Powered By Blogger

5 Nisan 2018 Perşembe

KADIN HAMLET (1976)


"İntikam Meleği"

Senaryo ve Yönetmen: Metin Erksan “William Shakespeare’in “Hamlet” oyunundan alınmıştır. ”
Kameraman: Cahit Engin
Yapım:Uğur Film/Memduh Ün, Metin Erksan, Fatma Girik

Ast. Rejisör: Zafer Par, İbrahim Tabakoğlu, Müzik: Shostakovich, Timur Selçuk “Pireli Şarkı”, Söz: Orhan Veli Kanık, Işık: Ömer Ek-mekçi, Kamera Asistanı: Ali Güven, Teknisyenler: Hasan Tulgar, Faruk Aksoy, Kadir Yılmaz, Dursun Akyıldız, Asım Par, Montaj-Senkron: Süley-man Karakaya, Negatif Montaj: Mahmut Esklici, Kâzım Çakırman, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Sesleri alan: Necip Sarıcıoğlu, Laoratuar: Hasan Örnek, Selahattin Kaya, Abdullah Akdeniz, İsmet Tomaçgil, (Yeni Stüdyoda Renklendirilmiştir)

Oyuncular: Fatma Girik, Sevda Ferdağ, Reha Yurdakul, Orçun Sonat, Ahmet Sezerel, Yavuz Selekman, Nevra Serezli, Yüksel Gözen, Ali Cağaloğlu, Ahmet Turgutlu, Ayla Oranlı, Senem Kayra, İhsan Gedik, Coşkun Göğen, Baki Tamer, Ekrem Gökkaya, Önder Güç, Senem kayra,

Konu: Metin Erksan televizyon için çektiği beş kısa hikayeden sonra "Kadın Hamlet" ile sinemada yeni bir çıkış yapmıştır. "Kadın Hamlet" Shakespeare'in "Hamlet"inden uyarlanan farkklı bir çalışmadır. Metin Erksan'ın bu filmi de bir tutkuyu anlatır. Hamlet, babasını öldürüp annesiyle evlenen amcasından öç almak ister ama, önce amcasına bu cinayeti itiraf ettirmek ister. Çiftlikteki insanlar geceleri Hamlet'in babasının hayaletini gördüğünü iddia eder. Bunun üzerine Hamlet babasının hayaletini beklemeye karar verir. Hayalet görünür ve kızına kendisini öldürenin amcası olduğunu söyler. Hamlet'ten cehennem ateşinde rahat yanabilmek için öcünü almasını ister. Hamlet babasının kanının hesabını kanla alacağına yemin eder. O günden sonra Hamlet gerçekleri öğrenmek için deli taklidi yapmaya başlar. Örneğin, açık bir alandaki iki karyoladan birinde üzerin de kırmızı bir gecelikle yatar. Tiyatrovari konuşmaları, tavırları etraftan deli saçması olarak algılanır ama, bir tek amca bu değişimin bir delilik belirtisi olamayacağını düşünür. Hamlet yine açık alan-da, olmayan bir orkestraya şeflik yapar, olmayan izleyicilerin alkışlarına karşılık verir. Filmin bu sahneleri gerçekten de çok gösterişlidir. Kendisini ziyarete gelen arkadaşları kafesin içindeki Hamlt’e bir tiyatro oynamayı önerir. Hamlet, arkadaşları ve üç tuluat oyuncusu babasının öldürülmesine benzer. "Fare Kapanı" adlı' oyunu sahneye koyarlar. Oyun amacına ulaşır, amca tutumuyla katil olduğunu belli eder ve Hamlet'i bir an önce tımarhaneye göndermenin, daha sonra da öldürmenin yollarını aramaya başlar.

► Erksan'ın hamleti cinsiyet değiştirir, çağdaş bir çevrenin içinde yaşar, pop şarkıları söyler. Ormanın içinde düşsel orkestralar yönetir ancak motivasyonları ve tregedyası klasik boyutlarını korur. Burada bizi fantastiğe iten ya da fantastik bir ortam yaratan ne Hamlet'in kadınlığı ne Ophelia'nın erkekliği, ne de katledilen kralın hayaletidir. Erksan gerçeküstü fantastiği daha çok Shakespeare'in metnini aşan olay ve durumlardır. Orkestrayı transa girmiş yöneten kadın Hamlet (Fatma Girik), saraydaki gösteriyi bir pop show'a dönüştüren, kadınlığını kullanan Hamlet gibi eklemeler ve yorum çeşitlemeleri filmin kendine özgü fantastiğini kuran unsurlardan sadece bazılarıdır.

► Metin Erksan’ın sinema-film senaryosunu yazdığı ve rejsini yatığı KDIN Hamlet adlı sinema filmi, iki ayrı sinema olan Türk Sinemasının içeriğine ve biçimine hiç benzemeyen bir filmdir. Dünya sineması içeriği ve biçimi içinde yapılmış olan benzersiz türde, tekil, eşi olmayan türde bir sinema filmidir.

Shekaspeare’nin Hamlet oyununda erkek olan Hamlet’in kişiliğini, Metin Erksan kendi yazdığı senaryoda kadın yapmıştır. Film, 1977 Uluslar arası Moskova Film Festivaline ve 1978 Los Angeles Uluslar arası Film Festivaline Türkiye hükümeti tarafından gönderilmiştir.

Amerikalı senaryo ve sinema yazarı Lester Cole fiki festivalde bu film için Variety dergisine şunları yazmıştır. “Kadın Hamlet” bu iki festivalin en güzel ve en orijinal, en sıra dışı, en eşsiz, en anlamlı en beğenilen tek filmidir.

► Filmin yapım şirketi Uğur Film olarak gösterilir ama, fillmin yapımcısı bu şirketin sahibi Memduh Ün değildir. Metin Erksan ve filmin kadın oyuncusu Fatma Girik, emeklerini koyarak bir film yapmak üzere anlaşırlar. Bu anlaşmaya göre fillmin işletmeciliğini Memduh Ün üstlenecektir. Film gösterime girdiği zaman Memduh Ün, koymuş olduğu parayı almak üzere "Kadın Hamlet"in işletmeciliğini yapar.

Film, gösterime girdiği zaman oldukça ilgi çekmiş, yönetmenin oluşturduğu estetik kaygı güden mekanlar, etkileyici plan ve çekimler bu filmi daha da gös-terişli hale getirmiştir. "Kadın Hamlet", Metin Erksan'ın Shakespeare'in Hamlel'inden yola çıkarak oluşturduğu farklı ve yeni bir yorum olarak kabul edilmelidir. Yönetmen bu filmde Hamlet’i dişileştirmiş ve eserin ana çizgisi olan Hamlet’in akılla delilik, zeka ile çılgınlık arasında gidip gelen kişiliğini delilik oyu-nuyla sergilemiştir. Ayrıca Shakespeare'in Hamlet'indeki kararsızlık, babasının öcünü almada gösterdiği yavaşlık ve isteksizlik Metin Erksan'ın kadın Hamlet'inde yoktur. Atilla Dorsay, Metin Erksan'ın Hamlet’iyle Shakespeare'in Hamlet’i arasındaki en önemli farkın bu olduğuna dikkat çeker:
Metin Erksan'ın Hamlet'ini değerlendir-meye geçmeden önce, yönetmeni böyle bir filmi çekmeye götüren nedenlerin ne olduğuna bakmak gerekiyor. Metin Erksan, bu filmi çekerken bir ama fantezi, ironi ya da parodi yapmak istemediğini, Shakespeare'in Hamlet'ini baştan sona bir kadının oynayabileceğini göstermek istediğini söylüyor: O günlerde bazı sinema ya-zarları, tarih boyunca Hamlet’i oynayan kadın oyuncular olduğunu yazdılar. Bunların en meşhuru Sarah Bernhard’ın oynadığıdır. Sarah Bernhardh, Hamlet’i erkek elbiseleri içinde oynar ve film baştan sona bir Hamlet filmi değildir. Filmde sadece Hamlet'in düello sahnesi vardır. Bununla birlikte 1920 yılında Asta Neilsen'in çekmiş olduğu 'Hamlet'in Esrarı' adlı bir film vardır. Bu film baştan sona bir Hamlet filmidir .

Shakespeare'in Hamlet piyesi değildir. 1881 yılında Amerikalı Edward Winning adlı bir yazarın yazdığı 'Hamlet'in Esrarı' adlı romanın filmidir. Edward Winning'in kitabında Hamlet'in babasının adı da Hamlet'tir. Hamlet'in babası Danimarka kralı Hamlet savaşa gider. Kraliçe Genrude Hamlet’e gebedir. Kral Hamlet'in savaşta öldüğü haberi gelir. Kraliçe doğum yapar ve bir kız çocuğu olur. Kraliçe ve ebe çocuğun kız olduğunu gizlerler ve böylece Hamlet, geleceğin yeni kralı olarak Danimarka halkına tanıtılır. Hamlet erkek olarak büyütülür. Asta Neilsen'in filmi bunun üzerine kuruludur. Orada da erkek elbiseleri içinde bir kadın vardır. Benim filmimde ise kadın elbiseleri içinde bir kadın var. 'Bir erkek olarak Hamlet'in yaptığını bir kadın yapamaz mı?' düşüncesinden yola çıkarak bu senaryoyu yazdım ve filmini çektim. Bu yüzden benim filmim şu dakikada da özgün bir film.

Metin Erksan, "Kadın Hamlet"i Shakespeare'in Hamlet'ine mümkün olduğu kadar bağlı kalarak çeker ama, filmde piyesin orijinal metnin dışında pek çok eklentiler vardır. Örneğin, Metin Erksan'm filminde katilin kim olduğu ilk kare de bellidir. Film, bir holding sahibinin kardeşini dürbünlü tüfekle öldürmesiyle başlar. Shakespeare'nin Hamlet'inde de bir ölüm vardır ama, katilin kim olduğu belli değildir. Amcanın kendi kendine itiraf etmesine kadar da bu bilinmez. Metin Erksan'ın "Kadın Hamlet"iyle "Hamlet" piyesi arasında daha başka farklılıklar da vardır. Örneğin, Hamlet'in annesi ve amcası hamakta dinlenirler. Hamlet Romalı kılığında çıkagelir ve elindeki aynayı, önce amcasının, sonra da annesinin yüzüne tutarak, "Siz içinizi aynen yansıtan bir ayna olsaydı, ona bakmak ister miydiniz?" diye sorar. Hamlet'in aslında bu sahne yoktur.

Hamlet, ormanda erkek Ophelia (Orhan) resim yaparken yanına yaklaşır ve "Sen hangi resmi yapıyorsun? Sen görünenin resmini yapıyorsun, görünmeyenin resmini yapsana?" diyerek delilik maskesi altında bütün doğruları söyler. Yine Metin Erksan'ın filminde Hamlet, olmayan bir orkestrayı yönetir. Orkestra aletlerini kıra koyar ve bir teypten yükselen Şostakoviç'in Hamlet Uvertürünü idare ettirir. O sırada erkek Ophelia gelir ve Hamlel'e şaşkın şaşkın bakar. Birden müzik biter ve teypten bu kez alkış sesleri yükselir. Hamlet dağlara karşı selam verir ve "Olmak veya yok olmak" der. Bu sahne de Hamlet'in orijinalinde yoktur. “Metin Erksan Sineması, “Birsen Altıner, syf, 103”

► Türkiye'de Türk sinemasında bir Hamlet uyarlaması... Hem de Hamlet'i kadınlaştıran bir deneme... Aslında, Metin Erksan'ın filmografisine bakıldığında, bu tür bir deneme hiç de şaşırtıcı sayılmamak gerekir. Gerçekten de Erksan'ın sinema yaşamında üç ayrı "tarz" film göze çarpar. 1952'de "Aşık Veysel'in Hayatı" ile başlayan bir "gerçekçi sinema..... Erksan'ın gerçekçi sinemayla olan ilişkileri, daha sonraları kendi senaryolarına dayanan "Dokuz Dağın Efesi", "Gecelerin Otesi", "Acı Hayat", veya gerçekçi yazarları uyarladığı "Yılanların Ocü" (Fakir Baykurt’tan), "Susuz Yaz" (Necati Cumalı'dan) gibi filmlerle sürecektir. Erksan, meslek yaşamının başından beri, "piyasa romanı" denen yapıtların uyarlamasına, veya bu tür geniş seyirci yığınlarının en yüzeyde en kolay isteklere karşılık veren filmlere yönelmiştir. Daha 1950'lerde Güzide Sabri'yi, Server Bedi'yi sinamaya uyarlamış, daha sonraları "Oy Farfara Farfara" Zeki Müren'li "Istanbul Kaldırımları", "Reyhan", "Ateşli Çingene", "Sevenler Olmez", Emel Sayın'lı tam 5 kurdela, "Dağdan İnme" gibi filmlerle bu tür ticari sinemanın en ağdalı örneklerini vermekten çekinmemiştir.

Ancak Metin Erksan'ın bir üçüncü tür sinema tutkusu vardır. Bu, "gerçek üstü" öğeler taşıyan, hayal gücüne aşırı yer veren, saplantı temasını işleyen bir sine-madır .. 1960'lardaki "Suçlular Aramızda" ile ilk kez kendini gösteren bu eğilim. Erksan'ın filmografisine daha sonraları Sevmek Zamanı", Emily Bronte uyarla-ması "Ölmeyen Aşk", ve ünlü Beş Türk hikayesi uyarlaması gibi filmler ""Kuyu" gibi gerçekçilikle gerçek üstü arasında gidip-gelen yapımlar da katılmıştır. Erksan’ın, tüm bu yollardan geçtikten sonra ve özellikle "tutku" temasını değişik biçimlerde geliştirdikten sonra, dünya yazınında tutku üstüne yazılmış en önemli yapıtlardan biri olan "Hamlet"e el atması bu açıdan şaşırtıcı değildir. Hele Hamlet'in öyküsünün kökenlerinin Shakespeare'den çok daha eskilere indiği, bazılarına göre bir 10. yüzyıl İzlanda efsanesine, başka bir kaynağa göre ise, yine aynı yüzyılın İran’lı şairi Firdevsi'in bir öyküsüne dayandığının söylendiği bilinirse... Gerçek klasikler, zaman ve ülke sınırları taşımaksızın, her yerde ve her zaman uyarlanabilirler. Hamlet'in birkaç yıl önce "Johnny Hamlet" ismiyle Westernleştirildigini anımsamak ilginçtir.

Evet Hamlet, Erksan'ın sevdiği cinsten bir tutku öyküsüdür kuşkusuz. Genç Danimarka prensinin tutkusu, babasının öldürülmesi üstüne gerçeği bulmak ve intikam almaktır. Ancak bu konuda gerçek git gide açık biçimde belirdiği halde bir türlü eyleme geçemez. Kuşkular, duraksamalar içinde bocalar, durur. Hamlet'in en önemli yanı, yüzyıllardır okuyucuyu ve eleştirmeni en çok çeken yanı bu olmuştur: Bilinçle eylem arasındaki bu çok ince ve karmaşık ilişki, duyarlı denge ... Hamlet'in intikam eylemini, sonunda kendi istenci (iradesi) değil, yazgının eli ve rastlantıların gelişimi yürütecektir.

Metin Erksan'ın "Kadın Hamlet"i, ilk ağızda iticilik taşımıyor. Mamlet'in dişileştirilmesi bu ünlü yazın kişisinin duraksamaları, aşırı duyarlı, inceliklerle dolu kişiliği bilindiğinde hiç de ters gelmiyor. Hele belki de bu yüzden, dünyanın birçok ülkesinde zaman zaman Hamlet'i kadın oyuncuların canlandırdığı bilindiğinde. (Bizde de Nur Sabuncu ve (yanılmıyorsam) Ayla Algan örnekleri anımsanabilir) Erksan'ın hem öyküyü modernize etme ilkesi içinde zaman ve mekandan soyutlama isteği, hem de gerçek üstü düşkünlüğü göze alındığında, zaman zaman bu açıdan İlginç ögeler taşıyan bölümlerin varlığı da anlaşılabilir. Dekorlardaki mimarı ve dekorasyon üsluplarındaki kargaşalık, Hamlet'in "deliliğini vurgulamak için düşünülen bölümler (kırdaki müzik veya kafes bölümleri) bu açıdan Erksan'ın uyarlamaya yaklaşmadaki genel tavrını bütünlüyor. Erksan'ın son yıllarda özellikle merak saldığı değişik merceklerle görüntüyü deforme etme tutkusu da bu tavra aykın sayılayabilir Buna karşılık, "üslup" olarak elde edilen belli bir bütünlüğe karşılık Erksan’ın, bizce bu tür bir uyarlama için düştüğü önemli öz yanlışları var. Bir kez, Erksan senaryosunda filminde, Hamlet tragedyasının ana çizgisini oluşturan ve yukarda sözünü ettiğimiz "duraksama", "eyleme geçememe" geçmek için Hamlet'in kendi kendisiyle savaşma temasını hiç dikkate almıyor. Hamlet'in her olayı, kılı kırk yararcasına inceleyen, her olaydan aradığı gerçek tutkusu için yararlanmaya çabalayan tüm davranışı yok filmde... Hamlet, oyunda, akılla delilik, zekayla çılgınlık arasında gidip gelen bir kişidir. Erksan'ın filminde ise delilikle hiçbir ilişkisi olmayan, bunu bir oyun bir tuzak gıbı ortaya atan kanlı canlı, sapasağlam bir insan olmaktadır. Hamlet'in yaşam ve ölüm, var olmak veya olmamak, görev ve sorumluluk üstüne kendisiyle tüm tartışmaları, çekişmeleri, bu durumda boşa gitmektedir.

Erksan'ın Hamlet'inde her şey çok basite indirgenmiştir. Bu cinayet, öcünü almak isteyen ölenin kızı, onun delilik öyünmesı ardında hazırladığı oyun... Ve sonunda kötülerin cezasını bulması Shakespeare'de Hamlet, gerçeğe çok zor, adım adım yaklaşır, çünkü yaklaşmaktan korkar. Gerçek, onu eyleme geçmeye zorlayacaktır çünkü... Hamlet'in asıl savaşını, gerçekle, ve gerçeği kendisınden saklayan yalanlarla değil, kendi kendisiyledir, kendi zayıflığıyla ve korkaklığıyladır. Erksan'ın Hamlet'i, bu inceliği tümüyle bilmezlikten gelmiş, böylece oyunun asıl büyüleyici yanını yoksamıştır.

