Powered By Blogger

27 Ocak 2018 Cumartesi

VUR ÖP OKŞA (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Savaş Eşici
Kamera: Cahit Engin, Salih Dikişçi
Yapım: Barış Film / Savaş Eşici

Oyuncular: Tanju Korel, Sami Tunç, Figen Han, Gülgün Erdem, Nacar, Muammer Gözalan, Cevat Kurtuluş, Meral Küçükerol,


Konu: Yaşamı kadınlar arasında geçen çapkın bir gangsterin erotik macerası. 

ÜÇ KRAL SERSERİ (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Tunç Başaran
Kamera: Rafet Şiriner
Yapım : Metin Film / Işık Toraman.

Oyuncular: Uğur Güçlü, Feri Cansel, Süleyman Turan, Tunç Oral, Ayten Aycan, Kayhan Yıldızoğlu, Osman Alyanak, Faruk Panter. Nesrin Nur, Tarık Şimşek, Suzan Avcı


Konu: Bombacı bir çavuşun kızıyla, üç kafadar eski askerin maceraları. 

UMUT (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Güney
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Müzik: Arif Erkin
Yapım: Güney Fim / Yılmaz Güney

 İkinci Yönetmen: Şerif Gören, Reji Asistanı: Erdinç Çol, kamera Assitanı: Hüseyin Ererez, Senkron: Mustafa Kunt, Montaj: Celal Köse, Negatif Montaj: Ender Teker, Malipo: Şaban Aldemir, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuar: İbrahim Üstüner, Hüseyin İnci, Şeref Mehta, Işıklar: Ender Işık Servisi, Set Amiri: Nizam Ergüder, Set Ekibi: Murat Avcı, Hikmet Acar, Arif Yalabık, Prodüksiyon Amiri: Cevat Alkan, Prodüktör: Abdurrahman Keskiner, (Lale Film stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Yılmaz Güney (Cabbar), Tuncel Kurtiz (Hasan), Osman Alyanak (İmam), Enver Dönmez (Yankesici), Gülsen Alnıaçık (Fatma), Kürşat Alnıaçık (Memet Emin), Sema Engin (Cemile), Sevgi Tatlı (Hatice), Kürşat Alnıaçık, Hicret Gürsoy (Hicret), Nizam Ergüder (Nizam), Ahmet Koç, Lütfi Engin (Bakkal), Kemal Tatlı (Polis Şefi), Mehmet Eken, Semra Kaya, Nimet Tezel

KONU: Adana tren istasyonunda bir sabah ... Müşteri bekleyen taksiciler, faytoncular, seyyar satıcılar. Bunlardan biri de yoksul faytoncu Cabbar'dır (Yılmaz Güney). Beş çocuklu Cabbar’ın bir umut kapısı milli piyango biletidir. Cabbar okuma-yazma bilmez. Arkadaşlarından biri gazetedeki bilet numaralarına bakıp ona yardımcı olur. Amorti bile çıkmaz Cabbar'a. Her gün olduğu gibi o sabah da Cabbar'ın eski külüstür arabasına kimse binmez. Yorgun ve ihtiyar bir atın gün boyu çektiği arabasıyla yaşlı anasını, karısını beş çocuğunu geçindirme çabası içinde olan Cabbar yine eli boş dönmüştür kırık-dökük gecekondusuna. Bütün umudunu borçlanarak aldığı atına ve milli piyango biletine bağlayan Cabbar, biraz olsun insanca yaşayabilmenin peşindedir.
Yoksul bir yaşam süren Cabbar'ın uçan kuşa da borcu vardır; atın sahibine, bakkala, yemciye, araba tamircisine ... Bir gün gölgeye çektiği faytonuna özel bir araba çarpar. Sıska atlarından biri yerde, kanlar içinde yatmaktadır. r, arabası da Kazayı yapan Mercedes arabanın içinden çıkan göbekli beyzade, "Beğendin mi lan yaptığını, mahvettin arabamı" diyerek Cabbar'ın üzerine yürür. Çılgına dönen Cabbar adamın boğazına sarılır. Karakola gittiklerinde ne kadar kendini savunsa da, zengin beyzadenin karşısında yenik düşer. Komiser de Mercedes'li adamdan yanadır. "Kabahat belediyede, kaldırmadılar ki, sizi kurtaralım," deyip Cabbar'ı horlar.
Atını da yitirince iyice kolu kanadı kırılan Cabbar, çaresizce kıvranmaktadır. Yardım isternek üzere eskiden yanlarında çalıştığı ağalarına başvurur, kapı kapı dolaşıp yardım ister ama kimse yardım elini uzatmaz. O dostu sandığı kişiler, karşısında adeta birer duvara dönüşmüşlerdir; ağız birliği etmişçesine sırtlarını Cabbar'a dönerler, hep atlatırlar. Alacaklıları da Cabbar'ın peşindedir. Cabbar yeni bir at almak üzere evinde değerli, değersiz ne varsa satışa çıkarır. Evde kalan eşyalarına, külüstür arabasına ve diğer sıska atına da alacaklıları el koyarlar ve bit pazarında satarlar.

