Eser: Kerime Nadir
Foto Direktörü Melih Sertesen
Müzik: Bora Ayanoğlu
Yapım: Acar Film / Murat Köseoğlu
Kostümler: Faize Sevim Modaevi, Kuaför: Muammer
Yaprakgül, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Montaj:
Özdemir Arıtan, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Prodüktör Amiri: Refet
Gülerman, Işık Şefi: Cengiz Arlı, Set Amiri: Ahmet Ateş, Dekorlar:
Bilal Uysal, Mustafa Acar, Aksesuar: Hasan Aslan, Kamera: Abdullah
Gören, Prodüksiyon Temsilcisi: Gürcan Köseoğlu, (Acar Film Stüdyosunda
çevrilmiş ve renkli laboratuarlarında hazırlanmıştır.)
Oyuncular: Filiz Akın, Kartal Tibet,
Suzan Avcı, Nuri Altınok, Aynur Aydan, Aytaç Arman, Ekrem Dümer, Renan
Fosforoğlu, Başak Gürsoy, Yadigar Kırmızıgül, Nezihe Güler, İsmail Varol, Vahit
Volkan, Hayri Arlı, Mankenler: Başak Gürsoy, Zülal Özbağ, Aynur Aydan,
► Babası
tanınmış bir yazar olan ünlü bir futbolcunun, babasından habersiz bir şekilde
evlenmesi ve maçlarından dolayı ülkesine dönemediği için,karısını babasına
emanet etmesiyle başlayan olaylar” birbirini izler. Romanına sadık kalınarak
çekilen bu filme ait roman özeti ve aynı zamanda filmin de konusu şöyle:
Her şey o mektupla
başlamıştı. Otele geldiğinde, geniş koltuklardan birine oturdu. Doğrusunu
söylemek gerekirse, önce bu işi muzip oğlunun bir şakası sanmıştı. Fakat otelin
kayıt defterindeki o oda ayırttırılmış ve isimde aynı şahsa aitti. O an
başından aşağı soğuk terler boşalıvermişçesine yerinden fırladı ve doğruca 216
numaralı odanın önüne gitti. Kapıda rahatsız etmeyin yazısını görünce bu işi
yarına bırakmaya karar verdi. Akşam otelin barına gittiğinde genç güzel bir kız
alkolün vermiş olduğu etki ile üstündekileri tek tek çıkartıyor ve Oğuz Bey’e
öpücükler atıyordu. Buna daha fazla dayanamayarak odasının yolunu tuttu.
Ertesi sabah tekrar odanın
önüne gidip kapıyı çaldığında, içerden gelen küstah cevaplar iyice sinirini
bozmaya yetmişti. İçerdeki o ses, kapıyı açtığında büyük bir şok yaşadı.
Ona bakan yüz, akşam barda
üstünü başını çıkartıp dans eden kızın ta kendisi idi. O anda oğlunun niye
böyle bir işe kalkıştığını düşünerek kızgın bir şekilde hazırlanmasını
söyleyerek buradan gideceklerini söyledi. Çiftliklerinin yolunu tutarken ikisi
de konuşmuyor, gözlerini yoldan ayırmıyorlardı. Derken Perran özür dilercesine
bir şeyler mırıldanıyordu. Fakat hiç bozuntuya vermeden yoluna devam eden Oğuz
Bey, çiftliğe geldiklerinde evin işlerine bakan İclal Hanıma onu tanıştırmak
için ağzını açtı. İclal Hanım da onu pek sevmemiş olacak ki yüzü bir karış açık
şekilde işlerim var diyerek oradan uzaklaştı. Bu huzursuzluk devam ederken
yanına gelen Perran, özür diliyor ve böyle çılgınlıkların bir daha olmayacağını
tekrarlayarak Oğuz Bey’in gönlünü almaya çalışıyordu.
Bundan
sonra, aralarında büyük bir yakınlaşma başlıyor ve sık sık çiftlikten uzak,
geceleyin geri dönmeyen geziler Bu durum gelinini önceden tanıştırmış olduğu
yakın arkadaşı, Sabir, halası, Tomris Albat ve ev halkını rahatsız ederdi. Bu
geziler, bu yakınlaşma yanlış anlaşılmaya neden oluyor olmalı ki Sabır, Oğuz
Bey’in odasına girerek ona tehditler savuruyordu. ”Oğlunun karısıyla nasıl
böyle bir ilişkide bulunabilirsin?” gibi sözler sarf ettiğinde sorun anlaşılmıştı.
Oysaki bu ilişki aralarında kurmuş oldukları büyük dostluktan başka bir şey
değildi. Onu tersleyerek odadan çıkmasını sağladı. Ertesi sabah Perran ile
çıkmış oldukları at gezisinde büyük bir patlama duyuldu ve ardından Sabir
çalılıkların arasından görüldü.
Anlaşılan
av merakı devam ediyordu. Ama neredeyse ikisinden birini vuracaktı. Eve
döndüklerinde oğlundan gelen telgrafta, ilk uçakla geliyor olduklarını
yazıyordu. Hava alanına vardıklarında büyük bir seyirci kitlesi futbol
kafilesini bağrına basıyordu. Tabi bunların içerisinde oğlu da vardı. Oğlu Mete
koşarak yanlarına geldi ve tek tek herkese sarıldı. Perran buna pek sevinmemiş
gözüküyordu. Anlaşılan aramızdaki o muhteşem dostluğun bozulmasından
korkuyordu. O sırada uçağın kapısında bir kadın belirdi ve Mete babasına onu
işaret ederek “İşte karınız babacığım” diyordu. O boşanmak üzere olup ne
zamandır görmediği karısı Mediha oğlunun mürüveti için geri dönmüş ve halası
Tomris sayesinde boşanma kayıtlarını iptal ettirmişti. Oğuz Bey Mediha soğuk
bir şekilde karşıladı. Çünkü her zaman ki gibi işlerine karışacak ve onu bir
kölesi gibi kullanmaya devam edecek kendini beğenmiş biriydi. Sabır anlatmış
olacak ki o da Perran’ı görünce pek sevinmemiş olduğu yüzünden okunabiliyordu.
Çiftliğe gittiğinde Mete arkadaşlarını çağırdığını ve karısı ile birlikte yurt
dışına giderek orada bir takıma transfer olmak istediğini söyledi. Perran buna
karşı çıkarak hiçbir yere gitmeyeceğini söylüyor Mete de onu yatıştırmaya
çalışıyordu.
O akşam beraber dışarı çıkan
Mete ve karısı eve döndüklerinde Mete yalnızdı. Mete’nin ağzını bıçak
açmıyordu. Perran’ı bulmaya gittiğinde Mete’den boşanmak istediğini söylüyordu.
Bu çok iddialı bir söz idi. Perran konuşmaya başladı. Yurt dışına gitmek
isteyişinin sebebinin zenci bir metresinin olduğu idi. Bu arada Mete yurt
dışına gitmiş ve bir ön anlaşma imzaladığının haberi gelmişti bile. Bunun
üzerine Perran‘ı çiftliğe getiren Oğuz Bey, evde Sabır ve karısının asık
suratlarıyla karşılaştı. Ertesi sabah yine atla geziye çıkmaya karar verdiler.
O gün zambaklar daha da büyümüş ve güzelleşmişlerdi. Şelalenin önüne
geldiklerinde yine korkunç bir patlama ve Perran atın üstünden düşüyordu. O
sırada Sabir çalılıklar arasından çıkarken Mete’nin namusunu kurtardığını
haykırıyordu. Oğuz Bey acele bir şekilde Perran’ı kucaklayarak anayolu bulmaya
çalışıyordu. Ama bir türlü kafasını toplayıp da doğru yolu bulamıyordu.
Bulduğunda da zaten iş işten geçmiş, Perran ölmüştü.
Onun
mezarını zambak bahçesinin ortasına yaptırdı. Ölüm haberini alan Mete, soluğu
çiftlikte almış ve haberin doğruluğunun araştırıyordu. Gerçeği öğrenince
yıkıldı ve onu annesinin yanına götürmek istediğini ve Sabir’in de orda
olduğunu söyledi. Bu büyük bir fırsat idi onun için. Eve gittiklerinde Sabir
her zaman ki gibi içiyordu. Onu görür görmez katil diye üzerine saldıran Oğuz
Bey’i gören oğlu Mete donup kalmış ve olayı yorumlamaya çalışıyordu. O anda
herkes büyük bir şok içinde iken Mediha ilk uçakla onu yurtdışına kaçıracağını
söyledi. Bunu duyan Mete babasının göstermiş olduğu tepkiyi tekrarlayarak
Sabir’in üstüne yürüdü. O sırada Mediha “O senin gerçek baban” diyerek babası
olduğunu yüzüne vurdu. ”Onun gibi bir kadından başka bir şey beklenmez.” diyen
Oğuz Bey kapıyı vurup çıktı. Arkasından Mete’nin sesi duyuldu. Bunca sene babalık
yapan Oğuz Bey’i bırakıpta başka birinin oğlu olmak onun onuruna dokunurdu.
Olup biten her şey onlar için bir rüyadan ibaretti sadece.
Karakterker:
Oğuz albatros: Olayların kahramanı, ünlü
bir yazar.
Perran: Oğuz Bey’in gelini.
Güzelliği ile herkesi etkileyen cıvıl cıvıl çılgın bir genç.
İclal Hanım: Evin işlerine bakan bir
hanım
Sabir: Oğuz Bey’in yakın arkadaşı.
Karısıyla kavga ettiği bahanesiyle çiftliğe gelir ve
durmadan içer.
Tomris Albat: Halası rolünü oynuyor.
Yapmış olduğu eserler halk tarafından daha çok tutuluyor.
Mediha: Kendini beğenmiş, Oğuz Bey’i
avucunun içine alıp istediği gibi yön verdiğinden dolayı birbirlerinden ayrılma
kararı alan fakat daha sonra barışmak zorunda kalan ikili sonda büyük bir şok
yaşatıyor.