Powered By Blogger

25 Şubat 2018 Pazar

CENGİZ HAN’IN FEDAİSİ (1973)


Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Senaryo: İlhan Engin
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film /Erdoğan Tilav

Oyuncular: Aytekin Akaya, Fatma Belgen, Seyyal Taner, Atıf Kaptan, Kazım Kartal, Yavuz Selekman, Gülten Ceylan, Ahmet Sert.

► Büyük Moğol İmparatoru Cengiz Han, 1162 yılında Moğolistan'da doğdu. Çocukluk adı olan Timuçin, Çince ''Mükemmel Savaşçı'' anlamına gelen ''Çengsze'' kelimesinden gelmektedir.

Rivayete göre Timuçin, bir eli yumruk şeklinde doğdu ve avucu açıldığında içinin kan pıhtısıyla dolu olduğu görüldü. Babası Yesügey Bahadır bunu öğrenince oğlunun büyük bir savaşçı olacağını ve yeryüzünde çok kan dökülmesine yol açacağını söyledi. Babası Yesügüy Bahadır, 12. ve 13. yüzyılda Moğolistan'da büyük ün ve güç kazanmış Kıyat Tatar boyunun önderiydi. Annesi aynı boydan gelen Ulun Hatun, Timuçin'i ve diğer çocuklarını eski Türk geleneklerine göre yetiştirmeye çalışan fedakar bir kadındı. Yesügüy Bahadır, büyük bir savaşçı olacağını söylediği oğlu Timuçin henüz on yaşındayken öldü. Yönetimi altındaki halkın birliği dağıldı ve Ulun Hatun ve çocukları kimsesiz, yardıma muhtaç hale geldiler.

Bu zorlu yaşam koşullarında büyüyen Timuçin, uzun boylu güçlü kuvvetli atılgan bir genç adam olmuştu. Bütün gün at üstünde kalabiliyor, okunu ustalıkla kullanabiliyordu. Timuçin ve kardeşleri babalarının ulusunu kendi çevrelerinde toplamaya ve bütün haklı bir araya getirmeye karar verdiler.

Bu çağda birçok derebeyliğe bölünmüş olan Moğolistan'da iki güçlü han vardı; Kereyit Hanı, Tuğrul ve Nayman Hanı, Buyruk. Merkitler denen üçüncü bir han vardı ki, bu soy Yesügüy Bahadır soyunun en eski düşmanıydı.

Yesügüy'ün oğullarının güçlenmesi karşısında telaşa kapılan Merkitler, bir gece Timuçin ve kardeşlerinin karargahına bir baskın düzenlediler. Timuçin'in annesini ve karısını kaçırdılar. Ayrıca bütün malı mülkü yağmalanan Timuçin canını zor kurtararak Haldun Dağı'na sığındı. Merkitlere karşı koyabilmek ve ailesini kurtarabilmek için babası Yesügüy Bahadır'ın dostu Kereyit Hanı Tuğrul'dan yardım istedi. Tuğrul Han, Timuçin'in emrine büyük bir ordu gönderdi. Timuçin böylece ailesini Merkitlerin elinden kurtarabildi.
Timuçin'in giderek güçlenmesiyle diğer boylarda ayaklanmalar da başladı. Savaş sırasında dostu Tuğrul Han da ölünce Kereyit boyu Timuçin'in tebasına katıldı. Birçok beyliği kendi himayesi altında toplayan Timuçin'in, Moğolistan'ın tek hükümdarı olabilmesi için en güçlü düşmanı Nayman Hanlığını da ele geçirmesi gerekiyordu. 1204'te başlayan zorlu savaş bir yıl sürdü. Timuçin bu savaşı da kazanmış, artık gücünü kabul ettirmişti. 1206 yılında Onon nehri kıyısında toplanan büyük kurultayca ''Cengiz'' ünvanı ile hakan ilan edildi. Bu törende geleneklere göre dokuz sancak dikildi.

Cengiz Han, elli yaşına kadar Moğolistan'ın çeşitli boylarıyla savaştı, ara sıra yenilgiye de uğrasa başarısızlıktan hiç bir zaman yılmadı. Ama Cengiz Han'ın asıl büyük başarıları bu yıllardan sonra başladı.
Cengiz Han önce Çin devleti ile savaştı. 1211 yılında Pekin'i kuşattı, uzun süren kanlı çarpışmalardan sonra Çin hükümdarıyla bir antlaşma imzalandı ve bir Çin prensesiyle evlendi. Bu ikinci evliliğiydi. Ancak savaş birkaç ay sonra yine başladı ve 1215'e, Pekin'in alınmasına kadar sürdü. Bu tarihte Çin hükümdarı Cengiz Han'ın kesin egemenliğini kabul etti ve haraç vermeye razı oldu.

Batıdaki en güçlü İslam devleti Harzemşahlardı. Hükümdarları Sultan Mahmut, kısa süre önce Karahıtay devletini yenilgiye uğratmıştı ve Çin'e saldırıya hazırlanmaktaydı. Cengiz'in başarısından sonra telaşa kapıldı ve ona Seyyid Bahaiddin Razi başkanlığında bir elçiler kurulu gönderdi. Cengiz Han da Harzemşahlarla dostluğun ve ticaretin yararlı olacağını düşündüğünden, bu harekete karşılık olarak, Harzeme Mahmut Yalavaç başkanlığında bir kurul gönderdi. Böylece Moğollarla Harzemşahlar arasında dostluk başlamış ve bir ticaret antlaşması yapılmış oluyordu.

