Senaryo: Erol Şenbecerir
Görüntü Yönetmeni: Salih
Dikişçi
Yapım: Sun Film / Erol
Şenbecerir
Oyuncular: Martin Ostby, Dominik Henzel, Ulrica
Örn, Nils Eclund, Gunver Ponten, Muammer Özer, Mazlum Kiper, Eva Lindsrom,
Annamari Kastrup, Thomas Fryk, Tommy Jonhnson
Konu: "Kardeş Kanı", Karadeniz
kökenli bir ailenin İsveç'in Stockholm kentindeki serüvenini anlatıyor.
Çöpçülük yaparak geçinen Ömer'le karısı Leyla, sürekli 'memleketi' düşlemekte,
dönüp bir tarla alarak yerleşmeyi kurmaktadırlar. Ömer, bu soğuk ülkeye, onun
insanlarına, yaşam biçimine, ahlâk değerlerine alışmamış gözükmektedir. Oysa
çocuklar, Kemal, Metin ve Gül belli bir uyum sağlamış gibidirler. Kemal yeni
tavladığı zengin bir İsveçli kızla evlenerek köşeyi dönmeyi tasarlamaktadır.
Metin okulun bitirip bir sanatçı olacaktır. İsveç toplumunun en iyi yanlarını
benimsemiş, çeşitli toplumsal eylemlere (Örneğin Afrika'daki açlığı protesto
eylemlerine) katılan, babasının temsil ettiği tutucu değerlerle sürekli
çatışma halinde olan bir çocuktur... Ailenin tek kızı olan Gül ise kuşkusuz
aile baskısını en çok duyumsayan kişidir. Ama bu da onun melek yüzlü bir
İsveçli çocukla ilişki kurmasına ve babasının dik başlılığı yüzünden evden
kaçmasına engel olamayacaktır.
İki arada
bir derede kalan anne, ailenin parçalanmasının önüne geçecek güçte değildir.
Sonunda Metin babası tarafından evden kovulur, Gül kaçar, baba bir kalp krizi
sonucu ölür. Ama bu ölüm bile aileyi birleştiremeyecek, sonuç tam bir 'aile
faciası' olacaktır,
► Muammer Özer'in ilk uzun
filmi "Parçalanma-Splettring", Türkiye'de "Kardeş Kam"
adıyla gösteriliyor. Özer, kuşkusuz ilerde de ismini duyacağımız bir sanatçı.
1945'te Bilecik'in Demirköy'ünde doğan özer, 1970'lerden beri Avrupa’da Sinema
okumuş, kuzey ülkelerinde 30'a yakın kısa film yönetmiş. "Kardeş Kanı”ndan
hemen sonra Türkiye'de Antalya Şenliği'ne katılıp ilgi gören "Bir Avuç
Cennet" filmini yapmış. Yeni bir sinemacı kazandık diyebilir miyiz?
Kuşkusuz diyebiliriz. Her ne
kadar Özer'in ilk filmi olan "Kardeş Kanı" ağzımızda buruk bir tat
bırakıyor ve bir ilk filmin heyecanını, amatörlüğünü aşıp doyuruculuk çizgisine
varamıyorsa da.,. Çünkü tüm bu amatörlük ve oturmamışlık içinde bile Özer'İn
sinemacı yanını duyuran birkaç sahne var... Yılların yapımcısı Kadri Yurdatap
da herhalde bu bölümlerin sinemasallığının etkisi altında; kalarak Özer’'e
oldukça yüksek bütçeli bir filmin yönetmenliğini emanet etmiş.
"Kardeş Kanı",
Karadeniz kökenli bir ailenin İsveç'in Stockholm kentindeki serüvenini
anlatıyor. Çöpçülük yaparak geçinen Ömer'le karısı Leyla, sürekli 'memleketi'
düşlemekte, dönüp bir tarla alarak yerleşmeyi kurmaktadırlar. Ömer, bu soğuk
ülkeye, onun insanlarına, yaşam biçimine, ahlâk değerlerine alışmamış
gözükmektedir. Oysa çocuklar, Kemal, Metin ve Gül belli bir uyum sağlamış
gibidirler. Kemal yeni tavladığı zengin bir İsveçli kızla evlenerek köşeyi dönmeyi
tasarlamaktadır. Metin okulun bitirip bir sanatçı olacaktır. İsveç toplumunun
en iyi yanlarını benimsemiş, çeşitli toplumsal eylemlere (Örneğin Afrika'daki
açlığı protesto eylemlerine) katılan, babasının temsil ettiği tutucu değerlerle
sürekli çatışma halinde olan bir çocuktur... Ailenin tek kızı olan Gül ise
kuşkusuz aile baskısını en çok duyumsayan kişidir. Ama bu da onun melek yüzlü
bir İsveçli çocukla ilişki kurmasına ve babasının dik başlılığı yüzünden evden
kaçmasına engel olamayacaktır.
