Cavidan Hanım’ın desteği ile öğrenimini tamamlayan Ahmet (bunun ezikliğini film boyunca gözleyeceğiz) Üsküdar Adliyesi'ndeki stajından sonra Anadolu'da çalışmak istiyor. Babası, yaşayıp bu günleri görebilseydi keşke. İki arkadaş da Selma'yı severken, genç kızın gönlü (şimdilik) Ahmet'te. Ancak, sevgisini ilk açıklayan Orhan olunca, Ahmet özverili olmak gereğini duyar. Selma'nın yorumu farklı "Borçlusun ona. Ama, bunu, beni Orhan'ın kucağına atmakla mı ödeyeceksin?" İlginçtir, Ahmet genç kıza ne zaman "Ayrılmayacağız" dediyse bir sonraki sahnede ayrıldılar. Ne zaman "Ayrılmalıyız" dediyse de bir araya geldiler. Aşkına karşılık göremeyen Orhan, bir müddet Avrupa'ya gitmeye karar veriyor. Annesi, ayrılığın verdiği üzüntüyle şöyle konuşur:
- Ne var ki? Neden gidiyorsun? Her seven yerini yurdunu mu terk ediyor?
Haftalar sonra, (herhalde buranın Paris olduğunu anlayalım diye) penceresinden Eyfel Kulesi görünen bir otel odası. Brigitte Bardot ve Jeanne Moreau’nun ‘Viva Maria’ filminde söyledikleri ‘On A Chantè La Douceur’ (1965) (Georges Henri Delerue) şarkısını dinlerken Ahmet'e yazdığı mektup ; Paris'e geleli bir buçuk ay oldu. Kalbimde hâlâ değişen Mustafa'nın oğlunu ve kız kardeşini kaçırtmıştır. Fabrikanın gizli bir odasında ağızları bantlanmıştır. Yusuf, Mustafa'yla birlikte fabrikaya gelir. Silahlı çatışmanın bağladığı sırada, iz süren polis fabrikayı sarar. Yıldırım teslim olur ve suçunu itiraf eder, Yusuf’un sayesinde kendini temize çıkaran Mustafa'yı başka bir tehlike beklemektedir. Kan davalısı Yusuf’tan nasıl kurtulacaktır? Namlunun ağzındadır. Mustafa, bundan böyle yalnızca oğlu için yaşayacaktır. Ayşe aralarına girer. "Önce beni öldürün," der. Ve aralarındaki kan davasını dostlukla çözmelerini önerir. Yusuf, yeminini bozar ve kurşunları çıkarıp silahını da barajın sularına fırlatır. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”
Filmin senaryosunu Aydın Engin yazdı. Yılmaz Atadeniz'Ie Yılmaz Güney de çekim sırasında bazı eklemeler yaparak temel konuyu geliştirdiler. Filmin piyasaya çıkarılan VCD'sinde ise (ikinci yarıda) bazı sahnelerin tekrarları yer almaktadır. (Agah Özgüç)
29 Ağustos 2016 Pazartesi
ANA HAKKI ÖDENMEZ (1968)
Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Foto Direktörü: Cengiz Tacer
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
Işık Şefi: İlhan Aslın, Işık Mu-affer Durusoy, Mehmet Köz, İsmail Tünden, Stüdyo Teknik Elemanları: Recai Karataş, Tanaş Petridis, Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Kamil İpekar, Hüseyin Demirayak, Sesleri Alan: Can Avşak, Set Amiri: Fikret Güryalçın, İbrahim Baloğlu, Ömer Bubu, Montaj: Taner Oğuz, Prodükiyon Temsilcisi: Adnan İrkut, Prodüksiyon Amiri: Hasan Nurdan, Prodüksiyon Asistanı: Cemil Paskap
(Acar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)
Oyuncular: Fatma Girik (Fatma), Ediz Hun (Orhan), Ahmet Mekin (Fatma’nın abisi), Önder Somer (Mesut), Cahit Irgat (Doktor), Serpil Gül (Mine), Hüseyin Peyda (Komiser İlhami), Parla Şenol, Güzin Özipek (Mama Neriman), Oktar Durukan ()Hilmi’nin adamı), M. Ali Akpınar, Ali Seyhan, Zeki Tüney, Taliha Saltı, Nubar Terziyan Küçük Yıldız: Funda Gürçen (Funda)
Konu: Fatma ve Orhan mutlu bir evliliği olan ve bu evlilikten bir de bebekleri bulunan bir çifttir. Ancak minik bir bebek nadir bir hastalığa yakalanmış ve ameliyat olmak zorundadır. O günün koşullarında ameliyat ancak yurtdışında yapılmakta ve yüklü miktarda para gerekmektedir. Orhan’ın para bulma çabaları sonuç vermemektedir. Öte yandan çalıştığı şirketin sahibinin kızı Orhan’a aşıktır ve babasına Orhan’la evlenme konusunda baskı yapmaktadır. Babası ise evli bir adamın kızının mutluluğu için bile olsa yuvasının yıkılmasına razı değildir. Ancak kızının bu tutkusunun hastalık derecesinde artması sonucu Orhan’a durumu anlatır ve çocuğunun kurtulması için gerekli olan parayı karısından boşayıp kızıyla evlenmesi karşılığında vermeyi teklif eder. Orhan bu teklifi şiddetle reddeder, ancak bu çirkin teklif bu defa bir anne olan Fatma’ya yapılır. Fatma, bir yanda sevdiği adam, diğer yanda ölümle pençeleşen bebeği ile çaresiz bir duruma düşmüştür
Foto Direktörü: Cengiz Tacer
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
Işık Şefi: İlhan Aslın, Işık Mu-affer Durusoy, Mehmet Köz, İsmail Tünden, Stüdyo Teknik Elemanları: Recai Karataş, Tanaş Petridis, Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Kamil İpekar, Hüseyin Demirayak, Sesleri Alan: Can Avşak, Set Amiri: Fikret Güryalçın, İbrahim Baloğlu, Ömer Bubu, Montaj: Taner Oğuz, Prodükiyon Temsilcisi: Adnan İrkut, Prodüksiyon Amiri: Hasan Nurdan, Prodüksiyon Asistanı: Cemil Paskap
(Acar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)
Oyuncular: Fatma Girik (Fatma), Ediz Hun (Orhan), Ahmet Mekin (Fatma’nın abisi), Önder Somer (Mesut), Cahit Irgat (Doktor), Serpil Gül (Mine), Hüseyin Peyda (Komiser İlhami), Parla Şenol, Güzin Özipek (Mama Neriman), Oktar Durukan ()Hilmi’nin adamı), M. Ali Akpınar, Ali Seyhan, Zeki Tüney, Taliha Saltı, Nubar Terziyan Küçük Yıldız: Funda Gürçen (Funda)
Konu: Fatma ve Orhan mutlu bir evliliği olan ve bu evlilikten bir de bebekleri bulunan bir çifttir. Ancak minik bir bebek nadir bir hastalığa yakalanmış ve ameliyat olmak zorundadır. O günün koşullarında ameliyat ancak yurtdışında yapılmakta ve yüklü miktarda para gerekmektedir. Orhan’ın para bulma çabaları sonuç vermemektedir. Öte yandan çalıştığı şirketin sahibinin kızı Orhan’a aşıktır ve babasına Orhan’la evlenme konusunda baskı yapmaktadır. Babası ise evli bir adamın kızının mutluluğu için bile olsa yuvasının yıkılmasına razı değildir. Ancak kızının bu tutkusunun hastalık derecesinde artması sonucu Orhan’a durumu anlatır ve çocuğunun kurtulması için gerekli olan parayı karısından boşayıp kızıyla evlenmesi karşılığında vermeyi teklif eder. Orhan bu teklifi şiddetle reddeder, ancak bu çirkin teklif bu defa bir anne olan Fatma’ya yapılır. Fatma, bir yanda sevdiği adam, diğer yanda ölümle pençeleşen bebeği ile çaresiz bir duruma düşmüştür
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)