Powered By Blogger

16 Mart 2020 Pazartesi

FİRAR (1984)

Yönetmen: Şerif Gören
Senaryo: Erdoğan Tünaş (Osman Şahin’in bir hikayesinden)
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Set Ekibi: Bedri Uğur, Azmi Yıldız, Kadir Çil, Müzik: Yeni Türkü, Kurgu: Mevlüt Koçak, Işık Ekibi: Mustafa Koçyiğit, Metin Erdoğdu, Erol Yazıcıoğlu, Kamera Asistanı: Cem Esertepe, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: Selahattin kaya, Ziya Uçak, Mustafa Yıldız. Negatif Kurgu: Yusuf Aldırmaz, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Yapım Sorumlusu: Selahattin Koca, Yapımcı Koordinatör: Turgay Aksoy, (Yeni Lale Stüdyosunda hazırlanmış Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Talat Bulut, Asuman Arsan, Metin Çekmez, Haldun Ergüvenç, Meral Çetinkaya, Tuncer Sevi, Hale Akınlı, Pınar Afşar, Hülya Özgür, Fikret Fırtına, Viveka Kangas, Seda Tüfekçi, İhsan Gedik,

Konu: İki çocuklu Ayşe (Hülya Koçyiğit) metres oturduğu kocasını, nikah kıymayıp oyaladığı için öldürür. Tutukevinde, kaçmak için topal gardiyanla (Talat Bulut) ilişki kurar. Ayşe'nin tam amacı hapse girdiği süre içinde çocuklarını bulmaktır. Ayşe hapisten kaçtıktan sonra yakınlarının aracılığıyla bir şantiyede iş bulur. Şantiye şefi ile erkeksizlik nedeniyle yatar. Ve sonunda iki yavrusuna kavuşursa da, polisler tarafından yakalanıp, tekrar cezaevine gönderilir.

Ödül: *luslararası İstanbul Sinema Günleri 1985'de gösterime giren filmler arasında Yankı Dergisi'nin sinema yazarlarınca düzenlediği "anket" sonucu "en iyi yerli film" seçildi.
► Ayrıca Sinema Yazarları "1984-85 Sinema Mevsiminin
► En başarılı filmleri ve sanatçıları oylamasında "3. film",
►Metin Çekmez En başarılı yardımcı erkek oyuncu"

* Filmin en zayıf yanı, öykünün işlenişinde. Kadının öldürdüğü adamla ilişkilerini anlatan geriye dönüşler iyi bütünleşmiyor. Filmin diğer bölümleriyle ve finalin biraz aceleye gelmiş bir havası var. (Yavuz Çetinkaya, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 111, 1 Ocak 1985)

* Gören'in "Firar"ı, sinemamızda kadın üzerini şimdiye değin yapılanlardan oldukça farklı ve olumlu yakIaşımlar içeren değişik bir film. Şimdiye dek Türkan Şoray gibi klişeleşmiş oyunculuğuna pek yakınlık duymadığım Hülya Koçyiğit de, beni itiraf etmeliyim bu saptamamdan vazgeçirecek denli olağanüstü bir oyun sergiliyor. (Burçak Evren, Gelişim Sanat, Ocak 1985)

Gören, "Firar"da sağlam bir malzemeye, Osman Şahin'in İlginç bir öyküsüne yaslandığı için uzun zamandır elinden kaçırdığı başarı çizgisini yakalamış, Film, iyi incelenmiş bir avuç kişiliği aracılığıyla baştan sona inandırıcı bir öykü anlatırken, günümüz Türkiye'sinin çeşitli sorunlarından gerçekçi bir kesit veriyor. Ama bu filmin en ilginç yanı, kuşkusuz sinemamızda görülmedik biçimde kadına ve onun cinsel sorunlarına eğilmesi... Ayşe'nin kimliğinde, cinsel doyumsuzluğu ön plana çakan, yeri geldiğinde duygularını bile bastıran, erkeğe karşı istek duyan ve bu isteği somutlaşan, ayakları sapasağlam yerde bir kadın tipi geliyor karşımıza... 

Hülya Koçyiğit'in sıra dışı oyunuyla iyiden iyiye belirlenen bu tipin canlılığı, yaşarlığı, onun sinemamızda yeni bir aşamayı, kadına yeni tür bir yaklaşımı haberler düzeye getiriyor. Gören, öykünün getirdiği esinle çok etkili bazı sinemasal anlar yakalamayı biliyor: Topal gardiyanın Ayşe'ye ilk kez yaklaştığı veya iğne olan bir mahkûma gözünün kaydığı sahnelerde olsun, 'sağlıkçı ile geçirdiği serüveni anlatan bir mahkûmu dinleyen tüm kadınların toplu mastürbasyona gittikleri bölümde olsun cinselliğin bayağılığa düşmeden elle tutulurcasına perdede somutlaştığı çok başarılı sinema bölümleri yaratıyor. Metin Çekmez ve özellikle Talat Bulut'un çok inandırıcı kompozisyonlarıyla da bütünlenen "Firar", İkinci yarısında belli ölçüde dağılan yapısına karşın sinemamızın bu yıl (ve son yıllarda) yaptığı en ilginç filmlerden biri, kadına ve onun sorunlarına köktenci bir tulumla yaklaşan önemli bir yapıt... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız


FİDAN (1984)


Yönetmen: Erdoğan Tokatlı,
Senaryo: Macit Koper, Erdoğan Tokatlı,
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Müzik: Muzaffer Uz
Yapım : Uzkan Film/Ahmet Uz

Oyuncular: Fikret Hakan, Talat Bulut, Nur Sürer, Güler Ökten, Asuman Arsan, Defne Halman, Bülent Kayabaş, Deniz Erkanat, Eray Kurşuncu, Murat Güler, Oktar Durukan, Erdal Tosun, Mehmet Esen, Şener Gezgen, Cengiz Sezici, Sebla Pekcan, Melih Çardak, Ali Tutal, Nazlı Aydıncık, Dursun A. Sarıoğlu, Oktay Güzelooğlu, Nilüfer Erayadın Dans Topluluğu, Break Dans Grubu, Misafir

Oyuncular: Sırrı Elitaş, Hakkı Kıvanç, Rauf Ozangil, Ekrem Dümer, Muadelet Tibet, Diler Saraç,

Konu: Köfteci Ramazan (Fikret Hakan), kızına ve oğluna daha iyi bir yaşam düzeni kurmak için köyünü terk edip İstanbul'a gelir. Kızı Fidan da (Nur Sürer) ailesine ekonomik katkıda bulunmak için bir butiğe girip tezgahtar olarak alışmaya başlar. Çeşitli bunalımları olup, bir türlü kent yaşamına ayak uyduramaz. Ama, yaşamı dans ve esrar üzerine kuran butikçinin oğlu Travolta Engin'le (Talat Bulut) ilişki kurunca da ailesinden kopar. Baba Ramazan ise küçük oğlu ile birlikte yollara düşüp kızını arar. Ne var ki Fidan'ı bulduğunda tüm dün-yası yıkılır. Çünkü büyük kentin acımasızlığı Fidan'ı yozlaştırıp tanınmaz bir hale getirmiştir.

► Filmin kimin ve hangi olay üzerine kurulduğu konusunda belli bir dağınıklık ve belirsizlik var. "Fidan"ın öyküsü müdür anlatılan? Yoksa kurtulma, kentte özgürleşme çabası mıdır? Yoksa bir babanın umutlarını yitirişi, düşlerinin çöküşü müdür? Dans meraklısı sorumsuz bir gencin yalpalamaları mı?.. Aslında bunların hepsi bir film. Ama belli bir derinsizlik içinde, dıştan, yarım bir sergilemenin ötesine geçilemiyor. (Engin Ayça, Video sinema, S.: 9, Mart 1985)

*  Erdoğan Tokatlının "Fidan'ı bir zamanlar kimi filmlerini (ve de kendisini) sevdiğim Tokatlı'dan beklenen bir "dönüş filmi" değildi, ne yazık ki.... Tokatlı, taşralı köfteci kişiliğiyle İstanbul'un punk" gençliğini karşılaştırmak gibi zaten pek aşırı olan bir çıkış noktasını, inandırıcı bir hikâye, gerçek insan boyutları olan kişiler ve uygun bir çevre çözümlemesi ile destekleyemediği için filmi tümüyle havada kalıyor, 'kültür şokunu ve toplumumuzda yaşanan kültür/değer kargaşasını yansıtmak amacına ulaşamıyordu. Özellikle erkek oyuncuların iğreti bir giysi gibi sırtlarından dökülen kompozisyonları yanı sıra bu filmde beni en çok çeken Nur Sürer’in oyunu oldu. “Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


FIRTINA GÖNÜLLER (1984)


Yönetmen: Oğuz Gözen
Senaryo Metin Erksan
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Ümit Efekan

Set: Halil Dedoğlu, Turan Alok, Şeref Yılmaz, Işık: Recep Biçer, Mehmet Ulusoy, Prodüksiyon Görevlisi: Fevzi Barlas, Özcan Kayacık, Kamera Asistanı: Erkan Kaya, Ali Abbas, Yönetmen Yardımcısı: Ümit Volkan, Celal Perk, Laboratuar: Armağan Köksal, Selahattin Kılıççeken, Şems Tokgöz, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Negatif Montaj: Ali Berkan, Montaj: Mevlut Koçak, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, , Müzik: Selahattin Cesur Sineray Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Burçin Oraloğlu, Yaprak Özdemiroğlu, Burçin Orhon, Suna Selen, Nubar Terziyan, Sadettin Erbil, Haluk Kurdoğlu, Eray Özbal, Suzan Avcı, Nubar Terziyan, Sevim Çalışgir,

Konu: Filmde, evlenmek istemeyen bir kadının günün birinde âşık olması konu edilir. Ahu’nun en büyük hayali günün birinde eski uygarlıkların danslarını modernize ederek sahnelemektir. Bu iş için bale eğitimi alması gereken Ahu, eğitim masraflarını karşılayamaz ve hayallerini ertelemek zorunda kalır. Bununla birlikte zengin erkekler evlilik karşılığında Ahu’nun bütün isteklerini karşılamaya hazırdır. Ahu ise iş sözleşmesine benzettiği bu teklifleri geri çevirir. Günün birinde tanıştığı bir yazar Ahu’nun evlilik konusundaki fikrini değiştirecektir. (Hasan Sakın)


FIRTINA KEMAL (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Cevat Okçugil
Kamera Rafet Şiriner
Yapım: Karadağ Film/Kudret Karadağ

Ses Mühendisi: Kunt Tulgar, Dublaj Yönetmeni: Sadettin Erbil, Renk Uzmanı: Aslan Tektaş, Laboratuvar: Bumin Timurtaş, Sadettin Ilgıç, Senkron Montaj: Necdet Tok, Müzik Direktörü: Cengiz Tekin, Set Amiri: Adil Kıbıcı, Yardımcıları: Ömer Babu, Selim Acar, Işık Şefi: Erol Karaşıray, Reji Asistanları: Ali Ekdal, Nilgün Seren, Kamera Asistanı: Soner Saygılı, Teknik Direktör: Çetin İzzet Özkaya,
Kunt Film Stüdyosunda Hazırlanıp seslen
dirilmişir

Oyuncular: Erol Solak, Lale Alkan, Bülent Bilgiç, Jale Efecik, Sema Sevinç, Turgut Özatay, Sami Hazinses, Necip Tekçe, Mümtaz Alapslan, Arzu Aytun, Yadigar Ejder, Cenk Küçüksu, Sönmez Yıkılmaz, Günay Güner, Celâl Yonat, Erdoğan Üçkaya, Yılmaz Kurt, Cesur Barut, Apti Algül, İbrahim Kurt, Günay Polat, İnci Atılgan, Mehtap Aras,

Konu: Filmde, polisin kaçakçılık yapan bir çeteyi çökertmesi konu edilir. Polis memuru Suat takip ettiği bir çetenin gizlice fotoğraflarını çeker. Ancak bu durum çete üyeleri tarafından fark edilir. Suat, kimsenin bilmediği bir yerde alıkonur. Suat’ın kaçırıldığını anlayan komiser Mümtaz, Suat’ı bulması için polis memuru Bülent’i görevlendirir. Bülent, kaçırılan arkadaşını bulmaya çalışırken suç çetesini de çökertecektir. (Meltem İşler Sevindi)


FAHRİYE ABLA (1984)


Senaryo ve Yönetmen : Yavuz Turgul
(Şair Ahmet Muhip Dranas'ın Aynı isimli şiirinin perdeye aktarımı)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım : Kök Film / Engin Karabağ

Işık Yönetmeni: İlhan Aslım, Işık Yardımcısı: Nezir Yücel, Kadir Dökmeci, Set Sorumlusu: Adil Kıbıcı, Teknisyenler: Erdal Sümer, Ömer Babu, Bekir Aslan, Turgut Pelit, Seslendiren: Necip Sarıcıoğlu, Müzik : Atilla Özdemiroğlu
Yeni Film Stüdyosunda seslendirilmiştir.

Oyuncular: Müjde Ar (Fahriye), Tarık Tarcan (Mustafa), İhsan Yüce, Mesut Çakarlı (Mehmet), Kadir Savun, Haldun Ergüvenç, Ayşe Demirel, Haşmet Zeybek, Uğur Yücel, Zihni Göktay, Canan Metin, Nermin Denizci, Ülkü Ülker, Nazlı Aydıncık, Zübeyde Erdem, Suzan Aksoy Nihat İleri, Haşmet Zeybek, Cengiz Sezici, Hikmet Gül, Zühal Üstüntaş, Şeref Çokşeker, Sabahat Işık, Aycan Erozan, Asime Atuner, Nevin Büget, Rabia Alyanak, Muzaffer Civan, Sevim Bozkurt, Zeki Şahin, Yaşar Güner, Sırrı Akdemir,

KONU: Fahriyesi de Cevahir ile aynı kaderi paylaşmaktan kıl payı kurtulur. Mahallenin güzel ama yoksul kızı Fahriye'nin sevgilisiyle evlilik öncesi birlikte olması. aile baskılarına direnmesi ve kişiliğini bulması filmin konusunu oluşturur, Fahriye marangoz Mustafa'ya hem kalbini " hem de kendini vermiştir. Ancak iki sevgili. Mustafa'nın babasının Fahriye'yi gelin olarak görmek istememesi ve oğlunun da babasına karşı Olan korkusundan dolayı Fahriye'yi yüz üstü bırakması ve zengin bir kızla nişanlandırılması sonucu ayrılırlar. Toplumsal baskılara kendine özgü bir şekilde karşı çıkan Fahriye zengin bir Kuyumcu ile evlendirilmeye karşı koyamaz. istemediği kuyumcu Fahriye'yi kız olmadığı gerekçesiyle baba evine geri getirir. Mustafa'nın herkesin önünde hareket etmesi (yaptığı yanlışın bilinçaltındaki rahatsızlığına dayanamamaktan dolayı) üzerine çılgına dönen Fahriye onu yaralar ve hapse girer. Hapis onun için bilinçlenme sürecinin başlangıcı olur. Çıkışta bir fabrikada iş bulup çalışmaya başlar.

Yaşama duygusal açıdan bakan genç kız artık olgunlaşmaktadır. Geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyan ve baba korkusundan kurtulan Mustafa'nın yeniden Fahriye'nin sevgisini Kazanmaya çalışması ona karşı sevgisi sönmeyen Fahriye'nin aşkını alevlendirir ve iki sevgili birlikte çalışmaya başlayarak yeni bir yaşamın kapısını açarlar.

Mustafa'nın kendini bırakmayacağını düşünen Fahriye ona kendini vermekten çekinmez ama babası olmadan sürüneceğine inan Mustafa, aile ve çevre baskılarına boyun eğip onu yalnız bırakır. Ekonomik özgürlüğü olmayan genç bir kızın tek alternatifi biriyle evlendirilmektir. Fahriye' de zengin bir kuyumcuyla evlendirilir. Kadın için namussuzluk, erkek için erkekliğin tescili olarak bakılan evlilik öncesi cinsel ilişki Fahriye'nin baba evine gönderilmesine neden olur. Fahriye yaşadığı çaresizlikten dolayı kötü yola düşecekken kendinde yeniden güç bularak (Ceza evindeki arkadaşının sayesinde kendini ve yaşamı tanımaya başlaması sonucu) ekonomik özgürlüğünü. eline alır ve artık kendi isteklerine göre davranır ve yaşar. Mustafa'nın da çevresinin ve babasının etkisinden kurtulup yanlışını anlaması üzerine biraz da şansla yıllar önce kurulabilecek içten ve bilinçli kapı açılır.

Toplumsal baskılara kendine özgü bir şekilde karşı çıkan Fahriye zengin bir kuyumcu ile evlendirilmeye karşı koyamaz. istemediği kuyumcu Fahriye'yi kız olmadığı gerekçesiyle baba evine geri getirir. Mustafa'nın herkesin önünde hareket etmesi (yaptığı yanlışın bilinçaltındaki rahatsızlığına dayanamamaktan dolayı) üzerine çılgına dönen Fahriye onu yaralar ve hapse girer. Hapis onun için bilinçlenme sürecinin başlangıcı olur. Çıkışta bir fabrikada iş bulup çalışmaya başlar. Yaşama duygusal açıdan bakan genç kız artık olgunlaşmaktadır. Geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyan ve baba korkusundan kurtulan Mustafa'nın yeniden Fahriye'nin sevgisini kazanmaya çalışması ona karşı sevgisi sönmeyen Fahriye'nin aşkını alevlendirir ve iki sevgili birlikte çalış-maya başlayarak yeni bir yaşamın kapısını açarlar. “Soner derse, “Türk Sinemasında Aşk”

Ödül:

Sinema yazarlarının "1984-85 mevsiminin en başarılı filmleri soruşturmasında
► 8. sırayı aldı.
► Müjde Ar, "en iyi oyuncu".
* Halka mal olmuş sanat yapıtlarının başka türde bir anlatıma dönüştürülmesi hep bazı tehlikeler içerir. Ahmet Muhip Dranas'ın çok sevilmiş "Fahriye Abla" şiirinin sinemalaştırılması da, bu türden bir iş gibi gözüküyor. Şiir, üstelik roman gibi daha belirli, daha somut bir malzeme de içermez. Bir şiirden yola çıkarak yapılmış filmler alanında "Fahriye Abla" kuşkusuz dünya çapındaki sayılı örneklerden birini oluşturmaktadır...

Aslında Ahmet Muhip'in şiiri, bu deza-vantajı bir ölçüde giderici bir yapıya sahiptir. Öyle ya, bu şiirde yeniyetme bir delikanlının, "güzel, şirin, çapkın ve vefalı" komşusu Fahriye Abla'ya duyduğu ilk aşk, bayağı açık seçik imgelerle anlatılmıştır. "O afyon ruhu gibi baygın mahalle"de, "gözleri, dişleri ve ak pak gerdanıyla", "Önce upuzun, sonra kesik saçı", "Buğdaysı teni ve başak kadar boyu" ile "etekleri rüzgârda açılan" ve "açık saçık şarkılar söyleyen" Fahriye Abla da şiirde sanki belirginleşir... Gerçi Fahriye'nin vardığı kişinin 'Erzincanlı' olması, geçenlerde Fethi Naci'nin bir yazısında belirttiği gibi "delikanlı" sözcüğüyle kafiye düşürmek için olabilir. Bu 'bahsi diğer’ Ama bunun dışında Dranas'ın cömert İmgeleri ve rahat söyleyişi, "kutu gibi küçük evi" de, "yaz kış yeşil saksılı pencereyi" de belleklerde sanki somutlaştıran bir Özelliğe sahiptir. Onun için, böylesine popüler de olsa, bu şiirin sinemalaştırılmasına önyargıyla karşı çıkmak kolay değildir.,.

