Powered By Blogger

21 Ocak 2018 Pazar

DİKKAT KAN ARANIYOR (1970)

Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Sadık Şendil,
Operatör: Cahit Engin
Müzik: Abdullah Nail Bayşu
Yapım: Arzu Film / Nahit Ataman

 Reji Asistanı: Namık Karakılıç, Kameraman: Orhan Oğuz, Işık Şefi: Hüseyin Özşahin, Set Amiri: Sonay Kanat, Teknisyenler: Ekrem Gülgey, Halil Dede, Ahmet Keskin, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Stüdyo Teknisyenleri: Recai Karataş, Osman Bilen, Arif Özalp, Takaş ,  Petridis, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Ekrem Bora (Komiser), Semra Sar (Filiz), Süleyman Turan (İsmail), Münir Özkul, Kaya Volkan, Emel Meçsi, Yavuz Selekman (Polis), Nezihe Güler, Muammmer Gözalan (Doktor), Hüseyin Kutman (Doktor), Yener Meçsi, Aynur Yetkin, Osman Alyanak (Sarhoş), Sedat Demir, Mustafa Yavuz

KONU: Doğum sırasında karısına kan ararken, aldığı emir üzerine akıl hastanesinden kaçan bir hastanın peşine düşen adamın öyküsü.

► Temel Gürsu’nun ilk reji denemesi. Tertemiz, pırıl pırıl fotoğraflarla anlatılmış güzel, düzenli bir öykü. Ne yazık ki sonuç bekleneni vermekten uzak... Mantıksızlıklar, saçmalıklar, gereksiz melodram ile dolu bir senaryo. Gürsu’nun iyi niyetini gerçekleştirmesine fırsat verilmemiş.

* Türk sinemasının yönetmenler kadrosu yıllardır yenilenmiyor. Bu sinemanın yıllanmış; büyük bir kısmının yeteneksizliği, kabiliyetsizliği kesinlikle ortaya çıkmış yönetmenleri, yıllardır suyun başını tutmakta devam ediyorlar ... Hiçbir ülkede görülmeyen, sağlıklı bir sinema gelişmesinin tam tersi, garip, acınası, üstünde düşünülecek, çare aranması gerekli bir durum bu ... Ve bu nedenledir ki, biz her yeni gelen yönetmene "hoş geldin" demeyi, yaptığını söz konusu etmeyi bir görev sayıyoruz ... "Dikkat, Kan Aranıyor", Temel Gürsu'nun ilk filmi. Pırıl pırıl fotoğraflarla, tertemiz bir sinema diliyle, düzenli bir hiçimde anlatılmış bir öykü ... Üstelik, masa başında yazılan "kız, erkeği sever ... türü bir öyküden değil günlük yaşamımıza yerleşmiş bir olaydan, kan aranması olayından yola çıkmış, toplumdan gerçek bir kesit verilmesi olanağını baştan sağlayan bir film ... Ne yazık ki sonuç, bekleneni vermekten uzak ... Mantıksızlar, saçmalıklar, gereksiz melodram öğeleri ile dolu bir senaryo, Gürsu'nun iyi niyetlerini gerçekleştirmesine fırsat vermiyor ... , Ama yine bay Şendil'e sormak isteriz: Siz, bay Şendil, baba olmak üzere olan, hem de çocuğunu iki kez kaybetmiş, baba olması son derece arzulayan biri olsanız, karınızın doğurdu doğuracak günlerinde onu evde yapayalnız bırakıp mı gidersiniz, kiminiz kimseniz yoksa bir komşu da mı bulmazsınız? Hadi yalnız bıraktınız diyelim, tek irtibatı telefonu, sadistlik olsun diye mi başucuna koymaz da odanın öbür ucuna yerleştirirsiniz? Merkez, komiserin çocuğunun olacağım komisere kendisi haber verir de yine aynı adamı göreve yine kendisi kötülük olsun diye mi yollar? Ve bay Şendil, bilmem kaç günde çırpıştırdığı senaryosundan yapılacak filmin, bütün bu saçmalıklardan son derece rahatsız olacak insanlar tarafından seyredilebileceğini düşünmez mi? Yönetmenleri ve ötesi bir yana, Türk sinemasının kurtulması için öncelikle şu senaryocu taifesinin bu işten çekilmesi gerek bir kere ... “Atilla Dorsay Sinemamızın Umut Yılları”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder