Powered By Blogger

12 Şubat 2018 Pazartesi

DAĞLAR KIRALI (1972)

Senaryo ve Yönetmen Yavuz Figenli
Kamera Yılmaz Ceylan,
Yapım Topkapı Film / Yaşar Tunalı

Sesleri Alan: Rauf Tözüm, Laboratuar Şefi: Hilmi Başcan, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Prodüksiyon Amiri: Kadir Kök, Laboratuar Yardımcıları: A. Tümay Rızai, Erdoğan Koray, Baki Güneş, Teknik Direktör: Ünal Tunalı, Operatör Asistanı: Ünal Uğur, Reji Asistanı: Çetin İzzet, (Ar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: İrfan Atasoy, Tijen Doray, Süheyl Eğriboz, Ayton Sert, İhsan Gedik, AQrap Celal, Ahmet Kostarika,


Konu: Bir eşkiyanın dağlarda geçen öyküsü 

DADALOĞLU'NUN İNTİKAMI (1972)

Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Recep Filiz
Kameraman Rafet Şiriner
Yapım: Topkapı Film / Yaşar Tunalı -

Prodüksiyon Amiri: Cavit Karakaya, Set Amiri: Nizam Ergüder, Set Yardımcısı: Sezai Nurettin, Reji Asistanı: Erol Erdoğan, Operatör Asistanı: Taci Saraç, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Zihniye Ören, Laboratuar Şefi: Hikmet Kuyucu, Laboratuar Yardımcıları: Özkan Sevinç, Hayrettin Çakmak, Sesleri Alan: Marko Buduris, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Senkron: Süleyman Karakaya, Teknik Direktör: Ünal Tunalı, Ören Film Stüdyosunda renklendirilmiştir

Oyuncular: Tamer Yiğit, Meral Zeren, Bilal İnci, Süheyl Eğriboz, Nuray, Oktay Yavuz, Kadir Kök, Murat Tok, Küçük Yıldız: Sedef Ecer


Konu: Ağa kızını kaçıran bir gencin öyküsü. 

ÇÖL KARTALI (1972)

Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Bülent Oran, Halit Refiğ, Memduh Ün
Foto Direktörü Cahit Engin
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Montaj: Özdemir Arıtan, Negatif Montaj: Recai Karataş, Reji Asistanları Namık Karakılıç, Zafer Par, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır, Prodüksiyon Müdürü: Adnan Uygur, Prodüksiyon Amiri: Sabri Aslankara, Işık Direktörü: Erol Batıbeki, Ar Direktör: Güven Öktem, Set Amiri: Mustafa Buvan, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Murat), Bahar Erdeniz (Leyla), Meral Zeren (Hacer), Hayati Hamzaoğlu, Kazım Kartal (Gaffar), Yusuf Sezer (Hamza), Atıf Kaptan (Kâmil Paşa), Süleyman Turan (Faruk), Cemil Can Bıçakçı (El Yakup), Reşit Çıldam (Meyhaneci), Giray Alpan (Kabadayı), Murat Tok (İmam Talha), Nermin Özses, Mustafa Yavuz, Kadir Kök, Sabahat İzgü, İhsan Özenç, Sıdıka Duruer, Ali Demir, Sümer Tilmaç, Agâh Hün

Konu: Aynı kıza aşık olan İki Osmanlı
subayının Yemen Çöllerinde geçen aşk öyküsü.

1913. Balkan Savaşları sonrası. Kamil Paşa, Osmanlı Ordusu’nun iki zabitine madalya takıyor. “… Bulgar komitacılarına karşı yapılan harekâtta gösterdiğiniz büyük kahramanlık ve şecaatten dolayı milletimiz sizlerle iftihar etmektedir.”

Murat ve Faruk Beyler. Ömürleri ‘mahalle mektebinde falaka yemekten Harbiye’ye, Harbiye’den de siperlere kadar omuz omuza beraber geçmiş’. Birbirleri için hayatlarını vermeye hazır iki can yoldaşı. İkisinin de yiğitliğine diyecek yok ama sanki Murat biraz daha etkili. Bir konu dışında aralarından su sızmıyor. Söz dönüp dolaşıp aşka gelince ikisi de dut yemiş bülbül gibi. Ser verip sır vermiyorlar. “Bazen insan yakın dostuna bile açamayacağı durumlar içine giriyor.”

