Yönetmen: Engin Ayça
Senaryo: Macit Koper, Engin
Ayça
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan
Engin
Müzik: Melih Kibar
Işık Şefi: Naci Temel
Yapım: Varlık Film/Lokman
Kondakçı
Çevre Düzenleme: Deniz
Özen, Yardımcısı: Dilek Oktar, Işık: Dünya Filmcilik Işık
Srervisi, Naci Temel, Ali Menyet, Cengiz Yaşar. Set: Bedri Uğır, Hasan
Yılmaz, Yönetmen Yar-dımcısı: Jan Brindizi, Kamera Yardımcısı: Haluk
Bener, Fotoğraf: İlhan Arkan, Yapım, Yönetim: Gülsen Tuncer,
Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Laboratuvar: Yahya Öztürk, Baskı: Zekeriya
Şahin, Renk Uzmanı: Adnan Şahin, Seslendirme Yönetmeni: Mustafa
Alabora, Efektler: Sudi Yılmaz, Kurgu: Celal Köse, Şar-kı Sözü
ve Yorum: Gülsen Tuncer
Fono Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir
Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Hakan Balamir, Mehmet
Akan, Kemal Toroman, Oktar Durukan, Kenan Bal, Şener Gezgen, Tufan Balamir,
Savaş Ustay, Selahattın Koca, Cengiz Yaşar, Çocuk Oyuncu: Begüm Örnek
Konu: Melek (Hülya Koçyiğit), küçük kızı Gülcan'la
(Begüm Örnek) kasabadaki bağ evinde dört yıldan beri yalnız yaşam sürmektedir.
Çünkü kocası Recep (Mehmet Akan), işlediği bir suç nedeniyle hapistedir.
Kocasının
özgürlüğüne kavuşacağı günlerde sıvaları dökülmüş evini onarmak ister. Ve bu iş
için kayın biraderi Hasan, Ahmet ustayı (Hakan Balamir) bulur. Ahmet Usta, işe
başladıktan bir süre sonra, Melek'le ilgilenmeye başlar. Ve bir gün duygularına
hakim olamayıp kadına tecavüz eder. Önceleri bu olayı nefretle karşılayan genç
kadın, bir süre sonar yıllardır uyuyan cinselliğinin farkına varır. Bu kez, isteyerek
Ahmet'le ilişkiye girer. Çünkü ilk kez kadınlığını hissetmeye başlamıştır. Bir
gün kocası Recep hapis-ten çıkıp gelir. Karısına ve çocuğuna kavuşan Recep,
mutludur. Ancak, karısındaki değişiklik dikkatini çeker. Ve bir gün Recep,
cinsel tutkuların esiri olan karısıyla Ahmet Ustayı yakalar. Ahmet, gözünü
kırpmadan Recep'i öldürür.
Ödül: 1988 yılında;
"Bez Bebek",
Ankara 1. Film Şenliğin'nde "ilk filmler yanşması'nda
►"en iyi 2. film"
► Engin Ayça, "en iyi
senaryo" ödülü .
8. Uluslurarası Amiens Film
Şenliği’nde (Fransa)
►Hülya Koçyiğit, "en
Iyi kadın oyuncu "
v “Sıradan Değil Bilinçli
bir Yalınlık”
"Bez Bebek", bize
Ege yöresinde bir küçük kasabanın kıyısında geçen bir hikaye anlatmaya başlıyor.
Melek ve küçük kızı, uzaklardan bir yerlerden dönüp gelecek olan erkeği
bekliyorlar... Bu arada eskiyip dökülen evlerini onarmak için Melek, kayın
biraderinin yardımıyla bir usta buluyor. Ahmet usta, duvarları sıvayıp boya
vurmak, eve bir el vermek için uğraşıyor. Bu ara Melek günlük işlerini
yaparken, küçük kız da bezden bebeğine öyküler anlatıyor, dertlerini açıyor...
Engin Ayça,
bize hikayesini alabildiğine sakin, yumuşak bir tempoyla anlatıyor. Yaşamın
gerçek ritmini buluyorsunuz sanki; bu küçük sakin çevrede bir kaç kişi
arasındaki ilişkiler alabildiğine dura-ğan, sıradan bir seyir izliyor. Batan
günün, geçip giden bulutların, kuşların böceklerin üzerinde de duruyor kamera
sanki Yılmaz Güney'den beri ilk kez doğal çevreye, kuşlara, hayvanlara bu denli
dikkatli, duyarlı bir anlatımla karşılaşıyorsunuz. Ancak bütün bu durgunluk,
durağanlık altında bir şeylerin kıpır kıpır oluştuğunu, donuk görünüşlü
kişilerimizin içinde fırtınalar kaynaştığını, bir dramın patlak vereceğini
seziyorsunuz. Ayça sakin sineması içinde bu "potansiyel tehlikeyi bize
sezdirmek başarısını gösteriyor.
Ve birden, hiç beklenmedik
bir anda Ahmet usta Melek'e saldırıyor, kadını tüm direnmelerine karşın teslim
alıyor. Sahnenin fil-min yumuşak, sakin gelişim içinde birden ortaya çıkışının
içerdiği dramaturji ustalığı kadar yalnızca iki uzun çekimle verilmesindeki
teknik ustalığa da hayran oluyorsunuz. Sonra gerçek bir zabıta olayından
alınmış hikayenin düğümleri gelişmeye ve ortaya bir tür "köy
polisiyesi" ya da taşra kara filmi çıkmaya başlıyor. Filmin son
bölümlerinde ise sanki bir rastlantı gibi, bir "kaza eseri" gibi
başlayan karanlık, karmaşık bir ilişkinin bir büyük tutkuya dönüştüğüne de
tanık oluyorsunuz.
Engin
Ayça'nın ilk fılmi, aslında sıradan bir küçük hikayenin iddiasız, yalın biçimde
anlatılmasına dayanıyor. Ama ne düşünülmüş bir yalınlık, ne görkemli bir
iddiasızlık. Son derece özlü, ekonomik, ama çok uğraşıldığı belli, çok hoş bir
senaryodan, yine çok ölçülü, çok ekonomik ama hepsi çok yerinde kamera hareketlerine,
özenli bir çekim planına (dekupaja) dek birçok şey Ayça'nın fılminin
yalınlığının sıradan bir yalınlık değil, istenmiş, aranmış bir yalınlık
olduğunu belirliyor. Tüm dramatik sahnelerin (tecavüz, öldürme, ikinci öldürme)
alabildiğine ekonomik, kimi zaman kameranın görüntü alanının dışında verilmesi
filmin gerilimini arttıncı bir öğe olarak çok iyi gerçekleştirimiş. Genelde
Melek üzerine yoğunlaşan filmin, sonda Ahmet ustaya yöneldiği konuşma bölümünde
hemen yalnız onu gösteren uzun çekim çok yerinde:" Aynı biçimde, Recep'in
(koca) eve dönüşünde, sonraki ilk yemekte veya Recep'in eski arkadaşlarıyla
bahçede yemek yeme sahnesindeki kamera hareketleri oldukça ustalıklı...
Ayça'nın eski usul "kararma"larla filmi bağlaması ise, bana çok sempatik
gözüktü.
Evet Engin
Ayça, ilk filminde bence çok başarılı... sevdiği, üzerinde iyice çalıştığı bir
hikayeyi yine düşünbaşlı, ama olgun bir sinemayla anlatmayı, hikayenin içerdi
tetiği seyircisine geçirmeyi başarmış. Hülya Koçyiğit ve Hakan Balamir'in son
derece usta işi oyunları, Melih Kibar'ın ancak yerlerde öykünün altını çizen
çok ölçülü müziği, Erdoğan’ın görüntüleri de filme katkıda bulunuyor. "Bez
Bebek" bir ilk fılm" değil. Her şeyiyle bilinçli bir sinema üslubunun
peşinde koşacağı belli olan bir sinemacıyı da kazandırdığı için önemli bir
film... Engin Ayça'nın sinemasıyla başlayıp uzun bir sinema yazarlığından
geçerek yöne ulaşan çabasına içtenlikle "Hoş geldin" diyorum...
“Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 326” Not: Cumhuriyet Gazetesinin
22 Ocak 1988 tarihli nüshasında da yer almıştır.
v Hülya Koçyiğit'in zaman
zaman büyük şehir kadını (bilhassa yatak sah-nelerinde ve aşk söyleşmelerinde)
tavrını andıran tavırlan ve Hakan Balamir'in iyi mi, kötü mü, yoksa hasta ruhlu
mu olduğunu bir türlü belli etmeyen, hep aynı hareketlere sıkıştırılmış oyununu
bir tarafa bırakırsak bir bağ evinin dışına çıkamayan ve bir kadının
görebildiği dünyayı bize vermeye çalışan film bu bakımdan başarılı. Ancak
yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ayça'nın birilerinin cinselliğinin farkına
varmasının bu kadar pahalıya mal olmayacağını, en azından gerçek hayatta
yaşanan olayın kaba bir aşk ve cehaletten doğduğunu unutmaması gerekirdi.
Cinselliği ve daha doğrusu birleşmeyi bir istiğrak anı gibi göstermekle herhalde
"maddeciliğin yeni mabedinin" yatak olduğunu söylemek istiyordur.
(Coşkun Çokyiğit, Maddeciliğin yeni mabedi: Yatak, Tercüman, 15 Ocak 1988).
“Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 2.cilt, syf,291”
v "Bir ilk film pek umulmayacak
ol-gunluktaki teknik ustalıklarla, sınırlı bir mekanda geçen, sıradan ve kuru
olarak nitenrebilecek konusuna, belirgin " mizansen" çabalanyla bir
"atmosfer" kazandırmanın üstesinden gelen Engin Ayça, görünürde her
şeyin alabildiğine durağan seyrettiği yalnız bir taşralı kadın yaşamından görünümler
sunarken, yüzeye çıkmayan, kıstırılmış, fokur fokur kaynayan tutkuları,
tutsak-lığı, cinselliği, sinemamızda pek alışıl-mamış bir ayrıntı
zenginliğiyle, yalın ve alçak gönüllü bir tutumla yansıtıyor. Bilinçle, bilerek
seçilmiş bir yalınlık bu. (Bkz.: Sungu Çapan, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 185,
1 Şubat 1988).
v Engin Ayça, çoğu kişinin
elinde kolaylıkla melodramın bilinen tuzaklarına düşecek olan böylesine bir
konudan düz bir çizgide gelişen bir film çıkarmanın da üstesinden gelebilmiş. Herşey
anlatımın yalınlığına paralel giden düz bir çizgide gelişip sonuçlanıyor. Hatta
tecavüz ve öldürme ve ölüm sahneleri bile bu çizginin dışına taşmıyor. Melek'in
(Hülya Koçyiğit) küçük kızıyla içerden çıkacak kocasını bekleyişi, bu sırada
evini Ahmet Ustaya (Hakan Balamir) yeniletmesi, derken usta ile aralarındaki
yakınlaşma ve bu yakınlaşmanın kaçınılmaz yaptığı öldürme ve ölümler... Hepsi
öylesine yalın, öylesine ekonomik işlenmiş ki... (Burçak Evren, Engin Ayça'dan
"Bez Bebek", Güneş, 11 Mart 1988).