Powered By Blogger

24 Kasım 2022 Perşembe

 

KIZ KULESİ AŞIKLARI (HERA İLE LEANDROS) (1993)

 

Yönetmen: İrfan Tözüm, Senaryo: Macit Koper, Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı Sanat Yönetmeni: Selçuk Gürışık Müzik: Münir Nurettin Beken Yapım: Muhteşem Film/İrfan Tözüm,

Görüntü Yönetmen Yardımcıları: Selahattin Sancaklı, Eyüp Boz, Burçin Ankara, Sanat Yön. Yrd: İsmet Değirmenci, Sualtı Çekimleri: Ümit Gülsoy, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Yardımcısı; İsmet Değirmenci, Su Altı Ekibi: Abdullah Baykal, Volkan Korkmaz, Aktuel Ses Mehmet Kılıçel, Ümit Öktem, Aydınlatma Yönetmeni: Haydar Arslan, Aydınlatma Yön.Yrd.cıları: Mehmet Furat, Gazanfer Günsu, Barış Dikişçi, Yönetmen Yardımcıları: Murat Yazan, Rekala Kunyo, Ayşen Atasır, Makyöz: Simay Muratlıoğlu, Jale Boratap, Set Düzenlme: Enver Kündem, Hikmet Palabıyık, Murat Yağcı, Ses Kayıt ve Mix: Erkan Esenboğa, Renk Tashih: Türker Vatan, Uğur Orbay, Film Banyo: Ekrem Şen, Arif Şengül, Film Baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Seslendirme Yönetmeni: Ersin Sanver, Ulaştırma: Talip Yıldız, Levent Abadan, Mehmet Kılıçel, Ümit Öktem, Jenerik; Özkan Sevinç, Semihan Sevinç, Grafik: Erkan Bektaş, Yapım Sorumlusu: Mustaf Koç, Yap. Sor. Yrd: Kadir Yeşiletepe Şafak Film Stüdyolarında hazırlanmıştır

OYUNCULAR : Nurseli İdiz (Nesibe), Beklan Algan (Adam) , Mehmet Ulusoy (Eski Fener Bekçisi), Aytaç Yörükaslan (Kayıkçı), Ayla Algan (Anne), Kutay Köktürk (Parktaki Adam), Selçuk Gürışık (İknci Kayıkçı), Muhteşem Tözüm (Taş Atan Çocuk), Övgü Gümüş (Nesibe’nin Çocukluğu)

Konu: Hayatının sonbaharını yaşayan bir şairin, düşle gerçek arasındaki tutkulu aşk öyküsü, 60 yaşlarında aydın bir kişi olan Adam (Beklan Algan), bir gün kız kulesine gelir, Girdiği odalarda, intihar eden eski fener bekçisinin eşyalarıyla karşılaşan Adam, bekçinin tuttuğu günlükte bir seyir defteri bulur, Günlükteki yazılanları okuyan şair, birden geçmişin karanlıklarına gömülen efsaneyi yaşar gibi olur ve düşle gerçek arasında bir yol izleyen, kulenin alt katında yaşayan kaadının Hera ile Leandros efsanesindeki Hera (Nurseli İdiz) olduğunu sanır. Onunnla sevişir.

Kuleden de, etkisi altında olduğu kadından da kopamaz. Oysa Hera sandığı kadın, eski fener bekçisinin kızı Nesibe'dir. Bunu anlayan adam, eski feener bekçisinin kendisini kullanarak isteklerini gerçekleştirdiğini farkeder. Yaşadıkları efsaneden kurtulmanın tek yolunun efsaneyi yaşamak olduğunu düşünen Nesibe ile adam, Hera ile Leondras kimliğine bürünerek bir yasak aşkı yaşamaya başlarlar. Tıpkı efsanede olduğu gibi adam, bir gece Salacak'tan denize atlayıp, Hera'nın meşale ile balkonunda oturduğu kız kulesine doğru yüzmeye başlayarak sonu ölümle biten bir serüvene atılır.

Tözüm'ün, Koper imzalı ve damgalı bol sallçalı, ensestlimensestli tipik 'burjuva' senaryolarla başı dertte. Benimsediği, sade yapılı bir öyküyle başarılı olabilen Tözüm için (Rumuz Goncagül, Fazilet, Devlerin Ölümü), Koper'in Bunue}, Visconti veya onların çağdaşlarının ancak baş edebileceği senaryolarını başarıya ulaştırma şansı yok gibi. ..

Cazibe Hanım Gündüz Düşleri bunun başlıca ve görkemli istisnasıydı. Ama, bilindiği gibi, istisnalar kaideyi bozmaz... Sonuç bu kez fiyasko boyutlarında ... Alabilldiğine ağır, hantal, yürümeyen bir film var karşımızda...

Bir masal filmin en çok gereksinmesi olan estetik duygusu ise perdeden geçmiyor bile... Oyuncular da ağır, hantal vücutlarıyla bu estetiğin kurulmasına en küçük bir katkıda bile bulunamıyorlar. Bu tümüyle antipatik filmi bir an önce unutmak herhalde en iyisi olacak …


FİLMİ İZLE 




 

KAVUŞMA (1993) 


Senaryo ve Yönetmen: Adem Ayral, Görüntü Yönetmeni: Kenan Kurt, Yapım: Gözde Film/Zikri Köksoy


Oyuncular: Cihat Tamer, Seval Ayral, Ali yalaz


Konu: Çocuk Esirgeme kurumunda çıkan bir yangın sonucu evrakları kaybolan bebeklerden kendi çocuğunu arama çabasına düşen bir babanın dramı.

 

 KIVILCIM (1993)

 Senaryo ve Yönetmen: Aykut Düz, Kamera Salih Dikişçi, Yapım: Tuğçen Film/İbrahim Mertoğlu

Oyuncular: Tarık Tarcan, Necla Nazır, Ece Uslu, Cemal Gencer, Nejat Özbek, Nilüfer Aydan, Gülsen Tuncer, Selçuk Uluergüven

 z<cv     Konu: Büyük şehre göçen ve buradaki ekonomik kriz nedeniyle yaşamları zora giren ve bu nedenle de bunalıma düşen bir ailenin dramı.

 

 

KIŞ DÜŞLERİ (1993) 


Yönetmen: Erbil Altanay, Senaryo: Selçuk Özer, Görüntü Yönetmeni: Ferhat Bakır, Yapım: Metro Film/Zeki kafalı  

Oyuncular: Neslihan Acar, Selçuk Özer, Songül Beyçe, Zeynep Hotiç, Canan Suavi

Konu: Ruh hastası bir kızla, onu tedavi ettiren bir iş adamın öyküsü.

 

KIRMIZI GÜL (1993) 


Senaryo ve Yönetmen: Hasan Karcı, Görüntü Yönetmeni: Orhan Gök, Yapım: Burç Film/Fedai Öztürk


Oyuncular: Yusuf Sezgin, Cemal Gencer, Bilgen Gökçen, Sami Hazinses, Arzu Işık, Mustafa Erçel, Songül Beyçe, Fırat Paşayiğit, Yasemin Karcı, Sibel Altıngöl, Ceylan Özcan, Dilek Mert, Gülcan Oğuz


Konu: Karısını ve oğlunu bir trafik kazasında kaybeden bir adamla, tatil yöresinde tanıştığı insanlarla olan ilişkisi. Başından geçen bu olay nedeniyle içine kapalı yaşayan genç mühendis, yöreye gelen bir grubun yaşantısına girmesiyle, eski düzenine kavuşur.








KARDEŞİM (1993) 




Yönetmen: Oğuz Gözen, Senaryo: Nadire Zeybel, Görüntü Yönetmeni: Ferhat Bakır, Yapım: As Film/ Mehmet Aksu

Oyuncular: Cemal Gencer, Nazan Ayas, Samim Meriç, Bahar Mete, Hikmet Eldek, Hasan Yıldız, İbrahim Kurt, Yalçın Erkan, Ali Akın

Konu: Küçük yaşlarda birbirlerinden ayrılan ve yıllar sonra tekrar kavuşan ilki kardeşin öyküsü.


 

KARANLIK SULAR (1993)



Senaryo ve Yönetmen:Kutluğ Ataman, Görüntü Yönetmeni: Christopher Squires, Müzik: Blake Leyh Yapım: Temaşa Film/Kutluğ Ataman Tasarım; John Di Minici, Kurgu : Annabel Ware, Blake Leyh, Yapım Sorumlusu: Ahmet Erülgen,

“Filmin yazarı Osman Paşa’nın torunu Mehveş, 1873 yılının sonlarına doğru Erzincan’ın bir köyü olan Yalnızbağ’da vefat etmiştir. Bencil bir kişi olan Mehveş, ölüm döşeğinin etrafında halka olmuş yakınlarına yıkanmak üzere bi,r ceset ve ifadesiz nankör bir yüz bıraktı. İmparatorluğun ilk kadın hattatı olan Mehveş’tern geriye kalan muazzam yazı koleksiyonu 1939 daki Erzincan depreminde tamamiyle yok oldu. Mehveş’ten geriye kalanlar arasında en önemlisi “Karanlık Sulara Düşmüş Bir Yılanın Gözleriye Geleceğin Vahim ve Elim Hadisleri isimli , İstanbul’da geçen gelecek zamana ait bir hikaye idi. Filmin ilham kaynağı da işte bu hikayedir. Mehveş hilkayesini işlerken Divan şiirirnin aruz veznine , Osmanlı hat sanatının kaidelerine bağlı kaldı. Bu sebeple hikayesindeki olaylar sebep sonuç ilişkisi ile birbirine bağlı bir silsile teşkil etmeyip, ahenkli ve süslü bir dille tanzim edilmişlerdir. Çoğu İstanbul efendilerinin kendi düşüncelerine ters düşen bu hikayeyi neşretmeyince, Mehveş kendini odasına kilitleyerek susadığında ancak en iyi şarapları içer, acıktığında işse en iyi kitapları okur olur, Kısa bir süre sonra besinsizlikten ölür. El Yazmalarını çalan hizmetkarı daha sonra ölü bulundu, Ağzındaki mürekkep lekeleri, el yazmalarını yediği yolunda şüphe uyandırdıysa da bu konu ile ilgili bir otopsi yapılmadı, Hizmetkardan kurtarılan tek parça bir sayfalık bir yazı oldu. Bu kağıtta şöyle bir satır yer alıyordu: İki cins yalancı ; biri kötü diğeri ise sanatçı. Bu olay Mehveş vakası olarak anılmaya başlandı ve hikayenin uğursuz ve zehirli olduğu yönünde rivayetler yayılmaya başladı. Batıl bir inaç olsa da bu filmi seyredenlere bir hatırlatmada bulunmakta fayda var. Bu film seyredenlere ölüm ve felaket getirdiği pek çok kimsenin ortak kanaatidir. “(Filmin jeneriğinden alınmıştır)

Oyuncular: Gönen Bozbey, Metin Uygun, Daniel Chace, Semiha Berksoy, Eric Pio, Haluk Kurdoğlu, Numan Pakner, Cevat Kurtuluş, Beste Çınar, Tülin Oral, Giovanni Scognamillo

KONU: Köklü aristokrat bir aileden gelen Lamia Köprülü (Gönen Bozbey), alt sınıftan geldiği için evlenme önerilerine yanıt vermediği Haşmet Beyin (Metin Uygun) sahip olduğu yalıyı kundaklayıp sigorta parasını almaları ve arsayı da yabancı bir şirkete satmaları konusunda görüşlerine de iltifat etmez. Bu sırada ortaya çıkan ve karanlık işlerle uğraşan uluslararası bir şirketler topluluğuyla gizli ilişki içinde olan ve daha çok karanlık işlerle meşgul olan Amerika'lı kiralık katil Richie Hunter (Daniel Chace), araştırmacı kimliği ile Lamia'yı ziyaret eder ve Lamia'nın evlilik dışı bir ilişkiden doğurduğu ve yıllar önce denizde boğulduğunu sandığı oğlu Haldun'un (Eric Pio) ölmemiş olduğu haberini getirir. "Hunter'ın amacı, Haldun'un arkada bıraktığı, bilinmeyen bir dille yazılmış bir parşömeni ele geçirmektir. Okuyanları zehirlediği öne sürülen bu kağıt, her sorunun yanıtını kapsadığı bir kutsal kitap çevresinde oluşmuş, yeni bir gizli dinin müridlerinin de ilgisini çekmektedir. Aslında Hunter tarafından vampir yapılmış olan Haldun'da bu araştırmaya katılır" (TÜRSAK Sinema Yıllığı 95/96, 1995:22).

ÖDÜL

13. Uluslararası İstanbul Film Festivali (1994)

►Özel Ödül “Kutluğ Ataman”

 SİYAD (Sinema Yazarları Derneği)

► En İyi Film

►“En İyi Yönetmen”

.Ankara Uluslararası Film Festivali (1995)

►Seçiciler Kurulu “Özel Film Ödülü”

 & Kutluğ Ataman'ın 'Karanlık Sular'ı bir ilk filmdir. Sinema meraklısı, sinema okullusu ve (belki de en önemlisi) İstanbullu bir yönetmen adayının denemek istediği her şeyi gönlünce denediği, eteğindeki bütün taşları döktüğü, oldukça da iyi yapılmış bir ilk film. çoğumuzun hayal etmeyi sevdiği İstanbul'a dair sırlar, vampir filmlerinden esintiler, tekinsiz elyazmaları, uluslararası şirket entrikaları, Amerikanca konuşan kötü adamlar, eski yalılar, eski filmler, eski dinler; 'sinemaya referanslı bir sinema'nın filmi, başka metinlerden türetilmiş bir İstanbul hikayesi...

Filmin, bir film seyretme sahnesiyle başlayıp bir film seyretme sahnesiyle sona ermesi, bir tür parantez içine alınmış olması da, yönetmenin referanslardan meydana gelen bir metin kurduğuna dikkat çekmek istediğine işarettir.) Ama "Karanlık Sular", bütün dizginlenmemiş Barok'undan ileri gelen lezzetli, hatta yer yer komedi tadında 'aşırı ve aşkın olma' çabasına laveten, Türk sinemasında pek yapılmamış bir şeye de kalkışır. "Karanlık Sular"ın yaşayan kahramanı Lamia ile ölü/vampir oğlu Haldun Köprülü, çökmekte olan eski, emperyal bir İstanbulluluğun son temsilcileri olmanın yanı sıra, bu fantastik metinde daha geleneksel bir kader yoldaşlığını da paylaqşırlar; ayrı düşmüş anne ve oğulun macerası, yani Oedipal mesele...

 Dolayısıyla, "Karanlık Sular"ı bir tür sinemasal vampirizmden (hem vampir filmlerine göndermeleri hem de başka 'metinleri emmesi' anlamında) çok, bir nevi psikolojizmin, tabir caizse ana rahminin 'karanlık suları'na sokarak daha ilginç yapan da hikayenin asıl bu tarafı, alt metnidir belki. Bugün seyrettiğimizde, "Karanlık Sular"ın, Batı kültüründe özellikle eşcinsel sanatçılar tarafından geliştirilen bir abartma, aşırılaştırma, dolayısıyla öz savunma stratejiisi olan 'camp'i (bir tür eşcinsel Barok) zevkle, tadını çıkararak kullanmanın yanısıra, Oedipal meseleyi de alttan alta ama ısrarlı biçimde gündeme getirerek ilgimizi çektiğini daha iyi fark ediyoruz. Kutluğ Ataman, ikinci sinema filmi "Lola + Bilidikid"de (1999) eşcinsel temaları daha bariz, daha toplumsalgerçekçi bir biçimde, 'camp'le nispeten daha az tariflenmiş olarak ele alacak, ama anneoğul eksenini yine ihmal etmeyecektir. (2005 tarihli üçüncü filmi "2 Genç Kız"da da gene kendince teatral bir anne figürlü görürüz şehrin emperyal geçmişiyle hiçbir ilgisi olmasa da bu anne de kendince 'carnp' bir tavır bulmuş ve üstüne giyinmiş bir karakterdir. )

"Karanlık Sular" sinemamızda bir ilktir. Hem başka metinlere referanslı metni, hem de anneoğul ilişkisine yeni bir gözle (hatta ilk kez) bakması ile ... O kadar ki, vampir delikanlının ayrı düştüğü annenin hayalini bir travestiye yansıttığı sahnede filmin Oedipal meseleyi bir nevi parodiye, gene aynı karakterin bir minareye bakarak son nefesini verdiği son sahnede de Oedipal meseleyi kültüre, bir nevi manevi 'ayrı düşmüşlük' fikrine taşıdığı dahi söylenebilir. Nitekim, Kutluğ Ataman, belgesel ile kurmacanın sınırlarını cesaretle zorlayan en olgun işi 'Ruhumu Asla'da (2001) travesti bir karakter aracığıyla Cumhuriyet Türkiyesi dediğimiz bütün bir kültürel kimliğin ya da (edinilmiş) kimlikler kültürünün teşrihini gerçekleştirecektir. (Fatih Özgüven) “SİYAD 40 Yılın Serüveni”

& İstanbul'dan Montreal'e, Kahire'den Sao Paulo'ya, Los Angeles'tan Hong Kong'a kadar çeşitli festivallerde gösterilip dünyanın dört bucağında seyirci karşısına çıkarak son dönemin festival rekortmeni nitelemesini hak eden, gerçekten "istisnai bir film" diyebileceğimiz Kutluğ Ataman'ın şaşırtıcı ilk filmi "Karanlık Sular", nihayet kendi seyircisiyle de buluştu İstanbul Beyoğıu BeyoğluEurirnages Sineması'nda, 25 Ağustos'tan bu yana.

Yıllar öncesinde kalmış, güzel bir uygulamayla, 6,5 dakikalık bir kısa filmin, llker Canikligil'in uçmak üzerine, rock müziği destekli deneyci ve öncü bir yaklaşımla, 35 mm formatında çektigi "Uçmak İstiyorum" adlı kısa filminin ardından seyrettiğimiz, belirgin bir biçimde dairesel bir şemaya dayanan bir yapıda tasarlanmış ve kurulmuş "Karanlık Sular", günümüz İstanbul’undan seçilmiş birtakım düşsel ve garip mekanlarda geçen ve geleceği,

Doğu'yla Batı'yı harmanlayarak ete kana bürünen, gerilimli ve beylik deyişle içi çe örülmüş olaycıklarla bütünlenen, alışılmıştan farklı hatta basbayağı ayrıksı bir deneme. Mistik ve fantastik sulara yelken açan, taze ve yetenekli, yeni bir yaratıcıyönetmeni haberleyen, parıltılı, ilgisiz kalınamayacak cinsten, umulmadık sinemasal cevherler içeren bir "ilk film".

"Ölüm ve felaket getirecek, zararlı hatta tehlikeli bile olabilecek bir hikaye" izleyeceğimize ilişkin, bizzat yönetmenimizin tok sesli, açık seçik Türkçesinden dinlediğimiz, beyaz perdede yavaş yavaş biçim değiştirerek belli belirsiz bir suratın suretini oluşturmaya koyulan, canlandırma sineması ustası Tonguç Yaşar'ın unutulmaz "Amentü Gemisi"ni çağrıştıran başarılı bir animasyon sekansı eşliğinde, açıklayıcı ve uyarıcı bir prologla içine daldığımız bu "Karanlık Sular", 18. yüzyılın soylu, varlıklı bir Osmanlı ailesinden gelen, "kadın hattat" Mehveş Hanım'dan geriye kalmış, ölümün ve aşkın gizini, ölüler alemine ait birtakım sırları içeren, eski bir parşömenin peşindeki koşuşturmacayı, günümüzün İstanbul’u dekorunda hikaye ediyor görünürde.

Görünürde diyoruz, çünkü farklı okumalara açık film, salt bir hikaye anlatmakla yetinmiyor. Birtakım bildik temalarla devam edip çeşitli göndermelerle gelişerek, gerçeklgerçekdışı ikilemine dayanarak, o başta ki ("Cinema Paradiso" tarzı bir nostaljiyle dopdolu Atlas Sinernası'nda çekilmiş), siyahbeyaz bir melodramın duygu seline kapılmış seyircileri gösteren sahneyle noktalanıp kapanan bir dairenin döngüsünü akla getiren çemberimsi bir omurgaya oturtulmuş "Karanlık Sular", görüntülere dökülerek gözümüzün önünden akıp geçen hikayenin özünü de sorgulayarak, seyrettiğini algılama ve anlamlandırma çabasındaki seyirciyi de "Gizli Yüz"vari gizem Iab irantlerine çekiyor baştan sona.

Alışılmış anlamda, nedensonuç ilişkisine bağlı, başı, ortası, sonu belli bir hikaye değil seyrettiğimiz, ayrıca yine alışılmış tarzda, kronolojik hikayeleme yollarını, bildik bir zaman mantığını da kesinlikle izlemiyor anlatılanlar. Kavuşması iınkansız bir anayla oğulun hikayesi.

Geçmişle geleceği birbirine katık ederek bizden bir "Auteur sineması" örneği ortaya koyan, Doğu'ya özgü dairesel anlatım yapısı ve estetiğiyle Batı'nın dilini harmanlayıp kaynaştırmaya soyunan Ataman'ın daha "ilk filmi"yle, sinemamızda doğrusu sıkça rastlanmayan cinsten, ticari kaygılardan arınmış, bilinçaltını deşmeyi deneyen, kimisine yeterince doyurucu, ikna edici gelmeyen hikayesi bir yana, kırk yıllık, deneyimli bir yönetmenin ustalığına sahip, renkli, incelikli üslubu, biçimciliğiyle kesinlikle görmezden gelinmeyecek türden, etkileyici bir stil denemesi gerçekleştiriyor. Genç yönetmenimizin belli bazı türlerle temalardan yola çıkarak, nerdeyse her sahnesi ölçülübiçili düşünülüp tasarlanarak çemberimsi bir yapıda kurduğu filmin, "bir çembere hapsolmuş" kahramanlarından bayan Lamia Köprülü'yü tanıyoruz ilkin.

Baştaki, film içindeki, gözyaşlarıyla seyredilen siyah beyaz filmin, grenli karelerinden bizim "Karanlık Sular"ın renkli karelerine geçiveren, yükselen yeni değerlerle, günümüze özgü yeni dengelerin kıskaca alarak gitgide yiyip yuttuğu bir sınıfın kalıntısı ve köklü bir ailenin son üyesi, eski İstanbullu, hafif üşütük bir hanımefendi Lamia (Gönen Bozbey). Yıllar önce kaybettiği biricik oğlunun acısını içine gömmüş, "herkesin ölüp gittiği" bir dünyada köşesine büzülüp kopkoyu yalnızlığına gömülmüş, o inci gibi yazısıyla kendi kendine mektuplar yazıp postalayan, birtakım haplar içerek modern çağ yaşamına ayak uydurmaya çalışan, çevresindekilerin de pek önemsemeyip evlat acısıyla kafayı yemiş, azıcık tozutmuş bir

Boğaziçi hanımefendisi muamelesi yaptıkları Lamia Köprülü, maddi bakımdan bağımlı olduğu, ancak evlenmemekte de direttiği, yık, yap, sat zihniyetindeki, iktidar güç, hırs ve tutkusuyla yanıp tutuşan, sonradan görme zengin, şapırtılı yemek yiyişiyle Lamia'nın içini kaldıran, kaba saba Haşmet Bey'in (Haluk Kurdoğlu) de de yadigarı yalıyı kundaklayıp yakarak çokuluslu bir şirkete sattırmak istemesine de direniyor sürekli, finaldeki kaçınılmaz yangın sahnesine kadar.

"Dekadan" Lamia Hanımefendi, 222 Körfez Caddesi adresindeki yalısında, yıllar öncesinde boğulmuş oğlunu gören ve selam getiren esrarengiz bir Amerikalı tarafından ziyaret ediliyor derken. Çokuluslu şirketin ajanı (kiralık katili) olan, Richie Hunter adındaki bu genç Amerikalı Daniel Chace) Lamia'ya, oğlu Haldun'un ölmemiş olduğunu söylüyor. Ve oğluyla (Metin Uygun) benzersiz bir sevgi ilişkisini, Haldun'un yokluğuna karşın kalbinde hala sürdüren Lamia, yeniden oğluna kavuşmanın sevinç ve heyecanıyla Richie Hunter'ın araştırmalarına katılıyor gönlü pır pır ederek.  

& Geçen yıl İstanbul Film Festivali'nde Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) özel ödülü, 1995 Ankara Film Festivali'nde jüri özel ödülü ye 1995 İzmir Film Festivali'nde de Artemis ödülünü kazanmış, Oscar'ları dağıtan ünlü Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi arşivine, sonsuza kadar saklanmak üzere alınmış "Karanlık Sular", etnik ve kültürel bakımdan çok farklı katmanlardan oluş muş İstanbul mozaiğini, konusuna yedirmiş, rantanalı görselliğiyle şaşırtıcı, genelde bir Türk filminden beklenmedik, kıvamında temposu, içiçe geçmiş öykü ve yan öykücüklerden bütünlenen akıcı anlatımıyla, alışıldık cinsten bir hikaye çizgisini izlemekten çok birtakım temalarla süregelen yapısıyla gerçekten "farklı" bir yapıt.

Güvercinlerin panayır yeri Yeni Cami'den huzur verici Aşiyan Mezarlığı'na, ürkütücü, kıvrım kıvrım dehliz ve tünellerden oluşma Yedikule Zindanları'ndan Asya'yla Avrupa'yı birleştiren Boğaziçi'nin girdap ve iç akıntılarla sürekli kaynayarak akan, derin, karanlık sulara kadar görkemli görüntüleriyle benzersiz bir İstanbul'un da odağına ustaca yerleştirildiği film, değişik kültürlerin yüzyıllardır istila ve işgal ettiği kentimiz üstüne, ilginç ve eşsiz bir fantastik çeşitleme olarak seyredilen, adeta Orhan Pamuk'a nazire yaparcasına peliküle geçirilmiş, şaşırtıcı ve sarsıcı bir sinemasal deneme, California Üniversitesi (UCLA) sinema bölümünden diplomalı genç yönetmen Kutluğ Ataman'ın, öteden beri "vampir öyküsü" diye şişirilip küçümsenerek bahsedilmiş oysa, içinde sadece bazı "vampir" karakterlerin de rol aldığı bu ilk uzun filmindeki, ölüme bu dünyada olmadan karşı gelerek var olan, dahası, hayatla ölüm arasında kalakalmış vampirIeri, sadece beylik korkugerilim öğesi olmakla yetinmeyerek kanacana bürünmüş, trajik ve romantik tipler,

"Gizli Yüz" vari bir araştırma soruşturma dolambaçlarına sokulduğumuz, korkuvampir filminden melodram ve gerilime kadar çeşitli türlerle oynaşan, malum bir tür filminin ötesine geçen, incelikli buluşlu birtakım geçmelerle birbirine bağlanmış bir temalar bütünü olarak algılanan, yitik kutsal metinler, ölüler alemiyle evrenin karmaşık sırlarının yazılı olduğu eski parşömenler, gizli dinler, sahte peygamberler, dairevi, büyük bir ateşin çevresinde toplanılan mistik ayinler, vampirler, yılan kadınlar, mezarlıklar ve öldürücü heyecanlı takiplerin gırla gittiği film, birbirlerine kavuşmaları çoktan imkansız bir anayla oğulun hikayesi.

Bir Boğaziçi ve yalı çocuğu olan yönetmenin kuşkusuz öz yaşamından kaynaklanan bazı sahnelere de yer veren filmde, çağlar boyunca yığınla ölüyü, sayısız yaşanmışlığı, milyonlarca anıyı barındıran benzersiz bir kültüre sahip İstanbul'daki Bizans mirasının temsilcisi, ölümsüz yaratık, 800 yaşındaki vampir prenses Theodora (Beste Çınarcı), herkesin peşine düştüğü, eski bilgilerin yazılı olduğu, antik parşömeni Lamia'dan yardakçısı sahte peygamber için çalan, Lamia'nın da gözüne şiş soktuğu şoför (Nurnan Pakner), Haldun'un bir başka arkadaşı, eski diller uzmanı olan, büyülere, doğaüstü olaylara kesinlikle inanmayan, ama parşömendeki "öldürücü zehirli sözcüklerle" yasak metni çeviremeyen Stephan (Eric Pio) ya da müritlerinin gözü önünde vurulup öldürülen sahte peygamber (Ayton Sert) gibi yan tipler de boy gösteriyor. (Kürkler içinde, frapan yaşlı falcı kadın Semiha BerkSoy'la siyah tahsildar kolluklarını çekerek tipik bir mezarlık arşiv memuru olmuş ustamız Giovanni Scognamillo'yu ve rahmetli şovmen Cevat Kurtuluş'u da anmadan geçmeyelim bu arada,)

"ilgisiz kalmak mümkün değil"

Görüntülerle düşünebildiğini örnekleyen, Alain RobbeGrillet'in 1963 yapımı, barok İstanbul tasviri, "L'Immortelle Ölümsüz Kadın" filmini görüp görmediğine yaman meraklandığım, zorlu "Auteur sinemasının" derin ve karanlık sularına cüretli kulaçlar atarak kişisel bir DoğuBatı birleşimine varan yönetmen Kutluğ Ataman'ın gotik bir ahlak masalından barak bir vampir hikayesi çeşitlemesine kalan vuran bu heyecan verici İstanbul filmine ilgisiz kalmak ne mümkün? Meraklısı için not: Kutluğ Ataman ve "Karanlık Sular"la derinlemesine ilgilenen sinemaseverler, Antrakt'ın 33, sayısındaki, Tamer Baran imzalı "Sefam olsun cinsinden bir film!" başlıklı yazıyı okuyabilirler.. ,) (Sungu Çapan Cumhuriyet, 1 Eylül 1995 )

 

İZ (1993) 

Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu, öykü ve Senaryo: Tayfun Pirselimoğlu, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap, Sanat Yönetmeni: Tayfun Pirselimoğlu, Ses: Thomas Balkenhol, Christian M. Götz, Kurgu: Thomas Balkenhol, Müzik: Aydın Esen, Kostüm Tasarım: Ayşen Savaşkan, 1. Yönetmen Asistanı: Sibel Voskay, 2. Yön. Ast.: Nur Arık, 3. Yön. Ast.: Okan Özgen, Sanat Yön. Ast.: Natali Yeres, Grafik Tasarım: Murat Savaşkan, Tayfun Pirselimoğlu, Işık Ekipman: Yücel Işık, Işık Şefi: Nezir Yücel, Işık Asistanları: Berzan Yücel, Eray Kantarcı, Murat Münüklü, Çetin Aslım, Yapım Direktör: Veli Selman, Yapım Sekreteri: Esma Okumuş, Yapım Asistanları: Didem Gündüz, Berna Yeşilyurt, 1. Kamera Ast.: Kurt Braun, 2. Kamera Ast.: Aytunç Akad, Kurgu Asistanı: Marika Dameran, Video Operatörleri: Axel Behrens, Sinan Gültekin, Ek Çekimler: Kurt Braun, Bernd Scholz, Tayfun Pirselimoğlu, Set Fotoğrafları: Hilmi Etikan, Stüdyo Fot6oğrafları: Hilmi Etikan, Negatif Kurgu: Annemarie Bauer, Miksaj: Alfred Lohmeyer, Jenerik: Peter Rosen wanger, Set: Hamdullah Erdoğan, Hüseyin Gülmez, Feyzullah Erdoğan, Ekrem Ülgen, Abdullah Kıvırcık, Boom Operatörleri: Aras Özgen, Ali Pekşen, Fatih Gezen,

Oyuncular: Aytaç Arman, Nur Sürer, Derya Alabora, Meral Çetinkaya, Erdinç Akbaş, Kutay Köktürk, Tekin Siper, Metin Çekmez, İsmet Ay, Can Kolukısa, Serra Yılmaz, Taner Barlas, İlhan Kilimci, Selçuk Uluergüven, Ara Güler, Giovanni Scognamilla, Bülent Kayabaş, Kerem Atabeyoğlu, Mustafa Arslan, Kemal İnci , Tunca Yönder, Ömer Çolakoğlu, İskender Bağcılar, Cem Coşkun, Selşim Canpolat, Radife Baltaoğlu, Şeref Türmenoğlu, Erhan Özçelik, Serdar Bordanacı, Esin Elden, Selma Kutluğ, Arslan Kaçar, Fikret Fırtına, Cengiz Keskinkılıç, Yüksel Arıcı, İsmet Yıldız, Barış Uludağ, Can Cevizci, Yusuf Katipoğlu,

 KONU: Emekliliği yaklaşmış Komiser Kemal, bir intihar olayına el koyar. Adam bir klarnetçidir, silahıyla yüzüne ateş ettiğinden yüzü tanınmayacak haldedir. Bu esrarengiz olayda Kemal'in dikkatini özellikle bir parmağının kopuk olması dikkati çeker. Adam intihar mı etmiştir, yoksa bir cinayete mi gitmiştir? Emekli olmadan bu olayı çözmek kararındadır.

Ödüller:

31. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1994);
Uğur İçbak "En İyi Görüntü Yönetmeni",
4. Köln (Almanya) Türk Filmleri Festivali'nde (1994);
"En İyi Film",
 İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde (1995);
"En İyi Film"
Kültür Bakanlığı Sinema Başarı Ödülü (1995),
18. Göteborg Film Festivali'nde Avrupa Film Akademisi tarafından "Local Hero" seçildi (1995).

& Yeşim Ustaoğlu'nun kısa filmlerinin ününü duymuş, ama görememiştim. İlk kez Köln'deki Türk filmleri yarışmasında izlediğim Iz önce beni itti. Ama üzerinde düşündükçe ve bende bıraktığı izlenimler berraklaştıkça, filmin erdemleri, deyim yerindeyse kafama dank etti. Bugün lz'i seviyor, savunuyor ve önemli bir film olduğunu düşünüyorum.

 

Yeşim Ustaoğlu, aslında bu deyimi sevmiyorum ama, belki de ilk gerçek anlamda "postmodern" Türk filmine imzasını atıyor. Elbette bu alanda son dönemin kimi filmlerini, örneğin Reha Erdem'in A Aay, Zeki Demirkubuz'un C Blok veya Kutluğ Ataman'ın Karanlık Sular giibi öncü filmlerini de unutmadan... Yine de Iz, biçimsel olgunluğu ve sinema diline egemenliğiyle, galiba bu filmlerden daha başarılı, daha önemli ...

Ne anlatıyor bu film? Bir filmin anlattığıını ön plana almak eğiliminde hiç değilim, ama meraklıları için özetlersek, orta yaşlı, yalnız ve sorunlu polis memuru Kemal'in, intihar ettiği varsayılan, yüzü tabanca kurşunuyla tamamen parçalanmış müzisyen Cezmi Kara'nın kişiliğindeki gizemi aramasının öyküsü. Ancak bu arayış, gitgide daha büyük bir gizeme bürünüyor. Ve oldukça sürpriz bir sonra noktalanıyor.

Iz, öncelikle sinema dilini kurmuş, perdede atmosfer yaratmada son derece usta bir yönetmeni bize haberliyor.

Yeşim Ustaoğlu, bir mekan, bir atmosfer ve de bir ses ustası. Sesli çektiği film, Türk sinemasında şimdiye dek yaşamın, gecenin ve İstanbul'un sesini ilk kez yakalayan film öncelikle ... Kısa film deneyimi yönetmene çok şey katmış gözüküyor ve sinemamızın hiç bilip kullanmadığı bir yöntemin önemini gösteriyor.

 Öte yandan film, biraz sıkıntıyla da olsa, sonunda kendi dünyasını seyirciye kabul ettiriyor, daha da ötesi, onu bu dünyanın içine çekip almayı başarıyor. Bu film, kendi içinde başlayıp biten spiral şekilleri, kısır veya değil döngüleri, Paul Auster'in romanlarını ve genelde postmodern olan her şeyi sevenler için ... Yani özellikle gençler ve genç olan her şeyi sevenler için ...

Tüm oyuncuların kısa, ama özlü ve inanılır kişilikler yaratan oyunları, Alman dostumuz Thomas Balkenkofun ses ve kurgu çabasıyla da ön plana çıkan film, bilmiyorum, benim öngörülerimi gerçekleştirip özellikle gençlerin sahip çıkacakları ve belki de tüm genç ve potansiyel sinemacılara yeni bir yol açacak bir büyük deneyime dönüşebilecek mi? Umarım ki öyle olur ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 98”


FİLMİ İZLE 





 

İŞGAL ALTINDA (1993)

Yönetmen: Ünal Küpeli, Senaryo: Rauf Denktaş Görüntü Yönetmeni: Egemen Baykal, Müzik: Can Atilla, Kurgu: Aytuğ Aydın, Yapım: TRT/Altuğ Savaşal

Oyuncular: Meral Konrat, Levent Özdilek, Sibel Karaca, Zeynel Karaca, Gülben Ergen

Konu: Kıbrıs'ta yaşanan Türk-Rum sorunlarını konu alan film.

 

İSKİLİPLİ ATIF HOCA  (1993) /
      KELEBEKLER SONSUZA UÇAR 

Senaryo ve Yönetmen: Mesut Uçakan, Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardabak, Müzik: Özhan Eren Yapım: Mustafa Çelik Yönetmen Yardımcıları: İbrahim Yeşilırmak, Ayşe Karaali, Uğur Perveroğlu, Kamera Asistanı: Ahmet Selvidal, Sanat Yönetmeni: M. Ziya Ülkenciler, Sanat Yardımcıları: Ali Erzincanlı, Ayşegül Güldal, Makyaj: Abdullah Gonca, Kostüm: Niyazi Er, Talip Okçul, Kostüm Sorumlusu: Aysel Üzer, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Ses Asistanı: Metin Çeşmebaşı,
Ses Yardımcıları: Yılmaz Çiftçi, Mehmet Kınak, Dublaj Asistanı: Sevil Mıdık, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Set Amiri: Ekrem Çınaroğlu, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Işık Yardımcıları: Doğan Erdoğdu, Erkan Can, Turgut Erkan, Cast: Vip Ajans, Jenerik: Özkan Sevinç, Semihan Sevinç, Çizgi: Yalçın Turgut, Prodüksiyon Amiri: Nedim Şahin, Yapım Koordinatörü: Mehmet Beyazıt, Yapım Yardımcısı: Mahmut Tan, Ulaşım Sorumluları: Hüseyin maden, Ali Aras, Ahmet Erkan, Set Fotoğrafçısı: İsmail Altınata, Figürasyon: Vip Ajans (Ali Zebil), Aktüel kamera: Hüseyin Öztürk, Efektör: Ayhan Arlı, Laboratuar: Ekrem Şen, Arif Şengül, Veli Burç, Uğur Orbay, (Şafak film stüdyolarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Yılmaz Zafer (Ferit), Haluk Kurdoğlu (Atıf Hoca), Nilüfer Aydan (Zahide), Gülay Pınaarbaşı (Mine), Arzu Atalay (Belma), Altan Akışık (Kel Ali), Baki Tamer (Ömer Efendi), Kadir Savun (Muhtar), Mehmet Beyazıt (Otel katibi), Devrim Parscan (Hacı Yakupzade), Kâzım Eryüksel (Hakan), Tomris Kiper (Anne), Nuri Tuğ (kitapçı Rıfat), Süha Baydar (komiser), Demir Nuyan (il başkanı), Kıvılcım Kaya (savcı), Ali Zebil (Süleyman), Bilal Yıkılmaz (Abdullah), Nedim Doğan (Sivil Polis), Kemal İnci (arşiv memuru), Hasan Çakır (dost polis), Erdoğan Akduman (Necip Ali), Sadık Çelenk (taharül mevlevi), İlhan Dolunay (komşu), Yaşar Üzer (komşu), Aşkiye Çal (yaşlı Melahat), Sebnem Karaali (küçük Melahat), Reyhan Ayyüzlü (Salamon), M. Ziya Ülkenciler (menahem), Şahine Hatipoğlu (hizmetçi), Enver Dönmez (Hüsrev), Kamil Sesli (sorgu poılisi), İbrahim Yeşilırmak (sekreter genç), Ali Erzincanlı (Giresun sanığı), Mahmut Tan (kasaba sanığı), Murtaza Yıldız (doktor), Murat Yazan (genç), Ahmet Poyrazoğlu (ozan), Yılmaz Meydaneri (Rıdvan), Ahmet Yazıcı (avukat)

Konu: Cumhuriyetin ilanından sonra şapka kanununa karşı çıktığı için İstiklal Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılan İskilipli Atıf Hoca'nın öyküsü.


FİLMİ İZLE 





 

İSTANBUL’UN ORTA YERİ SİNEMA (1993)

Senaryo ve Yönetmen: Nejat Saydam, Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur, Yapım: Film  San /Ümit Utku Hidayet Pelit Seslendirme Yönetmeni: Oya Gülcüoğlu, Yönetmen Yardımcısı: Kenan Doğu, Yapım Sorumlusu: Nihat Somer, Ses Kayıt: İsmail Akgün, Mix: Osman Gülcüoğlu, Jenerik: Hakan Tepe, Renk Uzmanı: Kamil Kutay, Laboratuar: Cesur Kutay, Poz Kurgu: Recep Pala (Kral Film Stüdyosunda hazırlanmış ve Marg TV stüdyosunda seslendirilmiştir.)

 Oyuncular: Engin İnal, Koray Gelişen, Hülya Tuğlu, Nesrin Çetinel, İlhan Daner, Mine Sun, Hidayet Pelit, Soydaner Uğurlu, Fazıl Altıok, Ali Ekşi,

Konu: Büyük kentte bunalıma giren insanların öyküsü.

 

İÇİMİZDEKİ SEVGİ (1993) 

Yönetmen: Hasan Karcı, Senaryo: Kazım Eryüksel, Görüntü Yönetmeni: Kenan Kurt, Yapım: Gözde Film/Zikri Köksoy

Oyuncular: Fatma Belgen, Şehnaz Dilan, Efgan Efekan, Fatma Belgen, Kazım Eryüksel, İsmail Hakkı Şen, Enver Dönmez, Zühal Üstüntaş, Mustafa Erçel, Cemal Çolak, Kokoreççi Remzi, Başak İzat, Mert Şengül, Yasemin Karcı, Arzu Biricik, Gonca Koçbay, Arap Celal, İsmet Işık, Kokoreçci Remzi, Başak İzat, Mert Şengül, İstem Şengül, Çocuk Yıldız: Saygıhan Çelik,

Konu: Ailesi ile beraber yaşayan Sedat mutsuzdur. Babsı balıkçılık yaparken alkolik olan baba işsizdir. Annesi ve babası sürekli kavga etmekte, bir gün alkolünde tesiriyle kavga sırasında baba karısını öldürür.

 

 İNSANCA SEVMEK (1993) 

Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Ezici, Görüntü Yönetmeni: Orhan Gök, Yapım: Burç Film Tic.San.Ltd.Şti Fedai Öztürk Yönetmen Yardımcısı: Yasemen, Kamera: Ö. Ömer Aldemir, Prodüksiyon Amiri: Çetin Dağdelen, Işık Şefi: Selçuk Erkan, Işık yardımcısı: Hüseyin Dündar, Set: Hüseyin Bekler, Tamer Yıldız, Montaj: Mustafa Kul Kısmet Film laboratuarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Yusuf Sezgin, Yaprak Erişmiş, Cemal Gencer, Yıldırım Gencer, Sami Hazinses, Yasemin Minareci, Necmettin Metiner, Türker Dağdelen, Ziya Kahvecigil, Arzu Yıldız, Bilgen Gökçen

Konu: Bir bestekara aşık olan teyze kızlarının kıskançlık öyküsü. Nazan, bestekar Yaşar’la evlenince Yasemin düş kırıklığına uğrar. Evi terk eder ve yüzündeki çirkin yaradan kurtulmak için ameliyat olur. Bu nedenle Üniversiteden arkadaşI olan estetik cerrahı Dr. Mehmet’ müracaat eder. Yaseminin amacı hem çirkinlik kompleksinden kurtulmak ve şarkıcı olarak ünlenip teyze kızı Nzan’dan intikam almaktır.

 

İLK AŞK (1993) 

Yönetmen: Adem Ayral, Senaryo: Yavuz Figenli, Görüntü Yönetmeni: Kenan Kurt, Yapım: Gözde Film/Zikri Köksoy

Oyuncular: Ünsal Emre, Çiğdem Vurcu, Bihter Tınaz, İsmail Hakkı Şen

Konu: Ziraat Fakültesinde okuyan bir kızla reklam film senaryosu yazan bir gencin aşk öyküsü.