Powered By Blogger

24 Nisan 2018 Salı

YADELLER (1978)


Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Hulki Saner
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Saner Film/Hulki Saner

Oyuncular: Ferdi Tayfur, Necla Nazır, Hulusi Kentmen, Leman Akçatepe, Yüksel Gözen, Ayşin Atav, Cengiz Tekin, Renan Fosforoğlu

Konu: Adana’da mütevazı bir evde Ferdi, anne babası ve küçücük yaşta onlara emanet edilen Leyla ile birlikte yaşamaktadır. İnşaat işlerinde çalışan Ferdi’nin sesi çok güzeldir. İki yakın arkadaşıyla gayet iyi anlaşan, neşeli günler geçiren Ferdi’nin Leyla ile arasında garip bir geçimsizlik vardır. Halbuki hep işine geç kalan Ferdi’nin kahvaltısını Leyla hazırlamakta, hatta ekmeğine yağını bile sürmektedir. Bir gün Leyla’nın amcası gelir ona artık onu İstanbul’a götüreceğini, durumunun iyi olduğunu anlatır. Leyla gitmek istemez. Ama hem Ferdi’nin annesi hem de babası onun artık evine dönmesini, bu mütevazı hayattan bir şey bekleyemeyeceğini anlatırlar. Altın ses yarışması adı altında büyük bir yarışmaya katılmıştır. Ferdi sırası gelince sahneye çıkar. Bir müddet sonra gözü kapıya ilişir, Leyla havaalanına gitmeden onu görmeye gelmiştir. Bir gözü saattedir. Bu Ferdi’ye yeter, bütün içtenliğiyle şarkısını söyler. Leyla el sallar ve gider. Ferdi yarışmanın birincisi olmuştur. Amcası ve yengesiyle beraber yaşayan Saçlarına aklar düşen Ferdi, memlekete dönmüş ve ilk işi oğlunu görmeye gitmiştir. şarkısını söyler. Leyla el sallar ve gider.

Ferdi yarışmanın birincisi olmuştur. Amcası ve yengesiyle beraber yaşayan Leyla’ya Baykal bey diye zengin biri talip olmuştur. Adamın üç tane gazin-su vardır. Bunu duyan Leyla evlenmeyi istememekte diretirken, bu gazino lafından sonra çok değişmiş ziyarete gelen Baykal Beyi iltifatlarla karşılamıştır. Amcası ve yengesi de bu işe şaşırırlar. Ferdi Adana’dan elinde ses müsabakasında kazandığı diplomasıyla İstanbul’a hareket eder. İstanbul’u otobüste hayran, hayran seyreden Ferdi sevinç içindedir. Gazinoya ulaşan Ferdi patronun saat 16:00 da geleceğini duyunca aradaki zamanı gidip Leyla’yı görmeye karar verir. İki genç hasretle kavuşurlar. Ferdi diplomayı gösterir. Leyla’nın gözü parada pulda değil Ferdi’dedir. Ferdi de bu arada gazinonun göz bebeği olmuştur. Seyirci onu tutmuştur. Bir akşam Ferdi düğününü gazinoda yapar. Çok mutludurlar. Hayat devam etmektedir. Ferdi işinde yükselmekte, Leyla doğacak bebeğini beklemektedir. Amca ve yenge de çok mutludur. Onlara bir torun gelecektir. Bir bayram günü oğlunun doğduğunu gazinoda sahnede alan Ferdi hastaneye koşar koridorda Doktorla konuşan Ferdi’yi acı hakikat yıkar. Karısının az bir ömrü kalmıştır. Ferdi perişandır belli etmeden Leyla’nın yanına gider. Leyla yine bir rüzgarın sesini duymaya başlamıştır. Bu rüzgar bizi ayıracak Ferdi diye ona sımsıkı sarılır. Son nefesini vermiştir. Ferdi onun hissizleştiğini görür. Hıçkıra, hıçkıra ağlayarak üstüne kapanır. Ferdi Anadolu turnesine çıkar, şehirden şehre dolaşan, en hisli şarkılarını söyleyen Ferdi, boynu bükük, sanki Leyla""sını aramaktadır. Ferdi İstanbul’dan aldığı iş tekliflerini geri çevire, çevire aradan 6 yıl geçmiştir. Organizatörü oğlunun ona ihtiyacı olduğunu, artık hayata dönmesi gerektiğini haykırır ve onu ikna eder. Beraberce oğlunu görmeye giderler Oğluna sarılan Ferdi’den çocuk kaçar, amcasının bacaklarına sarılır. Ferdi üzülür. Ferdi Almanya turnesi gerçekleştirmiş ve seneler takvim yapraklarında birbirini takip etmiştir. Saçlarına aklar düşen Ferdi, memlekete dönmüş ve ilk işi oğlunu görmeye gitmiştir. Gece fırtınada korkan Ferhat, babasının odasına gelir. Rüzgar onu da annesi gibi korkutmuştur. Baba oğul birbirlerine sarılırlar. Artık problem bitmiştir. Fakat Ferdi bir yıldan beri hastadır. Londra’dan test sonuçları gelmiştir. 3-4 ay ömrü vardır. Nuran bunu oğluna kendisinin söylemesini ister. Ferdi oğlu ile konuşur. Çocuk önce onun tekrar turneye gideceğini sanır, sonra Tanrı’ya yalvaralım babacığım, seni almasın deyip ağlar. Ferdi konserlere devam etmektedir. Bir akşam gazinoda bütün aile onu dinlerken Ferdi oğlunu ona eşlik etmesi için sahneye davet eder, oğlu sazıyla ona eşlik eder. Ferdi’nin artık sonu gelmiştir. Leyla’sını ziyarete gider ve artık seni rüzgârlardan ben koruyacağım yavrum diyerek son nefesini verir."

YA ŞUNDADIR YA BUNDA (1978)


Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Ali Fuat Kalkan
Kamera : Dinçel Önal
Yapım: Gaye Film/Erdoğan Tilav

Oyuncular: Hadi Çaman, Zerrin Doğan, Necla Fide, Kazım Kartal, Tevhid Bilge, Nilgün Ceylan, Nizam Ergüden, Liza Nore

Konu: Hadi evli ama oldukça çapkın bir erkektir. Karısı ise Sürekli Hadi’yi takip edip, şüphelenen kıskanç bir kadındır. Hadi bir gün arkadaşı Kazım’ın sekreteri-ne aşık olur. Erkekler ve kadınlar arasındaki aşk trafiği oldukça karışmaya başlar.


VAHŞİ VE TATLI (1978)


Senaryo ve Yönetmen: Kaya Ererez
Kamera: Kaya Ererez
Yapım: Arkadaş Film/Kadri Yurdatap,
Kaya Ererez

Dublaj Rejisörü: Sudi Yılmaz, Işık Ditrektörü: Aslan Yıldız, Asistan Rejisör: Şahin Gök, Kamera Asistanı: Erdoğan Ererez, (Feza Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir )

Oyuncular: Salih Güney, Arzu Okay, Atilla Ergün, Reha Yurdakul, Hikmet Taşdemir, Zeki Tüney, Nuri Tuğ, Garibe Gündem,

Konu: Eli silahlı ve yaralı bir adam bir köy evinin bahçesinde bayılır. Kendisini tedavi eden kız ile aralarında duygusal bir bağ başlar. Köyün serseri gençleri ise, kızın evine saldırıp, tecavüz ederler. bunun üzerine kaçak ve köy gençleri arasında ölümüne bir savaş başlar.


VAHŞİ GELİN (1978)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Fuat Özlüer, /Osman F. Seden
Eser: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Telesine: Ulusal Video
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu, Cüneyt Arkın, Tanju Gürsu, Osman Alyanak, Nubar Terziyan, Mümtaz Ener, Cevat Kurtuluş, Nevzer Eker, Mesude Eker, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Kadir Kök, Ata Saka, İbrahim Kurt, Orhan Çoban

Konu: Bir ağa oğlu olan Temel (Tanju Gürsu) üniversite öğrencisi olan genç ve güzel Necmiye (Gülşen Bubikoğlu) ile evlenmek istemektedir. Necmi’ye bu isteği kabul etmese de ailelerinin zorlaması üzerine büyük bir otelde yapılan nişan töreni sırasında otelden kaçar. Temel ve adamları peşine düşerlerse de Necmiye’yi yakalayamazlar. Genç kız bir otele sığınır ve orada saklanır. Bu arada Temel de gazeteye ilan vermiştir. Olaylar genç kızı ödüllü bir yazarla karşılaştırır. Adı Murat (Cüneyt Arkın) olan bu genç adam yalnız yaşayan, yakışıklı ama aynı oranda da çok kaba bir insandır. Otelde çalışan bir görevli gazetede çıkan ilandaki resminden tanıyıp Te-mel’e haber verir. Temel otele gelir. Odaya girdiğinde Murat ile Necmiye’yi bir arada görür. Genç kızın ricası ile Temel’e sevgili olduklarını söylerler. Temel gittikten sonra Murat oteli terk etmiş, kendince şımarık, kaprisli ama çaresiz olan genç kızdan kurtulmuştur. Oysa Necmiye bir fırsatını bulup, Murat’ın arabasına saklanmıştır. Murat kent dışındaki evine gider ve yarım bıraktığı yazılarına devam etmeye başlar. Necmiye ise gizlice eve girer. İkisinin arasında çok zor ve gülünç bir ilişki başlamıştır. Sanki ateşle barut bir araya gelmiştir. Ama sonunda birbirlerine gerçekten aşık olurlar. Bu arada öfkeli ve kıskanç eski nişanlı peşlerine düşmüştür. Yerlerini öğrenir ve adamlarıyla birlikte genç kızı kaçırır. Bu arada Murat’ı da çok kötü döverler. Temel ve Necmiye evlenecekleri sırada Murat çıkagelir ve Necmiye’yi kaçırır. Kovalamaca yeniden başlar. Ama bir uçurumun kenarında zorla güzellik olmayacağının bilincine varan Temel iki sevgiliyi rahat bırakmaya karar verir ve Necmiye’nin kız kardeşiyle evleneceğini açıklar. Bu genç aşıklar için bir mutlu son anlamına gelmektedir..


ÜŞÜTÜK (1978)




Yönetmen : Günay Kosova
Senaryo Recep Filiz “Bulunmaz Pansiyon” isimli bir Fransız oyunundan”
Kamera : Ertunç Şenkay, /Salih Dikişçi
Yapım: Şahika Film/Burhan Şener

 Oyuncular: Bülent Kayabaş, Zerrin Doğan, Tülin Tan, Baki Tamer, Funda Gürkan, Aydemir Akbaş, Tuluğ Çizgen, Sadettin Erbil, Tevhit Bilge, Bilge Zobu

Konu: Aydemir geçim sıkıntısı çeken bir veznedardır. Bir gün çıldırır ve akıl hasta-nesine yatırılır.

UYANIŞ (1978)

“ALEVLİ YILLAR”

Yönetmen: Remzi A. Jöntürk
Senaryo: Mehmet Aydın
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Yavuz Film/Yavuz Işıklar

Oyuncular: Müjde Ar, Tanju Korel, Salih Kırmızı, Nejat Özbek, Orçun Sonat, Sü-mer Tilmaç, Diler Saraç

KONU: İkinci Dünya savaşı sırasında ge-çen bir kahramanlık öyküsü, Naziler Türkiye’yi işgal edip Rusya’ya kadar ilerlemek istemektedir.


UÇURUM (1978)


Senaryo Ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Kamera: Erhan Canan
Yapım: Rimel Film/Ali Barlık

Oyuncular: Hadi Çaman, Bülent Kayabaş, Zerrin Egeliler, Diler Saraç, Renan Fosforoğlu

Konu: Tecavüze uğrayan bir kızla, iki gencin aşkı.


TÖRE “Mutsuzluğa İsyan” (1978)



Senaryo ve Yönetmen: Ümit Efekan
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Yapım: Arkadaş Film/Kadri Yurdatap,
Kaya Ererez

Oyuncular: Tanju Korel (Selim)l, Müjde Ar (Zeynep), Selçuk Özer (Kemal), Reha Yurdakul (Şakir Ağa), Ali Şen (Topal Halil), Oktay Gürse, Niyazi Gökdere, Yusuf Çetin, Oktar Durukan,

Konu: Yol yapımına karşı çıkan bir ağayla savaşan üç kardeşin öyküsü.

►Efekan, bu yalın, biraz da modası geçıniş hikayeyi oldukça kuru ve şematik biçiınde çekmiş, ama sonuçta, filmini orta düzeye çıkarabilmiş. Ağa tipini bu denli kötü, katı ve duygusuz olarak çizmeseydi, Selim ve Kemal'in modern giysilerle oynamalarını önleseydi, film daha inandırıcı olurdu. (Ersin Pertan - Sanat Dergisi: Sayı: 337)

TOPRAĞIN OĞLU “SABUHA” (1978)


Yönetmen: Oksal Pekmezoğlu
Senaryo: Osman F. Seden
Kamera: Muzaffer Turan
Yapım: Umut Film/Abdurrahman Keskiner

Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Semra Alper, Güngör Bayrak, Erol Taş, Hüseyin Peyda

Konu: Ağa, köyden kente göçen deli-kanlının topraklarına el koymuştur. Durumu öğrenen genç intikam için köye döner.

TATLI SEVGiLiM KAYMAKLI LOKUM (1978)


Yönetmen: Aykut Düz
Senaryo: Işık Toraman
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Yapım: Metin Film/Işık Toroman

Sesleri alan: Feridun Kınay, Renk Uzmanı: Tümay Rızai, Laboratuvar: Şemsi Tokgöz, Armağan Köksal, Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Selahattin Kılıççeken, Kamera: Selçuk Karan, Işıklar: Ömer Ek-mekçi, Yönetmen Yardımcısı: Arif Erkuş, (Ar Film Stüdyosunda renklendirilmiş ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Hadi Çaman, Feri Cansel, Ahmet Servidal, Karaca Kaan, Alev Çe-vik, Seda Sevinç, Müge Güler, Tuncay Özinel, Sami Hazinses, Yüksel Gözen, Mehtap Seba

Konu: Üç işsiz ve fakir arkadaş sahilde yaşlı bir adamı boğulmaktan kurtarınca, yaşlı adam da bunlara büyü bir para verir. Sürekli çalışmaktan kadın yüzü göremeyen arkadaşlar, bir otele giderek kadın avcılığı yapmaya başlarlar.

TATLI NİGAR (1978)


Yönetmen: Orhan Aksoy ,
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni Hüseyin Özşahin
Müzik Direktörü Metin Bükey
Yapım: Akün Film/İrfan Ünal

Işık Düzeni: Süleyman Çekiç, Ar Direktör: Erdil Demirbağ, Set Teknisyenleri: Şeref Yılmaz, Sami Meriç, Azmi Yıldız, Renk Uzmanı: Hasan Örnek, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan, Seslendiren: Erkan Esenboğa, Negatif Montaj: Ömer Sevinç, Yardımcı Yönetmen: Şahin Gök, Şarkılar: Belkıs Özener, (Yeni Film Stüdyosunda renklendi-rilmiş ve seslendirilmiştir. )

Oyuncular: Türkan Şoray, Bulut Aras, Erol Taş, Ayfer Feray, Aliye Rona, Günfer Feray, Orhan Elmas, Baki Tamer, Asuman Arsan, Perihan Ateş, Ahmet Üstel, İlhan Hemşeri, Ekrem Dümer

Konu: Bir bar kadınıyla, mert bir delikanlının aşk öyküsü. Bir sazlıkta tek başına yaşayan Ahmet (Bulut Aras), pavyonlarda şarkı söyleyen Nigar'la (Türkan Şoray) tanışır. Birbirlerini severler. Ahmet, Nigar'ı bir gün yaşadığı yere götürür. Ve Nigar tekrar pavyona geri döner. Kasabanın milyoneri İskender Bey'de (Erol Taş) Nigar’a aşık olur. Bir süre şahane bir köşkte birlikte yaşarlar. Evlenmeye karar verirler. Ama sonunda Nigar, İskender Bey'in çevresinde bir "bar kadını" olarak küçümsendiğinden bu teklifi son anda red eder. Ahmet olaylardan sonra köyüne dönmeye karar verir ve trene bindiği sırada Nigar'ı görür. Ve birlikte giderler.

* Böyle bir hikayeyi almaya razıysanız, filmi fazla ahlayıp puflamadan seyretmek mümkün. Yoksa, Ahmet'in kadına sahip olma tutkusunu işlemesi, Nigar'ın terli terli vücudunun cinsel çekiciliğini göstermesi dışında "Tatlı Nigar"ın fazla söz edilecek yanı yok (Ersin Pertan - Dünya) “Agâh Özgüç”

ŞEYTAN KÖŞEYİ DÖNDÜ (1978)



Senaryo ve Yönetmen : Oğuz Gözen
Kamera : Mükremin Şumlu
Yapım: Mete Film / Necdet Erdur

Oyuncular: Bülent Kayabaş, Canan Cey-lan, Karaca Kaan, Tülin Tan, Yüksel Gö-zen, Baki Tamer, Süheyl Eğriboz, Yaşar Şener, Kemal Çaprazştur

Konu: 1972 yılında “Şeytan Buradan Geçti” adlı bir film çeken Oğuz Gözen, Şeytan'ı gördüklerini söyleyen üç kadın ortaya çıkınca işinden olmak üzere olan bir gazeteci olaya el koyuyor. Çok ilginçtir ki yönetmen, aradan altı yıl geçmiş olmasına karşın tekrar ilgi uyandırmayan bu filmi değişik bir adla çekmiştir. Bu filmde Bülent Kayabaş şeytan gördüğünü iddia eden gazeteciyi son derece sempatik bir biçimde oynar. Ancak bu film de ilk filmde olduğu gibi beklenen hasılatı yapmayan vasatın altında bir fil olmuş.

ŞEREFSİZ ŞEREF (1978)


"SARIŞIN YILDIZ"

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kameraman Abdullah Gürek
Yapım: Olgun Film/Olgun Eltan

Film Hikayesi: Hikmet Eldek, Sesleri Alan: Serdar Çakular, Seslendirme Yönetmeni: Güner Ümit, Işık: Nurettin Erdoğdu, Metin Uygarlı, Set Ekibi: Ercan Tuman, Ekrem Tantana, Prodüksiyon Amiri: Semih Selvidal(Yeni Film Stüdyosunda hazırlanmış, Öz Prodüksiyon’a seslendirilmiştir. )

Oyuncular: Aydemir Akbaş, Ünsal Emre, Ahu Tuğba, Müge Güler, Tülay Tabu, Funda Gürkan, Renan Fosforoğlu, Yadi-gâr Ejder, Nur Ay,

Konu: Üç kağıtçı bir adamın öyküsü. Adam, bir arkadaşını milyoner kadınlara futbolcu diye yutturur. Böylece futbolcu hastası kadınlardan para sızdırır.

ŞAHİT (1978)


Senaryo ve Yönetmen : Vural Pakel
Kamera: Abdullah Gürek
Yapım: Barış Prodüksiyon/Vural Pakel

Oyuncular: Richard Harrison, Müjde Ar, Orçun Sonat, Aysun Güven, Nejat Özbek

Konu: Film, suçsuz birinin üzerine atılan bir cinayetin aydınlatılması için verilen mücadeleyi anlatır. Tahir'in kardeşi ile Pınar'ın kardeşi bir polisin öldürülmesi olayına karışır. Olay yerinden kaçmadan önce zanlılar polis tarafından yakalanarak hapse atılır. Olayı gören tek kişi Korucu Aytaç'tır. Bir hafta sonra yapılacak mahkemede şahit olarak dinlenecektir. Tahir kardeşini hapisten kurtarmak için Aytaç'ı ortadan kaldırmak ister. Bunun için Turan ve Yalçın'ı kiralık katil olarak para karşılığında tutar. Pınar ise kardeşinin masumiyetini ispatlamak zorundadır. Taraflar arasında mahkeme gününe kadar amansız bir yarış başlayacaktır. (İbrahim Yavuz Özer)

► “Şahit” vasat bile sayılamayacak bir aksiyon filmi. İtalyan sinemacı Sergio Bergonzelli bu filme seks sahneleri içeren parçalar ekleyerek İtalya'da “Mondana Nuda La” (Çıplak Orospu) adıyla ve yönetmen olarak kendi imzasıyla 1980 yılında gösterime sokar.

SÜRÜ (1978)


Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Yılmaz Güney
Görüntü Yönetmeni: İzzet Akay
Müzik: Zülfü Livaneli
Yapım: Güney Film/Yılmaz Güney

İkinci Yönetmen: Ali Özgentürk, Yönetmen Yardımcısı: Ali Kıvırcık, Yapım Yönetmenleri: Rauf Ozangil, Sabri Aslankara, Müzikler: Ali Yılmaz, Gül Kardeşler, Kamera Asistanı: Fikret Temizer, Can Özer, Hüseyin Ererez, Şarkılar: İsmail Güzel, Mustafa Budan, Ali Kemal Aktaş, Sedat Olanbel, Belgeleri Derleyen: Fuat Çelik, Aydınlatma Yönetmeni: Erol Batıbeki, Yardımcıları: Ahmet Gürkonak, Metin Erdoğan, Set Teknisyenleri: Necmettin Çobanoğlu, Ekrem Ülger, Nejdet Buvan, Bedri Uğur, Baki Soğukpınar, Laboratuar Şefi: Erkan Akad, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Montaj Şefi: Öz-demir Arıtan, Afiş Tanıtma resimleri: Uğurcan, (Acar Film Laboratuarlarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Tarık Akan (Şivan), Melike Demirağ (Berivan), Tuncel Kurtiz (Hamo), Şener Kökkaya (Çerçi), Levent İnanır (Sülo), Savaş Yuttaş (Sıddık), Yaman Okay (Çoban Abuzer), Erol Demiröz (Necirvan), Meral Niron (Sülo’nun karısı), Güler Ökten (Sıddık’ın eşi) Fehmi Yaşar, Göktürk Demirezen, Şuayip Adlığ, Turgut Okutman, Gülten Kaya (Hayat kadını), Ekrem Erkek (Kadın Satıcısı), Resmiye Yılmaz, Cemile Tolon, Zeliha Bakan, Cevahir Civelek, Levent Yalman, Necmettin Çobanoğlu,

KONU: Tepelerden köye doğru inen üç atlı görünür. Necirvan, Baran ve Ravni Halilan aşiretine mensup üç kardeştirler. Yıllardan beri aralarında kan davası olan Veysikan aşiretinden Şivan'la evli kız kardeşleri Berivan'ı görmek, onunla konuşabilmek amacındadırlar.

Köye indiklerinde kan düşmanları Şivan'la karşı karşıya gelirler. Necirvan barış yanlısıdır, geçmişteki acılara son verip barış istemektedir. Şivan'ın da barışçıl ve insani bir yanı olmasına karşın karısı Berivan'ın kardeşleriyle konuşmasına izin vermez. İzin verse de Berivan konuşmaz. Çünkü Berivan hastadır, üçüncü çocuğu da ölü doğduktan sonra dili tutulmuştur.

Şivan'ın babası, Veysikan Aşireti'nin reisi Hamo, oğluyla Berivan yüzünden sürekli çatışma halindedir. Hamo'ya göre Berivan, Veysikan'lara uğursuz gelmiştir ve lanetlidir. Yine bir tartışma sırasında büyük bir öfkeyle Şivan'ın üzerine yürür, tekme tokat yere yıkar Şivan'ı. Şivan sesini çıkarmaz, Hamo babasıdır, atasıdır, onun karşısında boynu kıldan incedir. Olanları uzaktan ve sessizce izleyen Berivan ağlayamaz da, gözyaşlarını içine akıtır sessizce.

Hayvancılıkla geçinen ve göçebe bir aşiret olan Veysikan'ın Reisi Hamo, 520 koyunu Ankara'ya götürme hazırlığı içindedir. 350 koyunun parasını da celepten peşin almıştır zaten. Kalan 150 koyunu da hayvan pazarında satarlarsa kışı geçirmeleri kolaylaşacaktır. Veysikan'ların son şansıdır bu. Hayvancılık artık eskisi gibi değildir, gitgi-de gerilemektedir. Hamo'nun hayvanları Ankara'ya indirebilmesi için Şivan'a ihtiyacı vardır. Ancak Şivan'ın bir isteği vardır, karısını da Ankara'ya götürecek ve Ankaraya indikten sonra da iş arayıp orada kalacak, geriye dönmeyecektir. Hamo delirir bu talep karşısında, bağırır, çağırır ama ne yazık ki Şivan'a da ihtiyacı vardır.

Koyunlar istasyona indirilir, kiralanan vagonlara çobanların da yardımıyla doldurulur. Ambar şefinden müdürüne, makinistine varana kadar tüm istasyon ve yol görevlileri kurbanlık için birer koyun isterler Hamo'dan. Hatta birer koyunu az bulan makinistler, yolda ani frenler yaparak birbiri üzerine yığılan hayvanlara zarar verirler.

Bazı koyunların ayaklan ve kaburga kemikleri kırılmıştır. Yolculuk boyunca hırsızlıklar da olmuş ve bazı koyunlar çalınmıştır. Hamo tüm bu talihsizlikleri hiçbir günahı olmayan Berivan'a yükler. Çünkü Berivan uğursuzdur, Veysikan'ların başına bela olmuştur.

Vagonlardan indirilen koyun sürüsü, çobanların gözetiminde Ankara’nın ana caddelerinden geçirilip konaklama yerine getirilir. Berivan, Şivan'ın sırtındadır. Sürüden ayrılacaktır Şivan. Babasından para ister. Berivan doktor, kendisi de iş bulmak umuduyla Ankara'da bir inşaatın bekçiliğini yapan hemşerisi Sıddık’ın yanına sığınır. İnşaatın bir odasında kansı ve oğluyla yaşayan Sıtkı, Şivan'a iş arar, onları doktora götürür. Berivan, kendini muayene etmek isteyen doktora sırtını açmaz, doktor kızar ve yalnızca reçete yazıp gönderir.

Şivan bir sabah uyandığında karısının nefes almadığını görür. Berivan ölmüştür. Ağlar, dövünür. Ardından celeplerin yanındaki babası Hamo'nun yanına gider, Berivan'ın öldüğünü haber verir, Berivan'ın cesedi memleketine götürülecektir. Bu nedenle de Hamo'dan para ister. Ama Hamo hain ve umursamazdır. Hiçbir tepki göstermez. Şivan, "Sen bir delisin, sen bunak bir ihtiyarsın, bu kadar vicdansız bir adama baba diyemem artık," deyip isyan eder. Celeplerin yanındaki bir adam araya girer, teskin etmeye çalışmak yerine küfür eder o da. Şivan bir anda delirir, adamın boğazına sarılır. Boğulmak üzere olan adamı elinden almak için oradaki herkes Şivan'ın üstüne saldırır. Tekmelerle ağzı burnu kan içinde kalır. Polisler gelip Şivan'ı tutuklarlar. Adam ölmüştür çünkü.