Balkan dağlarında bir yıl süren koşturmadan sonra “Canını sevdiğim Boğaziçi. Kaderde gene sana kavuşmak varmış”. Ancak Faruk’un burada ‘kaybedecek vakti yok’. ‘Ferahfeza Peşrevi’ (Tamburi Cemil Bey). Kamil Paşa’nın kızları Leyla ve Ayla okuldan evlerine dönüyorlar. ‘Şu tesadüfe bakın ki’ kahramanımız da oradan geçiyormuş(!).O geceki toplantıda ‘Yemen vilayetinin hâkimi İmam Talha’nın torunu veliaht Hüseyin Efendi de var. ‘Küçük aslanımız Kuleli Askeri Mektebi’nin en gözde talebelerinden’. Ertesi gün ‘yaz tatilinden bilistifade uzun müddetten beri hasret kaldığı dedesine kavuşmak üzere yola çıkıyormuş’. Kamil Paşa “İstanbul’daki son gecesini kahramanlık destanlarını duyduğu Faruk ve Murat yüzbaşıların yanında geçirmek istedi” diyor.
Davette çok ilginç bir kişi daha var; Alman İstihbarat Teşkilatı’ndan Herr Jacobi. Seyahat konusundaki bir kuşkuya verdiği yanıt sağlam pabuç olmadığını düşündürdü.

Murat; “Yüksek müsaadelerinizle şunu arz etmek isterim Paşam. Arap Yarımadası’nda İngilizlerle İtalyanların bazı çöl kabilelerini devletimize karşı kışkırttıkları bir sırada böyle bir yolculuk muhterem misafirimiz için tehlikeli olabilir.” Jacobi; “Murat Bey’in endişeleri çok yerinde. Fakat muhterem veliahdın geçeceği yol güzergâhından haberi olan yok aşiretler arasında.” Askeri erkânın bile bilmediği bir konuda bu denli kesin konuşması kimsenin dikkatini çekmiyor.
‘Bu unutulmaz gecenin şerefine, Paşa’nın kızları bizzat kendi elleriyle şekerleme ve şerbet hazırlamışlar’. İkram sırasında Faruk’un bir şeyler anlaması gerekirdi. Çünkü Leyla şerbet tepsisi ile önüne geldiğinde yalnızca 2 saniye duruyor. Oysa Murat’a bardağını verirken bu süre 10 saniye. Sonraki sahnede Murat ve Leyla’nın birbirlerine nasıl sevdiklerine tanık oluyoruz. Şimdi beraberler ama genç kız ‘şu bir yılı her tanrının günü ölüm korkusuyla kahrolarak; Her saniye Onsuzluğun acısıyla eriye eriye” geçirmiş.“Ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam//Gönlüme bir eğlence isterim olsun//Saçları samur, gözleri mahmur//Biraz da şirin olsun.” Kantodaki hoş çelişme Faruk’ta da var. Meyhanede Suzan Bizimer’in sesiyle şarkı söyleyen sanatçıyı dinleyeceğine Leyla’ya bir şeyler yazıyor. Sarhoş rolündeki Giray Alpan, meyhaneci Reşit Çildam’ı ittirince dökülen İçki mektubu mahveder. ‘Şehnaz Longa’ (Santuri Ethem Bey). Çıkan kavgaya Murat da katılıyor. Dövülmedik adam kalmaz. Ancak hâlâ birbirlerine gönüllerini açmamışlar.

“Bir gün bu yüzüğü sevdiğim ve hayatı boyunca bana bağlanacağına inandığım bir kızın parmağına takacağım.” Murat’ın sevdiği ile ilgili olarak söylediği yalnızca bu kadar. Faruk ise “Senin kalemin kuvvetlidir. Mektepte de tahrirden iyi not alırdın hep” diyerek ‘oturaklı (‘tumturaklı’ demek istediler galiba) bir mektup’ yazdırır. “Sevda ummanlarının biricik ilahesi” diye başlayan mektuba Leyla yanıt vermiyor bile.

‘Seyit İdris ve adamlarının Veliaht Hüseyin’i götüren kervana saldırısı ‘Lawrence of Arabia’daki melodi ile. İşin ilginç yanı Jacobi de haydutların arasındaydı. İdris “Osmanlı’yı kuyruğundan ateşe verdik. Başını da yakmamız yakındır” diye zafer çığlıkları atıyor. Veliahdın hayatına karşılık olarak istedikleri şey Türklerin Yemen’den çıkması. Kamil Paşa, tahmin edileceği gibi, ‘Hüseyin’i İdris eşkıyasının pençesinden kurtarma görevini kahramanlarımıza verir’. ‘Padişahtan ferman çıktığı an’ gidecekler. İstanbul ve Leyla’dan uzak olmak çok zor.Balkan dağlarından Yemen çöllerine. “Günlerdir sadece kum, kum, kum. Bir de kahrolası güneş.” Faruk ve Murat, İmam Talha’nın torununu arıyorlar. Leyla da sevdiğinin hasreti ile yataklara düşmüş. ‘Alay Marşı’ duyulurken yüzüğü öpüyordu; “İçimde garip bir his var. Sanki bir felaket olacakmış gibi.”

‘Baskına uğramaları ve Hüseyin’in kurtarılışı bu melodi ile. O karmaşada yaralanan Murat’ı öldü zannediyorlar. Dönüşte Faruk’un göğsüne ikinci madalya takılır. Artık adı ‘Yemen Kahramanı’. Fakat çöllerde bıraktığ “İmam’ın torununu kurtarmak için O kendini feda etti. Şanı şerefi de bana düştü.” Kamil Paşa ‘bu müziç meseleyi kökünden halletmek için Yemen kuvvetlerinin idaresini bizzat üzerine alacak’. ‘Geçirdiği bir takım ruhi sarsıntılar nedeniyle Leyla’nın oralara gitmesi mahzurluymuş’. Konuşmanın tam burasında Faruk “Sıkıntılarına ortak olmak isterdim. Sizden haddim olmayarak kerimeniz hanımefendinin desti izdivacını talep etsem” diyor. Genç kız, Murat’la dolu olmasına karşın sırf ‘zavallı babasının yüreği rahatlasın, Yemen’e giderken gözü arkada kalmasın’ diye razı olur.
Tekrar kızgın çöldeyiz. Öldü zannedilen Murat ağır yaralı. Haydutlardan kaçmış, nereye gittiğini bilmeden oradan oraya sürükleniyor. Kurtuluşu bir ‘mucize’ ve çöl güzeli Hacer sayesinde. ‘Kurutulmuş kaktüs çiçeği ve kaplumbağa kanı ile yaptığı merhem’ yaralarını iyileştirmiş. Belli ki Murat’a âşık. Ancak delikanlı veda bile etmeden kaçar gibi İstanbul’a gidiyor. Leyla ve Faruk’un ‘izdivaç töreni’. Mutluluk ve üzüntü dolu geceyi üç şarkı eşliğinde izliyoruz.

Zifaf odasında seyirciyi rahatlatacak bir şey var. ‘Karısının’ parmağındakini görüp, kalbindekini öğrenen Faruk’un hoşgörüsü az bulunur; “Murat’ın yüzüğünü taşıdıkça, zevcem dahi olsanız sizden uzak duracağım. Münasebetimiz hiçbir vakit dostluk hudutlarını aşmayacak. Çünkü Murat benim için de aziz bir hatıra… Siz O’nun bana mukaddes bir emanetisiniz.”


Murat tekrar Hacer’in yanına dönmüş. Hep sarhoş. Silah kullanmaktaki ustalığı İdris’in dikkatini çeker. Gözlerinin renginden, O’nu İngiliz ajanı zannediyor. Jacobi de orada. Artık adı Él Yakup. Kamil Paşa, nedense, küçük kızını da oralara götürmüş. İdris’in adamlarından Gaffar, gizlice garnizona giriyor. Ayla’nın kafasını kesmesi filmin en sarsıcı sahnelerinden biri. Sonradan bir fırsatını bulan Murat aynı şeyi Gaffar’a yapacaktır. Haberi duyunca Leyla ve Faruk da Yemen’e geliyorlar. Sevdiği adamın gizli aşkını anlayan Hacer’in kıskançlığı; Leyla ve Faruk’un esir düşmeleri; Murat’ın Türk olduğunun anlaşılması; Hacer’in kahramanlarımızı kurtarmak isterken ölmesi; Kanlı çatışma.Bu sırada Faruk ağır yaralanır. Ölmeden önce ‘emaneti sahibine iade ediyor’. Onların ellerini birleştirir. Yemen ise artık hoş bir seda. 



ÇOBAN ALİ (1972)

Senaryo ve Yönetmen: Suat Yusuf
Kamera: Feridun Kete
Yapım: Nurdan Film / Sevgi Nurdan

Oyuncular: Levent Çakır, Sevgi Nurdan, Aliye Rona, Yeşim Yükselen, Kazım Kartal, Enver Dönmez


ÇİLELİ DÜNYA (1972)

Senaryo ve Yönetmen: Aykut Düz
Kamera: Nihad Çifteoğlu
Yapım: Metin Film/Işık Toroman

Oyuncular: Tanju Gürsu, Zeynep Tedü, Zeki Tüney, Elif Pektaş, Funda Ege, İhsan Baysal, Yüksel Gözen, Dündar Aydınlı, Seyfettin Karadayı, Remziye Fırtına, Orhan Çoban, Doğan Tan


Konu: Fakir ve yoksul olan bir ailenin dramı 

ÇİLE (1972)