Erksan'ın diğer yanlışları ise, sonunda gelip bu temel. yan1ışa daayanmaktadır. Fatma Girik, kendi çerçevesi içinde ilginç bır oyun vermekte, kendi olanaklarını zorlamaktadır. Ama bu oyun, Erksan’ın kanlı-canlı, iç bir gerçek ruhsal bunalım ve çatışma izi Buna karşılık, "üslup" olarak elde edilen belli bir bütünlüğe karşılık Erksan’ın, bizce bu tür bir uyarlama için düştüğü önemli öz yanlışları var. Bir kez, Erksan senaryosunda filminde, Hamlet tragedyasının ana çizgisini oluşturan ve yukarda sözünü ettiğimiz "duraksama", "eyleme geçememe" geçmek için Hamlet'in kendi kendisiyle savaşma temasını hiç dikkate almıyor. Hamlet'in her olayı, kılı kırk yararcasına inceleyen, her olaydan aradığı gerçek tutkusu için yararlanmaya çabalayan tüm davranışı yok filmde... Hamlet, oyunda, akılla delilik, zekayla çılgınlık arasında gidip-gelen bir kişidir. Erksan'ın filminde ise delilikle hiçbir ilişkisi olmayan, bunu bir oyun bir tuzak gıbı ortaya atan kanlıcanlı, sapasağlam bir insan olmaktadır. Hamlet'in yaşam ve ölüm, var olmak veya olmamak, görev ve sorumluluk üstüne kendisiyle tüm tartışmaları, çekişmeleri, bu durumda boşa gitmektedir.

Erksan'ın Hamlet'inde her şey çok basite indirgenmiştir. Bu cinayet, öcünü almak isteyen ölenin kızı, onun delilik öyünmesı ardında hazırladığı oyun... Ve sonunda kötülerin cezasını bulması Shakespeare'de Hamlet, gerçeğe çok zor, adım adım yaklaşır, çünkü yaklaşmaktan korkar. Gerçek, onu eyleme geçmeye zorlayacaktır çünkü... Hamlet'in asıl savaşını, gerçekle, ve gerçeği kendisınden saklayan yalanlarla değil, kendi kendisiyledir, kendi zayıflığıyla ve korkaklığıyladır. Erksan'ın Hamlet'i, bu inceliği tümüyle bilmezlikten gelmiş, böylece oyunun asıl büyüleyici yanını yoksamıştır.

Erksan'ın diğer yanlışları ise, sonunda gelip bu temel. yanışa dayanmaktadır. Fatma Girik, kendi çerçevesi içinde ilginç bır oyun vermekte, kendi olanaklarını zorlamaktadır. Ama bu oyun, Erksan’ın kanlı canlı, iç bir gerçek ruhsal bunalım ve çatışma izi Metin Erksan'ın da amaçladığı bu zaten. Öteden beri tutkunu olduğu kimi gerçeküstü görüntülerle kimi saplantılarını bu filminde de cömertçe kullanmanın üstesinden gelmiş. İğreti, işlevsiz ve de görsel estetikten uzak yapay dekorlar içinde Shakespeare'in kimi sözcüklerini dilediği gibi yorumlayarak alaturka bir Hamlet ortaya koymuş. Film yalnızca Hamlet'in bilinen olay örgüsünü almış: Bir cinayet ve ardından gelen bir intikam duygusu. Hepsi bu. Hamlet'in ölüme, öldürene ve giderek intikama yaklaşım sürecindeki iç ödeşmesindeki zenginliği, tedirginliği ve de korkuyu ise bu filmde görmek pek olası değil. İntikama gidiş süresi bile, zeka pırıltılarından yoksun bir sığlıkta olmuş. Ama yine de bizim de bir Hamlet'imiz var diyebiliriz. Tabii bu kadarına ne kadar Hamlet denebilirse ... Burçak Evren, Aktüel Gazete, 1977)




KADI HAN (1976)



Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Senaryo: İhsan Yüce
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Bizim Film/Behçet Nacar

Oyuncular: Behçet Nacar, Zuhal Ardahan, Necla Fide, Yeşim Yükselen, Kazım Kartal, Tuncer Şahin, Turgut Özatay, Kenan Pars, Demircan Türkdoğan, Süheyl Eğriboz, Deniz Ulman, Yeşim Yükselen, İhsan Yüce,

Konu: 1288 yılı nda geçen ve Osmanlı Devleti'nin kuruluş aşamasında geçen bir kahramanlık öyküsü.

İŞLER KARIŞTI (1976)


 “ZÜHTÜ”

Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film / Erdoğan Tilav

Oyuncular: Sermet Serdengeçti, Figen Han, Özcan Özgür, Necla Fide, Canan Candan, Güzin Özipek, Mürvet Sim, Gülşen Gürsoy, Gündüz Akar, Tuncay Özinel

Konu: Birbirlerinin benzeri bir kabadayı ile bir garibanın öyküsü.

İNTİKAM (1976)


"İNTİKAMCI"

Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Bülent Oran
Kamera: Ali Yaver
Yapım: Barlık Film/Necdet Barlık

 Reji Asistanı: Recep Filiz, Kamera Asistanı: Mahmut Yumuşak, Barlık Işık Servisi, Şef: Ergün Şimşek, Set Ekibi: İlyas Akarsu, Bülent Eren, Kahraman Kaplı, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, (İpek Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Hülya Şengül, Behçet Nacar, Romina Terry, Nur Soylu, Erol Taş, Nilgün Ceylan, Kenan Pars, İsmet Erten, Süheyl Eğriboz, Haydar Karaer, Hakkı Kıvanç İhsan Gedik, Tevfik Şen, Nizam Ergüden, Doğan Tamer, Kudret Karadağ, Baykal Kent, Ata Saka, Yaşar Güçlü, Akif Kilvan, Çocuk Yıldızlar: Hakan Ramazanoğlu, Metin Karakaya, Levent Ateş

Konu: Hapisten çıktıktan sonra intikam peşinde koşan bir kabadayının öyküsü.

