Senaryo ve Yönetmen:
Safa
Önal(Türkan Şoray’ın
hikayesinden)
Foto Ditrektörü: Cengiz
Tacer
Müzik: Metin
Bükey
Yapım: Kervan
Film/Ümit UtKU, Melih Üstüngör
Reji Asistanı: Erol
Erdoğan, Alp Derilgen, Kamera Asistanı: Hüseyin Arlı, Prodüksiyon
Amiri: İsmail Konca, Sesleri Alan: Becip Sarıoğlu, “Buğulu
Gözler” Beste: Özdemir Erdoğan, Arajman Şarkı: Sezen Cumhur Önal,
Şarkılar: Belkıs Özener, Dublaj Yönetmeni: Sacide Toroğlu, Montaj
ve Senkron: Mustafa Kent, Megatif Montaj: Hüsamettin Üren, Teknik
Elemanlar: Hikmet Kuyucu (Şef), Selahattin Kaya, Hayrettin Çakmak, Renk
Uzmanı: Turgut Ören,(Lale Film Stüdyosu
ve Saner Film Renkli laboratuarlarında hazırlanmıştır).
Oyuncular: Türkan Şoray, Murat Soydan, Önder Somer, Semra Yıldız, Atilla
Ergün, Kayhan Yıldızoğlu, Necip Tekçe, Muammer Gözalan, Leman Akçatepe, Nazan
Arın, Takiha Saltı, Vahit Volkan, İsmail Varol, İkizler: Tülin – Pelin Oran,
Konu: Çocuklarından
birini trafik kazasında yitirmesi ve diğerinin de kaybolmasıyla yaşamları
kâbusa dönüşen bir ailenin dramı.
► Büyükada.. Güzel bir otelin 602 ve 603 numaralı odalarında
kalan iki aşık ; Canan ve Faruk. Daha sonra buraya balayı için gelecekler ve bu
kez aynı odada kalacaklar..
Faruk (Abdurrahman Palay’ın sesiyle) ; “30 yaşındayım. Hiç bu
kadar mesut olmamıştım..
Sana bu kadarcık da olsa yaklaşmak ne güzel.”Kalabalık
İstanbul caddeleri. Orhan Kemal’in bir kitap deposunda 400 lira aylıkla çalışan
‘Filiz’i de belki oralardadır. Birkaç alışveriş sahnesinde filesini doldurmaya
çalışan Canan. İnsan sarrafı büyükannesinden başka kimsesi yok. ‘Bir Demet
Menekşedeki (1973) Nesrin gibi ‘hayatını dikişle kazanıyor’. Mühendis adayı
Erginle, aylardır duygusal bir ilişki içinde. Evlilikten önce yakınlaşmak
isteyen delikanlıya şunları söylemişti ; “Ben böyle gördüm böyle öğrendim.
Düğün isterim. Tel duvak isterim. O güne kadar aramızda hiçbir şey olamaz.”Genç
kız, iş teslimi nedeniyle eve geç geldiği bir gün Ergin ve büyükanneyi
konuşurlarken bulur. Delikanlının davranışları ve gözünün yükseklerde olması
yaşlı kadını rahatsız etmiş. Torununa şunları söylüyor; İyi ki erken geldi bu
Ergin. Sen yokken uzun uzun konuştuk. İyice tanıdım. Korkarım senden daha iyi
tanıdım onu.. İnsanca yaşamak, daha çok kazanmak için çalışmak güzel bir şey.
Lakin, gözünü hırs bürümüş bu adamın. Başka bir şey düşünmüyor, konuşmuyor.
Genç kız, kendisinin aylardır anlayamadığını bir konuşmada anlayan
büyükannesinin ne kadar haklı olduğunu, yazık ki onun ölümünden çok sonra
anlayacak. Modaevi sahibinin Dikiş diken pek çok kız var. Ama.. manken bulmak
çok zor şeklindeki mankenlik önerisini Yapamam, beceremem diye çekiniyorum.
Gösterişten hoşlanmıyorum diyerek kabul etmez.Fakat, sıkıntılı günlerin
eşiğindedir. Büyükannesinin kalp krizi sonucu ölmesi ve desteğine en çok
gereksinim duyduğu bir dönemde, okulunu bitiren Erginin staj için 2 yıl Paris’e
gitmesiyle iyice yalnız kalır. Gelen mektuplarda, Cananın özlemle beklediği
sevgi sözcükleri yerine, oralardaki gösterişli (ama, belki de nice acılar
saklı) yaşantı var ; ..Her yeri, her şeyi hayretle sevinçle seyrediyorum.
Buralarda olmanı, gecelere gündüz aydınlığı veren pırıl pırıl ışıkları, bitip
tükenmeyen hiç durmayan kalabalığı, bulvar kahvelerini, parkları, müzeleri
görmeni isterdim. ‘Pigalle’ diye bir gece kulübüne gittik.. Yüzlerce kişilik
bir renk, ses ve müzik masalı yaşadım.Zaman akıp gider. Canan sonraları Boş
ümitlerle, beklemekle geçen budala senelerime acıyorum şimdi diyecektir.
Havaalanında Erginin geleceği uçağı beklerken, hemen yanı başındaki bir
delikanlıyı (Faruk) sevdiği kız (Jale) (Tijen Par seslendirmiş) şu sözlerle
terk ediyor ; Benim için uzak, üvey bir akrabadan başka bir şey değilsin.
Yakışıklısın. Ama, ben zengin, hırslı, para kazanmayı ihtirasla seven, mevki
sahibi bir erkek istiyorum.
Avrupaya uçuyorum ben. Moda ve televizyon çalışmaları yapacağım. Canan ve Faruk, bambaşka duygular içinde oldukları o an, ilerde
birbirlerine büyük bir sevgi ile bağlanacaklarını nereden bilsinler.. Nihayet,
‘New York-Paris-Roma-İstanbul-Karaçi seferini yapmakta olan 529 sefer numaralı
Pan American uçağı’ Yeşilköy Havalimanına iner. İner inmesine, ancak,
gördükleri Cananın dünyası karartıyor ; Erginin kolunda bir kadın ve kadının da
kucağında bir çocuk var.
Her şeyi anlayan genç kızın, mezarı başında büyükannesine
söyledikleri ; Çok yalnızım büyükanne. Şimdi sana daha çok muhtacım. Ne
diyeceğini biliyorum Ergini daha ilk günden gözüm tutmamıştı. Gülümse çocuk.
Hayata, insanlara karşı daha cesur ol. Daha güçlü ol.
Bir arkadaşına Öyle çalımlar atacağım ki, sonunda inanacak,
affedecek beni diyen Ergin, amacına ulaşamaz. Onu terk eden Canan, Modaevi
sahibinin önerisini kabul eder. Bir hafta sonu, 5 dakika ara’da tekrar
karşılaştığı Farukun sözleri ; Şu halimize bakın. Pazar günü, tek başımıza bir
sinemada vakit geçirmeye mecbur olacak kadar yalnızız. Filmin ikinci yarısını
görmemiz şart değil. Hava da güzel. Çıkalım mı? Bundan sonra olacakları ben
anlatırım size. Kız sevdiğine kavuşacak. Kötü adam da belasını bulacak. Filmin
ikinci yarısını gerçek hayatlarında yaşarlar. Beraberlikleri büyük bir aşka
dönüşür. Sizi.. seni bilmem ama ben ne pazarları ne de başka bir gün artık
yalnız değilim galiba. Faruk.. Önceleri ‘gemi havuzunda işçiyken sonraları
varsıl arkadaşı Necmi’nin ortağı olur. 60’larda önemli bir kavram olan ‘emek’
ve bunun simgesi olan ‘eller’ Faruk’ta belirgin bir şekil alıyor. Birçok
sahnede, konuşurken iri iri açtığı elleri var Farklı renkte iki atın çektiği
fayton.. Dil Burnu piknik alanında unutulan pardösü.. Kaçan vapur.. Kaldıkları
otel. Evlenirler. İkiz kız çocukları olur ; Dilek ve Uğur. Doktor, Canana
Farukla aralarındaki kan uyuşmazlığı nedeniyle bir sonraki hamileliğin
tehlikelerinden söz eder. (O, bu durumu çocuğum olmayacak diye algılıyor.)
Sakin geçen 4 yıldan sonra, Faruk’un eski sevgilisi Jale, Avrupa’dan döner. Her
şeyin güzel gittiği (fırtına öncesi sessizlik günlerden bir gün Dilek,
annesinin elini bırakıp karşı kaldırımdaki baloncuya koşarken hızla gelen bir
kamyonun altında kalır. Perişan durumdaki Canan, çocuğunu hastaneye yetiştirmek
isterken o acele ile Uğur’u orada unutuyor.
Doktorların çabaları Dilek’i kurtarmaya yetmez. Aile için
karabasan gibi günler. Üstelik, Uğur da kaybolmuş. Jale Yanınızda kalmaya
geldim. Bu acı, bu kötü günlerinizde sizleri yalnız bırakmayacağım diyerek eve
yerleşir. Asıl amacı Faruk’u elde etmek. Acılı annenin durumunu daha da
kötüleştirmek için elinden geleni yapar.
Cananın, en ümitsiz anında Gidiyorum. Almanya’da bir
konfeksiyon fabrikasında iş buldum. Trenim biraz sonra kalkacak. Peşime düşme.
Beni arama.. Ben artık anne olamam Faruk. Senin mukaddes olan babalık hissine
cevap veremem. Seni ömrüm boyunca seveceğim, ama, ayrılmaya, kadere teslim
olmaya mecburum diye bir mektup bıraktığı gün Uğur bulunur. İstasyonda,
birbirlerine sarılmışken Belkıs Özener’in sesinden dinlediğimiz ‘Buğulu Gözler’
devam eder. (Murat Çelenligil / Sinermatürk)