Cabbar, bir gün meyhanede şarap içip ne yapacağını düşünürken arkadaşı Hasan (Tuncel Kurtiz) bir teklifte bulunur: Zenginlerin yaşadığı mahalleye gidip birini
soyacaklardır. Yoksulluktan iyice bunalan Cabbar, sonunda arkadaşı Hasan'ın bu teklifine 'he' der ve bir zenginlerin yaşadığı mahallede pusuya yatarlar. Karşılarına, ıslık çalarak yürüyen Amerikalı iri-kıyım bir zenci çıkar. Hasan kurşun doldurulmamış tabancasıyla Amerikalının karşısına dikilir. Fakat Amerikalı hiç korkmamıştır ve Hasan'a okkalı bir yumruk indirir. Cabbar korkup kaçar. Bu pis işten böylelikle kazasız belasız kurtulmuşlardır .
Belediye yeni bir karar alarak, bölgedeki faytona benzeyen ve atların çektiği eski arabaları trafikten men etmiştir. Tüm arabacılar haklarını korumak için toplanıp direnişe geçerler. Cabbar'ın bir atı ölmüş, diğeri de alıcıları tarafından el konularak satılmıştı.
yoktur ama, o da eline aldığı bir bayrakla faytoncuların direnişine katılır, çoluk çocuk hep birlikte yürürler.

Cabbar'ın son umudu, Hoca Efendi'nin (Osman Alyanak) beynine soktuğu define işidir. Definenin bulunduğu yer Ceyhan Irmağı'nın kenarında, iki köprü arasındadır.. Hocanın aklına uyup, arkadaşı Hasan'la birlikte, kazı için gerekli olan kazma-kürek ve iki eşek satın alırlar. Cabbar yola çıkmadan önce, karısı ve çocuklarının aç kalmaması için eve biraz para bırakır, çünkü on gün eve gelmeyecektir. Ama bu on günün sonunda düşlerindeki defineyi bulduklarında, sefaletten kurtulacaklardır.
Hoca Efendi dualar okur, abdest alır, namaz kılar, Cabbar ve Hasan'la birlikte kazı malzemelerini eşeklere yükleyip Ceyhan Irmağı'na doğru yola çıkarlar. Hocanın fallarda gördüğü kuru ağacı arayacaklardır ilkin. Nitekim ağacı bulurlar ve kazıya başlarlar. Bu sırada bir yılan görmüşlerdir. Cabbar heyecanlanır, "Cin mahlukatı her kılığa girer, kuş olup uçar, yılan olup kaçar..." diyen hocanın sözlerini hatırlayan Cabbar'a göre, define yılan kılığında kaçmaktadır. Bu nedenle yılanı yakalamaya çalışır. Cabbar delirmektedir artık. Hoca Cabbar'ın gözlerini bir bez parçasıyla bağlar, Cabbar kollarını havaya kaldırır, hoca dua okur, Cabbar kuru ağacın önünde yavaş yavaş, sonra da hızlanarak kendi etrafında dönmeye başlar, döner de döner ... “Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf, 274”

* Daha önce de çeşitli soruşturma ve anketlerde Türk Sinemasının En İyi Filmi seçilen Umut, sinemamız için başlı başına bir dönüm noktası oluşturmuş, "Çirkin Kral" döneminin ardından bambaşka bir "Yılmaz Güney Olayı" başlatmış, en yalın deyimle gerçek bir başyapıt... Yılmaz Güney'in, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından ne denli etkilendiğini gösteren ilk ve en önemli örnektir Umut. Güney'in, sıradan, zavallı, ezilmiş insanların gerçeklerini, her türlü klişe ve yapaylıktan uzak biçimde beyazperdeye yansıtan Yeni Gerçekçilik'le bağının yalnızca esinlenmeden ibaret olmadığını, bu zengin mirasa çok değerli katkılarda da bulunduğunu da görürüz filmde.

Adanalı yoksul faytoncu Cabbar, karısı, yaşlı anası ve beş çocuğunu geçindirme çabası içinde, sefil bir yaşam sürmektedir. Umudunu bağladığı piyango biletleri, yani talih, yüzüne gülmez. Borçlular sıkıştırır, itilir kakılır, aşağılanır Cabbar. Atının biri ölür, diğerine alacaklılar el koyar. Artık tek çaresi, nefesi güçlü bir hocanın işaret ettiği yerdeki defineyi aramaktır. Filmin ikinci yarısı, definenin arayışını öyküler. Korkunç yoksulluğu ve çaresizliği, şaşırtıcı, o güne dek görülmeyen yalın bir dille aktarır Yılmaz Güney. Bu yalınlık, ancak ve ancak "tüyler ürpertici" diyerek tanımlanabilecek görkemliliğe ulaşılmasını engellemez. Çizilen portreler o denli başarılı, anlatılan olaylar o denli etkileyici, geliştirilen düzen eleştirisi o denli doğru ve ortaya çıkan "sinema" o denli güçlüdür ki, kaskatı kesilmemek elde değildir. "Film" olduğuna, üzülünsün mü, sevinilsin mi; karar vermek çok zordur.

Yılmaz Güney yazar, yönetir, oynar Umut’ta. Yaşamıştır da... Bisiklete binmek için harcadıkları 25 kuruş yüzünden dayak yiyen çocukların, çileli kadınların, çocuğun üzerine dökülen sütü yalayan köpeğin, ölen atın gerçekliği bir çığlık gibi yayılır beyaz perdeden.