İNTİKAM MELEĞİ - Bknz: KADIN HAMLET



İKİ KIZGIN ADAM (1976)



Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı
Yapım: Er Film/Berker İnanoğlu

Oyuncular: Kadir İnanır (Murat), Perihan Savaş, Nasır Melek (Cezaevi Md.), Bilal İnci, Attila Ergün (Avukat), Kenan Pars, Yüksel Gözen, İhsan baysal, Reha Yurdakul, Mine Sun, Süheyl Eğriboz (Berber)

Konu: Bir fabrika sendikasız olarak çalı-şan işçilerin haklarını koruyan genç bir adamın öyküsü.

İKİ ARKADAŞ (1976)


Yönetmen: Şerif Gören
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kamera: Çetin Tunca
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Yönetmen Yardımcısı: Sinan Çetin,
Ses Kayıt: Necip Sarıcaoğlu, (Yeni stüdyoda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Ahmet), Fikret Hakan (Arap Kemal), Aysun Güven(Ayşe), Ahmet Sezerel (Ali), Seyhan Karabay (Konuk oyuncu), Mahmut Cevher (Oktay), Memduh Ün (Şakir Bey), Hakkı Kıvanç, Kudret Karadağ, Yadigâr Ejder, Tevfik Şen, Kadir Kök, Alp Yurdakul, İbrahim Uğurlu, Muzaffer Civan, Ata Saka, Ekrem Dümer, İhsan Gedik, Mehmet Uğur, Renan Fosforoğlu, Yılmaz Kurt, Yusuf Sezer, Giray Alpan, İlhan Hemşeri, Günay Güner, Yusuf Çetin, Erdoğan Seren, Cihan Alp

Konu: İki arkadaş grev olgusuna top-lumdaki siyasal bilinçlenme çevresinde odaklanan kuşaklararası çatışmaya değinerek, ilginç biçimde başlayan bir film... Ne var ki konunun yozlaşması çok sürmüyor. Mafya reisinin öykünün göbeğine yerleştirilmiş olması filmin taşımaya çabaladığı toplumcu mesajı kökünden yok ediyor. Fimin olumlu kişisi, başlıca seçeneği olarak sunuluyor Mafya reisi seyirciye..

► Gerek Yeşilçam'ın son günlerde, "ilerici konular"a, "devrimci siinema" yap-maya merak sarması, gerekse, sinemadaki ağırlığını gitgide saçmasapan filmlerden, mesajı, özü olan filmlere doğru kaydırmak isteyen bir Cüneyt Arkın'ın kendisine çizdiği yeni yol, son haftaların iki filminde yansımasını buluyor: "İki Arkadaş" ve "Mağlup Edilemeyenler" ...

"İki Arkadaş", aslında talihsiz bir film... Çekilecek. senaryonun son anda sansür kurumunca reddi üzerine, sinemamızın kendisine özgü köşulları nedeniyle yine de çekime başlanılması zorunluluğu karşısında, yeni bir senaryonun günü gününe yazılması ve çekilmesiyle meydana gelmiş, Özellikle bu nedenle olsa gerek, konuda iğrreti duran, birbirine yapışmayan öğeler çok... Kendi halinde bir muhasebeci ve bir gangster çetesı şefinin eski dostluğu üstüne kurulu film 20 yıldır emek verdiği müessesedeki bir grev olayının öncülerinden biri memurun kendi oğlu... Ancak muhasebeci, grev olayında patronun yanınında yer alıyor. Oğlunu da vazgeçirmeye çalışıyor. Çıkan olaylarda oğlu öldürülünce katili bulmaya azmediyor ve yardımı, eski dostu gangsterden istiyor. Melodram yüklü olayların, beklenmedik rastlantıla-rın birbirini izlemesinden sonra, iki eski arkadaş kötülere karşı vuruşuyor silahları ellerinde ölüyorlar ...
"İki Arkadaş" olsun, "Mağlup Edilemeyen-ler" olsun, yer yer illginç şeyler söylemelerine karşın, insanı doyurmayan, ağızda buruk bir tad bırakan filmler. Çünkü yep-yeni şeyler söylemek, devrimci mesajlar ulaştırmak gibi çok saygın bir çaba, Yeşilçam'ın alışılmış trüklerine, kalıplana feda ediliyor... Yeni şeyler, eski biçimlerle eski numaralarla karmakarışık olarak verilmeye çalışıyor... Ve de olmuyor... Özlenen, gerçek bir devrimci sinema Yeşilçam duyarlığıyla verilemiyor.
"İki Arkadaş", grev olgusuna, toplumdaki siyasal bilinçlenme çevresınde odaklanan kuşaklararası çatışmayadeginerek, ilginç biçimde başlayan bir film ... Ne var ki konun yozlaşması çok sürmüyor. Mafya reisiniın öykünün göbegine yerleştirilmiş olması filmin taşımayaçabaladıgı toplumcu mesajı kökünden yok ediyor., Filmin olumlu kişisi, başlıca seçeneği olarak sunuluyor Mafya reisi, seyirciye ... Uzun bir süre, muhasebeci babanın ve grevcilerin intikamını onun almasını bekliyor seyirci. Gerçek yol, doğru çözüm, yani muhasebecinin bu kafa emekçisinin, kendi sınıfının yanında, grevcilerin yanında yer alması ne gösteriliyor, ne de doğru yolun bu oldugu sezdiriliyor... Toplumumuzdaki gerçek egemen güçlerle bir "hızlı gençlik" yaşamı temsilcilerini birbirine karıştırılması da büyük bir kargaşa doğuruyor..... "İki Arkadaş"ın olumlu yanları, Şerif Gören'in, özellikle otomobille cinayet, Cüneyt Arkın'ı gençlerin arabasıyla kuşatması gibi çekimlerdeki sinemasal başarısıyla, Arkın, Fikret Hakan, ve genç oyuncu Ahmet Sezererin oyunları ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları”

HORA (1976)


Yönetmen: A. Remzi Jöntürk
Senaryo: Mehmet Aydın
Kamera: Kaya Ererez
Müzik: Ali Taş
Yapım: Saltuk Film/Kadir Kesemen

Oyuncular: Fikret Hakan, Meral Orhonsay, Kadir Savun, Nazan Adalı, Tuncer Necmioğlu, Hamit Yıldırım, İlhan Hemşeri, Sema Eyüboğlu

Konu: Hora gemisinin kaptanı Korkut, yaşlı bir savaş gazisi olan Himmet Dede ile tanışır. Dede, Korkut’un dedesi Yüzbaşı Serdar’ın komutasındaki askerlerden biridir. Himmet Dede, Sabiha’ya aşık olan Yüzbaşı’nın öyküsünü anlat-maya başlar.

HINÇ (1976)


Yönetmen: Natuk Baytan
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Yapım: Cem Film/Yahya Kılıç

Kameraman: Hüseyin Ererez, Işık Asistanı: Namık Karakılıç, Kâmil Yağız, Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Yardımcısı: Erkan Esenboğa, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Montaj, Senkron: İsmail Kalkan, Süleyman Karakaya, Laboratuar: Hasan Örnek, İsmet Tomaçgil, Abdullah Akdeniz, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Kâzım Çakırman, Set Teknisyenleri: Sonay Kanat, Selim, Sami, Cengiz, Işık Şefi: Ömer Ekmekçi, Prodüksiyon Amiri: Ekrem Gökkaya, (Yeni Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Kemal), Aysun Güven, Suna Selen, Turgut Özatay (Naci), Cem Erman (Cemal), Yavuz Selekman (Kemal arkadaşı), Mümtaz Ener, Baki Tamer (Baki), Şükriye Atav (Kemal Anne), Tamer Balcı, Atilla Ergün (Atilla), Memo Emre, Kudret Karadağ (Abbas), Mehmet Uğur, Arap Celal, Hakkı Kıvanç (Hakkı), İbrahim Kurt, Kadir Kök, Ata Saka, Sönmez Yıkılmaz, Süheyl Eğriboz, Mustafa Doğan, Mehmet Uğur, M. Ali Güngör, Yadigar, Aydın Haberdar, Yılmaz Kurt, İlhan Bozer, Rübap Işıl,

Konu: Kız kardeşine kötülük yapanlardan intikamını alan bir ahlâk zabıtası memurunun öyküsü

HER GÖNÜLDE BİR ASLAN YATAR (1976)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Ahmet Üstel
Kamera: Kaya Ererez
Yapım: Erman Film / Hürrem Erman

Yardımcı Yönetmen: Yaşar Seriner, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Kazım Çakırman, Laboratuar: Hasan Örnek, Abdullah Deniz, İsmet Karslı, Set Eibi: Necati Buvan, Mustafa Kıtır, Mansur Kırık, Prodüksiyon Amiri: Memduh Karakaş, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Müzik: Cahit Berkay (Yeni Stüdyoda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Zeki Alasya (Zeynel), Metin Akpınar (Danyal), Selma Güneri (Şükran), Perran Kutmanm (Nermin), Hulusi Kentmen (Komiser), Ali Şen (Fırıncı), Baki Tamer, Gülten Ceylan (Öğretmen Necla), Mehmet Emre (Hasan), Erhan Aydınbaş, Süheyl Eğriboz, Sabahat Işık (Zehra), Coşkun Göğen, Osman Çağlar (Hırsız), Madelet Tibet (Tefeci Mualla), Hakkı Kıvanç (Kahveci Hakkı), Ekrem Dümer (Okul müdürü), Feridun Çölgeçen Memduh Ünsal, Renan Fosforoğlu (Hayri), Memduh Ünsal (Komiser yrd.), Tevfik Şen, Orhan Aydınbaş, İbrahim Uğurlu (Hırsız), Nermin Özses (Mahalleli), Cevdet Arıkan

KONU: İstanbul'un kenar semtlerinden iki arkadaşın öyküsü bu film. Zeynel, en büyük emeli polisliğe geçmek olan bir mahalle bekçisi... Danyal ise belalı karısından bıkmış, gencecik oğlunu yetiştirmeye uğraşan ve önüne ne iş gelirse yapan bir garip... İki arkadaşın gündelik yaşam uğraşları, sevinçleri, üzüntüleri, sevgileri ile gelişiyor film.

► Zeki Alasya—Metin Akpınar ikilisi, bence gerçek birer güldürücü kumaşı-na sahip, "otantik" iki komedi oyuncu-su ... Aslında bu kadarı bıİle önemli kuşkusuz Türk toplumda, halkın gele-neksel mizah duygusuna, hiciv gelene-ğine karşılık, gülmenin, son yıllarda kendisine "komedyen" adı veren bir takım kişilere nasıl yozlaştırıldığı hep gözler önünde ...

TV'deki Gülünüz, Güldürünüz" progra-mındaki soğukluk 've bayağılıklar, eğlen-ce programlarındaki sözüm ona "skeçler" toplumumuzda her alandaki yozlaşmanın gülmece alanındaki uzantı-sı .. Ama Türk toplumunda gerçek gül-mece ustaları da var. Yazında olsun sahnede olsun, perdede olsun Alasya/Akpınar ikilisi bunlardan ...
Özellikle Zeki Alasya, taşıdığı sonsuz ifa-de, mimik zenginliği ve espri yeteneğiy-le, bence yalnız Türkiye'nin değil, dünya-nın sayılı güldürü ustaları arasına girebi-lir... Alasya / Akpınar ikilisinden Türk sine-ması ne yazık gereği gibi yararlanamı-yor. Yaptıklan gerçi hemen her zaman belli bir düzeyin üstünde kalıyor .. Son filmleri de aslında öyle..İstanbul'un kenar semtlerinden iki arkadaşın öyküsü bu. Zeynel, en büyük emeli polisliğe geç-mek olan bir mahalle bekçisi... Belalı karısından bıkmış, gencecik oğlunu ye-tiştirmeye uğraşan ve önüne ne iş gelirse yapan bir garip ...

İki arkadaşın gündelik yaşam uğraşları, sevinçleri üzüntüleri sevgileri, ile gelişiyor film... Zaman zaman sözcük oyunların-dan, durumlardan, yanlış anlaşılmalar-dan gelen klasik güldürü ögeleri, yeterli bır karışım ve sağlam bir güldürme mekanizması oluşturamıyor. O zaman da yönetmen, ikilinin kişisel güldürme yeteneklerine ve özellikle Alasya'nm mimikle-rine bırakıyor işi...
Seyirci bu kadarına da gülüyor gerçi... Özellikle Alasya'nın Louis de Funes'le Oliver Hardy (Lorel Hardi'nin şişmanı) karışımı kişiliği oyunu, seyirciyi sürüklemeye yetiyor Bu kadarı, ne var ki, bu filmi ve benzerlerini sinemamıza ve güldürüye yeni bir şeyler katabilecek düzeye getirmeye yetmiyor. Mahallenin, yan tipleriyle birlikte çizimindeki başarıya, finalin ekonomik uygusalığına ışaret edelım. Bir de, toplumumuzda polislik kurumunun böylesine yıprandığı bir dö-nemde bu kuruma getirdiği olumlu ve insancıl bakış ilgiye değer ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 166 ”


HAYIRSIZ EVLAD (1976)


Yönetmen: Kemal Kan
Senaryo: Hale Gülergin
Operatör: Mükremin Şumlu
Yapım: Ne-Ka Film/Kemal Kan

Ender Işık Servisi, Şef: Aydın Yurteri, LaboratuVar: Ziya Uçak, Recep Çakmak, Ahmet Kuru, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Negatif Montaj: Mustafa Karataş, Senkron: Bayram Türkcan, Mehmet Özdemir, Ses Kayıt: Şakir Ozan, Ses Mühendisi: Feridun Kınay, (İpek Film Stüdyosunda renklendirilmiş ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Yalçın Gülhan, Betül Aşçıoğlu, Ali Şen, Aliye Rona, Ece Han, Gündüz Akar, Karaca Kaan, Süheyl Eğriboz, Feridun Çölgeçen, Renan Fosforoğlu, Tevhit Bilge, Arap Celal, Ali Demir, Ata Saka, Yusuf Çetin, Yılmaz Kurt, Şişko Nuri

Konu: Kötü bir kadın yüzünden anne ve babasını unutan adamın öyküsü.


HAYATIN GERÇEK TADI (1976)


Senaryo ve Yönetmen Semih Evin
Kamera Sertaç Karan
Yapım Renk Film/Ünsel Aybek

Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuar: Hasan Örnek, İsmet Tomaçgil, Ata Kundajkçı, İsmet Karslı, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Renk Uzmanı: S. Türker Vatan, Reji Asistanı: Nurettin Erişen, (Yeni Stüdyoda Hazırlanmış ve seslendirilmiştir )

Oyuncular: Orçun Sonat, Gönül Hancı, Romina Tery, Yonca Yücel, Dolgan Se-zer, Tevhit Bilge, Mürüvvet Sim, İbrahim Kurt, Aslı Han Aybek,

Konu: Kadınlarla yiyip içip gönül eğlen-diren bir adamın daha sonra sevgiyi bir başka kadında buluşunun hikayesi

HASİP İLE NASİP (1976)

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Umur Bugay
Foto Direktörü: Erdoğan Engin
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Senaryo yardımcısı: Güner Namlı, Yönetmen Yardımcısı: Yaşar Seriner, Kameraman: Orhan Oğuz, Kurgu: S. Karakaya, Set Yönetimi: Sonay Kanat, Kadir Yılmaz, Cengiz Ökten, İlyas Kürtoğlu, Aydınlatma Yönetmeni: Erol batıbeki, Yardımcıları: H. Marangoz, M. Aydoğmuş, Yapım Yönetmeni: Feyzi Barlas, Yardımcısı: Rıza Şenışık, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, (Yeni Stüdyoda renklendirilmiştır).

Oyuncular: Zeki Alasya, Metin Akpınar, Güngör Bayrak, Şevket Altuğ, Erol Kardeseci, İhsan Yüce. Erol Keskin, Yük-sel Gözen, Ahmet Kostarika, Seyhan Gümüş, Gülten Kaya, Çetin Tolbaş, Reşit Çıldam, Murat Tok, Niyazi Er, Cemal Gonca, Ersun Kazançel, Ahmet Sert, Yusuf Çağatay,

Konu: Küçük bir Anadolu kasabasının iki amansız rakibi Abbas ile Vakkas'ın öyküsü. Hasip ile Nasip, iddiasız, ama güldürmeyi başaran yerli güldürü filmin örneği. Asıl önemlisi, Umur Bugay'ın zeki ve politize olmak gibi iki önemli avantaja sahip bir senaryo yazarı olarak varlığını önemini kanıtlayan bir film. (Atilla Dorsay, 1976)

* Atıf Yılmaz, "İşte Hayat"tan sonra ikinci kez Umur Bugay'ın bir senaryosunu uyarlıyor. Sonuç, "İşte Hayat" taki kadar değilse de, ona yakın bir başarı... Bugay, Yılmaz ikilisi, bu kez, Kabare Tiyatrosu türü bir anlayışı sinemada uygulamayı denemişler... Küçük bir Anadolu kasabasının iki amansız rakibi Abbas ile Vakkas'ın öyküsÜ, kisa çizgiler ve (Yılmaz'ın daha önce "Güllü Geliyor Güllü’de Karadeniz ailesinin geçmişini vermek için kullandığı gibi) "fotoğraflar" ve o dönemin çok kısa, ama vurucu bir eleştirisini getirerek veriliyor. Sonra, yine aynı yöntemle oğullan Halis ile Muhlis'e geçiliyor. Bu kez, sinemasal bir kaç bölümle, "İngiliz'ci" Halis'le "Alaman'cı" Muhlis'in çekişmelerinde İkinci Dünya Savaşı Türkiye'sinin bazı olguları taşlanı-yor. Günümüzün kuşağında, iki kahra-manımız, bu kez Hasip ile Nasip kişiliğiy-le çıkıyorlar karşımıza…Rekabetleri her alanda sürüp gidiyor. Ticarette, siyaset-te (ikisi de kasabanın belediye başkanı olmak istiyorlar), aşkta (aynı kıza aşık oluyorlar), vs ...

Bugay'ın akıcı, esprilerle, buluşlarla, "gülüt"lerl kaynayan bir senaryosu var. Özellikle ilk yanda filmin ritmi çok hızlı. İkinci yarıda filmin kuşkusuz asıl amacı olan siyasal allegori güç kazanıyor. Burada, Hasip ile Nasip'te 2 usta ve çok yetenekli kabare oyuncusu, Zeki Alasya le Metin Akpınar tüm ustalıklarını gösteriyor, Günümüzün 2 politik liderinin usta işi birer hicvini getiriyorlar... Sonunda ikisi de yeniliyor, diğer adaya karşı... Ancak başka bir lideri, giderek akılcılığı ve dürüstlüğü temsil ettiği anlaşılan bu adayın (Erol Keskin) film de hiç işlenmemiş olmas, kuşkusuz filmin amaçladığı tüm siyasal içeriği zayıflatıyor ...
"Hasip ile Nasip", iddiasız, ama ilginç ve genellikle güldürmeyi başaran bir popüler, yerli güldürü örneği... Asıl önemlisi, Umur Buugay'ın, "zeki" ve "politize" olmak gibi iki önemli avantaja sahip bir senaryo yazarı loolarak varlığını ve önemini kanıtlayan bir film... “Atilla TV'deki Gülünüz, Güldürünüz" programındaki soğukluk 've bayağılıklar, eğlence programlarındaki sözüm ona "skeçler" toplumumuzda her alandaki yozlaşmanın gülmece alanındaki uzantısı .. Ama Türk toplumunda gerçek gülmece ustaları da var. Yazında olsun sahnede olsun, perdede olsun Alasya/Akpınar ikilisi bunlardan ...
Özellikle Zeki Alasya, taşıdığı sonsuz ifade, mimik zenginliği ve espri yeteneğiyle, bence yalnız Türkiye'nin değil, dünya-nın sayılı güldürü ustaları arasına girebilir... Alasya / Akpınar ikilisinden Türk sineması ne yazık gereği gibi yararlanamıyor. Yaptıklan gerçi hemen her zaman belli bir düzeyin üstünde kalıyor .. Son filmleri de aslında öyle..İstanbul'un kenar semtlerinden iki arkadaşın öyküsü bu. Zeynel, en büyük emeli polisliğe geç-mek olan bir mahalle bekçisi... Belalı karısından bıkmış, gencecik oğlunu yetiştirmeye uğraşan ve önüne ne iş gelirse yapan bir garip ...

İki arkadaşın gündelik yaşam uğraşları, sevinçleri üzüntüleri sevgileri, ile gelişiyor film... Zaman zaman sözcük oyunlarından, durumlardan, yanlış anlaşılmalardan gelen klasik güldürü ögeleri, yeterli bır akarışım ve sağlam bir güldürme mekanizmsı oluşturamıyor. O zaman da yönetmen, ikilinin kişisel güldürme yeteneklerine ve özellikle Alasya'nm mimiklerine bırakıyor işi...
Seyirci bu kadarına da gülüyor gerçi... Özellikle Alasya'nın Louis de Funes'le Oliver Hardy (Lorel Hardi'nin şişmanı) karışımı kişiliği oyunu, seyirciyi sürüklemeye yetiyor Bu kadarı, ne var ki, bu filmi ve benzerlerini sinemamıza ve güldürüye yeni bir şeyler katabilecek düzeye getirmeye yetmiyor. Mahallenin, yan tipleriyle birlikte çizimindeki başarıya, finalin ekonomik uygusalığına ışaret edelım. 

HAMZA DALAR OSMAN ÇALAR (1976)


Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Suavi Sualp
Kameraman: Kenan Kurt
Yapım: Melek Film/Şahan Haki

Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, Kamera Asistanı: Cem Molvan, Renk Uzmanı: Hayati Akbulut, Sesleri Alan: Rauf Tözüm, Set Ekibi: İbrahim Ay-dın, Sabit Çöle El. Işık: Kahraman Kongur, Nurettin Uygarlı, Metin Erdoğdu, Laboratuar Şefi: Tümay Rızai, Laboratuvar: Nejat Ongunsu, Kâmil Kutay, Montaj-Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Ali Ser-kan, Prodüksiyon Asistanı: Hasan Demirkol, Prodüksiyon Müdürü: Semih Sarıoğlu, (Ar Film Stüdyosunda renklendirilmiştir. )

Oyuncular: Selma Güneri, Sadri Alışık, Mahmut Cevher, Neriman Köksal, Tur-gut Boralı, Cemil Vural Akacan, Perran Kutman, Cevat Kurtuluş, Ahmet Kostarika, Hakkı Kıvanç, Cemiş Akarcan, Çetin Tolbas, İhsan Gedik, Tevfik Şen, Yusuf Çetin, Ahmet Karaca

Konu: Şöhret olmak isteyen bir bestekârla, onun bestelerini çalan bir adamın öyküsü.


HAMAL (1976)


Yönetmen: Fikret Hakan
Senaryo: İrfan Atasoy
Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan
Yapım: İrfan Film/İrfan Atasoy

Yönetmen Asistanı: Ümit Efekan, Nisan Yönder, Kamera Asistanı: Ünal Uğur, Işıklar: Kahraman Kongar, Renk Umanı: Türker Vatan, Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Montaj: Celal Köse, Senkron: Mevlut Koçak, Sabit Özergül, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Kazım Çakırmanoğlu, Laboratuar: Hasan Örnek, Abdullah Akdeniz, İsmet Tomaçgil, Özkan Sevinç, Prodüksiyon Amiri: Semih Servidal, (Yeni Stüdyoda Renklendirilmiştir)

Oyuncular: İrfan Atasoy, Semiha Yankı, Pekcan Koşar, Baykal Kent, Arseven Gümüş, Kazım Eryürek, Ehat Alince, Mustafa Yavuz, Süleyman Turan, Birtane Güngör, Tarık Şimşek, Orhan Çoban, İlhan Hemşeri, Çetin Başaran, Süheyl Eğriboz, İhsan Gedik, Hamit Has, Ali Demir

Konu: Tek hayali araba alabilmek olan Hamal Yusuf bu uğurda ilkokulu bitirmeye ve ehlieyet almaya uğraşmaktadır. Hamallıktan kazandığı parayı bankaya yatırır. Sonunda araba parası birikmiştir. Bankadan parasını almaya kızı ile beraber gider. O sırada banka soyulur. Yusuf’un parasını da elinden alan soyguncular kızını kaçırıp tecavüz ederler, işkence yaparlar. Hamal soygunculardan intikamını alacaktır sonunda .