Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Ayşe Saşa (Kemal
Bilbaşar’ın
aynı isimdeki romanından)
Görüntü Yönetmeni: Çetin
Tunca
Müzik: Yalçın Tura
Yapım: Akün Film/İrfan
Ünal
Kamera Asistanı: Mustafa
Kuzu, Reji Asistanı: Yılmaz Koç, Prodüksiyon Asistanı: Nejat
Buvan, Makyaj: Cemal Gonca, Seslendiren: Duygu Karagözoğlu,
Seslendirme: Stüdyo Bükey, Ar Direktör, Dekor– Kostüm: Metin Deniz, Laboratuar
Şefi: Recai Karataş, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan, Ses: Tuncer
Aydınoğlu, Bican Avşar, Prodüksiyon Amiri: Nuri Tunçel, Işık:
Erol Batıbeki, Set Ekibi: Sonay Kanat, Kerem Ülgen, Sadi Börüklü, Halil
Dede, Yapımcı Rejisör: Zeki Ökten,
Acar Film Laboratuarında hazırlanmıştır
Oyuncular:
Türkan Şoray (Cemo), Fikret Hakan
(Memo), Aliye Rona (Memo’nun annesi), Bilal İnci (Sorikoğlu), Tuncer Necmioğlu
(Cano), Mümtaz Ener (Osmanlı Paşası), Danyal Topatan (Haydaro), Melda Sözen
(Senem), Muadelet Tibet, Can Kurt
Konu: Cemo, babası tarafından kendini tek
başına koruyabilmesi için erkek gibi yetiştirilen cesur, atılgan bir o kadar da
güzeldir. Kendi halinde bir demirci ustası olan Memo, Cemo'ya bir görüşte aşık
olur. Cemo'nun da içi ısınır Memo’ya ama, eşkıya başı Serikoğlu da Cemo'yu
istemektedir. Eşkıya reisinin baskısına rağmen iki sevgili evlenirler: Memo
Cemo'sunu alır gider ama bu kez de çocuk eksikliği mutluluklarına gölge
düşürür. Memo'suna beklediği çocuğu veremeyen Cemo kahrolur. Sıkıntılı günler
sonunda Cemo hamile kalır ancak, Sarikoğlu’nun sönmemiş öfkesi sevenlerin
yaşamını mahveder. Cemo, bu mücadelede bebeğini yitirir ve kocasını da korumak
amacıyla ortalıktan kaybolur. Uzun bir aradan sonra döndüğünde ise Memo'nun
evlendiği Senem'den bir çocuğu olmuştur. Cemo, Memo'nun mutluluğunun Sarikoğlu
tarafından bozulmaması için mücadele verir. Filmin sonunda Sarikoğlu ve
adamları ölür ama, Senemide kurtulamaz. Cemo Senem'in çocuğunu büyük bir
şefkatle kucaklar. Yıllar sonra ayrılıkların, ölümlerin üstünde yeni bir yaşam
başlar. Cemo’da da sevilmemeyi içine sindiremeyen ve bunun için intikam olan
Sarikoğlu sevginin önünde duran güçlü bir engeldir. Bir diğeri de kadının
doğurganlığı sorunudur. Soyu sürdürecek çocuk olmayınca, sevginin yerini kahır
alır; kadının yaşamı zindan olur. Kadın ezilir, horlanır. Baskılara uzun süre
direnen kadın, geç gelen çocuğunu da kaybedince ortadan kaybolur.
►1967 Türk Dil Kurumu Roman
Ödülünü kazanan CEMO, Kemal Bilbaşar'ın en başarılı görülen yapıtıdır. Roman
Cumhuriyetin ilk yıllarında, sonradan Şeyh Sait isyanı ile kanlı bir iç savaşın
yapıldığı Doğu Anadolu'da kürt kökenli nüfusun yoğunlukta olduğu bir yörede
geçer.
Not Sinematek Derneği’nin
düzenlediği araştırmada, “Cemo” Yılın en iyi 10 filminden biri seçildi.