Umut, sinema tarihinin gömülü olmayan definelerinden biridir! (Tunca Arslan)

*  "Umut" filmi, "Antalya Film Festivali"nde birincilik ödülünü almasından hemen sonra, 24 Eylül 1970 tarihli kararıyla halka gösterilmesi ve yurtdışına çıkarılması sakıncalı bulunarak yasaklandı. Kararın ardından Danıştay'a başvuruldu.
Prof. Dr. Uğur Alacakaptan, Prof. Dr. Nermin Abadan ve Dr. Alim Şerif Onaran'ın düzenlediği bilirkişi raporu sonucunda Danıştay 12. Dairesi 971/1386 no'lu kararıyla filmin Türkiye'de gösterimi serbest bırakıldı. Danıştay sansür kararının iptal davasını şu sonuca bağlamıştı:

"Filmin senaryoya uygun bulunduğu, din propagandası yapmaktan çok, dini alet ederek gaipten haber vermek gibi sapmış bir din adamının canlandırıldığı, milli rejime aykırı herhangi bir siyasi, iktisadi ve içtimai ideoloji propagandası yapılmadığı, memleketin inzibat ve emniyeti bakımından zararlı bir yönü bulunmadığını açıklamış ve "Umut" aklanarak izleyicisiyle buluşmuştu. “Artun Yeres, “Sakıncalı 100 film” sayf, 242”

* Umut, Merkez Film Kontrol Komisyonu'nun Ancak Cannes Film Festivali'ne katılmasına izin verilmedi. Katılım için başvurular sonuçsuz kalınca, Umut'un bir kopyası, mahkeme tutanaklarına göre Ahmet Saygılı aracılığıyla yurtdışına kaçırıldı. Oysa Almanya'dan İstanbul'a izinli gelip 'gümrük muamelesine tabi tutulmadan' filmi Fransa'ya kaçıran Ahmet Saygılı, hayali bir isimdi. Filmi Cannes'daki festivale yetiştirmek için kaçıran kişi, gerçekte Saygılı değil, Arif Keskiner'di. Yılmaz Güney'e 'kaçakçılık' suçlamasıyla, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Ancak bu dava, mahkemenin 2 Mart 1973 tarihli kararıyla, beraatle sonuçlandı. (Agâh Özgüç)

*  2. Adana Altın Koza Film Festivali’nde birincilik dahil dört ödül kazanan bu film, sansür kurulunca tümüyle yasaklanması, geniş yankılar uyandırmıştır. Danıştay’a başvuran Yılmaz Güney, sansüre karşı savaş açtığını söyleyerek şöyle söylemişti: “Senaryom sansür kurulundan geçtiği halde film Diyanet İşleri’nden üç hocaya gösterilmiş, sansür kurulu da hocaların kararına uyarak, ülke çıkarlarına zararlı olduğu kanısına kapılıp, Anayasa’ya aykırı bir kararla Umut’u yeniden yasaklayarak, peşin yargılı, tutucu ve etki altında olduğunu göstermiştir.” Daha sonraları Danıştay’a açılan dava sonucu “Umut” aklanarak gösterime girmiştir. (Turhan Gürkan, “Türk Sinemasında Sansür”)

ÖDÜL:
 2. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde (1970)
► Umut", En Başarılı Film"
► Yılmaz Güney "En Başarılı Erkek Oyuncu"

(Jüri: Çetin A. Özkırım, Faruk Kenç, Sami Şekeroğlu, Klaus Ebert, Musaliha Toksöz, Prof. Şekip Yeğin, Oktay Arayıcı, Nusret İkbal, Güner Sarıoğlu).

► "Umut" yurtdışına çıkış belgesi verilmediği için "25. Uluslararası Cannes Film Şenliği"ne resmen katılamadı. Şenliğin "Rejisörler Şenliği" bölümünde yarışma dışı gösterildi.
► Gronoble Film Şenliği'nde "Özel Jüri Ödülü".
► Agah Özgüç'ün Yedinci Sanat dergisi adına düzenlediği "Başlangıcından Bugüne (1914 - 74) Konusuyla, Anlatımıyla ve Oyun Düzeniyle Ulusal Nitelikler Taşıyan En İyi 10 Filmi" soruşturmasında "Umut" "Birinci" seçildi.
► Ankara Film Şenliği Komitesi'nin 43 sinema otoritesi arasında düzenlediği "Bütün Zamanların (1914 - 1990) En İyi 10 Türk Filmi" soruşturmasında "İkinci" sırayı aldı.


Not: "Umut", "Cinema Français" de (1971) gösterildiği günlerde (Cannes) halkın ilgisini çekmiş, Fransız basınında ise küçük bir "başyapıt" olarak nitelendirilmiştir; Robert Benayoun (Guide), Jean - Louis Tallenay (Telerama), Samuel Lachize (Humanite Dimanche), Louis Chauvert (Le Figaro), Louis MarcoreHes (Le Monnde) (Bkz.: Turhan Gürkan, "Dünya Basınında Yılmaz Güney", 1976) 




TURİST ÖMER YAMYAMLAR ARASINDA (1970)

Yönetmen: Hulki Saner
Foto Direktörü: Mengü Yeğin
Yapım: Saner Film / Hulki Saner

Seslendirme: Necip Sarıcıoğlu, Jenerik: Metin Şanlı, Yönetmen Ast: Oksal Pekmezoğlu, Prodüksiyon Amiri: Şerif Ablak, Prod. Ast: Kadir Akgün, (Saner film stüdyosunda renklendirilmişi lale Film stüdyosunda seslendirilmiştir).

Oyuncular: Sadri Alışık (Turist Ömer), Elif Bektaş, Feri Cansel (Beyaz Panter), Aziz Basmacı (Defineci), Nermin Özses (mahalleli), Cevat Kurtuluş, Kudret Karadağ, Mualla Sürer, Eşref Vural (Abuzittin), Sedat Demir, Özdemir Akın, İhsan Bayraktar, Reşit Çıldam (Zabıta), Kubilay Hakan, Cemil Şahbaz, Küçük yıldız: Ali İzgi,

Konu: Turist Ömer bir kahvede garsonluk yapmaktadır. İşten kaytarıp deniz kenarında dalgasını geçmektedir. Patronu gelir kızar kendisinin bir elektrik işi olduğunu kahveye bakmasını söyler ama Turist Ömer kendisinin gideceğini patrona ikna eder. Tamiratın yapılacağı eve gider, işten pek anlamaz işi yüzüne gözüne bulaştırır ve patron onu kovar. Tursit Ömer sütçülük yapmaya başlar. Süte su karıştırıp satmaktadır. Artık süt bitmiştir, çeşmeden su doldurur süt diye satmaya çalışır. bir eve gider kadın süt ister su doldurur, kadın kocasını çağırır, kocası Zabıtadır, ceza keser ve elindeki paraları alır. Yolda bir adam yürür, 2 kişi onu takip eder, adamlar diğerini vururlar, adam ölür. Diğerleri kaçar. Turist Ömer gelir. Dövmeci aramaktadır. Ölen adama adres sorar, yolda yürürken birine yine adres sorar, adam hazinenin planını verir ve koluna bunu dövme yaptırmasını ister dövme Manda gözü hazinesinin planıdır. Turist Ömer dövmeciye gelir, resmi gösterir ve bunu koluna yaptırmak istediğini söyler, adamlar sevinirler ve hemen Reislerine haber verirler. Hazineyi bulmak isteyen Definecilerde planın peşindedir. Yerliler, Turist Ömer?i hazinenin yanına götürmek için ikna ederler. Turist Ömer kahveye gelir olanları anlatır havasını atar ama kimse inanmaz. Ertesi gün Yerliler gelir Turist Ömer?i Reisleri olan Beyaz Pantere götürürler. Definecilerde planın Turist Ömer de olduğunu öğrenirler. Turist Ömer?i kaçırırlar. Defineciler, Turist Ömer?i konuşturmak için kadınlar getiri ve onları baş başa bırakırlar. Ama Turist Ömer işin dalgasındadır. Beyaz Panterin adamları gelir Turist Ömer?i götürürler. Turist Ömer, Beyaz Reis, Beyaz Panter ve damları ormana defineyi almaya giderler. Defineciler de Lider ile pazarlık yaparak defineleri biz alalım, Beyaz Panteri sen derler ve Lider kabul eder. Onlarda peşlerinden giderler. Turist Ömer ve diğerleri mağaraya girerler defineyi bulurlar. Defineciler ve Lider de gelirler. Defineciler silah ile tehdit eder. Lider Beyaz Panteri alır götürür. Defineciler Turist Ömer ve Beyaz Reisi bağlarlar ve defineleri alıp giderler. Olanları uzaktan izleyen Beyaz Panterin kardeşi mağaraya girer Turist Ömer?e süt içirir sütü içince Gorilin kuvvetine ulaşır ve her tarafından kıllar çıkar, ipi koparır Köyde Lider ve Beyaz Panterin düğünü vardır, Turist Ömer gelir onu gören korkup kaçar. Lider ve Defineciler de görür kaçmaya çalışır, Turist Ömer Lideri yakalayıp onu etkisiz hale getirir, ondan sonra defineciler arabayla kaçmaya çalışırken arkadan arabayı çeker ve durdur. Adamları ve Defineciyi döver. Lider Beyaz Reisi kazana koyar. Turist Ömer tahta oturur. Turist Ömer İstanbul?a gelmiştir. Yanında hediye olarak yumurta getirir. Kahveciye verir kahveci kırmaya çalışır ve Kırır içinden timsah yavrusu çıkar. Kahveci kaçar. Turist Ömer gider." 



TEHLiKELi OYUN (1970)

Yönetmen: O. Nuri Ergün
Senaryo: Safa Önal
Foto Direktörü: Necat Okçugil
Yapım: Er Film / Berker İnanoğlu

