Senaryo ve Yönetmen: Tunç Başaran
Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı
Müzik Süheyl Denizci
Yapım: Magnum Film / Tunç
Başaran
Sanat
Yönetmeni ve Bar Dekoru: Jale Başaran, Kurgu: Tunç
Okan, Sanat Yönetmeni: Jale Onanç, Yardımcı Yönetmen: Hülya
Orca, Yönetmen Yardımcısı: Saime Akçura, Kamera Asistanı: Ahmet
Servidal, Set Fotoğrafları: Naci özer, Labora-tuar: Ufuk Kayar,
Işık Şefi: Gürcan Küçükler, Mustafa Doğan, Makyaj: Corci, Kuaför:
Ahmet Karasu, Makyaj Asistanı: Çiğdem Usluer, Kuaför Asistanı: Gürbüz
Ulaş, Efekt: Sudi Yılmaz, Prodüksiyon Amiri: Arda Çetin, Set: Hikmet
Aydın, Ali Meyet, Mehmet İnci, Seslendirme Yönetmeni: Mustafa Alabora, (Sinefekt
Laboratuıarlarında hazırlanmış ve Yeni lale Laboratuaraında seslendirilmiştir )
Oyuncular: Aytaç Arman Barış), Meral Oğuz (Gülin),
Sharon Sinclair, Reha Yurdakul, Güler Ökten (Müşteri), Füsun Demirel
(Hasan’ın karısı), Savaş Yurttaş (Ferit), Engin İnal (Müşteri), Mücap Ofluoğlu
(Nedim), Kemal İnci (Şef Gar-son), Hikmet Karagöz, Turgay Betil (Barmen Ali),
Bülent Oran (Faruk), Nuret-tin Şen (Hasan), Uğurtan Sayıner (Kemal), Kutay
Köktürk (Patron), Hikmet Karagöz (Mahmut), Ramiz Yalçın
Konu: Günümüzde moda olan entel barlardan
birinin ve düşsel bir aşkın Öyküsü. Yağmurlu bir gecede, genç bir adam bir bara
sığınır. Bilinmeyen bir kadını beklemeye koyulur. Oysa böyle bir kadın yoktur.
Varsa da bir türlü gelmez. Genç adam, barın müşterilerini izlerken, beklediği
değil, hiç beklemediği güzel bir kadın gelir. Yan yana düştükleri barda
duygusal bir yakınlaşma başlar. Ve bu şiirli düş, kadının kocası gelip onu
alıncaya kadar sürer... Düş, yağmurlu bir sabahta yeniden bir yalnızlığa
dönüşmüştür.
Ödül:
24. Antalya
Film Şenliği'nde (1987)
"Jüri
özel ödülü”
Ø 7. Uluslar arası İstanbul
Sinema Günleri (1988) “En İyi Film”
v Tunç Başaran’ın Dönüş Filmi:
Çokluk Beyoğlu'nda toplanmış
olan "entel barlarından birinin bir gecesi... Bardaktan boşanırcasına yağan
yağmurdan kaçarak buraya sığınan bir adam, bir kadını düşler ve bekler (bekler
mi?)... Ona sürekli telefon eder (eder mi?)... Bu arada bar, gündelik
müşterileriyle dolmaktadır. Eski oyuncular, efsaneleşmiş tiyatrocular, boşanmış
çiftler, şen dullar, geveze reklamcılar, düşünen yönetmenler, "Kibar
kadın" havalarındaki randevuevi yosmaları, bir gecelik macera peşinde
koşan sonradan görme para babaları, vs. vs... Bu arada, Aytaç Arman'ın ince
yakışıklılığını taşıyan "yabancı" ile bir dönemin Türkân Şoray'ını
sürekli düşün-düren "kadın" (Meral Oğuz) arasında bir yakınlaşma
olur...
"Biri ve
Diğerleri", çok uzun bir süredir (15 yıl mı?) sinemadan kopmuş olan Tunç
Başaran'ın "dönüş filmi"... Başaran, bu 15 yılda alabildiğine
"teknik" kazanmış. (Reklamcılığın önlenemez sonucu!).. Tek bir
mekânda geçen film, ustaca geçişlerle, ustaca bağlantılarla, yumuşak bir
sürükleyicilikle anlatılıyor. Mekân tekdüzeliğini fark etmiyorsunuz bile... Ama
ya senaryo? Ne yazık ki Başaran, burada aynı düzeyi tutturamamış... Bir tür
Başaran / Edmond Rostand / Sabri Esat Siyavuşgil ortak çalışması bu...
Başaran,
Rostand'm "Sirano dö Berjerak" çevirisinden (rahmetli Siyavuşgil'in
imzasını taşıyan o güzel çeviri) o denli yararlanmış!.. Bu 'Sirano
duyarlığı", aşırı kullanılmış olmasının yanı sıra yine de filmin senaryosu
içinde en ilginç bölümleri oluşturuyor. Çünkü geri kalanı, özellikle filmin 2
başkişisi, Aytaç Arman ve Meral Oğuz arasındaki tüm konuşmalar, öylesine
sıradan, öylesine banal"... Bir "aydın filmi" yapmak savıyla
ortaya çıkan Başaran, filmine bu tür bir filmin mutlaka gereksindiği "mots
d'auteur"ü, Türkçesi ilginç, esprili, zekâ eseri sözleri, diyalogları
katamamış... Elbette Başaran bir Neil Simon değil... Yine de böyle bir film
için, sanırız biraz daha incelikli, esprili bir senaryo gerekirdi.
Biri ve Diğerleri",
ilginç bir deneme... Ama bir kez daha, sinemamızın temel eksikliği olan
senaryonun darbesini yemiş ve hedeften vurmaktan yoksun kalmış... Yine de,
umalım ki Başaran, sinemaya "kesin dönüş" yapmış olsun... (Atilla Dorsay,
“12 Eylül Yılları ve sinemamız”, syf, 213)
v Evet, mekânı, bu mekânın
oluşturduğu atmosferi ve ortaya koyduğu kişilerle değişik bir film "Biri
ve Diğerleri". Ama ne var ki (Özgüven dostumuzun dediği gibi Türk filmi
yazanlar için kaçınılmaz bir kelime bu) her değişik film tam bir başarıyı da
peşinde sürükleyip getirmiyor. Erdemleri denli, bu erdemlere yakışmayacak
kusurları ve hataları da içeriyor. Filmin en büyük hatası yada şablonu ise,
alegorik ve simgesel bir anlatımı tümüyle dışlaması. (Burçak Evren,
"Biri... Ve Diğerlerinin cesareti, Güneş, 15 Ocak 1988) ”