Powered By Blogger

16 Mart 2020 Pazartesi

DAĞINIK YATAK (1984)


 Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Murathan Mungan
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap

Yönetmen Yardımcısı: Seçkin Yaşar, Yardımcı Yönetmen: Turgay Aksoy, Müzik: Yalçın Tura, Kamera Yardımcısı: Erdal Kahraman, Sanat Yönetmeni: Metin Deniz, Deniz Özen, Fotoğraflar: Mahmut Yumu-şak, Ses Çekimi ve Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuvar: Erol Şahin, Zekeriya Şahin, Metin Çeşmebaşı, Negatif Kurgu: Muzaffer Karataş, Kurgu ve Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Set Ekibi: Turgut Pelit, Erdal Sümer, İsmail Kündem, Aydınlatma Yönetmeni: Aslan Yıldız, Yardımcılar: Gürcan Küçüker, İzzet Yılmaz, (Fonu Film Stüdyosunda Hazırlanıp Seslendirilmiştir)

Oyuncular: Müjde Ar, Aykut Sözeri, Ümit Belen, Tulu Çizgen, Lale Belkıs, Tufan Bahadır, Ayşegül Uygurer, Engin Yörükoğlu, Selda Tozun, Macide Karaali, Beyhan Mehin, Memduh Ün, Ahmet Evintan, Deniz Olguntürk, İsmet Özhan, Sema Peker, Seniz Dümer, Füsun Demirel, Cihat Tamer, Ferdi Artuner, Şeref Çokşeker, Nubar Terziyan,

KONU: Filmin kahramanı Benli Meryem bir sosyete fahişesidir. Annesini de fahişelik yaparken hatırlayan ve sevgisiz bir ortamda büyüyen Meryem, güzelliği sayesinde, sevgilerin para ile satıldığı varlıklı ve yaz sosyete çevresinde yaşamaktadır. Zengin erkeklerle para karşılığı yatan Meryem, saf ve temiz yüzlü bir komiye aşık olur. Onda aradığı karşılıksız ve temiz sevgiyi bulacağına inanır. Sevgi yerine cinselliği öğrenen genç komi, sonunda yoz ve sevgisiz ortamda Meryem'i bırakır ve yaşlı sosyete hanımlarıyla para karşılığı birlikte olmaya başlar. Benli Meryem kominin saflığına ve yakışıklılığna kapılmıştır.

Öyle ki, filmde gençle, arasında doğru dürüst bir iletişim kurulmaz. Düşünsel ve duygusal birlik olan aşk cinsellik ile karıştırılır Filmin önemli olan yönü, hem ülkemizde hem de tüm dünyada yaygın olan jigololuk olgusuna bakış açısıdır. Özellikle varsıl ve yaşlı kadınlar ile genç ve yakışıklı erkekler bir tür genelev ortamını kendi çevreleri içinde kurmuşlardır. Buradaki ilişkilerde yine cinselliğe ve parasal çıkarlara dayanmaktadır. Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk”
* Murathan Mungan'ın bir senaryosuna dayanan "Dağınık Yatak", ilk bakışta Atıf Yılmaz'ın son dönemindeki filmlerin havasını, çok genel olarak, taşıyor. Bu da yine 'sevgi üstüne çeşitlemelere girebilecek bir öykü, bir film. Meryem, zaman zaman usta işi geriye dönüşlerde belirdiği gibi, yoksul bir çocukluk geçirmiş, babasının eve soktuğu 'metresi' ile (annesinin yanında) oynaşmalarına tanık olmuş, gerek ekonomik, gerekse bu tür bir çocukluktan gelme ruhbilimsel itkilerle 'orospu' olmayı seçmiş bir kadın... Yalnız, sevgisiz Sosyete'ye parası sayesinde kabul edilmiş, partilere girip çıkan Tüm bu kirli ilişkiler içinde bunalmışken, bir partide gördüğü gencecik, tertemiz yüzü bir 'komi'ye önce gözü, sonra yüreği takılan, onu alıp her türlü kirden arınmış, yeni, taze, saf bir sevdayı yaşama düşünen peşine takılan... Ancak Meryem'in bu düşü gerçekleşmeyecek, ilk saflığı geçtikten sonra İsmail de, özellikle Meryem’in yozlaşmış çevresinin, jigolo veya orospu arkadaşlarının da etkisiyle, ilişkilerini bir çıkar temeline oturtmayı deneyecektir.

Dağınık Yatak"ta ilginç bir şeyler var. Bunların dışında, toplumumuzda, çevremizde, giderek tüm dünyada çok yaşanan bir ilişki olduğu halde bizim sinemamızın nedense bilmezden geldiği bir ilişki türünü, olgun kadın/genç erkek yaklaşmasını ele alması... Kutsal kitaplardan edebiyatın ünlü yapıtları-na, çok ele alınmış, üstüne (iki yana da kazandırdıkları konusunda) incelemeler, araştırmalar yazılmış bir ilişki türünün (sıkça ele alınan yaşlı erkek/genç kız ilişkisine karşın) sinemamızda hemen hiç enine-boyuna işlenmemiş olması tuhaf bir eksiklikti. "Dağınık Yatak", bu eksikliği gideriyor... Gencecik, tertemiz bir delikanlı yüzünün, feleğin çemberinden geçmiş olgun bir kadında uyandırabileceği duyguyu ve bunun yol açacağı bir tutkuyu, özellikle kadın seyircinin duyumsaması, bundan etkilenmesi doğaldır ...

Ne var ki Dağınık Yatak", hayli dağınık bir film olmuş ... Filmin çeşitli kusurları, eksikleri var. Mungan'ın senaryosu, bir Selim İleri senaryosuna bile rahmet okutacak kadar 'ebedi'. Bunca 'edebi' sözün bunca duyarlılığın, ne denli bilinçli, 'kibar'da olsa bir 'orospu'nun ağzına pek gitmediğini belirtelim. Hele tüm bu sözler, ne yaptığını pek bilmeden ortalarda dolaşan Ümit Belen'in oyununa (?) ek olarak kendi kendilerini konuşan Belen'le Müjde Ar'ın yanlış ses tonlamalarıyla da desteklenince, filmin diyaloglarının izlenmesi ye tadına varılması zor, giderek olanaksız oluyor.

Türk Sineması'nda fahişe tipi bir hayli işlenmiştir, özellikle 'altın kalpli fahişe' tiplemesi hayli kullanılmıştır. Ama Benli Meryem gibi kibar, aklı başında, bilgili, hem de 'sosyeteye girmiş' bir fahişe tipinin var olduğunu hiç sanmıyorum. Benli Meryem alabildiğine yapay durduğu gibi, film de 'sırtlanlar' diye nitelenen tüm çevresi de öyle. Atıf Yılmaz'ın bu çevreye yaklaşımı ise, işleri hiç de düzeltmiyor. Örnek olarak 'Traje'nin partisi'ni gösterebilirim. Bu sözüm ona 'zengin' parti, sayısı 8-10’u aşmayan figüran kadrosuyla ve herkesin yalnızca, ama yalnızca Benli Meryem'le Ferruh'un ilişkisini konuştuğu alabildiğine şematik bir bakışla verilmiş. Evet, Türk sineması zengin çevreleri, 'burjuvazi'yi (artık bu çevre ne kadar burjuvaziyse!) vermesini pek bilmez... Ama söz gelimi Feyzi Tuna'nın "Seni Kalbime Gömdüm"ünün 'parti' sahnesini anımsamak bile, Yılmaz'ın bu yüzeysel ve şematik yaklaşımını mazur görmemek için yeterli. ..

Daha da önemlisi, filmin anlattığı hikayedeki yanlış alternatifleri. Benli Meryem, erkeklerin hep parayla, çıkarla satın aldığı bir kadın olarak, bu kez 'parayı kendisinin ödediği' bir ilişkinin aynı sona mahkum olduğunu nasıl kavramaz? Baştan beri hiçbir gerçek iletişim kuramadığı, doğru-dürüst konuşamadığı bu gencecik çocuğun, 'gerçek aşk' olduğu düşüne nasıl kapılabilir? Benli Meryem gibi görmüş-geçirmiş bir hatun, artık 'aşk' denen, 'sevgi' denen şeyin bedensel kapılışların ötesinde, gerçek bir gönül birliği, kafa birliği ile sağlanabileceğini bilecek durumda değil midir? Filmde böyle bir seçenek niye hiç duyurulmamıştır? Dağınık Yatak' gerçekte var olmayan bir çevrenin gerçek olmayan sorunlarının yansıması, iyi anlatılmış ama anlattığı önem taşımayan bir film olarak görü-yorum, Hele "Bir Yudum Sevgi" gibi bir başarıdan sonra, Atıf Yılmaz'dan beklenen, bu değildi. Yalçın Tura'nın olağanüstü müziği, bu filmden bende kalan en iyi anı. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf 45 ”



ÇILGIN ARZULAR (1984)


Yönetmen: Ümit Efekan
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: Selahattin kaya, Ziya Uçak, Negatif Montaj: Gültekin Çavuş, Montaj Senkron, Mevlut Koçak, Ses mühendisi:Necip Sarıcaoğlu, Teknik Ekip; Bedri Uğur, Kadir Çil, Azmi Yıldız, Işık Ekibi: Mustafa Koçyiğit, Metin Erdoğdu, Erol Yazıcıoğlu, Kamera Asistanı: Cem Molvan, Yardımcı Yönetmenler: Mehmet Ezici, Arif Erkuş, Yapım Sorumlusu: Emrah Şimşit, Yeni Lale Film Stüdyosunda hazırlanmış, Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir

Oyuncular: Ferdi Tayfur, Yaprak Özdemiroğlu, Pembe Mutlu, Suzan Avcı, Eray Özbal, Ali Şen, Hüseyin Kutman, Tanju Şarman, Yaşar Şener, Ersun Kazançel, Muzaffer Civan, Mehmet Özaydınlı, Mürver İşsever, Hülya Kutlubay,

Konu: Ferdi havai ve haylaz bir iş adamıdır.Ferdi'nin babasının başı arazi yüzünden mafya ile derde girer. Babasını yıldıramayacağını anlayan mafya'nın artık tek çaresi vardır. Ferdi'nin babasını öldürmek. Ferdi babasının öldürülmesiyle havai tavrından vazgeçerek babasının katillerinden tek tek intikam alır.


ÇARESİZİM (1984)

Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Mehmet Aydın
Görüntü Yönetmeni : Mustafa Yılmaz
Yapım : Gülgen Film/Melih Gülgen

Set Ekibi: İsmail Kündem, Şeref Yılmaz, Muzaffer Gün, Ender Işık Servisi: Şef: Mehmet Çakar, Reji Asistanı: İbrahim Rokum, Kamera Asistanı: Ahmet Demr, Prodüksiyon Asistanı: Erton Güntay, Renk Uzmanı: Saba-hattin Hoşsöz, Laboratuvar: Selahattin kaya, Ziya Uçak, Montaj Senkron: İsmail Kalkan, Yapım Yönetmeni: Yılmaz Kanat, Yardımcı Yönetmen: Engin Temizer,
Yeni Lale Film stüdyosunda hazırlanmış ve Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir

OYUNCULAR: Ferda Ferdağ, Gökhan Güney, Günay Güner, Faruk Savun, Yaprak Özdemiroğlu, Bilun Nazlıhan, Münir Özkul, Eray Özbal, Yıldırım Gencer, Burak Gülgen, Mine Soysal, Meral Boduroğlu, Mustafa Yavuz, Yılmaz Kurt, Yahya Yılmaz, Erol Enerle,

Konu: Kardeşi kötü yola düşen bir şoför ile aşık olduğu bir bar şarkıcısının öyküsü

ÇARE SENDE ALLAHIM (1984)



Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Foto Direktörü Rafet Şiriner
Yapım: Bizim Film/Cengiz Nacaroğlu

Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Ali Berkan, Işık Şefi: İsmet Yurtçu, Prodüksiyon Amiri: Sadettin Durak,

Oyuncular: Müslüm Gürses, Neşe Aksoy, Behçet Nacar, Kazım Kartal, Hikmet Taşdemir, Şelale Demir, Ergun Köknar, Suna Pekuysal, Kemal Bozboğa, Küçük Yıldız: Tuğba Nacar, Süheyl Eğriboz, Kemal Bozbağ, Cemal Orhan, Cemal Ertokuş, Celal Yonat, Küçük Yıldıxz: Tuğba Nacar,

Konu: Aynı kadını seven iki kanun kaçağı arkadaşın aşları.

ÇALSIN SAZLAR (1984)


 Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Sadık Şendil, /Kandemir Konduk
Foto Direktörü: Abdullah Gürek
Yapım: Emek Film/Nazmi Özer

Yönetmen: Tolgay Ziyal, Seçkin Yaşar, Müzik: Cengiz Tekin, Kamera Yardımcısı: Ahmet Demir, Set Ekibi: Aslan Gül, Mehmet Berkşanlar, Savaş Kutmer, Kurgu ve Senk-ron: Mevlüt Koçak Işık Ekibi: Turgut Köse, Bayram İlvur, Yusuf Akdağ, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Mustafa Uçak, Negatif Kurgu: Gültekin Çavuş, Ses Mühendisi: Er-kan Esenboğa, Seslendirme Yönetmeni: Saadettin Erbil, Prodüksiyon Yrd. Ercan Tuman, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Doğan, (Lale Film stüdyosunda hazırlanmış, Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Müjdat Gezen, Öztürk Serengil, Alev Sayın, Perran Kutman, Mehtap Ar, İlhan Daner, Ali Şen, Sümer Tilmaç, Renan Fosforoğlu, Ersun Kazançel, Yadigar Ejder, Feridun karakaya, Cenk Koray, Niyazi Gökdere, İbrahim Uğurlu, Fatoş Çelik, Nevzat Açıgöz, Yılmaz Kurt, Ehat Alinçe, Hayri Caner, Konuk Sanatçılar: Feridun Karakaya, Gönül Şenay, Cenk Koray,


15 Mart 2020 Pazar

CUMARTESİ CUMARTESİ (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Tunç Okan 
“Kasabın Rüyası Friedrigh Durrenmatt’ın “Sucuk” adlı öyküsünden kaynaklanmıştır.
Görüntü Yönetmeni: Ramon Suarez
Müzik: Vladimir Cosma
Yapım: Evren Film/Cengiz Ergun
Helios Film: Türk – İsviçre Ortak yapımı

Yönetmen Yardımcısı: Dominique Athenin Girard, Yönetmen Sekre-terleri: Gül Dirican, Edith Bleicher Kamera Asistanı: Chedli Chaquachi, Ses Kayıt: Ercan Okan, Francois Musy, Ses Kaydı Yardımcısı: Erkan Aktaş, Dekoratör: Alain Poroli, Işık: Felix Meyer, Kurgu: Tunç Okan, Set Ekibi: Jean Pierre Baillod, Erol Avcı, Danilo Bonadei, Kurgu Asistanları: Şevket Gözalan, Christian Bonvin, Seslendirme Yönetmeni: Levent Dönmez, Seslendirme Yardımcısı: Osman Görgen, Yapım yönetmenleri: Oğuz Ergun, Rose Marie Schneider, Renk Ayarı: Erhan Aktaş, Yapım Sekreterleri: Ayşegül Manguhan, Marilime Zanetta, (Fono Film stüdyosunda seslendirilmiştir.)

OYUNCULAR: Carole Laure, Francis Huster, Jacques Villeret, Tunç Okan (Çapkın Türk) Erol Günaydın (Kasap Moris), Michel Blanc, Jean-Luc Bideau Catherine Alric, Theresa Liotard, Zouc, Bedia Ener (Meydandaki kadın), Sezai Altekin (Şoför Okulu Öğrencisi), Emin K. Usluoğlu (Şöfor Okulu Öğretmeni), Nil-gün Özhan (yuvadaki bakıcı), Meltem Özpınar (avukat kadın), Zafer Önen (yaşlı adam), Erdal Özyağcılar (dişçi), Orhan Aykan (Savcı), Zihni Küçümen (yargıç), Orhan Elçin (aşçı), Levent Dönmez (dedektif), Zihni Göktay (bulaşıkçı), Kamran Yüce (Cezaevi müdürü), Ünal Gürel (şef kasap), Ersan Uysal (şişman kasap), Sevtap Toktay (dişçi yardımcısı), Emek Uysal (Stefan), Meriç Başaran (kadın kasap), Tomris İncer (Anet), Gülgün Ok (kasaptaki müşteri), Güler Ökten (madam Seydu), Bilge Şen (şişman kadın), Güzin Özyağcılar (güzellik salonu müşterisi), Vildan Gürelman (kasap müşterisi), Ayşegül Yalçın (makyajcı kadın), Avni Yalgın (güzellik salonu satıcısı) Filiz Toprak (kadın kasap), Necdet Yakın (Mösyö Seydu), Kemal Bekir (polis şefi), Vildan Türkbaş (kadın kasap), Rıza Pekkutsal (garson), Erhan Abir (fotoğraf makinesi satıcısı), Ayton Sert (kamyon şoförü), Serkan Nalban (yuvadaki ço-cuk), Hale Akınlı (yuvadaki çocuğun annesi), Osman Görgen (terasın garsonu), Pınar Açar (küçük kız), Türkan Açar (küçük kızın annesi), Uluer Süer (cezaevi görevlisi),

Konu: Her şeyin düzenli, her yerin temiz, her işin yolunda gittiği bir ülkede, artık herkesin 'mutlu' olması gereken bir ülkede insan ruhunun nasıl derinden derine kemirildiğini, bu sakin ve dengeli görünümün altında bireysel çılgınlıklardan ırkçılık, azınlık düşmanlığı gibi toplumsal eylemlere, bir çok olumsuz şeyin nasıl filizlenebileceğini anlamak için herhalde İsviçreli olmak gerekir.

* 'Frederic Durrenmatt gibi uygarlığın altında donup kalmış çılgınlığın su yüzüne çıkmasının ürkünç öykülerini yazan bir yazar veya bir bölümünü bu yıl Sinema Günleri'ndeki İsviçre sineması toplu gösterisinde izleyeceğimiz filmleri yaratan Goretta, Tanner, Soutter, Yersin gibi bir İsviçreli yönetmen olmak gerekir. Ama gerekmeyebilir de... Bir Türk olmak, ama yıllardır dünyanın bu en gelişmiş toplumunda yaşayan, dahası orada çalışan, dişçilik yapan, ama tüm düşleri sinemaya dönük, sürekli film yapmak hayaliyle yaşayan bir Türk olmak, kısaca-sı Tunç Okan olmak da bu işe girişmek için yeterli olabilir.

Okan, tartışılan "Otobüs" filminden nerdeyse 10 yıl sonra ortaya çıkan ikinci filmi "Cumartesi, Cumartesi"nde, bu kez 'İsviçre (veya İsveç)teki Türk İşçileri' sorununu değil 'bir İsvlçre kasabasının Cumartesi çılgınlığını anlatmayı seçmiş... Odak noktası olarak orada yerleşmiş bir Türk burjuva çiftini, Sümer ve Ayşegül Oğuzer'i alması, aslında sanatçının kökenine bağlılığını ve filminde Türklerden söz etme isteğini simgeliyor. Yoksa bu çift, herhangi bir ulustan, giderek İsviçreli de olabilirdi. Çünkü Okan'ın filmi, bu kez, herhangi bir 'uygarlık düzeyi' karşıtlığına, zıtlaşmasına oturmuyor. (Bu açıdan, "Otobüs" filminin aşırı, kaba bir zıtlıklar çatışmasına, inceliksiz biçimde ele alınmış bir 'ileri Batı toplumu cahil Türk köylüsü" çelişkisine dayandığını - biraz da haklı olarak ileri sürenler, "Cumartesi Cumartesi"nde en azından bu yönden eleştirilecek bir yan bulamayacaklar.

Film, tam tersine, aynı uygarlık düzeyinden nasibini almış, beş aşağı, beş yukarı aynı maddi düzeyi, aynı alışkanlıkları, aynı değer ölçülerini ve aynı 'uygar yaşam' nimetlerini paylaşan insanların arasında oluşan bir öyküyü anlatıyor. Daha doğrusu bir öykücükler bütününü... Karısını kesip salam yaptığını düşleyen ve sonunda bir dizi cinayet işlemeye dek giden kasabın (Durenmatt'tan alındığı bildirilen) öyküsü... Bir afacanla başa çıkamayan dişçi, 'kadın avcısı' gizemli Türk, beceriksiz şoför kursu öğrencisi ve çaresiz öğretmeni, bir yuvada ortalığı birbirine katan bir velet, yalnız bir yaşlı adam... Ve tüm bu küçük serüvenlerin ortasında, kendi Cumartesi'lerini yaşamayı deneyen, kadının yeni saçı, erkeğin giyimi gibi sudan nedenlerle arada u getiriyor. bir kavga etmekle birlikte temelde uyumlu bir çift: Sümer ve Ayşegül... Ve onların bir lokantada, bir büyük mağazada, bir kasap dükkanında veya kasaba meydanında yaşadıkları, gerçekle sözgelimi Bunu bir fantezi arasında gidip gelen, o güne özgü serüvenleri...

Tunç Okan'ın filmi, kendisinin de belirtii gibi, bir güldürü değil. Bir güldürü görmek ve bol bol gülmek için gidenlerin bu açıdan düş kırıklığına uğraması kaçınılmaz. Film, Okan'ın gerçek gözlemlerine dayanan, zaten çoğu da hayli 'kabul edilebilir', 'olabilir' gözüken durumların, bir küçük, sakin İsviçre kasabasının bir gününe (bir Cumartesi gününe) kurgulanmasıyla oluşuyor. Bu gözlemler, kimi Batılı sanatçıların zaman zaman yaptıkları türden bir film oluşturuyor: Gündeliğin içindeki anlamsızlığı, 'absurd'u, hüznü, giderek trajiği yakalamak, sergilemek... Bu küçücük olaylar, sonuç olarak bir mozayığın parçaları gibi birleşiyor, bu küçük kasabada da, komiğin veya trajiğin ege-men olduğu insan serüvenleri, dramları yaşanabileceğini, yaşamın sakin bir nehir gibi akan görünümü ardında fırtınalar oluşabileceğini duyuruyor. Sonunda Sümer'in bir büyük mağazadaki kabalığa, aldırmazlığa, 'vahşet' e isyan ederek Ayşegül'ü kolundan sürükleyip, hafta sonu 'aç kalmak' pahasına özgürlüğe, kuralsızlığa çağırması ise, filmin alçak gönüllü bir başkaldırı bildirisiyle bitmesi sonucunda Cumartesi, Cumartesi" Batı'da yaşayan, Batı'da yaşamanın belki tüm rahatlığından, konforundan yararlanan, ama bu rahatlığın, bu düzenin getirdiği tedirginliği de duyumsayan bir Türk sanatçısının pek önemli, pek çarpıcı olmasa da hayli özgün gözlemler içeren ilginç bir yapıtı... Bir tür İsviçre sinemasıyla koşut-luklar taşıyan, ama bir ölçüde de Türk kalmasını bilmiş değişik, taze bir ses... 

Okan'ın hemen hepsi Avrupa sinemasının önemli sanatçıları olan Francis Huster, Carole Laure, Jacques Villeret, Jean-Lue Bideau, Michel Blanc gibi sanatçıları yönetmiş olması, kuşkusuz bizim için de az övünç nedeni değil... "Cumartesi-Cumartesi'yi kendi türü ve amaçları içinde saygın ve ilginç bir çaba olarak nitelemek gerekiyor. (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”, syf, 260)



BİZİMKİLER (Of Of Emine) (1984)



Yönetmen: Temel Gürsu, Savaş Eşici
Senaryo: İhsan Yüce
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi, Taner Öz
Yapım: Sun Film/Erol Şenbecerir

Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Renk Düzeni: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: Şems Tokgöz, Armağan Köksal, Selahattin Kılıççeken, Senkron Montaj: Cevat Sezer, Negatif Montaj: Ali Berkan, Sedat Karadeniz, Yönetmen Asistanı: Günay Kosova, Sineray Film Stüdyosunda hazırlan-mıştır )

Oyuncular: Müjdat Gezen, Perran Kutman, Deniz Uğur, Ünsal Emre, Eser Işık, Tevhit Bilge, Reyhan Altan, Zeliha Altan İlhan Daner, Hakkı Şen, Nevzat Açıkgöz, Güner Akay, Reyhan Es, Berce Başak, Eser Işık

Konu: Kendisini iğfal eden erkeğini arayan bir çingene kızın öyküsü.

BİR YUDUM SEVGİ (1984)


Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Latife Tekin, Atıf Yılmaz, Fehmi Yaşar
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım: Yeşilçam Film/Atıf Yılmaz,
Delta Film/Ömer Kavur

Öykü: Latife Tekin, Set Ekibi: İsmail Kündem, Yılmaz Sengelli, Erda Sümer, Yönetmen Yardımcıları: Korkut Akın, Füsun Demirel, Mustafa Akşar, Kameraman: Necdet Taşçıoğlu, Yapım Görevlisi: Sadık Deveci, Ahmet Akdoğan, Kurgu, Eşlme: Nevzat Dişiaçık, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Ses Montaj ve Miksaj: Özkan Aktaş, Asistan: Eyüp Yıldız, Müzik: Yalçın Tura, Sanat Yönetmeni: Gülsün Karamustafa, Teknik Yönetmen: Zafer Par, (Fono Film Laboratuvarında hazırlanmıştır )

Oyuncular: Kadir İnanır, Hale Soygazi, Meral Çetinkaya, Macit Koper, Dursun Ali Sağıroğlu, Osman Alyanak, Muadelet Tibet, Ülkü Ülker, Tuncay Akça, Ayşegül Uygurer, Füsun Demirel, Serra Yılmaz, Gülsen Girginkoç, Ece Örge, Nurettin Şen, Cihat Tamer, Levend Yılmaz, Oğuz Fırıldak, Neslihan Kuru, Ali Erkazan, Jale Karadağ, Ece Örge, Nilgün Kahraman, Cengiz Tünay, Osman Çağlar, Yaşar Şener, Hikmet Gül, Levent Yılmaz, Deniz Olguntürk, İsmail Zeybek, Tuncer Sevi, Ahmet Balıkçı, Oğuz Fırıldak, Reşit Çıldam, Muzaffer Civan, Nuri Tuğ, Kamer Sadık, Hakkı Kıvanç, Ahmet Ültalay, Cemal Orman, Ahmet Kostarika, Gülnur Akay, Çocuk Yıldızlar: Alper Şenbecerir, Ergun Özer, Neslihan Kuru, Ayşe Yılmaz,

Konu: Film büyük kentin kenar semtlerinden birinde yaşayan dört çocuklu Aygül'ün yaşamını ele alır. Aygül işsiz ayyaş ve ailesiyle ilgilenmeyen kocası Cuma ile iletişimsel ve cinsel sorunlar yaşamaktadır. Kocasının değişmesinden umudunu kesen Aygül, çareyi fabrikada çalışan Cemal 'in önerisiyle ile işçi olmakta bulur. Cemal'de ailesinin zorlamasıyla evlendiği teyze kızı Nezaket ile mutsuz bir evlilik yaşamaktadır. Nezaket'in kent ortamına ayak uyduramaması ve Cemal tarafından güzel bulunmaması, Cemal'in cinselliği başka kadınlarda yaşamasına neden olmaktadır. kaynağı gibi görülmektedir. Aslında mutsuzluğun temelinde ekonomik özürlüklerini kazanmış, kendilerini tanıyan ve kişiliklerini geliştiren bireyler olmaları engellenmiş insanların varlığı yatmaktadır. Cemal istemeyerek evlendirilmiştir. Kocası ile aynı kaderi paylaşan Nezaket de yaşanan iletişimsizliğin çaresini büyü-cülerde arayacak kadar aciz ve bilinç-sizdir.. Cuma ise ayyaşlığı, ilgisizliği ve pısırıklığı ile adeta insanlığa yabancılaşmıştır. Sonuçta, Aygül ile Cemal sevgiye dayalı bir birlikteliğin başlangıcını yapacak cesareti gösterirler. Onları engellemek isteyen çevre ve Nezaket ise aynı yaşama devam etmek zorundadırlar. Değişimi olanaklı kılan da yine ekonomik özgürlüğü kazanmış olmaktır. “Soner derse, “Türk Sinemasında Aşk”

ÖDÜLLERİ:

22. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1985)
► "En başarılı film"
► Atıf Yılmaz "en başarılı yönetmen",
► "En başarılı müzik" Yalçın Tura, "
► En başarılı kadın oyuncu" Hale Soygazi
Yen başarılı yardımcı erkek oyuncu" Macit Koper

Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Rekin Teksoy, Selda Alkor, Müşfik Kenter, Metin Deniz, Süreyya Duru, Halim Horasan, Nejat Gökçe, İhsan Yüceözsoy, Alpaslan Öner, Mevlüde Aydın, Süleyman Akyüz.

Sinema Yazarlarının "1984-1985 mevsiminin en başarılı filmleri soruşturmasında
► 2. sırayı aldı.
► En başarılı yönetmen Atıf Yılmaz, "
► En başarılı müzik dalında ise Yalçın Tura

Uluslararası İstanbul Sinema Günleri'nde (1986) "
► En iyi film" seçildi.

* "Bir Yudum Sevgi", gecekondu varoşlarındaki mezarlıklarda oynayan çocukların görüntüsüyle açılıyor. Biri bir mezardan çıkardığı bir kuru kafayla top gibi oynamaya başlıyor. Bu sahne, filmin üslubunun ipucunu veriyor: "Bir Yudum Sevgi", katıksız gerçekliğin bir ölçüde fantezi, bir ölçüde de gülmeceyle iç içe verileceği bir filmdir... Bunu izleyen çok ilginç bir bölümde ise, "mahallenin yos-masının yoksul gecekondu semti kadınlarına kocalarını nasıl "diri" tutmayı öğrettiğini izliyoruz. Bu sahne de filmin özünün işaretini veriyor: "Bir Yudum Sevgi", Türk toplumunda, daha özel olarak da ge-cekondu semtlerinde kırsal kökenli kesimlerin "cinsellik" sorununu işleyecek bir filmdir...

"Bir Yudum Sevgi", vaktini kahvede ve içkide geçiren, işsiz güçsüz ve ailesine hayırsız Cuma'nın (Macit Koper) dört çocuğunu büyütmeye çalışan mutsuz ve doyumsuz karısı Aygül'ün üstüne kurulu bir öyküyü anlatıyor. Aygül (Hale Soygazi), sonunda çareyi fabrikada çalışan Cemal'in önerisiyle aynı fabrikada işe girmede buluyor. Cemal (Kadir İnanır), köyden gelen ve aile içi bir anlaşma sonucu zorla kendisine verilen teyze kızı Nezaket'le-{Meral Çetinkaya) evlidir. Ama bu gecekondu yöresindeki "kent" yaşamına bile ayak uyduramamış çirkin ve içine dönük karısıyla mutlu olması söz konusu değildir. Nezaket'le anası yaşanan iletişimsizliği ayrılığı düzeltmesi için sürekli büyücülere ve hocalara başvururlar. Ara sıra Aygül'ün evini basıp kocasının yakısını bırakmasını isterler. 

Büyücülerin evine ve kocasına bağlayamadığı Cemal'le. fabrikada çalışmaya başladıktan sonra Cuma' dan ayrılan Aygül arasında cinsel istek duyma ile başlayan yakınlaşma kısa sürede aşka dönüşür. iki sevgili, Cemal'in de bir çocuğu dahil toplam beş çocukla, çevrenin baskılarına göğüs gererek mutluluğa ulaşmaya çalışırlar. Gerçekte yaşanmış bir olaydan sinemaya aktarılan Bir Yudum Sevgi, geçiş dönemi yaşayan insanların sorunlarını ve ilişkilerini anlatan başarılı bir çalışmadır. Bu filmde de toplumsal gerçekliğe uygun düşen ve mutluluğun yaşanmasını engelleyen kültürel ve psikolojik engeller bulunmaktadır. Cemal ve Aygül sevgiye dayalı bir evlilik kuramamışlardır. Birlikteliğin kurulmasında sevginin olmaması, daha sonra da bireylerin sevgi ortamı yaratma çabalarına girişmemelerine ya da gelişmeleri oluruna bırakıp durumu aynen kabullenmelerine neden olmaktadır. Hem Cuma hem de Nezaket filmde mutsuzluğun sürekli "büyücü" kapısı aşındırıp kocayı eve ve karısına bağlamanın çarelerini ararlar. Cemal'le Aygül arasında semtte başlayıp fabrikada gelişen ilişki, önce kaçınılmaz, kar-şı koyulmaz bir cinsel isteğe, zaman içinde ise gerçek bir sevgiye dönüşecek, iki sevgili toplam beş çocuğun ve tüm çevrenin yarattığı güçlüklere karşın, mutluluğa erişmeye savaşacaklardır...

İkisi de evli, ikisi de çocuklu iki insanın ilişkisi, aşkı... Çok bilinen bir konu mu dediniz? Ne denli yanıldığınızı ancak "Bir Yudum Sevgi"yi gördükten sonra anlayacaksınız. Çünkü film, gerçekten de birçok filmde ele alınmış olan konu-suna karşın, çevresine ve kişilerine taptaze biçimde yaklaşmayı biliyor. Latife Tekin'in dört dörtlük öyküsünde ve bun-dan yapılan, ağırlığını yine Tekin'in taşıdığı senaryoda, Tekin'in "Sevgili Arsız Ölüm" romanındaki yazar kişiliğinden beklene bilecek olan fantezi öğesi, yapıtın tümüne egemen olmamakla birlikte yine de yer yer belirgin... Sık sık yinelenen "kuru kafa" olayı, yangın yerinde sığınmış duran bir ayı, çeşitli büyü motifleri ve uygulamaları, öyküye yer yer bir tür fanteziyi (fantastik sınırlarında gezinen bir fanteziyi) katıyor. Bir diğer öğe, kuşkusuz alay, gülmece veya "ironi" öğesi... Gülmecenin yumuşaklığı, zaten filmin tüm yapısına sinmiş... Sayısız filmde en melodrama dönük biçimde işlenen tüm olaylar men. ("kadın" ve "namus" kavramlarının yol açtığı, açabileceği tüm kavgalar, çatışmalar, cinayetler, kıyımlar) bu filmde "yumuşak iniş"le geçiştiriliyor, ölümcül sonuçlara yol açmadan, yaşamda çoğu kez olduğu gibi insanca çözümleniyor. Ama bu "insanca çözümlenme" bile kuşkusuz birçok çatışmayı, çelişkiyi içeriyor. 

Bu genel yaklaşım içinde ise, bazı bölümlerin içerdiği gülmece öğesi, büsbütün öne çıkıyor. "Büyü" uygulamaları örneğin: Cemal'in "okunmuş" ayranı bir türlü içmediği sahne veya yine Cemal'in çırılçıplak soyunup "tütsü"nün üstünden bilmem kaç kez atladığı sahne gibi. (Bu sahne, ayrıca sinemamızda hiç görülmemiş bir gülmece / erotizm karışımı içeriyor: Erotizm, çıplaklığı görülmeyen Cemal'e bakan kadın / kız yüzlerinin görünümünden veriliyor). Tüm "namus kavgaları", Aygül'ün ablasını "karate yaparak" korumaya çalışan kardeşi, veresiyeden bunalmış semt bakkalı gibi bölümler, filmin dokusun sinmiş bu gülmeye örnek.Ama filmin asıl önemli yanı, kuşkusuz cinselliğe getirdiği açık, dürüst, ödünsüz yaklaşım... Atıf Yılmaz, "sevgi üstüne çeşitlemeler" diye özetlenen son birkaç filminde genelde cinsellikten soyutlanmış bir sevgiyi sunmuştu. (Belki "Mine"nin dışında). Bu filmde ise cinsellik, yaşamda tuttuğu yeri tutuyor, yani nerdeyse baş köşeyi. Her türlü olumsuz koşul altında, amansız bir çevre baskısı altında bile cinsellik bir fidan gibi yeşerir ve yasasını uygular diyor yönetmen. Üstelik sonradan gerçek bir aşka da dönüşebilir, mutluluğa giden kapıyı da açabilir. Filmin bazı bölümlerinde içerdiği yoğun erotizm, bu açıdan filmin özüne, bildirisine son derece denk düşen konumuyla, Yılmaz'ın bu tür sahneleri bayağılaştırmadan çekmedeki ustalığını bir kez daha kanıtlıyor. Diğer yandan, temelde kuşkusuz bir "kadın filmi" olan "Bir Yudum Sevgi"nin odak noktasını oluşturan Aygül tipi, sinemamız için yeni, değişik yürekli bir tipleme... Ne yıllar yılı seyircimize yutturulan, "sütten de beyaz", namus timsali "bakire" imajı bu, ne de "günahkâr fahişe" tipi... İkisinin arasında, ayaklan yere basan, cinselliğini de insanlığının bir parçası olarak yaşamak zorunda olan ve yaşayan kadın, kırsal yaşamdan sanayi toplumuna geçişin sancılarını töresel planda yaşayan, yürekli çıkışı ve kararıyla kendi çözümünü kendisi bulan günümüzün bunalımlı Türk toplumunun kadını...

"Bir Yudum Sevgi", Atıf Yılmaz'in bu kez konuda, finalde veya oyuncu yönetiminde hiçbir ödün vermeden gerçekleştirdiği, hiç bir temel kusur veya yanlış taşımayan, ilginç ve toplumumuz için yaşamsal öğeler içeren bir konunun kusursuz biçimde anlatılması...

Hale Soygazi, sinemadan beş yıldır uzak kalmış olması hayret uyandıran olağanüstü bir oyuncu. Kadir İnanır, bu filmde yıllardır bizim tanık olduğumuz en iyi oyununu veriyor. Alabildiğine doğal, alabildiğine yalın, Melih Gülgen veya Şerif Gören'in bazı filmlerindeki kalıp davranışlardan tümüyle sıyrılmış. Tüm oyuncular da, Çetin Tunca'nın, ne yazık ki İstanbul'da yerli film gösteren sinemaların projeksiyon koşullarınca katledilen görüntüleri de birinci sınıf... Ama özel bir övgüyü, filmin, iyimser atmosferine son derece yakışan kıvrak müziğiyle yıllanmış sanatçı Yalçın Tura'ya yapmak isterim... "Bir Yudum Sevgi", sinemamızın bir olgun-luk çağı ürünü... (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 42)

* Filmin kişileri arasında belli bir dengesiz lik göze çarpıyor. Önce Hale Soygazi ile Kadir İnanır'ın canlandırdıkları insanlar diğerlerinden çok fazla öne çıkıyorlar. O çevre insanları arasında hemen fark edilen iki insan onlar, oysa diğerleri, aralarında belli bir görsel bütünlük gösteriyorlar. Ayrıca gerek Soygazi'nin kıcası (M. Koper), gerek İnanır'ın karısı (M. Çetinkaya) aşırı ölçüde, onlara göre uygun olmayan ve olumsuz şekilde çizilmişler. Bu olamazlık çok abartılmış. Kimi kişiler ise gereksiz yere karikatürize edilmiş. Macit Koper kendisine verilen tipi iyi oynuyor, ama bize göre biraz yanlış bir tip seçilmiş. Meral Çetinkaya'nın tipi de öyle, üstelik Çetinkaya'nın abartılı oyunu inandırıcılığı iyice azalıyor. (Engin Ayça, Video Sinema, S.: 5, Kasım 1985)

* Filmdeki karakterlerden Aygül kimlik arayışı içinde. Lümpenlikten işçiliğe geçiyor. Ama yine bir erkekle beraber oluyor ve çocuklar arttıkça ekonomik sıkıntı artıyor. mutsuzluk başlıyor. Bugün için buna engel olmanın, bunu önlemenin imkanı yok. Eşiyle de mutsuzdu önce ama eşiyle yaşadığı farklı bir mutsuzluktu tabii. Aygül'ün kocası Cuma kente uyum sağlayamamış bir adam, yani kırsal kesimde kalsaydı belki mutlu olabilecekti. Aygül'le dört tane çocuk yapmışlar ama iyi bir beraberlik kuramamışlar. Aygül kente daha kolay uyum sağlayabilecek bir kişilik ama kocasıyla uyum "sağlayamamış. Kocası işsiz, hayatı götüremeyen bir tip. Buradaki sorun uyumsuzluk sorunu. Bunun yanı sıra filmde Kadir İnanır’ın oynadığı Cemal karakterine gelince; Bu tip feodal kalıntıları olan erkek tipi, yani erkekliği ön planda olan bir erkek. Kadı-na bakışı da o. Aygül onu da değiştiriyor. Yani, bir açıdan erkeği de yüceltiyor, geliştiriyor, insanlık tarafını ön plana çıkarabiliyor. Kadına önceleri cinsel bir varlık, dişi olarak bakıyordu sadece. Kadın onun bu yönünü de değiştiriyor. (Atıf Yılmaz) “Emine Demiray, “Adı Atıf Yılmaz” syf, 74 ”

* Geç kalmış bir doyumu, başka bir erkeğin koynunda, beceriksiz fahişe iniltileriyle yakalamaya çabalayan dört çocuk anası Aygül, kendisine onca mutluluk tattıran erkeğinin "...benden başka birisi oldu mu?.." gibilerden sorusuna, . anlaşılmaz bir namus anlayışı ile kaçıp giderek yanıt verir. Gecekondu güzeli Aygül'ün, düşünüp de yapamadıklarının, ya da yapıp da düşünemediklerinin bu yanıtta belirginleşen çelişkisi, aynı za-manda Bir Yudum Sevgi'nin de tüm çelişkilerini ortaya koyan düğüm noktasıdır.

Sevgili Arsız ölüm 'ün yazan Latife Tekin-'in, efsunlu büyülü senaryosundan yolu çıkan Atıf Yılmaz, son filmi Bir Yudum Sevgi 'de, yine bildiği, daha önce işlediği kadın motifi üstüne yaslanarak bir bakıma kendi sinemasını gecekondu fantezisi içinde yinelemiş.

Bir Yudum Sevgi'nin Aygül'ü de Mine gibi kendisiyle ve çevresiyle hesaplaşma noktasına gelen orta yaşlardaki bir kadının açmazlarını, sevgi sözcüğü adı altında çözüme ulaştırıyor. Gerçekten de ihmalkâr bir kocanın çevresine peşkeş çektiği Mine örneği, Aygül de kocadan yana pek şanslı değildir. İssiz, ayyaş, üstelik ilgisiz bir koca, Aygül önce fabrika kapısını, sonra da bir başka erkeğin kollarını açmasına yardımcı olur. Aygül'ü böylesine bir değişimin içine iten tek neden, bilinçli bir seçim değil de, yalnızca yoksullukla pekiştirilen bir çaresizliktir.

Aygül denli Cemal'i de değişime iten, evindeki mutsuzluktur. İstenmeyen bir kadınla evlenmek zorunda kalan Cemal, bir çocuktan sonra gece kaçamaklarıyla başka evlerde kendisini bekleyen deneyimli kadınlarla tek düze yaşamını sürdürmeyi yeğler, Ta ki Aygül’le karşılaşıncaya dek. Derken, gecekonduları yaşam pratiği ile bağdaşmayan çelişkiler zincirlemesi başlar. Mahalledeki göstermelik namus anlayışı, fabrika bahçesinde Love Story’e dönü-şerek —filmde gösterilmez ama— nikâh dairesinde sonuçlanır. Mutsuz bir evliliğin yapay bir değişime zorladığı Aygül, bağımlılıktan kurtulmanın kadehini, bu kez, bir başka erkeğin evinde, bir başka bağımlılığa kaldırır. Çünkü Atıf Yılmaz'ın . filmlerinde (özellikle son ikisinde) kadın için bir başka seçenek yoktur toplumumuzda. Ya kullanacak, ya da bir başka erkeğin kollarında bağımlılığın tadına varacaktır. Tek başına direnmek, kendisini ve çevresini yenmek için savaşıma girişmek Atıf Yılmaz'ın (ve tüm Yeşilçam filmcilerinin) kadınları için düşten de öte bir şeydir çünkü. Aygül için fabrika kapısı, bir değişimin simgesi, toplumumuzda kadının da tek başına yaşayacağının bir belirlisi değil de, ancak, bir başka erkekle tanışmanın mekânıdır. 

Mine'de olduğu gibi Bir Yudum Sevgi'de de, kahramanların dışında kalan tüm insanlar kötüdür. Mine'ye ağzı sulanarak bakan erkekler, Aygül’ün yatak odasına dek girerler. Kadınlar ise erkekler denli boyutsuz ve eğreti çizilmişlerdir. Mine "imi dedikoducu ve şamatacı kadın güruhunun yerini, Bir Yudum Sevgi de çoğu hayat kadını ya da ona eğitimli bir kimlikle karşımıza çıkan kadınlar alır. Kaşını aldırırken oynaşan kadınların durumunu gecekondu yöresine özgü bir cinsel doyum ola-rak tanımlamak ne denli olası?

Bir hayat kadınının çoluk çocuk tüm mahalle halkına sevişme dersleri vermesine ne demeli! Böylesine çelişkili kadın tiplemeleri içinde kocayı evde tutmak İçin büyüler peşinde koşan gelin kayna-na ikilisinin durumunu ise Atıf Yılmaz'a özgü ironi anlayışına bağlamak gerekir.

Kahramanların dışında, herkes, çevrenin en uç noktalarındaki insanlardır. Kahramanlar ise o çevreden soyutlanmışçasına yapay bir öykünün prens ve prensesleri olarak belirlenir. Bunların eylemleri gibi, davranış ve yaşam biçimleri de çelişkiler içeren yanlış ve abartılarla karsımıza getirilir. İşlevsel olmaktan çok, erotik görünümü ön plana alan sevişme sahnelerinde olduğu gibi., Kuskusuz ne Aygül bir Erika, ne de Atıf Yılmaz bir Mazursky. Bu nedenle kadın ağırlıklı filmlerimizde gerçekçi boyutlar aramamız yersiz. Bir Yudum Sevgi'nin de usla bir yönetmenin elinden çıkmasına rağmen, bu gerçeklikten tümüyle soyutlandığını söylemek mümkün.

Gecekondu yörelerimizde de olsa bir kadının yaşamı, çelişkileri, çevresi ve kendisiyle olan savaşımı, beylik Yeşilçam kalıplarından sıyrılarak görüntülenip anlatılamaz mı? Toplumumuzda yıkımın nedeni olarak gösterilen erkekler, aynı zamanda kadın için kurtuluşun da birer sonuç noktası mıdır? Aygüller için iki erkeğin yatak odalarının dışında bir seçenek yok mudur, ya da olamaz mı? Ne var ki Bir Yudum Sevgi böylesine sorulara yanıt vermekten çok uzak bir çizgide gelişip sonuçlanıyor.

Bir Yudum Sevgi'nin tiplerine ve olaylarına yansıyan güdük, kısır ve gerçeklikten soyutlanmış yapısını görsel malzemesinde de görmek mümkün. Gerçekten de gecekondu yörelerinin kültür dokusunun, duvarlara asılmış allı morlu makine haklarıyla mezar taşlarında aranması da, ayrıntı zenginliğinin ötesinde görsel bir yoksulluk olarak tanımlanması gerekir

BİR YILDIZ DOĞUYOR (1984)



Senaryo ve Yönetmen: Ahmet Ündağ
Kamera Erhan Canan
Yapım: Pan Flm/Ümit Elçi

Işık Şefi: İsmet Yurtçu, Renk Uzmanı: Hayati Akbulut, Montaj, Senkron: Sedat Karadeniz, Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Jenerik: Şükrü Karakuş,

Oyuncular: Müslüm Gürses, Sevda Aktolga, Kazım Kartal, Arap Celal, Taner Yeğin, Yüksel arakaş, Hülya Kutlubay, Tuncay Şahin, Hasan Yıldız, Mehmet Samsa,  İhsan Yüce,

Konu
: Filmde, bir inşaat işçisinin değişen hayatı konu edilir. Ali daha bir çocukken kan davası yüzünden cinayet işleyerek uzun yıllar hapis yatar. Tahliye olduktan sonra İstanbul’da kalarak inşaat işçiliği yapar. Çalışırken türkü söylediği bir gün bir radyo programcısı Ali’yi dinler. Onu radyoda yaptığı programa konuk eder. O günden sonra yapımcılar Ali’nin peşine düşer. Ancak çalışmak için inşaatlarda gezen Ali’yi bulmak kolay olmayacaktır. (Meltem İşler Sevindi)