Bu, Veysikan aşiretinin çöküşüdür. Hamo, küçük oğlu Sülo'yla Ankara caddelerinin kalabalığı içinde yenik ve amaçsızca yürür. Bir ara arkasına baktığında Sülo yoktur. Kaçmıştır. Hamo koca kentte tek başına kalmıştır. Kalabalığın içinde yayladaymış gibi, "Süloooo... Süloooo..." diye bağırıp oğlunu aramaktadır. Kentin yoğun trafiği içinde, arabaların, insanların içinde kaybolup gitmiştir Sülo.(Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney)

ÖDÜL:
29. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde (1979),
Katolik Film Organizasyonu Jüri Özel Ödülü,
Protestan Film Jürisi Ödülü.

Sinema Yazarları Dernegi'nin 1979- 1980 Mevsiminin En İyi Filmleri Seçimi'nde:

► Sürü “iyi film',
► Zeki Ökten 'en iyi yönetmen'
► Yılmaz Güney 'en iyi senarist',
► İzzet Akay 'en iyi görüntü yönetmeni'
► Zülfü Livaneli 'en iyi müzik',
► Tarık Akan 'en iyi erkek oyuncu',
► Melike Demirağ 'en iyi kadın oyuncu',

32. Locarno Film Şenliği'nde (1979-lsviçre) 'en iyi film Altın Leopar,
► Melike Demirağ (Rebecca Horn'la birlikte) 'en iyi kadın sanatçı',
► Yılmaz Güney 'özel mansiyon',

10. Antwerp Film Festivali'nde (1979-Belçika)
Belçika Kraliyet Film Arşivi Ödülü ile Büyük Ödül.

Londra Film Festivalinde (1980)
En Özgün ve Yaratıcı Film,

Rotterdam Film Şenliği'nde (1980-Hollanda) Film Eleştirmenleri seçiminde ilk üç filmden biri,

Valencia Film Festivali'nde (1980-lspanya) Büyük Ödül.

Belçika Film Eleştirmenleri'nin seçiminde (1980) Büyük Ödül.

* Yılmaz Güney'in 1972-1973 yıllarında Selimiye'deki hapislik günlerinde kaba hatlarıyla yazdığı öykü, Tunç Okan tarafından kendi şirketi adına çekilecek ve Berivan rolünü de Türkan Şoray oynayacaktı. Öykünün senaryosunu Yılmaz Güney yazacak, filmi de Tunç Okan yönetecekti. Ancak bir anlaşmazlık nedeniyle Okan'ın çekimi gerçekleşmedi. Yıllar sonra Güney, öykü üzerinde bazı değişiklikler yaptı. Sonra da İzmit cezaevinde ayrıntılı bir biçimde Sürü'nün senaryosunu tamamladı. Kendi şirketi için çekilen filmin yönetmelik görevini de Zeki Ökten'e verdi. Güney, filmin kaba kurgusunu, seyyar bir göstericiden Toptaşı Cezaevi'nde, tümüyle tamamlanmış halini de İmralı Yarı Açık Cezaevi'nde izledi.

Sürü 1979 da Balkan Film Şenliği’ne katıldı. Dönemin TRT Genel Müdürü Cengiz Taşer, Ağıt filminin televizyonda gösterimini yasaklayınca, Yılmaz Güney, birbiriyle bağlantısı olmayan yanlış bir kararla, Sürü'yü Balkan Film Şenliği'nden çekti. Güney'in bu tavrı haklı olarak yoğun bir eleştiri aldı. Sürü'nün Kadıköy Süreyya Sinemasındaki gösterimi sırasında (17 Nisan 1979) bir saatli bomba patladı ve bazı seyirciler yaralandı. “

► Aşiretin reisi Hamo Ağa, kan davalı oldukları bir ailenin kızı Berivan'la evlenen oğlu Şivan'la pek anlaşamamaktadır. Üç doğum yapan ve üç bebeğini de kaybeden Berivan hiç konuşmaz, hastalığı nedeniyle dili tutulmuştur. Şivan, babasının sevmediği, aşirete uğursuzluk getireceğine inandığı karısından vazgeçmez. Aile, koyun sürüsünü yük vagonlarına yükler. Koyunların Ankara'da satılması için trenle yola çıkılır...

Aşiret içi ilişkileri tanıdığımız ilk bölüm, tren yolculuğu ve finaldeki Ankara serüveniyle, belli başlı üç bölümden oluşan Sürü, baştan sona destansı anlatımın tutturulduğu, gösterildiği uluslararası festivallerde de büyük başarı kazanıp sinemamızı temsil eden bir film. Etkileyici vahşi doğa manzaralarıyla başlayıp, sinema tarihindeki ilginç ve verimli mekanlarından biri olan trenin de ustalıkla kullanıldığı Sürü, başkent Ankara'ya varılmasıyla birlikte bir kez daha tempo kazanıyor, Berivan'ı yanına alan Şivan'ın aşireti terk etmesiyle birlikte öykü sanki bir başka mecrada akmaya başlıyor. Caddelerinde politik cinayetlerin işlendiği, insanların bencilleştiği, her koyun kendi bacağından asılır anlayışının yavaş yavaş egemen olmaya başladığı bir Türkiye'den kesitler aktarıyor Ökten, yoğun karamsarlık içinde. Hamo Ağa'nın, Şivan'ın tüm umutları Ankara'ya gömülüyor. Berivan da... Daha tren yolculuğunun ilk anlarından başlayarak, "İnsan insanın kurdudur" sonucu çıkıyor Güney-Ökten işbirliğinden.

Tuncel Kurtiz, Tarık Akan, Melike Demirağ başta olmak üzere tüm oyuncu kadrosunun alkışlanacak performanslar sergilediği, İzzet Akay'ın görüntü, Zülfü Livaneli'nin müzik çalışmasıyla da başarısını katlayan Sürü, Locarno Film Festivali'nde en başarılı film seçilmiş, Melike Demirağ En Başarılı Kadın Oyuncu Ödülü'ne değer görülmüştü. www.europeanfilmfestival.com”

► Sürü, Doğu Anadolu'nun bağrından kopup gelen bir büyük fırtına, bir önünde durulmaz rüzgar, bir acı çığlık, bir vahşi senfoni gibi insanı alıp götürüyor. Her türlü direnişi, ön veya art yargıyı, eleştirme çabasını, yaklaşım belirsizliklerini veya retorik tartışmalarını göğüsleyen, göğüslemeye yeterli bir sinema karşısın-dayız…

Sürü çok değişik planlarda gelişen, zengin dokusunda çok çeşitli malzeme taşıyan, çeşitli yaklaşımlar gerektiren bir film... Nereden başlamalı? Filmin en önemli bir yanı, çok iyi çalışılmış bir senaryonun ana kaynağını oluşturduğu bu zenginlik.Yılmaz Güney (yazar Yılmaz Güney, ozan Yılmaz Güney, ülkesini, halkını onca iyi tanıyan gözlemci Yılmaz Güney), Berivan'la, Şivan'ın öyküsü çevresine bir dolu zenginlik serpiştirmiş.... Sinemamızdaki tek boyutlu, tek-çizgili öykülere kıyasla nasıl bir zenginlik bu!...

Öykünün/filmin en önemli, en anlamlı kişisi kuşkusuz Hamo Ağa. Bu yaşlı Kürt beyi, film boyunca insanı iten, tedirgin eden acımasızlığını, hoşgörüsüzlüğünü, insan sevgisizliğini kişisel (psikolojik) değil, ekonomik nedenlerden alıyor. Düzenin sarsıldığını, ayaklarının altından yerin kaydığını duyuyor Hamo... Gideni dur-durmaya, olaylara (eskisi gibi) egemen olmaya çabalıyor. Bu umutsuz çaba, onu zalim kılıyor, kötü kılıyor, insafsız kılıyor. Hamo'nun kötülüğü anlam kazanıyor, temsil gücü kazanıyor, boyutlanıyor...
Ve Sürü, edebi yapısıyla sinemasal çalış-masıyla, anlatımıyla, yerel öğelerin, ça-dırların, giysilerin, türkülerin, sazların kulla-nılmasıyla şaşırtıcı, sarsıcı, destan boyut-larına ulaşan ve destansal anlamında epik bir sinema olup çıkıyor. Diyalektiğini son derece sağlam kurmuş, temelde akılcı, ama seyircisine seslenen yanını, görsel yanını, sinemasal yanını, kimsenin ilgisiz kalamayacağı epik bir yapıya oturtmuş bir film... Güney'in öyküsünden Zeki Ökten'in olağanüstü çekimine, İzzet Akay'ın görüntülerinden Zülfü Livaneli'-nin müziğine, Tarık Akan, Melike Demirağ, Tuncel Kurtiz'in başrollerindeki birbirinden güzel oyunlarından yan rollerdeki tüm oyuncuların sağlam kompozisyonuna dek, herkesin başarılı olduğu tam bir ekip çalışması... Sürü, sinemamızdan kuşkusuz uzun zaman sürecek, konuşulacak ve tartışılacak izler bırakarak geçip-gidecek...(Atilla Dorsay Yıl-maz Güney Kitabı, Sayfa 159)

* CHP ağırlıklı hükümetin programına ilk kez, “Devlet, Türk film sanatının ve sanayinin sağlıklı bir biçimde ve kısa sürede geliştirilmesine ve dünyaya açılmasına yardımcı olacaktır” diye sinemamızla ilgili bir kayıt eklemesine karşın, Dışişleri Bakanlığı filmin “Türkiye’yi yurt dışında kötü tanıttığı” gerekçesiyle yurtdışına gönderilmesine karşı çıkmıştır.

Bu yetmiyormuş gibi sosyalist ülkelerden birinde düzenlenen bir Türk filmleri haftasına gönderien filmlerimizin sosyal içerikliğinden rahatsız olan büyükelçimiz, Türkiye’ye bu filmler aleyhinde rapor yazarak yırtdışında düzenlenen haftaların engellenmesini sağlamıştı. “Artun Yeres, “Sakıncalı 100 film”

► Sürü edebi yapısıyla, sinemasal çalış-masıyla, anlatımıyla, yerel öğelerin ça-dırların, giysilerin, türkülerin, sazların ,kullanımıyla şaşırtıcı, sarsıcı destan boyutlarına ulaşan ve destansal anlamında "epik" bir sinema olup çıkıyor. Diyalektiğini son denli sağlam kormuş, temelde akılcı, ama seyircisine seslenen yanının, görsel yanını, sinemasal yanını, kimsenin ilgisiz kalmayacağı epik bir yapıya oturtmuş bir film ... Güney'in olağanüstü çekimine, İzzet Akay'ın görüntülerinden Zülfü Livaneli'nin müziğine, Tarık Akan, Melike Demirağ, Tuncel Kurtiz'in başrollerdeki birbirinden güzel oyunlarından yan rollerdeki tüm oyuncuların sağ-lam kompozisyonuna dek, herkesin başarılı olduğu tam bir ekip çalışması... (Atilla Dorsay - Cumhuriyet: 9 Mart 1979)

► “Sürü" ülkemizin en önemli toplumsal ve insani sorunlarından birini, gayretli ve dürüst bir tutumla sinemaya getiriyor. Sanatsal yönünü yer yer zedeleyen teknik yetersizliklere rağmen ele aldığı konunun ciddiyeti ·Sürü"ye Türk sineması içinde saygıdeğer bir yer kazandırıyor. (Halit Refiğ - Milliyet)

► "Sürü" boyutları ve değeri bakımından üzerinde derinlemesine durulması gereken bir filmdir. Belleğimizden kolay kolay silinmeyecek sahnelerle dolup taşıyor çünkü. Yılmaz Güney'in; sinemasal ve insancıl dünyasını bize yeniden sunuyor çünkü. Yani bir Tarık Akan'ı, kusursuz oyunu ile bir Melike Demirağ'ı, bir Tuncel Kurtiz'i vurucu görüntüleri, mekanları ve müziği ile, Yılmaz Güney'in bir senaryosunu gereği ile değerlendirmek her yönet-menin. işi değil ama bu kez sonuç ortada. Zeki Okten ve tüm ekibi bunu başarabildiler. (Giovanni Scognamillo – Hey Mecmuası)

► Sürü, bana hep mucize bir film gibi gelir. Her
 şeyden önce. yapım şartları açısından imkansız bir proje; her tür fiziksel olanaktan ve dahi özgürlüğünden yoksun bir sinemacının, bir filmi yoktan yar etmesinin hikayesidir, "Sürü"nün çekim serüveni. Ve yılmaz Güney'deki yaratıcılık cevherinin nadide bir örneği, aynı zamanda.

Bırakın prodüksiyon olanaklarını, senaryosu bile imkansız koşullarda yazılmış bir film. Yılmaz Güney, bazı söyleşilerinde cezaevinde yazmanın zorluklarına de-ğinmişti. 70'ten fazla kişiyle paylaştığınız bir koğuşta, kafanızın içinde bir dünya yaratmaya ve bunu tüm ayrıntılarıyla kağıda dökmeye çalıştığınızı düşünün! Hele de Yılmaz Güney gibi kimsenin sevgisini esirgemediği , selam sabahı eksik etmediği popüler bir mahkumsanız ...

"Yol" için en azından şöyle bir durum vardı: Güney, aynı koğuşu paylaştığı insanların hikayesini yazıyordu. Onları gözlemliyor, gözlemlerini bir şekilde ka-rakterlerine yansıtıyor, yaşadığı ortamla içli dışlı bir senaryo kuruyordu. Gelgelelim "Sürü"deki gibi, içeride olup da 'dışarıyı' bu kadar iyi yansıtan bir hikayeyi etleyişini... üstelik en ince detayına kadar plan plan tasarlamak için kafasının içindeki-lerle baş başa kalması, aylarca hikayesiyle yatıp kalkması gerekirken; Güney, o kalabalık içinde kendi başına kalmakta nasıl zorlandığını, koğuş arkadaşlarının yakın ilgisinden kimi zaman ne kadar bunaldığını, dili döndüğünce bunu arkadaşlarına anlatmaya çalıştığım, hepsinin de durumuna üzülüp zerre kadar üstlerine alınmadığını anlatır. Umarım gün gelir, bu koşullarda çalışan bir yönetmenin hikayesi de filme çekilir".

Sonunda ortaya öyle bir film çıkmıştır ki, belli bir coğrafyanın belli bir yöresinde yaşayan insanların alabildiğine gerçekçi öyküsünü anlattığı için değil, bunu son derece evrensel bir destana dönüştürebildiği için günümüze kadar dimdik ayakta kalabilmiştir. Öyküyü kısaca hatırlayalım: Hamo, doğuda hayvancılıkla geçinen göçer bir aşiret reisi. Oğlu Şivan, kan davalı oldukları bir ailenin kızıyla, Berivan'la evlidir ve babasına rağmen onunla evlenmiştir. Bu üç karakter, koyunlarını satmak üzere trenle Ankara'ya doğru yola çıkarlar ... Bu sade görünen hikaye ve ana damarını oluşturan tren yolculuğu, detaylarla öylesine zenginleşir ki, bir görüntü bin kelimeye bedel sözünü hatırlatır sık sık Filmin bir yerinde, Hamo'nun traktöre bakarkenki yüz ifadesini ve kafa karışıklığını hatırlayın. Ya da Ankara'yı gösteren birkaç genel planın nasıl özenle seçildiğini. .. Finalde, arka arkaya gösterilen banka tabelalarının tek başına pek çok şeyi öz Sürü", evet Türkiye'nin hikayesi. Ama sadece 70'lerin Türkiye'sinin değil, günümüz Türkiye'sinin de hikayesi; günümüze kadar gelen sancıların, çelişkilerin özeti gibi. Feodalite ile modernleşme, geleneksellik ile çağdaşlık, cehalet ile aydınlanma, yoksulluk ile varsıllık arasında sıkışıp kalmış bireylerin ye onları öğütüp duran sistemin hikayesi. Ayrıca sadece Türkiye'nin değil değişim karşısında bocalayan, yaşamın dişlileri arasında ezilip giden 'küçük' insanların hikayesi bu. Bu evrensel ruhun ölmediğine dair taze bir örnek: 2007’nin Cannes Film Festivali'nde gösterilen en güzel filmlerden biri.

Yapıldıktan 30 yıl sonra bile filmi her izleyişte insanın tüylerini diken diken yapan şey bu evrensel özü olsa gerek 'Bile'si bile fazla; gerçekte "Sürü"yü tam da bugün izlemek ve izletmek lazım, özellikle yeni kuşaklara. Her ne kadar, Yılmaz Güney’in bir nebze aydınlatmaya çalıştığı o karanlığa gözünü açmış, orada doğup büyümüş 12 Eylül çocuklarının idrak yeteneğine ve sinema kültürüne dair kesif bir karamsarlık beslesem de ... (Necati Sönmez) “SİYAD, “40 Yılın Serüveni”