Senaryo : Ümit Ünal , (“Bir Beyoğlu Düşü” bölümü Demir
Özlü'nün aynı adlı öyküsünden alınmıştır)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Esin Engin
Yapım: Odak
Film / Cengiz Ergun
Kurgu/Eşleme: Mevlüt Koçak,Yardımcı
Yönetmen: Leyla Özalp, Sanat Yönetmeni: Engin
Ergönültaş, Yönetmen Yardımcısı: Sevgi Saygı, Kamera Yardımcısı: Mahmut
Yumuşak, Seslendiren: Atila Van, Seslendirme Yönetmeni: Ersan
Uysal, Laboratuvar: Sinefekt, Özel Efektler: Hilmi Güver, Cengiz
Turalı, Erdoğan Bugay, Film Baskı: Mustafa Koç, Negatif Montaj: Orhan
Turgut, Selahattin Turgut, Makyaj: Berrin Sun, Fotoğraf: Mustafa
Ziya Ülkenciler, Aydınlatma: Recep Biçer, Yardımcılar: Remzi
Biçer, Şevki Gezer, Turgut Pelit, Set Ekibi: İsmail Kündem, Enver
Kündem, İbrahim Tekin, Yapım Yardımcısı: Ahmet Altınterim, Yapım
Yönetmeni: Ahmet Şişman, (Lale Film Stüdyosunda Seslendirilmiştir),
Oyuncular: Türkan Şoray, Oğuz Tunç, Müşfik Kenter,
Fatoş Sezer, Engin İnal, Elif Yücesan, İsmet Elçi, Cihat Tamer, Tuncay Akça,
Hikmet Taşdemir, Yaşar Şener, Cengiz Tünay, Ramiz Gürsoy, Yıldız Kurtoğlu,
Dündar Aydınlı, Cevdet Arıkan, İsmet Elçi, Dündar Aydınlı, Çocuk
Oyuncular: Selim Özbabacan, Burçin Tuncay, Berhan
Ballıoğlu, Alaattin Küntay, Sibel Aktanır
KONU: Yalnızca yetimhanede büyümüş Coşkun'un
çocukluk yıllarından başlayarak ünlü sinema oyuncusu Derya Altınay'a, aşkla,
tutkuyla karışık bir hayranlık duyması çevresinde oluşan hayalleri anlatmıyor.
Bu aynı zamanda, Yeşilçam denen olayı kendine özgü yapısı ve seyircisi
üzerindeki etkileriyle birlikte ele almayı deneyen karmaşık yapılı, ilginç bir
senaryonun sinemalaştırılması... Bacak kadar bir çocukken perdede tanıştığı
Derya Allınay, küçük Coşkun'un yalnız yetimhane gecelerini süslerken, sınıftaki
en iyi arkadaşı, belki de ilk aşkı Rukiye'yi de yitirmesine yol açacaktır:
Çünkü okulu ziyarete gelen ünlü yıldız, Rukiye'yi yanına alıp götürecekti.
Yıllar sonra, Derya'nın sevgisini sıcak tutarak büyümüş ve tek amacı ona
senaryo yazmak olan Coşkun, hiç de hayallerindekine benzemeyen, yalnız,
sorunlu, olasılıkla mutsuz bir Derya Altınay’la ve onun yanında Pınar'a
dönüşmüş bir Rukiye ile karşılaşacaktır. Bu karşılaşma, genç adama aynı
zamanda Yeşilçam'ın film üretim mekanizması, sana-ta ve emeğe saygısı
konusunda unutulmayacak dersler de verecektir..,
Ödül:
24. Antalya Altın Portakal
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (6 – 9 Ekim 1987)
► En Başarılı 3. Film
► Türkan Şoray “En başarılı
kadın oyuncu” ► Çetin Tunca “en başarılı görüntü yönetmeni”
► Sinefekt “n başarılı film
stüdyosu”
Jüri Üyeleri: Hulki Saner, Feyzi Tuna,
Fatma Girik, Sami Şekeroğlu, Turgut Özakman, Hasan Türere, Faruk Bayhan,
İbrahim Altınsay, Halim Horasan.
