Powered By Blogger

6 Ocak 2018 Cumartesi

PAYDOS (1968)



 Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Sadık Şendil
Eser Cevat Fehmi Başkut
Fotoğraf Direktörü Mustafa Yılmaz
Yapım: Hisar Film / Özdemir Birsel

Seleri Alan: Lâmi Kâmil, Semih Pekgöz, İbrahim Güzel, Montaj ve Senkron: Adrine Muradyan, Negatif Montaj: Korhan Yurtsever, Reji Asistanı: Zuhal Üstüntaş, Operatör Asistanı: Muzaffer Turan, Prodüksiyon Amiri: Arif Eriş, Müzik Direktörü: Ülkü Erakalın, (Ses Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Sadri Alışık (Öğretmen Murtaza, Gülistan Güzey (Hatice), Serpil Gül (Ayşe), Erden Güvenç (Rıdvan), Vahi Öz (Hacı Bey), Hayati Hamzaoğlu (İbrahim), Suzan Avcı (Kamile), Mualla Sürer (Safinaz), Suna Pekuysal (Nazan), Nubar Terziyan (Salih), Necdet Yakın (Ömer), Hakkı Haktan, Şakir Arseven (Okul Müdürü), Faik Coşkun (Kasap Faik), Ali Şen (Muhtar Hasan), Ertuğrul Bilda (Müfettiş), Mustafa Dağhan (Komiser), Küçük Aktör: Bora Üstüntaş (Çetin), Misafir Aktör: Meral Sayın (Muhittin),

Konu: İstanbul, Şenlikköy İlkokulu (piyeste 47’nci İlk Mektep) öğretmeni Murtaza’nın Boztepe Köyü’nden ‘çocuğumu öğrencisi, şimdi bir avukat olan Muhittin’e söyledikleri; “16 senedir bu okuldayım. Bütün semtin hocası oldum çıktım. Koca koca yıllar geçti aradan. Nesiller bir ırmağın suları gibi akıp geçti önümden. Bense bu suyun kenarındaki ihtiyar ağaç gibi sessiz ve hareketsiz kendi hayatımı yaşadım. Gıdamı akan bu sudan aldım. Hayatımdan memnunum. Elde avuçta bir şey yok ama (göğsünü göstererek) burası dolu. Hem de öyle dolu ki.”

Cevat Fehmi Başkut’un 3 perdelik piyesinden (1948) yapılan ikinci çevrimde ‘Muallim’ Murtaza ve çevresini tanıyoruz. ‘İrfan Ordusu’nun 20 küsur yıllık, saçı ağarmış beli bükülmüş bir kumandanı. ‘Daima her şeyden şikâyet için yaratılmış’ karısı Hatice ve oğlu Rıdvan’la annesinden kalma bir ‘Konak’ta yaşıyorlar. Yazar, ancak masallarda olabilecek bu durum için “Durun, hemen gülümsemeyin” diyor. Bütün odaları kiraya verdikleri halde evin aylık banka borcuna zor yetişiyorlarmış. Zaten aybaşında bile Kasap Faik’e uğrayamamasından ve Manavın onun hatırına iki liraya indirdiği domates için “Pahalı geldi. Bir liraya insin o zaman alırım” demesinden durumları ortada. Sigarası Birinci. ‘Hem hafif hem ucuzmuş.
Filmde belli değil ama oğlu Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirir. Annesinin tek amacı onu Hacı Hüsamettin Tüccaroğlu ailesine iç güveysi vermek. Konaktaki kiracılar da kendileri kadar güzel.

Hacı Hüsam Dilinde Allah kelimesi ama cebinde fakir fukaranın lokması. Adı Hacı ama kendi yol kesici . Daha birkaç yıl önce, köyde 9 kişiyle aynı damda yatarken şimdi ‘çifte çifte hanları, çifte çifte apartmanları’ var. Karısı Safinaz, ‘evde kalmaya yüz tutmuş kızları Nazan’ı bir an evvel ‘Muallim’in oğluyla baş göz etmek istiyor. Hüsam da çok istekli fakat nedeni başka. Murtaza’nın haberi bile yok ama park sahası zannettiği Konak arsası, imar planı değiştiği için şimdi milyon ediyormuş. Kızla oğlan evlenince arada ayrı gayrı kalmayacak. Ama nedense, ayrıca ‘dünürünün’ okulu bırakıp bakkal olmasında ısrarcı. Sıkı bir planı var. Boztepe Köyü (piyeste Sivriköy) muhtarı Hasan’ı İstanbul’a çağırır. Muhtar, vakti zamanında, kahramanımıza yapmadığını bırakmamış. Kaç kez mahkemelik olmuşlar. Şimdi bu Hasan, plan gereği, ‘kızı’ Ayşe, Ömer ve köyde Donjuan olarak bilinen İbrahim’le Murtaza’nın evine gelir. (Ömer, İbrahim’e “Köyde göz dikmediğin karı olarak bir anan kaldı” diyor.)

Sonrasında olaylar çok hızlı; Köşkün bahçesinde Hacı Hüsam’ın daha önce oraya yerleştirdiği defineyi bulmaları; Kahramanımızı bununla bakkal dükkânı açmaya zorlamaları; Kamile’nin İbrahim’le kaçması; Hüsam’dan aldığı para karşılığında dövdü’ diye polise bildirmesi; İstifa ettirilmesi; Rıdvan’ın Nazan yerine Ayşe’yi sevmesi; Bu güzel köylü kızının, aslında, Hasan’ın değil Salih Reis’in yıllar önce kaybettiği kızı çıkması.

Hüsam, film ve piyeste diplomayı ve okumayı küçümser. ‘“..Sen gideli adeta tadı kaçtı köyün. Söğüt gene suya eğiliyor ama o eski nazı yok. Değirmen gene dönüyor ama o eski hızı yok. Papatyaların bile o eski sarısı o eski beyazı yok. Akşamları gün solunca Kayabaşına çıkıyorum. Rüzgâr bizim yandan sizin yana esiyor. Sana doğru sesleniyorum. Ses o kadar ırağa gitmez ama gene de sesleniyorum ben. Bazen de aksi oluyor, rüzgâr sizden bize esiyor. O zaman da havayı kokluyorum. Gelen rüzgâr belki senin saçlarını okşayıp geçmiştir diye. Geceler de bitmek bilmiyor. Mehtap o kadar güzel oluyor ki bazen. Seni arıyorum o gecelerde. Bulamıyorum, bulamıyorum. İşte o zaman kendimi tutamıyorum. Ağlıyorum, hep ağlıyorum.” (Murat Çelenligil – sinematürk veri tabanı) 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder