Powered By Blogger

25 Mart 2018 Pazar

ANAHTARI BENDEDUR (1975)


Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanıoğlu
Kamera Dinçer Önal
Yapım: Metin Film/Işık Toraman

Reji Asistanı: Abdullah Karadayı, Kamera Asistanı: Sedat Ülker, Prodüksiyon Amiri: Semih Servidal, Set Amiri: İlyas Akarsu, Seslendiren: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Laboratuar Şefi: Recai Ka-rataş,

Oyuncular: Sermet Serdengeçti, Sevda Karaca, Ali Poyrazoğlu, Nur - Ay, Hadi Çaman, Yonca Yücel, Perihan Ateş, Yüksel Gözen, Ali Şen, Yonca Yücel, Özgür Özcan, Pınar Taçkın, Feridun Çölgeçen, Emel Çavuşoğlu, Saadet Gürses, Seyfi Karadayı Gülten Kaya, Yıldız Ege, Nizam Ergüden, Ekrem Ço-banoğlu, Yadigar Kobra,

Konu: Amerika'daki amcalarından miras kalan iki gencin erotik öyküsü.

ANASININ KIZI (1975)




Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Dinçer Önal
Yapım: Mete Film/Necdet Erdur

Oyuncular: Tamer Yiğit, Arzu Okay, Hadi Çaman, İhsan Yüce, Yüksel Gözen, Peri-han Ateş, İsmail Hakkı Şen, Güzin Özipek, Ünal Gürel, Necdet Yakın, Giray Alpan, İbrahim Kurt, Nur-Ay

Konu: İki kadın arasında kalan çapkın bir plaj müdürünün öyküsü

24 Mart 2018 Cumartesi

ANA KURBAN CAN KURBAN (1975)



Yönetmen: Feyzi Tuna
Senaryo: Tarık Dursun K.
Hikaye: Vural Pakel, Tarık Dursun Kakınç
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Yılmaz
Yapım: Cem Film/Yahya Kılıç

Oyuncular: Fatma Girik (Seher), Ahmet Mekin (komiser), Ekrem Gökkaya, Hülya Şengül (Nazlı), Ahmet Arkan (Turan), Yüksel Gözen, Ekrem Dümer, Günay Güner , Sabahat İzgü,

Konu: Seher hanımın oğlu Turan tam sekiz yıı önce evden ayrılmış ve Almanya'ya gitmiştir. Seher hanım bu süre içinde kendisini hiç aramayan oğlunun bir gün döneceğini düşünerek beklemektedir. Kocası ölünce yalnız kaldığı için kimsesiz bir akraba kızı olan Nazlıyı da yanına almıştır. Bir gün Turan yaralı bir şekilde eve gelir. Polis tarafından vurulmuştur. Bu durumdan haberi olmayan Seher hanım sürekli Almanlara beddua etmektedir. Turan kısa zamanda iyileşir. Nazlı'yı da zorla iğfal eder. Genç kız hamiledir. Seher hanım onları evlendirir. Fakat gerçekleri öğrenince polisler kasabaya gelmeden oğlunu ve Nazlıyı alıp kaçar. Seher ha-nım bunca yıl beklediği oğlunu polise vermek istemez. Fakat komiserden tüm gerçeği öğrenince yıkılır. Turan yıllar önce Almanya'dan sıınır dışı edilmiş İstanbul'a gelmiştir. Burada karanlık işlere girmiş ve yakalanmıştır. Bir hapishane nakli sırasında da kaçmıştır. Kaçarken de genç bir polisi öldürmüştür. Bu genç polis komiserin oğludur ve Turan'ı yaka-lamaya yemin etmiştir. Seher hanım komiseri oyalarken Turan ve Nazlı çoktan sınıra varmışlardır. Turan Nazlı'yı götürmek istemez ve elindeki tüm altınları almak ister. Hamile kadın vermeyince de onu öldürür. Seher hanım artık daha fazla dayanamayacak ve öz oğlunu elleriyle öldürecektir. “Burçak Evren, “İki Ün’lü Kadın Fatma Girik”


AMİGO HÜSNÜ (1975)


Yönetmen: Arif Keskiner
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Sertaç Karan
Yapım: Umut Film / Abdurrahman Keskiner

Oyuncular: Aydemir Akbaş, Melek Ay-berk, Ayfer Feray, İhsan Baysal, Turgut Boralı, Atilla Ergün, Özcan Özgür, Boncuk Ömer, Turgut Boralı, Işık Yavuz, Gülten Kaya, Gülseren Vardar, Nilsun Pek-can, Tülay Güçlü, Samuray Dolgan Sezer

Konu: Film, zengin bir hayata sırtını dönen futbol düşkünü bir adamın yaşadıklarını konu alır. Hüsnü, fanatik bir Fenerbahçe taraftarıdır. Maçlarda amigoluk yaparak taraftarı coşturmaktadır. Hüsnü’nün halası Ferhunde ise zengin ve elit bir hayat sürmektedir. Ferhunde, Hüsnü’nün yaşam tarzını onaylamaz. Onu, çevresinden koparmak için sahibi olduğu şirkette genel müdür yardımcısı yapar. Ancak Hüsnü kısa süre sonra kaçarak eski mahallesine döner. Ferhunde ise pes etmemeye kararlıdır. Hüsnü’yü kenar mahallelerden koparmak için ona bir oyun oynayacaktır. (Hasan Sakın)

ALEMİN KEYFİ YERİNDE (1975)


Yönetmen: Arif Keskiner
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Nedim Akanlar
Yapım: Umut Film / Abdurrahman Keskiner

Reji Asistanı: Arif Erkuş, Müzik: Doğan Plakçılık, Senkron-Montaj: İsmail kalkan, Negatif Montaj: Sezai Elmeskaya, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Laboratuar: Hasan Örnek, İsmet Tomaçgil, Selahattin Kaya, Abdullah Akdeniz, Sesleri Alan: Necip Sarıcaoğlu, (Yeni Stüdyoda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Arzu Okay, Aydemir Akbaş, Melek Görgün, Aynur Akarsu, Yurdanur Gerçeker, Özcan Özgür, Mürvet Sim, Cevat Kurtuluş, Yüksel Gözen, Ayçin Tansel, Sami Ergenekon, Selim Naşit, Abidin Görsev,

Konu: Arzu zengin köşkünde hizmetçilik yapan ve parasız bir genci seven kızdır. Köşk sahibinin karısının doğum gününde para kazanması için sevgilisini de garson olarak köşke getirir. Ancak pasta söndü-rüldüğünde, evin ışıkları da söner ve köşk sahibinin çok pahalı kolyesi kaybolur.

AKLIN DURUR (1975)


Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Aslan,
Kamera Ali Yaver,
Yapım: Barlık Film/Necdet Barlık

servisi Şef: Ergun Şimşek, Teknik Eklip: Hacı Kahraman, Hüseyin Turhan, Kâzım Yüce, Prodüksiyon Amiri: Semih Servidal, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Sesleri Alan: Feridun Kınay, Laboratuar: Ahmet Kuru, Ziya Uçak, Recep Çakmak, Senkron: Mehmet Özdamar, Negatif Montaj: Mustafa Karataş (İpek Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Tamer Yiğit, Leyla Şahin, Perihan Ateş, Gülten Kaya, İ. Hakkı Şen, Gönül Eren, Tarık Şimşek, İbrahim Uğur-lu, Ferhat Ünal, Cihan Alp, Apti Algün, Mustafa Doğan, Giray Alpan

Konu: Bıçkın bir delikanlının çetelerle olan mücadelesinin öyküsü.

AH NE ADEM DİLLİ BADEM (1975)


Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Görüntü Yönetmeni: İzzet Akay
Yapım: Has Film / Hamit Gürsoy

Oyuncular: Sermet serdengeçti, Figen Han, Aynur Akarsu, Nur Ay, Tevhit Bilge, Feridun Çölgeçen, İhsan Yüce, Perihan Ateş, Gülten Kaya, Nabi Atay, Lamia Yal, Şahin Taşçıoğlu, Leyla Selimi,

AH NEREDE VAH NEREDE (1975)


Yönetmen: Sırrı Gültekin
Görüntü Yönetmeni: Suat Kapkı
Yapım:  Öz Film/Seyfettin Özkasap

Oyuncular: Adnan Şenses (Adnan), Gazenfer Özcan (Gazanfer), Pekcan Koşar (Pekcan), Kadir Savun, Deniz Erkanat (Ayşe), Emel Aydan (Sevda), Renan Fosforoğlu (Demir), Müşerref Ça-pın, Selim Naşit (Doktor), Cevat Kurtuluş (Garson), Leman Akçatepe, Gülten Kaya (Emine), Demir Özgür (Demir), Emel Özden

Konu: Film, aileler arasındaki anlaşmazlık yüzünden birbirine kavuşamayan iki sevgilinin öyküsünü konu alır. Aynı mahallede yaşayan Ayşe ile Demir birbirilerine âşık iki gençtir. Demir’in askere gitmesiyle birlikte iki yıl bir ayrılık yaşanır. Demir askerden döndüğünde pek çok şeyi değişmiş olarak bulur. Ayşe ve Demir’in aileleri bu süre zarfında kavgalı duruma gelmiştir. Bu nedenle Ayşe’nin ailesi İstanbul’a göç etmiştir. Ancak Demir, Ayşe’den vazgeçmez. Ayşe’yi aramak için İstanbul’a giden Demir’i türlü maceralar beklemektedir. (Hasan Sakın)


AH NEREDE (1975)


Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Sadık Şendil
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin
Yapım: Arzu Film / Ertem Eğilmez

Oyuncular: Tarık Akan (Ferit), Gülşen Bubikoğlu (Zehra), Nilgün Atılgan (Aysel), Aydan Adan (Selin), Serpil Nur (Selin), Hulusi Kentmen (Ferit’in babası), Hayati Hamzaoğlu (Ali kaya), Halit Akçatepe (Murat), Adile Naşit (Huriye), Şükriye Atav, Cengiz Nezir (Ömer), İlhan Hemşe-ri (Komiser), Ekrem Dümer (nikah memu-ru), Leman Akçatepe (Zehra’nın annesi), Nubar Terziyan (Dünür), İhsan baysal (konuk oyuncu), Feridun Şavlı (konuk oyuncu), Selim Naşit (öğretmen), Osman Han (polis), Gülten Kaya (Ferit’in nişanlısı), Nermin Özses, Ali Eraslan (Kumarbaz), Dilaver Gür (kumarbaz), Niyazi Vanlı

Konu: Ustabaşının kızı ile fabrikatörün oğlunun aşkını anlatan "Oh Olsun" filminin en önemli özelliği sınıflar arası farkın belirginleşmesi ve dönemin siyasal orta-mına gönderme yapan grev görüntüleri-nin kullanılmasıdır. Her ne kadar grev işten çıkarılan ustabaşını desteklemek için yapılan bir dayanışma grevi olsa da günün koşullarına dair bir anıştırma yapılıyor olması önemli bir özelliktir. Hale Soygazi'yle gizlice evlendikten sonra, kızın hamile kalması üzerine onu evin çatı katına yerleştiren oyuncu ailesinin kendisini iş anlaşmaları gereği başka bir zengin kızla evlendirme girişimini engelleyemez. Karışan işler filmin finalinde oyuncunun kardeşleriyle birlikte grev gözcüsü gömleğini giyerek babasına karşı grevci işçilerin yanında yer almasıyla ve babanın torununun hatırına çocuklarını affetmesiyle tatlı sona bağlanır.

 Oh Olsun" ve "Ah Nerede" filmlerinin ortak paydası, yumuşatılmış bir sınıf çatışmasının ve dönemin siyasal ortamının izlerinin görüldüğü filmler olmalarıdır. "Oh Olsun" filminde Tank Akan fabrikatörün ilk başlarda sorumsuz ve dalgacı oğludur. Babası tarafından akıllanması için fabrikada çatışmak zorunda bırakılır. Babasının sert ve otoriter tavrı karşısında bir çocuk kadar savunmasızdır. Babasına karşı çıkıp yaşam tarzını savunacak güçlü bir karakterden yoksundur. Babaya ve onun ekonomik gücüne bağımlıdır. Aşkı hayatta-ki tavrını netleştirmesini sağlar. Filmin finalinde her şey çözüme ulaşır ve sınıf çatışması bir sorun ol maktan çıkar.

"Ah Nerede" filminde Ferit (Tarık Akan) iki kardeşiyle birlikte İstanbul'da okumaya gelmiştir. Zengin bir çiftlik sahibinin oğludur ve tıp fakültesinde okumaktadır. Ancak çapkınlıktan ve kadınlarla ilgilenmekten derslere pek zaman ayıramamaktadır. Diğer iki kardeşten biribaba onu kumar, diğeri siyasetle meşgul olmaktan dolayı öğrencilik yapmamaktadırlar. Ferit hayatında ilk kez Zehra'ya (Gülşen Bubikoğlu) gerçekten aşık olur. Tam o sırada baba aniden çocuklarını ziyarete gelince oğulIarının ne işler çevirdiğini öğrenir. Siyasetle ilgilenen çocuğunu karakoldan almaya giden baba çocuğuna bağırıp "memleketin idaresi size mi kalmış ulan? Komiser bey iyice dövdünüz mü bunu" diye sorar. Komiser, babaya "bizde dayak yoktur" yanıtını verince, baba Hulusi Kentmen oğlunu komiserin önünde "al sana siyaset.." diyerek evire çevire döver. Diğer oğlunu kahvehanede kumar oynarken yakalayan da kahvehanede döver. Eve dönünce Ferit'i de çapkınlığından dolayı döver. Çocuklar akılları başlarına gelsin diye çiftlikte çalışmaya götürülür. Ancak çocuklar çalışma koşullarına dayanamaz. Ferit, Zehra'nın aşkını kazanmak ve babasına kendisini ispatlamak için kardeşleriyle birlikte kente döner. Babadan harçlık almadan, kendi başlarının çaresine bakmaya çalışırlar. Türlü olaylardan sonra Ferit Zehra'ya aşkını ispatlamak için intihara teşebbüs eder ve bunun üzerine babası ve Zehra tarafından affedilir. Oh Olsun" filminde olduğu gibi oyuncu, "Ah Nerede" filminde de babaya ba-ğımlı bir çocuk gibidir. Öyle ki babadan dayak yer, azar işitir, istemediği bir yerde, kol emeğiyle çalışmak zorunda bıra-kılır. Her iki filmde de sıradan bir işçi ola-rak çalışmak bir cezalandırma biçimi olarak kullanılır. Yine iki filmde de oyun-cu ancak gerçek aşka ulaşma yolunda kimliğini ortaya koyma, yetişkin bir erkek gibi davranma ve baba otoritesine karşı çıkma cesaretini gösterir. "Ah Nerede" filminde siyasetle ilgilenen kişi Ferit'in kardeşidir. Filmde siyasete dair göndermeler bu kardeş üzerinden yapılır. Ferit apolitik biridir. "Oh Olsun" filminin finalinde grev yapan işçilere verilen destek, politik ve sınıfsal tavır değil kişisel bir so-runla ilgilidir.

AH MUALLA NE ALA (1975)


Yönetmen: Naki Yurter
Senaryo: Recep Filiz
Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan
Yapım: Yonca Film/Naki Yurter

Oyuncular: Ünsal Emre, Aynur Akarsu, Nevin Nuray, Tevhit Bilge, Senar Seven

Konu: Nişanlısını aldatan bir genç ile ona tuzak hazırlayan kişilerin öyküs

AH BU KADINLAR (1975)


Senaryo Ve Yönetmen: Ülkü Erakalın
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Yapım: Süper Film/Halil Dilmen

Oyuncular: Sermet Serdengeçti, Feri Cansel, İlhan Daner, Meral Orhonsay, Ayfer Feray, Fuat Soner

Konu: Gazetecilik yapan genç bir kızın kötü emeller besleyen adamların elinin içine düşüşünün öyküsü.

AH BU GENÇLİK (1975)


Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı
Yapım: Sezer Film/Berker İnanoğlu

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu (Cemile), Mesut Engin (Tarık), İlhan Daner (İlhan), Şemsi İnkaya (Cemal), Tevhit Bilge (Mahmut), Nubar Terziyan (Salih Dayı), Alpay İzer (Cabbar), Giray Alpan (Cabbar’ın adamı), Osöan Alyanak (Mahmut’un yardımcısı), Ehat Alinçe (Garson), Cemil Paskap (Osman), Ali Demir (Motor satıcısı), Yusuf Çetin (borçlu adam), Arap Celal (Uişak)

Konu: Filmde, motorlu bir tekne almak için İstanbul’a gelen Cemile’nin başından geçenler anlatılır. Cemile, dedesiyle birlikte yaşayan bir balıkçıdır. Dedesi Salih de meyhane işletmektedir. Cemile’nin en büyük hayali motorlu bir tekne almaktır. Bu uğurda para biriktirmektedir. Salih, balıkçılık yaparak motor almanın imkânsız olduğunu bildiğinden meyhaneyi satar ve parasını Cemile’ye verir. Onu motor alması için İstanbul’a yollar. Ancak Cemile’nin İstanbul’da başına hiç düşünmediği işler gelecektir

AĞRI DAĞI EFSANESİ (1975)


Yönetmen: Memduh Ün
Eser: Yaşar Kemal
Senaryo: Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu,
Memduh Ün,
Görüntü Yönetmeni:Gani Turanlı
Müzik: Yalçın Tural
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Oyuncular: Fatma Girik, Hakan Balamir, Hayati Hamzaoğlu, Reha Yurdakul, Atıf Kaptan, Yavuz Selekman, Reha Yurda-kul, Hüseyin Peyda, ıhsan Yüce, Coşkun Göğen, Hikmet Taşdemir, Baki Tamer, Nuran Aksoy, Ömer Kahraman, , Giray Alpan, Ata Saka, Cemal Gonca, Erdo-ğan Seren, Yadigar Ejder

Konu: Bir padişah olan zalim Mahmut hanın atı çoban Ahmet’in kapısına gelir töre geleneğine göre at Ahmet’in olması lazımdır fakat Mahmut Han atı Ahmete vermez bu arada çoban Ah-met paşa kızı Gülbahar’a sevdala-nır fakat Aahmet zindana atılır zindancı çoban Ahmet’i serbest bırakır zindancı kendisini paşanın öldüreceği için canına kıyar.

* …Memduh Ün'ün "Ağrı Dağı Efsanesi" filmi, Yaşar Kemal'in romanından (veya destanından, veya masalından) sinemamızın bugünkü koşulları içinde yapılabilecek olan en başarılı uyarlamaya bir hayli yakındır. Daha iyisini yapmak, Yaşar Kemal'in tüm lirizmini ve masal havasını sinemaya getirmek için, bir dehanın soluğu gerekirdi. Ün ise bir "dahi sinemacı" değil, yalnızca işini çok iyi bilen bir profesyonel senaryo ve yönetmendir. Onun için "Ağrı Dağı Efsanesi" bir başyapıt, yıllarca anılacak bir film değilse bile çok temiz, çok dürüst, çok özenilmiş bir çalışmadır ve sinemamızın bugünkü ortamı içinde de yüz ağartacak bir filmdir...

"Ağrı Dağı Efsanesi' Yaşar Kemal'in ro-manları arasında "masal" niteliğini en çok taşıyanlardan biridir. Yaşar Kemal'in romanlarından röportajlarına ne denli "gerçekçi" bir yazar olduğu, gerçeğe çok daha yakın olması gereken röportaj türünde bile hayale, hayal gücüne nasıl bir yer ayırdığı tartışılabilir. (Zaten tartışılıyor). Biz, konumuz ve yet-kimiz dışına çıkan bu tartışmaya karışmak durumunda değiliz. Ancak, "Ağrı Dağı Efsanesi"nin zaten isminin de belirttiği ölçüde bir "efsane" olduğu, gerçeği vermek savında kesinlikle bulun-madığını belirtelim bir kez daha... Kemal'in olayları belli bir döneme oturtmak için çaba göstermemiş olmasının yanı sıra, şiire, şiirselliğe çok yaklaşan üslubu da, eserin bu niteliğini pekiştirmektedir.

Ağrı Dağı Efsanesi", Osmanlı'nın en parlak dönemini izleyen bir dönemde geçmektedir denebilir. Olayların geçtiği yerler de kesinlikle belirlidir: Doğu Anadolu... Ağrı Dağı, coğrafik yörenin merkezini oluşturduğu gibi, öykünün gelişiminde de bir merkez oluşturur: Yüksekliği, ululuğu, erişilmezliği, insancıl oranların dışına taşan boyutları ile, insanların bitmez tükenmez didişmelerine yukarılardan tanıklık eder... Giderek- sonunda olaylara daha yakından karışır... Kötü yürekli Mah mut Han'ın Ahmet'i sınamasını iyiliğin ve iyilerin lehine sonuçlandırmak için, hiçbir canlıya yapmadığını Ahmet'e yapar, herkesten esirgediğini ondan esirgemez: Onun kimselerin erişemediği doruğuna çıkmasına, ateşi yakmasına ve insanların arasına geri dönmesine izin verir…

Öykünün çeşitli kişileri, Osmanlı düzeninin değişik zümrelerini, toplumsal kat-manlarını temsil ederler... Halk çocuğu Ahmet'le bey kızı Gülbahar'ın trajik öykülerine, Osmanlı soyluları, Osmanlı yöneticileri, (beyler, paşalar,) devlet dışı dinsel gücü simgeleyen Kervan Şeyhi, halk bilgeleri (demirci Hüso, yaşlı ermiş Sofi) ve "gelgitten sonraki bir deniz gibi" olan halk karışır... Ama, Osmanlı toplumundaki çeşitli katmanları temsil etmelerine karşılık, tüm bu kişiler, Yaşar Kemal'in romanına yine de gerçekçi bir boyut vermeğe yetmezler kuşkusuz (romanın böyle bir savı da yoktur zaten). Çünkü, tüm bu kişiler, insanları eyleme yönelten tüm Senaryo ve Yönetmenal ve ekonomik nedenleri bir yana bırakmışlardır; tüm davranışlarının merkezi ve çıkış noktası, Gülbahar ile Ahmet'in aşk öyküleri ve ona bağlı olarak da Mahmut Han'ın akıl almaz zulmüdür. Yani tüm bu kişiler, asıl öykünün birer figüranı olmaktan çıkıp da gerçek yaşamlarını yaşamazlar...

Ve "Ağrı Dağı Efsanesi"ne egemen olan, trajik duygusudur... Kemal, doğanın şiirini söyler... Ağrı Dağı'nın, Küp gölünün, Mahmut Han'ın kır atının, insan/insan, insan/hayvan, insan/doğa ilişkilerinin şiirini söyler... Ama doğaya sevecenlikle ve iyimserlikle bakan gözlerin ardında, tam bir trajik duygusu gizlidir. Bu duygu, tüm eser boyunca okuyucuya duyurulur... Gelişim, bir trajedi gelişimidir

Okuyucu, kişilerin trajik bir yazgısı olduğunu sezer, bir acılı sonu bekler... Kemal de okuyucusunu düş kırıklığına uğrat-maz... Ama bunu ozancasına yapar... "Ağrı Dağı Efsanesi"nin belki de en güzel yeri sonudur romanda... Belirsiz bir sondur bu, sözcüklerin yarı saydam bir tül gibi örüldüğü ve gerçek olayı okuyucu-dan gölgeli biçimde sak-ladıkları... Gülbahar Ahmet'i sahiden vurur mu? Kıyar mı ona? Bu son, Yaşar Kemal'in eşsiz Türkçesiyle bir bilmece gibi okuyucunun kendi yorumuna bırakılmıştır...
Memduh Ün işte bu nitelikleri içeren bir yazıyı sinemalaştırmak işini yüklenmişti. Romanın taşıdığı şiir yükü oranında sine-malaştırması da güçlü kuşkusuz. Çok tutucu bir Yaşar Kemal hayranı (veya edebiyat canlısı) olunduğunda filmi tümüyle olumsuz bulmak olanaklıdır... Ama sinema ile edebiyat bir yerde aynı şeylerdir. Sözcüklerin verdiğini sinema aynen veremez. Ama sözcüklerin verdiğine kendisinden çok şey de ekleyebilir. Ün'ün filminde bu gerçeğin bir kez daha doğrulandığını görmemek Olanaksız.

Ün'ün çok özenli sinema/kurgu çalışma-sıyla romana kattıklarını görmeye çalışalım önce... Film, sinemanın niteliği gereği, zengin görsel boyutlar ekleyebilmiştir esere... Ün öncelikle, "mekan" sorununu çok başarılı biçimde çözümlemiştir. Doğa Beyazıt'taki ünlü İshakpaşa saray/ camii, Topkapı Sarayı, Rumelihisarı ve stüdyo mekanından oluşan dörtlü mekan olanaklarını hiç aksatmadan, seyirciyi yadırgatmadan birbirine bağlayabilmiştir...
Filmin çok özenli kurgusu, bazı bölümlerin etkisini güçlendirmektedir. Bir örnek ve-reyim. Demirci Hüso'nun atı getirmesi beklenen günden önceki gece... Herkes, tüm kahramanlar, uykusuz, sabahı beklemektedir. Ün, kahramanları göster-diği karelerin arasına, Mahmut Han'ınkurduğu darağacının karelerini yerleştirir. Çok iyi bir gerilim müziğiyle de des-teklenen bu bölüm, kurgu-müzik başa-rısının bütünlenmesiyle gerilimi, giderek romandan daha da güçlü olarak du-yurmaktadır, Aynı biçimde, Ün'ün Gül-bahar'la Ahmet’in birleşmelerini, ro-mandaki gibi tensel birleşmenin dışına kayan, sanki "dünyevi" olmayıp da düşsel olan bir biçimde verebildiği de dikkatten kaçacak gibi değildir... Bu örnekler kuşkusuz çoğaltılabilir...

Film, romanın bazı bölümlerini vermekte yetersiz kalmaktadır. Yaşar Kemal'in tasvir ettiği o büyük kalabalık, halkın o benzersiz toplanışı yoktur filmde... Ağrı Dağında yakılan ateş inandırıcı değildir... Filmin sonu ise tartışılabilir. Ün, Gülbahar'ın Ahmet’e kıyışını, sinemamızın son yıllarındaki tutkusu olan "yavaşlatma" yöntemiyle çözümleme-ğe çalışmıştır. Ama romandaki şiirsel belirsizliği verebildiği söylenemez. Bu da elbette görsel olması nedeniyle daha "somut" olmak zorunda bulunan sinemanın, söze karşı olan zaafından doğmaktadır.. Ün'ün filminde çok başarılı bir noktanın da oyuncu seçimi ve yönetiminde olduğunu belirtmeliyiz. Girik ve Balamir ikilisinin, melodrama, abartmaya kaçması ustalıkla önlenmiş. Hepsinden söz etmek gerekir belki, böyle bir başarı karşısında: Hayati Hamzaoğlu'nu, Hüseyin Peyda'yı, Atıf Kaptan'ı, Reha Yurdakul'u, Nuran Aksoy'u, Yavuz Selekman'ı İıhsan Yüce'yi, hepsini zikretmek gerekir... Ve elbette ve kuşkusuz, Gani Turanlı’nın kusursuz kamera çalışması ve Yalçın Tura'nın şimdiye dek olan tüm başarılarını aşan müzik çalışmasını da. Ağrı Dağı Efsanesi", taşıdığı masal ve şiir öğe-lerinin sinemalaştırılması zorluğu nedeniyle yitirdiklerini, sinemanın kendine özgü gücü nedeniyle kazanan ilginç ve önemli bir edebiyat uyarlama örneği. Bunun dışında da, birkaç eksikliği dışın-da olgun, özenli bir sinema yapıtı. Ün'ün filmografisinin ise son 10 yıldaki en önemli ve başarılı fılmi olduğu söylenebi-lir... “Atilla DORSAY “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 172”

Memduh Ün Anlatıyor:
Yaşar Kemal'i çok seviyorum, kitaplarının çoğunu okudum. 1960 yılıydı, Orta Direk romanından film yapmak istemiştim. Mecidiyeköy'de ·oturuyordu o zaman Yaşar; gittim konuştuk. O günlerde bir filmin maliyeti 60-70 bin liraydı. Eser hakkı için 30 bin lira istedi. Kabul ettim. Yalnız senaryo denetimden geçtikten sonra veririm dedim. Hayır, ben parayı peşin alırım dedi. O yıllarda sansür kurulunca Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi yazarların yapıtları çok sakıncalı görülüyordu; denetimden geçme olasılığı zayıftı. Ben de bu nedenle göze alamadım ve çok sevdiğim o romanı çekmek bana nasip olmadı. Sonra okuduğum Ağrı Dağı. Efsanesi'ni de çok sevdim. Yaşar'la anlaştık. Çok iyi dost olmuştuk yıllar içinde. Sağ kolum olan Duygu, çekme bunu dedi bana. Ticari başarısının olmayacağını düşünüyordu. Belki de efsaneyi yansıtamayacağımı düşünüyordu. Ben çekmeye kararlıydım, hazırlıklara başladım. Duygu senaryoyu yazdı. Bir kez benim, bir kez de Lütfi Akad'ın elinden geçti senaryo.

Yaşar Kemal romanın finalinde, Ağrı Dağı'nın tepesindeki Küp gölü diye bir göl anlatır. Rengarenk çiçekler ortasında bir göldür anlattığı. Çok şiirli bir sahnedir. Ben de yörenin böyle olduğunu hayal etmiştim hep.

Çekim öncesi yer bakmak için Gani Turanlı ve Duygu Sağıroğlu'yla birlikte Doğu Beyazıt'a gittik. Ağrı Dağı'na birkaç yerden çıkılıyor, Iğdır'dan da, Doğu Beyazıt'tan da. Doğu Beyazıt'ta Zeki Bey isminde Kürt kökenli, Cumhuriyet Halk Partili bir sinemacı bize çok yardımcı oldu. Zeki Bey çok aydın bir kişiydi. Ağrı (Dağı'na çıkıp da Küp gölünü görmek istediğimizde bize atlar buldu. Bir de Kürt bir kılavuz. Ağrı Dağı'na çıkmak kolay bir şey değildi. Tırmanırken kayalar, çukurlar çıktı karşımıza, bir süre sonra atlardan inmek zorunda kaldık. Yolda korkunç şeyler anlatıyordu Zeki Bey. Tırmanış sırasında turistlerin bileğini kesip bileziğini, saatini, parmağını kesip yüzüğünün alındığını içeren olaylar Bir süre sonra nasıl olduğunu anlayamadan hepimiz dağıldık. Birbirimize ayak uyduramamıştık. Kılavuzla ben yan yana kalmıştım. Zirveye de yakındık. Kayaların aralarından geçiyorduk. Kafamda hep bu kesme biçme, çalma alma hikayeleri dönüp duruyordu. Bu Kürt dağın başında, üzeri-me saldırmasın, beni de kesmesin endi-şesiyle buzullara kadar geldik. Neyse Duygu, Gani ve Zeki beyle yeniden bu-luştuk bu düzlükte. Küp gölünü aradıkbirlikte. Bir gölcüğe de rastladık, ama çevresi karla kaplıydı. Toprak görmeye olanak yoktu. Biz çekime gelinceye kadar karlar kalkacak romanda Yaşar'ın anlattığı gibi rengarenk çiçekler, laleler fışkıracak diye düşündük. Çıktığı-mız gibi bin bir eziyetle indik. Kolay mı, Ağrı Dağıydı.

İkinci kez geldiğimizde erimişti. Göle baktığımızda dehşete düştük. Çapı elli metre olan bir su birikintisiydi sadece. Çevresinde değil çiçek, yeşil çimen bile yoktu. Dağdan kopan kırmızımtırak kayalarla doluydu Çıldırıyordum az kalsın. Yaşar Kemal'in çizdiği görüntüyle en küçük bir benzerlik taşımıyordu. Yaşar Kemal görmeden bir göl üretmişti hayalinde. Oysa filmin finaliydi bu: Film de her şey oraya göre pompalanmıştı. Sıkıntıdan ölecektim. Birden, gölgemin düştüğünü gördüm suya. Hem de pırıl pırıl. Kafamda bir ışık çaktı. Ağrı'nın gazabını kavalla çalacak olan çobanları, gölgeleri suya düşecek şekilde gölün kenarına oturttum. Sahneye çobanların suya düşen yansımalarından başlayıp sonra yakın planlar yaparak, idare ettim. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” , Kabalcı yayınları, Ağustos 2009 - İstanbul”
a

A’DAN Z’YE KADAR (O BİÇİM) (1975


"Erotik Komedi” -  
Senaryo ve Yönetmen: Aram Gülyüz, 
Foto Direktörü: Abdullah Gürek 
Yapım: Yıldız Film/Manuk Manukyan

Işıklar: Kahraman Kongur, Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, , Jenerik: Refik Onubil, Kameraman: Galip İkibir Set Ekibi: Nurettin Uyguner, Teoman Sayın, Dursun Ayyıldız, İsmail Mercan, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Prodüksiyon Amiri: Mehmet Güler, (Ören Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Mete İnselel, Arzu Okay, Melek Görgün (Misafir Oyuncu), Ahmet Mekin, Nalan  Çöl, Nur - Ay, Gündüz Akar, Nur Soylu, Sevda Selen, Gülten kaya, Yonca Gül, Cemil V. Akacan, Yusuf Çetin, İlhan Hemşeri,

Konu: Bir mirasa konmak için çeşitli kadınlarla ilişki kuran salak bir adamın öyküsü.


Teknik ve oyuncu kadrosu filmin jeneriğinden alınmıştır.

ADAMINI BUL (1975)


Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Suavi Süalp
Foto Direktörü Abdullah Gürek
Yapım: Melek Film/Şahan Haki

Prodğüksiyoın Amiri: Erol Deniz, Set Ekibi: Naci Fidan, Kemal Altun, Ahmet Yürek, Işık Şefi: Kahraman Kongur, Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, Kamera Asistanı: Galip Kızılova, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj Senkron: Özdemir Arıtan, Dublaj Rejisörü: Zafer Önen, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu,
Acar Film renkli stüdyolarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Müjdat Hezen, Hale Soygazi, Ülkü Özen, Kenan Pars, Seyhan Gümüş, Meral Deniz, Zafer Önen, Selim Naşit, Ayçin Tansel, Kamer Sadık, Baki Tamer, Yüksel Yurdum, İhsan Bayraktar, İhsan Özenç, Mustafa Yavuz, Zeynep Ramazanoğlu, Ali Demir, Nurettin Kaygısız,

Konu: Film, uzak bir akrabasından miras kalan ev yüzünden başına olmadık işler gelen fakir bir gencin öyküsünü anlatır. Hüsnü, bir fabrikada çaycı çırağı olarak çalışır. Çalıştığı işten kazandığı parayla zar zor geçinmektedir. Hüsnü, çalıştığı fabrikada şef olmayı hayal etmektedir. Bu nedenle fabrika çalışanlarının alay konusu olur. Hüsnü ise fabrikada yalnız Filiz’le ilgilenmektedir. Ancak fakirliği yüzünden bir türlü Filiz’e yanaşmaya cesaret edemez. Günün birinde Hüsnü’ye uzak bir akrabasından miras olarak bir ev kalır. Sahip olduğu bu ev sayesinde Hüsnü fabrikada kademe atlar. Ancak durum hiç de onun düşündüğü gibi değildir. Ev yüzünden Hüsnü’nün başına olmadık işler gelir.