Powered By Blogger

30 Ekim 2022 Pazar

 

BENİM SİNEMALARIM (1990)


 

Yönetmen: Füruzan, Gülsüm Karamustafa, Senary, : Fürüzan (aynı ismi taşıyan öyküsünden), Kamera:  Ertunç Şenkay, Müzik: Selim Atakan, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap, 1. Asistan: Demirhan Ersunar, 2. Asistan: Gürsel Ateş, Kamera Asistanı: Volkan Kocatürk, Kuaför: Erol Beken, Aydınlatma: Mustafa Koçyiğit, Ercan Durmuş, M. Ali Gündoğdu, Oğuz Yaralı, Şenol Toz, Ömer Ünal, Sinema Fenerleri: Ömer Yıldız, Set Ekibi: İsmail Kündem, Enver Kündem, İbrahim Tekin, Osman Tanış, Seslendirme Yönetmeni: Kahraman Acehan, Sesleri Alan: Ercan Okan, Efekt: Sudi Yılmaz, Müzik Yorum: (Kanun: Halil Karaduman, Saksofon: Tayfun Duygulu, Viola: Hakkı Doğan}, Özel Efekt ve Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuar: Adnan Şahin, Yahya Öztürk, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Baskı: Zekeriya Şahin, Jenerik: İlhan Demirel, Yapım Görevlileri: Mehmet Akdil, Veli Salman, Hasan Kubilay, Muhlis Aşan,

Oyuncular: Hülya Avşar (Nesibe), Sema Aybars (Anne), Yaman Okay (Recep Efendi), Ayşegül Uygurer (Ayşe) , Güzin Çorağan (Komşu Kadın), Metin Sözer (Genç Adam), Dilaver Uyanık (Plajdaki Adam), Erkal Güngören (Locadaki Adam), Ülkü Ülker (Sarışın Kadın), Yaman Tarcan (Bahriyeli Adam), Dilek Bayram (Nesibe), İpek Güneş (Nesibe), Esra Yıldız (Aliye),

 Konu: İstanbul 'da Kasımpaşa'da oturan işçi kızın, baştan çıkarılışının Nesibenin üç gün eve dönmeyişinin, çileli annesinde yarattığı korkuların ve bu üç günlük kaçışın nedenleri anlatılır." "60'lı yıllarda İstanbul'un kenar mahallelerin birinde zor aile koşulları içinde yaşayan. bir çıkış yolu arayan, ne var ki yazgısına karşı çıkamayan bir genç kızın öyküsü." Nesibe kurduğu düşlere neden olan filmleri seyretmek için; nedense çoğunlukla o dönemler seyircisi bol olan sinemalara gider sık sık, ve filmlerde gördüklerini yaşamak ister, 'sonuç ise filmlerde ki gibi değildir. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”)

 Ödül:

Sinema Yazarlarının seçiminde (1990) Mevsimin en iyi filmlerinde 9. Sırada yer almıştır.

► Hülya Avşar en iyi kadın oyuncu 

9. Tahran Uluslararası Film şenliğinde

► “Kristal Smorg” Jüri Özel ödülü

 * Türk sinemasını Cannes' da temsil eden Benim Sinemalarım, ne yazık ki genel bir düş kırıklığıyla karşılandı. Ve sinemamız adına beklenen sesi getiremedi. Alçak gönüllü, seyircisi genelde az, ama ciddi sinema yazarlarının ilgiyle izlediği, sinema sanatı açısından önemli bir bölüm olan "Eleştirmenlerin Haftası"nda, tüm dünyadan gelen yedi film arasında yer alan Benim Sinemalarım, Türk filmlerinin genelde yakındığımız hemen tüm kusurlarını içeriyor. Öncelikle senaryonun basmakalıplığı, zayıflığı dikkati çekiyor. Herkes yeri ve sırası gelince beklenen ve ilk akla gelebilecek sözleri söyleyip gidiyor. Füruzan gibi has bir yazar böyle bir senaryoyu nasıl imzalayabilmiş, hayret!...

 Filmin denetlenememiş, dengelenememiş bir duyarlılığı var. Füruzan'ın edebiyatımızda yazılmış en güzel öykülerden biri olan Benim Sinemalarım öyküsünde, öncelikle, koza gibi örülmüş bir dille gizlenen duyarlılık, ne yazık ki sinemada sıradan bir Türk filminin en klasik duyarlılığına dönüşmüş 1940'ların İstanbul'unda, Beyoğlu'nun hemen arka yakasında yaşayan Nesibe'nin, yoksulluk ve tekdüzelikten kurtulmak için sığındığı sinema ve renkli bir yaşam düşlerinin onu getirip bıraktığı kaçınılmaz "küçük fahişelik", filmde sayısız Türk filminin işleye geldiği "uçuruma düşen genç kız" motifiyle bütünleşiyor. Filmin hanım yönetmenleri Füruzan ve Gülsün Karamustafa, filmlerine harcadıkları saygın çabayı, ne yazık ki onu "yaşayan" "nefes alan", kendi hayatiyeti olan bir sinema örneği haline getirmek yönünde kullanamamışlar. Filmde ayrıca ciddi kurgu yanlışları ve de ses bandından gelen sürekli ve gereksiz gürültüler de izlemeyi kolaylaştırmıyor.

 Benim Sinemalarım, tümüyle amatör işi, yer yer hoşlukları olan, ama dediğim gibi bir "yeni Türk sinemasını haberlemekte yetersiz bir film. Bu film içirı özellikle iki kişiyi kutlamak gerekiyor: Oyunuyla filmi baştan sona alıp götüren ve filmin izlemeye değer sayılı öğelerinden biri olan Hülya Avşar'ı ve filmi Cannes'a kabul ettirmeyi başaran, Türk sinemasının "Fransa'daki adamı" Mehmet Basutçu dostumu...(Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 45)


FİLMİ İZLE 



 

 

BENİ Mİ BULDUN (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Alev Akakar, Kamera: Erhan Canan, Yapım: Can Film / Metin Devrim, 

Oyuncular: Arif Susam, Filiz Özten, Songül Beyçe, Kadir Savun, Sami Hazinses, Ali Rıza Cevizli, Baykal Kent, Cengiz Tekin

 Konu : Filmde, taksici bir adamla bir hayat kadınının aşkı konu edilir. Arif, taksi şoförlüğü yaparak geçinen genç bir adamdır. Bir gün aracına aldığı Filiz adında genç bir kız, Arif’i etkiler. Tesadüflerin yardımıyla bir araya gelen ikili yakınlaşmaya başlar. Ancak Filiz hayat kadınıdır ve bu gerçeği Arif’ten saklar. Arif durumu öğrenirse de Filiz’den vazgeçemez. Ancak Arif’in arkadaş çevresi ikiliyi ayırmak için bir oyun oynayacaktır. (Hasan Sakın)

 

BEKLE DEDİM GÖLGEYE (1990)



 Yönetmen: Atıf Yılmaz, Senaryo: Barış Pirhasan, Ümit Kıvanç (Ümit Kıvanç’ın aynı isimli romanından), Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz, Müzik: Serdar Ataşar, Ayşe Tütüncü, Yapım: STM Film/Bülent Hekimoğlu, Yeşilçam Film/Atıf Yılmaz,Ses Kayıt ve Miksaj: Bican Afşar, Dramaturg: Yıldırım Türker, Yönetmen Yardımcıları: Fatoş Sevinç, Sevgi Saygı, Makyaj: Suzan Kardeş, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Orijinal Desenler: Orhan Taylan, Yapım Yönetmeni: Metin Erarabacı, Kurgu: Mevlüt Koçak, Müzik: Serdar Ateşer, Ayşe Tütüncü, Koreografi: Levent Yılmaz, Kameraman: Cem Molvan, Şef Işıkçı: Süleyman Çekiç, Yardımcılar: Şevki Gezer, Halil İ. Çekiç, Set Ekibi: Hüseyin Ünlü, Alaattin İzgü, Bülent Buget, Seslendirme Yönetmeni: Ersin Sanver, Yardımcı: Yaşar Özdemir, Efektör: Ayhan Arlı, Prod. Asistanı: Çetin Tokay, Sanat Yön. Asistanı: Berna Kılıçoğlu, Fotoğraflar: Ümit Kıvanç, Mustafa Z. Ülkenciler, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Şakir Yörük, Film Banyo: Ekrem Şen, Arif Şengül, Abdullah Baran, Film Baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Ayhan Şen, Negatif Kurgu: Bülent Özayan, Tamer Eşkazan, Jenerik: İlhan Demirel, Özkan Sevinç (Grafart Ltd), Şafak Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

 Oyuncular: Hale Soygazi (Esra), Aytaç Arman (Erdinç), Cüneyt Çalışkur (Ersin), Metin Belgin (Erdal), Mehmet Gürhan (Lekeli Adam), Kerim Soysal (Sacit), Kemal Bekir (Sadık), Fuat İşhan (Necil), Füsun Demirel (Gülçin), Lale Yurdatapan (Selma), Levent Tülek, Sema Çeyrekbaşı (Spiker), Levent Yılmaz (Tarık), Dursun A. Sarıoğlu (Bakkal), Nevzat Oklçugil (Mahinur), Güner Atay (Münevver), Zekiye Kürkçüoğlu (Hizmetçi), Ayla Kılıç (Meral), Erman Lacin (İş Adamı), Muhsin Işık (1. Satıcı), Zafer Yanık (2. Satıcı), Suat Yağmatepe (3. Satıcı), Gazeteciler.: Meriç Köyataşı, Oktay Şengüler, Tamer Çerçi, Rahmetullah Eryılmaz, Metin Erarabacı, Nurten Berk, Mehmet E. Yedim (taksi şoförü), Yasemin Akbaş (1. Kız), Mehtap Atilla (2. Kız), Sokak T. Oyuncuları: Seher Yazıcı, Vehbi baba, Ayhan Alan, Aylin Deveci, Lale Çığsar, Önder Kulan,

 

KONU: "68 kuşağından dört arkadaşın öyküsü" şeklinde filme dair hiç bir açıklama vermeyen özeti konu olan roman ile farklılıklar içerir. "Erdal, Ersin, Esra ve Erdinç dört arkadaştır, üniversite yıllarında çeşitli eylemlere karışırlar, bu nedenle tutuklanırlar... Erdal, Ersin ve Esra daha yakın ilişki içinde olan bir alt grup gibidir... Yıllar sonra Erdinç çalıştığı gazete için gittiği bir cinayette Erdal'ın öldürülmüş olduğunu görür, cesedin başında elinde cinayet silahı ile Ersin, silahta parmak izi olmadan  bulunur. cinayet mahalline Esra da gelir. Erdinç Esra'dan bir şeyler öğrenirse de istediği kadar bilgi alamaz, olayı kendince izlemeye başlar.

Geri dönüşlerle anlatılan romanda Erdal, Ersin Esra grubunda önce Ersin ile Esra’nın daha yakınlaşmış olduğu görülür, böyle bir yakınlaşma sonra Erdal ile Esra arasında olur. Cinayet nedeni ile önce tutuklanan Ersin sonra serbest bırakılır. Erdal emekli general üvey babasının silahı ile öldürülmüştür, üvey baba annesinin ölümüne neden olduğu için yıllar önce Erdal'ı evden kovmuş ve ölümle tehdit etmiştir. Bir süre sonra Ersin de öldürülür. Erdinç Esra'nın peşinde birinin gezdiğini kendisini kocası olarak tanıttığını öğrenir, araştırır bu, yıllar önce de Esra'nın peşinde gezen okul çevresinden biridir. Ersinin öldürülmesinden sonra Esra esrarengiz şekilde ortadan kaybolur. Bir süre sonra Antalya'da bir Alman turiste tecavüz eden adamları suçüstü bastıran Esra, adamların kaçması sonrası bu adamlarca izlenmeye başlar ve bir süre sonra öldürülmüş olarak bulunur. Üç ölüm ile ilgili bir şeyler bulmaya çalışan Erdinç Esra'nın yatak odasındaki komedinin gözünde bir defter bulur.

 Defterde Erdal, Ersin, Esra ve Erdinç'in diğer arkadaşları ile beraber yakalandıklarına ilişkin fotoğraflarının bulunduğu bir gazete kupürü vardır, yıllar öncesine ait gazete de Erdal ve Ersinin fotoğrafları  Esra'nın da kullandığı keçeli bir kalemle  yakın zamanda konulmuş çapraz ile iptal edilmiştir, Esra'nın fotoğrafında ise belli belirsiz, nokta nokta işaretler vardır...

Erdinç Esra'nın evinin basamaklarında fotoğraftaki noktaları birleştirir, iptal işlemi tamamlanır."

 Filme biraz daha açıklık getiren başka bir özet ise şöyledir: "12 Eylül öncesinin çalkantılı günlerinde aynı üniversitede okuyan sol örgüt üyesi Erdinç, Esra, Erdal ve Ersin adlı dört arkadaş yıllar sonra bir cinayet ile tekrar bir araya gelir. Ersin yakın arkadaşı Erdal'ın öldürüp cezaevine girer. Artık bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Erdinç bu olayı araştırmaya başlar, olayın içine Esra da karışmıştır. Esra okuldan beri Ersin ile büyük aşk yaşamış fakat daha sonra Erdal ile birlikte olmaya başlamıştır. Cinayet bir intikam olmaktadır. Fakat bir süre sonra cezaevinden çıkan Ersin bir uyuşturucu koması sonucu ölür, hemen arkasından Esra intihar eder. Erdinç aynı amaç için savaş veren arkadaşlarını tek tek kaybetmiştir. (Orhan Ünser “Kelimelerden Görüntüye” syf, 250)

 * Ümit Kıvanç'ın, üzülerek ve utanarak söylüyorum, henüz okuyamadığım romanı Bekle Dedim Gölgeye'den Atıf Yılmaz'ın çıkardığı film, bu ilginç yönetmenimizin 90'lı yıllardaki en önemli, en çok tartışma yaratacak yapıtı gibi gözüküyor. "Berdel" gibi "konvansiyonel" bir öyküden bile sinema olarak son kerte olgun bir film çıkaran Yılmaz, bu kez çok daha yenilikçi, "modern" bir sinema örneğiyle geliyor karşımıza…

 Bekle Dedim Gölgeye'nin temel özelliği, sanırım bir "sahtegerilim" filmi olması. Başta işlenen bir cinayet ve katilin (en azından katil gözüken genç adamın) filmin ortalarına doğru beliren yazgısı, filme görünürde bir gerilim, bir polisiye filminin havasını taşıyor. Ne var ki ümit Kıvanç'ı da Atıf Yılmaz'ı da ilgilendiren, baskılardan, tutukluluklardan, işkencelerden ve çöküşlerden sonra gelip saplandıkları "şimdiki zaman"da tanıyoruz. Yani 1970 başlarından 12 Eylül sonrasına (demek ki 198384'lere) dek uzanan bir zaman dilimi içinde..

 …. Evet, Bekle Dedim Gölgeye, bir çöküşün, bir yıkılışın, bir bozgunun öyküsü... Kişisel planda bir bozgun değil bu kuşkusuz... 12'lerin arasına tüm bir yazgısını sıkıştırmış, 12 Mart'tan 12 Eylül'e, toplumumuzu hallaç pamuğu gibi atan, iç dengesizliklerden, rayına oturtulamamış demokratikleşme çabalarından, çeşitli "dış mihrakların katkılarına dek uzanan bir etkenler yelpazesiyle yaşanan askeri darbelerin, çelişkilerin, çatışmaların, düşmanlıkların, kişisel ve toplu kıyımların pençesinde, rüzgarın önüne düşmüş yapraklar gibi savrulan bir (bir kaç) kuşağın öyküsü. Bu açıdan sinemamızın genel kalıplarını, klişelerini bu noktada (da) kıran ve bireysel yazgılarda, kuşaksal, giderek toplumsal yazgıları özetlemesini bilen bir yapısı var filmin… Filmin (belki de romanın) kişilikleri, klasik psikolojiyle çalışılmış, bizlere çeşitli boyutlarıyla tanıtılan "dört başı mamur" kişiler değil. Bu açıdan, onları tanımamız, onlara katılmamız, onlarla özdeşleşmemiz aslında kolay olmuyor. Ancak bu "yadırgatıcılık", bu "yabancılaştırma", filmin sonuç olarak "modern" yanını daha iyi pekiştiriyor, filmin ve olaylar örgüsünün, görülmüş, alışılmış bir melodram (siyasal çağrışımlı da olsa bir melodram) kalıplarına dökülmesini engelliyor. Bu açıdan, Barış PirhasanÜmit Kıvanç ikilisinin senaryosu, Yılmaz'a iyi bir malzeme veren, ekonomik, özgün, "modern" bir senaryo niteliğiyle filmin başarısındaki birinci etken oluyor.

Gerisi iyi geliyor. Atıf Yılmaz, Türk sinemasının en iyi "dekupa;" ustalarından biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor ve filmini özenli bir kurgulamayla, örnek bir "geriyedönüş" kullanımıyla, belirli bir plastik çabayla anlatıyor. Oyuncular çok iyi. Orhan Oğuz'un görüntü çalışması da kusursuz. Belki de filmin biraz soyut kalan kişilikleri, Esra'nın oldukça uzun monologları, 12 Mart'ı ve 12 Eylül'Ü yaratan toplumsal koşulların, sınıfsal olguların, gerideki bir "paşa" üvey baba, onun maşası bir oportünist avukat, birkaç korkak sermayeci gibi yan kişilerle verilmesiyle yetinilmesi gibi seçimler, kimilerini tedirgin edebilecektir. Ama ben, Bekle Dedim Gölgeye'nin sinemamızda yapıla gelmiş en ilginç siyasal sinema örneklerinden ve "12 Eylül filmlerinden biri olduğunu ve bu alanda ancak Sis’le kıyaslanabilecek bir düzeye eriştiğini düşünüyorum. Ve "genç" Atıf Yılmaz'ın bu "genç işi" filmini kendi adıma kutluyorum. (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 44) “Bu eleştiri, “İki 12 arasındaki E’ler” başlığı ile Cumhuriyet Gazetesinin 19 Mart 1991 tarihli nüshasında yayınlanmıştır.

 

BANA BELA DERLER (1990)

 

Yönetmen: Cevat OkçugilSenaryo: Ali Ekdal, Kamera: Hüseyin Ererez,, Yapım: Özkaya Film/Fuat Özkaya

 Oyuncular: Maurzio Martinelli, Angela Howel Damiano Martina, Evgenio Santantonio, Tızıano Martona, Nilgün Can, Fuat Özkaya, Ali Güney, Çetin başaran, Cevdet Balıkçı, Ali Ekdal

 Konu : Altın kaçakçılığı ve beyaz kadın ticareti yapan bir çetenin öyküsü.

 

 

BAHARDA HÜZÜN (1990)

 Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Aydın, Kamera: Mustafa Yılmaz, Mahmut Yumuşak, Yapım: Metro Film/Zeki Kafadar,  

Oyuncular: Faruk Tınaz, Sinem Dinçay, Asuman Çiğiltepe, Nilgün Can

 Konu: Filmde, ölümcül bir hastalığa yakalanan bir adamın son günleri anlatılır. Ünlü ses sanatçısı Faruk’un mutsuz bir evliliği vardır. Uzun süredir kızı Ceren için bu evliliğe katlanır. Ancak daha fazla dayanamaz ve eşinden ayrılır. O dönemde sık sık hastalanan Faruk, çok az ömrü kaldığını öğrenir. Faruk son günlerini yaşarken ayrı kaldığı kızına bir hatıra bırakmaya çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

 

 

AŞKIN KESİŞME NOKTASI (1990)



 

Senaryo ve Yönetmen: Bilge Olgaç, Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin, Öykü: Osman Şahin, Müzik: Ahmet Güvenç, Yapım: Belge Film/ Sabahattin Çetin, (Kültür Bakanlığının katkılarıyla) 

Oyuncular: Berhan Şimşek, Serpil Çakmaklı, Yaman Tarcan, Zühal Üstüntaş, Savaş Yurttaş, Akıllı Köpek Mücver

 “Yaşlı kocası kazada ölen bir köylü kadınıyla, şehir yaşantısının gürültüsünden kaçıp, kurtukuşu yabansı bir ormanda arayan bir erkeğin düşü”

 * Bilge Olgaç, talihsiz bir yönetmen. Kaşık Düşmanı gibi önemli filmleri kimi zaman vizyona bile çıkmıyor, kimse tarafından görülmeden yitip gidiyor. Kimileri ilk kez TV'den kuşa çevrilmiş olarak yansıyor. Kimi filmleri ise hak etmediği eleştiriler alıyor. Antalya Şenliği'nden beri ağır biçimde eleştirilen Aşkın Kesişme Noktası, belki çok "iyi" bir film değil. Ama söylendiği kadar "kötü" de değil. Film, sıkıcı olma noktasına dek getirilmiş yalınlıkta bir öykü anlatıyor. Ama kimi filmleri, örneğin Camdan Kalp'i "gereksiz ayrıntılarla doldurulmuş" diye batıranların, bu "sadeliği" övmeleri gerekmiyor mu? Toros yaylalarında geçen öykü, aslında çeşitli fantezilerin örtüşmesiyle oluşuyor: Kadınların erkek fantezileri, erkeklerin kadın fantezileri. Köylünün kentli, kentlinin köylü fantezileri. Büyük kentte başı yönetimle derde girmiş, "Bir bardak beyaz sıvıda adını yitirmiş" hangi eski "solcu!", dağ başında doğal bir yaşam içinde Hürmet gibi bir köy dilberiyle tanışmak istemez? Ve hangi doyumsuz, çevresine karşı koşullanmış "köy dulu", bir gün, tüfeği, köpeği ve tüm gizemiyle çıkıp gelen adsız bir erkeği beklemez. Ama en doğal çevrede bile mutluluk olanaksızdır. Ve "ancak yalnız bir insanın düşmanı olmaz."

 Yapıt, doğacı, çevreci, "yeşilci" özellikle H.D. Lawrence'dan (Bakire ve Çingeneyi düşünüyorum) esinlenmiş özellikler içeriyor. Alabildiğine yalın ve yer yer belli bir şiire ulaşan bir sinemayla anlatılmış (özellikle Serpil Çakmaklı'nın at üzerindeki erkek tarafından izlendiği o nefis kaydırmayı düşünüyorum). Olgaç, yerinde bir erotizme, sinemamızda ilk kez bir erkek "nü"sü de eklemeyi ve Berhan Şimşek'i sırttan (ve oldukça uzaktan) çekilmiş bir sahnede çıplak göstermeyi başarıyor. (Eee, kadın yönetmen olduğu nereden belli olacak?) Bu ilginç nokta, özellikle Minyeli Abdullah'ı pek beğenen hanımlara duyurulur. Aşkın Kesişme Noktası, tam bir başarıya ulaşmamış olsa da, oldukça tutarlı, temiz bir çalışma... Daha özenli prodüksiyon koşullarıyla, daha iyi bir film olabilirdi. (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 38)

FİLMİ   İZLE 




 

AŞK ÜÇGENİ (1990)


 


Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan, Müzik: Oğuz Abadan, Yapım: Ferkan Film/Feridun Kete, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Kurgu: Sedat Karadeniz, Set: Sonay Kanat, Turgut Karasu, Bülent Buget, Cemal Çolak, Işık: Bülent Eryılmaz, Osman Özüyaman, Adnan Özüyaman, Yapım Yönetmeni: Ertan Güntan, Kamera Asistanı: Selin Özyılmaz, Yönetmen Yardımcısı: Ali Kıvırcık, Seslendirme Yönetmeni: Erkan Esenboğa, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Laboratuar: Şems Tokgöz, Aslan Tektaş, Mustafa Yıldız, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Fatoş Yıldırım, Senkron: Metin Çeşmrebaşı, Soner Şenbecerir, (Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

 Oyuncular: Ahu Tuğba, Meriç Erkan, Hülya Erçel, Turgut Özatay, Ahmet Açan, Gönül Esen, Engin İnal, Turgay Günoğlu, Deniz Denizer, Nil Sandıkçıoğlu, Hülya Erten, Gülderen Acarlar, Hale Hürbaşakgil, Misra Aydın,

 Konu: Film, kocası öldükten sonra ikinci kez evlenen bir kadının başından geçenleri konu alır. Sibel, kocası öldükten sonra kendisini dış dünyadan soyutlar. Bir gün Ali adında bir gençle tanışır. Kısa sürede yakınlaşan ikili evlenmeye karar verir. Ancak bir süre sonra Ali’yle Sibel arasında iş konusunda anlaşmazlık çıkar. Sibel, Ali’den işlerin başına geçmesini ister. Ali ise kendi işini bırakmaya yanaşmaz. Bu sırada bir iş seyahatine çıkan Sibel, kocasının tavrının ardında büyük bir oyunun döndüğünü öğrenir. (Hasan Sakın)


FİLMİ İZLE 




 

AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ (1990)

 

Senaryo ve Yönetmen: Yavuz TurgulYönetmen Yardımcısı: Jan Brindizi, Funda Aras, İlker İnanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz Müzik: Atilla Özdemiroğlu, Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu, Yönetmen Yardımcısı: Jan Brindizi, Asistanlar: Funda Aras, İlker İnanoğlu, Casting: İhsan Bilsev, Grafik tasarım: Haluk Tuncay, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Asistan: İrfan Korkmazlar, Montaj: Mehmet Bozkuş, Işık: Recep Biçer, Asistanlar: Remzi Biçer, İbrahim İmik, Mustafa Önen, Montaj, Senkron: Mehmet Bozkuş, Kameraman: Cem Molvan, Asistan: Ercüment Süngü, Kamera Asistanı: Ayhan karakuş, Prodüksiyon Temsilcisi: Adnan İrkut, Peodüksiyon Amiri: Necati Şimşek, Makyaj: Zübeyde Erdem, Makyaj Asistanı: Serap Buluç, Set Ekibi: Aziz Kıskanç, Sali Arslan, Alaattin İzgü, Hikmet Aydın, Seslendirme Yönetmeni: Kahraman Acehan, Negatif Yıkama: Ufuk Kayar, Çetin Çavan (Sinefekt Laboratuarı), Negatif Montaj: Selahattin Turgut, Oğuz Karabelli, Kopya Baskı: Mustafa Koç, Orhan Turgut, Sincoptik: Hilmi Güver, Erdoğan Bugay, Hüseyin Kayıkçılar, Sesleri Alan: Ercan Okan, Miks: Erkan Aktaş, Aktüel Ses: Cem GönençFono Film Stüdyosunda seslendirilmiştir

 Oyuncular: Şener Şen (Haşmet Asilkan), Pıtırcık Akerman (Jeyan), Aytaç Yörükaslan, Yavuzer Çetinkaya (Hakkı), Gül Onat (Haşmet’in eski karısı), Arif Akaya, Serpil Tamur, Nubar Terziyan (Nubar), Cevat Kurtuluş (Cevat), Sami Hazinses (Sami), Oktay Kaynarca (Tarcan), Nisan Turgul, Nergis Çorakçı, , Candan
Sabuncu, Başar Sabuncu, İlker İnanoğlu, Sermin Şen, Naki Turan Tekinsan, Can Kolukısa (Latif), Nedim Doğan, Arif Akkaya (Tolga), Murat Güler (Set işçisi), Naki Turan Tekinsav, Serpil Tamur (Betül), Nisan Turgul, Kaya Gürel (Abdülkadir), Reyhan karaçam, Bedii Özerginli, Konuk Oyuncular: Müjde Ar, Şevket Altuğ, Sevil Sabuncu, İlker İnanoğlu, Sermin Hürmeriç,

 KONU: Yeşilçam'ın Yeşilçam olduğu, yılda 250300 filmin çekildiği devirlerde en ağdalı cinsinden aşk melodramlarıyla ün kazanmış bir yönetmen, yapımcılarca artık pek aranıp sorulmamaktadır. Biraz çaptan düşmüştür anlayacağınız. O da her şey gibi filmlerin de sinema salonlarının da seyircinin de büyük değişim geçirdiği 1980'lerin son demlerinde yakaladığı ilk fırsatta, güncel trendlere uygun 'entel' bir film çekmeye karar verir. Madem ki hiçbir şey eskisi gibi değildir... Toplumsal içerikli, aydın işi, bunalımlı depresyonlu, sol bakış açısına sahip bir sanat filmi olacaktır bu ve yönetmenimiz Haşmet Asilkan, filmografisinde yeni bir döneme adım atacaktır. Ancak sonuçta tam anlamıyla hüsran yaşanır. Haşmet Asilkan'm üzgün biçimde Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan gibi eski arkadaşlarına Artık size rol yok' diyerek hepimizi can evinden vurması gibi, Muazzez Tahsin Berkant ve Kerime Nadir romanlarının yerini de sanat dergileri alacak, ön planda Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık olacaktır. Mekanlar ise eski filmlerdeki gibi salaş balıkçı meyhaneleri ya da Hisar sırtlarındaki ağaç altları değil, Papirüs ya da Çiçek Bar'dır. Üstelik de bütçe kısıtlıdır, kameraman 'beş metre... üç metre. diyerek kalan filmi hesaplamaktadır ve başroldeki oyuncu da kalasın tekidir. Eski yeni çatışmasına dayanan tipik bir Yavuz Turgul filmi olan "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen"inde Şener Şen, elindeki son şansı iyi kullanmaya çalışan, bir zengin kızını köşkte rehin alan solcu gençlerin serüvenini sanat sosuna bulayarak anlatmak gibi absürt işler peşinde koşan Haşmet Asilkan'ı muazzam bir performansla canlandırır. Karşımızda sanki "Züğürt Ağa" ile "Muhsin Bey"in enfes biçimde harmanlanmış versiyonu vardır ve "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni", toplumsalsanatsal eleştiriyle birlikte 'tutunamayan' ama ne olursa olsun 'tutunabilmek' isteyen aydınlarımızın harika bir portresini çizer. Yönetmeni de genç aktörü de yaşlı aktörü de körleşmeye başlayan kameramanı da yaşamın dışında kalmış tiplerdir ama ısrarla 'çemberin içinde' olmak istemektedirler. "Allah'ım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum, mahçup etme beni" diyen Haşmet Asilkan'a kameramanının söyledikleri, 1990'lardaki sinemamızı özetler ve bazı 'eski tüfek' yönetmenlerimizin künyesini verir niteliktedir: "Bu film iyi mi oldu kötü mü oldu, bilmiyorum, bence önemli de değil, ama çekmek için gösterdiğin çaba acayipti..." (TA.) Sinema En İyi 100 Film "

 

* Bir medya, bir sanat dalı, bir iletişim alanı, kendi kendine bakmayı öğrendiği zaman olgunlaşmış demektir. Bu açıdan, uzun yıllar kendi kendisini konu olarak almaktan, aynaya bakmaktan korkan sinemamızın, kimi ilk adımlardan sonra bu mevsim içinde iki filmle, Film Bitti ve Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'yle kendisine bakmasını çok olumlu karşılıyoruz. Yavuz Turgul, bu filmle Muhsin Bey’de "alaturka musikimiz" ve de göçüp giden "İstanbul efendiliği" için yaptığını, "bir zamanların Yeşilçam'ı" için yapmayı deniyor. Sonuç, çeşitli nedenlerden Muhsin Bey kadar başarılı değilse de yeterince saygın ve ilginç Turgul'un kahramanı Haşmet Asilkan, Yeşilçam'a ve onun kendine özgü "aşk filmleri"ne onca emek vermiş, yüzden fazla film çevirmiş bir yönetmen. Ama bu filmleri, seyirciye ulaşmışsa da belli bir "klik" tarafından hep horlanmış, hep dışlanmış, "haklarında bir satır bile yazı yazılmamış", hiç ödül filan da almamış. Oysa Haşmet Asilkan, her sanatçı gibi övgüye, takdire, yaptıklarının yankısını duymaya "muhtaç". Bunun için, zamana uyup "tür değiştirmeye", bir "siyasal film" yapmaya karar veriyor. Bunun için de zar zor bir Yapımcıyı kandırıp para buluyor. Ama çekim başlayınca aksilikler çorap söküğü gibi gelecek, "zengin babakız ile üç teröristin ilişkisini perdede anlatmak, hiç de kolay olmayacaktır.

 Filmin iki temel kusuru var: Bir kez, özellikle Arabesk ve bir ölçüde Muhsin Bey deneyimlerinden sonra film gülmece açısından oldukça zayıf kalıyor. Gerçi filmin "güldürmek" diye bir amacı hiç yok. Ama seyirci bunu kavrayıncaya dek oldukça zaman geçiyor ve filmin aslında dramatik olan yapısı en azından ilk yarıda genel beklentinin aleyhine çalışıyor.

 Bir diğer eksiklik (veya öyle gözüken şey), Turgul'un tavrını, amacını iyice saptamamış gibi görünmesi. Eski tarz Yeşilçam'ı mı eleştirecek ve yönetmenlerin de her sanatçı gibi kendi kendilerini yenilemeleri gereğine işaret edecek? Yoksa tam tersine, eskinin değerlerini mi savunacak? Ancak finalde Turgul'un tavrı billurlaşıyor. O, eskinin aşk filmlerine, Yeşilçam melodramlarına, haklı olarak belli bir nostaljiyle bakmakta, onların bir dönemin kaçınılmaz filmleri olduğuna inanmaktadır. Elbette yeni şeyler yapılmalı, yeni şeyler söylenmelidir. Ama eskiyi tümüyle yadsıyarak veya yıkmaya kalkarak değil. Hele bir "aşk filmleri yönetmeninin bir siyasal filme soyunmasının hiçbir anlamı yoktur. O, kuşkusuz yapmayı en iyi bildiği türü sürdürmeli, seyircisini "ağlatmayı" denemelidir. Ağlamak ve bir film boyunca ağlayarak "boşalmak", günümüzün gitgide maddileşen dünyasında bile kitleler için gerekli bir tür "tedavi" değil midir? Yavuz Turgul, kuşkusuz nostaljiyi seven bir yönetmen. Geçmişin yapaylıklar uğruna yadsınması, asıl eleştirdiği... Haşmet Bey'in duvardaki Ayhan Işık, Sadri Alışık, Neriman Köksal vb. resimleri indirip yerine "modern" röprodüksiyonlar asması, pikaba Mozart koyması, Kerime Nadir'leri rafın arkalarına sokuşturması mı onu "çağdaş" yapacak?

 Onun yapa geldiği aşk filmlerinin hiç yankı uyandırmamasını, hep "dışarıda kalmış" olmasına bağlıyor film... Evet, moda akımlara uymamak, güncelliğin peşine takılıp gidememek, belli "klik"lere girememek de başarısızlık nedeni olabilir. Ama yaşam sürecek ve Haşmet Asilkan, yine "dışarıda" kalmayı sürdürse de bildiği tarzda sinema yapmaya devam edecektir. "Devrimcilik" oynamaktan gereken dersi almış olarak. . Turgul'un filminde "hep aşk filmleri yapılsın", "sinema kendi kendini yenilemesin" gibi bir bildiri sezenlerden değiliz. Turgul, incelikli bir senaryoyla, Yeşilçam'da (ve her yerde) inanmadığı şeyleri anlatanlara, yapaylıklara, özentilere sığınanlara veryansın ediyor. Yeşilçam'ın "kalıpları" var da güncel modaların, akımların yok mu? Hemen her sahnesinde belli bir özeni yansıtan, ustaca yazılıp çizilmiş bu filmi görün. Ve sinemamız üzerine, onun kendine özgü ve geçmişten günümüze temelde pek az değişerek uzanan Yapım, çekim, çalışma, üretme koşulları üzerine biraz düşünün... Bu filmde emeği geçenlerden özellikle olağanüstü bir oyun veren Şener Şen'i, çok ilginç bir yetenek olarak gördüğümüz Pıtırcık Akkerman'ı, hemen tüm yardımcı oyuncuları, Orhan Oğuz (görüntü) ve Atilla Özdemiroğlu'nu (müzik) kutlamak isteriz. (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 36 "

 Ödül: 27. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2 – 8 Ekim 1990) 

► Atilla Özdemiroğlu, “En İyi Özgün Müzik”

 Jüri Üyeleri: Şerafettin Gür, Engin Ardıç, Erdoğan Tokatlı, Erdoğan Kahya, Ekrem Bora, Enver Özer, Avni Özgürel, Alev Olgun, Faik Cesur, Muzaffer Hiçdurmaz, Yrd.Doç.Cem Odman.

 * Yeşilçam'ın Yeşilçam olduğu, yılda 250300 filmin çekildiği devirlerde en ağdalı cinsinden aşk melodramlarıyla ün kazanmış bir yönetmen, yapımcılarca artık pek aranıp sorulmamaktadır. Biraz çaptan düşmüştür anlayacağınız. O da her şey gibi filmlerin de sinema salonlarının da seyircinin de büyük değişim geçirdiği 1980'lerin son demlerinde yakaladığı ilk fırsatta, güncel trendlere uygun 'entel' bir film çekmeye karar verir. Madem ki hiçbir şey eskisi gibi değildir... Toplumsal içerikli, aydın işi, bunalımlı depresyonlu, sol bakış açısına sahip bir sanat filmi olacaktır bu ve yönetmenimiz Haşmet Asilkan, filmografisinde yeni bir döneme adım atacaktır. Ancak sonuçta tam anlamıyla hüsran yaşanır. Haşmet Asilkan'ın üzgün biçimde Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan gibi eski arkadaşlarına Artık size rol yok' diyerek hepimizi can evinden vurması gibi, Muazzez Tahsin Berkant ve Kerime Nadir romanlarının yerini de sanat dergileri alacak, ön planda Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık olacaktır. Mekanlar ise eski filmlerdeki gibi salaş balıkçı meyhaneleri ya da Hisar sırtlarındaki ağaç altları değil, Papirüs ya da Çiçek Bar'dır. Üstelik de bütçe kısıtlıdır, kameraman 'beş metre... üç metre...' diyerek kalan filmi hesaplamaktadır ve başroldeki oyuncu da kalasın tekidir. Eskiyeni çatışmasına dayanan tipik bir Yavuz Turgul filmi olan "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen"inde Şener Şen, elindeki son şansı iyi kullanmaya çalışan, bir zengin kızını köşkte rehin alan solcu gençlerin serüvenini sanat sosuna bulayarak anlatmak gibi absürt işler peşinde koşan Haşmet Asilkan'ı muazzam bir performansla canlandırır. Karşımızda sanki "Züğürt Ağa" ile "Muhsin Bey"in enfes biçimde harmanlanmış versiyonu vardır ve "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni", toplumsalsanatsal eleştiriyle birlikte 'tutunamayan' ama ne olursa olsun 'tutunabilmek' isteyen aydınlarımızın harika bir portresini çizer. Yönetmeni de genç aktörü de yaşlı aktörü de körleşmeye başlayan kameramanı da yaşamın dışında kalmış tiplerdir ama ısrarla 'çemberin içinde' olmak istemektedirler. "Allah'ım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum, mahcup etme beni" diyen Haşmet Asilkan'a kameramanının söyledikleri, 1990'lardaki sinemamızı özetler ve bazı 'eski tüfek' yönetmenlerimizin künyesini verir niteliktedir: "Bu film iyi mi oldu kötü mü oldu, bilmiyorum, bence önemli de değil, ama çekmek için gösterdiğin çaba acayipti..." (TA.){Sinema, En İyi 100 Film}



FİLMİ İZLE





 

ALMANYA MACERASI (1990)

 




Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen, Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu, Yapım: Aksu Film/Mehmet Aksu 

Oyuncular: Murat Soydan, Süreyya Mertoğlu, Altın Peri, İsmail Varan, Ali Çınar, Orhan Dilekli, İsmet Mertoğlu, Bahattin Ünalmışer, Şükrü Ulçay, Cemil Arayan, Sevda Nilüfer

 Konu: Türk gazetecisinin Almanya’daki maceralar ,

 

 

ALMAN AVRATIN BACISI (1990)

 



Senaryo ve Yönetmen: Ali Avaz,Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan, Yapım: Kamera Film/Ayhan Turgut 

Oyuncular: Ali Avaz, Monika Trınshcek, Zafer Atlı, Şişko Nuri, Celal Gonca, Hale Haykır, Kemal Çapraz, Mustafa Özkaya, Zuhal Üstüntaş  

 Konu: Almanya’dan gelen ve Alman avratın kardeşi olan bir kızın alinin evine gelişi ve oraya bir müdetliğine yerleşmesi ve evde geçen komik olayların hikayesi.

 

ALEV GİBİ BİR KIZ (1990)


 

Yönetmen: Hasan Kazankaya, Senaryo: Safa Önal, Görüntü Yönetmeni: Mahmut Yumuşak, Yapım: Kazankaya Film/Hasan Kazankaya, Renk Uzmanı: Selahattin Kaya, Laboratuar: Fehmi Acar, Ahmet Yıldız, Montaj: Yusuf Aldırmaz, Negatif Montaj: Mustafa Kul, Senkron: Cevat Sezer, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Atilla Van, Efekt; Hikmet Eldek, Jenerik: İlhan Demirel, Özkan Sevinç, (Grafart Ltd), Set Ekibi: Murat Doktor, Temel Oğuz, Işık Ekibi: Gürcan Küçüker, Prodüksiyon Amiri: Altan Altıntaş, Yönetmen yardımcısı: Fikret Uçak, Yeni Lale Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Hakan Ural, Seren Serengil, Yusuf Sezgin, Zafer Atlı, Hayati Hamzaoğlu, Fatma Belgen, Mehmet Aydoğdu, Necdet Kökeş, Mehtap Aydoğdu, Gmksenin Uçarer, Nazan Arslan,

 Konu: Çingene kızı Papatya (Seren Serengil) bütün obanın hayran olduğu güzelliktedir. Kendisini izleyen zengin bir genç olan Ahmet (Hakan Ural) onu elde etmek için çabalar. Kız gerçek Çingene olmadığını aslında onu bulduklarını anlatır. Ahmet kızı kendine aşık eder. Ahmet’in babası onun haylazlığından ve çalışmamasından yakınmaktadır. Obada Mahmut isimli bir Çingene Ahmet’in babasını arar ve oğlunun bir çingeneye tutulduğunu söyler. Baba bu duruma çok öfkelenir. Ahmet kıza evlenme teklifinde bulunur. Obada bu durumun öğrenilmesinden rahatsız olacağından kız durumunu gizli tutar. Bir gece vakti dua ederken çeri başı gizlice kızı gözetler. Çeri başı bu davranışı yüzünden kıskanç eşi tarafından sırtından bıçaklanır. Ahmet’in babası bir kıza sahte nikah yaparak Ahmet’in kızı kirleteceğini öğrenir ve nikahı bozar. İlkin kızı Çingene olduğu için aşağılar Ahmet’in annesi ancak gene de Ahmet’in bu davranışını onaylamaz. Babası Ahmet’e öfkelenirken Ahmet başlarda rol yaptıysa da sonradan gerçekten aşık olduğunu söyler ve obaya Papatya’yı istemeye giderler. Ahmet’in anne ve babası önemli olanın sosyal durum değil aşk olduğunu söyleyerek oğullarını yüreklendirirler. Papatya evlenmeyi kabul eder, Ahmet’i affeder ve mutlu bir birlikteliğe adım atarlar..


FİLMİ İZLE 




 AKDENİZ GÜNEŞİ (1990)

 



Yönetmen: Yücel Uçanoğlu, Senaryo: Mehmet Tekirdağ, Yücel Uçanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Ümit ArdabakMüzik Ali Kocatepe ,Yapım: Ferkan Film/Feridun Kete 

Oyuncular: Ahu Tuğba, Tarık Tarcan, Yusuf Sezgin, Gülşah Karaalp, Faruk Zaloğlu, Yasemin Şen, Ayhan Şen, Mustafa Aslan

 Konu: Filmde, bir kadının tarihi eser kaçakçılığına engel olmaya çalışması konu edilir. Antalya’da yaşayan Elif, kocasından boşandıktan sonra turist rehberliği yapmaya başlar. Aynı zamanda tarihi eserler üzerine bir araştırma yapar. Turistik bir gezi esnasında üniversite yıllarında beraber olduğu sevgilisi Burak ile karşılaşır. Kısa süreliğine Antalya’ya gelen Burak ile aralarında tekrar bir aşk başlar. Ne var ki bu ilişki Burak’ın işlediği suç yüzünden uzun sürmeyecektir. (Meltem İşler Sevindi)



FİLMİ İZLE 




 AHU GÖZLÜM (1990)

 

 

 Yönetmen: Temel Gürsu, Senaryo: Temel Gürsu, Aynur Başkök, Foto Direktörü Sertaç Karan, Yapım: Temel Film/Temel Gürsu, Reji Asistanı: Aynur Başgök, Kamera Asistanı: Engin Saygılı, Işık Şefi: Osman Tanış, Set Teknisyenleri: Ahmet Yüce, Ahmet Kalay, İzzet Yılmaz, Montaj, Senkron: Sedat Karadeniz, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Laboratuar: Tümay Rızai, Şems Tokgöz, Prodüksiyon Amiri: Günay Güner, Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

 Oyuncular: Tolga Savacı, Nuray Hafiftaş, Mete Sezer, Yılmaz Köksal, Diler Saraç, İbrahim Kurt, Ali Ceylan, Hampar Kar,

 Konu: Filmde, yıllar sonra doğduğu köye geri dönen bir gencin yaşadıkları anlatılır. Murat nesillerdir Rumeli Feneri’nde yaşayan bir ailenin oğludur. Babası ölünce annesi küçük oğlunu alıp İstanbul’a gider. Murat köyünün masallarıyla büyür. Tek hayali para biriktirip evlerini tekrar almaktır. Annesiyle birlikte eski hayatlarını yeniden kuracaklardır. Ancak annesi vefat eder. Murat köye tek başına döner. Dedesi ve babası köyün sevilen insanlarındandır. Köylüler Murat’a aralarına almakta tereddüt etmezler. Ancak kabadayı Şahin’le daha ilk günden girdiği rekabet hayatı onun için epeyce zorlaştıracaktır. Üstelik Murat Şahin’in kardeşi Fatma’ya âşık olmuştur. (Ayşe Adlı)


FİLMİ İZLE





 

 

AFACAN ATEŞ PARÇASI (1990)



Yönetmen Yılmaz Atadeniz, Senaryo Ergun Köknar, Müzik Cahit Berkay, Görüntü Yönetmeni Rafet Şiriner, Yapım Bizim Film / Behçet Nacar 

Oyuncular: İsmet Özhan, Filiz Taçbaş, Murat Soydan, , Behçet Nacar, Neriman Köksal, Ergun Köknar, Ertuğrul İlgin, Süheyl Eğriboz, Çocuk Oyuncular: Şahin Nacar, Aybik Nacar

 Konu: Ölümcül hastalığı yakalanan ve çok az ömrü kaldığını öğrenen Zeynep, küçük oğluna babasıyla ilgili gerçekleri anlatmaya başlar. Afacan’ın öldüğünü sandığı babası aslında hayattadır. Çocukluk aşkı Zeynep’le evlenen Nazmi büyük mutluluk içindeyken karısına marazi bir tutkuyla bağlı olan Kamil’in oyununa gelir. Çocuk sahibi olamamak genç çifti zaten huzursuz etmektedir. Bu durumu kocasından gizleyen Zeynep yalanının bedelini ödemek zorunda kalır. Yalnızlığa mahkum olan genç kadın ölümünden sonra oğlunun açıkta kalmaması için Nazmi’den yardım ister. Ancak genç adam yıllar sonra bile öfke ve kinle onu ve çocuğu reddeder.