Yönetmen: Temel
Gürsu
Senaryo: Sadık
Şendil,
Operatör: Cahit
Engin
Müzik: Abdullah
Nail Bayşu
Yapım: Arzu
Film / Nahit Ataman
Reji Asistanı: Namık Karakılıç, Kameraman:
Orhan Oğuz, Işık Şefi: Hüseyin Özşahin, Set Amiri: Sonay
Kanat, Teknisyenler: Ekrem Gülgey, Halil Dede, Ahmet Keskin, Sesleri
Alan: Tuncer Aydınoğlu, Stüdyo Teknisyenleri: Recai Karataş, Osman
Bilen, Arif Özalp, Takaş , Petridis, Prodüksiyon
Amiri: Yılmaz Kanat, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)
Oyuncular: Ekrem Bora (Komiser), Semra Sar (Filiz), Süleyman Turan
(İsmail), Münir Özkul, Kaya Volkan, Emel Meçsi, Yavuz Selekman (Polis), Nezihe
Güler, Muammmer Gözalan (Doktor), Hüseyin Kutman (Doktor), Yener Meçsi, Aynur
Yetkin, Osman Alyanak (Sarhoş), Sedat Demir, Mustafa Yavuz
KONU: Doğum
sırasında karısına kan ararken, aldığı emir üzerine akıl hastanesinden kaçan
bir hastanın peşine düşen adamın öyküsü.
► Temel Gürsu’nun ilk reji denemesi. Tertemiz, pırıl pırıl
fotoğraflarla anlatılmış güzel, düzenli bir öykü. Ne yazık ki sonuç bekleneni
vermekten uzak... Mantıksızlıklar, saçmalıklar, gereksiz melodram ile dolu bir
senaryo. Gürsu’nun iyi niyetini gerçekleştirmesine fırsat verilmemiş.
* Türk sinemasının yönetmenler kadrosu yıllardır
yenilenmiyor. Bu sinemanın yıllanmış; büyük bir kısmının yeteneksizliği,
kabiliyetsizliği kesinlikle ortaya çıkmış yönetmenleri, yıllardır suyun başını
tutmakta devam ediyorlar ... Hiçbir ülkede görülmeyen, sağlıklı bir sinema
gelişmesinin tam tersi, garip, acınası, üstünde düşünülecek, çare aranması
gerekli bir durum bu ... Ve bu nedenledir ki, biz her yeni gelen yönetmene
"hoş geldin" demeyi, yaptığını söz konusu etmeyi bir görev sayıyoruz
... "Dikkat, Kan Aranıyor", Temel Gürsu'nun ilk filmi. Pırıl pırıl
fotoğraflarla, tertemiz bir sinema diliyle, düzenli bir hiçimde anlatılmış bir
öykü ... Üstelik, masa başında yazılan "kız, erkeği sever ... türü bir
öyküden değil günlük yaşamımıza yerleşmiş bir olaydan, kan aranması olayından
yola çıkmış, toplumdan gerçek bir kesit verilmesi olanağını baştan sağlayan bir
film ... Ne yazık ki sonuç, bekleneni vermekten uzak ... Mantıksızlar,
saçmalıklar, gereksiz melodram öğeleri ile dolu bir senaryo, Gürsu'nun iyi
niyetlerini gerçekleştirmesine fırsat vermiyor ... , Ama yine bay
Şendil'e sormak isteriz: Siz, bay Şendil, baba olmak üzere olan, hem de
çocuğunu iki kez kaybetmiş, baba olması son derece arzulayan biri olsanız,
karınızın doğurdu doğuracak günlerinde onu evde yapayalnız bırakıp mı
gidersiniz, kiminiz kimseniz yoksa bir komşu da mı bulmazsınız? Hadi yalnız
bıraktınız diyelim, tek irtibatı telefonu, sadistlik olsun diye mi başucuna
koymaz da odanın öbür ucuna yerleştirirsiniz? Merkez, komiserin çocuğunun
olacağım komisere kendisi haber verir de yine aynı adamı göreve yine kendisi
kötülük olsun diye mi yollar? Ve bay Şendil, bilmem kaç günde çırpıştırdığı
senaryosundan yapılacak filmin, bütün bu saçmalıklardan son derece rahatsız
olacak insanlar tarafından seyredilebileceğini düşünmez mi? Yönetmenleri ve
ötesi bir yana, Türk sinemasının kurtulması için öncelikle şu senaryocu
taifesinin bu işten çekilmesi gerek bir kere ... “Atilla Dorsay
Sinemamızın Umut Yılları”