Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
27 Nisan 2020 Pazartesi
SOKAK ÇOCUĞU (1988)
Yönetmen: Melih
Gülgen
Senaryo: Safa
Önal, Melih Gülgen
Kamera: Ergun
Özdemir
Yapım: Gülgen
Film/Melih Gülgen
Oyuncular: Oya Aydoğan, Cemal Gencer, Suzan Avcı, Çocuk Oyuncu: Burak
Gülgen (D: 1978)
Konu: Kendi
hallerinde bir aile tek oğulları olan Burak’ın üzerine titremektedir. Yeni bir
araba aldıkları gece bunu kutlarlar ama eve dönüşte bir kaza olur ve baba hapse
düşer. Anneoğul yalnız ve çaresiz kalırlar. Arabanın borcu ve diğer borçlar
altında ezilirler, anne kötü yola düşürülür. Bir gün Burak annesinin ahlak
zabıtası tarafından yakalandığını öğrenir ve evi terk ederek sokaklarda yaşamaya
başlar.
SİS (1988)
Senaryo ve Yönetmen: Zülfü
Livaneli
Müzik: M.
Teodarakis, Zülfü Livaneli
Görüntü Yönetmeni: Jurgen
Jurgens
Yapım: İnter
Film/ Ülker Livaneli ve TXC Film Zürih
Kurgu: Hilmi
Güver, Kamera Asistanı: Michael Wiesweg, Jenerik: Hilmi Güver, Işık
Şefi: Recep Biçer
Oyuncular: Rutkay Aziz, Uğur Polat, Aslı Altan, Sevtap Parman, Menderes
Samancılar, Kenan Pars, Elia Kazan (Misafir oyuncu), Ülkü Tamer, Aytaç
Yürükaslan, Eray Özbal,
Konu: 27
Mayıs devrimiyle başlayıp 1970'li yıllara kadar uzanan iki ayrı siyasal dönem
içinde bir ailenin dağılma ve giderek parçalanma öyküsü. Ülkenin çalkantılı bir
dönem yaşadığı, kardeşin kardeşi vurduğu günlerde hakim eskisi avukat Ali Fırat
(Rutkay Aziz), beklenmedik bir olayın içine sürüklenir. Oğlu Murat öldürülmüştür.
Bu siyasal kargaşa ortamında onu öldüren karşıt görüşe sahip kardeşi midir?
Olaylar bu kuşkular içinde sürüp gider..
ÖDÜL:
Antalya 26. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2 –
8 Ekim 1989)
► "Sis" "en iyi 2. film".
► Menderes Samancılar "en iyi yardımcı erkek oyuncu
Jüri Üyeleri: Hürrem Erman, Türker Atakan, Sabahattin Atmaca, Yavuz Bülent
Bakiler, Rafet Bintez, Atilla Dorsay, İzzet Günay, Nuri Çetin, Doç. Dr. Faruk
Kalkan, Yavuz Turgul, Kadri Yurdatap.
10. Akdeniz Film Şenliğ'i'nde (Valenciaİspanya 1989)
► "Sis" Büyük Ödül "Altın Palmiye"yi ,
Yugoslav yönetmen Markoviç'in "Buluşma Noktası" adlı filmlyle
paylaştı.
Akdeniz. Sinemaları Buluşması'nda (Fransa 1989) Montpellier kentinde
düzenlenen yarışmada
► "Sis" büyük ödülü (Altın Antigone)
Sinema Yazarları'nın "198990 Mevsiminde en Iyi filmler
seçiml"nde
► Dördüncülük,
► Zülfü Llvaneli "en Iyi senaryocu",
► "En Iyi film müzikçisi"
► Jurgen Jurgens, Ertunç Şenkay'la "en. iyi. görüntü
yönetmeni
► Rutkay Aziz ise "en iyi erkek oyuncu" seçildi.
►"Sis", ayrıca Kültür Bakanlığ'ı ödülüyle
değerlendirildi.
*
Sis, kimi özentili anlatım biçimlerini hesaba katmazsak, yakın dönemin
olaylarına cesaretle yaklaşmayı, deneyen ve denediğini de bir ölçüde
gerçekleştiren, titiz, yürekli bir çalışmanın örneği. Bu cesur çalışmada tüm
oyuncularla olağanüstü görüntülerin ustası Jurgen Jurgens'in de büyük katkısı
var tabii. (Burçak Evren, Türk Sinemasında Yeni Konumlar, s.156, Broy Yayınları
1990). “Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü”
*
"Üstümüze bir gölge düştü oğlum"
diye konuşur filinin sonunda avukat Ali Fırat. Bu "gölge" veya içinde
yitip gidilen "sis", 1970 sonlarında Türkiye'nin içine
düştüğü/düşürüldüğü korkunç bunalımdır. Sokaklarda adım başı bir adam
vurulmakta, kaba güç kol gezmekte, siyaset çaresiz kalmış bulunmaktadır.
"Kardeşin kardeşi vurduğu" günlerdir. 27 mayıs devriminde birer çocuk
olan Murat ve Erol kardeşler, artık koca birer delikanlıdırlar. Ama filmin
hemen başında, Murat açık bir pencereden gelen "hain" bir kurşunla
vurulur. Adli tıp raporu, İki kardeşin "düşman" örgütlerden
olduklarının anlaşılması, evde kaybolan bir tabanca... Tüm bunlar, artık pek
genç olmayan, bir zamanlar "Türkiye'de işkence olmadığına" inanmış,
idealleri yorgun, yanlış davalarda haksız kararlar vermemek için hâkimlikten
istifa etmiş avukat Ali Fırat'ta oğlu Murat'ın katilinin diğer oğlu Erol olduğu
kuşkusunu uyandırır. Görüldüğü gibi "Sİs"in ana teması, lam anlamıyla
tragedyalara yakışan bir temadır. Ali Fırat, önce derinden derine İşleyen
şüpheyi reddeder. Ama sonunda, hem de katil zanlısının yakalanmasına karşın,
gerçeği öğrenmeye sıvanır. Her tragedyada olduğu gibi, gerçek kendini ancak
adım adım ele verecek ve ona yaklaştıkça, Oidipus'ta da olduğu gibi, felâketler
üst üste yığılacaktır. Fırat için artık son amaç hayatta kalan tek oğlunu,
toplumsal/siyasal mekanizmaların, inanılmaz yaygınlıktaki örgütlenmelerin,
önyargıların, kamuoyunun ve basının eşit katkılarıyla örülen "ölüm
tuzağından kurtarmaktır. Ama ölümün kol gezdiği bir İstanbul'da (bir
Türkiye'de) bu artık mümkün müdür?
Zülfü Livancli'nin politik tragedyası "Sis", bir avuç
insan arasında oluşan öyküsü aracılığıyla, bir toplumun çalkantılı bir dönemini
ana çizgileriyle perdeye getirmeyi amaçlayan yürekli filmlerden... Bir Amerikan
(veya Amerikan tara Fransız: "Ölümsüz" gibi) usulü gerilimi değil,
daha bize Özgü, daha ağır, daha yoğun bir gerilimi alttan alta sürdüren (ve
ancak İkinci yarıda belli tempo düşüklükleri gösteren) film, yakın tarihimizin
korkunç (ve korkunçluğu hep anımsanması gereken) bir döneminden yaman bir kesit
veriyor. Belki biraz fazla simgesel kalan, gerçekliğin tam köklerine inmekten
çekinen bir film,,. (Özellikle basının, polisin, yargının katkılarının
yeterince netleşmemiş olmasından söz ediyorum). Ama filmin her şeye kargın ve
her şeyin üstünde, bir ruhbilimsel irdeleme, trajik bir temele yaslanmış bir
bireysel/ailesel öykü olduğu göz ardı edilmemeli. Toplumsal çalkantıların
paramparça ettiği bu aileyi, birbirinden kuşku duyan, giderek birbirini vuran
aile bireylerini, birbirine girift olmuş acılı insan yazgılarını hep görmedik,
yaşamadık mı, 12 Eylül'e doğru dolu dizgin giden Türkiye'de? Siyasetin bunca
yozlaşması, az mı dram yarattı, az mı acılar serpti toplumun bağrına?
"Sis", bu dönemin üstüne üstüne giden yürekli bir film... Yan
tutmadan, silahlı eylemleri tümüyle yargılayarak, hoşgörüsüzlüğü hangi yandan
gelirse gelsin mahkûm ederek...
Ve bunu yaparken "sinema olmayı da hiç
savsaklamayarak,., Livaneli'nin ilk ” filmi "Yer Demir Gök Bakır"dan
çok daha yumuşak ve güvenli kamerası, bu kez hep gün doğum veya batımlarında
kavranmış bir alacakaranlık İstanbul'unu karsımıza getiriyor. Bildik, tanıdık
mekânlar, trajik öykülere sanki hiç görmediğimiz birer dekor oluşturuyor. Bir
boğaz görüntüsü, geceye ışıklarını salmış bir asma köprü bir cami silueti, görkemli
Beyoğlu levanten yapıları, bizce bilinmedik dinsel törenlerin yapıldığı eski
sokakların izbe evleri, yoksullukları içinde siyasal/ideolojik eylemlere ucuza
kiralık katiller yetiştiren sur dipleri vb. yerler. "Sis"e
alabildiğine inandırıcı, ama aynı zamanda sinemasal mekânlar oluşturuyor. Öte
yandan Livaneli şaşırtıcı bir oyuncu seçimi gerçekleştirmiştir. Rutkay Aziz,
ilk kez bu denli nüanslı, zengin bir oyun veriyor sinemada.. Sis, her karenin
yerini bulduğu, kimi aklaklıkları hemen yalnızca senaryodan kaynaklanan,
öyküsünü görkemli biçimde sinemalaştırmış önemli bir film. “Atilla Dorsay, “12
Eylül Yılları ve Sinemamız”
STRES (1988)
Yönetmen: Nejat
Gürsoy
Senaryo Soydaner
Uğurlu
Kamera Süha
Kapkı
Yapım: Soydaner
Uğurlu
Prodüksiyon Amiri:
Fikret Ertuğrul, Negatif Montaj: Kaya Ören, Seslendirme Yönetmeni: Barış
Ören, (Ören Stüdyolarında hazırlanmıştır )
Oyuncular: Hülya Erçel, Cemal Gencer, Şehnaz Dilan, Soydaner Uğurlu,
Gülten Ceylan, Agâh Hün, Gül Erdoğan, Zafer Zorlu, Tuluğ Çizgen,
Konu: Çocukları
olmayan bir ailenin evliliklerini kurtarmak için çocuk konusunda şöyle bir
ortak karar varırlar taşıyıcı anne... Kocasını bir taşıyıcı anneye kaptıran
kadının öyküsü...
SIĞINTI (1988)
Senaryo ve Yönetmen: Yücel
Uçanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Abdullah
Gürek
Yapım: Umut
Film/ Abdurrahman Keskiner
Set Ekibi: Baki
Soğukpınar, Adem Dilber, Kubilay Demirkan, Işık Ekibi: Bülent Eryılmaz,
Cengiz Yaşar, Ferman Heykel, Sesleri Alan: Gültekin Çavuşoğlu,
Laboratuar: Selahattin kaya, Mustafa Yıldız, Montaj: Turgut
İnangiray, Negatif Montaj: Mustafa Kul, Yapım Müdürü: Erol Deniz,
Kamera Asistanı: Mesut Çağdaş, Yönetmen Yardımcısı: Ali Kıvırcık,
(Yeni Lale film stüdyosunda hazırlanmıştır )
Oyuncular: Melike Zobu, Tunç Parscan, Ertaç Ünsal, Müge Selen, Şeref
Çokşeker, Seba Yılmaz, Ümit Yesin, Uğur Kıvırcık, Emre Kıvırcık,
Konu: Film,
kimsesiz genç bir kızın öyküsünü konu alır. Babasının ölümünden sonra kimsesiz
kalan Gülsüm, İstanbul’a gider. Burada babasının askerlik arkadaşı Mustafa’nın
yanına yerleşir. Bir apartmanda kapıcılık yapan Mustafa fakir bir yaşam
sürmektedir. Bu nedenle Gülsüm’ün gelişi evdekileri huzursuz eder. Apartman
işlerini üstlenen Gülsüm kısa sürede çevreye uyum sağlar. Üstelik mahalledeki
bir berberde çalışan genç Rıdvan’la duygusal bir yakınlık kurar. Bununla
birlikte Mustafa içten içe Gülsüm’ü arzulamaktadır. Gülsüm, bir emrivaki sonucu
Mustafa’yla evlenmek zorunda kalır. Ancak bu evlilik yeni sorunlara yol
açacaktır. (Hasan Sakın)
SEVİNCE (1988)
Yönetmen: Melih
Gülgen
Senaryo: Melih
Gülgen, Haşmet Zeybek
Yapım: Kısmet
Film/Hüseyin İnal
Kamera:
Serdar Selvidal, Mustafa Yılmaz, Reji Asistanı: Muharrem Özabat,
Kamera Asistanı: Bülent Terzi, Prodüksiyon Amiri: Osman Çağlar, Set
Ekibi: Hüseyin Ergüder, Selahattin Geçgel, Aydınlatma: Gülgen Film
Işık, Şef: Mahzar Eröz, Ses Mühendisi: Gültekin Çavuş,
Seslendirme: Yeni Film, SenkronMontaj: Cevat Sezer,
Oyuncular: Serpil Çakmaklı, Ekrem Bora, Diler Saraç, Yüksel Gözen,
Bülent Polat, Mümtaz Alpaslan, Yaşar Kutbay, Ahmet Açan, Günseli Özdiş, Mehmet
Aydın,
Konu: Filmde,
yaşlı bir iş adamıyla genç bir kızın aşk öyküsü konu edilir. Sedef, orta halli
bir aileye mensup genç bir kızdır. Üniversitede öğrenim gören Sedef ailesinden
uzakta bir yaşam sürmektedir. Bir gece gittiği bir barda Ekrem adında bir iş
adamıyla tanışan Sedef’in hayatı değişir. Kısa sürede duygusal olarak
yakınlaşan ikili birlikte yaşamaya başlar. Ekrem sayesinde ekonomik kaygılardan
uzak bir yaşama kavuşan Sedef’in mutluluğu uzun sürmez. Sedef, aralarındaki yaş
farkını öne süren ailesinin telkinleri sonucu Ekrem’den uzaklaşmaya
başlayacaktır. (Hasan Sakın)
SEVGİLİ BAYAN (1988)
Senaryo ve Yönetmen: Erdoğan
Tokatlı
Görüntü Yönetmeni: Ertunç
Şenkay
Yapım: Gözde
Film/Zikri Göksoy
Müzik: Claude
Larson, D. Inglessis, Kameraman: Hakan Gürtop, Yönetmen Yardımcıları:
Ümit Yesin, Perihan Özsoy, Kurgu : Sedat Karadeniz, Set Ekibi: Murat
Özlük, Engin Aydın, Işık Şefi: Mustafa Koçyiğit, Işık yardımcıları: Mehmet
Ali Gündoğdu, Mustafa Kutlu, Prodüksiyon Amiri: Erol Emerle, Sesleri
Alan: Erkan Esenboğa, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuar:
Şems Tokgöz, Armağan Köksal, Fehmi Acar, Arslan Tektaş, Senkron: Mustafa
Kalkan, Soner Şenbecerir, Negatif Montaj: Metin Çeşmebaşı, Ömer Aksu,
Negatif Montaj Asistanı: Fadime Yıldırım, Sultan Yıldırım, (Sineray Film
Stüdyolarında hazırlanmıştır )
Oyuncular: Serpil Çakmaklı, Erol Durak, Yıldırım Gencer, Füsun Demirel,
İsmet Üstekin, Ümit Yesin, Ertaç Ünsal, Pelinsu Pir, Ertaç Ünsal, Erol Emerle,
Akın Atabey,
Konu: Filmde,
bir kadının kocasından miras kalan sinema salonlarını işletmeye çalışması
anlatılır. Melike’nin kocası işleri iyi gitmediği için intihar eder. Melike de
kocasından miras kalan sinema salonlarını işletmeye karar verir. Bu kararı
vermesine bir sinema tutkunu olan kocasının arkadaşı Alişan’ın etkisi vardır.
Ancak seyirciler artık sinemaya gitmek yerine televizyon izlemeyi tercih
ederler. Bu yüzden salonlar bomboştur. Melike ve Alişan sinema salonlarına eski
canlılığını kazandırmaya çalışırlar. (Meltem İşler Sevindi)
SEVGİLER ÇİÇEK GİBİ (1988)
Yönetmen Ferdi Tayfur
Senaryo Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni Serdal Servidal
Müzik Ferdifon Plakçılık A. Ş.
Yapım Emek Film /Nazmi Özer
Set Teknisyenleri: Selim Acar, Ahmet Mersinli, Ali Yılmaz, Işık Şefi: Nuri
Akçabay, Yardımcıları: Zafer Kutlu, Orhan Erdağı, Laboratuar Şefi: Tümay
Rızai, Laboratuar: Şems Tokgöz, Armağan Köksal, Fehmi Acar, Arslan
Tektaş, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Ses Mühendisi: Erhan
Esenboğa, KurguSenkron: Necdet Tok, Kurgu Asistanı: Mustafa
Kalkan, Soner Şenbecerir, Çetin Yaman, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Metin
Çeşmebaşı, Görüntü Asistanları: Ali Gündoğdu, Yrd. Asistan: Emrah
K, Yönetmen Asistanları: Ahmet Güleryüz, Halis Yıldız,, Yapım
Görevlisi: Rauf Ozangil, Yardımcı Yönetmen: Tarık Günlü, (Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)
Oyuncular:
Ferdi Tayfur, Nalân Türkoğlu, Sibel Savaşcıoğlu, A. Selçuk İlkani Nur İncegül,
Cengiz Sezici, Fatoş Sezer, Yusuf Çetin, Fahri Aktürk, Saim Yılmaz, Birol Işın,
Konu:
Filmde, kardeşini kaybeden bir adamın yaşadıkları anlatılır. Ferdi, zihinsel
engelli olan kardeşi Oya’yı tedavi ettirmek için İstanbul’a gelir. Tedavi
sürecinde bir gazinoda şarkıcılık yapar. İşe gittiği zamanlarda kardeşi evde
yalnız kalır. Bir gün eve döndüğünde kardeşini bulamaz. Kaybolduğunu düşünerek
polise başvurur. Bir süre sonra kardeşinin öldürüldüğü haberini alır. Ferdi,
kardeşinin katillerinden intikam almaya çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)
25 Nisan 2020 Cumartesi
SENiNLE iLK DEFA (1988)
Yönetmen: Kaya
Ererez
Kameraman: Kaya
Ererez
Senaryo: Safa
Önal
Yapım Rüzgar
Film/Kaya Ererez
Müzik: Cahit
Berkay, Kamera Asistanı: Hüseyin Ererez, Yönetmen Yardımcıları: Sibel
Kocataş, Demet Kral, Set Teknisyenleri: Mahir Gül, Murat Ataç, Işık
Teknisyenleri: Bayram İlvur (Şef), Fazlı Sekizler, Yaşar İlvur, Prodüksiyon
Amiri: Erol Emerle, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Renk Uzmanı: Sabahattin
Hoşses, Laboratuar: Şems Tokgöz, Armağan Köksal, Aslan Tektaş,
Senkron: Metin Çeşmebaşı, Soner Şenbecerir, Negatif Montaj: Ömer
Aksu, Fatma Yılmaz, Dublaj Yönetmeni: Erhan Yazıcıoğlu, Montaj: Sedat
Karadeniz,
(Sineray Film
stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)
Oyuncular: Emrah, Şehnaz Dilan, Birsen Yıldız, Gökhan Mete, Diler Saraç,
Orhan Çağman, Şeref Çokşeker, Bayram İlvur, Mürvet İşbilir, Hale Haykır, Sabahat
İzgü, Vahit Gündoğdu,
Konu: Köyünden
şehre okumaya gelen Emrah bir pansiyona yerleşir aynı pansiyonda üniversitede
okuyan bir kızla tanışır birbirlerine aşık olurlar ama her zaman olduğu gibi
araya sorular girer .
SEN VE BEN (1988)
Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Aydın
Konu: İlhan Engin
Kamera: Erdoğan Engin
Yapım: Emek Film/Nazmi Özer
Banyo: Selahattin
kaya, Mustafa Yıldız, Montaj: Yusuf Aldırmaz, Negatif Montaj: Mustafa
Kul, Sesleri Alan: Gültekin Çavuş, (Yen Lâle Stüdyosunda
Hazırlanmıştır.)
Oyuncular: Serpil Çakmaklı, Tolga Savacı, Sühan Baydar, Saadet Gürses,
Seval Ayral, Memduh Ünsal, Ali Güney, Aylin Kuraloğlu,
Konu: Film,
oyuncu bir kadınla genç bir adamın aşk öyküsünü konu alır. Ünlü sinema oyuncusu
Serpil, bir film çekimi sırasında Mehmet adında bir gençle tanışır. İkili kısa
sürede duygusal olarak yakınlaşır. Ancak ikilinin yaşadığı ilişki basına
yansıyınca tepkiler gelir. Mehmet’in arkadaş çevresi çiftin ilişkisini
onaylamaz. Öte yandan ailesi de Mehmet’i Serpil’den ayırmaya çalışır. Önceleri
baskılarla mücadele etmeye çalışan iki genç, ilişkilerini sürdürmekte
zorlanacaktır. (Hasan Sakın)
SAPIK KADIN (1988)
Yönetmen: Orhan
Elmas
Senaryo Safa Önal ([1])
Görüntü Yönetmeni: Çetin
Gürtop
Yapım: Erler
Film/Türker İnanoğlu
Yönetmen Yardımcısı: Ümit
Hiçdurmaz, Kamera Asistanı: Hakan Gürtop, Işık Şefi: Erol
Karaşiray, Işık Ekibi: Aziz Kızkanç, İbrahim İrmik, Dublaj Yönetmeni:
Mehmet Bozkuş, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Negatif Montaj: Ömer
Aksu, Renk uzmanı: Sabahattin Hoşses, Laboratuar: Şems Tokgöz, Prodüksiyon
Amiri: Adnan İrkut, Necati Şimşek, (Sineray Film Stüdyolarında
hazırlanmıştır).
Oyuncular: Tarık tarcan, Perihan Savaş, Bahar Öztan, Tunç Parscan, Ekrem
Dümer, Hüseyin Kutman, Mesut Sürmeli, Gülten Ceylan, Faruk Savun, Ahmet
Canseven
Konu: Ahmet
(Tarık Tarcan), genç yakışıklı ve başarılı bir avukattır. Güzel eşi Nevin
(Bahar Öztan) ve küçük kızları ile mutlu bir evlilik yaşamı sürdürmektedirler.
Ahmet bir davada, savunduğu müvekkili hakkında yalan haber yazan gazeteci
Tülay’ı (Perihan Savaş) mahkemeye vermiştir. Ahmet’in eşi Nevin, kızı ile
birlikte ailesini ziyarete gider. Ahmet bir toplantıda tanıştığı Tülay ile önce
tartışır, sonra uzlaşırlar ve birbirlerinden hoşlanırlar. Tülay, güzel ve
tutkulu bir kadındır. Sonunda Ahmet zaaflarına yenik düşer ve Tülay’la birlikte
olur. Nevin eve döndüğünde Ahmet Tülay’la ilişkisini noktalamak ister. Tülay
ise, Ahmet’e iyice bağlanmış, ondan kopmak istememektedir. Genç avukatı iş
yerinden telefonla aramakta, yanıt alamayınca hırslanarak aramalarının sayısını
arttırmaktadır. Tutkusu öyle bir düzeye ulaşır ki, intihara kalkışıp Ahmet’i
yanına çağırır. Ona, ayrılığı kabullenmiş gibi davranır. Ama sözünü tutmaz,
isim vermeden Nevin’i arayıp rahatsız etmeye başlar. Bununla da kalmaz, Ahmet’i
her şeyi Nevin’e anlatmakla tehdit eder. Ahmet’i sahiplenme duygusu tüm
benliğini sarmış durumda, onu kendisinden başkasına yar etmemek için öldürmeyi
bile düşünmektedir Hatta bunu dener ama başaramaz. Ahmet Tülay hakkında bilgi
toplamaya başlar. Ve onun tehlikeli bir ruh hastası olduğunu öğrenir. Durumu
polise bildirir. Evine döndüğünde Tülay’ı eşi Nevin’le salonlarında bulur ve
dehşete kapılır. Tülay kendisini müvekkiliymiş gibi tanıtmıştır. Sonunda Ahmet
Nevin’e olanları anlatır. Bu arada Tülay yeni planını eyleme geçirir. Ahmet’in
kızını okul çıkışında teyzesi imiş gibi alır ve evine götürür. Çocuğu öldürmek
amacıyla kaçırmıştır. Fakat yapamaz ve küçük kızı geri götürür. Sonra ansızın
bir gece Ahmet’in evine gelir, bıçakla Nevin’e saldırır. Ahmet yetişir ve
Nevin’i kurtarır. Tülay kavgada ölür. Ahmet ve ailesi için kabus dolu günler
sona ermiştir…
[1]
James Dearden’in (1949) senaryosundan, Adrien
Lyne’nin (1941), 1987 yılında yönetmenliğini yaptığı “Fatal Attraction”
(Öldüren Cazibe) isimli film-den uyarlama. Bu filmde başlıca rolleri; Michael
Douglas (1944), Glenn Close (1947) ve Anne Archer (1947) oynamıştır. (Kyn:
www.imdb.com)
SANA CAN DAYANMAZ (1988)
Yönetmen: Gökhan
Güney
Senaryo: Safa
Önal
Kameraman Sedat
Ülker
Yapım: Topkapı
Film/Yaşar Tunalı
Işık: Fazlı
Sekizler, Ümit Özyurt, Set Ekibi: Engin Aydın, Adnan Yurdaer, Kamera
Asistanı: Uğur Kovan, Prodüksiyon Asistanı: Celal Konca, Yönetmen
yardımcısı: Yaşar Özdemir, Sesleri Alan: Gültekin Çavuş, Renk
Uzmanı: Hayati Akbulut, Laboratuar: Hüseyin Kuğu, İzzet tatlıcı,
Negatif Montaj: Selahattin Kılıççeken, Senkron Montaj: Cevat Sezer,
Prodüksiyon Amiri: Hüseyin Zan, (Yeni stüdyoda seslendirilmiş ve Kısmet
stüdyosunda renklendirilmiştir )
Oyuncular: Gökhan Güney, Arzu Aydın, Kenan Pars, Zafer Atlı, Ali Tutal,
Akın Tunç, Kemal kan, Baki Tamer,Fikret Çeşmecioğlu, Fikret Fırtına, Mürüvvet
İşsever, Nur Gürkan, Hüseyin Aktunç, Yaşar Kutbay, Ahmet Kostarika, Kemal Kan,
Cemal Konca, Mustafa Özkan, Yılmaz Kurt, Faruk Savun, Ali Demir, Yılmaz Tuncay,
Mehmet Uğur, Akif Kilvan, Arap Celal,
Konu: Tecavüz
edilen lokantacı kızın namusunu kurtarmak için ailesinin tüm karşı çıkmalarına
rağmen onunla evlenen bir minibüs şoförünün öyküsü…
SALINCAKTA ÜÇ KİŞİ (1988)
Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker
Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap
Öyklü: Yaşar
Alptekin, Yönetmen Yardımcısı: Ali Kıvırcık, Yapım Sorumlusu: Osman
Çağlar, Özgür Müzik: Cahit Berkay, Kurgu : Sedat Karadeniz,
Oyuncular: Yaşar Alptekin, Özlem Savaş, Atilla Saral
Konu: Filmde,
aynı kadına âşık olan iki yakın arkadaşın öyküsü anlatılır. Kimsesiz olan Hakan
ve Esat üniversite sınavına girmek için İstanbul’a gelir. Sınavın olduğu
dönemde tanışıp arkadaş olurlar. İkisi de üniversiteye kabul alamayınca bir işe
girerek çalışmaya başlarlar. Ancak bir gün yaşanan talihsiz bir olayda Hakan
sakat kalır. Bu yüzden Esat arkadaşının tüm bakımını üstlenir. Beraber yaşayan
iki arkadaş, bir süre sonra aynı kadına âşık olacaktır. (Meltem İşler Sevindi)
SAHTE CENNETE VEDA (1988)
Senaryo ve Yönetmen: Tevfik
Başer
Görüntü Yönetmeni: İzzet
Akay
Müzik: Claus
Bantzer
Yapım: Emek
Film / Türk/Alman ortak yapımı
Oyuncular: Zuhal Olcay , Brigitte Janner, Ruth Olafsdottin, Barbra
Monawiecz, Ayşe Altan, Serpil İnanç, Çelik Bilge, Birgül Topçugürler
Ödül:
Strasbourg Avrupa Film Festivali’nde
► Tevfik Başer “Büyük Ödül”
KONU: Elif Almanya'da beraber olduğu kocasını öldürmüştür. Alman kadın
hapishanesine kapatılmış ve çevresindeki kadınlarla ilişkiye geçmiştir.
Birlikte yaşayıp, birlikte çalışır, aynı sorunları paylaşır. Anlaşabilmek için
Almanca öğrenir. Dışarıdaki toplumun baskısından da kurtulmuştur. Böylece yavaş
yavaş kendi kişiliğini bulmaya başlar. Bir gün tutukluluk süresi biter, ancak
dışarıya çıkma cesareti yoktur. Çünkü ya Türkiye'ye gönderilecek ve orada
ikinci kez tutuklanacaktır, ya da kocasının kan davalılarınca yakalanacak ve öldürülecektir.
Elif, bileklerini keserek ölümü tercih ederse de gardiyan kadınlar tarafından
kurtarılır. Artık Elif kendisi için tehlike dolu dış dünyanın kapısı önündedir.
Akrabalarının yanında bulunan iki çocuğunu yanına alarak, onları büyütmeyi
istemektedir. Acaba Elif'in gücü yetecek midir? Elif'in kişiliğini, umutlarını,
korkularını ustaca canlandıran Zühal Olcay'ın bu filmdeki oyunu gerçekten
mükemmeldir.
*
"Yaşamadan Ölen Kadınlar" adlı romandan uyarlanan film, Almanya da
yasayan Elif’in, kocasını öldürdüğü için 6 yıl ceza alarak hapse girmesini ve
dilini bile anlamadığı bu ülkenin cezaevinde yaşadığı korkular ve buradaki
hayatı anlatılıyor. Yabancı bir ülkede suçlu olmak, göçmen olma psikolojisi ve
yabancı düşmanlığı Zuhal Olcay’ın muhteşem oyunculuğuyla anlatılıyor. Cezaevine
girene kadar birey olduğunu, kadın olduğunu hissedememiş olan Elif, burada
Almanca öğreniyor, çalışıyor, kitaplar okuyor, yeni insanlarla tanışıyor, hatta
erkekler koğuşundan sevgilisi bile oluyor ve sürekli mı? mektuplaşıyorlar.
Kocasının kardeşleri ise onu öldürmek için hapisten çıkmasını bekliyorlar.
Filmin konusu gibi dikkat çekici olan adı aslında çok önemli bir soruyu
içeriyor: Elif’in zorla konulduğu yer mi gerçek hapishane yoksa baskıcı
çevresinin etrafına ördüğü duvar mı?
* Sahte
Cennete Veda bizlere, çöküşün, intiharın eşiğinde bir Elifi göstererek
başlıyor. Sonra bir geriye dönüşle Elif’i hapse düştüğünün ilk günlerinden
itibaren tanımaya başlıyoruz. Daha önceki yaşamına, cinayete, onun nedenlerine
ve oluşumuna pek değinilmiyor (ancak birkaç kırık dökük sözcükle). Başer, çok
akıllıca bir seçimle, bizlere kocasını öldüren bir kadının değil, kendisini,
birden dilini anlamadığı, kültürünü bilmediği, tümüyle yabancı bir çevrede
bulan bir kadının öyküsünü anlatmayı seçmiş. Öykünün çıkış noktasını olduğu
gibi varış noktasını da çok iyi belirlemiş olması, bizlere pek bir gereksiz,
fazladan kare bile içermeyen, çok ekonomik ve işlevsel bir film getiriyor.
Elif, tüm kırılganlığına, çaresizliğine karşın çökmüyor, yavaş
yavaş duruma uymaya ve iletişim kurmaya başlıyor. Önce biraz Almanca öğreniyor;
derdini rahatça anlatacak kadar... Sonra çevresinde dostlar ediniyor, karşıdaki
erkekler koğuşunda yatan bıyıklı ve onurlu bir Türk mahkumla duygusal bir
yakınlık kurmayı bile başarıyor. Ancak ağabeyinin, nadir ziyaret saatlerinin
birinde biraz açık bir giysiyi bahane ederek "orospu" muamelesi
yaptığı, çocuklarını doğru dürüst göremeyen, çıkışında Almanya' da kalma şansı
olmayan, ülkesine döndüğünde ise yeniden yargılanıp yeniden mahkum olacağını
düşünen Elif (Almanya'da sadece 6 yıl ceza yemiştir), sonunda tam bir bunalıma
giriyor.
Tevfik Başer'in bu ikinci filmi kesinlikle gösteriiyor ki
Başer bir ayrıntılar, nesneler, atmosferler yönetmenidir. Gerçek olayların
gerçek kişilerini anlatırken ve bizlere Almanya' da kırsal kesim Türk kadını
üzerine çeşitlemeler sunarken kişilerin ruhsal değişimlerine ve yaşadıkları
dramı ortaya çıkarmaya verdiği önemi, ele aldığı dar mekanların öyküdeki
işlevine, nesneler ve madddi çevre dünyasına da aynı ölçüde vermektedir.
Böylece Başer'in filmlerinde insanlar, çoğu Türk filmlerinin aksine, çevreyle
tam bir ilişki, tam bir alışveriş kurmakta ve öykümekan ilişkisi hiçbir
yadırgatıcılık veya yapaylığa yer bırakmadan gelişebilmektedir.
Başer'in dünyasının kısıtlı, giderek kısır olduğunu
söyleyenler olabilecektir. Ama ben bunlara katılmıyorum. Önemli olan,
yönetmenin anlatmak istediği şeyleri çok iyi seçmiş, saptamış olması.
Almanya'daki kırsal kesim Türk insanı (kadını veya erkeğiyle) daha sayısız
konunun ve dramın malzemesi olabilir. Başer, iyi bildiği bir çevreyi, sorunları
anlatmayı seçiiyor. Ya ne yapsaydı? "Almanya'da bir Türk yönetmeninin
yaratış sorunları" mı anlatsaydı sözgelimi? Ayakları yere basan bir
yönetmen Başer... Ve kendi dünyasını kurmakta oldukça başarılı bir yere gelmiş
durumda ... Sahte Cennete Veda, bir "kadınlar tutukevi" deyince akla
gelebilecek (ve örneğin bir Hollywood'un eşsiz örneklerini verdiği ve de
verebileceği) sansasyon, erotizm, şiddet vb. öğelere hiç yüz vermiyor. İnsanlar
arası iletişimin, sevginin mümkün ve de gerekli olduğunu savunan, olası bir
TürkAlman çatışmasına, olası ırkçı davranışlara yüz vermeyen film, bu yanıyyla
Tunç Başaran'ın Uçurtmayı Vurmasınlar'ına büyük ölçüde yaklaşıyor. Biraz fazla
iyimser mi? Uçurtma için düşünüldüğü gibi bu film için de belki
düşünülebilir... Ama bu iyimserlik, sonuç olarak umutlu bir bildiriye, bir
yaşama mesajına dönüşüyorsa ve sonuç olarak, öylesine karanlık bir ortamda bile
bir umut ışığı ufukta beliriyorsa, buna karşı çıkmak kolay Tevfik Başer,
aslında alçak gönlü ve yalın bu filme yer yer ustalıklar, incelikler
yerleştirmesini de bilmiş. Örnekse, erkek mahkumun ziyaretini, konuşma yerine
yanda çalan bir akordeonun müziğiyle eleştirmesi veya finale doğru intihar
girişimini tümüyle sessiz vermesi gibi bölümler oldukça etkileyici. Sevgili
İzzet Akay'ın "gurbet elleri"nde bu kaçıncı başarılı çalışması?
Akay'ın görüntüleri, Claus Bantzer'in müziği, tüm bir yardımcı oyuncular
kadrosu, Zuhal Olcay'ın başroldeki şaşırtıcı oyunuyla birleşiyor ve çok
anlamlı, çok yöne çekilebilir adıyla bu Sahte Cennete Veda'yı görülmesi gereken
bir film haline getiriyor. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları” syf, 130 ”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)