Ne var ki İşler ondan sonra biraz bozulur gibidir... Şiir, bir imgeler sanatıdır. Bu imgeler şiirde söz oyunlarıyla yaratılır. Bunu başka türden bir anlatıya, görüntülerle anlatılan sinemaya dönüştürmek de sanatçının hakkıdır dedik. Ama bu imgeleri, dönüştürmenin ötesinde, şiirle hiç ilgisi olmayan yepyeni imgeler ekleyerek alıp bambaşka yerlere götürmek savunulabilir mî? Dranas, "Bilmem şimdi hâlâ o ilk kocanda mısın / Halâ dağları karlı Erzincan'da mısın?" diyerek Fahriye Abla'nın şairin zihnindeki bir anıdan öteye gitmesine izin vermez, onu geçmişe, karşılıksız bir 'ilk aşk'a ve değeri bilinmeden, çocukçasına yaşanıp yitirilmiş olana karşı duyulan özlemi tazelemede bir 'vesile' olarak kullanırken, Yavuz Turgul, bu çıkış noktası üzerine tüm bir hikâye bina etmekledir. 

Fahriye Abla, gerçekten de 'gönül vermiştir o delikanlıya', fidan gibi Mustafa'ya... Gönül vermekle kalmamış, kendini de vermiştir. Bu yüzden, 'bozuk çıktığı' gerekçesiyle Erzincanlı tarafından geri yollanır, Mustafa'nın kendisine herkesin önünde hakaret etmesiyle çılgına dönerek onu vurur. Tutukevi yaşamından sonra serbest bırakılan Fahriye, tam bir 'orospu' olacakken tutukevinde tanıştığı iyi yürekli bir kadının adresini anımsar, ona gider. Şimdi Fahriye'nin 'bilinçlenme' süreci başlamıştır, o artık hayata yalnız duygularıyla bakan, deneyimsiz bir genç kız değil, 'emekçi' olma aşamasındaki akıllı, bilinçli bir kadındır. Film. bu minval üstüne giderken Mustafa'nın geçmişte yaptıklarından pişman, yeniden Fahriye'nin yitirdiği sevgisinin peşinde olarak ortaya çıkması her şeyi değiştirir ve Fahriye yeniden Mustafa'ya döner...

Görüldüğü gibi Yavuz Turgul, şiirdeki belirsizliği, anıların sisi ardında kalmış kişi ve olayları alabildiğine etli canlı kişi ve olaylara dönüştürmekte, Fahriye Abla kişiliğine sayısız entrika kıvrımı ve sayısız boyut katmaktadır. Elbette şiirden yola çıkarak yapılan bir filmde bu tür bir tavır kaçınılmazdır. Ancak, Fahriye Abla'ya yapılan katkıların onun 'şiirsel' kişiliğini zedelememesi kaydıyla...

Oysa filmdeki Fahriye Abla'nın başına gelenler, Dranas'ın Fahriye Abla'sıyla hiç ilişkisi olmayan şeylerdir ve böylesine sevilmiş, kaç kuşağı etkilemiş, herkesin kendisine göre yorumladığı, somutlaştırdığı, böylesine popüler olmuş bir kişiliğe, şiirdeki verilerle hiç ilişkisi olmayan, kendi mantığını yaşayan bir hikâye yakıştırmak doğru mu?

Bu temel kusurun yanı sıra, birçok kişiyi filmde rahatsız eden kuşkusuz filmin sonu olacaktır. Fahriye'nin 'bilinçlenmesine karşın sonunda gidip kendisine onca acı çektirmiş, onca aşağılamış olan Mustafa'ya dönmesi bir 'mutlu son' kaygısının ötesinde 'feminist' olmasına gerek bulunmayan gerçekçi bir bakış açısıyla bile savunulmayacak bir şey gibi görülecektir. Bu tür bir eleştiriye pek katılamıyorum. Fahriye'nin' ilk aşkına dönmesi gerçek yaşamda da olabilecek bir şey, aşırı bir 'güçlü kadın' imajı meraklıları dışındakileri çok tedirgin etmemesi gereken bir olasılık olarak gözüküyor bana ...

Bunların ötesinde kuşkusuz "Fahriye Abla"yı özellikle Yavuz Turgul'un ilk filmi olarak kutlamak gerekiyor. Yönetmen Yavuz Turgut, senaryo yazarı Yavuz Turgul'un eksikliklerini, yanlışlarını giderici, tertemiz bir sinema dili kurmayı, bu ilk filminde hiçbir temel aksaklık göstermemeyi ve özellikle filmin estetik düzeyinde ve plastik arayışında örnek bir çalışmada bulunmayı başarıyor. Müjde Ar, kişiliğine çok uyan bir rolde çok iyi ... Tarık Tarcan ve Mesut Çakarlı da sinemamızın yeni ve önemli kazançları. Çetin Tunca'nın görüntüleri ve Atilla Özdemiroğlu'nun müzik çalışmasıyla da bütünlenen film, özündeki temel bazı aksaklıklara karşın yılın en düzeyli filmleri arasında anılmayı hak ediyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız

* İçeriğinde göze batan zorlamalara, tökezlemelere karşın, kimi zaman ritmin oldukça yavaşlamasına karşın, ayrıntıların çok iyi verildiği bir sinema dilini kurmayı başaran yönetmen Yavuz Turgul, senaryo yazarı, Yavuz Turgul'un eksiğini, gediğini kapatarak tam bir görsel başarıyı yakalayan "Fahriye Abla"da bir Müjde Ar filminin boyutlarını aşarak filmini rahatlıkla izlettiriyor sonuçta. (Sungu çapan, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 111, 1 Ocak 1985)

* Filmdeki Fahriye abla eşine az rastlanır bir anlatım etkinliği ile başlayan, uzun süre bunu sürdüren, sonra birden şaşılacak bir hızla yaptıklarını geri alan bir film. Bir düş kırıklığı örneği. Bitişte çiçek tarhından sevinç taklaları atan sersem çocuk, filmdeki bütün güzel, değerli şeyleri (bilmem bilerek, bilmem bilmeyerek) kumdan bir evcik gibi bir tekmede yıkar, devirir. Bundan öte hesabı, yönetmen Turgul ile senaryo yazarı Turgul aralarında görürler. (Orhan Barlas, "hatırada kalan şey değişmez zamanla" Video sinema, S.: 8, Şubat 1985)



ESKİ GÜNLER (1984)




Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Kamera Mükremin Şumlu
Müzik: Selahattin Cesur
Yapım: Burç Film / Fedai Öztürk

Seslendirme: Kunt Film, Senkron : Necdet Tok, Prodüksiyon Amiri: Cemal Orman, Işık Mehmet Çakar, Kamera Yardımcısı: Nevzat Takmaz, Yönetmen Yardımcısı: Berkant Gülen,
Helmut Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Selahattin Cesur; Zahide, Tugay Toksöz, Turgut Özatay, Mustafa Dik, Yılmaz Kurt, Kemal Aydan, Sedef Selim

Konu: Tezgahtar olarak çalışan kız aşık olan hapishane kaçapı olan bir adamın hikayesi.


EJDERİN İNTİKAMI (1984)


Yönetmen: Kunt Tulgar
Senaryo: Emel Tulgar
Kamera: Sedat Ülker,Şener Işıklar
Yapım: Kunt Film/Turan Çalımer,
Kunt Tulgar

Ses Mühendisi: Kunt Tulgar, Montaj Senkron: Necdet Tok, Renk Uzmanı: Aslan YTektaş, Laboratuvar: Bumin Timurtaş, Sadettin Cankurt, Reji Asistanı: Arif Erkuş, Kamera Asistanı: Mesut Mert,
Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Nihat Yiğit, Süleyman Turan, Ayşegül Çıdamlı, Yılmaz Köksal, Hüseyin Peyda, Oktar Durukan, Şeref Çokşeker, Süheyl Eğriboz, Yıldırım Gencer, Şener Gezer, Ugo Vumera, Fatih Aktürk, Selahattin Fırat, İbrahim Kurt, Hasan Yıldız, Niyazi Gökdere, Mehmet Uğur, Sönmez Yıkılmaz, Çettin Başaran, Hakkıı Kıvanç, Cihan Can, Adnan Kanal, Adil Kanal, Sami Akın,

Konu: Film, babasını aramak için İstanbul’a gelen Uzakdoğulu bir karatecinin maceralarını konu alır. Lung, bir gemi kaptanı olan Murat ile Liu-Chin’in oğlu olarak dünyaya gelir. Ancak babası bir gemi kazasında, annesi ise doğum sırasında ölen Lung kimsesiz kalır. Kurallar gereği bir tapınağa verilen Lung, burada dövüş sanatlarını öğrenerek yetişir. Usta bir dövüşçü olan Lung, günün birinde İstanbul’dan bir mektup alır. Bu mektup babasını bulması için Lung’u İstanbul’a çağırmaktadır. Babasını bulmak amacıyla bir gemiye işçi olarak yazılan Lung’u İstanbul’da türlü maceralar beklemektedir. (Hasan Sakın)

DOST YARASI (1984)



Yönetmen: Kemal Kan
Senaryo: Yücel Uçanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek
Yapım: Yaşam Film/Gazanfer Dirlik

Oyuncular: İzzet Altınmeşe, Alev Sayın, Tuğrul Meteer, Eray Özbal, Ferda Ferdağ, Münir Özkul, Baki Tamer, Diler Saraç, Gündüz Akar,

Konu: Film, aynı kadına âşık olan iki kardeşin öyküsünü konu edinir. Çocuk yaşta ailesini kaybeden İzzet kardeşiyle birlikte zorlu bir yaşam mücadelesi verir. Bir gazinoda şarkıcılık yaparak kardeşini okutmaya çalışır. Ancak kazancı evi geçindirmeye yetmez. Yaşadığı ekonomik sıkıntıların da etkisiyle hasta olur. Daha iyi şartlarda yaşamak için evlenmeyi düşünür. İzzet’in eş adayı ise, bir süre mektup arkadaşlığı yaptığı Alev’dir. Ancak henüz birbirini tanımayan ikilinin ilişkisi rastlantılar yüzünden başlamadan bitecektir. (Hasan Sakın)


DİL YARASI (1984)


Yönetmen: Yaşar Seriner
Senaryo: Suphi Tekniker
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan Engin
Yapım: Ömür Film/Ergun Hekimoğlu,
Mahmut Hekimoğlu

Oyuncular: Orhan Gencebay, Yaprak Özdemiroğlu, Tuncer Necmioğlu, Hayati Hamzaoğlu, Menderes Samancılar, Hülya Tuğlu, Muazzez Kurdoğlu, Nuran Akoy, Necdet Yakın, Ali Karagöz, Niyazi Gökdere, İbrahim Kurt, Erdoğan Uçkaya

Konu: Kan davası nedeniyle biri öldürülür, ölenin ailesinin büyük başı ihtiyar cadının yönlendirmesiyle acele intikam almaya karar verilir. Aradan tam yirmi beş yıl geçer, ihtiyar cadı hala ilk günkü sözlerini tekrarlamakta, "Hadi, acele edin, kanımız yerde kalmasın," diye şiddetli çığlıklar atmaktadır Yirmi beş yılın sonunda piyango nihayet Orhan'a çıkar ve Orhan babasının intikamını almak için İstanbul'a gider.

Orhan'ın İstanbula geldiğinde ilk aklına giren şey, bu koca kentte gözüne ilk çarpan şey, kanlısının kızıdır. Daha da güzeli, akşam gittiği gazinoda, yirmi beş yıldır aradıkları katil Rıfat'Ia (Hayati Hamzaoğlu) burun buruna gelir. Parası çalındığı için hesab ödeyemeyen, gar-sonlardan dayak yemek üzere olan Orhan'ı gören ve nedense kanı kaynayan Rıfat hem kahramanımızın borcunu ödeyecek hem de yanında "koruma" olarak iş ve bununla birlikte yatacak bir yer verecektir. Kemal'in evini paylaşan Orhan bu ailenin içinde yer bulduğundan, Kemal'in kızı Hülya'yla (Yaprak Özdemiroğlu) Orhan arasında bir günde aşk doğacaktır.

Daha da tuhafı, öldüreceği adamın resmi elinde olan Orhan'ın iç içe yaşadığı, her an yüzüne baktığı, hatta kızını alacağı adamı, simaen hiç değişmemiş olmasına karşın tanımaması, tanıyamamasıdır. Ancak sonunda beklediğimiz olacak, sevenler birleşemeyecek, kanlısını öldüremeyen Orhan'ı da küçük amca oğlu öldürecektir. . (Vadullah Taş)


DEV KANI (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Foto Direktörü: Sedat Ülker
Yapım: Anıt Film/Mehmet Karahafız
Prodüksiyon Amiri: Cihat Karahan, Anıt Işık Servisi: Rıfat Yurtçu, Sesleri Alan: Kunt Tulgar
Kunt Film stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Leyla Somer, Erol Taş, Damla Coşkuner, Hüseyin Peyda, Gül Sarı, Baykal Kent, Saydın Haberdar, M. Ali Güngör, Mehmet Uğur, Yılmaz Kurt, Mehmet Samsa,

Konu: Filmde, bir çeteyi çökertmek için polisle işbirliği yapan bir adamın hikâyesi anlatılır. Murat, gerilla olarak savaştığı dönemde arkadaşlarının hayatını kurtarır. O günden sonra yaşadıklarını unutamaz. Sokaklarda başıboş vakit geçirir. Komiser Ali, uyuşturucu çetesinin başını yakalamak ister. Ancak bir türlü büyük patronun kim olduğunu bulamaz. Son çare olarak birini yem olarak kullanmaya karar verir. Bir gece nezarete atılan Murat’a bu işi teklif eder. Murat, uyuşturucu çetesini çökertmek için polise yardım edecektir. (Meltem İşler Sevindi)


DERTLERİN SAHİBİ (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Fikret Tınaz
Foto Direktörü: Hüseyin Ererez,
Kurgu: Necdet Tok
Yapım: Olimpiyat Film/İsmet Özatalay

Oyuncular: Hüseyin Altın, Nesrin Çilem, Hayati Hamzaoğlu, Kadir Savun, Sümer Tilmaç, Güneş Olcay

Not : Döneminin önde gelen arabesk ses sanatçısı olan Hüseyin Altın 1981 yılında 2 film, 1984 yılında ise 5 film çekmiştir. Filmde rol alan kadın oyuncu Nesrin Çilem ise bir filmle sanat yaşamını noktalamıştır.

Konu: : Film, yıllar sonra babasını bulan bir gencin yaşadıklarını konu alır. Mafya babası Hamza karısını kaybedince oğlu Hüseyin’i bir dostuna emanet eder. Hamza’nın amacı oğlunu yeraltı dünyasından uzak tutmaktır. Hüseyin bu nedenle yıllarca babasının öldüğünü bilerek büyür. Delikanlılık çağına gelen Hüseyin, Almanya’ya giderek bir meslek edinmeye karar verir. Almanya’da bir yandan şarkıcılık yaparken diğer yandan da fabrikalarda çalışır. Ancak günün birinde Hüseyin’in bir motosiklet çetesi tarafından öldürüldüğü haberi gelecektir. (Hasan Sakın)


DELİ FİŞEK (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Foto Direktörü: Sedat Ülker
Kurgu: Necdet Tok
Yapım: Anıt Ticaret/Mehmet Karahafız

Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Renk Uzmanı: Arslan Tektaş, Anıt Işık Servisi Rıfat Yurtçu, Cumali Prodüksiyon Amiri: Cihat Karahan, Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Bahar Öztan, Erol Taş, Hüseyin Peyda, Baki Tamer, Nejat Gürçen, Tevhit Bilge, Nilay Seval, Osman Betin, Serdar Bora, Aydın Haberdar, M. Ali Güngör, Mehmet Uğur, Yılmaz Kurt, Mehmet Samsa

Konu: Tarihi eser kaçakçılığıyla mücadele eden bir polisin macerası


DARBE (1984)


Yönetmen: Osman Nuri Ergün
Senaryo: Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni, Aytekin Çakmakçı
Yapım: Uzkan Film/Ahmet Uz

Oyuncular: Salih Güney, Bahar Öztan, Bülent Bilgiç, Nilgün Saraylı, Kenan Pars, Süleyman Turan, Renan Fosforoğlu, Ekrem Dğmer, Baki Tamer,
Fono Film stüdyolarında hazırlanmıştır

Konu: Konu: Film, çocuk sahibi olamayan bir ailenin öyküsünü konu edinir. Gül, iki çocuğunu doğum sırasında kaybettikten sonra psikolojik sorunlar yaşamaya başlar. Üstelik doktorlar son gebeliğinin de tehlikede olduğunu ve bundan sonra çocuk sahibi olamayacağını söyleyince Gül intihara kalkışır. Murat ise karısını türlü yalanlarla oyalarken bir yandan da çare arar. Bu sırada Gül’ün doğum yapacağı hastanede kanundışı yollarla bebek ticareti yapıldığını öğrenen Murat yüklü miktarda para karşılığında bir bebeği evlat edinmeyi plânlar. Gül ise sorunsuz bir doğum geçireceğini sanmaktadır. Doğumun olacağı gün her şey plânlandığı gibi gider. Ancak Murat ve Gül’ün mutluluklarına karşılık bebeği satan tarafta tam anlamıyla bir dram yaşanmaktadır. (Hasan Sakın)


DAMGA (1984)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi,
Yapım: Uzman Film/Kadir Turgut Ferit Turgut
Erler Flm/Türk İnanoğlu

Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Montaj, Senkron: Nevzat Dişiaçık, Laboratuvar: Mustafa Oruç, İsmail Aksu, Metin Çeşmebaşı, Set Ekibi: İsmail Kündem, İbrahim Kul, Ahmet Topal, Prodüksiyon Amiri: Ertan Güntav, Yönetmen Asistanları: Nezih Tunar, Kemal Seden, Kamera Asistanı: Erdal kahraman, Işık Şefi: Turgut Köse, Yapım Yönetmeni: Fikret Ertuğrul, Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.

Oyuncular: Tarık Akan (Cengiz), Yaprak Özdemiroğlu (Ümran), Coşkun Göğen (Cemil),Yusuf Sezgin, Hayati Hamzaoğlu, Salih Kırmızı, Berrin Tuncel, Sümer Tilmaç, Osman Alyanak, Sırrı Elitaş, Sebahat Işık, Negatif Montaj: Mu-zaffer Karataş, Ömer Aksu,

Konu: 'Müzmin bekâr' Cengiz nihayet evlenmeye karar vermiştir. Ümran ile bir hafta sonra düğün evine gireceklerdir. Ama bu sırada kızda gözü olan bir Baba'nın kötü adamları onu Belgrad or-manlarına kaçırıp ırzına geçmezler mi? Ve daha da kötüsü, renkli bîr 'hafta sonu' gazetesinin foto muhabiri, kızın resimlerini çekip onu ele güne rezil etmez mi? Nolacak şimdi? Elbette gerçek hayatta olmayacak ne olursa. Yani kendi halindeki desinatör Cengiz, eline silah alıp üç "canavar"ı da birer birer temizleyecektir.

► Osman Seden, sinemamızın yaşını başını almış, 'ahlâkçı' ve 'muhafazakâr yönetmenlerindendir Ama nedense 'tecavüz' hikâye!eri anlatmaya bayılır, "Çirkin Dünya"dan yönettiği tüm arabesk filmlere, kahraman hep 'tecavüze' uğrayan' bir yakınının intikamını almayı dener. 45 milyonluk Türkiye'de başka konu yok mudur? "Ey Seden diyeceğim geliyor. "Hâlâ bu tür hikâyeler anlatmak, üstelik 'tecavüz' sahnesini film boyu yineleyerek, bir yandan da Yaprak'in göğüslerini sergilemek, senin gibi yaşını başını almış bir yönetmene yakışıyor mu?" Diyeceğim ama, Seden nasıl olsa beni dinlemez. Bırakalım, o bildiği yolda devam etsin... “Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinmemamız”