Powered By Blogger

22 Aralık 2022 Perşembe

 

 DÜNYAYI KURTARAN ADAMIN OĞLU (2006) 


Yönetmen: Kartal Tibet, Senaryo: Murat Boyacıoğlu, Görüntü Yönetmeni: Tolga Kutlar, Müzik: Garo Mafyan, Yapım: Tiglon, Zero Film/Şenol Zincir, Kemal Kaplanoğlu, Cengiz Çağatay Postprodüksiyon Süpervizörü: Başaran Şimşek, Görsel Efekt Süpervizörü: Cengiz Çilek, Yönetmen Yardımcısı: Edgü Karaadam, Makyöz: Mediha Şafak, Kuaför: Şahin Gül, Efekt Danışmanı: Cihat Parlak, Kostüm: Fulya Cerit, Işık Şefi: Engin Altıntaş, Kurgu: Bora Gökşingöl, Sanat Yönetmeni: Sırma Bradley, Senaryo Danışmanı: Kartal Tibet, Cüneyt Arkın, Kostüm Tasarım : Sıla Özgün, Nihal Çelik, Set Amiri: Sadun Demirkapı, Kostüm: Fulya Cerit, 1. Yön. Ast.: Senem Erol, 2. Yön. Ast. İnci Balabanoğlu, 3. Yön. Ast.: Fatih Doğan, 4. Yön. Ast.: Aslı Gözütok, Ses Premix: Hasan Şakacı, Uygulayıcı Yapımcı: Menderes Demir, Yardımcı Sanat Yönetmeni: Nergiz Çalışkan, Dublaj Yönetmeni: Nevzat Çankara, Dublaj Yardımcıları: Melih Ceylan, Faruk Üstün, Yapım Koordinatörü: Aslı Çökük, Prodüksiyon Amiri: Güven Cengiz, Zeyno Sürek, Yapım Yardımcıları: Burak Akdeniz, Cenk Çağatay, Nadir Duman, Devrim Zencir, Sanat Departmanı: Nergis Çalışkan, 1. Kamera Ast.: Burak Kandir, Kamera Asistanı: Deniz Arslan, Önder Güral, Işık Tejnisyenleri: Halil Demir, Altan Balta, Sezer Yıldız, Hüseyin Coşkun, Mustafa Bayram, Şerif Adnan Atar, Coşkun Arı, Erkan Demirtaş, İbrahim Uzelli, Set Teknisyenleri: Kenan Parlak, Murat Küçük, Ferah Caner Aksoy, Kopya Baskı: Mustafa Koç, Ersan Gümüş, Ayhan Kısa, Film Yıkama: Orhan Turgut, İlhan Özkan, Aydın Yeniçeri, Erehan Çakır, Sinan Kılıç, Süleyman Göktaş, Cengiz Koç, Renk Düzeltme: Burcu Doğanay,

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Dünyayı Kurtaran adam), Mehmet Ali Erbil (Zaldabar/Kartal Kaptan), Deniz Seki (Gonca), Pascal Nouma (Çelik), Ayşen Gruda (Safiye Ana), Günay Karacaoğlu (Teorik Tuğçe), Ali Erkazan (Kazancı Cemal), Burcu Kara (Prenses Maya), İsmail İncekara (Dogibus), Sinem Kobal (Bianca), Veysel Diker (Doktor), Yavıuz Seçkin (Anadol), Burak Hakkı (Gökmen), Alp Kırşan (Spothi), Haldun Boysan (Kazu), Misak Toros (Osman), Şebnem Schaeffer (Zoldabar Kız), Pakize Suda (Zhisa), Burak Sergen (Uga), Didem Erol (Carolina), Hakan Vanlı (Cenap), Bayazıt Gülercan (Orion birliği başkanı), FerdiKurtuldu (Gölbaşı), İsrafil Köse, Aysun Koşbay, Asuman Şener, Hanifi Aslan (Kapkapçı), Miraç Bayramoğlu (Cosimodo), Erkan Geniş (Asker)

Konu: Dünyayi Kurtaran Adam, Cüneyt Arkın; bu sefer oğlu rolündeki Kartal Kaptan; Mehmet Ali Erbil ile dünyayı bir kez daha kurtarıyor. Hiçbir süper kahramanda olamayan fantastik çalışma yöntemleriyle dünya çapında geniş bir hayran kitlesi bulunan Dünyayı Kurtaran Adam’ın dünyayı kurtarma misyonu, oğlunun atıldığı bir uzay macerasıyla devam ediyor. Hem de hiçbir süper kahramanda olmayan bir özelliğiyle. Nerede olduğu, yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen, asla görülüp dokunulamayan bir varlık olarak izleyeceğimiz Dünyayı Kurtaran Adam, uzayda bir ışık olarak dolaşarak dünyayı koruyor… Aynı zamanda Lunatica adını verdiği bir gezegende nerdeyse dünyadakine benzer bir uygarlığın koruyuculuğunu yapan Dünyayı Kurtaran Adam, bir uzay yürüyüşü sırasında bilinmeyen bir düşmanın saldırısı sonucu uzay boşluğunda yitip giden Türk Astronotu Gökmen’i kurtarışı sırasında görülebiliyor…

Cüneyt Arkın kendi adına ithaf edilen bu film için, “beni böyle onurlandırmalarından öte, bu filmin hayata geçirilmesini bir görev bildim.” diyor. Fantastik komedi türündeki filmimiz epik, dramatik ve çizgi roman duyarlılığındaki animasyon tasarımıyla anne babaların çocuklarıyla rahatça sinemada görebileceği bir film. Bu filmden “Herkesin kendi babasının bir Dünyayı Kurtaran Adam” olabileceği fikriyle çıkmasını çok isterim. Her baba, o bilmese de, oğlu için bir süper kahramandır.

4Çetin İnanç’ın “Dünyayı Kurtaran Adam” adlı son derece kötü, ama nedense (ya da tam bu yüzden) kült olmuş filmine 24 yıl sonra gelen devam filmi, doğrusu hiç umut vermiyordu. Ama asla iyi değilse de en azından kimi erdemleri va 2055 yılında, Türklerin de artık uzayda iddialı oldukları bir çağda geçen film, en klasiğinden bir iyi ve kötü mücadelesi. Mehmet Ali Erbil’i özleyenler varsa memnun olacaklar: çünkü iki rolde birden oynuyor ve biri iyi, öbürü şeytani ikiz kardeşleri canlandırıyor. Erbil bildiğiniz gibi. Üstelik ünlü “don indirme” olayını bile filme katmayı başarmış!...Konuk oyuncular arasında kimler yok ki: ithal futbolcu Pascal Nouma kolay anlaşılmaz laflar ediyor, Asena göbek atıyor, vs.

Filmin zeka ve mizah düzeyi oldukça aşağılarda geziniyor. Dayanılan mizahın esası, uzay filmlerinin net ve teknolojik dekoruna alabildiğine alaturkalık katmak: çiğ köfte yoğurmaktan hamur açmaya, rakı içmekten çamaşır asmaya....İlk filmi kült yapan, en komik biçimde kullanılmış olan teknolojinin ilkelliği ve tüm filme sinmiş olan naiflikti. Ama çeyrek yüzyıl sonra ayni hoşgörüyü göstermek kolay değil. “Cüneyt Arkın efsanesine adanmış” olan film, gerçekten de ünlü oyuncuyu yüceltiyor. Ama Arkın’ın rolü gerçekten de küçük.

