Yönetmen: Ömer Kavur
Senaryo: Onat Kutlar, Ömer
Kavur
Görüntü Yönetmeni: Güneş
Karabuda
Müzik: Nedim V. Otyam
Yapımcılar : Necip Sarıoğlu, Ömer Kavur
Ses Çeken: Erkan Esenboğa,
Görüntü Kurgusu: Ömer Kavur, Eşleme: Veli Akbaşlı, Negatif Kurgu:
Ozan Bıyıklı, Teknik Ekip: Mustafa Buvan, Nejat Buvan, İbrahim Kul,
Mustafa Kıtır, Yönetmen Yardımcıları: Arif Erkuş, Salih Eser, Kameraman
Yardımcısı: Serdar Servidal, Işıkı Düzenlemesi: Rıdvan Varol, Serhat
Varol, Yapım Sorumlusu: Ercan Tosun, Yapım Denetçisi: Taner Öz,
Gör.Yön.Yardımcısı: Erhan Güner, Özgün Müzik: Çağdaş Araştırma
Grubu, (Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir.) Laboratuvar
işlemleri sinema ve TV ensti-tüsünde yapılmıştır.
Oyuncular: Cem Davran, Yalçın Avşar, Hakan Tanfer,
Şevket Avşar, Suna Sümer, Sadettin Erbil, Gülten Kaya, Engin, Gürsen, Mahmut
Gökgöz, Tamer Çeliker, Adnan Karabacak, İsmail Yüksel, Ehat Alinçe, Hakkı
Kıvanç, Ahmet Erkuş
Konu: Türkiye’de başıboş bırakılmış
çocukların dünyasına giren, hümanist bir bakış açısıyla ilişkilerini
sapmalarını gerçeklere dayanarak veren ciddi bir çalışma Tümüyle amatör çocuk
oyuncuların oluşturduğu bir film. Kan davası sonucu babaları öldürüldükten
sonra İstanbul’a göç eden iki kardeşin büyük kentteki öyküsü. Yusuf kötü
arkadaşlarının teşvikiyle hırsızlığa başlar. Otomobillerden radyo ve teyp çalıp
satar. Kenan ise kirli işlere karşıdır. Sonuç; Yusuf hapse girecek, Kenan bir
torna atölyesinde çırak olarak namuslu bir yaşamı tercih edecektir.
Ödül:
Milano Film
Fuarı’nda “Büyük Ödül” 1980
* Altın
Portakal tarihinde ardı ardına yaşanan iki karanlık sayfa aydınlanıyor.
Antalya Büyükşehir
Belediyesi’nin desteği ile Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 48.
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali (2011), geçmişindeki bir burukluğu
gidermek için tarihi bir karar aldı. 1979 yılında sansüre karşı tepki, 1980’de
12 Eylül askeri darbesi nedeniyle yapılamayan film yarışmaları bu yıl yapıldı .
Yıl 1979: Sansür Kurulu’nun yarışmaya
katılan Yavuz Pağda’nın yönettiği Yolcular, Yavuz Özkan’ın yönettiği Demiryol
ve Ömer Kavur’un yönettiği Yusuf ile Kenan filmlerini yasaklayıp, bazı
bölümleri kesmek istemesi üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler şenlikten çekilme
kararı aldı. Jüri üyeleri “Tüm filmleri değerlendirme olanağı bulamadığımızdan,
uzun metrajlı filmler dalında yapılan yarışmaya katılan yapıtları
değerlendirmeme kararını oy birliği ile aldık” şeklinde açıklama yaparak durumu
protesto ettiler. Sansüre karşı bir duruş sergileyen festival yönetimi, 16.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni iptal etmiştir.
Antalya Büyükşehir
Belediyesi’nin desteği ile Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 48.
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, geçmişindeki bir burukluğu
gidermek için tarihi bir karar aldı. 1979 yılında sansüre karşı tepki, 1980’de
12 Eylül askeri darbesi nedeniyle yapılamayan film yarışmalarını 2011 yılında
yaptı Yusuf ile Kenan Filmi 32 yıl sonra yapılan değerlendirme sonunda En
İyi Film Ödülü aldı.
*
Ömer Kavur “Yatık Emine”deki başarı çizgisine ulaşamamış bence. Gerçi zaman
zaman sanatçı kuşkusunun sıcaklığını, düşündürücülüğünü görüyorsunuz, ama sonra
birde bakıyorsunuz birçok kişinin sık sık söylediğini o da yineleyiveriyor.
Yalnız, her şeye kar-şın, “Yusuf ile Kenan”da Ömer Kavur, Türk sinemasında pek
sık bulamayacağımız tatlar getirmesini bilmiş, gerek fotoğraf düzenlemesi,
gerek kurgusu, gerekse film müziği ve kamera kullanımı açısından, filmin
kişiliği olan üstün bir teknik yapısı var. (Ceylan Tamer - Milliyet Sanat
Dergisi, Sayı: 2, 2 Mart 1980)
* Filmin ilk dikkati çeken
yönü, tek tek çok başarılı renkli görüntüler taşımasına karşı sinema dilindeki
genel tutukluğu, durgunluğu. “Yatık Emine”de kendi içinde tutarlı, takıcı,
rahat bir anlatım tutturan Kavur, bu kez aynı yönetim başarısına ulaşmamış. On
yıldır İsveç’te yaşayan görüntü yönetmeni Güneş Karabuda, İstanbul’un Galata
rıhtımının ara sokaklarından nefis renkli resimler çıkarmış. “Yusuf ile
Kenan”ın görüntüleri çok iyi bir ışık gölge düzenine sahip, pırıl pırıl,
çarpıcı görüntüler, Ama: aynı başarıyı filmin genel ritminde bulmak zor. Baş
roldeki iki küçük oyuncunun acemilikten gelen tutuk oyunları, besbelli yönetmen
Kavur’u da etkilemiş. İnsan, çocuk dünyasını ele alan bir filmden coşkulu,
dinamik, soluk soluğa bir anlatım bekliyor oysa. (Nezih Coş – Aydınlık 8 Mart
1980)
* Ömer Kavur'un beklenen
filmi "Yusuf ile Kenan", çeşitli özel gösterilerde sunulduktan sonra
mevsim sonunun güzel bir sürprizi olarak sinemalarda gösteriliyor. Hemen
söyleyelim, bazı kusurlarına, eksiklerine karşın yılın en Önemli birkaç Türk
filminden biri bu ve sinemaya gönül vermiş herkesçe görülmesi gerekir…
Kenan ise,
daha küçük olmasına karşın, daha ağırbaşlı, daha sağduyuludur. Ağabey gibi kısa
yoldun para kazanmak için yasadışı yollara sapmayacak, bir küçük arkadaşını
izleyerek bir işe gitmeyi, emeğiyle kazanmayı deneyecektir. Ancak iki kardeş,
kendi yollarını çizerken bir dizi İnsan yaşamıyla, bir dizi dramla
karşılaşırlar... Annesi fahişe olan küçücük Böcek, öyküye (ve filme) varlığıyla
benzersiz bir insan sıcaklığı getirdikten sonra işsiz-güçsüz çocuklardan biri
tarafından bir anlık öfke uğrunda vuruluverir,,. Tüm bu yaşam kavgası
sırasında bile çocukluk yine yaşanır: Yoksulluğun en koyusu içine yerleştirilen
küçük oyunlar, bir sıcak öğleden sonrasında kırlara açılarak kuş avlama.,.
Gerçek anlamları, trajik boyutları kavranma-dan, en doğal biçimiyle yaşanan acı
olaylar, iki kardeşi tamı tamına yaşan-mamış bir çocukluktan olgunluğa,
erişkenliğe erkenden geçmeğe zorlayacaktır.
Yusuf ile Kenan"
toplumumuzun çok önemli sorunlarından birine değiniyor: Çocuk sorunu... Çocuk
sorunu toplumun diğer sorunlarından soyutlanabilecek tek başına bir sorun değil
kuşkusuz. Tersine, toplumun belki de en önemli sorunu: Çocuklar bu toplumun
yarını, geleceği çünkü. Bugün için arlık var olmayan umutlar, yarınlarda onlara
bağlanıyor. Ama toplum her alanda olduğu gibi bu alanda da ilgisiz, sessiz ve
sorumsuz...
Bu konuya
değinen her çabayı bir ön saygıyla karşılamak gerekir, "Yusuf ile Kenan"
bu ön saygıyı hak ediyor üstelik, çünkü bir girişimin ötesine geçip yetkin, tutarlı
bir sanat yapılı olabiliyor. Onat Kutlar'ın senaryosu, Güneş Karabuda'nın çok
güzel kamera çalışması, Ömer Kavur'un sinemamızdaki abartma ve melodramatize
etme geleneklerinden sıyrılan ölçülü anlatımı, filme belli bir değer kazandırıyor,
Diğer yandan filmin ele aldığı konuyu gerek temel, gerekse sonuç açısından
incelemesi de önemli. Gerçekten de film, bir "çocuk sefaleti
edebiyatı" düzeyinde kalmıyor, ele aldığı durumun kökenlerini de, olası
sonuçlarım da belirtiyor. Bu sonuçlardan biri ve de en güçlüsü, bu çocuklardan
ülkede yaygınlaşan terör odaklarının yararlanması, bunları ellerine silah
vererek daha yetişkinliğe erişmeden azılı katiller haline getirmesidir.
Türkiye'de olan da bu değil mi?
"Yusuf ile Kenan'ın
eksiklerine gelince, filmde belli bir gerilimin var olmaması, özellikle sokakta
geçen sahnelerin fazla "mizansen" kokması ve gerçek bir canlılığa
ulaşılamaması, çocuk oyunculardan tam İstenen sonucun alınamamış olması gibi
kusurlar göze çarpıyor. Bir de o "burjuva evindeki sahne bir türlü
kotarılamamış yapay, yama bir bölüm gibi kalıyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül
Yılları ve Sinemamız”
* 1979 yılında, CHP'nin
iktidarda olduğu bir dönemde sansürün kökünden kaldırılması vaat edilmişti. Oysa
sansür yasası kimi değişikliklere karşın eskisinden farksız işlevini sürdürmeye
devam etti. O dönemde sansür kurulu tarafından yasaklanan filmlerden biri de
Ömer Kavur'un "Yusuf ile Kenan" adlı filmiydi.
Aynı yıl 16. Antalya Film
Festivali yürütme kurulu, festivale katılan bazı filmlere uygulanan sansür
konusunu görmüş ve sanatın her dalında uygulanan sansüre karşı olduğunu,
yayınlamış oldukları bildiride dile getirmişti.
Seçici kurul üyeleri ise,
yasaklı filmlerin de festivale katılabilmesi için Başbakan Bülent Ecevit' e
telgraf çekerek, jüri gösterilerinin ertelendiğini ve ivedi önlemler alınmasını
istemişlerdi. Telgrafta şöyle deniliyordu:
"Sizin
de sinemadan kalkması için 1960 yılından beri mecliste savaşını verdiğiniz ön
denetim mekanizması Antalya Film Festivali'ne katılacak filmlerden birine el
koymuş, ön denetime girmeyen filmlerin ise seçici kurul tarafından görülmesini
engellemiştir. Bu durum, düşünce ve sanat özgürlüğüne karşı bir tutumun, sizin
iktidarınız zamanında sürdüğünü belirlemesi bakımından genel anlamda çok
üzücüdür. Ayrıca bu davranış, ulusal ve uluslararası basın tarafından dikkatle
izlenen Antalya Film Festivali'nin yapılmasını da tehlikeye sokmuştur. Biz
seçiciler kurulu olarak, Türkiye genelinde ve Antalya özelinde ortaya çıkan bu
çok üzücü durumu sizin düzelteceğinize inanıyoruz.
Bu inançla olaya el
koymanızı, festivale katılan tüm filmlerin ön denetimden geçmeseler bile, bütün
dünya ülkelerinde olduğu gibi hiç olmazsa yalnız seçiciler kurulu tarafından
izlenmelerinin sağlan-masını ve ön denetim kurulunca el konu-lan filmin izlenmek
üzere geri verilmesini diliyoruz."
Ne var ki bu
isteklerine olumlu bir yanıt alamamışlardır, üstelik, ön denetim kurulu katılan
kimi filmleri yasaklayıp, bazı bölümleri de makaslamak istemişti. Bunun üzerine
festivale katılan tüm yapımcılar filmlerini yarışmadan çekmiş ve 16. Antalya
Film Festivali iptal edilmişti. “Artun Yeres, “Sakıncalı 100 Film” syf, 251”