CENNETİ BEKLERKEN (2006)
Oyuncular: Serhat Tutumluer
(Eflatun), Melisa Sözen (Leyla), Mesut Akusta (Osman), Nihat İleri (Şehzade
Danyal), Mehmet Ali Nuroğlu (Şehzade Yakup), Numan Acar (Dilsiz Mustafa), Rıza
Sönmez (1. İsyancı), Altan Erkekli (Çoban), Bülent İnal (Gazal), Ahmet Mümtaz
Taylan (Vezir), Mustafa Uzunyılmaz (3. İsyancı), Engin Yüksel (1. Adam), Haluk
Yüksel (2. Adam), Tansel Sarıtaş (3. Adam), Kemal Gül (4. Adam), Fatih Akyol
(İsyancı), Halil Kumova (Dizdar), Nadi Güler (Kethüda), Halil İbrahim Aras
(Eflatunun oğlu), Ahmet Fırat (1. Kapıcı), Yaşar Uraslı, Derviş Zaim (Kadı);
Halil Kumova (Dizdar), Nadi Güler (Kethüda), Derviş Zaim (Kadı), Serap Özlüer
(Anne), Tan Özlüer (Çocuk),
Konu: Eflatun Efendi, nakkaşhanedeki en yetkin kişidir. Çırağı Gazal ile nakkaşlık ederler. Ölmüş olan eşinin ve çocuğununsa Avrupai biçimde resmini yapmıştır ve perspektif algısı içeren resim yasaktır.Bir gün vezirin yanına çağırılır. Vezir Gazal’ı rehin tutar ve Anadolu’da isyan çıkaran Şehzade Danyal’ın suretini resmetmesi için Eflatun’u görevlendirir. Danyal’ın kellesi diğer tüm isyancılar gibi uçurulacaktır ancak kelle getirilene kadar bozulacağından isyancıların akıbeti hakkında bilgi vermesi için onun suretinin çizilmesi gerekmektedir. Bu görev için Osman ve Mustafa isimli iki askerle birlikte zorla gönderilir Eflatun. Yolda saldırıya uğrarlar bu saldırıda Leyla isminde bir köleyi kurtarırlar. Leyla’yı önden gönderirler girdikleri kervansaraya,güvenilir olup olmadığını şüphe çekmeden haber verebileceğini düşünürler. Eflatun çizim yapamamak için avuç içini keser.Bu biçimde işe yaramaz olacağını ve geri İstanbul’a gönderileceğini düşünmüş ancak başaramamıştır
Danyal’ın tutulduğu kervansaraya
ulaştıklarında resim yapması istenir Eflatun’un. Eflatun resmini yapacağı gence
yufka yürekli davranır. Genç kendisinin Danyal olmadığını,onun oğlu Yakup
olduğunu söyler. Babasına bir mektup yazar ve Eflatun’un dalgınlığından
yararlanıp kaçmaya kalkışır. Kervansarayın iç avlusunda boğularak can verir ve
başı gövdesinden ayrılır. Bu sırada isyancılar baskına gelmektedir ve Eflatun’u
yolda öldürmesi için Osman, Mustafa’yla konuşur. Bu konuşmaya Leyla tanık
olur,durumu Eflatun’a bildirir. Eflatun, Mustafa’yla birlikte seyahat ederken
bir fırsat bulur kaçar ancak bu kaçış Osman ve Leyla’nın isyancılar tarafından
esir tutulduğu bir yere kadar sürer. Orada kıza eziyet edileceğinden
endişelenir ve Mustafa’dan tüfeği alıp ateşler. Çıkan kargaşada kaçışırlar ve
tekrar kervansaraya dönerler. Orada Şehzade Danyal oğlunun başını gördüğünde
sorumlusunun kim olduğunu anlamak ister.Leyla canının bağışlanması karşılığında
tanıklık eder ve Osman öldürtülür. Eflatun’u da öldüreceklerken kuşağından
Yakup’un yazdığı mektubu çıkarır ve bağışlanır.
Avrupalı bir ressamın yaptığı bir resmin üzerinde,Danyal,Yakup ve
resmin arka fonunda,duvarda asılı bulunan III. Murat’ın tablosu vardır. Bu
tablonun olduğu yere Mehdi’nin suretini çizer ve tabloyu bir aynaya çevirirse
serbest bırakılacaklarını söyler Danyal. Ancak başaramayacağını düşünerek
baygınlık geçirir Eflatun. Daha evvel geçmişi hakkında Leyla’yla konuşmuştur
Eflatun,Leyla onun çizimleri arasından eşinin ve çocuğunun Mehdi tarafından
cennete götürülüşünü tasvir eden eseri bulur ve Mehdi’yi keserek sözü edilen
tablonun üzerine yapıştırır.
Danyal Anadolu’da büyük bir isyan çıkarır.
Eflatun ve Leyla İstanbul’a gider,evlenirler. Eflatun tekrar vezirin yanına
döner ve rehin tutulan Gazal’ı kurtarmak için,olanı biteni anlatır.Vezire daha
sonra çizdiği Danyal’ın suretini verir. Eflatun o büyük tabloyu gördüğünde
şaşakalır.Danyal’ın başı kendisine gösterilir. Danyal yakınında bulunan biri
tarafından Osmanlı’ya teslim edilmiştir. Eflatun’un canını bağışlar ve bir kese
de altın verirler. Tekrar nakkaşhaneye döner ve Gazal’ı görür. Eşi Leyla’yı
tanıştırır.Yeni bir hayata,yeni bir tarzda,Avrupa resmiyle geleneksel motifi
birleştirerek başlarlar. Üzerine Mehdi yapılması beklenen tablonun bir
benzerini çizer ancak bu kez Mehdi’nin olduğu yerde,çocuğunun mezarının başında
duran Eflatun vardır.
Ödüller
En İyi Özel Efekt Antalya
&17.
yüzyılda İstanbul’dan Anadolu’ya özel bir görevle yola çıkan nakkaş Eflatun,
yolda büyük aşk yaşayacağı Leyla ile tanışır ve kendini gizemli bir maceranın
içinde bulur. Filmde Leyla karakterini son yıllarda yıldızı parlayan Melisa
Sözen canlandırırken; Serhat Tutumlue de kendisini macera ve aşkın içinde bulan
bir Osmanlı nakkaşına hayat veriyor. Filmin müziklerini, kariyerine
Hollywood’da devam eden Rahman Altın bestelemiş. Nakkaş Eflatun'un hikayesi Filmin
öyküsü, 17. yüzyıl İstanbul’unda yaşayan minyatür ustası Eflatun’a dayanıyor.
Bir gün bir Osmanlı konağına götürülen Eflatun, Osmanlı Devleti’ne karşı
ayaklanan Danyal adında bir şehzadenin uzak bir eyalette yakalandığını ve idam
edileceğini öğrenir. İdam edilecek şehzadenin kimliğinden emin olabilmek için
Eflatun’dan isyancının Batılı tarzda bir portresini yapması talep edilmektedir.
Eflatun, yanına verilen bir
grup seçme adamla birlikte İstanbul’dan Anadolu’ya zorlu bir yolculuğa çıkar.
Yolda karşılaşıp yanına aldığı Leyla ile birlikte yolculuğuna devam eden
Eflatun, kendini karmaşık duygular yaşayacağı büyük bir maceranın ve aşkın
içinde bulur.
Derviş Zaim’in dördüncü filmi, ilki olan
“Tabutta Röveşata”nın özgünlüğünü, “Filler ve Çimen”in karmaşık entrikasını ve
“Çamur”un yoğun simgeselliğini birleştiriyor. Ama temelde hepsinden farklı ve
her anlamda ilgiye değer bir film.
Zaim kamerasını bu kez tarihe
ve sanata uzatıyor: Osmanlı’nın gözde minyatür sanatına...17. yüzyıl minyatür
ustası Eflatun, “Frenk resmi”ni de bilen ve seven, hatta ölen oğlunun yaptığı
Batı tarzı portresini yanından ayırmayan bir adamdır. Baş çırağı Gazal ise,
daha çok geleneksel minyatüre gönül vermiş bir nakkaştır.
Eflatun,
3. Murat’ın soyundan gelip İspanya’da büyümüş ve tahtta hak iddia eden bir
şehzadenin yakalanması için gönderilen ekipte yer alır: baş vezirin isteği
üzerine...Ondan beklenen, şehzadenin idamından önce arşiv için bir resmini
yapmasıdır. Ki “kafası kesilecek adamın bir sureti elde kalsın!”…
Film,
tarihimizin karışık ve karanlık bir dönemine son derece estetik bir tavırla
eğiliyor. “Frenk resmi”yle nakış sanatı, taklit arzusuyla dinsel kökenli bir
korku arasında tartışma. Kargaşa ortamı, yanlış kimlikler, bir ölüm ve kalım,
kaba güç ve zeka, hayat ve sanat çatışması.
Mehdi
isyanlarının gölgesinde geçen bu film, sanki biraz da Orhan Pamuk’un “Benim
Adım Kırmızı”sından beslenmiş gözüküyor. Doğu felsefesi, mistik tartışmalar,
merkezi otoriteyle isyancılar, iktidarla sanatçı arasındaki bitip tükenmez
ilişkiler...Derviş Zaim, ayni zamanda eski minyatürleri yer yer
“canlandırarak”, bu sanata karşı görkemli bir saygı duruşunda bulunuyor. Hem de
onu çağdaş bir teknolojinin yepyeni kılığına büründürerek...
Mekan kullanımı da çok
başarılı. Kapadokya kayaları, eski kervansaraylar ve Anadolu bozkırı, bu
hikayeye mükemmel bir dekor olmuş. Müzik ve görüntü de çok iyi.
Zaim’in belki temel kusuru, senaryosunu
bir ikinci gözün yardımına, en azından okumasına teslim etmemesi. Bu haliyle
film, sıradan seyirci için fazla yüklü, izlenmesi zor bir görünüm arz ” ediyor.
Oysa bu önemde bir filmin büyük kitleye ulaşması ne iyi olurdu!...Biraz
sadeleştirme, buna katkıda bulunabilirdi. Ama bilmiyorum, bunu söylemekle
haksızlık mı ediyorum? Çünkü film öylesine kat kat açılan bir zenginliğe sahip
ve o kadar çok şey anlatmaya/
göstermeye çalışıyor ki, belki böylesine
bir “sadeleştirme” zaten mümkün olmazdı.
Sinemamızda bu aykırı zirve,
belki asıl ilgiyi bizden çok evrensel düzeyde bulacak. Yani, biraz da Orhan
Pamuk’un kaderi gibi sanki!... (Atilla Dorsay)
& Türk
sinemasının en özgün temalara sahip yönetmeni Derviş Zaim’den bir başyapıt...
Cenneti Beklerken’in, kendine has öyküsü, görselliği ve temaları; çok katmanlı,
masalsı ve şiirsel anlatımıyla, sinemamızın en önemli yapıtları arasında yer
alacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Cenneti Beklerken’in ana
kahramanı Eflatun, bir minyatür sanatçısı... 17. yüzyılda geçen film,
Eflatun’un kendi kişisel öyküsünden yola çıkarak, sanatçı kimliği, sanatın
gerçeklikle olan ilişkisi, içinde yaşadığı dönem, iktidar çatışmaları gibi pek
çok temayı içinde barındırıyor. Sanatçının ve sanatın iktidarla olan gerilimli
ilişkisi, filmin en önemli tartışma konularından biri. Ama, bir minyatür
sanatçısının hikâyesi doğrultusunda, DoğuBatı kültürünün ve sanatının en önemli
karşılaşma noktalarından biri olan resim sanatının, bu farklı sanat
geleneklerinin içerdikleri anlamın araştırılması, filmin en önemli kavşak
noktasını oluşturuyor.
Derviş Zaim’in filmi Cenneti Beklerken,
çok zengin temaları ve tartışma alanlarını içinde barındırıyor. Her biri
ustalıkla ele alınmış olan bu temalar çok boyutlu bir anlatımla sinemasal dile
aktarılıyor. Film, temalarının zenginliği kadar görsel çok boyutluluğuyla da
göz kamaştırıyor. Yoğun ustalıklı bir görse çalışmayla gerçekleştirilen film,
çok katmanlı yapısıyla seyirciyi farklı bir zamana götürmeyi başarmakla
kalmıyor, aynı zamanda son derece özenli ve işlevsel efektlerle
zenginleştirilerek, resim sanatının, DoğuBatı geleneklerinin görsel
sorunsallarını da beyaz perdeye aktarıyor. Filmde, Batı resminin belgeleyici,
temsil edici ve çözümlemeci nitelikleriyle; Doğu resminin masalsı ve anlatıcı
nitelikleri olağanüstü bir kompozisyonla hem görselleşiyor, hem de
tartışılıyor. Bütün bunların yanında sanatçının bir birey olarak, kişisel
öyküsü, rüyaları, bilincinin en temel unsuru olan anıları da müthiş bir
görsellikle filmde yer alıyor.
Bir kez daha belirtmeli ki Cenneti Beklerken, sinema geleneğimiz içinde alışılmadık, farklı ve özgün bir film… Hiç şüphesiz, bu başarılı film, Türkiye için olduğu kadar dünya sineması için de önemli bir katkı ve zenginliktir… ”www.europeanfilmfestival.com ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder