AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ (1990)
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Turgul, Yönetmen Yardımcısı: Jan Brindizi, Funda Aras, İlker İnanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz , Müzik: Atilla Özdemiroğlu, Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu, Yönetmen Yardımcısı:
Jan Brindizi, Asistanlar: Funda Aras, İlker İnanoğlu, Casting: İhsan
Bilsev, Grafik tasarım: Haluk Tuncay, Sanat Yönetmeni: Mustafa
Ziya Ülkenciler, Asistan: İrfan Korkmazlar, Montaj: Mehmet
Bozkuş, Işık: Recep Biçer, Asistanlar: Remzi Biçer, İbrahim İmik,
Mustafa Önen, Montaj, Senkron: Mehmet Bozkuş, Kameraman: Cem
Molvan, Asistan: Ercüment Süngü, Kamera Asistanı: Ayhan karakuş,
Prodüksiyon Temsilcisi: Adnan İrkut, Peodüksiyon Amiri: Necati
Şimşek, Makyaj: Zübeyde Erdem, Makyaj Asistanı: Serap Buluç,
Set Ekibi: Aziz Kıskanç, Sali Arslan, Alaattin İzgü, Hikmet Aydın,
Seslendirme Yönetmeni: Kahraman Acehan, Negatif Yıkama: Ufuk Kayar,
Çetin Çavan (Sinefekt Laboratuarı), Negatif Montaj: Selahattin Turgut,
Oğuz Karabelli, Kopya Baskı: Mustafa Koç, Orhan Turgut, Sincoptik: Hilmi
Güver, Erdoğan Bugay, Hüseyin Kayıkçılar, Sesleri Alan: Ercan Okan,
Miks: Erkan Aktaş, Aktüel Ses: Cem Gönenç, Fono Film Stüdyosunda
seslendirilmiştir
Oyuncular: Şener Şen (Haşmet Asilkan), Pıtırcık Akerman (Jeyan), Aytaç
Yörükaslan, Yavuzer Çetinkaya (Hakkı), Gül Onat (Haşmet’in eski karısı), Arif
Akaya, Serpil Tamur, Nubar Terziyan (Nubar), Cevat Kurtuluş (Cevat), Sami
Hazinses (Sami), Oktay Kaynarca (Tarcan), Nisan Turgul, Nergis Çorakçı, ,
Candan
Sabuncu, Başar Sabuncu, İlker İnanoğlu, Sermin Şen, Naki Turan Tekinsan,
Can Kolukısa (Latif), Nedim Doğan, Arif Akkaya (Tolga), Murat Güler (Set
işçisi), Naki Turan Tekinsav, Serpil Tamur (Betül), Nisan Turgul, Kaya Gürel
(Abdülkadir), Reyhan karaçam, Bedii Özerginli, Konuk Oyuncular: Müjde Ar, Şevket
Altuğ, Sevil Sabuncu, İlker İnanoğlu, Sermin Hürmeriç,
KONU: Yeşilçam'ın
Yeşilçam olduğu, yılda 250300 filmin çekildiği devirlerde en ağdalı cinsinden
aşk melodramlarıyla ün kazanmış bir yönetmen, yapımcılarca artık pek aranıp
sorulmamaktadır. Biraz çaptan düşmüştür anlayacağınız. O da her şey gibi
filmlerin de sinema salonlarının da seyircinin de büyük değişim geçirdiği
1980'lerin son demlerinde yakaladığı ilk fırsatta, güncel trendlere uygun
'entel' bir film çekmeye karar verir. Madem ki hiçbir şey eskisi gibi
değildir... Toplumsal içerikli, aydın işi, bunalımlı depresyonlu, sol bakış
açısına sahip bir sanat filmi olacaktır bu ve yönetmenimiz Haşmet Asilkan,
filmografisinde yeni bir döneme adım atacaktır. Ancak sonuçta tam anlamıyla
hüsran yaşanır. Haşmet Asilkan'm üzgün biçimde Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan
gibi eski arkadaşlarına Artık size rol yok' diyerek hepimizi can evinden
vurması gibi, Muazzez Tahsin Berkant ve Kerime Nadir romanlarının yerini de
sanat dergileri alacak, ön planda Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık olacaktır.
Mekanlar ise eski filmlerdeki gibi salaş balıkçı meyhaneleri ya da Hisar
sırtlarındaki ağaç altları değil, Papirüs ya da Çiçek Bar'dır. Üstelik de bütçe
kısıtlıdır, kameraman 'beş metre... üç metre. diyerek kalan filmi
hesaplamaktadır ve başroldeki oyuncu da kalasın tekidir. Eski yeni çatışmasına
dayanan tipik bir Yavuz Turgul filmi olan "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen"inde
Şener Şen, elindeki son şansı iyi kullanmaya çalışan, bir zengin kızını köşkte
rehin alan solcu gençlerin serüvenini sanat sosuna bulayarak anlatmak gibi
absürt işler peşinde koşan Haşmet Asilkan'ı muazzam bir performansla
canlandırır. Karşımızda sanki "Züğürt Ağa" ile "Muhsin
Bey"in enfes biçimde harmanlanmış versiyonu vardır ve "Aşk
Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni", toplumsalsanatsal eleştiriyle birlikte
'tutunamayan' ama ne olursa olsun 'tutunabilmek' isteyen aydınlarımızın harika
bir portresini çizer. Yönetmeni de genç aktörü de yaşlı aktörü de körleşmeye
başlayan kameramanı da yaşamın dışında kalmış tiplerdir ama ısrarla 'çemberin
içinde' olmak istemektedirler. "Allah'ım yardım et bana, çok güzel bir
film yapmak istiyorum, mahçup etme beni" diyen Haşmet Asilkan'a
kameramanının söyledikleri, 1990'lardaki sinemamızı özetler ve bazı 'eski
tüfek' yönetmenlerimizin künyesini verir niteliktedir: "Bu film iyi mi
oldu kötü mü oldu, bilmiyorum, bence önemli de değil, ama çekmek için
gösterdiğin çaba acayipti..." (TA.) Sinema En İyi 100 Film "
* Bir medya, bir sanat dalı, bir iletişim alanı, kendi kendine
bakmayı öğrendiği zaman olgunlaşmış demektir. Bu açıdan, uzun yıllar kendi
kendisini konu olarak almaktan, aynaya bakmaktan korkan sinemamızın, kimi ilk
adımlardan sonra bu mevsim içinde iki filmle, Film Bitti ve Aşk Filmlerinin
Unutulmaz Yönetmeni'yle kendisine bakmasını çok olumlu karşılıyoruz. Yavuz Turgul, bu filmle Muhsin Bey’de
"alaturka musikimiz" ve de göçüp giden "İstanbul
efendiliği" için yaptığını, "bir zamanların Yeşilçam'ı" için
yapmayı deniyor. Sonuç, çeşitli nedenlerden Muhsin Bey kadar başarılı değilse
de yeterince saygın ve ilginç Turgul'un kahramanı Haşmet Asilkan, Yeşilçam'a ve
onun kendine özgü "aşk filmleri"ne onca emek vermiş, yüzden fazla
film çevirmiş bir yönetmen. Ama bu filmleri, seyirciye ulaşmışsa da belli bir
"klik" tarafından hep horlanmış, hep dışlanmış, "haklarında bir
satır bile yazı yazılmamış", hiç ödül filan da almamış. Oysa Haşmet
Asilkan, her sanatçı gibi övgüye, takdire, yaptıklarının yankısını duymaya
"muhtaç". Bunun için, zamana uyup "tür değiştirmeye", bir
"siyasal film" yapmaya karar veriyor. Bunun için de zar zor bir
Yapımcıyı kandırıp para buluyor. Ama çekim başlayınca aksilikler çorap söküğü
gibi gelecek, "zengin babakız ile üç teröristin ilişkisini perdede
anlatmak, hiç de kolay olmayacaktır.
Filmin
iki temel kusuru var: Bir kez, özellikle Arabesk ve bir ölçüde Muhsin Bey
deneyimlerinden sonra film gülmece açısından oldukça zayıf kalıyor. Gerçi
filmin "güldürmek" diye bir amacı hiç yok. Ama seyirci bunu
kavrayıncaya dek oldukça zaman geçiyor ve filmin aslında dramatik olan yapısı
en azından ilk yarıda genel beklentinin aleyhine çalışıyor.
Bir
diğer eksiklik (veya öyle gözüken şey), Turgul'un tavrını, amacını iyice
saptamamış gibi görünmesi. Eski tarz Yeşilçam'ı mı eleştirecek ve yönetmenlerin
de her sanatçı gibi kendi kendilerini yenilemeleri gereğine işaret edecek?
Yoksa tam tersine, eskinin değerlerini mi savunacak? Ancak finalde Turgul'un
tavrı billurlaşıyor. O, eskinin aşk filmlerine, Yeşilçam melodramlarına, haklı
olarak belli bir nostaljiyle bakmakta, onların bir dönemin kaçınılmaz filmleri
olduğuna inanmaktadır. Elbette yeni şeyler yapılmalı, yeni şeyler
söylenmelidir. Ama eskiyi tümüyle yadsıyarak veya yıkmaya kalkarak değil. Hele
bir "aşk filmleri yönetmeninin bir siyasal filme soyunmasının hiçbir
anlamı yoktur. O, kuşkusuz yapmayı en iyi bildiği türü sürdürmeli, seyircisini
"ağlatmayı" denemelidir. Ağlamak ve bir film boyunca ağlayarak
"boşalmak", günümüzün gitgide maddileşen dünyasında bile kitleler
için gerekli bir tür "tedavi" değil midir? Yavuz Turgul, kuşkusuz
nostaljiyi seven bir yönetmen. Geçmişin yapaylıklar uğruna yadsınması, asıl
eleştirdiği... Haşmet Bey'in duvardaki Ayhan Işık, Sadri Alışık, Neriman Köksal
vb. resimleri indirip yerine "modern" röprodüksiyonlar asması, pikaba
Mozart koyması, Kerime Nadir'leri rafın arkalarına sokuşturması mı onu "çağdaş"
yapacak?
Onun yapa geldiği aşk filmlerinin hiç yankı uyandırmamasını,
hep "dışarıda kalmış" olmasına bağlıyor film... Evet, moda akımlara
uymamak, güncelliğin peşine takılıp gidememek, belli "klik"lere
girememek de başarısızlık nedeni olabilir. Ama yaşam sürecek ve Haşmet Asilkan,
yine "dışarıda" kalmayı sürdürse de bildiği tarzda sinema yapmaya
devam edecektir. "Devrimcilik" oynamaktan gereken dersi almış olarak.
. Turgul'un filminde "hep aşk filmleri yapılsın", "sinema kendi
kendini yenilemesin" gibi bir bildiri sezenlerden değiliz. Turgul,
incelikli bir senaryoyla, Yeşilçam'da (ve her yerde) inanmadığı şeyleri
anlatanlara, yapaylıklara, özentilere sığınanlara veryansın ediyor. Yeşilçam'ın
"kalıpları" var da güncel modaların, akımların yok mu? Hemen her
sahnesinde belli bir özeni yansıtan, ustaca yazılıp çizilmiş bu filmi görün. Ve
sinemamız üzerine, onun kendine özgü ve geçmişten günümüze temelde pek az
değişerek uzanan Yapım, çekim, çalışma, üretme koşulları üzerine biraz
düşünün... Bu filmde emeği geçenlerden özellikle olağanüstü bir oyun veren
Şener Şen'i, çok ilginç bir yetenek olarak gördüğümüz Pıtırcık Akkerman'ı,
hemen tüm yardımcı oyuncuları, Orhan Oğuz (görüntü) ve Atilla Özdemiroğlu'nu
(müzik) kutlamak isteriz. (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları” syf, 36 "
Ödül: 27. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2 – 8 Ekim
1990)
►
Atilla Özdemiroğlu, “En İyi Özgün Müzik”
Jüri Üyeleri: Şerafettin Gür, Engin Ardıç, Erdoğan Tokatlı, Erdoğan Kahya,
Ekrem Bora, Enver Özer, Avni Özgürel, Alev Olgun, Faik Cesur, Muzaffer
Hiçdurmaz, Yrd.Doç.Cem Odman.
*
Yeşilçam'ın Yeşilçam olduğu, yılda 250300 filmin çekildiği devirlerde en ağdalı
cinsinden aşk melodramlarıyla ün kazanmış bir yönetmen, yapımcılarca artık pek
aranıp sorulmamaktadır. Biraz çaptan düşmüştür anlayacağınız. O da her şey gibi
filmlerin de sinema salonlarının da seyircinin de büyük değişim geçirdiği 1980'lerin
son demlerinde yakaladığı ilk fırsatta, güncel trendlere uygun 'entel' bir film
çekmeye karar verir. Madem ki hiçbir şey eskisi gibi değildir... Toplumsal
içerikli, aydın işi, bunalımlı depresyonlu, sol bakış açısına sahip bir sanat
filmi olacaktır bu ve yönetmenimiz Haşmet Asilkan, filmografisinde yeni bir
döneme adım atacaktır. Ancak sonuçta tam anlamıyla hüsran yaşanır. Haşmet
Asilkan'ın üzgün biçimde Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan gibi eski arkadaşlarına
Artık size rol yok' diyerek hepimizi can evinden vurması gibi, Muazzez Tahsin
Berkant ve Kerime Nadir romanlarının yerini de sanat dergileri alacak, ön
planda Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık olacaktır. Mekanlar ise eski filmlerdeki
gibi salaş balıkçı meyhaneleri ya da Hisar sırtlarındaki ağaç altları değil,
Papirüs ya da Çiçek Bar'dır. Üstelik de bütçe kısıtlıdır, kameraman 'beş
metre... üç metre...' diyerek kalan filmi hesaplamaktadır ve başroldeki oyuncu
da kalasın tekidir. Eskiyeni çatışmasına dayanan tipik bir Yavuz Turgul filmi
olan "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen"inde Şener Şen, elindeki son
şansı iyi kullanmaya çalışan, bir zengin kızını köşkte rehin alan solcu
gençlerin serüvenini sanat sosuna bulayarak anlatmak gibi absürt işler peşinde
koşan Haşmet Asilkan'ı muazzam bir performansla canlandırır. Karşımızda sanki
"Züğürt Ağa" ile "Muhsin Bey"in enfes biçimde harmanlanmış
versiyonu vardır ve "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni",
toplumsalsanatsal eleştiriyle birlikte 'tutunamayan' ama ne olursa olsun
'tutunabilmek' isteyen aydınlarımızın harika bir portresini çizer. Yönetmeni de
genç aktörü de yaşlı aktörü de körleşmeye başlayan kameramanı da yaşamın
dışında kalmış tiplerdir ama ısrarla 'çemberin içinde' olmak istemektedirler.
"Allah'ım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum, mahcup etme
beni" diyen Haşmet Asilkan'a kameramanının söyledikleri, 1990'lardaki
sinemamızı özetler ve bazı 'eski tüfek' yönetmenlerimizin künyesini verir
niteliktedir: "Bu film iyi mi oldu kötü mü oldu, bilmiyorum, bence önemli
de değil, ama çekmek için gösterdiğin çaba acayipti..." (TA.){Sinema, En
İyi 100 Film}
FİLMİ İZLE