► Kürt kızı Cemo;
Bilbaşar’ın romanlarında babası değirmenci Cano ve kocası Memo (Cemo) ağzından
anlatılır. Cumhuriyet'in kuruluş yılları 1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanı
öncesinde ve sonrasında ki olayların anlatıldığı Cemo ve Memo romanları iki
bölümden (ciltten) oluşur. Cemo'nun anlatıldığı birinci Memo'nun serüvenini
annesi ağa kızı Kevi, kaçırılmış ve kendisine alıkonulmuştur, ağa korkusu ile
üç yıl dağlarda gezmiştir. Cemo bu sırada doğmuştur. Bu sırada Şeyh Sait isyanı
çıkar, bir başka Şeyh (Mahmut) çevresine topladığı adamlarla Şeyh Sait'in
üzerine gider, Cano'da kızı ve karısını Mahmut'un konağına bırakır, O'nun adamlarına
katılır. Şeyh Sait'in yakalanması ile geri döner, karısı ölmüştür. Cemo'yu
dağlarda erkek gibi yetiştirir. Cemo talipleri ile teke tek dövüşmekte, hepsini
yendiği için hiç biri ile evlenmemektedir. Cemo'yu isteyenler içinde Şıh
Sayit'li Sorikoğlu da vardır...
Cemo
karşısına dövüşmek için çıkan Memo ile dövüşmez onunla evlenir. Memo Bitlis/Muş
dolaylarından gelen bir çan ustasıdır. Öksüz kalmış Diyarbakır dolaylarında
büyümüş, çan yapmayı ve çalmayı, dövüşmeyi öğrenmiştir. On sekiz yaşında Dersim
ağalarından birinin kızını sevmiş ağanın oğlu olmadığı için kız verilmemiştir.
Diyarbakır da ki askerliği sırasında terhisten sonra kızı (Senem) kaçırmayı
düşünür. Dayısının ölümü üzerine köye gidip geri dönünce Senem'in öldüğü
haberini alır. Terhisten sonra köyünden ayrılır ve Cemo ile karşılaşır,
birbirlerine tutulurlar. Cemo ile Memo'nun macerası bundan sonra Memo'nun
köyünde geçer; Şıh Sayıt'lı Sorikoğlu köylerine sahip çıkar, Hükümet ise
köylülere yer olarak Çakır Gediği'ni gösterir. Memo baharda çan satmaya
Dersim'e gider, orada Şıh Sayıt'1ı Sorikoğlu'nun adamları tarafından pusuya
düşürülüp dövülür. Dersim köylüleri tarafından baygın bulunup obaya getirilir,
Senem buradadır, Memo iyileşene kadar burada kalır, bu arada Senem'den bir
çocuğunun olduğunu öğrenir, köylüler tarafından obaya ağa yapılır, ama Cemo'yu
unutamaz. Çakal Gediği'ne dönen Memo, köyün Sorikoğlu tarafından basıldığını
dövülenler, öldürülenler olduğunu, bu arada Cemo'nun dövülerek çocuğunu
düşürdüğünü ve oynatılmak üzere Sorikoğlu ve kaymakam yardımcısı tarafından,
zorla Zozana yaylasına götürüldüğünü öğrenir. Memo peşlerinden gider ve yanında
ki köylülerle baskın verir. Memo'yu gören Cemo eline aldığı "iki kazma
sopasından birini Sorikoğlu'na verir dövüşe davet eder ve dövüş sonunda Sorikoğlu'nu
öldürür.