İki arada
bir derede kalan anne, ailenin parçalanmasının önüne geçecek güçte değildir.
Sonunda Metin babası tarafından evden kovulur, Gül kaçar, baba bir kalp krizi
sonucu ölür. Ama bu ölüm bile aileyi birleştiremeyecek, sonuç tam bir 'aile
faciası' olacaktır, Muammer Özer'in filmi İsveç sinemalarında ve TV sinde
gösterilmiş. Bu filmin Türkiye'de de gösterilmesi kuşkusuz gerekliydi. Çünkü
Özer 15 yıla yakın süredir Avru-pa'da, 8 yıldır da İsveç'te yaşamanın
deneyiminden yola çıkmakta, dışarıdaki Türk insanının sorunlarına, ileri sanayi
toplumlarına uyumsuzluğuna ve bundan çıkan, çıkabilecek ve dramatik sonuçlara
varan çelişkilere, çatışmalara ilginç bir gözlem ve tanıklık getirmektedir.
Milyon-larca kırsal kökenli inşam, hâlâ bir ekmek parası uğruna dış ülkelerde çalışan
ve çokluk mutsuzluk ve uyumsuzluk görü-nümleri sergileyen ülkemiz için, bu
sorun hâlâ günceldir, önemlidir. Ve filmlerin (sanat yapıtlarının), hele
deneyimi yaşa-yan kişilerce işlenmesi, bu açıdan son kerte yararlı ve
gereklidir.
Nitekim,
"Kardeş Kanı" bu açıdan bize ilginç ipuçları getirmektedir. Her iki
yan da suçlanmam akla, orada yaşayan Türkler olsun, İsveçliler olsun, kendi
açılarından tutarlı, bütünlük taşıyan inanç ve değer sistemleri içinde
gösterilmektedir. Babanın "tutuculuğunda belirginleşen bir eleştiri yok
değildir gerçi. Özer, bu açıdan doğrusu 'hakşinas*, yansız davranmakta, topu
(yani suçu) tümüyle 'insancıllıktan uzak, makineleşmiş, sağırlaşmış Balı sanayi
toplumuna atan bir tavırdan (örneğin "Otobüs" filminin tav-rından)
uzak biçimde, daha dengeli, gerçekçi, sağduyulu bir yaklaşımı seçmektedir.
Babanın 'tutuculuğu' bile bir anlamda 'mazur' görülebilmektedir: Kendi küçük
kısır çevresinden, bir Karadeniz köyünden kalkıp Batı'nın en ileri sanayi
toplumuna paraşütle inmiş gibi gelip konma, bu denli zıt bir toplumda uyum sağlamayı
nasıl mümkün kılabilir ki?
Yüzyılların getirdiği geleneklerden, inançlardan,
alıplaşmalardan kopmak, yeni bir ahlakı (sanayi çağının ahlakını) kabul etmek
Karadenizli Ömer için kolay mıdır? Olanaklı mıdır? "Kardeş Kanı", bu
çatışmanın kaçınılmazlığını, çok iyi düşünülmüş, kurgulanmış; bir Öykü/senaryo
ile değilse de, yine de genel tavrında duyumsatmakta, düşündürmektedir. Bu
açıdan filmin oldukça ilginç olduğu söylenebilir. Ne var ki bu ilginçlik,
çokluk toplum bilimsel (sosyolojik) düzeyde kalmakta, sinemasal düzeye pek
ulaşamamaktadır. Öncelikle Özer'in kişileri pek sağlam çizilememiştir pek
inandırıcı değildir. Bİr "Habil ile Kabil öyküsü" genelinde gelişen
öyküde, her şeyiyle tam bir “iyilik simgesi” olan küçük kardeş Metin'e
karşılık, ağabey Kemal'in olumsuz, kavgacı, giderek tümüyle 'kötü' kişiliğinin,
İsveç usulü yaşama Metin kadar bile alışamamış olmasının, babasınınkinden pek
farklı olmayan tutucu tavrının hiçbir açıklaması yoktur.
"Kardeş
Kanı", Türk seyircisine sanırım 16 mm'den 35'e şişirilmiş bir kopyanın
cansız renkleri ve kötü bir seslendirmenin rahatsız ediciliğiyle sunuluyor
üstelik... Yerli mevsim başında aradığımız 'seyirciye saygı', kim bilir hangi
dağların ardında kaldı? Yine de bu filme bir ilk filmin hakkettiği hoşgörüyle
yaklaşmak ve sinemasever okurlarımıza öğütlemek istiyoruz. Çünkü ne olursa
olsun, sinemamız yeni bir yönetmen kazanmışa benziyor. Bu da ülkemizde doğrusu
önemsenmeyecek bir şey,