Bu antlaşma üzerine, 1218'de 450 kişilik Moğol ticaret kervanı, o çağın en pahalı mallarını islam ülkelerine götürmek üzere yola çıktı. Ne var ki, Harzem ülkesindeki Otrar şehrinde, Otrar valisi Kayır Han Inaçık bu kervanı durdurttu; mallarını yağmalattı, bütün adamlarını öldürttü. Kurtulabilen tek kişi, durumu Cengiz Han'a bildirdi. Bunun üzerine Cengiz, Sultan Mahmut'tan Kayır Han'ın kendisine teslimini istedi. Ama, Cengiz'in bu isteğini belirtmek için gelen elçileri de öldürüldü. Tarihe ''Otrar Faciası'' adıyla geçen bu olay, islam ülkelerine Moğol akınlarının başlamasının sebebi oldu.

Cengiz Han Harzem Devletinden öc almaya karar vererek büyük bir sefer düzenledi. Yolu üzerindeki Karahıtay ve Nayman beyliklerini ele geçirdi. Kervanının yağmalandığı ve adamlarının öldürüldüğü Otrar şehrine geldiğinde 70 bin askerle karşı koyan Otrar valisi Kayır Han'la bir süre çarpıştıktan sonra, oğulları Çağatay ile Ogedey'i orada bırakıp yoluna devam etti. Yolu üzerindeki kendiliğinden teslim olan Zernuk kalesinin bulunduğu şehre ''Kutlu Şehir'' adını verdi. Maverahünnehir denilen islam bölgesi de Cengiz Han'ın ordularınca kıskaca alındı. Ardında Semerkant'ı geçen Cengiz Han, Buhara'yı kuşattı. Üç gün üç gece süren saldırılar sonunda Buhara'yı savunan 50 bin kişilik ordu, kana bulanan şehri Cengiz Han'a teslim etti.

Semerkant'ı kuşattığında da yine halkı kılıçtan geçirdi. Horasan'ı da ele geçiren Cengiz Han oğullarına Harzem'in merkezi Ülgenç şehrini kuşatma emrini verdi. Altı ay süren kuşatma sonunda Ülgenç de yerle bir edildi. İntikamı Cengiz Han'ın tarih sayfalarına kanlı hükümdar olarak geçmesine neden olmuştu.
Bütün bu savaşlar, doğudaki islam devletlerinin hemen hepsinin Moğol egemenliğine geçmesini sağladı. Cengiz Han, 1225'de Moğolistan'a döndü. Dönüşte imparatorluğunu dört oğlu arasında paylaştırdı. 1227'de, Tangut seferinde hastalanarak öldü. Cenaze töreni eski Türk hakanlarınınki gibi yapıldığından mezarının nerede olduğu bilinmemektedir.
Bu büyük savaşçı yalnız askeri başarılarla yetinmemiş, Moğol İmparatorluğu'nun hukuk ve askeri işlerini düzenleyen bir kanun da yapmıştı. Cengiz Yasası diye bilinen bu yasa eski Türklerden Moğollara kadar gelen sözlü geleneğin otuz üç defterde toplanmasıydı.
Cengiz Han'ın askeri becerisi ve uyguladığı stratejileri tarihe büyük bir kumandan olarak geçme sini sağladı. (www.biyografi.info/kisi/cengiz-han)

CEHENNEM (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Tarık Tibet 
Kameraman: Yılmaz Ceylan
Yapım: Eti Film / Tarık Tibet

Oyuncular: Tarık Tibet, Beyza Başar, Sadettn Düzgün, Necip Tekçe, Gülten Ceylan

Konu: Ağa kızına aşık olup onu dağa kaldıran bir yanaşmanın aşkı.



 John Fowles’ın (1926-2005) hikayesinden ve Stanley Mann’in (1928) senaryosundan Amerikalı yönetmen William Wyler’in (1902-1981) filme çektiği 1965 yılı yapımı ve başrollerini Terence Stamp (1939), Samantha Eggar’ın (19399 oynadığı “The Collector” (Kolleksiyoncu) filminden uyarlama. (www.imdb.com)


CANO /ACI IZDIRAP (1973)


Yönetmen: Taner Oğuz
Senaryo: Işık Toroman
Kamera: Kenan Kurt, Mustafa Kuzu
Yapım: Metin Film / Işık Toraman

Ses Teknisyenleri: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Eti, Reji Asistanı: Cemil Bilgin, Ar Direktör: Haluk Tülümen, (Acar Film Renkli laboratuarlarında seslendirilmiş ve renklendirilmiştir)

Oyuncular: Ahmet Mekin, Hayri Şahin, Gönül Hancı, Muazzez Kurdoğlu, Gönül Tansel, Yılmaz Gruda, İhsan Baysal, Nesrin Kaptan, Kaan Batur, Zeki Tüney, Ceyhan Cem, Atıf Kaptan, Sırrı Elitaş, Muazzez Arçay, Uğur Salman, Süleyman Karadayı, Doğan Tan, Necati Kaygısız ve Ceyhan Cem, Çocuk Yıldız: Sibel Toraman

CANİLERE ÖLÜM (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Metin Yılmazbaş
Kamera: Yılmaz Ceylan
Yapım: Golden Film

Oyuncular: Süleyman Bolat, Yılmaz Şerif, Baki Tamer, Çiğdem Aytaç, Oğuzhan Mete

Konu: Hapisten kaça bir adamla, sosyete dolandırıcısının öyküsü.


CANIM KARDEŞİM (1973)


Yönetmen Ertem Eğilmez
Senaryo Sadık Şendil
Foto Direktörü Erdoğan Engin
Yapım Arzu Film Oktay Barkan, Nahit Ataman

Kurgu: Aleko Aleksandru, Yönetmen Yardımcısı: Muzaffer Hiçdurmaz, Kamera Asistanı: Selçuk Topçuoğlu, Set Fotoğrafları: Aytekin Çakmakçı, Negatif Kurgu: Hüsamettin Üren, ,Müzik Cahit Oben Laboratuar Şefi: Hikmet Kuyucu, Laboratuar: Hüseyin Kuğu, Sevinç Özkan, Hayati Akbulut, Işık Şefi: İlhan Aslım, Işık Asistanı: Süleyman Çekiç, Veli Özşahin, Senkron: Osman Koşkan, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, Set Ekibi: Taci Erşan, Ahmet Akgün, Mehmet Oğuz, Nihat Cerit (Ören Film Stüdyosunda renklendirilmiş, Lale Film stüdyosunda seslendirilmiştir. )

Oyuncular :Tarık Akan (Murat), Halit Akçatepe (Halit), Kahraman Kıral (Kahraman), Metin Akpınar (Kancı Mehmet), Adile Naşit (Öğretmen), Kemal Sunal (Yolcu), Sıtkı Akçatepe (Musta), Ali Yağız (Doktor), Renan Fosforoğlu (Lokanta Sahibi), Ahmet Turgutlu (Kasap), Kamer Baba (Ziya Efendi), İhsan Yüce (Tuvaletteki Adam), Necdet Yakın (Kahvedeki Adam), Bahri Ateş (Kahvedeki Adam),

Konu: Küçük Kahraman, ağabeyi ve ağabeyinin sadık arkadaşı Halit,birlikte yoksul ama neşeli bir hayat sürdürmektedir. Devamlı bir işleri olmayan ve günlerini daha çok aylaklıkla geçiren bu ikilinin tek amacı Küçük Kahramanın okuması ve hayatını kurtarmasıdır. Parasızlığa rağmen keyifli bir hayat geçiren bu küçük ailenin mutluluğu öğretmenin Kahramanla ilgili bir gerçeği ortaya çıkarmasıyla son bulur. Yapılan sağlık taramalarının ardından kan kanseri olduğu anlaşılan Kahramanın en büyük isteği ise bir televizyondur. Halit ve ağabey bundan sonra tüm güçlerini bir televizyon alabilmek için harcayacaktır

Ödül:
5. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde (1973)
► "En Başarılı 2. Film"
► Ertem Eğilmez, "En Başarılı Yönetmen";
► Erdoğan Engin "En Başarılı Kameraman"
► Cahit Oben "En Başarılı Müzik".
Sinematek Derneği'nin düzenlediği soruşturmada "En İyi 10 Film"den biri oldu.

► Yılın en önemli sürprizlerinden biri ise, Ertem Eğilmez'in "Canım Kardeşim'i oldu. Yıllardır başarılı iş filmlerine (ve özellikle melodramlara) imzasını atmış olan Eğilmez, halktan kişilerin öyküsünü anlattığı bu sıcacık komedide, Türk sinemasında eşine rastlanmamış akıcı bir kurgu ve özenli bir fotoğraf çalışması aracılığıyla, son derece canlı, insancıl, duygulu bir film ortaya koymuştu. Bu filmi seyrederken, De Sica-Zavattini ikilisinin İtalyan komedilerini, 1950'lerin İngiliz komedilerini, biraz da Amerikan sinemasını ansıdık. Ama bütün bunlar birer çağrışımdı ve Eğilmez, bizden tiplerle, bizden bir konuyla, bizden bir çevreyi ortaya koymuştu. İstanbul'u kullanışı olağanüstü başarılı, oyunculardan (giderek Tarık Akan' gibi genellikle yeteneksiz bir oyuncudan bile) aldığı sonuç, yüksek bir düzeyde idi. Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 107 ”




BÜYÜK SOYGUN (1973)


Yönetmen O. Nuri Ergün
Senaryo Bülent Oran
Kamera Erhan Canan
Yapım Erdoğan Film / Mehmet Bozdoğan
.
Prodüksiyon Amiri: Feyzi Uncu, Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, Kamera Asistanı: Ender Turgut, Seslendiren: Cemal Noyan, Dublaj Rejisörü: Hayri Esen, Negatif Montaj: Ziya Kuşdoğan, (Lâle Film Stüdyosunda Seslendirilmiş, İpek Film Film stüdyosunda renklendirilmiştir)

Oyuncular: Fikret Hakan, Nazan Adalı, Yıldırım Gencer, Hülya Şengül, Reha Yurdakul, Süleyman Turan, Remzi Yılmaz, Kenan Pars, Feridun Çölgeçen, Doğan Tamer, Hakkı Kıvanç , Ekrem Gökkaya, İ;lyas Kürtümoğlu, Erdal Somer, Mustafa Albayrak,

Konu: Soyulan kumarhanenin paralarını raslantı sonucu ele geçiren fakir bir karı kocayla, bir soyguncunun öyküsü.

BÜYÜK ŞAMATA (1973)


Yönetmen Aram Gülyüz
Senaryo Ahmet Üstel
Foto Direktörü Hüseyin Özşahin
Yapım Yıldız Film / Manuk Manukyan

Reji Asistanı: Engin Asyalı, Kamera Asistanı: Mürteza Yuki, Işıklar: Veli Özşahin, Prodüksiyon Amiri: Arif Eriş, Jenerik: Onubil, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Montaj Senkron: Süleyman Karakaya, Aleko Aleksandru, Negatif Montaj: Bayram Türkkan, Osman Koşkan, Sesleri Alan: Faruk Özer,
Ören Film Stüdyosunda hazırlanmış ve renklendirilmiş, Yıldız Film stüdyosunda seslendirilmiştir.

Oyuncular: Beyaz Kelebekler, Fikret Hakan, Feri Cansel, İlhan Daner, Cemil Akacan, Sırrı Elitaş, Niyazi Gökdere, Elif Pektaş, Senar Seven, Füsun Olgaç. Dündar Aydınlı, Yusuf Çağatay, Alp Akın, Sedat Demir, Aynur Akkun, Altın Seri Gülten Ceylan, Sevim Sevil, Muammer Karca,

Not: Feri Cansel ve Fikret Hakan misafir oyuncu olarak katılmışlar. Film Almanya’da video olarak piyasaya çıkarılmıştır. Film devrin önde gelen “Beyaz Kelebekler” topluluğunun şarkılarıyla süslenmiştir.


filmi izle 


BİTİRİM KARDEŞLER (1973)


Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Fuat Özlüer, Erdoğan Tünaş 
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu

Oyuncular: Kartal Tibet, Kadir İnanır, Meral Zeren, Yeşim Tan, Turgut Özatay, Hulusi Kentmen, Necdet Tosun, Kayhan Yıldızoğlu, Mürüvvet Sim, Sami Hazinses

KONU: Veli (Kartal Tibet) ile Ali (Kadir İnanır) geçimlerini hamallık yaparak temin eden iki kardeştir. Ama ne kardeş! Bir türlü birbirleri ile geçinemeyen, en küçük bir bahanede bile sürekli kavgaya tutuşan ve sonunda darılıp konuşmayan iki düşman gibidirler. Bu huylarından bıkan babaları, ölüm döşeğinde imiş gibi numara yaparak, son isteğinin ikisinin sonsuza dek barışık yaşamaları olduğunu vasiyet eder. Bu arada Seyit Abdullah adlı bir mafya babası, kaçakçılar kralı diye ünlenmiş Habib Nizamettin’e uyuşturucu alsınlar diye iki adamını gönderir. Ama adamlar, yapacakları işlerin de içinde yazılı olduğu bavullarını kaybeder. Bavulu bulan ve açan Ali ile Veli’nin aklına parlak bir fikir gelir. Adamlarının yerine geçerek aynen yazıldığı gibi Sarraf Mahmut’tan yüklü bir para alıp, onunla Niza Ceylani’den uyuşturucuyu alacaklardır. Ama malı beğenmemiş gibi yapıp, almaktan vazgeçerler. İzlerini süren Abdullah’ın gerçek adamlarına ise kimse inanmaz. Parayla eğlenirler. Veli gazinoda çalışan Okşan’a aşık olur. Ali ise Ayşe’den hoşlanmıştır. Habib Nizamettin ikisinin onu dolandırdığını öğrenince, kendisini ihbar etmesinler diye onları vurdurur. Öldü diye bıraktıkları iki bitirim kardeş sağdır. Ali ile Veli onlara iyi bir ders vermek için Nizamettin ‘in bürosuna gider ve onunla Seyit Abdullah’ı birbirine düşürür. Haydutlar kendi aralarında çarpışırken polise haber verip kendisini yakalatırlar. Parayı da polise verince el elde baş başta kalan bitirimlerden Veli Okşan ile, Ali ise Ayşe ile evlenir…
_______________________________

  İtalyan yönetmen Enzo Barboni’nin (1922-2002) yazdığı ve 1971 de yönettiği başlıca rolleri Terence Hill (1939), Bud Spencer (1929), ve Jessica Dublin’in (1942)oynadığı “western komedi” olan, “continuavano a chiamarlo Trinità” isimli filmden uyarlama






BİR DOST BULAMADIM (1973)


 “EZOM” 

Senaryo ve Yönetmen: Kemal Kan, 
Kamera: Mükremin Şumlu, 
Yapım: Hayat Film/Şevki Tosunoğlu

Oyuncular: Yıldız Tezcan, Aytaç Arman, Yusuf Sezgin, Ali Şen, Şefik Döğen, Şale Çakın, Sami Tunç

Konu: Bir “Ezo Gelin” uyarlaması: 
Ezo koyun en güzel kızıdır, Demircioğuları'ndan Ali ile sözlüdür. Bu arada Huncuoğlu Ezo'ya kafayı takmıştır ve her türlü kötülük yapmaktadır. Ali Kore’deki savaşa gider, ardından ölüm haberi gelir Demircioğuları'nın evine. Aradan 6 ay geçer ve Huncuoğlu tekrar Ezo'ya göz diker. Bu yüzden Dinar baba (alinin babası) Ezo'yu öbür oğluna nikahlar. Aradan bir zaman geçtikten sonra Ali tekrar köye döner. Yaralanmış ama ölmemiştir. Ve işler tam karışır. Ali köyde duramaz gider,  Ezo onuda götürmesini, kardeşinin elli elline değmediğini söyler. Ali Ezo'yu götürmez, kardeş karısısın der ve gider. Ezo buna dayanamayıp yağlı urganda can verir.

23 Şubat 2018 Cuma

BİR DEMET MENEKŞE (1973)

Yönetmen: Zeki Ökten,
Senaryo: Selim İleri,
Kamera: Ali Yaver,
Yapım: Er Film / Berker İnanoğlu

Ses: Tuncer Necmioğlu Yönetmen Yardımcısı: Yaşar Seriner Kamera Asistanı: Umur Özküer, Bican Avşar

Oyuncular: Kartal Tibet (Kenan Manizade), Hale Soygazi, Nesrin), Lale Belkıs (Banu), Muazzez Kurdoğlu (Aliye), Güler Ökten (Candan), YeşimTan (Sevim), Mualla Sürer (Fatma, Nubar Terziyan (Yakup), Şener Şen, Gülten Ceylan (Ayşe), Kayhan Yıldızoğlu (Avukat), Reha Kıral (Halil), Günfer Feray (Belkıs), Meral Kurtuluş (Melahat), Silvana Panpani (Komşu), Nermin Hoşses, Şule Tınaz,
YapımHayat Film/Şevki Tosunoğlu

The Godfather Waltz’ (1972) (Nino Rota). ‘Küçücük bir terzi kız’ Nesrin ile ‘fabrikatör’ Kenan Manizade. Ama aralarında, ne olmuş nasıl olmuşsa yaş, sınıf ve daha nice farkı ortadan kaldıran sevgi. 
Nesrin; “Her şeyi anlatmıştım sana bir demet menekşenin büyüsüne kapılıp. Bu muydu insanlığın? (Yüzüğü uzatıp) Sizin malınız, hakkınız geçsin istemem.” 
Kenan; “Dinlesen bağışlayacaksın.” 

Nesrin; “(Artık kurumuş olan çiçekleri atarak) Benim için koparıldığı günkü kadar tazeydi bu menekşeler.” 

Kenan; “Nesrin, dur Nesrin, seni seviyorum. Sensiz olamam, seni seviyorum Nesrin.” [Genç kız, (bizim gibi) gözyaşları içinde Tony Osborne’un ‘Incidentally’ 33’lüğündeki (1965) ‘Samson and De lilah’ (Suit : Prelude) (1949) (Victor Young) ile yollarda koşacaktır.] 


‘Paola, 11099’. Mikis Theodorakis’in ‘State of Siege’ (1973) için yaptığı ezgi ‘Bir Demet Menekşe’ ve Nesrin’deki sadelik ile öylesine uyumlu ki.
Kısa süren çiçek görüntülerinden sonra Füsun Önal’ın şarkısında (Şanar Yurdatapan) (1975) “Binlerce, yüz binlerce//**//Hepsi yaşam derdinde” diyeceği ‘İnsanlar, insancıklar’ arasına karışıveriyoruz.
O kalabalıkta bir genç kız. Nişantaşı’ndaki Butik Candan’da çalışan Nesrin. “Terziyim, daha doğrusu dikişle kazanıyorum hayatımı.” (‘Terziyim’ demeyi bile bir böbürlenme saydığından, sonraki cümle ile bunu yumuşatmaya çalışıyor.) Kuyumcu Yakup Amca’nın “Modası geçti böyle şeylerin. Eski tıraş elmas.” dediği yüzüğü satmak istiyor. “Annemin yüzgörümlüğü. Almanya’ya gideceğim. Para lazımdı. (Nesrini seslendiren Nevin Akkaya, ‘lazımdı’ derken ayı biraz fazla vurguluyor) Denkleştiremedik bir türlü.”
“600 lira eder bu. O da güzel hatırınız kırılmasın diye.” Böyle konuşarak genç kızı biraz üzen Yakup Amca, filmin sonlarına doğru Kenan’a söyleyeceği birkaç cümle ile onların beraberliklerinde etkili olacaktır.
Dükkânda misafir olarak bulunan Boya Fabrikası sahibi Kenan Manizade; “Bakabilir miyim yüzüğünüze? Güzel bir yüzük. Bana satar mısınız? Bin 500 liraya alırım.” Nesrin gittikten sonra, kahve (Yakup Amca’nınki tabağa damlamış) eşliğindeki sohbetleri sırasında, Kenan sanki yüzüğü değil genç kızın yüreğini tutuyor gibi.
O gün, güvercinlere yem verirken tekrar karşılaşırlar. (Tabaklara yem dolduran âmâ kadın aklımızdan çıkmıyor.) Rıfat Ilgaz’ın ‘Güvercinim Uyur mu?’ (1974) şiirini anımsamamak elde mi; “Sömürgen cami güvercinleri sizin olsun//**//Kuş dediğin Piyerlotisiz yaşamalı//Adaksız avlusuz şadırvansız//Buluttan süzmeli suyunu//Kuşçular çarşısında tüy dökmemeli.” 

Arabası ile çalıştığı butiğe bıraktığı genç kız, Kenan için (iyi ki kaza yapmadı, yoldan çok Nesrin’e bakıyordu çünkü) fabrikasından da, çevresinden de önemli olacaktır. [İlişkilerinde önemli bir yeri olan ve kime ait olduğu harflerinden anlaşılan ‘34 KT 417’ plakalı beyaz Mercedes’i ‘Beklenen Şarkı’ (1971) filminde de görmüştük.] Yakup Amca’nın sözleri; “Aşk bu, yol yordam bilmez.”
Filmin ortalarına doğru Kenan “Seni seviyorum Nesrin” diyor. Ama o sahneye kadar bu cümleyi, değişik biçimlerde o kadar çok söylemişti ki; “Sen olmayınca hiçbir şey olmuyor sanki.” 

İkisi de (Kenan “Büyük işadamı oynamaktan usandım artık” dediği varsıl; Genç kız ise “Her gün ölüyorum buralarda” dediği yoksul) çevrelerinde mutsuz.
Nesrin nişanlısından ayrılmış. “İlk aşk, insan sevip sevmediğini bile hissedemiyor”. Almanya’yı kurtarıcı gibi görüyor. “Gidersem her şey değişecek. (Nişan bozulmasaydı, belki de Kenan’la tanışamayacaktı.) [Yüzüğü Halil’e geri verişini ‘La Course Du Lièvre A Travers’ filminin (1972) aynı adlı melodisi (Francis Lai) ile izliyoruz.] 

“Kalabalığı sevmiyorum” diyen Nesrin’le “Başka bir insan olmak isterdim. Çoğunlukla kaynaşmış insanlardan” diyen Kenan’ın ilişkileri öylesine çıkarsız ki, film boyunca yalnızca bir demet menekşe armağan edilir. 

Yatalak annesi Aliye, evlenmemiş teyzesi Melahat, evlere şenlik dedikoducu komşuları Fatma, atölye arkadaşları Ayşe ve Sevim’le yaşayan Nesrin, babası öldüğünden ailesi için çok önemli. “Nesrin bizim her şeyimizdir. Evimizin direğidir. Ne kazansa babasının emekli aylığına katar. Geçinip gidiyoruz işte.”
Kenan ise ‘pek’ uyum sağlayamadığı karısı Banu (sigaraları bile farklı, O Samsun, Banu Kent içiyor) ve ‘hiç’ uyum sağlayamadığı Belkıs ve Taner gibi arkadaş çevresi ile yaşamak zorunda. 

Bir gece (Nesrin’in doğum günü), Kulüp X’te, Onları dans ederken gören Belkıs’ın, durumu Banu’ya anlatması yalnızca Manizade ailesinin değil, kendisinin de arkadaşı ile ilişkisinin sonu olur. 

1936’da, sevgilisi Simpson için tahtını terk eden İngiltere Kralı VIII. Edward gibi Kenan da sevdiğinin yanında yer alıyor. Harry Belafonte’nin şarkısı; “It was love, love alone//Caused King Edward to leave his throne.” 

Yıllar sonra, içimizde Yakup Amca’nın sözleri. “Kötü çağda yaşıyoruz. Hepimizin hayatı kirli. Herkes kendi derdine düşmüş. Kimsenin kimseyi gördüğü yok. Sırt çeviriyoruz durmadan birbirimizde. Paraya açık gözlerimiz. Sen güzel bir insan bulmuşsun. Tertemiz bir kızcağız. Kıymetini bil Kenan Bey evladım. Sahip çık. Sahip çık ki, gelecek nesiller dürüstlüğü büsbütün unutmasınlar.”

Aliye Hanım’ın Nesrin’e Kenan için söyledikleri; “Çile Ocağı’na sığınanlar geri çevrilmez kızım.”
(Yazan: Murat Çelenligil) 

BİLÂL-İ HABEŞİ 1973


(EZAN-I MUHAMMEDİYE) 

Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Nuri Kırgeç
Kamera: İzzet Akay
Yapım: Osmanlı Film / Mehmet Karahafız
Teknik Direktör: Engin Temizer,

Oyuncular: Türker Tekin, Nalan Çöl, Hayati Hamzaoğlu, Reha Yurdakul, Muazzez Kurtoğlu, Atıf Kaptan, Gülten Ceylan, Kazım Kartal


 Bilal-i Habeşî, insanların boyunlarına tasmalar takılıp çarşı-pazarda köle niyetine satıldığı talihsiz bir dönemde Mekke'de dünyaya gelmişti. Aslen Habeşli idi. Anne babası da köle olan Bilal'in, ne yaşadığı gününde bir hakkı, ne de geleceği ile ilgili plânları vardı. Olamazdı da..! Zira, onun hayatı, efendisinin lütfundan ibaretti..! Güttüğü hayvanlarıyla eş tutulduğu anlar, adam yerine konulup lütufta bulunulduğu en kıymetli zamanlarıydı O'nun..! Bulunduğu evde Rasûlullah'a karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir kin, her defasında açığa çıkan bir nefret vardı. Sürekli komplolar kurulur, davasından vazgeçirmek için akla hayale gelmedik tuzaklardan bahsedilirdi. Hoşuna gitmese de Bilal'in, akışı değiştirmeye ne gücü, ne de yetkisi vardı. Kendisi için çizilen çizginin dışına çıkamaz, genelde efendisinin deve ve koyunlarını otlatır, kendi halinde, çileli bir hayat yaşardı. İslâm gelip elinden tutmasaydı, öyle de devam edecek ve bir köle olarak noktaladığı hayatı unutulup gidecekti.

Kim ne derse desin Bilal, gerçek sahibini, gönlünün sultanını bulmuştu ve bir daha da O'ndan hiç ayrılmayacaktı. Zira Bilal, artık Hakka uyanmıştı. Hem de nice hürlerden önce..! Kullara kulluktan kurtulmuş, O'nun elçisine de gönlünü kaptırmıştı. Birinci, ikinci, üçüncü gün derken, Ebû Cehil, durumun farkına varmış ve böylelikle Bilal için daha zor, daha da çetin günler başlamıştı
Nurun perde altında yayıldığı sırlı bu ilk günlerde, imanını ilân etmek bir cesaret isterdi ve bu cesareti gösteren yedi kişiden biri de Bilal'di. Kâbe'deki putlara söz söyleyip hakaret ettiği görülünce bir gün, hakkında söylentiler yayılmış ve amansız bir takip başlamıştı. Sahibini sıkıştırdılar. Efendisinin bir köle için riske girmeye hiç niyeti yoku. Zaten Bilal de, kölelerinden bir köleydi. Minnetsizdi ve, 'Alın sizin olsun. Ne yaparsanız yapın' deyiverdi. Bilal, Ümeyye İbn Halef'in ellerinde, Ebû Cehil'in insafına(!) kalmıştı.

Aldılar ve Bilal'i sahraya götürdüler. Çölün kızgın kumları üzerinde yatırıyor, omuzlarına taşlar koyup, bir taraftan işkence yaparken, diğer yandan da gönlünün gülü Muhammed'i ve dinini inkâr etmesini istiyorlardı.

Bilhassa Ebû Cehil'de, bitip tükenmek bilmeyen bir kin vardı; salyalar dökülen ağzından bu kinini her fırsatta kusuyordu. Bir efendi olarak aklına sığıştıramıyordu; kendi iradesi dışında bir başka güç nasıl kabul edilebilirdi? Hele bir köle.. konumuna bakmadan böyle bir kabule nasıl cür'et edebilirdi? Yüzüstü kızgın kumlara yatırıyor ve güneşte kızarıncaya kadar işkence yapıyordu. Bir taraftan da, 'Muhammed'in Rabbini inkâr et!' diye sürekli telkinde bulunuyor, hakaret üstüne hakaretler yağdırıyordu. Zaten takati tükenen Bilal'in, söz söylemeye mecali kalmıyor, dudaklarından sadece bir kelime dökülüyordu: 'Ehad.. Ehad..!'

Bilal, o dünyayı da bilen birisiydi. Bugüne kadar hep onlarla beraberdi. Dediklerini kabullenip tekrar yanlarına gitse ne değişecekti? Hayat boyu işkence altında yaşamaktansa, bu işkenceye katlanıp ebedî huzuru yakalamak vardı işin aslında. Onun için dişini sıkmış ve zilletle yaşamaktansa izzetle ölümü çoktan göze almıştı. O gün Bilal'e kimse güç yetirip isteklerini kabul ettiremedi. Bulduğu yolda sabit kadem kalmaya kararlıydı ve her türlü işkenceye rağmen bu kararlılığından zerre kadar taviz vermedi… (Reşit HAYLAMAZ)

BENİ MAHVETTİLER (1973)


Yönetmen: Oğuz Gözen
Senaryo: Kadir Şaşmaz
Kamera: Fahri Danışman
Yapım: Eşlik Film / Kadir Şaşmaz

Kamera Asistanı: Mustafa Kuzu, Prodüksiyon Amiri: Cavit Karakaya,
Kurgu: Necdet Tok,

Oyuncular: Süleyman Bolat, Nazım Berk, Mustafa Dik, Nesrin Kaptan, Kadir Şaşmaz, Remziye Fırtına, Nurettin Kaygısız, Alim Yılmaz, Cavit Karakaya

Konu: Bursa genelevine düşen bir kadınla (Nazan Berk), yıllardan beri onu büyük bir aşkla seven, fakat kadın tarafından horlanan, hor , hor görülen bir adamın (Kadir Şaşmaz), öyküsü.

BEN DOĞARKEN ÖLMÜŞÜM (1973)


Yönetmen: Yücel Çakmaklı
Senaryo: Safa Önal, Ahmet Üstel,
Foto Direktörü: Ali Yaver
Yapım: Erman Film / Hürrem Erman

Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Montaj: Mehmet Özdemir, Renk Uzmanı: S. Türker Vatan, Laboratuar: Hasan Örnek, İsmet Tomaçgil, Selâhattin Kaya, Abdullah Akdeniz, Montaj ve Senkron: Mehmet Özdemir, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Ar Ditrektör: İsmail Hakkı Şen, Işık Şefi: Rıdvan Varol, Set Amiri: Nejat Buvan, (Ar Film Stüdyosunda seslendirilmiş, Yeni Stüdyo laboratuarlarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: Orhan Gencebay, Necla Nazır, Mahmut Hekimoğlu, Kerem Yılmazer, Kamuran Usluer, Erol Günaydın, Turgut Boralı, Süha Doğan, Leman Akçatepe, Feridun Çölgeçen, Ekrem Dümer, Harika Köpek Sas, Çocuk Yıldız: Kahraman Kıral (D.1964)

Konu: Orhan ve Sevim birbirini seven iki gençtir. Orhan’ın kardeşi Mete ise bir hırsızlık çetesindedir. Mete, soymaktan vazgeçtiği bir fabrikayı Orhan’a bildirir. Orhan kardeşini kurtarmak için olay yerine gider. Bu sırada evlenmek üzere olan Orhan’ı kız evinde nikah memuru beklemektedir. Ancak, soygun sırasında çıkan çatışmada Orhan kafasına aldığı bir darbeyle bayılır ve Suha paraları alarak kaçar. Olay yerine gelen polis Orhan’ı suçlu zannederek tutuklar ve hapse atılır. Orhan’ın hapse girişiyle uzun süre onun çıkmasını bekleyemeyen Necla, çareyi evlenmekte bulur. Bu arada Orhan suçsuz olarak yattığı cezasını çekmiş tahliye olmuş ve Necla-Kerem çiftinin de bir erkek çocukları olmuştur.

Orhan, hapisten tanıdığı koğuş arkadaşı Kamuran’ın gecekondusuna gitmiş bir iş buluncaya kadar onunla kalmak zorundadır. Ama Kamuran hiç de sağlam pabuç değildir. Necla’nın çocuğunu kaçuırmış ve fidye talep etmektedir. Fidyeyi alacağı gece polis tarafından yakalanan eski sabıkalı Kamuran tekrar hapse girer. Çocuk Orhan’ın başına kalmıştır artık. Onu kendi oğlu gibi büyütür, sokaklarda çalgıcılık yaparak para kazanırlar. Filmin sonunda artık tüm gerçekler ortaya çıkmış, Necla ve Kerem çocuklarına kavuşmuş Orhan ise ölmüştür.




BENİ İNTİKAM BEKLİYOR (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Müjdat Saylav
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Tan Film/Turgut Bolat

Oyuncular: Melek Görgün, Süleyman Bolat, Gülgün Erdem, Oktar Durukan, Danyal Topatan, Alaaddin Seyhan, Süheyl Eğriboz, Cavit Karakaya, Suat Saylav, Faruk Panter, Enver Dönmez

Konu: Babasını öldüren adamın, kızına aşık olan gencin öyküsü

BEN BÖYLE DOĞDUM (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Tunç Başaran
Foto Direktörü: Rafet Şiriner
Yapım: Aslan Film / Turgut Öcal

Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Negatif Montaj: Ziya Kuşdoğan, Prodüksiyon Amiri: Yavuz Işıklar, Set Ekibi: Nizam Ergüden, Mehmet Söğütoğlu, Ercan Akyıldırım,
Kamera: Taci Saraç, (İpek Film Stüdyosunda seslendirilmiştir)

Oyuncular: Tanju Korel, Feri Cansel, Süleyman Turan, Nihat Ziyalan, Atlan Günbay, Gönül Tansel, Şefik Döğen, Raik Alnıaçık, Necdet Yakın, Sami Akbulut, Zeki Tüney, Oktay Yavuz, Ufuk Sönmez, Selâhattin Geçgel, Giray Alpan, Sönmez Yıkılmaz,

Konu: Tanju kan davasından kaçıp büyük bir şehre gelir ve bir gazinocuyu ölümden kurtarır gazinocu ona kendi gazinosunda fedailik yapmayı önerir Tanju kabul eder ve zamanla patronun en iyi adamı olur fakat patronun sevgilisi Tanju’dan hoşlanmaya başlar fakat Tanju ondan hoşlanmaz Tanju’nun patronu diğer gazino patronları tarafından vurularak öldürülür Tanju patronunun intikamını almaya karar verir.