Yönetmen: Metin Erksan
Senaryo Yılmaz
Tümtürk
Görüntü Yönetmeni: Nihat
Çifteoğlu
Yapım: Saner Film / Hulki
Saner,
Oyuncular:
Cihan Ünal, Meral Taygun, Agah Hün,
Canan Perver, Ergun Rona, İsmail Hakkı Şen, Ekrem Gökkaya, Erol Amaç, Ferdi
Merter, Ahmet Kostarika, Ali Taygun, Muzaffer Yener, Sabahat Işık
Konu: Ayten evinde kitap okurken
loş ışıklı salonun duvarlarından ve tavanından gelen garip seslerle irkilir.
Kızının odasına çıkar, Gül mışıl, mışıl uyumaktadır. Tavan arasından yine garip
sesler gelmeye devam etmektedir. Ayten bu evde 12 yaşındaki kızı Gül ve
hizmetkarlarıyla birlikte yaşamaktadır. Ertesi gün, Ayten evin Hizmetkarlarıyla
konuşur. Onlara tavan arasında fare olabileceğini ve kapan kurmalarını emreder.
Bütün gece çok rahatsız olduğundan söz eder. Tuğrul Bilge tıbbiyeyi bitirmiş,
ilmi kitaplar yazan bir Doktordur. Doktorluğunu aktif olarak yapsa, para
kazanacaktır. Ama o melankolilik dünyasında kendisini kitaplarına vermiştir.
Tuğrul’un annesi hasta ve bakıma ihtiyacı olan yaşlı bir kadındır. Dayısı,
Tuğrul’a hep sitem etmektedir. Annenin bakıma çok ihtiyacı var, bir an evvel
kısa yoldan zengin olmaya bak, onu rahat ettir diye. Gül’ün doğun günü neşeli
geçmektedir. Ayten, Ekrem’e geçen gün tenis kortundaki genç adam kimdi diye
sorar. Onun Tuğrul olduğunu öğrenir. Ekrem Tuğrul’un psikolojik kitaplar
yazdığını en son kitabının da ŞEYTAN olduğunu söyler. Partide Gül odasına daha
erken çıkmıştır. Misafirlere Ekrem piyano çalarken, merdiven başından
ayaklarına çamur gibi iğrenç bir sıvı akmaktadır. Ayten çığlık çığlığa
misafirlerden özür diler. Deliye dönmüştür. Evladına sarılır, onu banyoya sokar
yıkar ve sakinleştirici bir ilaç verip yatırır. Biraz sonra odadan çığlıklar
gelmeye başlar. Gül yatakta havalara fırlamaktadır. Annesi onu tutmaya çalışsa
da o da yatakla zıplamaya başlar. Gül’ü kliniğe götürürler. Doktor beyinde bir
bozukluk olduğundan şüphelenir. Bütün beyin filmleri çekilir. Doktorlar inceler
ve hiçbir şey çıkmaz. Doktorlar hemen Gül’ün evine giderler kız yine yatağın
üstünde müthiş hareketlidir. Acayip sesler çıkartmaktadır.
Ondan artık bir erkek sesi
gelmeye başlar. Biraz sonra da kalkar, o erkek sesiyle çek elini ulan pis herif
diye bağırıp doktoru bir yumrukla yere serer. Yine sakinleştirici iğne
yaparlar. Bu bilge adam, çantasından Kuran-ı Kerim’i ve zemzem dolu bir şişeyi
çıkartır. Zemzemi Gül’ün üzerine serpmeye başlar. Kuran’ı eline alır, dualar
okuyup Allah’a bu küçük kızı laneti şeytandan kurtar senin ateşten yarattığın
şeytan, topraktan ve bir kan pıhtısından yarattığın bu insandan çıksın artık
diye yalvarır, şeytan çıldırmıştır. Bu sefer yine kaybedeceksin diye
bağırmaktadır. Dualar devam eder. Abzem şiddetli bağırmalarla Şeytan alt
edilmek istenir. Ayten kızının ölüp ölmeyeceğinden endişelidir. Tuğrul tekrar
Gül’ün odasına bakmaya girer bu sefer Gül’deki Şeytan Tuğrul’!n annesi
olmuştur. O konuşmaktadır. Annenle beraber cehennemdeyiz diye bağırmaktadır. Tuğrul
ona bağırır. Bu durumda adam yine odaya gelir ben sana şeytanla konuşma demedim
mi der. Ve Kuran’ı eline alır, yine duaya başlar. Tuğrul’u odadan çıkartır. Bir
gürültü üzerine içeri giren Tuğrul yaşlı adamı yerde bulur, ölmüştür. Tuğrul
bütün gücü ile şeytana saldırır. Aralarında müthiş bir mücadele başlar Tuğrul
Gül’ün boğazını sıkmaktadır. Ama artık bağıran şeytan değil Gül’dür. Dualar ve
Allah’a sığınma şeytanı yenmiştir. Kendi bunalımlarından ve her zaman annesine
karşı çektiği vicdan azabından Tuğrul iyice kaçırmıştır kendini pencereden
atar. Gül ve Ayten evlerinden taşınırlar, yeni hayata başlamak üzere onları
anne kız bir camide dua ederken görürüz. Artık ruhları da rahata ermiştir.
Hayatları da düzene girmiştir."
► Son
derece ilginç ve önemli bir deneme olan "Şeytan", Hullki Saner'in
ısrarları sonucunda çevrilmiş bir film. "şimdir, The Exorcist"in
aynısını yapmak isteyen prodüktör Hulki Saner, bir gün Metin Erksan'a bir uçak
bileti verir ve Londra'da lüks bir otelde birkaç gün tatil yapması için yer
ayırttığını söyler. Bu arada "The Exorcist"i seyretmesini ve bu film
hakkında bilgi edinmesini ister. Metin Erksan dönüşünde, "Bu filmi ben
çekmem ama, sen de kimseye çektirme. Çünkü bu film olmaz." der:
Bu film hakkında orada pek
çok yazı okumuştum. Filmi buzdolabında çekmişler. Yani ağızdan çıkan dumanlar
için stüdyoya buzdolabı yapılmış. kamera önündeki ve kamera arkasındaki herkes
su altına dalan adamların giydiği elbiselerden giymişler. Filmin operatörü,
Amerikan Kameramanları Mecmuasında, kızı yukarıya çelik tellerle çektiklerini,
bu tellerin hepsinin gözüktüğünü, kare be kare bu tellerin rötuşlendiği,
tellerin sildirildiğini yazmış. Hulki Saner, benim 'Bu film olmaz' dememe kulak
asmadı, allem etti, kallem etti, bu filmi bana çektirdi. O zamanki parayla çok
da ucuza çıkan bir film oldu. Bir milyondan aşağı çekilmeyecek bu filmi 400 bin
liradan daha az bir bütçeyle çektik.
Metin Erksan, makyaj ve
teknik açısından batının imkanlarına sahip olmadığımız halde bu filmi çeker
ama, yaşadığı imkansızlıkları gidermek için de çok uğraşır. Sözgelimi kızı
yukarıya tellerle çekmek bile Türk sineması için teknolojik anlamda imkansız
bir olaydır:
Filmde
kızın yatağında yatarken yukarıya doğru havalanması sahnesi var. Biz de kızı
Hollywood'un yaptığı gibi tellerle yukarıya çekeceğiz. Önce kızı bağladık.
Hollywood kızı elektrikle yukarıya çıkardı, bizde böyle bir teknik yok. Ben,
telleri bucurgat ile çektirdim. Haliç'ten getirttiğim bucurgatla kızı sağa sola
sallamadan yukarı çektirdim. Bucurgatı çevirenlere, 'Bucurgatta hata bulursam,
ellerinizi koparırım ama, doğru çekerseniz sizi mükafat1andırırım, size 50 şer
lira veririm' dedim. Bu paraları hep cebimden ödemi prodüksiyona dahil değildir
bu paralar. Tellerin gözükmemesi için duvarlara çizgili kağıt aldırdım. Horizontal
basılmış çizgileri ben vertikal kullandım. Ayrıca tellerin gözükmeme si için
farklı bir ışık düzeni kurdurdum. Işığı arkadan koydurdum, ışık konturdan
gelince teller gözükmedi. Bizim Hollywood'un kullandığı tekniği kullanıp
telleri kazıtmamız imkânsız. Diyelim ki bir yolunu bulup kazıttırdınız, o zaman
film, 15 milyon dolar gibi, astronomik bir rakama çıkar.
Film çekilir, gösterime
girer ve büyük paralar kazanır. Hullki Saner, bir gün telefonla Metin Erksan'ı
arar ve ağlamaklı bir sesle "Beni mahvettin, çabuk gel" diyerek
ofisinde randevu verir. Metin Erksan, bu telefon konuşmasına bir anlam veremez
ve buluşma yerine gider. Bir grup Alman ve Hulki Saner,
kendisini beklemektedir. Hulki Saner, "Işte beni mahveden adam bu"
diyerek Metin Erksan'ı Almanlara tanıştırır. Almanlar, Metin Erksan'ı
"Müthiş bir filmdi" diyerek öpmeye, tebrik etmeye başlarlar. Metin
Erksan, olanlara anlam veremez ve bir süre sonra
olayın içyüzü ortaya çıkar. Hulki Saner, o yıllarda Almanya da bazı şirketlere
Türk filmleri satıyor. Bir gün bu şirketler de Hulki Saner'den palavradan bir
"The Exoreist" çekmesini ister. Hulki Saner, 'Böyle bir filmi çekse
çekse Metin Erksan çeker' diyerek, bin bir güçlükle yönetmeni ikna eder ama
Metin Erksan'ın palavradan bir film çekmeyeceğini hesaba katmaz. Almanlar,
filmi görünce çok beğenirler Fakat biz bu filmi satın alırsak çok para
kazanırız ama, kazandığımızın yüz mislini mahkemeye veririz. Başta William
Peter Blatty olmak üzere, filmin yapımcısı kapımıza dayan
ır, telif hakkı ister.
Biz sizden şöyle böyle bir Türk filmi istemiştik, bu film aslından güzel
olmuş." diyerek satın almazlar. “Birsen Altıner, “Metin Erksan Sineması”
William
Peter Blatty’nin (1928) kendi romanından yazdığı senaryodan, William
Friedkin’in (1935) rejisiyle 1973 yılında filme çekilen “The Exorcist” isimli
filmden uyarlama. Filmin başlıca rollerini, Ellen Burstyn (1932), Max von Sydom
(1929) ve Lee J. Cobb (1911-1976) oynamışlardır.