Yönetmen: Yücel Çakmaklı,
Senaryo Burhan Bolan,
Dialoglar Bülent Oran
Foto Direktörü: Çetin Tunca
Yapım: Elif Film/ Mahmut Kış
.
Müzik Direktörü: Metin Bükey, Şarkılar: Belkıs Ötener, Lale Belkıs, “Çile” Şarkı Bestesi: Hulki Saner, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj: Özdemir Arıtan, Arif Özalp, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Set Ekibi: Naci Saraç, Mustafa Buvan, Ahmet Uyanık, Aydın Metintaş, Prodüksiyon Amiri: Fethi Oğuz, Asistanı: Kadir Akgün, Reji Asistanı: Atilla Gökbörü, Jenerik: Nokta Reklam, (Acar Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Türkan Şoray, Ediz Hun, Lale Belkıs, Nubar Terziyan, Muazzez Kurtoğlu, Feridun Çölgeçen, Elif Sönmez


Konu: Dermansız bir hastalık yüzünden evini terk eden kocasını (Ediz Hun) bulmak için yollara düşen bir kadının (Türkan Şoray) hikayesi. Aşkı için yollara düşen kadının bu arayışı ilahi aşkı arayışa dönüşür. 



ÇILGINLAR ORDUSU (1972)

Senaryo ve Yönetmen: T. Fikret Uçak
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film / Erdoğan Tilav

Prodüksiyon Amiri: Orhan Başkan, Kamera Asistanı: Ünal Uğur, Rejisör Asistanı: Erdoğan Ok, Set Amiri: Necip Koçak, Set Yardımcısı: Hüseyin Bilgiç, Aslan Yazıcı, Renk Uzmanı: Mengü Yeğin, Senkron Montaj: Mehmet Özdemir, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Laboratuar: Hasan Örnek, Selahattin kaya, Abdullah Akdeniz, Şükrü Güzel, Cihat Demir, (Saner Film Renkli laboratuarlarında hazırlanmıştır )

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Arzu Okay, Yavuz Selekman, Oktar Durukan, İhsan Gedik, Nesrin Kaptan, Özdemir Akın, Oktay Yavuz, Sema Gökkanay, Ahmet Şenses, Doğan Argun, Mustafa Doğan,


Konu: Osmanlı Ordusunun çalınan altınlarını kurtarmaya çalışan bir adamın maceralı öyküsü. 

ÇIĞLIK (1972)

Senaryo Ve Yönetmen: Necati Er
Kamera: Hüseyin Özşahin
Müzik Direktörü: Baysan Yüksel
Yapım: Erek Film

Oyuncular: Parla Şenol, Necati Er, Tufan Giray, Sadettin Erbil, Danyal Topatan, Hayati Hamzaoğlu, Sami Hazinses, Kayhan Yıldızoğlu, Gülhan Ayşin Simer, Selma


Konu: Sapık ruhlu bir adamın bir kızı kaçırıp evde alıkoyması ve sevgilisinin kızı kurtarışının hikayesi 

ÇAPKINLAR ŞAHI (1972)

"DON JUAN 72"

Senaryo ve Yönetmen: İlhan Engin
Kameraman: Kaya Ererez
Yapım: İfa Film/Fethi Oğuz

Montaj: Hüsamettin Üren, Negatif Montaj: Osman Koşkan, Jenerik: Bender Reklam
Ören Film Stüdyosunda renklendirilmiş, Süperfon stüdyosunda seslendirilmiştir

Oyuncular: İzzet Günay, Zuhal Aktan, Eva Bender, Mualla Omay, Turgut Özatay, Zafer Önen, Sami Hazinses, Hale Önal, Nazan Adalı, Ali Şen, Funda Ece, Nevin Er, Hayri Caner, Süheyl Eğriboz, Şahap Çolpan, Zerrin Yücel,

Konu: Kadınların evlerine giren çapkınlık yapan sonunda bir kadında karar kılan bir adamın hikayesi




ÇAPKIN HAFİYE (1972)

Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Nuri Kırgeç
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Yapım: Osmanlı Film / Mehmet Karahafız, Hasan Çakır , Çetin İnanç

Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz, Reji Asistanı: Engin Temizel, Kamera Asistanı: İzzet Akay, Ar Direktör: Sungur Esen,

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Arzu Okay, Turgut Özatay, Yıldırım Gencer, Gül Tener, Atilla Ergün, Enver Dönmez, Türker Tekin, Cango Kemal, Gülten Ceylan, Ahmet Kostarika, Yılmaz Kurt, İbrahim Uğurlu, Halil Kartal, Erol Yeşilyaprak, Rıza Genç, Yeşim Yükselen, Arap Celal, Kemal As, İbrahim Uğurlu, Niyazi Gökdere,


Konu: Suçsuzluğunu kanıtlamak için bir hafiye gibi çalışan ve bu arada da önüne çıkan fırsatları değerlendirerek çapkınlık yapan bir adamın öyküsü. 