Memo ile
Dersim'e Senem'in yanına dönerler. Bilbaşır'ın romanının Cemo isimli birinci
kitabının birinci bölümünü Cemo'nun babası Değirmend Cano'nun, ikinci bölümünü
ise Cemo'nun kocası çan ustası Memo'nun ağzından anlatır, Memo kitabı ise Memo'nun
diğer karısı şıh kızı Senem tarafından anlatılır, olayların finali ise Hozat
seyyar jandarma alayından bir asteğmen ağzından anlatılır. Romanın üç kahramanı
ağzından anlatılan aynı olaylarda farlılıklar görülmektedir. Cemo romanının
bittiği yerden itibaren Senem'in anlattıkları: Cemo Sorikoğlu tarafından
kaçırılır, haber alan Memo gelerek Cemo'yu kurtarır ve Sarikoğlu'nu öldürür,
Cemo'ya birlikte Senem'in yanına gitmeye önerirse de Cemo kabul etmez kendi
yurdunda kalır. Senem'in yanına dönen Memo ve bir kısım aşiret başkanı
şıhlarının isyan kışkırtmalarını önlemeye çalışarak Osmanlı ile iyi geçinmeye
çalışır; şıhlar ile işbirliği içindeki bir karakol komutanının aşiretten bir
gelini karakolda alı koyması üzerine yapılan karakol baskını üzerine dağa çıkmak
zorunda kalır, Senem ise çocuğu Memo'yu (Memo'nun oğlu) alarak Cemo'nun yanına
gider ve Memo'nun çocuğunu Cemo'ya emanet ederek dağlarda gezen Memo'nun yanına
döner bir süre sonra bir ihanet sonucu kurulan bir pusu da Memo ve Senem
öldürülür.
Cemo romanı Bilbaşar'ın 1953
yılında Yeditepe Dergisinde Çancının Karısı ismi ile yayınlanan öyküsünün
geliştirilmesi ve Saltanatın Satılması öyküsü ile birleştirilmesi ile
şekillenir. "Zengin köy ağasının göz koyduğu Cemo ile Memo'nun destansı
aşkları olarak sinemamız kaynaklarına giren film Osmanlının son günlerinde
geçer, oysa roman Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve Şeyh Sait isyanı (1925) ve
Dersim ayaklanması (1930) fonunda geçer. Sinemamızın siyaseti dışlamasına -daha
doğrusu ilgi alanı dışı bırakmasına- bir örnek olan bu durum; giderek başka
türlü bir siyasallaşmadır. Roman cumhuriyetin ilk yıllarında geçer, ama devlet
güçlerinden ve şehirlilerden söz edilirken hep Osmanlı diye bahsedilir, ayrıca
kendilerinin alevi, onların (hükümet ve şehirlilerin) Hanefi olduğu belirtilir.
(Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf; 138)
CEMO üzerine yazılanlar:
Şükran
Kurdakul (Varlık,
1983): Cemo, Doğu Anadolu'da kağıt üzerinde kalan yasaların dışında bırakılmış
insanların romanıdır. Köyleri, meraları ile birlikte alınıp satılan bu insanlar
masalsı bir hava içinde sergilenirler. Behçet Necatigil'in deyişiyle, Cemo'nun
'canlı, deyimli, şiirli bir dil ve anlatımla yaratılmış, bütünüyle yerli olma
nitelikleri' Kemal Bilbaşar'ın sanatında yarattığı en belirgin değişim olmalıdır.
Sadun Tanju (Demokrat İzmir Gazetesi,
1966): Kemal Bilbaşar'ın ele aldığı tipler, zavallı 'oyuncaklar' dır. Ağanın,
bey'in kapısında doğup büyümüşler, devlet nedir, millet nedir bilmemişler,
kaderde olan olaylarla ağabey kapısından uzaklaştıkları zaman da, vahşi tabiat
içindeki yalnızlıklarıyla, bütün o bölgedeki hayata hakim kuvvetlerle ümitsiz
bir savaşa itilmişlerdir. Kemal Bilbaşar, bu ümitsiz savaşı çok iyi anlatıyor.
Bütün ümitsizliğine rağmen, insanda bulunan ham cevherin özgürlük ve uygarlık
savaşında o zavallı Cemo'lara, Memo'lara ve Cano'lara nasıl bir direniş gücü
verdiğini okuyucuya övünçle duyuruyor
. Tarık Dursun K. (Milliyet,
1966): Roman'ın kuruluşu çokluk, taşbasması halk kitaplarının anlatım
özellikleriyle Anadolu masal geleneklerine uygun düşer. Anlatıcılar, bir yerden
sonra bencildir; onun anlattıkları Cemo'dan çok kendidir. Biraz düşçü, biraz
efsaneye yakın, biraz gerçek dışı ve biraz da olmak istediği kendisini,
Bilbaşar, Cemo'sunda romana bir yenilik de getirmektedir. Yazar olarak anlatıma
katılmadan, olayları yalnızca kişilerin ağzından ve onların konuşmasına sadık
kalarak vermektedir. Kurgusu, örgüsü önceki iki romanın çok ötesindedir ve usta
işidir ki...
Samih Emre
(Yön Dergisi, 1966): Sade, yalın, basit,
sağlıklı ve kahramanlarına tam denk düşen ocakbaşı masalları anlatımıyla, Dede
Korkut'tan, Köroğlu'n-dan, Aşık Kerem'den gelen destan mo-tiflerinin en gerekli
toplumsal özle yadır-ganmaz beraberliği. Sevgilerin yanında kinler, aşkların
yanında kıskançlıklar, döğüşlerin içinde kahramanlıklar, düş-künlüklerin
ardından yücelikler, güzelliklerin dizi dibinde cömertlikler, masalın eşi
gerçeklikler, toplum bi-lim ilkelerinin ışığında tarih olayları, hayatın
sonunda ölüm... CEMO, Anadolu halkının hayat kaderine bambaşka bir köşeden ayrı
bir bakış.. Bozkır köylerinin yoksulluk ve cahillik alın yazısına karam-sar
yaklaşmalardan ayrı dağ insanlarının değişik yaradılışlarına şiirce bir
kaynaşma.
Cengiz Tuncer (Akşam Gazetesi, 1966):
Romanın kişileri, çevresi, olay dizisi genel olarak bir destan özelliği
taşıyor. Hikaye yer yer birkaç kişinin hikayesi olmaktan çıkarak, bir kitle
hikayesi olmaya yöneliyor. Doğu Anadolu'nun dilsiz ve isyansız kölelerinin
dünyasını getiriyor. Bilbaşar'ın anlattığı köklü, arık ve yüce bir sevgidir.
Ali Cem (Sıvas Postası, 1966): Cemo,
yüz yıla yakındır batı esareti altında yaşayan tutsak Türk romanını özgürlüğüne
kavuşturan, kendi gücü ile çakıldığı yerden yekinip doğrulan, kendi öz sesini,
kendi öz gerçeğini konuşturup duyuran ilk Türk ve Anadolu romanıdır. … Bu bir
roman değil, Anadolu insanının destanıdır. Yiğitlik destanı, coşkunluk
destanı.. Cemo, Anadolu insanının yüreğinden kopup gelen evrensel bir soluk,
evrensel bir sedadır. Cemo'da Türk romanı en yüce doruğuna varmıştır.
Muzaffer Buyrukçu (Papirüs, 1967): Cemo,
Doğu'da yaşıyan yoksul halkların kara destanıdır. Sunduğu tablolar gerçekle
masal karışımı, şiirli, canlı, inanılır tablolardır. Bütün eksiklerine, dildeki
dengesizliğe rağmen henüz çok güçsüz bir takım örneklerle vakit geçiren romancılığımızın
hangi kaynaklara yönelmesini göstermesi bakımından CEMO öncü karaktere sahip
güçlü bir romandır.
Atilla
Özkırımlı (Milliyet
Sanat Dergisi, 1983): Cemo, yalnız Bilbaşar'ın yazarlığında değil, köyü köylüyü
konu edinen edebiyatımızda da bir dönüm Tahir Alangu (Varlık Yıllığı,
1967): Bu romanında, dağ insanlarına has, çevreden ve törelerden gelen
bağlantıların altında, kişilerinin çatışmalarında gözüken o donmuş toplum
yapısının insafsızlığını belirtmiş, hepsinin üstünde temasına da uygun düşen
canlı bir anlatışa ulaşmış. Cemo, K. Bilbaşar'ın en başarılı eseri olduğu
kadar, kendi türünde de başta gelen bir örnektir.(www.kemalbilbasar.com)
ÖDÜL
1973 yılında Sinematek
Derneğinin yaptığı araştırmada “Cemo” yılın en iyi 10 filminden biri seçildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder