Powered By Blogger

15 Mart 2018 Perşembe

BACIM (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Bilge Olgaç
Kamera: Ali Yaver
Yapım: Funda Film/Fethi Oğuz

Yönetmen Yardımcıları: Ali Kıvırcık, Nurhan Soybakış, Sedat Ülker, Prodksiyon Amiri: Ahmet Keskin, Yardımcısı: Cengiz Güven, Funda Film Işık Servisi, Işık Şefi: Mustafa Koçyiğit, Işık Teknisyenleri: Feyzi Öcal, Yusuf Avcı, Set Teknisyenleri: Mustafa Buvan, Erdal Sümer, Laboratuar: Hasan Örnek, Selahattin kaya, Abdullah Akdeniz, İsmet Tomaçgil, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Senkron Montaj: İsmail kalkan, Mevlut Koçak, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, (Yeni Stüdyo Renkli Film Laboratuvarında yapılmıştır)

Oyuncular: Yalçın Gülhan, Aysun Güven, Muhterem Nur, Kuzey Vargın, Tuncer Necmioğlu, Ali Şen, Birtane Güngör, Hakkı Kıvanç, Mehmet Yağmur, Tevfik Şen, Günday Güner, Cemal Ertokuş, Filiz Taçbaş, Gönül Bayhan, Ümit Tokcan, Semra Poyraz, Erol Yeşilyaprak, Salih Kırmızı, Küçük Yıldızlar: Kenan Özcan, Filiz Tuğrul, Osman Han, Mustafa Nalkafa,

Konu: Birlikte yaşamın zorluklarına göğüs geren 2 öksüz kardeş... Delikanlı, kardeşini iğfal eden adamı ağır biçimde yaralayınca hapse giriyor. Ancak bu esnada, adam, intikam almak için kızla uğraşacak ve onun randevu evine düşmesini sağlayacaktır. Bir arkadaşından bu haberi alınca çılgına dönen kahramanımız, hapisten kaçacak, arkadaşının ve "altın kalpli bir mama"nın yardımıyla kardeşini kurtarmayı deneyecek, sonunda ise bir mahalle aralığında, civardaki evlerin kızlarına namuslarını korumaları dersini, sahnede Shakespeare oynarmış edası içinde verdikten sonra, polislerin kurşunları altında can verecektir.
Belki iyi niyetle yapılmış, ama hiçbir sahnesinin amacına ulaşamadığı, kötü yazılmış bir senaryonun kötü oynandığı ve kötü yönetildiği bu film hakkında, başka bir şey söylemek gereksiz. (Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 100)

BABAYİĞİT (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Figenli
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film / Necdet Erdur

Oyuncular: Behçet Nacar, Emel Özden, Tuncer Necmioğlu, Senar Seven, Yaşar Güçlü, Tarık Şimşek, Kenan Pars, Danyal Topatan, Doğan Tamer, Şeref Çokşeker

Konu: bir kabadayı define peşinde koşan kişiler ve bir kadının hikayesi

BABALIK (1974)


Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Nurettin Erişen
Eser: Vural Pakel
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Yılmaz
Yapım: Gülgen Film / Melih Gülgen

Sanat Yönetmeni: Nizam Ergüden, Yönetmen Yardımcısı: Nurettin İrişen, Cevat Şahiner, Negatif Kurgu: Sezai Elmaskaya, Laboratuar: Hasan Örnek, Abdullah Akdeniz, İsmet Tomaçgil, Selahattin Kaya, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Işık Şefi: Dede Uğur, İbrahim Sabuncu, Ses Kayıt: Necip Sarıcıoğlu, Set Ekibi: Mehmet Söğütoğlu, Ercan Akyıldırım, Hasan Demircan Prodüksiyon Amiri: Semih Servidal, Mustafa Doğan,

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Murat), Aytaç Arman (Kemal Korkmaz), Deniz Erkanat (Zeynep), Turgut Özatay (Turhan), Yeşim Yükselen, Yaşar Güçlü, Niyazi Gökdere, Levent Doğan (Erkan), Aydın Haberdar, Hüseyin Zan, Kadir Kök (Nuri), Sönmez Yıkılmaz, Mehmet Ali Güngör, Cengiz Karabulut, Cihan Alp (Mafya), İbrahim Kurt, Nizam Ergüden, Mustafa Doğan, Abdi Algül,

Konu: Murat (Cüneyt Arkın) bir ambulans şoförüdür. Zeynep isminde bir eşi ve Erkan isminde oğlan çocuğu vardır. İşi gereği çok yorulmaktadır ancak son zamanlarda sağlığı bozulmaktadır. Ambulans kullanırken gözleri kararır ve bu durum onu rahatsız eder.Evine döndüğünde Murat’ın eşi bu durumdan rahatsız olduğunu belli etmemeye çalışan Murat’ın yüz ifadesinden durumu anlar. Eşinin baskısına dayanamaz ve bir hekime görünmeye karar verir.

Hekim Murat’ın sağlık durumunun çalışmaya uygun olmadığını,eğer bu şekilde devam ederse kör olmasının işten bile olmadığını anlatır. Murat yıkılır. Oğlu Erkan’ın küçük yaşta çalışması her ne kadar annesi bir oyun gibi gördüğünü söylese de bu durumu oğullarının Murat’ın zoruna gitmektedir. Evine döndüğünde bir önceki gün kurtardığı adamın bir iş teklifinde bulunmak için oraya geldiğini görür. Teklif edilen iş bir soygunun parçası olmasıdır. Ambulansla soyguncuları taşıması karşılığında büyük bir miktar para alacaktır.Ancak bunu kabul etmez Murat. İçinde bulundukları maddi durum ve sağlığının bozulması işi kabul etmeye zorlar Murat’ı. Soygunu yaparlar ve Turhan Bey ( Turgut Özatay) soygunda kendisine yardımcı olmuş bütün adamları vurur.İçlerinden hayatta kalan tek kişi Murat olur. Zeynep’in olan bitenden haberi yoktur ve eşinin masum olduğuna inanmaktadır. … Bey avukattır ve Zeynep’e Murat’ın konuşması halinde onu kurtaramayacağını,konuşursa işleri zorlaştıracağını söyletir.Bu aslında alttan alta Murat’ın gözünü korkutmak içindir.Murat konuşursa … Bey’in kaybedecek hiçbirşeyi kalmayacak ve saldırganlaşacaktır. Murat yirmi yıl hapis yer.O içerdeyken Turhan Bey’in adamları Zeynep’i öldürür. Erkan’ı da kaçırırlar. Erkan(Aytaç Arman) Turhan Bey’in yanında yetişir.Genel af çıkması söylentisi vardır ve Turhan Bey, Erkan’ı içerideki Murat’ı öldürtmek için küçük bir suç işleyip hapise girmesi yönünde ikna eder. Erkan öldürmesi gereken kişinin babası olduğunu bilmemektedir. Birkaç kez öldürmeyi dener lakin bunu başaramaz. Eline imkan geçtiğinde de başarısız olursa bunun bedelini kendi hayatıyla ödeyeceğini bilmesine rağmen Murat’la aralarında kurulan sevgi bağı nedeniyle kurbanını öldürmekten vazgeçer. Temiz bir hayata başlamak ümidiyle dışarı çıkar.Çıkarken kendi madalyonunu bir anı olarak Murat’a verir.Murat içeride o madalyonu açar ve içindeki fotoğrafın Erkan’ın küçüklüğüne (Levent Doğan) ait olduğunu ve Zeynep’in de fotoğrafı bulunduğunu görür. Revire gitmek bahanesiyle gardiyanı kandırır ve onu bayıltıp kaçar. Oğlunu kurtarmak için Turhan’ın adamlarını Erkan’ı nerede tuttuklarını öğrenmek için yok ederek Erkan’ı tuttukları mekana ulaşır. Turhan Bey,Erkan’ın öldürmeye gönderildiği kişinin babası olduğunu öğrenip öğrenmediğini bilmiyordur ancak babasını koruyor olması onu rahatsız etmiştir. Murat oğlunu kurtarır.Kendisi de silahla yaralanır.Hayatını çalan adamın,Turhan Bey’in kurtulmak için yaptığı şeyler onun kör edilmesine mani olmaz. Murat bir kez kirlenen birinin bundan kurtulmasının güçlüğünü bildiğinden oğlunu beladan uzak tutmak ister ve oğlunun eli kana bulanmasın ister ve onu kurtarmak için babalık vazifesini yapar.


AYYAŞ (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Ülkü Erakalın
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Karagöz Film / Ülkü Erakalın

Oyuncular: Sadri Alışık, Gönül Yazar, Muhterem Nur, Yalçın Gülhan, Renan Fosforoğlu, Senih Orkan, Çolpan İlhan

Konu: Alkolik bir adamın içki bağımlılığı yüzünden içine düştüğü zor durumları konu alan dramatik bir film.


AYRI DÜNYALAR (1974)


Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Fuat Özlüer, Erdoğan Tünaş
Foto Direktörü Çetin Gürtop
Yapım Erler Film/Türker İnanoğlu

Hikâye: Orhan Aksoy, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Ses Yönetmeni: Tuncer Aydınoğlu, Dublaj Yönetmeni: Kemal Bilici, Set Elemanları: Necati Şimşek, Mevlut Ekinci, Baki Soğukpınar, Naci Temel, Işıklar: Erler Işık Servisi: Işık Yönetmeni: Şevket Yılmaz, Asistan: Ayhan Fidangil, Asistan Rejisör: Samim Utku, Jan Birindizi, Kameraman: Hüseyin Karındoyuran, Teknik Direktör: Metin Miroğlu, Ar Direktör: Sohban Koloğlu, Prodüksiyon Direktörü: Memduh Karakaş, Acar Film stüdyosunda renklendirilip seslendirilmiştir

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu, Cüneyt Arkın, Turgut Özatay, Diler Saraç, Şükriye Atav, Hüseyin Zan, Kayhan Yıldızoğlu, Nubar Terziyan, Necdet Tosun, Hüseyin Kutman, Sühey, Eğriboz, Bülent Kayabaş, Muammer Gözalan, Mahmure Handan, Hüseyin Zan, Erdoğan Seren, Yusuf Sezer, Kudret Karadağ, Tevfik Şen, Ekrem Dümer, Faik Coşkun, Şener Şen, Mustafa Yavuz,

Konu: Fırtına Kemal (Cüneyt Arkın) yardımsever, iyi kalpli, güçlü bir gece kulübü ve kumarhane sahibidir. Amansız Tayyar (Turgut Özatay) kulübü ve kumarhaneyi Kemal’den almak ister. Kendisinden çiçek almadığı günü uğursuz saydığı Fatma Ana’nın torunu Aslı (Gülşen Bubikoğlu) yatılı eğitim görmektedir. Babası hapiste olduğu için utanıp arkadaşlarına sürekli yalan söyler. Dalgın bir şekilde yürürken Kemal arabası ile genç kıza çarpar. Bu hafif kaza tanışmalarına vesile olur. Aslı Kemal’den bir geceliğine babası rolünü oynamasını ister. Baloda arkadaşlarının hayran kaldığı Kemal’i kıskanır. Kemal oyunu sürdürür, hatta evinde parti bile verir. Gece kulübünde Kemal ile güzel vakit geçiren Aslı bu yakışıklı adama aşık olmuştur. Çıkışta Tayyar’ın pusudaki kiralık katili Kemal’i vurur. Kemal hastanede polise hiçbir şey söylemez. Aslı eve döndüğünde Kemal’e bakar. Aralarında duygusal bir bağ gelişir. Kemal Aslı’yı tehlikeli yaşamının dışında tutmak için ayrılmak ister. Evde birlikte çekilmiş resimlerini gören Fatma Ana Kemal’e hesap sorduğunda, Aslı’nın torunu olduğunu öğrenen Kemal, onun kendinden soğuması için çiçekçi kadından yardım ister. Fatma Ana eve döndüğünde Aslı’yı intihar mektubu yazarken bulur. Kemal’in evli ve çocuklu olduğunu söyler. Kanıtlamak için restorana gittiklerinde Tayyar Aslı’yı kaçırır. Serbest kalması karşılığında Kemal’den kulübü ve kumarhaneyi vermesini talep eder. Kemal’e tuzak kuran Tayyar’la aralarında çatışma çıkar. Çatışma sırasında ağır yaralana Kemal, polis geldiğinde tutuklanmadan önce bir süre izin ister. Aslı ile konuşur, onun yuvaya dönmesini, bu tehlike dolu hayatında ona güvenli bir yer bulamayacağını, birlikte bir yaşamın olanaksız olduğunu anlatır. Aslında, o da Aslı’yı çok sevmiştir. Yaralı olduğunu genç kıza belli etmez. Aslı çaresiz ve buruk, evine döner. Kemal ise teslim olup götürüldüğü polis arabasında son nefesini verir…

AVŞAR BEYİ (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Kemal Kan
Görüntü Yönetmeni: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film / Necdet Erdur

Oyuncular: Ümit Tokcan, Fatma Belgen, AliŞen, Danyal Topatan, Giray Alpan, Sırrı Elitaş

Konu: Sevdiği kıza Aşkı uğruna türküler yakan Karacaoğlan’ın aşk öyküsü

AVANTA YOK (1974)


Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Sertaç Karan
Yapım: Örnek Film / Yılmaz Kuzgun

Oyuncular: Behçet Nacar, Emel Özden, Oktar Durukan, Muzaffer Tema, Seyhan Gümüş, Mari Luis, Danyal Topatan, Senih Okran, Tarık Şimşek, Atlan Günbay

Konu: Zengin bir işadamının kızı sevgilisine kaçar. Ardından iş adamı ölür. Miras kıza kalınca sevgilisi, kızı almaya gelen diğer aile bireylerine teslim etmez. Aile üyeleri mafyayı devreye sokar.

ATINI SEVEN KOVBOY (1974)


(Red Kit Daltonlara Karşı)

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Özdemir Birsel
Foto Direktörü Muzaffer Turan
Yapım: Elvan Film / t Uçuk, Özdemir Birsel

CahiIşık Şefi: İsmet Yurtçu, Jenerik: Refik Onubil, Reji Asistanı: Nilgün, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır, Kostümler: Zuhal Erman, Ar Direktör: Hasan Nurdan, Prodüksiyon Amiri: Mehmet Güler, Prodüksiyon Ekibi: Mansur Kırık, Turan Alok, Mehmet Söğütoğlu, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Altan Sertesen, Montaş Şefi: Özdemir Arıtan, (Acar Film Renkli laboratuarında haazırlanmış ve seslendirilmiştir )

Oyuncular: Sadri Alışık (Red Kit), Figen Han, Sami Hazinses (Avarel Dalton), Aydın Babaoğlu (Jee Dalton), Mehmet Aşık (William Dalton), Harun Atalay (Bill Dalton), Ali Şen, Cevat Kurtuluş, Seyhan Gümüş, Ekrem Gökkaya, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Zeki Alpan, Kamer Sadık, Ahmet Sert, Reşit Çıldam,

Konu: Çizgi roman ve film kahramanı Red Kit’in Dalton Kardeşlerle olan mücadelesinin yerli versiyonu.

AŞKTA PALAVRACILAR (1974)


Yönetmen: T. Fikret Uçak
Senaryo İlhan Engin
Kameraman Dinçer Önal

Reji Asistanları: Engin Temizer, Ahmet Kılıç, Prodüksiyon Amiri: Özdemir Akın, Kamera Asistanı: Uğur Döndür, Işıklar Gaye Işık Servisi, Şef: Ergun Şimşek, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Montaj Senkron: İsmail kalkan, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Laboratuar: Hasan Örnek, Selâhattin Kaya, Abdullah Akdeniz, İsmet Tomaçgil, Yeni Stüdyoda renklendirilmiştir

Oyuncular: Tamer Yiğit, Müjdat Gezen, Elif Pektaş, Damnyal Topatan, Günay Güner, Giray Alpan, İ. Hakkı Şen, Bahar Şen, Filiz Alpan, Renan Fosforoğlu, Müşerref Çapın, Ersun Kazançel, Faik Coşkun, Yaşar Güçlü, Zeki Sezer, Erol Yeşilyaprak, Cengiz Karabulut, M. Ali Güngör,

Konu: "Şakir" Tamer Yiğit ile "Nuri" Müjdat Gezen işsiz güçsüz aylak gezen iki arkadaştır. Toto şans oyunları ile geçinirler bir nevi ufak çaplı dolandırıcılık yaparlar. Fakat birbirini kovalayan komik olaylar sonucu. Kulüp yöneticileri ve soyguncuların paraları ellerine geçer. Polis tahkikatı kovalamaca derken ceza almadan kurtlurlar

ASKERİN DÖNÜŞÜ (1974)


Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Selim İleri (Vural Pakel’in öyküsünden)
Görüntü Yönetmeni: Ali Yaver
Yapım: Özer Film/Enver Özer

Oyuncular: Kadir İnanır, Selma Güneri, Tufan Tümer, Bülent Kayabaş, Refik kemal Arduman, Aydan Adan,

Konu: Sınır boyunda askerlik yaparken, bir kaçakçı kafilesiyle çatışmaya giren jandarma eri (K. İnanır), kaçakçılardan birini öldürür. Terhis olduktan sonra İstanbul’da öldürdüğü kaçakçının evini ve kör karısın bulan genç adam, kadına aşık olur ve kocasının katili olduğunu bir türlü söyleyemez.

► “Öyküyü ilk keşfeden Yılmaz Güney’miş. Öykü “Öldürdüğüm Adam” adlı çeviri bir oyundan gelmekteydi. Zeki’nin yardımcısı Vural Pakel aynı zamanda senaryolar yazıyordu ve Öldürdüğüm Adam isimli öyküden birkaç sayfalık öykü meydana getirmişti. Ben ise bana anlatılmış konu etrafında senaryoyu kurmaya başladım. En az üç kez yazdım “Askerin Dönüşü” nü. Vural Pakel ile uzak-yakın en küçük bir ilişkisi olamazdı. Ne var ki, filmin jeneriğinde Vural Pakel ismini okuyunca çok şaşırdım. Ben söz konusu yapımcının bir öyküsünü senaryolaştırmış oluyordum... Bugün olsa, çelebiliğe vurur, gülümser geçerdim. Ama o sıralarda pek ağırıma gitmişti. Zeki’ye demediğimi bırakmadım. Çoğu haksız sözlerdi. Şüphesiz daha çok çalışmalarımız olabilirdi, sevgili arkadaşım diretseydi. Sanırım Zeki’yle bu son çalışmamız oldu. ” (Selim İleri)

Duygusal Düzeyden Bilinç Düzeyine”
"Askerin Dönüşü", görüldüğü gibi, sinemamızın içinde dönenip" durduğu konu kalıplarının dışına çıkmaya, yeni insancıl boyutlar getirmeye çalışan bir film... Film, Ali'nin iki değişik düzeydeki gelişimi ile yönlenmektedir. Bunlardan biri, "Duygusal düzey"deki bir "Vicdan azabı" olayıdır. Gereksiz yere, görev için bile olsa bir an içinde yok edilen bir insan yaşamının, tanınmayan, bilinmeyen, hiçbir kişisel düşmanlık duyulmayan bir insanın öldürülmesinin getirdiği bu tür bir duygu, bir anlamda "klasik"tir, çok işlenmiştir. Ancak, Ali'nin asıl serüveni, başka bir düzeydeki bilinçlenmesidir. İstanbul'da, sayısız Amerikan veya Alman pazarı, "butik" vs. çevresinde yürütülen gündelik yaşamımızın bir parçası haline geldiğini anlamasıdır ki, hem Doğu'daki zavallı kaçakçının, yoksulluğun itişiyle giriştiği eylemdeki görece (nisbi) suçsuzluğunu ona gösterecek, hem de düzeni yargılamaya yöneltecektir. Yine bu bilinçlenmedir ki, Ali'nin vicdanında, hareketinin ağırlığını günden güne arttırır. Ali'nin "keşfettiği" gerçekler, aslında toplumumuzun sık sık gazete sayfalarına yansıyan gündelik gerçekleridir. Toplumdaki saygın yerlerinin ardında, ara sıra kaçak malların başında suç üstü yakalanan milyonerlerimiz" kaçak olduğu bilinen Amerikan sigaralarını fütursuzca tüttüren bakanlarımız, bir türlü devlet ve kamu yararına çözümleyemediğimiz, kangren olmuş bir sigara tüketimi sorunumuz, piyasayı kaplamış ve nasıl geldiği, ekonomimize nelere mal olduğu bilinmeyen bir yabancı, gereksiz ve lüks mal bolluğu davamız yok mudur? . "Askerin Dönüşü" bu sorunları doğrudan doğruya hedef almak, yasa dışının neredeyse yasa haline geldiği bir toplum yapısını irdelemek niyetinde değildir gerçi... Bu durumu bir yan motif olarak saptar; ancak bir olgu olarak saptanan, gösterilen bu durum, Ali'nin temele oturtur, yalnızca kişisel ve öznel bir duygu olmaktan çıkarıp, toplumsal bir gözlemle besler... Ve ondan sonra, Ali'nin girişimleri, daha bir anlam ve içerik kazanır. Film, bir yerden sonra, duygusal düzeye döner çünkü... Ali'nin, ölenin karısıyla, babasıyla olan ilişkileri, insancıl ve ince ilişkilerdir. Bir babaya ölen oğlunu unutturmak, bir kadın için, ölen kocasının anısına bağlı bir kadın için yeniden sevgi ve mutluluk ufukları açmak, bir vicdan sorumluluğunu çözümlemek için başvurulan bir yolda, bir kadın gerçekten sevmeye, bir çevrede gerçek rahatlığı, uyumu, erinci bulmaya ulaşmak... İşte bütün bunlar, duygusal düzeydeki bu Selim İleri dünyası / kurgusu, Zeki Ökten'in elinde gerçeklik, inandıncılık kazanır... Kadir İnanır ve özellikle, çok zor bir rolde Selma Günerl'nin oyuncu başarılarının da fılme katkıları kuşkusuz büyüktür. “Atilla Dorsay “Sinemamızın Umut Yılları”,


FİLMİ İZLE

ASILACAK ADAM (1974)


Yönetmen: Savaş Eşici
Senaryo: İlhan Engin
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Yapım: Nuran Film / Savaş Eşici

Oyuncular: Serdar Gökhan, Aydın Güven, İhsan Baysal, Sevinç Pekin, Atlan Bozkurt, Muazzez Arçay

Konu: Kan davası nedeniyle üç kişiyi öldüren bir adamla kör bir kızın aşk öyküsü.

ARKADAŞ (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Güney
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Şanar Yudatapan
Yapım: Güney Film / Yılmaz Güney

Oyuncular: Yılmaz Güney, Kerim Afşar, Melike Demirağ, Azra Balkan, Ahu Tuğbay, Civan Canova, Nizam Ergüden, Yusuf Tunalıoğlu, Özden Yüce

Konu: Dünün yoksul öğrencisi Cemil (Kerim Afşar), sınıf atlayıp zengin bir müteahhit olmuştur. Hayatını İstanbul'un en güzel sayfiye yerlerinden biri olan Kıyıkent'te, herkesin hayran olduğu çekici karısı Necibe (Azra Balkan) ve on yedi yaşındaki içine kapanık baldızı Melike'yle (Melike Demirağ) sürdürmektedir. Lüks evinin denize bakan balkonunda birasını yudumlar, poker oynar. Güzel karısı Necibe'yle sık sık tartışır. Köy kökenli olup da giderek burjuvalaşan Cemil mutlu gibi görünmektedir. Ama gerçekte mutlu değildir.

Yine bir tartışma sırasında telefon çalar. Melike açar. Eniştesini sorup kendisini de 'Azem' diye tanıtan telefondaki adam, (Yılmaz Güney) Cemil'in gençlik arkadaşıdır. Okulu bitirip yolları ayrıldığından beri birbirlerini görmemişlerdir. Yıllar sonra Çiçek Pasajı'nda buluşurlar. Gece, Sulukule ekibinin göbekli danslı gösterisiyle devam eder. Sonra da lüks bir randevu evine giderler. Cemil eski Cemil değildir. Zengin olduktan sonra kişiliğiyle birlikte hayatını da değiştirmiştir.

Karayollarında mühendis olarak görev yapan Azem, İstanbul'a yıllık iznini geçirmeye gelmiştir. Cemil'in bir kinle baktıktan sonra ona yaklaşır ve birden Azem'in yüzüne şiddetli bir tokat atar. Cemil bitkin, Melike kendisine bambaşka duyguların tattıran, hayatı sorgulamayı öğreten 'arkadaş'ının ardından sessizce ağlamaktadır. Azem elinde bavuluyla Kıyıkent'i terk ederken bir silah sesi duyar. Ölen ya da intihar eden kimdir? Acaba Cemil midir? (Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”, syf, 337)

* Ortak bir geçmişi paylaşmalarına rağmen geleceklerini farklı şekillendirmiş iki inşaat mühendisi olan Azem ve Cemil'in yıllar önceden kalan dostlukları, onları bir ziyaret sonucunda tekrar buluşturur. Azem, karayolları hesabına dağ başlarındaki mezralarda yol çalışmaları yapan bir memur-mühendis olmuş, Cemil ise Boğaz'ın en nadide yerlerinde projeler yürüten, 'deri el çantalı' bir müteaahite dönüşmüştür. Filmin hikayesi Azem ve Cemil'in mezun olduktan sonra yaşadığı gelişmelere, geçirdikleri değişime hiç değinmeden şimdiki zamana ulaşsa da, filmi izleyen ve Türkiye'de yaşayan herkes, aradaki boşlukları tahminle doldurmayı becerebilir. Hangi meslek dalında eğitim alırsa alsın Türkiye'nin insanları, her zaman kendilerini bekleyen iki farklı kariyer planından birini benimsemek mecburiyetinde olmuşlardır. Bu yollardan biri, düzen ve sistemle barışık olmayı ve sistemin her tür beklentisini koşulsuz biçimde yerine getirmeyi dayatır ve diyeti ödeyenleri de ikbal ile ödüllendirir. Eğer bu ödüle erişmek kişi için yeterliyse, verilecek taviz sonucunda ortaya çıkacak manevi çöküntü de çok fazla göze batmayacaktır. İkinci yol ise her geçen gün sapanların sayısının azaldığı engebeli bir yoldur ve bu yolun sonunda ne saygınlık, ne itiibar, ne de manevi tatminden bahsetmek en azından günümüzde mümkün değildir Ne var ki dünya, artık gülünç bir trajedi haline gelen 'İnsanlık Oyununu’ hala oynamayı sürdürüyorsa ve modern çağın öğretileri olan sosyalizm, kapitalizm ve sınıf çatışması, emek-sermaye çelişkisi, sosyal devlet gibi kavramları günlük hayattan söküp atacak yeni teoriler üretememişse 'insan' olanlar için tercih edilmesi gereken yolun ikincisi olduğunu kabul etmekten başka seçenek bulunmamaktadır. İşte "Arkadaş" bu iki farklı yolun sonunda duran Alem ve Cemil'in hikayesini anlatmaktadır.

12 Mart'ın insan hak ve özgürlüklerinin üzerine indirdiği balyozdan, Türkiye'nin en yetenekli sinemacısı Yılınaz Güney de nasibini fazlasıyla almış ve 'anarşistlere yardım ve yataklık' iddiasıyla "Zavallılar"ı çektiği sırada tutuklanarak hüküm giymiştir. Yarım kalan filmi tamamlama göreviyse Güney'in ustası Atıf Yılmaz'a düşmüştür. Hapisliğini askeri cezaevlerinde geçirmeye başlayan Güney, acı ve işkenceleri göğüslediği bu döneminde tam anlamıyla bir aydınlanma yaşayarak, ileride gerçekleştireceği filmlerinin zeminini oluşturacak bir kendini sorgulama süreci sonucunda, olgun bir sanatçı olarak 1974 yılının Mayıs ayında tahliye olmuştur. Güney'in imbikten geçirdiği düşünce ve duygularını insanlara aktarma arzusunun ilk meyvesi "Arkadaş" olacaktır. Uzun yıllardır görmediği arkadaşı Cemil'i ziyaret eden Azem karakteri bu bağlamda uzun bir mahpusluk döneminden sonra yeniden hayatın içine karışan Yılmaz Güney'in ülkesinde tanıklık ettiği çürüme ve dejenerasyonun bir nevi tezahürü olarak rahatlıkla değerlendirilebilir. "Arkadaş"ın önermesi, başka bir dünyanın mümkün olduğudur. İnsanların kendilerine biçilen gömlekleri giyerek yaşadıkları, cinsiyetçi, tüketim çılgını, iki yüzlü bir kapitalist ahlak ile çevrelenmiş dünyanın ötesinde, başka bir dünya. Güney'in de söylediği gibi eski ve bozuk arkadaşlığın çöküp yok olarak yerini yeni bir arkadaşlığa bıraktığı bu dünya tasavvuru, gerek filmin gösterime girdiği dönemde gerekse günümüzde didaktizm ve kuru bir poliitik tavır olarak eleştirilme eğilimindedir. Film içerisinde Semra Özdamar'ın canlandırdığı devrimci kız karakteri ve Azem arasında geçen diyaloglar bu eleştirinin çıkış noktasını oluşturur. Oysa Güney, Azem ile Semra arasındaki diyaloglarla dönemin Türk Solu'ndaki jargonu belgesel bir tavırla gözler önüne sermenin yanı sıra bu karakterin uzlaşmaz tavrı üzerinden de anlayana çok özel göndermelerde bulunmaktadır. Öte yandan Türk silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'a müdahale etmeye hazırlandığı dönemde çekilen "Arkadaş", söz konusu dönemde Türkiye'de hakim olan militarist yükselişi de en azından filmde yer alan bir plan ile dahi olsa gösterir. Zaten filmin doğal platoosu olarak önce Gebze-Bayramoğlu'nu düşünen, ancak bu yöredeki kimi çevrelerin baskısı sonucunda çekimleri başka bir yere taşımak zorunda kalan Yılmaz Güney de, söz konusu yükselişin mağduru olacaktır. Filmin ikinci bölümünde memleketlerine dönen Azem ve Cemil, bölgenin geri kalınışlığını fotoğraflayan turistler üzerine yaptıkları konuşmayla bölgeler arası uçurumun o dönemde de var olduğunu gözler önüne sermektedirler.

Filmde, Yılmaz Güney ve Kerim Afşar'ın performanslarının yanı sıra, Melike Demirağ, Azra Balkan ve Ahu Tuğbay'ın oyunculukları ayrıca değerlendirilmesi gereken bir orijinallik barındırmaktadır. Güney'in, burjuva karakterleri canlandırması amacıyla seçtiği bu isimler filıne adeta belgesel bir nitelik kazandırmıştır. Gencecik Civan Canova'nın performansı da özellikle anlanması gereken unsurlardandır. Filmin bir başka orijinalliği Necibe, Azem'den hoşlanmamıştır. Bir yabancının, hem de hoşlanmadığı bir yabancının evlerinde kalmasını istemez. Melike ise Azem'e çocuksu bir heyecanla yaklaşır. Aralarında iyi bir dostluk oluşmuştur. Azem'e Kıyıkent'i gezdirir. Kıyıkent'in gösterişli hayatı ve yozlaşmış ilişkileri dışında kalıp Azem'in gelişiyle de sessiz dünyası renklenmiştir Melike'nin.

Melike'nin ablası Necibe ise Kıyıkent'in bol dedikodulu, güneşiyle, deniziyle, cinselliği tetikleyen dünyasına ayak uyduran, rahat bir kadındır. "Karısı güzel olanlar karımı öpebilir, ödeşmesi kolay olur çünkü. Baldızı güzel olanlar da baldızımı öpebilir. Karısı güzel olanlara karımı öptürüyorum. Ben de onların karılarını öpüyorum," diyebilecek kadar çürümüş bir kimlik sergileyen kocası Cemil'i aldatmaktadır Necibe. Terzisi ve kuaföründen sonra genç bir adamla (Yusuf Tunalıoğlu) garsoniyerinde buluşur, sevişirler. Necibe'nin bu tür ilişkileri Kıyıkent çevresi içinde de sürüp gitmektedir.

Yörenin bekçisiyle, bahçıvanıyla, inşaat işçisiyle, cam kırıp lastik patlatan Halil'le (Civan Canova) biraraya gelip dostluk kuran Azem'in bu tavrı Kıyıkent'te dikkat çekmektedir

Bu ilişkilerden tedirgin olanlar sorar: "Bu adamlarla ne konuşuyor?" diye. Necibe, kardeşi Melike'nin Azem'le olan konuşmalarından da endişe etmektedir. Cemil'e Azem'i göndermesi konusunda baskı yapmaktadır.

Kıyıkent'in çekici ve güzel kadınlarında biri olan Ahu (Ahu Tuğbay) Azem'e göz koymuştur. Bir gün, herkesin gözü önünde, masadan Azem'i alıp götürmüştür. Melike, Ahu'nun bu davranışı karşısında şaşkındır. Cinsel çekiciliğini bir silah gibi kullanıp istediği her erkeği rahatlıkla elde edebileceğini çevresine kanıtlamaya çalışan Ahu da, Necibe gibi, Kıyıkent'in bir gecelik kadınlarından biridir Ondan farkı bağımsız, dul olmasıdır.

Necibe kocasını aldatmayı sürdürmektedir. Nitekim, bakışarak kesiştikleri belli olan Cemil'in kumar arkadaşı Erdoğan beyin evine girmiştir gizlice. Necibe iyice kontrolden çıkmıştır. Kıyıda birasını yudumlayan Cemil'le otururken, arkasındaki Azem'e bakıp gülümser, ona açıkça pas verir. Bir süre önce koynuna girdiği Erdoğan beyle olduğu gibi, aynı oyunu Azem'le de oynamak ister. Bu oyuna dayanamayan Azem, yerinden fırlayıp Cemil'e, "Sen bir pezevenksin," diye haykırır. Cemil, Azem'in üstüne yürür, kapışırlar. Tekme ve yumruklarla yere düşen Azem yerdedir. Cemil ise ağlamaktadır. Azem, Cemil'i doğup büyüdüğü, buna karşılık yıllarca gitmeyip unuttuğu köyüne ve kardeşi Muhittin'e (Nizam Ergüden) götürür. Muhittin ağabeyini suçlar. Anaları gözü açık gitmiştir, Cemil'i göremeden. Köyün yolunu unutan Cemil, kumar ve içki masalarında yitirdiği gençliğini hatırladıkça yıkılır. Anasının mezarı başında eziktir.

Kıyıkent'e döndüklerinde Azem bavulunu hazırlar. İzni bitmiştir. Ama nasıl gidecektir? Aralarında yalnızca saf bir arkadaşlık bağı olan ve daima öz değerlerini koruyabilmiş, bozulmamış Melike'yi burada nasıl bırakacaktır? Ama başka çaresi yoktur. Son kez birbirlerine sarılırlar. Necibe düzenlerini bozan Azem'e büyük ise dönemin ünlü ve çapkın futbolcularından Beşiktaşlı Yusuf'un da hayatından izler taşıyan bir rol ile izleyici karşısına çıkmasıdır. Çetin Tunca'nın iyi bir görüntü yönetmeni olarak anılmasında büyük payı olan film, Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu ikilisinin efsanevi müzikleriyle de haklı bir övgü toplamıştır. Belirli aralıklarla aynı alın yazısını yeniden yaşayan Türkiye toplumu için "Arkadaş"ın güncelliğini yitirmiş bir film olduğunu söylemek henüz mümkün değildir.

Yine ölümünün üzerinden yirmi dört yıl geçmiş olmasına rağmen Yılmaz Güney'in sinemacılığı da, günümüz sinemacıları için 'koca bir vicdan' olarak köşede duruyor. Eğer öyle olmasaydı hala bu kadar adam köşe yazılarında ona saldır mıydı? (Özgür Şeyben) ”Kırk Yılın Serüveni” SİYAD”

Ödülleri
12. Antalya Altın Portakal Film Festivali (1975)
►En iyi 2. film,
►Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu 'en başarılı özgün müzik' bestecileri,
►Sinematek Derneği'nin 'Mevsimin En İyi Filmleri' soruşturmasında 'en iyi film
4. Yarımca ızmit Şenligi'nde (1975) 'En İyi Film
Yeni Sinema dergisinin '1970-1980 Yıllarını içeren En iyi 10 Türk Filmi' soruşturmasında 'en iyi 3. film'

Eleştiri:
Onat Kutlar dergideki bir yazısında, Yılmaz Güney'in Arkadaş filmini değerlendirirken kendinin de dahil olduğu ideolojik görüşü savunan sanatçının bu eserine mümkün olduğunca tarafsız bir biçimde yaklaşıyordu.

* "Arkadaş'ta iç içe işlenen üç tema, bir yandan yoz, kokuşmuş bir kentsoylu çevresinin kesiti, öbür yandan belirli bir ideolojik tavra sahip bir aydının bu çevre içindeki kısa deneyi üçüncü olarak da kısaca yansıtılan köylülerin ve işçilerin bilinçlenmesi sürecidir. Bu üçüncü tema, yönetmenin eğildiği kesit daha çok kent soylu çevresi olduğu için şimdilik geri planda bırakılmıştır. Arkadaş, Yılmaz Güney'in dünya görüşünün tamamım kapsayan, bütün sorunlatrı ve çözüm yollan içeren bir film değildir. Yönetmenin kafasındaki çok daha kapsamlı bir dünyanın sadece küçük bir bölümünü, yıkılan kentsoylu ahlakı ile ilgili görüşleri ele alan filmi bu bakımdan 'ele almadığı konu ve çelişkilerle' yargılamak doğru değildir” (Onat Kutlar, Milliyet Sanat 15. 10.1984,syf, 106) “Okan Ormanlı “Türk Sinemasında Eleştiri” syf; 96

* Çetin Aktepe, eleştirilerin çoğunlukla, sanatsal kaygılarla değil bir çeşit filmi tavsiye etme veya pazarlama çabası içinde yazıldığını iddia etmektedir. Aktepe, aynı yazıda şu saptamalarda bulunmaktadır:

"Bu nedenledir ki bu tip eleştirmenlerin yazılarında, filmsel bir dünyanın belli bir mantık ölçütüne değerlendirildiğine rastlayamayız. Karşımıza çıkan yargılar kısmi üzerinde akıl yürütülerek varıImış, bütünü kapsamına alamayan yarım yamalak yargılardır. Ülkemizde eleştiriye karşı duyulan kuşkunun bir nedeni de bu olsa gerektir: Sanat alıcısı, kısmının abartılması ile bütünde bulunmayan şeylerin bütüne mal edilmesinin nasıl şaşırtıcı sonuçlar verdiğini görmüş; ürüne yaslanmayan yorumların yalıtkanlığının bilincine varmış ve bu nedenle de eleştiriye sırt çevirmiştir. (Çetin Akçatepe, Yedinci Sanat, Kadsım 1974, Syı, 20, syf, 12) Okan Ormanlı, a.g.e”

Türk sinemasının en güçlü isimlerinden biri Yılmaz Güney. Çoğu son derece sert öykülere sahip olan filmleri içinde "Arkadaş" her ne kadar daha yumuşatılmış bir söyleme sahip olsa da, siyasi sinemanın önemli örneklerinden bili kabul ediliyor. Üniversiteden sonra yolları ayrılan iki arkadaşın; Azem ve Cemil'in hayatları üzerinden toplumsal düzeni sorgulayan bir karşılaştırma yapan Güney, terazinin bir kefesine emeğine, ailesine, köklerine sahip çıkan Azem'i, diğerine ise sadece maddi kazammları önemseyen, yozlaşmış ve ahlaki değerlerini yitirmiş Cemil'i yerleştiriyor. Yıllar sonra Cemil'i ziyarete gelen Azem, arkadaşını dejenere olmuş hayatından kurtarmaya çalışsa da başarılı olamıyor. Kötü bir insan değil Cemil, ama içine düştüğü bataklığa öylesine gömülmüş ki, kurtulmak için sarf ettiği en ufak çaba, dibe daha hızlı batmasından başka işe yaramıyor. Arkadaşından umudunu kesen Azem, onu ardında bırakmaya mecbur kalıyor. Güney bu geride bırakışı, Cemil'in evinden ayrıldıktan hemen sonra bir el silah sesi duyan Azem'i resmederek anlatmış. Belki de bu sahnede gerçek anlamda ölen kimse yok. Ölen sadece Azem'in belleğindeki Cemil... Güney, Azem'in çevresindeki gençlerle, işçilerle konuşmaları ve özellikle de henüz kirlenmemiş genç bir kız olan Cemil'in baldızı Melike ile kurduğu dostluk çerçevesinde, düzenin değişmesi gerekliliğini anlatıyor seyircisine. İçinde yaşadığı zengin çevreye karşı öfke duyan, bir taraftan saçlarım uzatarak onlara benzemeye, bir taraftan da kızgınlığını zenginlerin otomobillerine zarar vererek dindirmeye çalışan Halil'in şahsında ise bu değişimin şiddete başvurarak değil, planlı bir bilinçlenme ile gerçekleşebileceğini dile getiriyor. Cemil'in ailesinin yaşadığı köyde çalışma ve azimle meydana getirilen değişim, bu düşüncenin en güzel örneği. Çorak bir toprakta bile sayısız ürün yetiştirmeyi başaran köylüler, Güney'in kurduğu ideal toplum düşünün mükemmel bir dışavurumu. "Arkadaş" Güney'in simgesel anlatıma başvurmaksızın, mesajını direkt iletmeyi seçtiği bir film. Hatta kendisine sıklıkla yöneltilen 'Türkiye'yi geri kalmış gösteriyor' suçlamalarına bile bu filmde cevap vermek istemiş yönetmen: Köyde turistlerin fotoğraf çekmesine şaşıran Cemil, 'Neyi çekiyor bunlar?' diye soruyor Azem'e. 'Sefaletimizi' diyor Azem. Cemil 'O zaman engel olalım' dediğindeyse, Azem'in cevabı son derece çarpıcı 'Biz önce sefaletimize engel olmalıyız!' "Arkadaş" Güney filmografisinin en iyimser eserlerinden biri. Aksaklığı belirten, çözüm öneren, umut dolu bir yapım. Filmle aynı adı taşıyan Melike Demirağ'm seslendirdiği parçadan da anlaşılabileceği gibi, her sorunun üstesinden dostlukla gelinebileceğini savunuyor . (P.T.) {Sinema, En İyi 100 Film}

ANTER “KARA ALİ” (1974)


Yönetmen: Oğuz Gözen
Senaryo Sait Seyit, Orhon M. Arıburnu
Dialog: Seyit Mogribi
Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu
Yapım: Venüs/Abdülkerim Uzun (Türk,Lübnan Ortak Yapımı)

Ses mühendisi: Kunt Tulgar, Senkron: Necdet Tok, Negatif Montaj: Mehmet Tezgâhtar, Kamera Asistanı: Ünal Uğur, Reji Asistanı: Çetin İzzet Özkaya, Kamera: Tuncay Ural, Ali Seyit, Dublaj Yönetmeni: Orhan Aykanat,
Kunt Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Muhammet Mevla, Silvana Bedrehan, Abdullah Favvaz, Seyit Mogribi, Filiz Alpan, Yavuz Selekman, Yeşim Tan, Tuba Çetin, Yeşim Soydan, Nurhan Nur, Gönül Tansel, Memduh Ünsal, Ahu Tuğba,Burçin Bozhan, Berit Johanson, Orhan Emir, Canan Candan, Baki Tamer, Erbay Efem, Gül Banu, Okan Önder, Ahmet Aslan, Ahmet Sert, Rahmi Aydın,

Konu: Aşiret kızının bir masal kahramanı olan Anter ile aşkları.

ANASININ GÖZÜ (1974)


Yönetmen: Jose Sanches
Senaryo: İrfan Atasoy
Kamera Muzaffer Turan
Yapım: İrfan Film / İrfan Atasoy

Oyuncular: Richard Harrison, İrfan Atasoy, Erol Taş, Figen Han, Türkan Erdem, Teresa Di Sario, Alca Leoni, Gordon Mitchell,

Konu: Kadınların sırtından geçinen işsiz güçsüz bir hovardanın yaşantısı.

AMAN NE GIRGIR (1974)


Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Ahmet Üstel
Foto Direktörü Çetin Gürtop
Yapım: Yıldız Film / Manuk Manukyan

Reji Asiatanı: Arif Erkuş, Kmera Asstanı: Uğur Bilge, Işık Şefi: Şevket Yılmaz, Jenerik: Refik Onubil, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Sesleri Alan: Marko Buduris, Prodüksiyon Amirleri: Ahmet Akkaş, Ergin Demirçubuk, Set: Baki Soğukpınar, (Ören Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

 Oyuncular: Müjdat Gezen, Arzu Okay, Bahar Erdeniz, Orçun Sonat, Mine Soley, Figen Han, Renan Fosforoğlu, Ali Sururi, Cemil Akacan, Tarık Şimşek, Erol Yeşilyaprak, Tevfik Şen, İhsan Bayraktar,

Konu: Tahsilini yapmak üzere Kayseri’den İstanbul’a gelen zengin bir adamın aşk ve macera öyküsü.