ÇAPULCULAR (1972)

Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Tuna Polat
Kamera: Salih Dikişçi
Yapım: Tekin Film / Çetin Dağdeviren

Oyuncular: Behçet Nacar, Tijen Doray, Danyal Topatan, Altan Günbay, Oktay Yavuz, Kudret Karadağ, Nur-Ay, Oktay Yavuz, Oktar Durukan,

Konu: Karısına tecavüz eden haydutların peşine düşen ve intikamını alan bir adamın hikayesi


CEZANI ÇEKECEKSİN (1972)

Senaryo ve Yönetmen: Feridun Kete
Kamera: Selahattin Hiçdurmaz
Yapım: Kımız Film / Feridun Kete

Işık Şefi: Mehmet Çakar, (Ender Işık Servisi), Ses Mühendisi: Marko Buduris, Laboratuar: Cemilo Orhon (Şef), Erol Yıldırım, Süleyman Koyuncu, Bayram Güzel, Montaj ve Senkron: Süleyman Karakaya, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Asistan Rejisör: Tarık Gün, (Yıldız Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Eşref Kolçak, Melek Görgün, Kazım Kartal, Baki Tamer, Mine Sun, Süheyl Eğriboz, Asım Nipton, Osman Han, Gülşen Gürsoy, Giray Alpan, Yaşar Güçlü, Ayla Güler, Mehmet Yağmur, Nurettin Kaygısız


Konu: Bir iftira yüzünden hapse giren bir garaj sahibinin intikam öyküsü. 

CEVRİYENİN KIZLARI (1972)

Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Burhan Bolan
Kamera: Rafet Şiriner
Yapım: Renk Film Ünsel Aybek

Reji Asistanı: Engin Temizer, Kamera Asistanı: Taci Saraç, Prodüksiyon Amiri: Bilal Gürcan, Ender Işık Servisi, Afiş Reklam: Eray Ofis, Laboratuar: Aleko Aleksandra, Osman Bilen, Senkron: Hikmet Kuyucu
Ören Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Fikret Hakan, Feri Cansel, Hayati Hamzaoğlu, Handan Adalı, Sedef Ecer, Hamit Yıldırım, Tufan Giray, Ali Poyrazoğlu, Enver Dönmez, Faik Coşkun, Hakan Tung, Ergün Rona, Funda Ece, Turgut Savaş, Ali Seyhan, Eşref Vural,


Konu: Hapisten çıkıp öldürdüğü iş ortağının randevu evine düşen kızını kurtarma çabalarının öyküsü. 

CESURLAR (1972)

Senaryo ve Yönetmen: Tunç Başaran
Foto Direktörü: Rafet Şiriner
Yapım: Çınar Film / Sevim Tosunoğlu

Sesleri Alan: Rauf Tözüm, Laboratuar: Hilmi Başcan (Şef), A. Tümay Rızai, Erdoğan Koray, Montaj Senkron: Halit Kazurga, Negatif Montaj: Ali Berkan, Işık Şefi: Halit Aysan, Reji Asistanı: Aldoğan Işıklar, Kamera Asistanı: Taci Saraç, Prodüksiyon Asistanı: Fikret Ertuğrul, Prodüksiyon Amiri: Yavuz Işıklar, ( Ar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Fatma Belgen, Adnan Şenses, Baki Tamer, Kazım Kartal, Naci Erhun, Nesrin Kaptan, Hikmet Taşdemir, Hulusi Korkmaz, Ufuk Sönmez, Küçük Yıldız: Bülent Seferoğlu, Mehmet Şahin, Leman Akçatepe, Şale Çakın,


Konu: Hayattan kopmuş bir ayyaş be onu tekrar eski haline getirmeye çalışan bir adamın hikayesi. 

CEMO (1972)

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Ayşe Saşa (Kemal Bilbaşar’ın
aynı isimdeki romanından)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Yalçın Tura
Yapım: Akün Film/İrfan Ünal

Kamera Asistanı: Mustafa Kuzu, Reji Asistanı: Yılmaz Koç, Prodüksiyon Asistanı: Nejat Buvan, Makyaj: Cemal Gonca, Seslendiren: Duygu Karagözoğlu, Seslendirme: Stüdyo Bükey, Ar Direktör, Dekor– Kostüm: Metin Deniz, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan, Ses: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Prodüksiyon Amiri: Nuri Tunçel, Işık: Erol Batıbeki, Set Ekibi: Sonay Kanat, Kerem Ülgen, Sadi Börüklü, Halil Dede, Yapımcı Rejisör: Zeki Ökten,
Acar Film Laboratuarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Türkan Şoray (Cemo), Fikret Hakan (Memo), Aliye Rona (Memo’nun annesi), Bilal İnci (Sorikoğlu), Tuncer Necmioğlu (Cano), Mümtaz Ener (Osmanlı Paşası), Danyal Topatan (Haydaro), Melda Sözen (Senem), Muadelet Tibet, Can Kurt