Montaj ve Senklron: Osman Koşkan, Negatif Montaj: Hüsam Ören, sesleri Alan: Faruk Özar, Laboratuar: Hayati Akbulut, Ender Işık Servisi: Mehmet Çakar, Aydın Yurteri, Prodüksiyon Asistanı: Mustafa Oğuz, Set Amiri: Orhan Başkan, Teknik Ekip: Necati Tuna, Mustafa Eti, Kadir Arıoğlu, Operatör Asistan: Tuncay Ural, Rejisör Asistan: Alp Derilgen, Prodüksiyon Amiri: Sadri Karan, Teknik Direktör: Samim Utku,
(Ören Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Murat Soydan (Orhan), Hülya Darcan (Füsun), Hayal Sirer, Atilla Ergün (hayalet Nejat), Kayhan Yıldızoğlu, Feridun Çölgeçen (Naci), Diclehan Baban, Meltem Mete (Lale), Mine Soley, Ali Ekdal, M. Ali Akpınar, Necip Tekçe (Sedat), Kudret Karadağ, Süheyl Eğriboz, Leman Akçatepe, Ali Ekdal, Asım Nipton, Erdoğan Seren, Tarkan Ünlü, Mehmet Ali Akpınar, Sadri Karan, Asım Nipton, Türkan Ünlü, M. Ali Büyükgüngör,


Konu: öldürülen bir kiralık katilin yerine geçip cinayeti aydınlatamaya çalışan işinde başarılı bir polis memurunun maceraSI. 

TATLI MELEĞİM (1970)

Yönetmen: Mehmet Dinler
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Foto Direktörü: Cengiz Tacer
Yapım: Melek Film / Şahan Haki

Stüdyo Teknik elemanları: Recai Karataş, Tanaş Petridis, Osman Bilen, Nevzat Dişiaçık, Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Işıklar Kenan Eryılmaz, Prodüksiyon Amiri: Semih Sarıoğlu, Asistanlar: Arif Erkuş, Ali Özügül, S. Özçetinkaya, (Acar Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir).

Oyuncular : Türkan Şoray (Leyla), Ediz Hun (Murat), Münir Özkul (Selim), Süleyman Turan (Fikret), Suzan Avcı ()Belma), Zafer Önen (Müdür), Nubar Terziyan (Komiser), Leman Akçatepe, Ali Demir, Zeki Sezer, Hakkı Kurt,


Konu: Bir patronla, aşık olduğu sekreterinin öyküsü. Aslında çok güzel fakat bakımsız olan genç kız, iş başvurusu yaptığı adamın kendisine acıması sonucunda katibe olarak işe alınır. 



TATLI HAYAT (1970)

Yönetmen: Osman Nuri Ergün
Senaryo: Süha Doğan, Fuat Özlüer
Kamera: Seraç Karan
Yapım: Karan Film/Sadri karan
Teknik Direktör:Samim Utku,

Oyuncular: Sadri Alışık, Esen Püsküllü, Turgut Özatay, Cavidan Dora, Nubar Terziyan, Necdet Tosun, Müşerref Çapın, Küçük Yıldızlar: Serkan Karan, Özcan Yiğitmen, Kenan Özcan

Konu: Aynı kızı seven iki arkadaşın dramatik öyküsü.


Not: Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” cilt: 1 de yer alan film ismi “Tatlı Hayat” ve Yapımcının Er film/Berker İnanoğlu olduğu belirtilmektedir. Ancak Film Afişindeki film İsimi “Tatlı Hayal” ve Yapımcı da Sadri karan gözükmektedir. (y.ö) 

TARKAN “GÜMÜŞ EYER” (1970)

Yönetmen : Mehmet Arslan
Eser ve Senaryo Sezgin Burak
Foto Direktörü: Cahit Engin
Yapım: Arzu Film/ Nahit Ataman

Reji Asistanı: Yılmaz Korkut, Kameraman: Orhan Oğuz, Işık Şefi: Hüseyin Özşahin, Kostümler Ahmet Saatler, Teknisyenler Kerem Gülgey, Halil Dede, Ahmet Kesin, Set Amiri: Sonay Kanat, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Montaj: Özdemir Arıtan, Stüdyo Teknisyenleri: Recai Karataş, Osman Bilen, Arif Özalp, Tanaş Petridis, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, (Acar Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır.)

Oynayanlar : Kartal Tibet (Tarkan), Eva Bender (Büyücü Goşha), Bilal İnci (Kostak), Reha Yurdakul (Tarkan’ın babası Altar), aşam Altan Günbay, Suphi Tekniker, Danyal Topatan, Mehmet Ali Akpınar, Refik Ansav, Kaya Volkan, Hüseyin Alp, Benan Öz, Yıldız

KONU: Babası Altar’ın (Reha aşamlar) ve Alanların reisi Kostok (Bilal İnci) ile mücadelesinden başlayarak yenilmez cengaverin çocukluğunu anlatır. Kostok, Akadya prensesi büyücü Gosha (Eva Bender) ile birlite Altar’ın kalesine gelir ve gosha, bir madalyon yardımıyla Altar’ın oğlu Tan’ı büyüleyip kendine bağlar. Bir yıl geçer Altar’ın ikinci oğlu Tarkan doğar. Bir yaşına bastığında Kostok kaleye saldırır ve herkesi kılıçtan geçirir. Dadısı tarafından mağaraya bırakılan küçük Tarkan (Kartal Tibet’in oğlu Kaan Tibet) kurt tarafından büyütülür.


Tarkan ve Kurt yakalanırlar ve bir kafese konursa da Tulga (Suphi Tekniker) çocuğu ve Yaşam kafesten kurtarıp kaçırır ve Tarkan’ın geçmişlini ona anlatır. Bundan sonra Tarkan öcünü almaya and içer ve Kostok’un adamlarından Sorkof (Mehmet Ali Akpınar) ile Kedi’yi (Danyal Topatan) öldürür. Daha sonra Kostok’u da öldüren Tarkan Gümüş Eyer’i alır ve memleketine döner. 