v Ümit Ünal’ın özgün senaryosuna
dayanıyorsa da film içinde yer alan bir senaryonun yazılma aşamasında
düşüncede canlanan görüntülerde, Demir Özlü’nün “Bir Beyoğlu Düşü” öyküsü
kullanılır. Yazar, yaşlılık günlerinde (Berlin'de) İstanbul'da ki gençlik
günlerini anımsar. Baba evinden ayrılıp Be-yoğlu'nun Tünel tarafında bir daire
tutar. Orada yeni bir dünya bulacak ve zaman zaman karşılaştığı apartman
komşusu yalnız yaşayan bir gayrimüslim kadını tanıyacak ve onu sevecektir.
Peşinden kiliseye gitmeye başlar. Karşılaşsalar selam vermeyi, düşündüğü bir
gün kadın ile aynı yöne gittiklerinden bir süre onu izler. Tünel çevresinde sokak
sokak izler, bir sokakta artık onu yalnız bırakacaktır. Va1iz hazırlığı
sandığı bir takım sesler duyduğu bir gün kadın pencereyi açıp, kenarına oturur
ve kendini aşağıya atar. yazar, koşup kucağına alırsa da .... kucağında
odasına çıkarır. gelen polislerin suçlamasını kabul eder. Kadının sevgilisi
(eski sevgilisi) olduğunu söyleyen biri, evde bulunmadığı bir gün kadını
yazardan sorar ve kadını anlatır. Yazar bir gün eski sevgiliyi arar, verdiği
adreste, adamı tanımayan fakat kadına benzettiği daha yaşlı birnin davetini
kabul eder ve yine daveti üzerine sevişirler. Bunlar eski-de kalmış; yaşanmış,
bazısı düşte yaşanmış olaylardır, unutulmaz." Hayallerim, Aşkım ve Sen'de
(çocukken hayran! olduğu sinema Yıldızı ile yıllar sonra tanı-şan ve ona bir
senaryo yazan genç senaryo yıldızı (adayının) tasarladığı düşlediği bir senaryo
ile, Beyoğlu Düşü-nü kendince karşı penceredeki kadını görüp onu sever, izler,
bakışırlar yaşam kırgını kendine göre daha yaşlı kadınla
yaşanmayacak/yaşanamayacak bir aşkı paylaşırlar. “Orhan Ünser, “Kelimelerden
Görüntüye” syf, 241 ”
►
“…..Hayallerim, Aşkım ve Sen, önce bir starın filmi. Onun adeta sinemadaki serüveninin
retrospektif bir izdüşümü. Bu star Türkân Şoray olabilir mi? Ya da niye
olmasın? Uzun bir süre evli bir adamla birlikte yaşayan ve koruyucusu olduğu
bu adama her şeyini emanet eden, önce göz yaşartıcı melodramlarda oynayarak
gönüllerde taht kuran, sonra da santim santim açılıp —biraz geç de olsa— çağma
ayak uydurmaya çalışarak ayakta kalmaya çabalayan kaç star kaldı ki
sinemamızda.
Filmin kahramanı bu star da tıpkı eski bir Beyoğlu gibi
nostaljinin derinliklerinden kurtulup yeniye duyulan bir özlem haline gelme-ye
çalışıyor. Filmin bir bakıma anlatıcısı/kurucusu durumundaki genç adam ise,
yetimhane yıllarındaki ezikliği ile terk edilmişliğini daha o yıllarda izleme
alışkanlığını elde ettiği Yavrularım filmiyle giderip, bu stara ulan
dayanılmaz ve karşı konulmaz hayranlığını biriktirmeye başlıyor. Ama olgunlaşıp
sinemaya ve bu stara olan hayranlığından senaryo yazma aşamasına geldiği zaman
bile Yavrularımın Nuran'ı ile, argolu filmlerin Melek'i peşini bırakmıyor.
Adeta yaşamının ve senaryosunun her aşamasında onlarla birlikte olup iç içe
yaşıyor Oysa ki genç adam Coşkun, yetimhane yıllarını çok gerilerde bırakmış,
argolu filmlerin Melek'ini ise hocasına armağan ederek, bu starların
günümüzdeki uzantı-sı ya da çağdaş versiyonu olan Derya Atlınay'ın peşine
takılmıştır. Tek amacı ona ulaşabilmek, yazdığı senaryoda oynamasını
sağlamaktır. Çünkü bu kez ulaşılmak istenen star Derya'dır.
Aynı oyuncunun üç evresi ile
özdeşlenip iç içe olmak, sonra da bu oyuncu adına hesaplaşma içine girmek
gerçekten çok ilginç bir buluş. Düş ile gerçeğin birlikte harmanlandığı, düşün
gerçek, gerçeğin ise düş olduğu gidip gelmelerde yalnızca bir starın kişisel ve
sinemasal yaşamı irdelenmiyor, aynı unda bu starla hayranı arasındaki
ilişkiler/beğeniler yumağı da yavaş yavaş açılarak su yüzüne çıkıyor.
Hayallerim, Aşkım ve Sen'in
bir diğer ilginç tarafı İse şimdiye dek hiç yapılmamış bir Yeşilçam
eleştirisini içermesinden geliyor. Gerçekten de filmde yalnızca star olgusu
değil, bir Yeşilçam düzeni de -belki de filmin en gerçekçi yanı- eleştiri
süzgecinden geçirilip kimi kirli çamaşırları su yüzüne çıkartılıyor. Gerçi bu
eleştiri süzgecinden geçen şeyler beylik, bilinen şeyler, ama yine de ilk kez
bir yerli yapımda ele alınıp inceden inceye alayla süz konusu ediliyor. Atıf
Yılmaz iğne ile çuvaldızı elden ile dolaştırarak bir balcıma düşsel bir fantezi
gibi ördüğü olaylar zincirlemesine ironisini eklemekten çekinmiyor.
Hayallerim,
Aşkım ve Sen, hiç kuşku yok ki bir çırpıda yadsınacak ya da bunun tam tersi
hemencecik kabullenip "mevsimin en iyi filmlerinden biri" olarak
lanse edilecek bir çalışma değil. Aralarda kalan; Türkan Sultan'ın sinemaya
bilmem kaçıncı kez tekrar dönüşünü kendi öz yaşamına benzer bir olaylar demeti
ile kutlayan, çok şeyler söylemek isteyip de bunları kurgu kargaşası içinde
adeta bilerek anlaşılmaz kılmak isteyen çok ama çok "kendine özgü"
bir film. Ama yine de her Atıf Yılmaz filmi gibi kayıtsız kalınmayacak,
düşündürme dozu iyi ayarlanmış eğlencelik bir gösteri. Hayallerim, Aşkım ve
Sen, anlattıkları bir yana, belki de eski Beyoğlu görünümünü —mekan olarak—
olayların içine yerleştirerek en iyi yansıtan ve duyuran bir film olma
özelliğini de taşıyor. “Burçak Evren, Türk Sinemasında Yeni Konumlar”
►
"Hayallerim, Aşkım ve Sen", 1980'Ierde sinemamız için iki önemli akımın
ve yeniliğin öncülüğünü yapan Atıf Yılmaz'ın bu iki tavrını yeni bir filmde,
yeni bir birleşimle sürdüren çabası... Gerçekten de 1980'lcrde Yılmaz, bir
yandan kadını odak noktası olarak alan "kadın filmlerinin öte yandan
fantezi öğesini hafif gerçeküstücü dokunuşlarla da besleyen ve klasik Yeşilçam
türlerini zorlayan biraz gizemli, biraz da fantastik yapıda filmlerin
öncülüğünü yaptı. Bu filmlerin kazandığı şaşırtıcı başarıdan cesaret alan Yılmaz,
araştırmalarım, giderek cüretini daha ötelere götürüyor. "Hayallerim,
Aşkım ve Sen" bu açıdan daha da uç bir örnek,,. Çünkü bu film, yalnız
Yeşilçam mantığını değil, düpedüz Aristo mantığını da zorlarken, bir adım daha
ileri gidiyor, tüm bir Yesilçam mitolojisini de, kuşkusuz o mitolojinin
oluşmasına katkıda bulunmuş ve onu ayakla tutmuş seyircisiyle birlikte, iyicene
eleştiriyor, alaya alıyor. Bakalım, klasik Türkân Şoray ve de Yeşilçam
seyircisi, bu filmİ nasıl karşılayacak, meraka değer!..”Atilla Dorsay “12
Eylül Yolları ve Sinemamız”
v Ve Atıf Yılmaz, düş
dünyasının pencerelerini bir kez daha aralıyor Hayallerim, Askım ve Sen ile...
Benzer bir anlayışın ürünleri olan Adı Vasfiye ve Aaahh Belinda'nın
eleştirmenlerden övgü, seyir-cilerden ise ilgi görmesinin sonucu Yılmaz, yoluna
devam ediyor. Az şey değil, hem star oyuncuları oynatarak gişe rekorları
kırmak, hem de böylesine tecimsel amaçlı filmlerden övgüler almak. Ama Yılmaz'ın
fılmografisini incelediğimizde buna benzer anlayışın birçok örneğini görmek
olası, Çünkü Yılmaz, "her devrin adamı" deyimini doğrulayacak denli
piyasanın koşullarını bilen ve bu koşulları biraz ustalık, biraz da emelleri
tavlayacak biçimde birleştirerek sunan bir yönetmen. Kuşkusuz bu. yargılarım,
Yılmaz'ın erdemleri olduğu kadar, kusurları olarak da değerlendirilebilir.
Fantezi buketi halinde
sürdürmeye devam ediyor. Sanırım "artık bıktık" deyinceye dek de
sürdürecek. Ama hemen belirteyim, Hayallerim, Aşkım ve Sen; Aahh Belinda' dan
sonra biraz yavan ve zorlama bir film gibi geldi bana. Henüz bıkmadım/bıkmadık,
ama o sınıra yaklaştığımızı da fark ediyor gibiyiz.
Genç, yeni ve yetenekli
senaristlerimizden Ümit Ünal'ın elinden çıkma senaryo, perdedeki kahramanla bir
bakıma öz-deşleşme (daha doğrusu «şın İlgi duyma) açısından şaşılacak denli
Woody Allen'ın Kahire'nin Mor Gülü 'ne benziyor. Ya da daha iyimser bir
yaklaşımla bu filmi gereğinden fazla anımsatır gibi oluyor. Tabii
yanılabilirim. Ama ne var ki, filmin bende bıraktığı ilk izlenim bu oldu.
Hayallerim,
Aşkım ve Sert, önce bir starın filmi. Onun adeta sinemadaki serüveninin
retrospektif bir izdüşümü. Bu star Türkân Şoray olabilir mi? Ya da niye olmasın?
Uzun bir süre evli bir adamla birlikte yaşayan ve koruyucusu olduğu bu adama
her şeyini emanet eden, önce göz yaşartıcı melodramlarda oynayarak gönüllerde
taht kuran, sonra da santim santim açılıp —biraz geç de olsa— çağma ayak
uydurmaya çalışarak ayakta kalmaya çabalayan kaç star kaldı ki sinemamızda.
Filmin kahramanı bu star da
tıpkı eski bir Beyoğlu gibi nostaljinin derinliklerinden kurtulup yeniye
duyulan bir özlem haline gelmeye çalışıyor. Filmin bir bakıma
anlatıcısı/kurucusu durumundaki genç adam ise, yetimhane yıllarındaki ezikliği
ile terk edilmişliğini daha o yıllarda izleme alışkanlığını elde ettiği Yavrularım
filmiyle giderip, bu stara ulan dayanılmaz ve karşı konulmaz hayranlığını biriktirmeye
başlıyor. Ama olgunlaşıp sinemaya ve bu stara olan hayranlığından senaryo yazma
aşamasına geldiği zaman bile Yavrularım’ın Nuran'ı ile, argolu filmlerin
Melek'i peşini bırakmıyor. Adeta yaşamının ve senaryosunun her aşamasında
onlarla birlikte olup iç içe yaşıyor. Oysa ki genç adam Coşkun, yetimhane
yıllarını çok gerilerde bırakmış, argolu filmlerin Melek'ini ise hocasına
armağan ederek, bu starların günümüzdeki uzantısı ya da çağdaş versiyonu olan
Derya Atlınay'ın peşine takılmıştır. Tek amacı ona ulaşabilmek, yazdığı
senaryoda oynamasını sağlamaktır. Çünkü bu kez ulaşılmak istenen star
Derya'dır.
Aynı oyuncunun üç evresi ile
özdeşlenip iç içe olmak, sonra da bu oyuncu adına hesaplaşma içine girmek
gerçekten çok ilginç bir buluş. Düş ile gerçeğin birlikte harmanlandığı, düşün
gerçek, gerçeğin ise atış olduğu gidip gelmelerde yalnızca bir starın kişisel
ve sinemasal yaşamı irdelenmiyor, aynı unda bu starla hayranı arasındaki ilişkiler/beğeniler
yumağı da yavaş yavaş açılarak su yüzüne çıkıyor.
Hayallerim,
Açkım ve Sen'in bir diğer ilginç tarafı İse şimdiye dek hiç yapılmamış bir
Yeşilçam eleştirisini içermesinden geliyor. Gerçekten de filmde yalnızca star
olgusu değil, bir Yeşilçam düzeni de —belki de filmin en gerçekçi yanı—
eleştiri süzgecinden geçirilip kimi kirli çamaşırları su yüzüne çıkartılıyor.
Gerçi bu eleştiri süzgecinden geçen şeyler beylik, bilinen şeyler, ama yine de
ilk kez bir yerli yapımda ele alınıp inceden inceye alayla süz konusu
ediliyor. Atıf Yılmaz iğne ile çuvaldızı elden ile dolaştırarak bir balcıma
düşsel bir fantezi gibi ördüğü olaylar zincirlemesine ironisini eklemekten
çekinmiyor.
Hayallerim, Aşkım ve Sen,
hiç kuşku yok ki bir çırpıda yadsınacak ya da bunun tam tersi hemencecik
kabullenip "mevsimin en iyi filmlerinden biri" olarak lanse edilecek
bir çalışma değil. Aralarda kalan; Türkan Sultan'ın sinemaya bilmem kaçıncı kez
tekrar dönüşünü kendi öz yaşamına benzer bir olaylar demeti ile kutlayan, çok
şeyler söylemek isteyip de bunları kurgu kargaşası içinde adeta bilerek
anlaşılmaz kılmak isteyen çok ama çok "kendine özgü" bir film. Ama
yine de her Atıf Yılmaz filmi gibi kayıtsız kalınmayacak, düşündürme dozu iyi
ayarlanmış eğlencelik bir gösteri. Hayallerim, Aşkım ve Sen, anlattıkları bir
yana, belki de eski Beyoğlu görünümünü —mekan olarak— olayların içine
yerleştirerek en iyi yansıtan ve duyuran bir film olma özelliğini de aşıyor.,