Filmin en ilginç yanı, özel efektleri. Pek çok sorun, bizim imkanlarımızla iyi çözümlenmiş ve bu tarz bir film için yeterli düzeye ulaşmış. Özellikle küçük yaştakileri ilgilendirecek olan filmde, en azından bu alanda gösterilen tüm o emeği pas geçmemek gerekir diye düşünüyorum. (Atilla Dorsay)

FİLMİ İZLE 




  

DÜN GECE BİR RÜYA GÖRDÜM (2006) 

Senaryo ve Yönetmen Ulaş Ak Görüntü Yönetmeni Aytekin Çakmakçı Müzik Aria /Cengiz Onursal, Bora Ebeoğlu Yapım Travma Film / Ulaş Ak Sanat Yönetmeni: Aylin Karakoyun, Uygulayıcı Yapımcı: Aylin Karakoyun, Kamera Asistanları: Ferit Çetinkaya, Armağan Gündüz, Meryem Yavuz, Cast Ajans: Goldmine Ajans , Reji Grubu: Aylin Karakoyun, Sinan Ekşi, Sanat Grubu: Onur Öztürk, Olgun Demir, Doruk Tan Ak, Ses: Kaan Karlık, Kutay Altınöz, Emrah Yıldırım, Işık: Hakan Gündoğdu (Fono Film), Işık Şefi: Selahattin İlhan, Işık Ekibi: Çağlar Türk, Ali Fırat, Mustafa Doğan, Saç, Makyaj, Kuaför: Ahmet Karasu, Makyöz: Aysel Kence, Asistanı: Sinem Akçay, Kuaför: Ayhan Atasoy, Set: Metin Albal, Şahmettin Ateş, Ayhan Koparal, Kenan Balıkkaya, Süleyman Babur, Mikail Urlu, Miksaj: Erkan Aktaş, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Jenerik: Şafak Mıhlaç, Renk Düzenleme: Erol Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Laboratuar: Yahya Öztürk, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Optik Ses transfer: Nurkut Özdemir, Negatif Kesim: Tuncay Koçtürk, Fono Film Stüdyolarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Pelin Batu (Lale), Emre Kınay (Deniz), Arzu Yanardağ (Sibel), Fikret Hakan (Adem), Yıldırım Beyazıt (Neco), Nebahat Çehre (Seher), İstemi Betil (başkomser), Mustafa Uzunyılmaz, (Fatih), Mustafa Turan (Yaşar), Selma Sonat (Hamiyet), Nevzat Şenol (Haydar), Müge Ulusoy (Sekreter), Serap Ezgü, Yeşim Gül Akşar (Zehra), Nazmi Göçmen (1. adam), Erdoğan Özerdem (2. adam), Komiser Selim, Enis Fosforoğlu, Astralsu Keskin ( çiçek), Olgun Demir (Polis), Şahmettin Ateş (apt. görevlisi), Erol Demiröz (baba), Özge Asıltürk (kemancı kız), Şükrü Çevik (gitarcı çocuk), Serap Ezgü

Konu: Uyuşturucu bağımlısı bir kız olan Lale ile küçük bir kasabadan gelip, İstanbulda bilgisayar mühendisi olmuş, idealist ve kendince oluşturduğu katı doğrularla yaşayan Deniz arasında bir aşk başlar...

Lalenin haberi olmadan, ona karşı tutkulu bir aşk yaşayan Deniz, günün birinde hiç beklemediği bir şekilde kendini Lalenin evinde ve Lalenin yanı başında bulur. Bir sabah gözlerini açtığında, uzun zamandır sevdiği kızın evinde olduğunu gören genç adam, yaşadığı şeyin bir rüya olduğunu düşünmektedir




 

DONDURMAM GAYMAK (2006) 

Senaryo ve Yönetmen: Yüksel Aksu, Görüntü Yönetmeni: Eyüp Boz, Müzik: Baba Zula, Yapım: Mkara Film/Hermes Film Yüksel Aksu, Tankut Kılınç, Eyüp Boz, Bülent Helvacı Yardımcı Yönetmen: Güliz Sağlam, 2. Yönetmen: Tankut Kılınç, 1. Yönetmen Asistanı: Burcu Dabak, 2. Yönetmen Asistanı: Deniz Sarıbaş, 3. Yönetmen Asistanı: Caner Ceyhan, 1. Kamera Asistanı: Serdar Güz, Engin Özkaya, 2. Kamera Asistanı: Barboros Engin, 3. Kamera Asistanı: Volkan Öztürk, Bilger Duygu Fırat, Emrah Kaya, Sanat Yönetmeni: Yıldız Uysal, Figen Erdöş, Post Prodüksiyon Yönetmeni: Özün Süzen, Boom Operatörü: Enis Danabaş, Dolly Operatörü: Kenan Bal, Jimmy Operatörü: Serkan Hasekioğlu, Doly Opr. Asistanı: Hüseyin Keleş, Jimmy Opr. Ast: Cumhur Büyüktaş, Set Asistanları: Ali Canıbeyaz, Uğur Metin, Süleyman Atar, Murat Gül, Jeneratör: Sinan Çiftçi, Ulaşım: Muhammer Ünal, Hayrettin Kılıç, Tanju Kaya, Servet Kafadar, Ses Operatörü: Suat Alhan, Işık Şefi: Abdullah Yazıcı, Set Amiri: Selim Arıcı, Mustafa Boduroğlu, Genel Koordinatör: Ahmet Aksu, Süpervizör: Üstün Barışta, Kurgu: Sedat Karadeniz, Oyuncu Eğitmeni: Mehmet Ali Alabora, Dramaturji: Hakan Lokanoğlu, Yücel Can, Yapım Yardımcıları: Levent Aras, Hidayet Çakır, Gökhan Sevinç, Yapım Yönetmeni: Tolga Afşin Kaya, Yapım Tasarım: Tan Berk Kurtcebe, Bora Batur, Burçin Balu, Ortak Yapımcılar: Elif Dağdeviren Güven, Bülent Helvacı, Oyuncular: Turan Özdemir (Ali), Gülnihal Demir (Canfeda), İsmet Can Suda (Tingöz Kerim), Ulaş Sarıbaş (Namil), Canberk Zaifoğlu, Altuğ Sarıbaş, Kadir Kapız, Ali Dural, Hüseyin Dural, Alptuğ Şevik (Çete), Zeynep Özal (Güzel Kız), Recep Yener (Hoca), Tolga Çandar (Doktor), Mehmet Gökmen (Arif Dede), Nejat Altınsoy (Komünizt Mustafa), Saadettin Ünsal (Bekçi), Celil Yağız (Beyaz Eşyacı), Alaattin Sakar (Maraş Dondurmacısı), Ayşe Arslan (Tingöz Anne), Ali Şefik (Tingöz Baba), Burçin Batu (Melih), Burcu Tuna (Zeynep), Sinem Altıok (Torun), Burcu Baydur (Torun), Muhammet Kıyak (Berber), Erdinç Özal (Kahveci), Tünay Ürper (Kırtasiyeci), Özcan Gözer (Büfeci), Muammer Gökmen (Terzi), Leven Aras (Keçi Çobanı), Metin Yıldız (Gazeteci), Fevzi Tuna (Mısırcı), Sabriye Günüç (Reklam Oyuncusu), Sultan Tolgukadem (Yörük Kadın), Mehmet Özbek (Polis Memuru), Yusuf Çekli (Polis Memuru), Hidayet Çakır (Büfeci), Ozan Kıyak (Büfeci), Salih Kara (Büfeci), Baki Yağlı (Eşekli Köylü), Oral Günüç (Cümbüşçü), Ufuk Cumhur (Darbukacı), Şerafettin Kavanoz (Kemancı), Gülizar Aksu (Traktördeki Kadın), Osman Aksu (Müezzin), Ahmet Aksu (Muavin), Semra Karagüzel (Haber Spikeri), Yeter Altıok (Tütün Dizen Kadın)


Konu
: Bir cinnet, bazen her şeyin çözümü olabilir... Yüksel Aksu, senaryosuna da imza attığı ilk konulu filminde, kendisinin iki katı irilikte olan karısı Canfeda'yla sık sık kapışıp cinnetin eşiğine gelen Ege'li dondurmacı Ali Usta'nın öyküsünü 'kahraman bakkal süpermarkete karşı' mesajlarıyla sunuyor. Baba mesleği dondurmacılığı sürdürebilmek için banka kredisiyle küçük bir motorsiklet alan, üstüne üstlük yerel televizyona reklam veren, konu komşunun alaylarına muhatap olsa da kendine büyük güven duyarak yoluna devam eden sevimli mi sevimli Ali Usta, günün birinde motosiklet römorkuna yüklediği tüm dondurmasının çalındığını görünce tekrar cinnetin eşiğine geliyor.

Küreselleşen dünyada eski usûl üretim yapan küçük insanın 'devlerle' mücadelesini trajikomik bir şekilde öyküleyen "Dondurmam Gaymak", aslında yalnızca Ali Usta'nın değil, küçük Ege kasabasının tüm küçük insanlarının filmi. Yüksel Aksu, yörenin çocuğu olmanın avantajlarım çok iyi kullanmış, enfes ayrıntılar yakalamış. Bazen hüzünlendiren ama çoğunlukla neşe veren "Dondurmam Gaymak", baştan sona gırgırı şamatası, çoluğu çocuğu ve güneşi bol. Güney Ege şivesinin tüm lezzetini taşıyan bir Akdeniz filmi havasında... Gerek yönetmenlerinin ilk filmi olmaları gerekse sıradan insanların dünyalarına büyük bir samimiyetle yaklaşmaları nedeniyle "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"la yakın akraba sayılabilecek "Dondurmam Gaymak", üç profesyonel sanatçının dışında yaşamlarında ilk kez kamera karşısına geçmiş oyunculardan 'tam isabet' kıvamında verim alıyor. "Her insan bir rolü mükemmel oynayabilir: Kendini," diyen Vittorio De Sica'ya yollanan selam da bu noktada belirginleşiyor zaten. Belgesel film çalışmalarıyla da tanınan yönetmenin "Öyle büyük olaylar yok, halk destanı da anlatmıyorum, yalnızca bir Ege geyiği," diyerek tanımladığı film, öyküye eldiven gibi uyan şarkı ve müzikleriyle de ayrı bir coşku veriyor seyirciye.

Tıpkı başkahramam Ali Usta'nın dondurma piyasasına yönelik cüreti gibi, milyon dolarlık filmlerin karşısına imece usulü kotarılmış yarı profesyonel bir çalışmayla çıkıp seyirciden de eleştirmenlerden de tam not alan Yüksel Aksu, filminin Oscar aday adayı olmasıyla sanatın parayla pulla ölçülemeyeceğini de bir kez daha göstermişti. Bazı dondurma firmalarının ürünlerinin kötülendiği gerekçesiyle film aleyhine dava açmaları da işin 'kaymağı' olmuştu neresinden bakılsa. (TA.) Sinema En İyi 100 Film

& "Dondurmam Gaymak" Muğla’dan bir hikayeyle yola çıkan, küçük bir dondurmacının büyük markalara karşı hayatta kalma mücadelesini komik bir dille anlatan ve tüm oyuncuları MuğlaUla halkından oluşan sahici bir film. Filminin yönetmen ve senaristi Yüksel Aksu, filmini tek bir cümleyle özetliyor: "İstedik ki Dondurmam Gaymak küçük esnafın, küçük kasabanın, küçük insanların büyük filmi olsun." Aksu da doğma büyüme Muğlalı. Küçükken, şimdi hayatını film yaptığı dondurmacı Ali Usta’nın yanında yedi yıl çıraklık yapmış. Filmin adı da Ali Usta’nın babasının dondurma satarken bağırdığı o cümleden çıkmış: "Dordurmam Gaymak, anası kızından oynak." Aksu filmde tamamen kendi hikayesini anlatıyor. "

Bir yönetmenin ilk filmi, en samimi ve en iyi bildiği şeylerden biri olmalı" diyor. Yüksel Aksu’yla birlikte Muğla Ula’da filmin oyuncularını tek tek ziyaret ettik. Küfürbaz keçi çobanıyla da tanıştık, gençken kasabada çırılçıplak dolaşan Son Mohikan’la da... (Sibel Arna DHA Muğla)

 Filme İlham Kaynağı Nasip Dondurma

Dondurmam Gaymak filmine ilham veren gerçek dondurmacı ustası Ali Özsoy 56 yaşında, hala Ula’daki "Nasip Dondurma" dükkanında dondurma satmaya çalışıyor. Kışları yine pamuk helva işine giriyor, bir de büyük baş hayvan satıyor, Doğma büyüme Ulalı.

Metin Yıldız 44 yaşında, Milli Piyango satıcısı. Filmde seyyar gazeteci zevk olsun diye oynadım rol için çok da çalışmadım ucunda para yoktu.

Lakabı topal Metin. İki yaşında geçirdiği bir hastalık ve sonrasında yediği dayaklar yüzünden omurilik kemiği eğri, her iki kalçası da çıkık. Yüksel Aksu’yu çocukluğundan beri tanıyor: "Birlikte büyüdük. Aynı ustaya çıraklık yaptık. Metin çok küçükken ailesinin zoruyla dilencilik yapmış ama aklı erince evi terk edip hayatını kazanmaya başlamış. Yıldız, rolünü "Parasal yönden değil de bir zevk, bir anı olsun diye" kabul etmiş. "Zaten çok da çalışmadım rolüme. Ezber falan yapmadım. Ucunda para olmadığı için!"

Fevzi Tuna yaşı 47, balıkçı. Filmde mısır satıcısı Yaz geceleri 55 bira falan içerim, sete erken gelmek zor oldu, İki tane lakabı var. Arap Fevzi ve Son Mohikan. Arap, çünkü kökenleri Sudan’a dayanıyor. Son Mohikan, çünkü bir zamanlar köy meydanında çırılçıplak, elinde mızrakla dolaştığını söyleyenler var. Mesleği balıkçılık. Hiç evlenmemiş, Yüksel, Fevzi’nin gençliğini şöyle anlatıyor: "Her zaman balıkçılar arasında efsane oldu. Bizim köyde punk hareketini başlatan kişidir Fevzi. Hatta bir ara kafasına kuş kafesi yapmış içine de iki tane yapay kuş koymuştu." Filmde mısır satıcısını oynuyor. Dondurmacının yakın arkadaşı, dert ortağı. İki ana görevi var. Teselli etmek ve kavgaları ayırmak. Fevzi, çekim günleri çok zorlanmış. Sultan Tolgu Kadem (67), keçi çobanı. Filmde kendini oynuyor. Gelinliğimi diktirdiğim paraya keçi boku kadar dondurma veriyor

Yetmişine merdiven dayamış, bir deri bir kemik, şişe dibi gözlüklü. Dudağının kenarında her daim bir sigara.. Hayatını keçi çobanlığı yaparak kazanıyor. Doğuştan agresif. Sürekli herkese ana avrat küfür ediyor. Köyde film çekilmesine çok bozuluyor. Yönetmen deyyus, çalışanlar cenabet! Yüksel Aksu, bu kadına bayılıyor.. 20 yıldır keçi çobanı. Önceden ev karısıydım, diyor. Kocası ölmüş. Özürlü bir çocuğu var. Filmdeki rolü gerçek hayattaki ile aynı. Sinirli bir keçi çobanını oynuyor. Dondurmacıya beddua ediyor. Sebebi ne? Çünkü dondurmacı dondurmayı pahalıya satıyor. "Benim gelinliğimi diktirdiğim paraya kuş boku kadar dondurma veriyor. Sapık mıdır nedir?"

Gülnihal Demir (53), emekli bankacı. Filmde sıska dondurmacının şişman karısı, O kadar başarılı ki başrolü hakkıyla kaptı

İki yıl önce Yüksel’in çektiği Büyük Yalan dizisinde Ağıtçı’ymış. Ağıtçı ne diyoruz, anlatıyor: "Bizim buralarda böyle bir iş vardır. Bazı kadınlar cenaze olan evlere gidip ağıt yakar. Ben altı yıl evvel yeğenimin cenazesinde başladım. Çok duygulanmış

tım, kendimi tutamadım. O günden sonra tanıdığım biri vefat ettiğinde gidip cenazesinde ağıt yakıyorum. Ağlama sıkıntısı yaşayan, nutku tutulmuş insanları rahatlatıyorum." Dondurmacının karısı aslında bir başrol. Yüksel Aksu ilk zamanlar bu rol içinde profesyonel bir oyuncu düşünüyormuş. Gülnihal Demir’e de ayyaş kocasını döven kadın rolünü vermeyi planlıyormuş. Ancak Gülnihal Hanım provalar sırasında o kadar başarılı olmuş ki rolü kapmış. 113 kilo olması da işine yaramış tabii. Yönetmenin görüşü şöyle: "Sıska dondurmacı ile yan yana geldiklerinde çok komik bir resim verdiler. O Kibele, dondurmacı Falk."

ÖDÜL:

Dondurmam Gaymak” New York Queens Film Festivali'nde (20.11.2006)

►en iyi komedi filmi

►en iyi yönetmen

& Muğla'da tamamen amatör oyuncularla çekilen film Oscar yarışında Ice Cream,i Scream adıyla yer alacak. Tüm işittikleriniz doğru: “Dondurmam Gaymak”, gerçekten de çeşitli açılardan ilgiyi hak eden, kendine özgü bir film.

Öncelikle bu, dışarıda da örneklerine çok az rastlanan bir “taşra filmi”. Gerçi ayni kategoriye sokulabilecek olan “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” gibi, yönetmeni İstanbul dışında, köyde yaşamıyor. Ama film, tümüyle uzak bir yörenin, Muğla çevresinin kültürüne ve yaşam biçimine adanmış.

Film, babadan dondurmacı Ali Usta’nın yaşamından bir kesit. Mesleğini büyük firmaların rekabetine karşı korumaya çalışan ve bu arada köyün sosyalistinden uluslararası tekelcilik konusunda nutuklar dinleyen usta, bir yerel TV’ye reklam bile veriyor. Ne yazık ki kasabanın doymak bilmeyen bir çekirge sürüsü gibi tarlaları yağmalayan çocuklar çetesi, arabasına musallat olacak ve dondurma yemek için onu alıp kaçacaktır.

Bu çağdaş ve yerel “Bisiklet Hırsızları”, alçakgönüllü, ama sınırlarını çok iyi çizmiş bir sinema örneği. Öncelikle başroldeki Turan Özdemir’den gayri tüm oyuncular amatör ve hemen hepsi yerel halktan seçilmiş. Bu seçimin doğruluğu ve yönetimdeki ustalık az şey değil.

Birkaç TV dizisinden gelen Yüksel Aksu, yöre halkını, çevresini ve kültürünü çok iyi kullanmış. Sayısı hayli olan kalabalık sahneleri de çok iyi halletmiş ve bu sahnelerde büyük bir dinamizm yakalamış. Gerçi seçilen tertemiz köy, bir ara bir operet sahnesine dönüşmüyor değil (İnsan nerdeyse biraz kir ve çamur, biraz kargaşa özlüyor!). Özellikle çocukların arabayı takip sahneleri de bir yerde tekdüzeleşiyor.

Ama sonunda tüm bu yan eleştiriler, filmin genel çekiciliği yanında önemsiz kalıyor. Benim için başlıca sorun, hiç taviz verilmeyen Muğla lehçesini izlemek oldu. Ama ben de bu küçük rahatsızlığımı çabucak yendim. Ve kendimi Muğla köylülerinin taa Amerikalara uzanan ve Oscar’ın kapısına dek gelen dondurma macerasına kaptırdım. Size de ayni şeyi tavsiye ederim. (Atilla Dorsay)


FİLMİ İZLE 




 ÇİNLİLER GELİYOR (2006)


 Yönetmen: Zeki Ökten, Senaryo: Fatih Altınöz Görüntü Yönetmeni: Gökhan Atılmış, Yapım: Kara Film/Temel Kerimoğlu, Zafer Çelik, Baha Serter Sorumlu Yapımcı: Zafer Çellik, Ortak Yapımcı: Recep Övet, Yapım Koordinatörü: Temel Kerimoğlu, Reji Korrdinatörü: Mehmet Ulukan, Yönetmen Yardımcıları: Aylin Kaya, Özgür Akbaş, Özlem Taşağal, Kamera Asistanı: Yalçın Avcı, Tüksoy Gölebeyi, Sanat Yönetmeni: Hülya Kahya Taylan, San. Yön. Ast: İlker Apaydın, Canan Bayrak, Telesine: Cem Taşkara, Set Asistanı: Hüseyin Pulaş, Cem Eken, Ayhan Çevrim, Set Amiri: Fikret Kumru, Ses: Suat Alhan, Yapım Koordinatörü: Sadan Çağlar, Baha Serter, Uygulayıcı Yapımcı: Zafer Çelik, Reji Koordinatörü: Mehmet Ulukan, Işık Şefi: Vedat Özdemir, Işık Ast: Özer Çalık, Levent Özer, Halil Oğuz Özcan, Barış Koçak, Abdurrahman Baysal, Final Mix: Usal Onan Karagözoğlu, Film Baskı: İlker Şen, Boom Opreatörü: Can Gülbenk, Negatif Kurgu: Kadir Burç, Mali Koordinatör: Ayfer Çelik, Makyaj: Belgin Ömürdağ, Kostüm Sorumlusu: Ferah Doğan, Kostüm Asistanı: İnci Furni, Yapım Yardımcısı: Aydın Kerimoğlu, Ozan Özer,

Oyuncular: Cüneyt Türel (Salih), Yaman Tarcan (Tevfik, Bülent Kayabaş (Osman), Nilgün Belgün (Zehra), Yüksel Arıcı (Cumali), İpek Bilgin (Leyla), Erol Demiröz (Hacı), Gürgen Öz (Ahmet), A. Yavuz Sepetçi (Yaşar), Serkan Keskin Asım), Derya Durmaz (Neriman), Sezgi Mengi (Bedri), Belit Özükan (Adalet), Şenay Gürler (Ayşe), İhsan Bilsev (Otelci), Sinan Albayrak (Yuppie), Hakan Salınmış (Hakkı), Salih Kalyon (Koreli), Nevzat Şenol (Meyhaneci), Efe Çetinel (Ali), Hüseyin Avni Danyal (Hayri), Deniz Alan (Emine), İhsan Bilsev (Rüştü), Buse Karagöl (Nur), Aydın Kerimoğlu (belediye başkanı), Hakan Yavuz ( Çinlilerin başkanı), Ata Doğan (darbukacı çocuk), Mehmet Efe Kısaağa (bisikletli çocuk), Hüseyin Pulaş (kamyon şoförü), Alaaddin Baylan (kasabalı adam),

Konu: İki katlı ahşap evleri, meydanı ve dar sokaklarıyla tipik bir batı Anadolu kasabasında Kurtuluş günü yaklaşmaktadır. Kasabanın yerli halkından bir grup koro oluşturarak Kurtuluş günü için bir sanat müziği konseri hazırlığına girişmiştir. Koro provaların sonuna yaklaşmaktadır. Koroda üç kadın, üç erkek şarkıcı; ud, keman ve klarnet olmak üzere üç de enstrüman bulunmaktadır. Korodaki kişiler aynı zamanda hikayemizin kahramanlarıdır.

Aslında Çinlilerin geliş haberi bir bahanedir. Gerçi tesadüf eseri çok yakın zamanda ziyaret edip üzerine yazdığım Seferihar ve onun sahil kenti Sığacık, gerçekten de turizm açısından hak ettiği yere gelememiş çok sevimli bir yöredir ve olasılıkla yabancı sermayeye açtır. Bu nedenle, bir Çin şirketinin gelip çevrede arazi alacağı ve büyük yatırım yapacağı haberleri, yörede deprem etkisi yapabilir. Bunda fazla abartma yok!...

Ancak senaryo yazarı Fatih Altınöz/ yönetmen Zeki Ökten ikilisinin amaçları, elbette Anadolu topraklarının yabancı sermaye açlığını ele almak değil. Onlar, böyle bir durumda, özellikle Ökten’in filmlerinde çoğu zaman baş köşeyi işgal etmiş olan küçük insanların yaşamındaki yankıları ve değişimleri işlemeyi seçmişler.

Belediye fen memuru Hakkı (Hakan Salınmış) korodaki erkeklerden bir diğeridir. Kendi ifadesine göre Belediyeyi o yönetmektedir. Gazeteci Ahmet (Gürgen Öz) 30 yaşlarında yakışıklı bir gençtir. Üniversiteden mezun kasabaya olup dönmüştür. Kasabanın gazetesini çıkarmakta, ayrıca kasabanın tek televizyonunun müdürlüğünü yapmaktadır. Kasabanın medyası ondan sorulur. Ahmet, Adalet öğretmen ile flört etmektedir.Ve bize bir dizi ilginç kişili Tüm bu babaoğullar, zıt karakterli kardeşler, anlaşamayan karıkocalar, cilveli kadınlar ve zampara erkekler, düzenbaz para yöneticileri, Kore gazisi yaşlılar, hayalci yeniyetmeler ve başkaları, bir Ege kasabası dekoru önünde, temel harcı Hırs olan bir oyun oynarlar. Çinlilerden geleceği hayal edilen para, eski hesapları ve yeni ihtirasları ateşler, ilişkileri gerginleştirir. Çok dramatik hiçbir şey olmaz gerçi...Ama çeşitli masumiyetler yitirilir, güzel Türkçemiz gavurca laflara kurban edilir, insanca tutumların kapitalistçe hesaplara yenilmesine ramak kalır.

“Çinliler Geliyor”, gerek ZekiFatih işbirliğinin önceki filmleri olan “Güle Güle” ve “Gülüm”ün, gerekse son dönemin yerli TV dizilerinin baş malzemesi olan aşırı duygusallıktan bilinçli olarak vazgeçmiş. Karakterler alabildiğine ince çizgilerle verilmiş, herşey çok alt düzeyden anlatılmış. Film bağırmayı değil, fısıldamayı seçmiş adeta...Ve bence kendi içinde hatırı sayılır bir tutarlılığa ulaşmış.

Takım oyunculuğu da çok iyi sağlanmış. Kendi adıma en çok “zıt kardeşler”de Cüneyt Türel Bülent Kayabaş ikilisini ve Koreli’de Salih Kalyon’u beğendim. Bu küçük, ama sempatik film, bence alçakgönüllü tavrı ve içburucu sadeliğiyle dikkat ve ilgiyi hak ediyor. (Atilla Dorsay)

Koronun şefliğini kasabanın tatlıcısı Salih (Cüneyt Türel) üstlenmiştir. Salih 6065 yaşlarında sert mizaçlı, duygularını belli edemeyen bir adamdır. Karısı ölmüştür, büyük oğlu ve onun ailesiyle beraber yaşamaktadır. Türk sanat müziğine olan tutkusu küçük yaşlarda başlamıştır.

Kemancı Osman (Bülent Kayabaş) kuruyemişçidir. 4045 yaşlarında bir adamdır. Evlidir. Salih’in erkek kardeşidir. Klarnetçi Tevfik (Yaman Tarcan) ise tesisatçıdır. Çingenedir.

Udi Leyla (İpek Bilgin) 5055 yaşlarında bir ayağı sakat olduğu için koltuk değneği ile yürüyebilen bir kadındır. Kocası hacıdır (Erol Demiröz) ve koroda Çalgı çaldığı için kocasıyla arası biraz açıktır. Tek oğulları askerlik yaparken Doğu’da şehit olmuştur. Leyla ud çalarak kendisine teselli aramaktadır.

Korodaki kadınlardan Zehra (Nilgün Belgün) 45 yaşlarında, alımlı ve biraz da hoppa bir kadındır. Pavyonda konsomatrisken kasabanın en zengin adamı beyaz eşya bayii Hayri (H. Avni Danyal), onu pavyondan çıkarıp nikahlı karısı yapmıştır. Zehra sanat müziği şarkılarını pavyon tarzında biraz abartılı bir şekilde yorumlamaktadır. Zehra koro şefi Salih ile de belli belirsiz bir flört halindedir.

Korodaki bir başka kadın olan Adalet (Belit Özükan), ortaokulda müzik öğretmenidir. 2530 yaş arası çok güzel bir kadındır. Korodaki son kadın Ayşe (Şenay Gürler), bankacıdır. Kasabanın yerlisidir. Duldur. Ağzı iyi laf yaptığı için bütün kasabayı kredi kartı müptelası yapmıştır. Bazılarıyla bu nedenle arası bozuktur. Korodaki erkeklerden Yaşar (Yavuz Sepetçi) 40 yaşlarında uzun boylu, sıska ve yalnız bir adamdır. Kırtasiyecidir. Dükkanında kitap da satmaktadır. Alkoliktir. Kredi kartı borcu nedeniyle bankacı Ayşe ile arası bozuktur.

Koro kendi arasında çok ideal olmasa da bir uyum tutturmuş ve Kurtuluş gününden önceki son provalarından birindedir. Hep birlikte Sadettin Kaynak’ın ‘Bahar Bitti, Güz Bitti’ adlı eserini çalışmaktadır. Herkes yaklaşan konserin heyecanı içindedir.

Kasaba ertesi güne uyandığında görünüşte herşey eskisi gibidir, Kasaba sınırında beliren iki büyük siyah jip belediye binasının önünde durana kadar gerçekten de herşey eskisi gibidir. Jiplerden çıkan üçdört Çinli yanlarındaki Türk işadamı (Sinan Albayrak) ile birlikte belediyenin merdivenlerine yöneldikleri andan itibaren ise artık kasabada hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Haber kısa sürede bütün kasabaya yayılır; Çinliler kasabaya büyük bir yatırım için gelmektedirler. Binlerce dönüm arazi alarak burada yemgübre üzerine büyük bir fabrika, ayrıca spor alanları, alışveriş merkezleri inşa edeceklerdir. Arazi kasabanın ‘Çayır’ adı verilen mevkiindedir.

Kasabaya yabancı sermayenin ilgisi herkesten çok kasabanın en zengin adamı Hayri’yi ilgilendirmektedir. Hayri, Fen memuru Hakkı, Gazeteci Ahmet ve Bankacı Ayşe ile işbirliği içinde bu yeni gelişmeyi ne şekilde yöneteceğinin planlamasıyla meşguldür. Çayır’ın etrafı da değerlenecektir ona göre. Oradaki toprakları bir bir sahiplerinden toplamaya yönelmek niyetindedir.

Çayırdaki en büyük arazi Yaşar’a aittir. Yaşar üst üste içtiği şarapların etkisi altında dünyadan elini eteğini çekmiş biridir. Ona yanaşmaya çalışırlar. Yaşar oralı olmaz.

Tatlıcı Salih’in de Çayır’da yeri vardır. Kardeşi Osman paraya ihtiyacı olduğu için orayı satmak niyetindedir, ama Salih anne yadigarı olduğu için oranın satılmasına karşıdır. Osman Salih’in oğluyla işbirliği içindedir.

Udi Leyla ise, Çayır’daki yerlerini satıp hacca gittiği için kocasına küsmüştür. Hacı ise, ‘Sattımsa parayı kumarda mı batırdım? kadınlarla mı yedim? Neticede hacca gittim. diyerek karısını yumuşatmaya çalışmaktadır.

Kasabadaki birkaç kişi hariç herkes çalışmadan, kısa yoldan servet sahibi olma hayallerine kapılmıştır. Kimi Çinliler için otel yapmaya, kimi lokantasını Çin yemeklerini de katarak büyütmeye niyetlenmiştir. Kimi hemen yeni bir otomobil almak, kimisi ise mobilya takımlarını değiştirmek derdindedir. Herkes kendine göre bir hayalin peşindedir ve Çayır’da yeri olmayan olana, Çayır’da yeri az olan çok olana kıskançlık içinde davranmaya başlamıştır.

Tüm bu değişimin ortasında koroyu konsere hazırlamaya çalışan Salih ise çaresizdir. Çünkü koro elemanlarından bazıları artık provalara gelmemektedir. Koro çalışmaları aksamaya başlamıştır. Bu sırada kasabaya Kurtuluş günü hazırlıkları için bir tribün kurulmaktadır. Ancak zengin olma histerisi içindeki kasabalılar o tribünün niçin kurulduğuyla ilgili değillerdir.

Kasabanın görünürdeki huzuru ve uyumu tamamen değişmiştir. Eskiden halı altına süpürülen şeyler ortalığa dökülmeye başlamıştır. Kardeşler, karı kocalar, babaoğullar arasında eski husumetler zengin olma hayalleri üzerinden günyüzüne çıkmıştır.

Herkes trajikomik bir şekilde Çinlileri beklemektedir. İtfaiye caddeleri sulamakta, yol işçileri kaldırım kenarlarını boyamaktadır. Ana caddedeki harap evlerin duvarları boyanarak yenilenmektedir. ‘Çinili Büfe’ tabelasındaki ‘i’ harfi kazınarak ‘Çinli Büfe’ haline getirilmektedir. Bir başka dükkana ‘China Town’ tabelası asılmakta, ‘Köfteci Nuri’ tabelası ‘Köftheci Nuri’ olarak, ‘Cevdet ve Mahdumları’ tabelası ‘Cevdet and Sons’ olarak, ‘Kasap’ tabelası ‘Kasap’ olarak değiştirilmektedir.


Kasabanın kurtuluş törenleri için kurulan tribünün üstüne boydan boya büyük bir flama asılmıştır. Flamada ‘YOMO’ yazmaktadır. YOMO kasabaya yatırıma gelecek olan Çinli firmanın adıdır.

Salih olan bitenleri şaşkın izlerken bir yandan da kendi yerinin satılmasına ‘Anamdan kalan son yer bu! Sattık sattık yedik kaç senedir... Ayrıca gavura satıyon bu sefer, sonra dönüp aynı evde bey yapmazlar adamı. En fazla kahya olursun!’ diyerek direnmektedir meyhaneciyle konuşurken. Meyhaneciye: ‘İyi de bunların gelecekleri ne malum?’ diye sormaktadır Salih. Meyhanecinin yanıtı ise varolan durumu özetlemektedir: ‘Başka şansları mı var abi? Biz domalmışız bir kere Kasaba Çinlileri beklemektedir, heyecan içinde. Herkes elinde ne varsa satıp paraya çevirmeye hazırdır çoktan. (www.sinematurk.com) 


 

CENNETİ BEKLERKEN (2006) 


Senaryo ve Yönetmen  Derviş Zaim, Görüntü Yönetmeni:Mustafa Kuşçu Müzik: Rahman Altın, Yapım Marathon Filmcilik/Baran Seyhan Ortak Yapımcılar/ Elif Dağdeviren, Bülent Helvacı, Tivoli Film / Macar ortak Yapımı Yardımcı Yönetmen: Arslan Kacar, Uygulayıcı Yapımcı: Sadık Deveci, Ses Tasarım: Murat Çelikkol, Sanat Yönetmeni Yardımcısı: Yelkan İşkorkutan, Murat Kepez, Sanat Yönetmeni: Serdar Yılmaz, Elif Tasçıoğlu, Sanat Yön. Yrd.: Yelkan İşkorkutan, Murat Kepez, Cengiz Güleryüz, Postprodüksiyon Süpervizörü: Mustafa Preşeva, Yönetmen Yardımcıları: Berna Ertürk, Ercan Erdoğan, Deniz Üçok, Elvan Levent, Yapım Asistanları: Mete Şen, Serkan Deveci, Özkan Şengül, Klara Hegyi, Adrienn Zsoldos, Ses Tasarım: Murat Çelikol, Miksaj: Gaston Studio, Balasz Etter, Imre Madascı, . Kamera Asistanı: Ozan Temiz, Işık Şefi: İbrahim Özkarpat, Işık Asistanları: M. Naci Yılmaz, Mutat Ayyıldız, Orçun Özlü, Kayhan Şen, Hüseyin Koç, Kamera Asistanları: Erol Beraha (1.), Özcan Özgür (2.), Hüseyin Başarıcı (3.), Makyaj: Sevinç Uçar, Makyaj Asistanı: Funda Güntürkün, Kurgu; Ulaş Cihan Şimşek, Kostüm: Nadide Argun, Kamera Asistanı; Özgür Gür, Ozan Temiz, Hüseyin Başarır, Hürer Ebeoğlu, Erol Beraha, Işık Şefi; İbrahim Özkarpat, Görsel Efekt Koordinatörü: Kerem Kurdoğlu, Efekt; Uğur Erbaş, Dövüş Koordinasyon: Numan Acar, Kostüm Danışmanı; Baran Uğurlu, Ses Teknisyeni: Gabor Rozgonyı, Kamera Ekipmanı; Maraton Filmcilik, Tarihsel ve Kültürel Danışmanlar: Prof. Dr. Cemal Kafadar, Dr. Filiz Çağman, Doç. Dr. Banu Mahir, Hilmi Yavuz, Görsel Efekt Sanatçıları: Güray Gürsoy, Kuban Altan, Tamer Karakulak, Alper Oktay, Aydın Büyükltaş, Animasyonlar: Uğur Erbaş,

Oyuncular: Serhat Tutumluer (Eflatun), Melisa Sözen (Leyla), Mesut Akusta (Osman), Nihat İleri (Şehzade Danyal), Mehmet Ali Nuroğlu (Şehzade Yakup), Numan Acar (Dilsiz Mustafa), Rıza Sönmez (1. İsyancı), Altan Erkekli (Çoban), Bülent İnal (Gazal), Ahmet Mümtaz Taylan (Vezir), Mustafa Uzunyılmaz (3. İsyancı), Engin Yüksel (1. Adam), Haluk Yüksel (2. Adam), Tansel Sarıtaş (3. Adam), Kemal Gül (4. Adam), Fatih Akyol (İsyancı), Halil Kumova (Dizdar), Nadi Güler (Kethüda), Halil İbrahim Aras (Eflatunun oğlu), Ahmet Fırat (1. Kapıcı), Yaşar Uraslı, Derviş Zaim (Kadı); Halil Kumova (Dizdar), Nadi Güler (Kethüda), Derviş Zaim (Kadı), Serap Özlüer (Anne), Tan Özlüer (Çocuk),


Konu
: Eflatun Efendi, nakkaşhanedeki en yetkin kişidir. Çırağı Gazal ile nakkaşlık ederler. Ölmüş olan eşinin ve çocuğununsa Avrupai biçimde resmini yapmıştır ve perspektif algısı içeren resim yasaktır.Bir gün vezirin yanına çağırılır. Vezir Gazal’ı rehin tutar ve Anadolu’da isyan çıkaran Şehzade Danyal’ın suretini resmetmesi için Eflatun’u görevlendirir. Danyal’ın kellesi diğer tüm isyancılar gibi uçurulacaktır ancak kelle getirilene kadar bozulacağından isyancıların akıbeti hakkında bilgi vermesi için onun suretinin çizilmesi gerekmektedir. Bu görev için Osman ve Mustafa isimli iki askerle birlikte zorla gönderilir Eflatun. Yolda saldırıya uğrarlar bu saldırıda Leyla isminde bir köleyi kurtarırlar. Leyla’yı önden gönderirler girdikleri kervansaraya,güvenilir olup olmadığını şüphe çekmeden haber verebileceğini düşünürler. Eflatun çizim yapamamak için avuç içini keser.Bu biçimde işe yaramaz olacağını ve geri İstanbul’a gönderileceğini düşünmüş ancak başaramamıştır

Danyal’ın tutulduğu kervansaraya ulaştıklarında resim yapması istenir Eflatun’un. Eflatun resmini yapacağı gence yufka yürekli davranır. Genç kendisinin Danyal olmadığını,onun oğlu Yakup olduğunu söyler. Babasına bir mektup yazar ve Eflatun’un dalgınlığından yararlanıp kaçmaya kalkışır. Kervansarayın iç avlusunda boğularak can verir ve başı gövdesinden ayrılır. Bu sırada isyancılar baskına gelmektedir ve Eflatun’u yolda öldürmesi için Osman, Mustafa’yla konuşur. Bu konuşmaya Leyla tanık olur,durumu Eflatun’a bildirir. Eflatun, Mustafa’yla birlikte seyahat ederken bir fırsat bulur kaçar ancak bu kaçış Osman ve Leyla’nın isyancılar tarafından esir tutulduğu bir yere kadar sürer. Orada kıza eziyet edileceğinden endişelenir ve Mustafa’dan tüfeği alıp ateşler. Çıkan kargaşada kaçışırlar ve tekrar kervansaraya dönerler. Orada Şehzade Danyal oğlunun başını gördüğünde sorumlusunun kim olduğunu anlamak ister.Leyla canının bağışlanması karşılığında tanıklık eder ve Osman öldürtülür. Eflatun’u da öldüreceklerken kuşağından Yakup’un yazdığı mektubu çıkarır ve bağışlanır.

Avrupalı bir ressamın yaptığı bir resmin üzerinde,Danyal,Yakup ve resmin arka fonunda,duvarda asılı bulunan III. Murat’ın tablosu vardır. Bu tablonun olduğu yere Mehdi’nin suretini çizer ve tabloyu bir aynaya çevirirse serbest bırakılacaklarını söyler Danyal. Ancak başaramayacağını düşünerek baygınlık geçirir Eflatun. Daha evvel geçmişi hakkında Leyla’yla konuşmuştur Eflatun,Leyla onun çizimleri arasından eşinin ve çocuğunun Mehdi tarafından cennete götürülüşünü tasvir eden eseri bulur ve Mehdi’yi keserek sözü edilen tablonun üzerine yapıştırır.

Danyal Anadolu’da büyük bir isyan çıkarır. Eflatun ve Leyla İstanbul’a gider,evlenirler. Eflatun tekrar vezirin yanına döner ve rehin tutulan Gazal’ı kurtarmak için,olanı biteni anlatır.Vezire daha sonra çizdiği Danyal’ın suretini verir. Eflatun o büyük tabloyu gördüğünde şaşakalır.Danyal’ın başı kendisine gösterilir. Danyal yakınında bulunan biri tarafından Osmanlı’ya teslim edilmiştir. Eflatun’un canını bağışlar ve bir kese de altın verirler. Tekrar nakkaşhaneye döner ve Gazal’ı görür. Eşi Leyla’yı tanıştırır.Yeni bir hayata,yeni bir tarzda,Avrupa resmiyle geleneksel motifi birleştirerek başlarlar. Üzerine Mehdi yapılması beklenen tablonun bir benzerini çizer ancak bu kez Mehdi’nin olduğu yerde,çocuğunun mezarının başında duran Eflatun vardır.

 Ödüller

En İyi Özel Efekt Antalya

&17. yüzyılda İstanbul’dan Anadolu’ya özel bir görevle yola çıkan nakkaş Eflatun, yolda büyük aşk yaşayacağı Leyla ile tanışır ve kendini gizemli bir maceranın içinde bulur. Filmde Leyla karakterini son yıllarda yıldızı parlayan Melisa Sözen canlandırırken; Serhat Tutumlue de kendisini macera ve aşkın içinde bulan bir Osmanlı nakkaşına hayat veriyor. Filmin müziklerini, kariyerine Hollywood’da devam eden Rahman Altın bestelemiş. Nakkaş Eflatun'un hikayesi Filmin öyküsü, 17. yüzyıl İstanbul’unda yaşayan minyatür ustası Eflatun’a dayanıyor. Bir gün bir Osmanlı konağına götürülen Eflatun, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Danyal adında bir şehzadenin uzak bir eyalette yakalandığını ve idam edileceğini öğrenir. İdam edilecek şehzadenin kimliğinden emin olabilmek için Eflatun’dan isyancının Batılı tarzda bir portresini yapması talep edilmektedir.

Eflatun, yanına verilen bir grup seçme adamla birlikte İstanbul’dan Anadolu’ya zorlu bir yolculuğa çıkar. Yolda karşılaşıp yanına aldığı Leyla ile birlikte yolculuğuna devam eden Eflatun, kendini karmaşık duygular yaşayacağı büyük bir maceranın ve aşkın içinde bulur.

Derviş Zaim’in dördüncü filmi, ilki olan “Tabutta Röveşata”nın özgünlüğünü, “Filler ve Çimen”in karmaşık entrikasını ve “Çamur”un yoğun simgeselliğini birleştiriyor. Ama temelde hepsinden farklı ve her anlamda ilgiye değer bir film.

Zaim kamerasını bu kez tarihe ve sanata uzatıyor: Osmanlı’nın gözde minyatür sanatına...17. yüzyıl minyatür ustası Eflatun, “Frenk resmi”ni de bilen ve seven, hatta ölen oğlunun yaptığı Batı tarzı portresini yanından ayırmayan bir adamdır. Baş çırağı Gazal ise, daha çok geleneksel minyatüre gönül vermiş bir nakkaştır.


Eflatun, 3. Murat’ın soyundan gelip İspanya’da büyümüş ve tahtta hak iddia eden bir şehzadenin yakalanması için gönderilen ekipte yer alır: baş vezirin isteği üzerine...Ondan beklenen, şehzadenin idamından önce arşiv için bir resmini yapmasıdır. Ki “kafası kesilecek adamın bir sureti elde kalsın!”…


Film, tarihimizin karışık ve karanlık bir dönemine son derece estetik bir tavırla eğiliyor. “Frenk resmi”yle nakış sanatı, taklit arzusuyla dinsel kökenli bir korku arasında tartışma. Kargaşa ortamı, yanlış kimlikler, bir ölüm ve kalım, kaba güç ve zeka, hayat ve sanat çatışması.


Mehdi isyanlarının gölgesinde geçen bu film, sanki biraz da Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı”sından beslenmiş gözüküyor. Doğu felsefesi, mistik tartışmalar, merkezi otoriteyle isyancılar, iktidarla sanatçı arasındaki bitip tükenmez ilişkiler...Derviş Zaim, ayni zamanda eski minyatürleri yer yer “canlandırarak”, bu sanata karşı görkemli bir saygı duruşunda bulunuyor. Hem de onu çağdaş bir teknolojinin yepyeni kılığına büründürerek...

Mekan kullanımı da çok başarılı. Kapadokya kayaları, eski kervansaraylar ve Anadolu bozkırı, bu hikayeye mükemmel bir dekor olmuş. Müzik ve görüntü de çok iyi.

Zaim’in belki temel kusuru, senaryosunu bir ikinci gözün yardımına, en azından okumasına teslim etmemesi. Bu haliyle film, sıradan seyirci için fazla yüklü, izlenmesi zor bir görünüm arz ” ediyor. Oysa bu önemde bir filmin büyük kitleye ulaşması ne iyi olurdu!...Biraz sadeleştirme, buna katkıda bulunabilirdi. Ama bilmiyorum, bunu söylemekle haksızlık mı ediyorum? Çünkü film öylesine kat kat açılan bir zenginliğe sahip ve o kadar çok şey anlatmaya/

göstermeye çalışıyor ki, belki böylesine bir “sadeleştirme” zaten mümkün olmazdı.

Sinemamızda bu aykırı zirve, belki asıl ilgiyi bizden çok evrensel düzeyde bulacak. Yani, biraz da Orhan Pamuk’un kaderi gibi sanki!... (Atilla Dorsay)

& Türk sinemasının en özgün temalara sahip yönetmeni Derviş Zaim’den bir başyapıt... Cenneti Beklerken’in, kendine has öyküsü, görselliği ve temaları; çok katmanlı, masalsı ve şiirsel anlatımıyla, sinemamızın en önemli yapıtları arasında yer alacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Cenneti Beklerken’in ana kahramanı Eflatun, bir minyatür sanatçısı... 17. yüzyılda geçen film, Eflatun’un kendi kişisel öyküsünden yola çıkarak, sanatçı kimliği, sanatın gerçeklikle olan ilişkisi, içinde yaşadığı dönem, iktidar çatışmaları gibi pek çok temayı içinde barındırıyor. Sanatçının ve sanatın iktidarla olan gerilimli ilişkisi, filmin en önemli tartışma konularından biri. Ama, bir minyatür sanatçısının hikâyesi doğrultusunda, DoğuBatı kültürünün ve sanatının en önemli karşılaşma noktalarından biri olan resim sanatının, bu farklı sanat geleneklerinin içerdikleri anlamın araştırılması, filmin en önemli kavşak noktasını oluşturuyor.

Derviş Zaim’in filmi Cenneti Beklerken, çok zengin temaları ve tartışma alanlarını içinde barındırıyor. Her biri ustalıkla ele alınmış olan bu temalar çok boyutlu bir anlatımla sinemasal dile aktarılıyor. Film, temalarının zenginliği kadar görsel çok boyutluluğuyla da göz kamaştırıyor. Yoğun ustalıklı bir görse çalışmayla gerçekleştirilen film, çok katmanlı yapısıyla seyirciyi farklı bir zamana götürmeyi başarmakla kalmıyor, aynı zamanda son derece özenli ve işlevsel efektlerle zenginleştirilerek, resim sanatının, DoğuBatı geleneklerinin görsel sorunsallarını da beyaz perdeye aktarıyor. Filmde, Batı resminin belgeleyici, temsil edici ve çözümlemeci nitelikleriyle; Doğu resminin masalsı ve anlatıcı nitelikleri olağanüstü bir kompozisyonla hem görselleşiyor, hem de tartışılıyor. Bütün bunların yanında sanatçının bir birey olarak, kişisel öyküsü, rüyaları, bilincinin en temel unsuru olan anıları da müthiş bir görsellikle filmde yer alıyor.

Bir kez daha belirtmeli ki Cenneti Beklerken, sinema geleneğimiz içinde alışılmadık, farklı ve özgün bir film… Hiç şüphesiz, bu başarılı film, Türkiye için olduğu kadar dünya sineması için de önemli bir katkı ve zenginliktir… ”www.europeanfilmfestival.com ”




 

CAN PAZARI (2006) 

Yönetmen Banu Kaptanoğulları Senaryo Necati Aslan Yapım Necati Aslan 

Oyuncular Nuri Alço, Nesrin Akkoç, Esra Poçar, Fatma Kocacık, Şiar Zaim


BANU KAPTANOĞLU 
(yönetmen)





 

BİR İHTİMAL DAHA VAR (2006) 

Senaryo ve Yönetmen: Uğur Uludağ, Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki, Müzik: Sunay Özgür, Ender Akay, Yapım: Cinemedya/Serdar Kodal  E.S.E.K. Film/Aslı Kocaoğlu Oflaz Işık Şefi: Hakkı Yazıcı, Yapım Sorumlusu: Menderes Demir, Yapım asistanı: Ercan Sönmez, Zeyno Sürek, Kunter Kulu, Emrah Göçen, Yapım Sorumlusu: Kerim Sabun iş, Yönetmen Yardımcısı: Jülide Budan, Post Prodüksiyon Düpervizörü: Ersan Ağsaran, Post Prodüksiyon Koordinatörü: F. Mutlu Yıldırım, Post Prodüksiyon Asistanı: Emre Can Çelik, Sanat Yönetmeni: Özgür Kemertaş, Işık Şefi: Hakkı Yazıcım, Işık Asistanları: A. Serkan Işık, Arif Çizmeci, Ses Kayıt: Murat Şenürkmez, Boom Operatörü: Furkan Atlı, Boom Asistanı: Görkem Barçın, Kurgu: Volkan Türkcan, Göresel Efekt: Alper Erhan, Yönetmen Asistanları: Abdullah Kabataş, Eşref Dinçer, Ülkü Demirkol, Kostüm: Aysun Özdemir, Eda Bayraktar, Kuaför: Sadık Baybars, Makyaj: Dilek Öztürk, Leman Aktaş, Sanat Grubu: Yaşar Özakoğlu, Cem Karaağaç, Şerafettin Ekin, Taner Birdil, Nil Fındıkoğlu, Kamera 1. Asistan: Uğur Şapaloğlu, Kamera 2. Asistan: Sadık Dikmen, Set Amiri: Adnan Aydın, Set Asistanları: Cüneyt Kayar, Ali Kurşun, Atilla Erdem, Ermiş Evvel Orca,

Oyuncular: Hülya Avşar (Alev), Müjdat Gezen (Kenan), Savaş Dinçel (Mercan), Mustafa Alabora (Asim), Osman Yağmurdereli (Faruk), Doğa Rutkay (Pelin), Yağmur Kaşifoğlu (Küçük Alev), Volkan Severcan (Gökhan), Asuman Dabak (Nimet), Yosi Mizrahi (Morris), Adrian Sparks (Jack), Kostas Sommers (Francis), Francis Dellavecchia, Hıncal Uluç (Büfeci), Memet Ali Alabora, Cem Özer (Deli), Ceyhun Yılmaz, Cavit Çetin Güner

Konu: Neyzen, Kenan, Faruk, Asım, Gökhan ve Alev; Üsküdar Musiki Cemiyeti'nden yılların dört bir yana savurduğu altı müzik tutkunu dost, belki de son kez müziklerini dünyaya duyurabilmek için yurdumuza gelecek olan büyük bir yıldızın konserini basmaya karar verirler.

Neyzen, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde Ud üstadıdır. İstanbul’un yozlaşması, Türk Sanat Müziği’nin yok olması ve ölen kızına verdiği söz sebebi ile eski ekibi yeniden toplamaya karar verir. Her biri konusunda üstad olan saz arkadaşları “Kenan”, “Asım”, “Faruk” ve “Gökhan”, seneler sonra bu vesile ile tekrar bir araya gelirler.

Şimdi Tek eksikleri senelerin yıldızı “Alev”dir. Amaçları Madonna’nın İstanbul’daki yapılacak ve tüm dünyada naklen yayınlanacak konserini basmak ve bu konserde Türk Sanat Müziği gösterisi yapmaktır.