Konu: Cemo, babası tarafından kendini tek başına koruyabilmesi için erkek gibi yetiştirilen cesur, atılgan bir o kadar da güzeldir. Kendi halinde bir demirci ustası olan Memo, Cemo'ya bir görüşte aşık olur. Cemo'nun da içi ısınır Memo’ya ama, eşkıya başı Serikoğlu da Cemo'yu istemektedir. Eşkıya reisinin baskısına rağmen iki sevgili evlenirler: Memo Cemo'sunu alır gider ama bu kez de çocuk eksikliği mutluluklarına gölge düşürür. Memo'suna beklediği çocuğu veremeyen Cemo kahrolur. Sıkıntılı günler sonunda Cemo hamile kalır ancak, Sarikoğlu’nun sönmemiş öfkesi sevenlerin yaşamını mahveder. Cemo, bu mücadelede bebeğini yitirir ve kocasını da korumak amacıyla ortalıktan kaybolur. Uzun bir aradan sonra döndüğünde ise Memo'nun evlendiği Senem'den bir çocuğu olmuştur. Cemo, Memo'nun mutluluğunun Sarikoğlu tarafından bozulmaması için mücadele verir. Filmin sonunda Sarikoğlu ve adamları ölür ama, Senemide kurtulamaz. Cemo Senem'in çocuğunu büyük bir şefkatle kucaklar. Yıllar sonra ayrılıkların, ölümlerin üstünde yeni bir yaşam başlar. Cemo’da da sevilmemeyi içine sindiremeyen ve bunun için intikam olan Sarikoğlu sevginin önünde duran güçlü bir engeldir. Bir diğeri de kadının doğurganlığı sorunudur. Soyu sürdürecek çocuk olmayınca, sevginin yerini kahır alır; kadının yaşamı zindan olur. Kadın ezilir, horlanır. Baskılara uzun süre direnen kadın, geç gelen çocuğunu da kaybedince ortadan kaybolur.

►1967 Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü kazanan CEMO, Kemal Bilbaşar'ın en başarılı görülen yapıtıdır. Roman Cumhuriyetin ilk yıllarında, sonradan Şeyh Sait isyanı ile kanlı bir iç savaşın yapıldığı Doğu Anadolu'da kürt kökenli nüfusun yoğunlukta olduğu bir yörede geçer.
Not Sinematek Derneği’nin düzenlediği araştırmada, “Cemo” Yılın en iyi 10 filminden biri seçildi.

► Kürt kızı Cemo; Bilbaşar’ın romanlarında babası değirmenci Cano ve kocası Memo (Cemo) ağzından anlatılır. Cumhuriyet'in kuruluş yılları 1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanı öncesinde ve sonrasında ki olayların anlatıldığı Cemo ve Memo romanları iki bölümden (ciltten) oluşur. Cemo'nun anlatıldığı birinci Memo'nun serüvenini annesi ağa kızı Kevi, kaçırılmış ve kendisine alıkonulmuştur, ağa korkusu ile üç yıl dağlarda gezmiştir. Cemo bu sırada doğmuştur. Bu sırada Şeyh Sait isyanı çıkar, bir başka Şeyh (Mahmut) çevresine topladığı adamlarla Şeyh Sait'in üzerine gider, Cano'da kızı ve karısını Mahmut'un konağına bırakır, O'nun adamlarına katılır. Şeyh Sait'in yakalanması ile geri döner, karısı ölmüştür. Cemo'yu dağlarda erkek gibi yetiştirir. Cemo talipleri ile teke tek dövüşmekte, hepsini yendiği için hiç biri ile evlenmemektedir. Cemo'yu isteyenler içinde Şıh Sayit'li Sorikoğlu da vardır...

Cemo karşısına dövüşmek için çıkan Memo ile dövüşmez onunla evlenir. Memo Bitlis/Muş dolaylarından gelen bir çan ustasıdır. Öksüz kalmış Diyarbakır dolaylarında büyümüş, çan yapmayı ve çalmayı, dövüşmeyi öğrenmiştir. On sekiz yaşında Dersim ağalarından birinin kızını sevmiş ağanın oğlu olmadığı için kız verilmemiştir. Diyarbakır da ki askerliği sırasında terhisten sonra kızı (Senem) kaçırmayı düşünür. Dayısının ölümü üzerine köye gidip geri dönünce Senem'in öldüğü haberini alır. Terhisten sonra köyünden ayrılır ve Cemo ile karşılaşır, birbirlerine tutulurlar. Cemo ile Memo'nun macerası bundan sonra Memo'nun köyünde geçer; Şıh Sayıt'lı Sorikoğlu köylerine sahip çıkar, Hükümet ise köylülere yer olarak Çakır Gediği'ni gösterir. Memo baharda çan satmaya Dersim'e gider, orada Şıh Sayıt'1ı Sorikoğlu'nun adamları tarafından pusuya düşürülüp dövülür. Dersim köylüleri tarafından baygın bulunup obaya getirilir, Senem buradadır, Memo iyileşene kadar burada kalır, bu arada Senem'den bir çocuğunun olduğunu öğrenir, köylüler tarafından obaya ağa yapılır, ama Cemo'yu unutamaz. Çakal Gediği'ne dönen Memo, köyün Sorikoğlu tarafından basıldığını dövülenler, öldürülenler olduğunu, bu arada Cemo'nun dövülerek çocuğunu düşürdüğünü ve oynatılmak üzere Sorikoğlu ve kaymakam yardımcısı tarafından, zorla Zozana yaylasına götürüldüğünü öğrenir. Memo peşlerinden gider ve yanında ki köylülerle baskın verir. Memo'yu gören Cemo eline aldığı "iki kazma sopasından birini Sorikoğlu'na verir dövüşe davet eder ve dövüş sonunda Sorikoğlu'nu öldürür.