TALİHSİZ YAVRU “FATOŞ” (1970)

Yönetmen: Nejat Okçugil
Senaryo: Vecdi Uygun
Kamera: Mehmet Ali Özdemir
Yapım: Site Ticaret / Nejat Okçugil

Oyuncular: Sadri Alışık, Turgut Özatay, Çolpan İlhan, Diclehan Baban, Talât Gözbak, Mualla Sürer, Ali Ekdal, Cevat Kurtuluş, Mürüvvet Sim, İsmet Ay, Renan Fosforoğlu, Muzaffer Yenen, Nermin Özses, Ali Demir, Özcan Yiğitmen, Enver Kundem, İhsan Küçüktepe, Küçük Oyuncu: Yeşim Okçugil, Konuk Sanatçılar: Nebahat Çehre, Zeki Müren, Sema Özcan, Esen Püsküllü

Konu: Okmeydanı. Eğri büğrü bir sokakta 21 numaralı ev. Küçücük bahçeli ve tek odalı. Duvarda camı isli bir gaz lambası. Bir köşede peynir zeytin gibi yiyeceklerin saklandığı tel dolap. İçinde, çok gerekliymiş gibi, evin erkeği için bir şişe de rakı var. Su, evin biraz ilerisindeki mahalle çeşmesinden kovalarla getiriliyor. 6-7 yaşlarında cin gibi bir kız, Fatoş, hastalıklı annesi Aysel ve (iyi bir özelliğini bulmakta güçlük çektiğimiz) üvey babası Turgut bu evde yaşıyorlar. Anne, o hasta haliyle, varsıl ailelere dikiş dikmektedir. Aysel; "Yine kumar oynadın değil mi? Aylardır boş geziyorsun. Çalışmadığın gibi, benim kazancımı da elimden alıyor, biz burada aç beklerken, sen bizim nafakamızı kumara yatırıyorsun. Kocam öldükten sonra karşıma çıkmasaydın.."

Turgut; "Kes sesini be nankör kadın. Evime geldiğiniz zaman açlıktan nefesiniz kokuyordu. Seni kendime aldıysam acıdığımdan aldım. İşinize gelmezse defolur gidersiniz..Hem, yarından itibaren bu velet de çalışsın 3-5 kuruş getirsin."
Turgut'u film boyunca ya Fatoş'u döverken ya Aysel'e bağırırken ya da içki içerken görüyoruz. (Bir de, filmin sonunda Gariban'ı bıçaklamak isterken Gazinocu Ali'yi yaralayacaktır.) Her gecenin bir sabahı olduğu gibi bu sokağın da bir Gariban'ı vardır.

Bir elma şekercisi. Müşterilerine söylediği doğaçlama manileri, (siyah beyaz filmde bile) kırmızı kırmızı elma şekerleri, o günlerin modasına uygun bol paça pantolonu, denizci şapkası, çok güzel çaldığı ve ikide bir borç aldığı para için Gazinocu Ali'ye rehin bıraktığı (bu parayı hep başkalarının sorunlarını çözmekte kullanır) mızıkası ve Sadri Alışık'ın içimize işleyen sesi ile mahallenin ikinci güneşi gibi. Evde, sokakta, nerede olursa olsun onun sesini duyduğunda Fatoş'un yüzünde güller açıyor. Gariban; "Yahu Fatoş abla, sende bir değişiklik var… Öteki çocuklara benzemiyorsun. Durgunsun, üzüntülüsün. Senle arkadaş olalım mı? Ben de fakirim, kimsesizim ama boş vermişim dünyaya. Değmez be arkadaşım. Sen de benim gibi ol. Dert etme kavanoz dipli dünyayı."
,Beraber çalışmaya başlarlar. Gariban mızıka çalıp Fatoş dans ederken elmaşekeri satarlar.

Ama ‘Askerin Dönüşü’ (1974) filmindeki Refik Kemal Arduman'ın da söylediği gibi "Hayat bu, elden ne gelir", bazen üzüntülü günler de vardır.
Bu günlerde başlarına gelmedik kalmaz. Zabıta, camı kırık diye tezgâhlarına el koyar. Para gelmeyince de, Turgut ana kızı evden kovar. Komşuları Hanife hanıma sığınırlar. Zaten pek de sağlıklı olmayan Aysel, bir gün, hastaneye yatmak zorunda kalır. Fatoş'u evine alan Gariban da sıkıntılı. Birikmiş kiraları 'üç güne kadar' ödemezse ev sahibi evden çıkaracak.

Gazinocu arkadaşı Ali de o günlerde 'artist angaje edecek parası olmadığından' yakınmaktadır. İki Gariban'ın şarkılarını duyunca onları gazinosunda işe alır.
İyileşip hastaneden çıkan Aysel, bir yandan nerede olduğunu bilmediği kızını diğer yandan bir iş bulmak zorundadır. Bir rastlantıyla Ali'nin gazinosunda bulaşıkçı olarak çalışmaya başlıyor. Garibanlar sahnedeyken karşılaşırlar. Beraberlikleri yaşam boyu sürecektir.


"Gariban, sen de ayrılma bizden. Üçümüz beraber olalım. Annemi anne olarak seviyorum. Seni Gariban… Bir başka sevgi var içimde sana karşı. Tarif edemeyeceğim bir sevgi bu. Bir arkadaş, bir akraba ne bileyim Gariban, bir baba sevgisi gibi bir şey bu."(Murat Çelenligil – Sinematürk Internet veri tabanı) 



TALİHSİZ BABA (1970)

 “TERSO AHMET” 

Yönetmen: Mehmet Dinler
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kamera: Cengiz Tacer
Yapım: Melek Film / Şahan Haki

Oyuncular: Sadri Alışık, Selma Güneri, Salih Güney, Zafer Önan, Mümtaz Alpaslan, Mualla Sürer, Hasan Ceylan, Hüseyin Kutman, Ali Seyhan, Özen Tutucu, Vahit Volkan,


Konu: Geçinemedikleri karısıyla ayrı yaşayan bir dolmuş kâhyasıyla, kızının öyküsü. 

ŞOFÖR NEBAHAT (1970)

Yönetmen: Süreyya Duru
Senaryo: Duygu Sağıroğlu
Foto Direktörü: Cahit Engin
Müzik: ismet Nedim
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün
Murat Film/Süreyya Duru

Oyuncular: Fatma Girik, [zzet Günay, Metin Serezli, Oya Peri, Münir Özkul, Sadettin Erbil, Behçet Nacar, Sami Hazinses, Nedret Güvenç, Aynur Aydan, Ali Şen, Necati Er, Kayhan YıldlZOğiu, Müşerref Çapın, Leman Öztürk, Muzaffer Civan, Selahattin içsel, Süheyl Eğriboz, Yaşar Şener

Konu: Dolmuşçu Nuri baba , bir kalp krizi sonucu ölünce geçim sıkıntısına düşen ailesi çaresiz kalır. Sonunda büyük kız Nebahat nişanlısı Seyfi'nin istememesine rağmen dolmuş şoförü olarak çalışmaya başlar. Babasının eski durak arkadaşları Deve Salim , Sami Kahya (M.Özkul) ona yardımcı olurlar. Bu arada Gececi Neşet (M.Serezli) adlı bir şoför ile çekişmeye de başlar. Neşet, Nebaahat'i baştan çıkarmaya çalışmaktadır. Bu arada arabanın asıl sahibi Ateşoğlu da (S. Erbil) Nebahat'in peşine düşmüştür. Nebahat bir gün dolmuşa müşteri olarak binen Kenan (i.GÜnay) adlı bir avukat ile tanışır. Kenan çok zengin ve tanınmış bir avukattır. Nebahat'e Ateşoğlu karşısında yardım eder ve aşık olur. Bu durum Kenan'ın eski sevgilisi Dicle'yi (O.Peri) deli eder. Dicle Ateşoğlu ve Neşet ile birleşerek Nebahat'i kaçırır. Ama onu Kenan kurtaracaktır. Nebahat ağır yaralanmıştır, Bütün dolmuş şoförleri kan için alarma geçerler ama sadece Neşet'in kanı tutmaktadır. “Burçak Evren, “İki Ün’lü Kadın Fatma Girik”





ŞİMŞEK HAFİYE (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Savaş Eşici
Kamera: Salih Dikişçi
Yapım: Özler Film / Müfit İlkiz


Oyuncular: Cihangir Gaffari, Ülkü Özen, Mine Soley, Altan Günbay 

ŞILLIK (1970)

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Safa Önal
Kamera: Nedim Akanlar
Yapım: Metro Film / Aram Gülyüz

Oyuncular: İzzet Günay, Feri Cansel, Fatma Karanfil, Figen Han, Avni Dilligil, Aydın Tezel, Sevim Sevil


Konu: Bir kapıcının oğluyla, aynı apartmanda oturan bir şarkıcı kızın macera öyküsü. 

ŞEYTAN KAYALARI (1970)

Senaryo ve Yönetmen: İlhan Filmer
Kameraman: Özdemir Öğüt
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Fine Film / İlhan Filmer

Oyuncular: Yılmaz Güney, Tina Ross, Orhan Günşıray, Erol Taş, Muzaffer Tema, Mümtaz Ener, Diclehan Baban, Nuri Ergün, İhsan Bayraktar, İhsan Gedik, Küçük Oyuncular: Cem Kent ve Dilek Akçen, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Cemal Noyan, (Lale Film Stüdyosunda seslendirilmiştir.)

Konu: Olaylar iki komşu köyde geçer. Her iki köyün halkı balıkçılıkla geçinmektedirler. Ancak ortak sorunları vardır. Kıyılardan oldukça uzakta, ama avlanma sahaları içinde bulunan kayalık bölge oldukça büyük bir bir tehlike oluşturmaktadır. Bu kayalıklar siste ve fırtınada akıntı ve rüzgârların etkisiyle sürüklenen teknelere zarar verdiği gibi, can kaybına da neden olmaktadırlar. Her iki köy halkı bu bölgeye bir fener yapılması için yetkililere başvurmuşlarsa da, olumlu bir sonuç alamamışlardır. Zaman zaman fırtınalı gecelerde bu kazalar sürüp giderken küçük Mustafa oyun oynarken dalgınlıkla komşu köyün sınırını geçer. Mustafa tutuklanır. Ama yaşı daha çok küçüktür. Rum yetkililer Mustafa'yı Türk köyüne teslim ederler. Mustafa öksüz bir çocuktur. Babası bir deniz kazasında ölmüştür. Köyün Muhtarı (Mümtaz Ener) küçük Mustafa'yı balıkçı Ali'nin (Yılmaz Güney) yanına verir. Ali ona babalık, amcalık edecektir. Birlikte balığa çıkarlar. Bir gün Ali ve Mustafa balıktan dönerlerken Şeytan Kayaları adı verilen uğursuz bölgeden bir işaret gelir. Ali teknesinin yönünü kayalıklara çevirir. Komşu köyden balıkçı Vasil'in (Orhan Günşiray) sandalı kayalıklarda delinerek alabora olmuş, babası Hristo (Erol Taş) ve kız kardeşi Tina (Tina Ross) ile birlikte şeytan kayalarına sığınmışlardır. Ali teknesini kayalıklara yanaştırıp kazazedeleri kurtarır. Bu yolculuk sırasında Tina ile Ali birbirlerinden hoşlanmışlardır. Köye vardıklarında Vasil şükran borcunu ödemek için Ali'yi bir yakınının düğününe davet eder. O gece müzik ve içkinin büyüsüne kendini kaptıran Ali ile Tina dans ederler. Ali düğünden ayrılıp sandalına dönerken Tina arkasından yetişir. Birlikte yürüyerek iki balıkçı köyünü ayıran dikenli tellere kadar gelirler. Yürekleri aşkla dolu iki genç bu ilk buluşmada evlenme kararı alırlar. Ancak önlerinde çeşitli engeller vardır. Her iki ülkenin yasaları ve milliyetçi duyguları gibi...

Muhtar ve askeri birliğin kumandanı (Muzaffer Tema), Ali'ye baskı yaparak bu sevdadan vazgeçirmeye çalışırlar. Öbür tarafta Tina durumu babasına ve ağabeyine açar. Vasil bu durumu sessiz kalarak kabullense de, baba Hristo kıyameti koparır ve Tina'yı hapseder. Ali köye gelirken Tina da bohçasını toplayıp hazırlanır. Pencereden atlayıp kaçan Tina dikenli tellerin önünde Ali'yle buluşur. Tüm köy halkı gece yarısı meşalelerle Tina'yı aramaya çıkarlar. Kaçak aşıklar sandala binip uzaklaşırlarken, arkalarından ateş edilir. Geceyi birbirlerini ilk defa gördükleri Şeytan Kayalarında geçireceklerdir. Limana dönen balıkçılar teknelerine binerek Ali ile Tina’nın peşlerine düşerler. Ali'nin köyünde de haber duyulmuştur. Onlar da harekete geçerek komşu balıkçı konvoyunun peşinden denize açılırlar İki köyün birbiriyle kavga etmesinden ürken komutan da tekneyle denize açılarak köylünün geri dönmesini sağlamaya çalışır. Bu esnada korkunç bir fırtına kopmak üzeredir. Birbirlerine korkuyla sarılan iki genç yerlerini belli etmek için ateş yakarlar. Böylesine korkuyla kıvranan Ali ve Tina uzaktaki balıkçı konvoyunu görürler. Dev gibi bir dalgayla savrulan en öndeki sandal bir kayaya çarparak devrilir. Denize düşenleri almaya, kurtarmaya çalışan birkaç sandal da aynı akıbete uğrar. İki genç gelenlere durumu bildirmek ve kayalara yaklaşmalarını engellemek için tüm güçleriyle bağırırlar. Ancak dönüş mümkün değildir artık. Gittikçe kuduran dalgalar Ali ile Tina'nın kayalıklarda yaktığı ateşi de söndürür. Tina elindeki meşaleyle sönen ateşi tekrar yakmak isterken azgın bir dalga tarafından denize sürüklenir. Ali sevgilisinin acı feryadını duymuştur. Azgın dalgaların kucağında dalıp çıkan Tina'yı gören Ali kendini suya atar. Deniz köpürmüştür, fırtına tüm dehşetiyle sürmektedir.

Dalgalar şeytan kayalıklarını dövmektedir. Balıkçı tekneleri sabahın ilk ışıklarıyla sessizce sahile yanaşırlar. Fırtına dinmiş, deniz sakinleşmiş ve ortalık ölüm sessizliğine bürünmüştür. Çocuklarını bir inat uğruna azgın dalgalarda yitiren iki köy halkı birleşerek, yıllarca ihmal edilen deniz fenerini yapmaya başlarlar. Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” 



ŞAMPİYON (1970)

Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Senaryo: Turgut Demirağ
Kamera: Manasi Filmeridis
Yapım: And Film / Turgut Demirağ

Müzik: Erköse Kardeşler, Işıklandırma: Erol Batıbeki,

 Oyuncular: Ayhan Işık (Nihat), Emel Sayın (Emel), Eva Kom (Leyla), Hüseyin Baradan (Kocabıyık), Turgut Özatay (Kobra Kerim), Tamer Balcı (Tuğrul), Zeki Sezer (Muhsin), Haydar Karaer (Melekyüzlü Viktor)

Konu: Ringlere veda edip şoförlük yapan ve bu arada şarkıcı bir kıza aşık olan şampiyonun aşkı.