Powered By Blogger

12 Şubat 2018 Pazartesi

CEMO (1972)

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Ayşe Saşa (Kemal Bilbaşar’ın
aynı isimdeki romanından)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Yalçın Tura
Yapım: Akün Film/İrfan Ünal

Kamera Asistanı: Mustafa Kuzu, Reji Asistanı: Yılmaz Koç, Prodüksiyon Asistanı: Nejat Buvan, Makyaj: Cemal Gonca, Seslendiren: Duygu Karagözoğlu, Seslendirme: Stüdyo Bükey, Ar Direktör, Dekor– Kostüm: Metin Deniz, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan, Ses: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Prodüksiyon Amiri: Nuri Tunçel, Işık: Erol Batıbeki, Set Ekibi: Sonay Kanat, Kerem Ülgen, Sadi Börüklü, Halil Dede, Yapımcı Rejisör: Zeki Ökten,
Acar Film Laboratuarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Türkan Şoray (Cemo), Fikret Hakan (Memo), Aliye Rona (Memo’nun annesi), Bilal İnci (Sorikoğlu), Tuncer Necmioğlu (Cano), Mümtaz Ener (Osmanlı Paşası), Danyal Topatan (Haydaro), Melda Sözen (Senem), Muadelet Tibet, Can Kurt

Konu: Cemo, babası tarafından kendini tek başına koruyabilmesi için erkek gibi yetiştirilen cesur, atılgan bir o kadar da güzeldir. Kendi halinde bir demirci ustası olan Memo, Cemo'ya bir görüşte aşık olur. Cemo'nun da içi ısınır Memo’ya ama, eşkıya başı Serikoğlu da Cemo'yu istemektedir. Eşkıya reisinin baskısına rağmen iki sevgili evlenirler: Memo Cemo'sunu alır gider ama bu kez de çocuk eksikliği mutluluklarına gölge düşürür. Memo'suna beklediği çocuğu veremeyen Cemo kahrolur. Sıkıntılı günler sonunda Cemo hamile kalır ancak, Sarikoğlu’nun sönmemiş öfkesi sevenlerin yaşamını mahveder. Cemo, bu mücadelede bebeğini yitirir ve kocasını da korumak amacıyla ortalıktan kaybolur. Uzun bir aradan sonra döndüğünde ise Memo'nun evlendiği Senem'den bir çocuğu olmuştur. Cemo, Memo'nun mutluluğunun Sarikoğlu tarafından bozulmaması için mücadele verir. Filmin sonunda Sarikoğlu ve adamları ölür ama, Senemide kurtulamaz. Cemo Senem'in çocuğunu büyük bir şefkatle kucaklar. Yıllar sonra ayrılıkların, ölümlerin üstünde yeni bir yaşam başlar. Cemo’da da sevilmemeyi içine sindiremeyen ve bunun için intikam olan Sarikoğlu sevginin önünde duran güçlü bir engeldir. Bir diğeri de kadının doğurganlığı sorunudur. Soyu sürdürecek çocuk olmayınca, sevginin yerini kahır alır; kadının yaşamı zindan olur. Kadın ezilir, horlanır. Baskılara uzun süre direnen kadın, geç gelen çocuğunu da kaybedince ortadan kaybolur.

►1967 Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü kazanan CEMO, Kemal Bilbaşar'ın en başarılı görülen yapıtıdır. Roman Cumhuriyetin ilk yıllarında, sonradan Şeyh Sait isyanı ile kanlı bir iç savaşın yapıldığı Doğu Anadolu'da kürt kökenli nüfusun yoğunlukta olduğu bir yörede geçer.
Not Sinematek Derneği’nin düzenlediği araştırmada, “Cemo” Yılın en iyi 10 filminden biri seçildi.

► Kürt kızı Cemo; Bilbaşar’ın romanlarında babası değirmenci Cano ve kocası Memo (Cemo) ağzından anlatılır. Cumhuriyet'in kuruluş yılları 1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanı öncesinde ve sonrasında ki olayların anlatıldığı Cemo ve Memo romanları iki bölümden (ciltten) oluşur. Cemo'nun anlatıldığı birinci Memo'nun serüvenini annesi ağa kızı Kevi, kaçırılmış ve kendisine alıkonulmuştur, ağa korkusu ile üç yıl dağlarda gezmiştir. Cemo bu sırada doğmuştur. Bu sırada Şeyh Sait isyanı çıkar, bir başka Şeyh (Mahmut) çevresine topladığı adamlarla Şeyh Sait'in üzerine gider, Cano'da kızı ve karısını Mahmut'un konağına bırakır, O'nun adamlarına katılır. Şeyh Sait'in yakalanması ile geri döner, karısı ölmüştür. Cemo'yu dağlarda erkek gibi yetiştirir. Cemo talipleri ile teke tek dövüşmekte, hepsini yendiği için hiç biri ile evlenmemektedir. Cemo'yu isteyenler içinde Şıh Sayit'li Sorikoğlu da vardır...

Cemo karşısına dövüşmek için çıkan Memo ile dövüşmez onunla evlenir. Memo Bitlis/Muş dolaylarından gelen bir çan ustasıdır. Öksüz kalmış Diyarbakır dolaylarında büyümüş, çan yapmayı ve çalmayı, dövüşmeyi öğrenmiştir. On sekiz yaşında Dersim ağalarından birinin kızını sevmiş ağanın oğlu olmadığı için kız verilmemiştir. Diyarbakır da ki askerliği sırasında terhisten sonra kızı (Senem) kaçırmayı düşünür. Dayısının ölümü üzerine köye gidip geri dönünce Senem'in öldüğü haberini alır. Terhisten sonra köyünden ayrılır ve Cemo ile karşılaşır, birbirlerine tutulurlar. Cemo ile Memo'nun macerası bundan sonra Memo'nun köyünde geçer; Şıh Sayıt'lı Sorikoğlu köylerine sahip çıkar, Hükümet ise köylülere yer olarak Çakır Gediği'ni gösterir. Memo baharda çan satmaya Dersim'e gider, orada Şıh Sayıt'1ı Sorikoğlu'nun adamları tarafından pusuya düşürülüp dövülür. Dersim köylüleri tarafından baygın bulunup obaya getirilir, Senem buradadır, Memo iyileşene kadar burada kalır, bu arada Senem'den bir çocuğunun olduğunu öğrenir, köylüler tarafından obaya ağa yapılır, ama Cemo'yu unutamaz. Çakal Gediği'ne dönen Memo, köyün Sorikoğlu tarafından basıldığını dövülenler, öldürülenler olduğunu, bu arada Cemo'nun dövülerek çocuğunu düşürdüğünü ve oynatılmak üzere Sorikoğlu ve kaymakam yardımcısı tarafından, zorla Zozana yaylasına götürüldüğünü öğrenir. Memo peşlerinden gider ve yanında ki köylülerle baskın verir. Memo'yu gören Cemo eline aldığı "iki kazma sopasından birini Sorikoğlu'na verir dövüşe davet eder ve dövüş sonunda Sorikoğlu'nu öldürür.

Memo ile Dersim'e Senem'in yanına dönerler. Bilbaşır'ın romanının Cemo isimli birinci kitabının birinci bölümünü Cemo'nun babası Değirmend Cano'nun, ikinci bölümünü ise Cemo'nun kocası çan ustası Memo'nun ağzından anlatır, Memo kitabı ise Memo'nun diğer karısı şıh kızı Senem tarafından anlatılır, olayların finali ise Hozat seyyar jandarma alayından bir asteğmen ağzından anlatılır. Romanın üç kahramanı ağzından anlatılan aynı olaylarda farlılıklar görülmektedir. Cemo romanının bittiği yerden itibaren Senem'in anlattıkları: Cemo Sorikoğlu tarafından kaçırılır, haber alan Memo gelerek Cemo'yu kurtarır ve Sarikoğlu'nu öldürür, Cemo'ya birlikte Senem'in yanına gitmeye önerirse de Cemo kabul etmez kendi yurdunda kalır. Senem'in yanına dönen Memo ve bir kısım aşiret başkanı şıhlarının isyan kışkırtmalarını önlemeye çalışarak Osmanlı ile iyi geçinmeye çalışır; şıhlar ile işbirliği içindeki bir karakol komutanının aşiretten bir gelini karakolda alı koyması üzerine yapılan karakol baskını üzerine dağa çıkmak zorunda kalır, Senem ise çocuğu Memo'yu (Memo'nun oğlu) alarak Cemo'nun yanına gider ve Memo'nun çocuğunu Cemo'ya emanet ederek dağlarda gezen Memo'nun yanına döner bir süre sonra bir ihanet sonucu kurulan bir pusu da Memo ve Senem öldürülür.

Cemo romanı Bilbaşar'ın 1953 yılında Yeditepe Dergisinde Çancının Karısı ismi ile yayınlanan öyküsünün geliştirilmesi ve Saltanatın Satılması öyküsü ile birleştirilmesi ile şekillenir. "Zengin köy ağasının göz koyduğu Cemo ile Memo'nun destansı aşkları olarak sinemamız kaynaklarına giren film Osmanlının son günlerinde geçer, oysa roman Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve Şeyh Sait isyanı (1925) ve Dersim ayaklanması (1930) fonunda geçer. Sinemamızın siyaseti dışlamasına -daha doğrusu ilgi alanı dışı bırakmasına- bir örnek olan bu durum; giderek başka türlü bir siyasallaşmadır. Roman cumhuriyetin ilk yıllarında geçer, ama devlet güçlerinden ve şehirlilerden söz edilirken hep Osmanlı diye bahsedilir, ayrıca kendilerinin alevi, onların (hükümet ve şehirlilerin) Hanefi olduğu belirtilir. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf; 138)

CEMO üzerine yazılanlar:

Şükran Kurdakul (Varlık, 1983): Cemo, Doğu Anadolu'da kağıt üzerinde kalan yasaların dışında bırakılmış insanların romanıdır. Köyleri, meraları ile birlikte alınıp satılan bu insanlar masalsı bir hava içinde sergilenirler. Behçet Necatigil'in deyişiyle, Cemo'nun 'canlı, deyimli, şiirli bir dil ve anlatımla yaratılmış, bütünüyle yerli olma nitelikleri' Kemal Bilbaşar'ın sanatında yarattığı en belirgin değişim olmalıdır.

Sadun Tanju (Demokrat İzmir Gazetesi, 1966): Kemal Bilbaşar'ın ele aldığı tipler, zavallı 'oyuncaklar' dır. Ağanın, bey'in kapısında doğup büyümüşler, devlet nedir, millet nedir bilmemişler, kaderde olan olaylarla ağabey kapısından uzaklaştıkları zaman da, vahşi tabiat içindeki yalnızlıklarıyla, bütün o bölgedeki hayata hakim kuvvetlerle ümitsiz bir savaşa itilmişlerdir. Kemal Bilbaşar, bu ümitsiz savaşı çok iyi anlatıyor. Bütün ümitsizliğine rağmen, insanda bulunan ham cevherin özgürlük ve uygarlık savaşında o zavallı Cemo'lara, Memo'lara ve Cano'lara nasıl bir direniş gücü verdiğini okuyucuya övünçle duyuruyor

. Tarık Dursun K. (Milliyet, 1966): Roman'ın kuruluşu çokluk, taşbasması halk kitaplarının anlatım özellikleriyle Anadolu masal geleneklerine uygun düşer. Anlatıcılar, bir yerden sonra bencildir; onun anlattıkları Cemo'dan çok kendidir. Biraz düşçü, biraz efsaneye yakın, biraz gerçek dışı ve biraz da olmak istediği kendisini, Bilbaşar, Cemo'sunda romana bir yenilik de getirmektedir. Yazar olarak anlatıma katılmadan, olayları yalnızca kişilerin ağzından ve onların konuşmasına sadık kalarak vermektedir. Kurgusu, örgüsü önceki iki romanın çok ötesindedir ve usta işidir ki...

Samih Emre (Yön Dergisi, 1966): Sade, yalın, basit, sağlıklı ve kahramanlarına tam denk düşen ocakbaşı masalları anlatımıyla, Dede Korkut'tan, Köroğlu'n-dan, Aşık Kerem'den gelen destan mo-tiflerinin en gerekli toplumsal özle yadır-ganmaz beraberliği. Sevgilerin yanında kinler, aşkların yanında kıskançlıklar, döğüşlerin içinde kahramanlıklar, düş-künlüklerin ardından yücelikler, güzelliklerin dizi dibinde cömertlikler, masalın eşi gerçeklikler, toplum bi-lim ilkelerinin ışığında tarih olayları, hayatın sonunda ölüm... CEMO, Anadolu halkının hayat kaderine bambaşka bir köşeden ayrı bir bakış.. Bozkır köylerinin yoksulluk ve cahillik alın yazısına karam-sar yaklaşmalardan ayrı dağ insanlarının değişik yaradılışlarına şiirce bir kaynaşma.

Cengiz Tuncer (Akşam Gazetesi, 1966): Romanın kişileri, çevresi, olay dizisi genel olarak bir destan özelliği taşıyor. Hikaye yer yer birkaç kişinin hikayesi olmaktan çıkarak, bir kitle hikayesi olmaya yöneliyor. Doğu Anadolu'nun dilsiz ve isyansız kölelerinin dünyasını getiriyor. Bilbaşar'ın anlattığı köklü, arık ve yüce bir sevgidir.

Ali Cem (Sıvas Postası, 1966): Cemo, yüz yıla yakındır batı esareti altında yaşayan tutsak Türk romanını özgürlüğüne kavuşturan, kendi gücü ile çakıldığı yerden yekinip doğrulan, kendi öz sesini, kendi öz gerçeğini konuşturup duyuran ilk Türk ve Anadolu romanıdır. … Bu bir roman değil, Anadolu insanının destanıdır. Yiğitlik destanı, coşkunluk destanı.. Cemo, Anadolu insanının yüreğinden kopup gelen evrensel bir soluk, evrensel bir sedadır. Cemo'da Türk romanı en yüce doruğuna varmıştır.

Muzaffer Buyrukçu (Papirüs, 1967): Cemo, Doğu'da yaşıyan yoksul halkların kara destanıdır. Sunduğu tablolar gerçekle masal karışımı, şiirli, canlı, inanılır tablolardır. Bütün eksiklerine, dildeki dengesizliğe rağmen henüz çok güçsüz bir takım örneklerle vakit geçiren romancılığımızın hangi kaynaklara yönelmesini göstermesi bakımından CEMO öncü karaktere sahip güçlü bir romandır.

Atilla Özkırımlı (Milliyet Sanat Dergisi, 1983): Cemo, yalnız Bilbaşar'ın yazarlığında değil, köyü köylüyü konu edinen edebiyatımızda da bir dönüm Tahir Alangu (Varlık Yıllığı, 1967): Bu romanında, dağ insanlarına has, çevreden ve törelerden gelen bağlantıların altında, kişilerinin çatışmalarında gözüken o donmuş toplum yapısının insafsızlığını belirtmiş, hepsinin üstünde temasına da uygun düşen canlı bir anlatışa ulaşmış. Cemo, K. Bilbaşar'ın en başarılı eseri olduğu kadar, kendi türünde de başta gelen bir örnektir.(www.kemalbilbasar.com)

ÖDÜL

1973 yılında Sinematek Derneğinin yaptığı araştırmada “Cemo” yılın en iyi 10 filminden biri seçildi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder