Senaryo: Sadık Şendil
Eser Cevat Fehmi Başkut
Fotoğraf Direktörü Mustafa Yılmaz
Yapım: Hisar Film / Özdemir Birsel
Seleri Alan: Lâmi Kâmil, Semih Pekgöz, İbrahim Güzel, Montaj ve
Senkron: Adrine Muradyan, Negatif Montaj: Korhan Yurtsever, Reji
Asistanı: Zuhal Üstüntaş, Operatör Asistanı: Muzaffer Turan,
Prodüksiyon Amiri: Arif Eriş, Müzik Direktörü: Ülkü Erakalın, (Ses
Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)
Oyuncular: Sadri Alışık (Öğretmen Murtaza, Gülistan Güzey (Hatice), Serpil
Gül (Ayşe), Erden Güvenç (Rıdvan), Vahi Öz (Hacı Bey), Hayati Hamzaoğlu
(İbrahim), Suzan Avcı (Kamile), Mualla Sürer (Safinaz), Suna Pekuysal (Nazan),
Nubar Terziyan (Salih), Necdet Yakın (Ömer), Hakkı Haktan, Şakir Arseven (Okul
Müdürü), Faik Coşkun (Kasap Faik), Ali Şen (Muhtar Hasan), Ertuğrul Bilda
(Müfettiş), Mustafa Dağhan (Komiser), Küçük Aktör: Bora Üstüntaş (Çetin),
Misafir Aktör: Meral Sayın (Muhittin),
Konu: İstanbul,
Şenlikköy İlkokulu (piyeste 47’nci İlk Mektep) öğretmeni Murtaza’nın Boztepe
Köyü’nden ‘çocuğumu öğrencisi, şimdi bir avukat olan Muhittin’e söyledikleri;
“16 senedir bu okuldayım. Bütün semtin hocası oldum çıktım. Koca koca yıllar
geçti aradan. Nesiller bir ırmağın suları gibi akıp geçti önümden. Bense bu
suyun kenarındaki ihtiyar ağaç gibi sessiz ve hareketsiz kendi hayatımı
yaşadım. Gıdamı akan bu sudan aldım. Hayatımdan memnunum. Elde avuçta bir şey
yok ama (göğsünü göstererek) burası dolu. Hem de öyle dolu ki.”
Cevat Fehmi Başkut’un 3 perdelik piyesinden (1948) yapılan ikinci
çevrimde ‘Muallim’ Murtaza ve çevresini tanıyoruz. ‘İrfan Ordusu’nun 20 küsur
yıllık, saçı ağarmış beli bükülmüş bir kumandanı. ‘Daima her şeyden şikâyet
için yaratılmış’ karısı Hatice ve oğlu Rıdvan’la annesinden kalma bir ‘Konak’ta
yaşıyorlar. Yazar, ancak masallarda olabilecek bu durum için “Durun, hemen
gülümsemeyin” diyor. Bütün odaları kiraya verdikleri halde evin aylık banka
borcuna zor yetişiyorlarmış. Zaten aybaşında bile Kasap Faik’e uğrayamamasından
ve Manavın onun hatırına iki liraya indirdiği domates için “Pahalı geldi. Bir
liraya insin o zaman alırım” demesinden durumları ortada. Sigarası Birinci.
‘Hem hafif hem ucuzmuş.
Filmde belli değil ama oğlu Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü
bitirir. Annesinin tek amacı onu Hacı Hüsamettin Tüccaroğlu ailesine iç güveysi
vermek. Konaktaki kiracılar da kendileri kadar güzel.
Hacı Hüsam Dilinde Allah kelimesi ama cebinde fakir fukaranın
lokması. Adı Hacı ama kendi yol kesici . Daha birkaç yıl önce, köyde 9 kişiyle
aynı damda yatarken şimdi ‘çifte çifte hanları, çifte çifte apartmanları’ var.
Karısı Safinaz, ‘evde kalmaya yüz tutmuş kızları Nazan’ı bir an evvel
‘Muallim’in oğluyla baş göz etmek istiyor. Hüsam da çok istekli fakat nedeni
başka. Murtaza’nın haberi bile yok ama park sahası zannettiği Konak arsası,
imar planı değiştiği için şimdi milyon ediyormuş. Kızla oğlan evlenince arada
ayrı gayrı kalmayacak. Ama nedense, ayrıca ‘dünürünün’ okulu bırakıp bakkal
olmasında ısrarcı. Sıkı bir planı var. Boztepe Köyü (piyeste Sivriköy) muhtarı
Hasan’ı İstanbul’a çağırır. Muhtar, vakti zamanında, kahramanımıza yapmadığını
bırakmamış. Kaç kez mahkemelik olmuşlar. Şimdi bu Hasan, plan gereği, ‘kızı’
Ayşe, Ömer ve köyde Donjuan olarak bilinen İbrahim’le Murtaza’nın evine gelir.
(Ömer, İbrahim’e “Köyde göz dikmediğin karı olarak bir anan kaldı” diyor.)
Sonrasında olaylar çok hızlı; Köşkün bahçesinde Hacı Hüsam’ın daha
önce oraya yerleştirdiği defineyi bulmaları; Kahramanımızı bununla bakkal
dükkânı açmaya zorlamaları; Kamile’nin İbrahim’le kaçması; Hüsam’dan aldığı
para karşılığında dövdü’ diye polise bildirmesi; İstifa ettirilmesi; Rıdvan’ın
Nazan yerine Ayşe’yi sevmesi; Bu güzel köylü kızının, aslında, Hasan’ın değil
Salih Reis’in yıllar önce kaybettiği kızı çıkması.
Hüsam, film ve piyeste diplomayı ve okumayı küçümser. ‘“..Sen gideli
adeta tadı kaçtı köyün. Söğüt gene suya eğiliyor ama o eski nazı yok. Değirmen
gene dönüyor ama o eski hızı yok. Papatyaların bile o eski sarısı o eski beyazı
yok. Akşamları gün solunca Kayabaşına çıkıyorum. Rüzgâr bizim yandan sizin yana
esiyor. Sana doğru sesleniyorum. Ses o kadar ırağa gitmez ama gene de
sesleniyorum ben. Bazen de aksi oluyor, rüzgâr sizden bize esiyor. O zaman da
havayı kokluyorum. Gelen rüzgâr belki senin saçlarını okşayıp geçmiştir diye.
Geceler de bitmek bilmiyor. Mehtap o kadar güzel oluyor ki bazen. Seni arıyorum
o gecelerde. Bulamıyorum, bulamıyorum. İşte o zaman kendimi tutamıyorum.
Ağlıyorum, hep ağlıyorum.” (Murat Çelenligil – sinematürk veri tabanı)