Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
25 Nisan 2018 Çarşamba
AFERİN ÇOCUĞA (1979)
Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu
Yapım: Osmanlı Film / Mehmet Karahafız
Oyuncular: Aydemir Akbaş, Sabahan, Ata Saka, Nizam Ergüden, Zerrin Egeliler
Konu: Salak
bir berber çırağının, patron kızıyla olan aşk öyküsü. Baba, kızını yanında
çalıştığı çırağın (Aydemir Akbaş) aptal bir kişiliğe sahip olması nedeniyle
vermez. Ve bir gün dükkan gangsterler tarafından soyulur. Sonunda berber çırağı
soyguncuları yakalayınca baba, kızını (Zerrin Egeliler) verir.
ADAK (1979)
Yönetmen: Atıf
Yılmaz
Senaryo: Başar
Sabuncu
Eser: Faruk
Erem (1962/64 yılları arasında Erzincanın’ın Kargın ilçesinin Peritli
köyünde geçen bir olaydan)
Görüntü Yönetmeni: İzzet
Akay
Yapım: Yeşilçam
Filmcilik/Atıf Yılmaz
Yönetmen
yardımcıları: Erdoğan Kar, Leyla Çetin, Müzik: Yalçın
Tura, Kurgu: Özdemir Arıtan, Seslendirme: Tuncer Aydınoğlu,
Sanat Yönetmeni: Balkan Naci, Yapım Yönetmeni: Selahattin Koca,
Aydınlatma: Abullah Baştuğ, Yardımcısı: Cem Molvan, Çevre Düzeni:
Şeref Yılmaz, Azmi Yıldız,
Oyuncular: Tarık Akan, Necla Nazır, Yaman Okay, Erol Keskin, Celile
Toyon, Çetin İpekkaya, Tuncer Necmioğlu, Gökhan Mete, Hikmet Zeybek, Murat Tok,
Abdullah Ferah, Dündar Aydınlı, Garihe Gündem,
Konu: Oğlunu
tanrıya kurban eden Müslüm ile, kara yazgılı eşi Gülbahar'ın Öyküsü. Müslüm
(Tarık Akan), kaçırdığı Gülbahar'la evlenip, bir kasabaya yerleşir. Yoksul bir
yaşam süren bu iki kişilik ailenin bir oğulları olur. Müslüm biraz daha para
kazanabilmek için toprak işçisi olarak Çukurova 'ya çalışmaya gider. Ve
birlikte çalıştığı işçilerden birinin altını çalınır. Müslüm, hırsız olarak
suçlanıp tutuklanır. Müslüm, dini inançlarına bağlı bir iç yapıya sahip
olduğundan, eğer bu iftiradan kurtulup kendini temize çıkarırsa ilk doğacak
çocuğunu Tanrıya kurban edeceği ne söz verir. Ve bir süre sonra gerçek suçlu bulunur.
Müslüm köyüne döndüğünde karısı Gülbahar'ı hamile bulur. Ve çocuk doğduktan
sonra Müslüm adağını hatırlar. Her geçen gün yoksullukları giderek artar, büyük
oğlu hastalanır, köyde kuraklık çıkar. Ve tüm bu felaketlerin adağını yerine
getirmediği için ortaya çıktığına inanır. Müslüm Hz. İbrahim kıssasından
esinlenerek 2,5 aylık oğlunu Tanrı'ya kurban ederek adağını yerine getirir.
“Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü, 2. Cilt” syf, 103 ”
* 1979 yılı, Türk sinemasının film
niceliği bakımından pek sıkıntı çekmediği yıllardan biri oldu. İki arada bir
derede dizginleri eline alan seks filmleri furyası ortalamayı ister istemez
yükseltmiş yükselttikçe kontrolden çıkmış, kontrolden çıktıkça ürkütücü bir hal
almıştı. Ama 1979'un elle tutulur filmlerinden biri, bu kuru kalabalığın
arasından sıyrılmayı mümkün kılacak kadar mühim bir meseleyi masaya
yatırıyordu. Söz konusu film "Adak"tı, yönetmeni ise 1979'dan çok
önce rüştünü ispatlamış olan Atıf Yılmaz. Senede en az 3 film çekerek
yönetmenlik kariyerinin en aktif dönemini yaşayan Atıf Yılmaz, değişik türler
arasında dolanıp durduğu o senenin 10 günlük bir bölümünü "Adak"a
ayırmaya karar verdi. Belki kafasında 10 günlük bir çekim planı yoktu, ama
başrol oyuncusu Tarık Akan'ın aniden ortaya çıkan askerlik sorunu az zamanda
büyük işler yapmasını zorunlu kılmıştı.
Yılmaz'ın bu meşakkatli filme girişmesinin en büyük nedeni,
elindeki hikayenin sarsıcı gerçekliğine güveniyor olmasıydı kuşkusuz. Gerçekten
de çeşitlilikten güç alan bir yönetmenin kaçırmak istemeyeceği türden bir
öyküsü var "Adak"ın. Çalışmak için gittiği Çukurova'da iftiraya
uğrayıp hapse düşünce, şayet adalet yerini bulursa doğacak ilk çocuğunu Allah'a
kurban edeceğine yemin eden Mümin Koca, gerçek suçlu yakalandığında adadığı
adakla vicdanı arasında gelgitler yaşamaya başlar. Evine döndüğünde karısı
Gülbahar'ın ikinci çocuklarına hamile oluşunu bir hatırlatma mesajı, köy
halkının aniden oluşan kuraklık yüzünden zor durumda kalışını ve büyük oğlunun
hastalanmasını bir uyan mesajı olarak algılayan Mümin, zor da olsa adağını
yerine getirmeye karar verir. Gerçek bir olaydan esinlenen film, bu gerçekliği
iyice vurgulamak istercesine, konuyla ilgili toplumun değişik kesimlerinden ve
meslek gruplarından insanlarla yapılmış röportajlarla desteklenmiş.
"Adak"ın belgesel vari havasını en iyi tanımlayacak kelime
'canlandırma' olurdu herhalde. Zira Yılmaz hikaye anlatımını yer yer keserek,
öykünün gerçek kahramanı Müslüm Koca hakkındaki yorumları ve finalde de
Koca'nın akıbetini seyirciyle paylaşmış, izlenilen filmin Bir tür temsil
olduğunu her fırsatta hatırlatmış.
Bir koç görüntüsüyle açılan film, Allah için oğlunu kurban etmek
isteyen Hz. İbrahim'in hikayesini anımsatarak yola çıkıyor. Daha sonra da yer
yer çeşitli resimler ve tekrarlarla, anlamayan kimse kalmayana kadar hikayenin
üzerinden geçiliyor. Adak Hz. İbrahim'in oğlunu kurban etme niyetinden yola
çıkmış olsa da, İslam dinini ve Allah'ın büyüklüğünü yüceltmekten ziyade,
gerçekten yaşandığını bir an bile unutmamıza izin vermemek suretiyle olayın
toplumsal boyutlarını irdeliyor ki şüphesiz ki böylesi çok daha ilginç.
Yılmaz'ın ve senarist Başar Sabuncu'nun temel derdi,
seyircinin yakından tanımasına izin verdikleri tek karakterin, kendine göre
mantıklı sebeplerle işlediği cinayetin toplumdaki yankılarını incelemek. Sadece
Türk sinemasının değil, dünya sinemasının da en büyük tabularından biri olan ve
konu edilmesinden çoğunlukla sakınılan 'kasıtlı olarak bir çocuğun canına
kıyma' suçunu filminin merkezine yerleştirme cesareti gösteren yönetmen, söz
konusu suçun aldığı tepkileri, dönemin 'öteki'ni yargılama işinden haz alan
toplumunu eleştirmek amacıyla kullanmış çoğunlukla. Bu bağlamda, toplumun
köylü/cahil kesimi ile şehirli/eğitimli kesimi arasındaki büyük uçuruma dikkat
çekilmiş. Dolayısıyla sınıfların birbirinden uzak seyrettiği her toplumda
olduğu gibi sözde modernliğin, varlığını tehlikeye sokacak herhangi bir durumla
karşı karşıya geldiğinde kapıldığı panik hali hakim filmin 'üst düzey fikir
sahiplerine. Seyircinin, adının hakkını fazlasıyla veren Mümin karakteri ile
ilgili hisleri şu noktada sınanıyor:
Filmdeki uzmanlardan birinin de iddia
ettiği gibi, Mümin yaşadığı çevrenin etkisiyle dahil olduğu inanç çemberinin
gerektirdiğini yerine getirdiği için, suçlu bulunmamalı mıdır? Yoksa nasıl bir
kültürden gelirse gelsin, nihayetinde öz çocuğunu gözünü kırpmadan öldüren bir
baba gibi mi algılanmalıdır? Karısının basitçe ifade ettiği gibi 'iyi' bir adam
mıdır? Yoksa toplumun üst-orta sınıfından çeşitli insanın tekrar tekrar dile
getirmeye bayıldığı gibi bir 'canavar' mıdır? Adağını yerine getirmek Mümin
için kaçınılmaz mıdır? Yoksa ortada basitçe bir cehalet sorunu mu vardır?
Yılmaz, bir an için bile saf değiştirmeden sonuna kadar filmin en mantıklı
adamı olan Mümin'in yanında kalarak ve Mümin'in aleyhinde konuşan herkesi
kasıtlı olarak komik duruma düşürerek kendi hislerini açık ediyor zaten. Dahası
seyircinin çıkaracağı olası sonuçları tahmin edercesine,
meselenin ekonomik ve psikolojik boyut-larını ele almayı da ihmal
etmiyor. Böylece derdini didaktizme kaçmadan ve dramatize etmeden anlatma
başarısı gösteren yönetmen, ustaca çizdiği sancılı toplum manzarası ve Tarık
Akan'ın abartısız oyunculuğundan güç alarak, dönemin 'mış gibi yapan' seks filmlerinin
yanı başında, bir tür 'gerçek kesit' örneği sunuyor. (Selin Gürel)
* "Adak" başarılı renkli
görüntülere, dengeli bir fon müziği çalışmasına sahip. Oyuncular da çok ön
plana çıkmadan, seyircisiyle özdeşleşmeden ustaca yö-netilmişler. Ama sinemamızın
"epik" bir denemesi olarak çok derin, çok temel sorunlar değil. Bu
nedenle Yılmaz'ın bu izlemeye değer filminin asıl eksikliği senaryosunda.
(Nezih Coş - Aydınlık: 8 Aralık 1979)
* "Adak" Atıf 'Yılmaz'ın zengin
filmografisi içinde bir doruk noktası, belki en iyi filmi. Çok dramatik bir
olaya getirdiği akılcı yaklaşım sinemamız için bir dönüm noktası sayılabilir.
Başar Sabuncu'nun örnek senaryosu, İzzet Akay'ın kamera ve Yalçın Tura'nın
müzik çalışmaları da övgüye değer... Tarık Akan'ın gitgide gelişen ve büyük
oyuncu düzeyine iyice yaklaşan oyuncunun da sinemamızda şimdiye dek verdiği en
iyi oyun... (Atilla Dorsay Cumhuriyet: 7 Aralık 1979)
* Türkiye’nin geri kalmış yörelerinde geçen, bu geri kalmışlığı en
çarpıcı biçimde somutlayan filmler, son yılların Türk sinemasında çok fazla
yapıldı. Bu filmleri savunduk. Ancak' artık bu türde fazla direnmemeli. Türkiye
yalnızca geri kalmışlığın damgasını taşıyan bir toplum değil çünkü... Başka
oluşumlar, gelişme-ler ve zenginlikler de taşıyan bir toplum. Sürekli bu tür
filmlerde diretmek, hem bu geri kalmışlığın çarpıcı, "pitoresk"
yanını kullanarak seyirci avlamak gibi dürüst olmayan bir tutumu akla
getiriyor; hem de Batıya, sinemamızla (haklı olarak) açılmak iste-diğimiz
Batıya neden yalnızca en geri kalmış yüzümüzü göstermekte direttiğimizi sorup
duran bazı çevrelere hak verdirecek bir düzeye getiriyor işi...
"Adak" filmine bu nedenle olumsuz biçimde yaklaştım.
İki buçuk aylık oğlunu Tanrıya kurban eden, tutup tavuk gibi kesen bir babanın
öyküsü... İlk ağızda geri kalmışlığı bundan. iyi simgeleyen, bundan daha çok
insanı tedirgin edebilecek bir öykü olur mu?
"Adak", baştan olumsuz bir yaklaşımı tümüyle yanlış
çıkaran, çok önemli ve çok başarılı bir film... Atıf Yılmaz, böylesi bir
konunun getirdiği tuzakların hepsini ustalıkla önlemiş. Böylesine dramatik ,
bir malzemeye böylesine akılcılıkla ve soğukkanlı biçimde yaklaşma,
sinemamızda hemen hemen hiç görülmemiş bir tavır. Öncelikle biçimsel planda
görülüyor bu yaklaşım. Öykünün çizgisel gelişimini öyküye karışmış gerçek
kişilerin, hukuk ve ruh bilimi otoritelerinin olay üstüne tanıklıklarıyla yer
yer kırıyor film. Böylece göstermeci (epik) bir biçem (üslup) yaratıyor;
seyircinin, olayın en dramatik bölümlerinde birden ayılarak gerçeğe dönmesi,
olayı çeşitli boyutlarıyla kavranması sağlanmış oluyor.
Bu göstermeci tutumu, yalnızca aradaki bölümlerle sağlamıyor
Yılmaz. Bunu tüm filmine sindirmiş. Dramatik gelişimin doruğuna ulaşır gibi
olduğu bölümlerde filmi kesmesi, filmin (seyircinin) heyecanını, duygusallığın
sürekli ve akılcı biçimde denetim altına alması çok ustaca... Bunda olağanüstü
özenli saat gibi bir kurgu çalışmasının da payı büyük. Bir tek fazla uzatılmış
plan bir fazla saniye yok filmde... Sinemamızda gördüğüz en ustaca kurgulanmış
filmlerden biri "Adak".
Bu "dakika" kurgu Yılmaz’ın bu filminde eriştiği
sinemasal olgunluğu da daha iyi belirliyor. Hapis odasında, Müslim'in namaz
kılarken köyünden Hazreti İbrahim'in efsanesini adağını gerçekleştirmesi
bölümleri, büyük sinema anları canlandıran bir halıyı düşleyerek adağını
yapması, gece yağmur yağdığını düşlemesi Diğer yandan "Adak", yorum
olara da ilginç...
Böylesine vurucu bir olayın karmaşık yapısını belli bir
yalınlığa indirirken, sorunun çok yönlü yapısını koruyor film... Olayın
gerisinde yatan toplumsal, eko-nomik sorunlar var kuşkusuz... Yanlış bir dinsel
eğitim, özünden, kökeninden sıyrılıp yersiz inançlara hurafelere indirgenen bir
din öğretimi de suçlanabilir., Ama sorun yalnızca bu mu? Bu biraz da bir
"klinik olay" değil mi? Yılmaz, bu konuda kesin bir yanıt vermiyor
ancak etken olan, olmuş olabilecek her noktaya değiniyor. Bu açıdan, söz gelimi
Osman Şahin'in olayın tümüyle ekonomik kökenli olduğunu ileri süren yorumuyla,
"saplantı" biçiminde beliren bir akıl hastalığının söz konusu
olduğunu ” ileri süren Prof. Çetin Özek'in yorumları birbiriyle
çelişiyor. Ama gerçek de zaten bu çelişkilerin bileşke noktasında değil mi? Tek
yüzlü ve yalın mı gerçek, yoksa çok yüzlü ve karmaşık mı? Filmin yorumu, bu
karmaşalığı sergilediği için doğru ve başarılı bizce...
"Adak", Atıf Yılmaz'ın zengin filmografisi içinde bir
doruk noktası, belki en iyi filmi.. Çok dramatik bir olaya getirdiği akılcı
yaklaşım sinemamız için bir dönüm noktası sayılabilir. Başar Sabuncu'nun çok
yalın, ekonomik, örnek senaryosu, İzzet Akay'ın kamera ve Yalçın Tura'nın müzik
çalışmaları da övgüye değer... Tarık Akan'ın, bu gitgide gelişen ve büyük
oyuncu düzeyine iyice yaklaşan oyuncunun da sinemamızda şimdiye dek verdiği en
iyi oyun... Daha kısa rollerinde Necla Nazır, Erol Keskin, Yaman Koray da
kutlanmaya değer... Tam bir ekip çalışmasının başarıya ulaştırdığı mutlaka görülmesi
gereken bir film "Adak"... “Atilla Dorsay “ Sinemamızın Umut Yılları”
syf, 145
ACEMİ DOLANDIRICILAR (1979)
Yönetmen: Yücel
Uçanoğlu
Senaryo: Adem
Ayral
Görüntü Yönetmeni: Abdullah
Gürek
Yapım: Sezer
Film/Berker İnanoğlu
Oyuncular: Aydemir Akbaş, Zerrin Egeliler, Erdinç Akıbaş, Muzaffer
Nebioğlu, Semra Uçar, Kamer Sandık, Remziye Fırtına,
KONU: Kızını
okutup, topluma yararlı olması uğruna dolandırıcılık yapan bir kadınla,
kendisine zengin süsü veren bir adamın öyküsü. Dolandırıcı kadın, sonunda tüm
paralarını almak istediği kurbanına aşık olur
24 Nisan 2018 Salı
ZOR OYUNU BOZAR (1978)
Yönetmen:Çetin
İnanç
Senaryo:Engin
Temizer
Kamera:Dinçer
Önal
Yapım:Gaye
Film/Erdoğan Tilav
Oyuncular:
Bülent Kayabaş, Enis Fosforoğlu, Karaca Kaan, Meral Deniz, Zafir Saba
Konu:
Bülent ve Enis sıkı fıkı ve yardımsever iki arkadaştır. İki genç kız ile
tanışır ve arkadaş olup, ilişkilerini ilerletirler. Kızların babaları çok
zengindir. Bir gün kızlardan birisinin babasının fabrikası soyulur ve iki
arkadaş tesadüfen hırsız-ları yakalarlar. Olaylar aniden büyük ve güzel bir hal
almaya başlar.
ZEYNEL'LE VEYSEL (1978)
Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Aydemir Akbaş, /Agop Karadayı,
Yönetmen Yardımcısı: Fikret Tınaz,
Kameraman: Rafet Şiriner
Yapım: Aslan Film/Turgut Aslan
Oyuncular: Aydemir Akbaş (Zeynel), Erdinç Akbaş (Veysel), Özcan Özgür
(Hurşit), Gülden Gül (Selma), Cevat Kurtuluş (Michel Efendi), Nilgün Ceylan
Leyla), Hakkı Kıvanç (Hıyar Hurşit), Arap Celal, Yadigâr Ejf-der (Hurşit’in
adamı), İbrahim Kurt (Hurşit’in adamı), Kudret Karadağ, Sabahat İzgü, Sema
Yıldız (Serap), Mehtap Seba
Konu: Polis hafiyeliği yapan iki salak gazetecinin güldürüsü.
ZALOĞLU RÜSTEM’İN OĞLU “RÜSTEM İLE SUHRAP” (1978)
Türk filmi olmayan bu film Türk sineması film listelerine
eklenmiş: Yönetmen olarak da Yılmaz Duru’nun adı geçmektedir. Yılmaz Duru’nun
sevgili eşi Sabah Duru ile yapmış olduğum yazışmada, Filmin Türk filmi
olma-dığı, Özbek filmi olduğu hatırlatmıştır. Yılmaz Duru sadece filmin özbek
yönetmenine yardımcı olmuştur.
YÜZME BİLMİYORSAN İŞİN NE AĞAÇTA (1978)
Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Aydemir Akbaş
Kamera: Erhan Canan
Yapım: -Rimel Film/Ali Barlık
Oyuncular: Aydemir Akbaş, Zerrin Egeliler, Tevhid Bilge, Yüksel Gözen, Özcan
Özgür
Konu: Bir
uşağın beceriksizliğin öyküsü
YÜZ NUMARALI ADAM (1978)
Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Kamera: Cahit Engin
Yapım: Can Film/Fatma Girik, Kemal Sunal
Yönetmen Asistanı: Zafer
Par, Arif Erkuş, Kamera Ast: Ali Güvenci, Işık Şefi: Ömer Ekmekçi,
Prodüksyon Amiri: Adnan Uygur, Set Ekibi: Erdil Demirbaş, Kadir
Yılmaz, Necmettin Çobanoğlu, Sami Meriç, Renk Uzmanı: Hasan Örnek,
Laboratuvar: Selahattin, İsmet Tomaçgil, Yeni Stüdyoda hazırlanmış ve
renklendirilmiştir).
Oyuncular: Kemal Sunal, Oya Aydoğan, Cem Erman, Ali Şen, Reha Yurdakul
Orhan Elmas, Oya Akkartal, Leman Akçatepe, Feridun Şavlı, Asım Par, Orhan
Çoban, Misafir Oyuncu: Süleyman Turan,
Konu: Bir
reklam şirketi TV reklamlarında kullanmak üzere Şaban'la anlaşır. Şaban büyük
reklamlarla TV'ye çıkar. Fakat bir süre sonra reklamını yaptığı malların bozuk
olduğu anlaşılır. Daha önce halkın çok sevdiği Şaban birden gözden düşmüştür.
Duruma el koyar ve halkı aldatanlarla bu kez Şaban mücadele eder. Kemal Sunal'ın
en iyi güldürülerinden biri.
► Seden, piyasanın istediğine, belirlenmiş kalıpla kolayca
uyan bir sinemacı. Bu konuda hiçbir sıkıntısı, bir direnişi yok "100
Numaralı Adam" nasıl seyircinin beklediği tipik bir "Kemal Sunal
fimi" ise "Çilekeş" de seyircinin beklediği tipik bir
"Orhan Gencebay filmi". Her şey güvenceye alınmış, hiçbir sürpriz
yok. Her 2 film de bunun dışında, Seden'in sinemasının kusurlarını ve
erdemlerini taşıyorlar.
"100 Numaralı Adam", kuşkusuz Seden açısından daha
önemli. "100 Numaralı Adam", ilginç yanlar taşıyor konu olarak…
► Tüketicinin henüz Batı ülkelerinde olduğu gibi
örgütlenmediği, tüketim mallarının gerekli denetimden geçmediği reklamların
içeriğinin doğru veya yanlışlığının söz konusu edilmediği bir ülkede, üstelik
reklamcıların TV'ye egemen olduğu istemediği programları bile yayınlatmak
gücüne sahip olduğu bir ülkede, konu bu yönüyle ilgi çeki-yor. Ancak Seden’in
senaryosu bu konulara yüzeysel biçimde yaklaşıyor. 1940'ların TV'de izlediğimiz
Frank Capra komedilerinin ana şemasını, iyimserIiğini ve ideolojisini taşıyor
film.. İyiler/kötüler arasında, "kötü" üreticiIere karşı tüketicileri
koruyan saf Ve iyi yürekli Şaban da, önce kötülerin yanındayken sonunda Şaban'a
destek olan reklamcı kız da tipik Capra kahramanları. Buna Kemal Sunal’ın bir
çoğu eski Jerry Lewis filmle-rinden alınma buluşlar ve yine tipik Lewis
mimikleri de eklenince, filmin özgünlü-ğünden söz etmek zorlaşıyor.
Osman Seden, kamera denen aygıta tümüyle egemen, sinema dilini
kurmuş, anlatacağını en rahat biçimde anlatan bir sinemacı. Ne yazık ki
anlattığına pek önem vermiyor. Moda akımların, ticari kuralların, piyasaya uyma
kaygısının peşine takıImış giden bir sinema bu... Örnekse, Seden gibi yıllanmış
bir sine-macı bir Orhan Gencebay filmi çekti-ğinde artık "Çilekeşli gibi
bir öyküyü sinemalaştırmayı kabul etmeli miydi? Seden sinemasının biçimsel
ustaIığını bir olgu olarak kabul ettikten sonra, bu eleştiriyi getirmenin de
gereği var. Sinemacılar, çağımızda nasıl anlattıklarından çok ne anlattıklarıyla
yargılanıyorlar artık ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 168 ”
YÜZ KARASI (1978)
Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Ali Fuat Kalkan
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film/Erdoğan Tilav
Oyuncular: Yalçın Gülhan, Zerrin Egeliler, Karaca Kaan, Tarık Şimşek, İhsan
Gedik, Baki Tamer, Ayşen Selvi, Tevhid Bilge, Turgut Özatay
Konu: Kötü yola düşen bir kadınla, onu kurtarmaya çalışan bir
komiserin öyküsü
YIKILIŞ (1978)
Yönetmen: Natuk
Baytan
Senaryo: Erdoğan
Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Orhan
Kapkı
Yapım: Sezer
Film/Berker İnanoğlu
Montaj Senkron: Necdet
Tok, Negatif Montaj: Mehmet Tezgahtar, Laboratuar: Aslan Tektaş Renk
Uzmanı, Fahrettin Sözen, Set Düzeni: Sonay Kanat, Cengiz Öktem,
Yadigar Atik, Murat Özlük, Işık: Kâzım Çakır, İlhami Olcay, Yönetmen
Yardımcısı: Fikret Tınaz, Kamera: Ömer Atabalcı, Prodüksiyon: Zeki
Tezcan, Nihat Cerit, Kunt Film
Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir
Oyuncular: Serdar Gökhan, Perihan Savaş, Yılmaz Köksal, Atilla Ergün,
Zeyno Senem, Süheyl Eğriboz, Sevgi Akın, Coşkun, Nejat Özbek, Hasan Ceylan,
Çocuk Yıldız: Sezer İnanoğlu (d. 1967),
Konu: Soyguncular,
Almanya'da çalışıp dönen bir ailenin tüm parasını çalarlar. Motosikletleriyle
kaçarken de ailenin küçük çocuğuna çarpıp sakat kalmasına sebep olurlar.
Anne-baba, arabalarını satıp oğlunu tedavi ettirirler. baba sonunda,
soyguncuların saklandığı yeri bulup, intikamını alır.
YENGEN (1978)
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Cihat Karahan Kamera Asistanı:
Hüseyin Arlı, Seslendiren: Kunt Tulgar, Prodüktör: Cihat
Karahan,
Oyuncular: Bülent Kayabaş, Necla Fide, Kazım Kartal, Meral Deniz, Enver
Çokgör, Sami Tunç, Sami Hazinses, Yüksel Gözen (Kunt Film Stüdyosu’nda hazırlanmıştır )
Konu: Genç
kız Necla babasının ölümü ile yıkılmıştır. Babasının vasiyetinde Necla yabancı
bir erkek ile evlenmek şartıyla babasının mirasına sahip olabilecektir.
Formalite icabı hapishanede yatan azılı bir mahkumla evlenir. Ancak karşılıklı
duygular olayı formaliteden çıkartmak üzeredir.
YEDİ YÜREKLİ ŞABAN (1978)
Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Aydemir Akbaş
Kamera: Erhan Canan
Yapım: Rimel Film/Ali Barlık
Kamera Asistanı: Ender Turgut, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz,
Teknik Ekip: Hüseyin Turan, Bülent Eren, İbrahim Aydın, Işık Şefi: Ergun
Şimşek, Laboratuvar: Ahmet Kuru, Ziya Uçak, Recep Çakmak,
Oyuncular: Aydemir Akbaş, Zerrin Egeliler, Gülşen Gürsoy, Demircan Türkdoğan,
Yüksel Gözen, Özcan Öz-gür, Renan Fosforoğlu, Fatma Fırat, Leman Avcı, Hakkı
Kıvanç, Celâl Yonat, Ahmet Köse,
Konu: Evin hizmetçisine aşık olan bir kabadayının. öyküsü. Çocuğu
olmayan bir aile, bir kız çocuğunu kendilerine evlat edinir. Kız büyüyünce
durumu fark eder. Ve onlardan hayatta kalmış tek yakını olan ağabeyini
bulmalarını ister. Bir süre sonra Şaban (Aydemir Akbaş) adlı ağabeyi bulunur.
Çevresinde bir kabadayı olarak tanınan, Şaban, evin düzenine ayak
uyduramaz.Evin hizmetçisi (Zerrin Egeliler) ile ilişki kurup, ona aşık olur. O
sırada ev-den çalınan mücevherler Şaban'ın üstüne kalır. Ama Şaban gerçek hırsızı
ortaya çıkararak, suçsuzluğunu ispatlar.
YAŞAM KAVGASI (1978)
Senaryo ve Yönetmen: Halit Refiğ
Diyalog: Nezihe Araz
Kamera: Cahit Engin
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün
Oyuncular: Fatma Girik (emine), Can Gürzap (Reşit), Ahmet Mekin (Tahsin),
Reha Yurdakul (Cevat Bey, Mümtaz Ener (Vehim Dayı), Zerrin Egeliler (Şükran),
Leman Akçatepe (Seher Teyze), Şener Gezgen, Hakkı Kıvanç (Sefer Usta), Gülten
Ceylan, İbrahim Uğurlu ve Küçük Yıldız: Zeynep, Çayıroğlu “d:1972” (Zeynep),
Konu: Evli bir maden işçisi Reşit (Can Gürzap), komşusu olan kadınla
ilişki kurar. Olayı öğrenen karısı Emine (Fatma Girik) iki çocuğunu alıp evi
terk eder ve Reşit'in babasının evine sığınır. Reşit komşu kadınla beraber
yaşamaya başlar. Emine, yuvasının devam edebilmesi için fedakârlık yapmanın
gerekli olduğunu düşünür ve bir müddet sonra tekrar evine döner.
► Halit Refiğ'in uzunca bir ayrlıktan sonra yönetmen olarak
sinemaya dönüşünün ürünü... Zonguldak çevresinde geçen ve yörede çekilen film
bir ailenin üçüncü kişiyi oluşturan "hafif meşrep" bir kadın yüzünden
çözülüşünü işliyor. Reşit kapı komşuları, kocası Almanya'da olan Şükran'la işi
pişirince, karısı Emine evi terk ediyor. İki çocuk ve Reşit'in yaşlı babası
için zor günler başlıyor. Reşit, Şükran’ı eve alıyor, işini bırakıyor, vs...
Emine, neden sonra kocasına yaptığı işin yanlışlığını kanıtlayacaktır ve acı
deneylerden sonra, çift için yeniden mutlu bir yaşam belki de başlayabilecektir.
Halit Refiğ'in yazdığı senaryoya, Nezihe Araz'ın diyalogları,
özellikle TV'de şu günlerde izlediğimiz bazı Türk filmleriyle kıyaslanmayacak
denli doğal ve gerçek bir hava getiriyor. Kitap gibi değil, gerçek gibi konuşan
insanlar var karşımızda... Refiğ'in sinema dili ise, belli bir sinema deneyinin
olgunluğunu taşıyor. Zonguldak üstüne yapılan bir panoramikle başlayan film,
özellikle dış mekan çekimlerinde (göçüğe toplanan kalabalık, sokaktaki
bölümler, vs) belli bir başarıya ulaşıyor. Oyuncu yönetimi başarılı; Fatma
Girik'in yanı, çok tatlı bir kompozisyon çizen emektar Mümtaz Ener, Türk
sinemasındaki erkek starların tüm tiklerinden sıyrılmayı bilmiş bir Can Gürzap,
giderek doğal oyunlar sergileyen küçük oyuncular, işin oyun yönünü çözümlüyor”
YARA (1978)
Foto Direktörü: Kenan Kurt
Yapım: Emek Film/Nazmi Özer
Mzik Direktörü: Mustafa
Sayan, Set Elemanları: İsmail Kündem, İbrahim Öner, Ercan Tümer, Kamera
Asistanı: Cem Molvan, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Işık
Direktörü: Aslan Yıldız, Renk uzmanı: Hasan Örnek, Seslendiren: Necip
Sarıcıoğlu, Montaj Senkron: İsmail Kalkan, Laboratuvar: Selahattin
Kaya, İsmet Tomaçgil, Hayrettin Çakmak, Mahmut Doğan, Hüseyin Bulut, Prodüksiyon
Amiri: Semih Servidal,
(Yeni Stüdyoda hazırlanmıştır)
Oyuncular: Vahdet Vural, Necla Nazır, Hüseyin Peyda, Sami Hazinses, Tuncay
Atalay, Pakize Suda, Necdet Kökeş, Ali Demir, Kamer Baba, Yüksel Gözen, Kayhan
Ergül (Kelebek Foto Roman Birincisi)
Konu: Sokaklarda şarkı söyleyen bir genç kızla, ona eşlik eden bir
kemancının öyküsü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)