Memo ile Dersim'e Senem'in yanına dönerler. Bilbaşır'ın romanının Cemo isimli birinci kitabının birinci bölümünü Cemo'nun babası Değirmend Cano'nun, ikinci bölümünü ise Cemo'nun kocası çan ustası Memo'nun ağzından anlatır, Memo kitabı ise Memo'nun diğer karısı şıh kızı Senem tarafından anlatılır, olayların finali ise Hozat seyyar jandarma alayından bir asteğmen ağzından anlatılır. Romanın üç kahramanı ağzından anlatılan aynı olaylarda farlılıklar görülmektedir. Cemo romanının bittiği yerden itibaren Senem'in anlattıkları: Cemo Sorikoğlu tarafından kaçırılır, haber alan Memo gelerek Cemo'yu kurtarır ve Sarikoğlu'nu öldürür, Cemo'ya birlikte Senem'in yanına gitmeye önerirse de Cemo kabul etmez kendi yurdunda kalır. Senem'in yanına dönen Memo ve bir kısım aşiret başkanı şıhlarının isyan kışkırtmalarını önlemeye çalışarak Osmanlı ile iyi geçinmeye çalışır; şıhlar ile işbirliği içindeki bir karakol komutanının aşiretten bir gelini karakolda alı koyması üzerine yapılan karakol baskını üzerine dağa çıkmak zorunda kalır, Senem ise çocuğu Memo'yu (Memo'nun oğlu) alarak Cemo'nun yanına gider ve Memo'nun çocuğunu Cemo'ya emanet ederek dağlarda gezen Memo'nun yanına döner bir süre sonra bir ihanet sonucu kurulan bir pusu da Memo ve Senem öldürülür.

Cemo romanı Bilbaşar'ın 1953 yılında Yeditepe Dergisinde Çancının Karısı ismi ile yayınlanan öyküsünün geliştirilmesi ve Saltanatın Satılması öyküsü ile birleştirilmesi ile şekillenir. "Zengin köy ağasının göz koyduğu Cemo ile Memo'nun destansı aşkları olarak sinemamız kaynaklarına giren film Osmanlının son günlerinde geçer, oysa roman Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve Şeyh Sait isyanı (1925) ve Dersim ayaklanması (1930) fonunda geçer. Sinemamızın siyaseti dışlamasına -daha doğrusu ilgi alanı dışı bırakmasına- bir örnek olan bu durum; giderek başka türlü bir siyasallaşmadır. Roman cumhuriyetin ilk yıllarında geçer, ama devlet güçlerinden ve şehirlilerden söz edilirken hep Osmanlı diye bahsedilir, ayrıca kendilerinin alevi, onların (hükümet ve şehirlilerin) Hanefi olduğu belirtilir. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf; 138)

CEMO üzerine yazılanlar:

Şükran Kurdakul (Varlık, 1983): Cemo, Doğu Anadolu'da kağıt üzerinde kalan yasaların dışında bırakılmış insanların romanıdır. Köyleri, meraları ile birlikte alınıp satılan bu insanlar masalsı bir hava içinde sergilenirler. Behçet Necatigil'in deyişiyle, Cemo'nun 'canlı, deyimli, şiirli bir dil ve anlatımla yaratılmış, bütünüyle yerli olma nitelikleri' Kemal Bilbaşar'ın sanatında yarattığı en belirgin değişim olmalıdır.

Sadun Tanju (Demokrat İzmir Gazetesi, 1966): Kemal Bilbaşar'ın ele aldığı tipler, zavallı 'oyuncaklar' dır. Ağanın, bey'in kapısında doğup büyümüşler, devlet nedir, millet nedir bilmemişler, kaderde olan olaylarla ağabey kapısından uzaklaştıkları zaman da, vahşi tabiat içindeki yalnızlıklarıyla, bütün o bölgedeki hayata hakim kuvvetlerle ümitsiz bir savaşa itilmişlerdir. Kemal Bilbaşar, bu ümitsiz savaşı çok iyi anlatıyor. Bütün ümitsizliğine rağmen, insanda bulunan ham cevherin özgürlük ve uygarlık savaşında o zavallı Cemo'lara, Memo'lara ve Cano'lara nasıl bir direniş gücü verdiğini okuyucuya övünçle duyuruyor

. Tarık Dursun K. (Milliyet, 1966): Roman'ın kuruluşu çokluk, taşbasması halk kitaplarının anlatım özellikleriyle Anadolu masal geleneklerine uygun düşer. Anlatıcılar, bir yerden sonra bencildir; onun anlattıkları Cemo'dan çok kendidir. Biraz düşçü, biraz efsaneye yakın, biraz gerçek dışı ve biraz da olmak istediği kendisini, Bilbaşar, Cemo'sunda romana bir yenilik de getirmektedir. Yazar olarak anlatıma katılmadan, olayları yalnızca kişilerin ağzından ve onların konuşmasına sadık kalarak vermektedir. Kurgusu, örgüsü önceki iki romanın çok ötesindedir ve usta işidir ki...

Samih Emre (Yön Dergisi, 1966): Sade, yalın, basit, sağlıklı ve kahramanlarına tam denk düşen ocakbaşı masalları anlatımıyla, Dede Korkut'tan, Köroğlu'n-dan, Aşık Kerem'den gelen destan mo-tiflerinin en gerekli toplumsal özle yadır-ganmaz beraberliği. Sevgilerin yanında kinler, aşkların yanında kıskançlıklar, döğüşlerin içinde kahramanlıklar, düş-künlüklerin ardından yücelikler, güzelliklerin dizi dibinde cömertlikler, masalın eşi gerçeklikler, toplum bi-lim ilkelerinin ışığında tarih olayları, hayatın sonunda ölüm... CEMO, Anadolu halkının hayat kaderine bambaşka bir köşeden ayrı bir bakış.. Bozkır köylerinin yoksulluk ve cahillik alın yazısına karam-sar yaklaşmalardan ayrı dağ insanlarının değişik yaradılışlarına şiirce bir kaynaşma.

Cengiz Tuncer (Akşam Gazetesi, 1966): Romanın kişileri, çevresi, olay dizisi genel olarak bir destan özelliği taşıyor. Hikaye yer yer birkaç kişinin hikayesi olmaktan çıkarak, bir kitle hikayesi olmaya yöneliyor. Doğu Anadolu'nun dilsiz ve isyansız kölelerinin dünyasını getiriyor. Bilbaşar'ın anlattığı köklü, arık ve yüce bir sevgidir.

Ali Cem (Sıvas Postası, 1966): Cemo, yüz yıla yakındır batı esareti altında yaşayan tutsak Türk romanını özgürlüğüne kavuşturan, kendi gücü ile çakıldığı yerden yekinip doğrulan, kendi öz sesini, kendi öz gerçeğini konuşturup duyuran ilk Türk ve Anadolu romanıdır. … Bu bir roman değil, Anadolu insanının destanıdır. Yiğitlik destanı, coşkunluk destanı.. Cemo, Anadolu insanının yüreğinden kopup gelen evrensel bir soluk, evrensel bir sedadır. Cemo'da Türk romanı en yüce doruğuna varmıştır.

Muzaffer Buyrukçu (Papirüs, 1967): Cemo, Doğu'da yaşıyan yoksul halkların kara destanıdır. Sunduğu tablolar gerçekle masal karışımı, şiirli, canlı, inanılır tablolardır. Bütün eksiklerine, dildeki dengesizliğe rağmen henüz çok güçsüz bir takım örneklerle vakit geçiren romancılığımızın hangi kaynaklara yönelmesini göstermesi bakımından CEMO öncü karaktere sahip güçlü bir romandır.

Atilla Özkırımlı (Milliyet Sanat Dergisi, 1983): Cemo, yalnız Bilbaşar'ın yazarlığında değil, köyü köylüyü konu edinen edebiyatımızda da bir dönüm Tahir Alangu (Varlık Yıllığı, 1967): Bu romanında, dağ insanlarına has, çevreden ve törelerden gelen bağlantıların altında, kişilerinin çatışmalarında gözüken o donmuş toplum yapısının insafsızlığını belirtmiş, hepsinin üstünde temasına da uygun düşen canlı bir anlatışa ulaşmış. Cemo, K. Bilbaşar'ın en başarılı eseri olduğu kadar, kendi türünde de başta gelen bir örnektir.(www.kemalbilbasar.com)

ÖDÜL

1973 yılında Sinematek Derneğinin yaptığı araştırmada “Cemo” yılın en iyi 10 filminden biri seçildi.