Powered By Blogger

25 Aralık 2022 Pazar

 

 MUTLULUK (2007) 

Yönetmen: Abdullah Oğuz, Senaryo: Kubilay Tunçel, Elif Ayan, Abdullah Oğuz, Görüntü yönetmeni Mirsat Herovic Yapım: Ans Production/ Abdullah Oğuz Eser: Zülfü Livaneli, Müzik: Zülfü Livaneli, Yardımcı Yönetmen: Berna Ertürk, Dolly Operatörü: Ufuk Kayar, Yürütücü Yapımcı: Sadık Deveci, Uygulayıcı Yapımcı: Hasan Çetin, Ses Tasarım ve Final Miks, Orçun Kozluca, Sanat Yönetmeni: Tolunay Türköz, Sanat Asistanı: Serkan Dövücü, Kurgu: Levent Çelebi, Kurgu Asst.: Emrah Canoğlu, Negatif Kayıt. Şafak Mihlaç, Işık Şefi: Ümit Barlas, Sanat Asistanı: Serkan Dövücü, Kostüm Asst.:Sema Birdal, Ses Tasarım: Orçun Kozluca, Ses Fix: Mehmet Aksoy, Foley Artist: Ali Ören, Fuat Güney, DS Nitris: Burak Sürücü, Mekan Sorumlusu: Abdullah Yalçın, Afiş: Mehtap Yılmaz, Abdullah Oğuz, Kostüm Asistanı: Sema Birdal,

Oyuncular: Özgü Namal (Meryem), Ali Çiftçi (yaşlı çoban), Şebnem Köstem (Döne), Emin Gürsoy (Tahsin), Mustafa Avkıran (Ali Rıza), Ali Zeytin (Ali Rızanın adamı), Uğur İzgi (Ali Rızanın adamı), Murat Han (Cemal), Emel Göksu (bibi), Sevgi Onat (vapurdaki kadın), Erol Babaoğlu (Yakup), İdil Yener (Nazik, Yakup’un karısı), Lale Mansur (Aysel), Talat Bulut (İrfan), Meral Çetinkaya (Münevver, İrfan’ın annesi), Alpay Atalan (Selo), Kubilay Tuncer (balık çiftliğindeki adam), Leyla Başak (Serap Lena), Onur Yar (buzcu adam)

Konu. Film, Meryem’in perişan ve baygın halde, bir göl kenarında bulunmasıyla başlar. Ailesi kızlarının bir namussuzluk yaptığını düşünerek töre gereği öldürülmesine karar verir. Öldürme görevi ise yakın akrabası Cemal’e verilir. Çıktıkları ölüm yolculuğunda, Meryem ve Cemal’in yolları, Profesör İrfan Kurudal’la kesişir. Bu karşılaşma üçünün de kaderlerini değiştirecek mutluluğa doğru bir yolculuğun başlangıcı olur.

ÖDÜL:

19. Ankara Film Festivali
Zülfü Livaneli “en iyi özgün müzik”
Abdullah Oğuz “Mahmut Tali Öngören Özel Okulu”
Mirsat Heroviç “en iyi görüntü yönetmeni”
44. Antalya Altın Portakal Film Festivali
Özgü Namal “en iyi kadın oyuncu”
Orçun Kozluca “en iyi ses tasarımı”
Murat Han “ en iyi erkek oyuncu”
Zülfü Livaneli “en iyi özgün müzik”
13. Nürnberg Türkiye/Almanya Fillm Festivali
Abdullah Oğuz “halk jürisi Ödülü
6. Punen Uluslar arası Film Festivali
Özgü Namal “en iyi kadın oyuncu
40. Siyad (Sinema Oyuncuları Derneği), Ödülleri
Zülfü Livaneli “en iyi özgün müzik”
1. Yeşilçam Ödülleri
Mirsat Heroviç “en iyi görüntü yönetmeni”
Mutluluk “ en iyi film”
Özgü Namal “en iyi kadın oyuncu
Zülfü Livaneli “en iyi özgün müzik”

 

& Zülfü Livaneli son romanlarında (okuduğum “Leyla’nın Evi” ve bir türlü okuyamadığım “Mutluluk”), anladığım kadarıyla şöyle bir öğeye yaslanıyor: Türkiye’nin insan mozaiğinden son derece farklı konumlarda bir avuç kahraman seçmek, onları rastlantılarla karşılaştırmak. Ve böylece bize, toplumun yaşadığı çelişkilerden çarpıcı yansımalar vermek…

Dünyaca övgü kazanan ve ödüller alan “Mutluluk” romanı, gerçekten de filmi kadar iyi mi? Yoksa film romanı aşıyor mu? Bu konudaki kişisel yargımı izninizle romanı okuyunca vereceğim. Ama şimdilik çok iyi bir film karşısında olduğu Bir Anadolu kırsalı dekorunda açılan film, bir göl kıyısında tecavüze uğramış ve baygın olarak bulunan genç Meryem’i ve onun saldırganı bir türlü açıklamaması üzerine, aile reisi olan dayısı tarafından verilen ölüm kararını hikaye ediyor. Bu “görev” de askerden yeni dönen amca oğlu Cemal’e veriliyor. Askerde “hainlerin peşinde” koşmuş ve bir kısmını haklamış olan komando Cemal, işi sessizsedasız bitirmek için kızı alıp İstanbul’a geliyor. Ama orda, onu öldürmeye eli varmıyor. Bu kez Ege kıyılarına geliyor, bir balık çiftliğinde yeni bir hayat kurmayı deniyorlar. Ve karşılarına, sosyetik karısından, yapay hayatından ve rutin işlerinden bıkıp kendini denizlere adamış orta yaşlı bilim adamı, üniversite hocası İrfan çıkıyor.

Mirsad Heroviç’in kameranın değdiği her yeri ve her şeyi büyülü biçimde güzelleştiren çabasıyla saptadığı bir cennet dekorunda, bir cehennem öyküsü izliyoruz. Sormamak elde değil: Tanrım, bu güzelim doğada bu köylüler, niye bu kadar zalim, neden bu denli kıyıcı? Bu güzellikler önünde böylesine çirkin ruhlar nasıl var olabiliyor, böylesine insanlık dışı şeyler nasıl düşünülüp tasarlanıyor? Film, adına töre cinayetleri denen şeye öylesine güçlü bir tanıklık getiriyor ki, aşkolsun. Tüm bu adamları devasa bir salona toplayıp bu filmi göstersek...Acaba bir şeyler değişir miydi?

Ama bu sanılacağı gibi bir tez filmi, bir polemik filmi değil. Livaneli’nin sanırım romana yüklemeyi başardığı tüm evrensel hümanizma öğeleri, filmde de güçlü ve etkileyici biçimde beliriyor. Ve bize kolay kolay unutulamayacak birçok sahne armağan ediyor. Hemen tüm olaylar, suyun (göl, Haliç veya deniz) egemen olduğu bir coğrafyada geçiyor ve suyu nerdeyse trajedinin bir öğesi haline getiriyor. Bu temelde üç kişilik oyun, son derece iyi seçilip yönetilmiş olağanüstü oyuncularıyla, bir büyük aşk ve ölüm dansı gibi sanki...Meryem ve Cemal, tutkuları, gelenekleri ve duygularıyla adeta bıçak sırtında dolaşıyorlar, yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin bir bu yanına, bir öbür yanına düşüyorlar. Onların gerçekliklerine karşı, Profesör İrfan biraz hayal eseri, biraz fantezi gibi duruyor. İyi niyetli, bohem karakterli, iklim ve coğrafya değiştirerek kendi gerçeklerinden kaçabileceğini hayal eden idealist, saf aydın tipi. Ama o tipler var, biliyorum ve tanıyorum. Ve onu da karikatürize olmaktan biraz da usta oyuncu Talat Bulut kıl payıyla kurtarıyor.

Sonuç olarak hem görsel nitelikleriyle, hem de özüyle ön plana çıkan sıra dışı bir film, sinemamızın şu dönemde kalkıştığı atakta bir diğer zirve. Abdullah Oğuz da artık dikkate alınması gereken önemli bir yönetmen sayılmalı. Bence vakit ayırıp mutlaka izleyin. (Atilla Dorsay)

& Abdullah Oğuz'un Mutluluk filmi nedeni ile, Nazım'ın sorduğu "mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" sorusu gündeme gelirken beraberinde, "mutluluk"un filminin çekildiği görüşünün de getirdi.

Ankara'da öğrencilik yıllarında, Türkçe adı Mutluluk olan Agnes Varda' nın Le Bonheur (964) filmini görmüştüm. Evli ve çocuk sahibi bir kasaba marangozunun, işleri için gittiği postane de çalışan bir kız ile girdiği ilişkiyi öğrenen karısının intihar etmesi üzerine yıkılmasını, bir süre sonra ilişki kurduğu kız ile evlenmesini anlatan film, gerçekçi olmayan öyküsü ile soyut bir mutluluk betimlenmesi yaptığı nedeniyle eleştirilir.

Abdullah Oğuz'un Mutluluk'una gelince ( Zülfü Livaneli'nin Mutluluk' u değil) o başka bir üçgeni anlatıyor. Aslında bir üçgende değil, birleşmiş olan (açı oluşturan) kenarların karşısında ki kenar, diğer iki kenarla birleşip üçgeni oluşturamıyor, onların açısının karşısında bir süre durduktan sonra (kapanamayan bir üçgen) uzaklaşarak, uzaklaşıyor...

Ülkenin gündemde olan "töre cinayetleri" ile ilgili olarak başlıyor film. Tecavüze uğramış Meryem, bu nedenle lekelenmiş oluyor, tecavüzcüsünü söylememesi belki bunda etken oluyor ve damgalanmasına yetiyor. Damgalayan güya toplum; damgalayıp, bunu ortaya "topluma" atan da ailesi. Aslında atıldığı yer bir "dam'dır", toplumdan, köyden soyutlanmıştır, tüm baskılara rağmen kimin tarafından lekelendiğini' söylemez. Ve 'lekelenmesinin' bedelini ödemesi gerekir. Önüne atılan bir kangal ip ve abdest olması için verilen bir ibrik su. Abdestti alır ve ipi de hazırlar. Ama "niçin?", aslında mağdurdur, mağdurun ceza görmesi, haksız talep edilen bir bedel karşılığı canını vermesinin istenmesi ne kadar haklılık  töresel de olsa  taşır. Susarak, gerçek suçluyu söylemeyerek daha büyük acılara neden olmaması, ebediyen susturulmasını gerektirecek. Meryem, susmasının karşılığında öldürülecekse de, en azından cezasını kendi infaz etmesinin keyfini, cezayı kesenlere yaşatmıyor ve değişen bir şey olmayacağını bilerek, intihardan vaz geçiyor. İstanbul'a gönderilmek belki bir "umut" aralıyor, ona ermemiş her şey en kötü koşullarda bile ufukta bir umut ışığı taşır. .. Aile meclisinin,  aslında meclisin değil bir "tiranın"  aldığı karar, asker (otorite, yasa) korkusundan, başka mekana taşınmak istenir ve hedef olarak kozmopolit yer İstanbul olarak gösterilir. İstanbul'da, kentlileşememiş gecekonduda oturur , bulaşıkçılık yapan (işçileşememiş ) ağabey, peşine düşülen töreleri n anlamsızlığını, küfürle ifade etmeye çalışır; kısa zaman önce döndüğü askerde ölümün her türlüsünü görmüş, (arkadaşlarının ölümüne tanıklık etmiş ve gerek devlet adına veya ölen arkadaşları adına adam "terörist" öldürmüş) Cemal ise hala töreleri anlamlandıramasa da  yakın durmaktadır. Töreler bu kadar ağırlık taşır da, peki Meryem törelere karşı ne yapmıştır, tüm mağdurluğu ile ... Gidecek yerleri yok, zaman daralmakta, her olay için yeniden düşünüp, belki gerekli kalıplarına yeniden oturtulup tartışılması gereken töreye karşı fiilde suçlunun kimliği, tartışılmaya değil de şüphe uyandırmaya başlayınca Cemal tetiği çekemez, Meryem'e kendi cezasını kendisi vermesi gerektiğini söyler, tıpkı köydekilerin yaptığı gibi, kendi ellerini kirletmemek için, peki sonuç değişecek midir? Töre, yaşamın gerisine düşünce, cellat ve hükümlüye kaçmak düşecektir. Kaçmak  eğer  kovalayanı, "izini süreni" varsa, dolambaçlı yollara da girilse sonunda çıkmaz sokakla sonuçlanabilir. Prof. İrfan gece yatağından fırlayarak kalkar ve ilaçlarına koşar. Ufak bir Anadolu kasabasından çıkmış, ülkenin hayli karışık olduğu günlerde üniversitede okumuş, yurt dışında (A.B.D.) master ve doktora yapmak olanağı bulmuş, şimdilerde bir üniversitede profesör  branşı belirtilmiyor , kendisinden zengin, hiçbir iş yapmayan bir kadınla evli, "babasının cenazesine" gidememiş, toplumsal sıralamada ulaştığı noktaya rağmen, eski günlerdeki, dostluğu ile özlediği arkadaşının alıp başına  bir tekne ile bilmediği yerlere gitmesine hasretlik çeken ve bu nedenle edindiği teknesini elinin altında bağlı tutarken, bir gece ilaçlarına saldırmak ihtiyacı ile uykusundan fırlayarak uyanır. Annesine uğrar, artık oğlunun yolunu beklemeyen, ama hasretliğini çeken. Belki bir vedalaşmadır bu, karısına bir mektup bırakır, bilinmezlere,  ama karısı ufak bir çaba ile izini bulacaktır, giderken ... işte tam burada, kaçaklarımız Meryem ve Cemal ile yolları kesişir. Karı koca veya sevgili sanıp, yalnızlığını da gidermeleri için yanına alır onları, hepsinin birbirlerinden öğrenecek şeyleri vardır, konuştukları, söyleştikleri şeyleri pek anlamasalar da.

Iz sürenler hepsini bulurlar, ama onlara, yaşamına son verilmesi gerekli Meryem'den başkası lazım değildir, Cemal de töreye karşı gelmiştir akıbeti aynı olacaktır ama yapılan baskın, Meryem'in sırrının ortaya çıkmasına neden olacaktır, töre diye, "lekelendi" diye, fetvayı veren otorite,  "hiyerarşik ve ekonomik"  otorite, namus düşmanı bir hedef olacaktır, ama Cemal tarafından öldürülmeye bile değer bulunmaz, sadece yüzüne tükürülür. Sonra yolları kesişen ama bir 'üçgen' oluşturamayan, kişilerimiz yollarına giderler, Ege Denizi'nde adaları gezen, açık deniz sevdalısı arkadaşına özenen akademisyenimiz, diz dize bıraktığı Meryem ve Cemal' den sonra rotasını ne tarafa çevirecektir. Aytmatov uyarlaması 'Selvi Boylum Al Yazmalım'da Atıf Yılmaz bir soru atar ortaya "sevgi neydi ?" ve cevabını emek olarak verir, yine bir aşk filmi olan Mutluluk'ta bir soru sorulacaksa bu "mutluluk nedir?" olur kaçınılmaz olarak. Ne "sevgi" tek başına "emek"tir, ne "mutluluk" tek başına sevgidir. Mutluluk, emekten veya sevgiden geçilerek varılabilecek bir duygu ise, olgunlaştığı zaman yaşanır ve gider dalga dalga ufalır, ama bir başka nedenle yeniden gelecektir. İrfan, Meryem, Cemal kendi yalnızlıklarından hüzünler, çatışmalar ve bu arada mutluluklar da çıkarıyorlar. Mutluluk, üç ayrı yapının, farklı kırılma noktalarından sonra buluşmalarından bir çözüm çıkarmıyor, yaşam devam ediyor, ertesi sabah güneş tekrar doğacak. Her üçü de yaşamla toplumla kavgalarına devam edecek, arada yolları "mutluluk" ile de kesişecek '" Ama "mutluluk" nedir ki ... Benim de bir karanlık salonda, belirli bir süre Mutluluk ile yolum (ve zamanım) kesişti, "mutlu" oldum. Ülke içinde ve dışında ses getiren romanı "Mutluluk" tan uyarlanan filmde Livaneli, aynı zamanda müzikle ri de yüklenmiş, oyuncular ise diğerlerinin yanında bir üçlü olarak (Prof. İrfan'da Talat Bulur, Meryem'de Özgü Namal, Cemal'de Murat Han) öykünün gelişine uygun olarak ön plana çıkıyorlar. Mirsad Heroviç'in görüntüleri yer yer tablo gibi ama filmin ritmine uygunluk gösteriyor, Kubilay Tuncer, Elif Ayan ve Abdullah Oğuz elinden çıkan senaryo, Livaneli'nin romanını sinemalaştırırken, edebiyat / sinema ilişkisinde, kaynağın roman oluşunu sezdirecek ip uçları verirken, sinemayı da unutmuyor, yönetmen Abdullah Oğuz ise, giderek görsel öykü anlatımını geliştiriyor. Yeşilçam anlayışı bir kez daha aşılarak, altı kalın kalın çizilmeden, sıradan gündelik yaşayış içinde oluşan  Meryem için belki adı konulmadan eskiden beri olan  bir sevginin gelişimi anlatılıyor. Sinemamızın aşkı konu alan pek çok filmi arasında ön plana çıkan ve bu yıl hızla artan yapıtlar arasında da belirttiğimiz özellikleri ile iz bırakacak bir ürünle karşı karşıyayız. (Orhan Ünser “Sinematürk Aylık Sinema Dergisi 2007, sayı

24 Aralık 2022 Cumartesi

 

MUSALLAT (2007)


 Yönetmen Alper Mesçi Senaryo Alper Mesçi, Güray Ölgü Görüntü Yönetmeni Feza Çaldıran Yapım Mia Yapım/Banu Akdeniz, Ortak Yapımcı Murat Toktamışoğlu Yardımcı Yönetmen: Cem Gül, Senaryo Editörü: Orçun Tüten, Müzik: Reşid Gözdamla, Yönetmen Yardımcısı: Özcan Alper, Reji Asistanları: Nursel Doğan, Özgür Pak, Genel Koordinatör: Özlem Seçal, Yapım Koordinatörü: Ali İhsan Çayır, Numan Acar, Yapım Yardımcısı: Ercan Tektaş, Yapım Ast.: Elvan Olca, Engin Yıldız, Kameraman: Ali Özel, Kamera Asistanları: Barış Sengelli, Ali Çay, Kurgu: Goncagül Cin Aköz, Emrullah Hekim, Sanat Yönetmeni: Erol Taştan, San. Yön. Yrd.: Saadet Parlak, Asistanı: İbrahim Güler, Kostüm Sorumlusu: Ayten Şentürk, Begüm Yuraslan, Set Amiri: Nail Aydın, Set Teknisyenleri: Caner Aksoy, Barış Demirkol, Yahya Duymaç, Işık Şefi: Engin Altıntaş, Işık Asistanları: Mehmet Özdil, Sercan Balım, Ses Kayıt: Mehmet Kılıçel, Boom Operatörleri: Gürkan Özkaya, Orkan Bayram, Plastik Makyaj: Ahsen Gülkaya, Umay Korgül, Makyaj Asistanı: Ebru Süren, Kuaför: Tuncay Yıldırım, Asistanı: Erkan İpek,

Oyuncular: Burak Özçivit (Suat), Biğkem Kravus (Nurcan), Kurtuluş şakirağaoğlu (Hacı Burhan), İbrahim Can (Metin), Sedat Kalkavan (Sebahattin), Serap Üstün (Zeynep), Selma Kutluğ (Suat annesi), Meral Koro (Keriman), Ecem Cansu Aktay (Büşra), Erol Taştan (Sağdıç), Ahmet Yalçın (sağdıç), Ayşegül Kıran (küçük Nurcan), Ömer Koca (leğendeki çocuk)

Konu: Başka alemlerden varlıklar (cinler) insanlarla temasa geçerse ne olur? İnsanoğlu sandığımız kadar güçlü mü yoksa birçok şeyden aciz mi? Birbirini seven iki gencin öyküsünden yola çıkan film, bu ve benzeri soruların cevaplarını verecek. Haziran sonunda AlmanyaBerlin’de çekimlerine başlanan Musallat’ın Türkiye’deki çekimleri ise sürüyor. Musallat’ın öyküsü ise şöyle:

“Suat ve Nurcan aynı köyde büyümüş ve birbirlerini çok sevmiş iki gençtir. Güzelliği ile hemen fark edilen Nurcan, yakışıklı Suat’la beraber herkesin her zaman gıpta ettiği bir çift olmuştur. Bulundukları köyde büyük bir mutluluk ve huzur içinde yaşayan Suat ve Nurcan evililik kararı aldığında ise bu aşka başka bir alemden bir varlık musallat olur. Kendilerini ve çevrelerini etkileyen olaylar hiçbir açıklaması olmayacak şekilde gelişir..”

NOT : Musallat, bugüne kadar Türkiye’de hiç denenmemiş görsel efektleri, makyajkostüm ve teknik donanımıyla da dikkat çekecek. Filmde kullanılan aksesuar, maket ve oyuncu makyajlarını Hollywod’dan özel olarak getirtilen Ben Nye gerçekleştiriyor.. Görsel efektleri ise aynı zamanda film Görsel süpervizörü olan Cem Gül’e ait..


FİLMİ İZLE 



 

MAVİ GÖZLÜ DEV (2007) 

Yönetmen Biket İlhan Senaryo Metin Belgin, Görüntü Yönetmeni Claudio Bolivar Yapım Biket İlhan, Selay Tozkoparan Energy Media ve Sinevizyon Film Müzik: Cem İdiz, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Ortak Yapımcılar: Panos Papahadzis, Nikos Kanakis, Uygulayıcı Yapımcı: Nihan Belgin, Ses: Dinos Kittou, Kurgu: Muammer Koçak, Makyaj Tasarımı: Deya Ergün, Yönetmen Yardımcıları: Nihan Belgin, Asena Yüzbaşıoğlu, Kemal Taşkın, İlkay Topuz, Kamera Operatörü: Dimitrios Kasimatis, Boom Operatörü: Christos Papadopulos, Işık Şefi: Vahit Balta, Prodüksiyon Amirleri: Umut Ay, Cihan Figen, Prod. Asit.: Başak Çakır, Kamera Asistanları: Gürol Beşer, Barış Sengelli, Tolga Dursun, Sanat Yön. Yrd.: Erhan Alabaş, Sanat Grubu: Önder Ünsal, Ayşem Ülkenciler, Canip Serten, Kostüm: Türkan Kafadar, Behçet Nacar, Kostüm Asistanları: Özlem Dilaver, Feyza Uslu, Makyaj: Besey Üstel, Bilay Özgök, Kuaför: Mehmet Darıcı, Işık Asistanları: Gökhan Bıçak, Veysi Balta, Seyhan Ünver, Set Amirleri: Selahattin Geçger, Cengiz Ekinci, Set: Eyüp Eşkioğlu, Ömer Karakiriş, Hayrettin Öztürk, Melek Çakıcı, Laboratuar Şefi: Adnan Şahin, Film Yıkama: Özkan Sevinç, Arif Şengül, Kadir Burç, Renk Düzeltme: Adnan Şahin, Uğur Orbay, Film Baskı: Uğur Orbay, Adnan Şahin, İlker Şen, Stüdyo Asistanları: Akın Denizli, Hüseyin Kurt, Ahmet Küçük,

Oyuncular: Yetkin Dikinciler (Nazım Hikmet), Dolunay Soysert (Piraye), Uğur Polat (Tahsin), Özge Özberk (Münevver), Ferit Kaya (Balanan), Suna Keskin (Celile), Rıza Sönmez (Raşit), Ahmet Mümtaz Taylan (Eyüp), Sinan Tuzcu (Yusuf), Murat Karasu (Polis Şefi), Turan Özdemir (Nuri), Metin Belgin (Ömer), Turgay Tanüşlkü (Baş gardiyan), Konuk Oyuncular : Hakan Gerçek (Kerim), Devrin Nas (Nurullah), Nihat İleri (Hasan), Okan Yalabık (Deniz Eri), Cevdet Arıcılar (1. Savcı), Ziya Kürküt ( 2. savcı), Mahmut Çokgöz (Mahmut), Nil Günal (Samiye), Zühdü Erkan (Bekir), Mutlu Güney (Remzi), Abdül Süsler (askeri öğrenci), Çetin Yeltekin: 1. ağa), Yaşar Karakulsak (2. ağa), Ufuk Aşar (2. müdür), Öner Ateş (Fahri), Drerviş Tezcan (İsmail), Berkay Ateş (Osman), Ömer Faruk Yıldırım (Arif), Ergun Taş (1. gardiyan), Nihat Alptekin (1. Sivil polis), Ercüment Serpil (2. sivil polis), Özgür Atkı (Muhbir), Bülent Emrah Parlak (3. sivil polis), Buğra Üçel (Memet), Nihan Belgin (Suzan), Yağmur Coşkun (Memet küçüklüğü), Eylül Beste Uğurlu (Suzan küçüklüğü), Beşir Hızarcı (Kadri), Selahattin Geçger (Cafer),

Konu: Kavganın, sevdanın ve Türkçe’nin büyük şairi Nâzım Hikmet, 1941 yılında Bursa Hapishanesi’ne nakledilir. “Komünizm” propagandası nedeniyle mahkûm olan şairin ünü içeride kulaktan kulağa, efsaneye dönüşür. İbrahim Balaban ve Yusuf, ustanın odasına desen çizeceği aynaları taşırlar. Mahkûmların portresini yapan Nâzım’ın aklı yalnızca karısı Piraye’dedir. Günlerdir ne mektup, ne telgraf gelmiştir. Hasretin dinmeyen sızısı, siyatik ağrılarından da beterdir. 2. Dünya Savaşı’nın vahşeti ve sefaleti tırmanırken; şair, Müdür Tahsin Bey’den kötü haberi alır. Hakkında verilen 28 yıl hapis cezası onaylanmıştır.

Piraye gelir sonunda… Mahzundur, hüzünlüdür, çaresizdir. Kısacık görüşmede, gardiyanın evinde gizlice buluşma teklifine şiddetle karşı çıkar. Ustanın öğrencisi Raşit üç yıl sonra özgürlüğüne kavuştuğunda, Orhan Kemal adıyla “72. Koğuş” hikâyesinin yazarı olacaktır. Balaban içeride, “şair baba”sının yanında ressamlığı ilerletir. Açlıktan ölenlerin çoğaldığı günlerde, dokumacılık sayesinde karısına para yollayan şairin son umudu dayısı Ali Fuat Paşa’dır. Celile Hanım oğlunu kurtarmanın yollarını aramaktadır. Peynirci Nuri’nin getirdiği bir teneke peynir, onu zehirlemek için mi gönderilmiştir? Balaban, açlık içinde, tenekeden çaldığı peyniri sevmediği bir mahkuma yedirir. 1945 yılında savaş bitmiştir ama hapishane müdürü, şaire hoşgörülü davrandığı gerekçesiyle, koltuğunu despot bir müdüre bırakmak zorunda kalır. Kırbaçlı gardiyanlar Nâzım’ın odasını basınca kıyamet kopar. Ekim 1948’de, dayı kızı Münevver ziyaretine gelir. Nâzım yeni bir sevdanın coşkusuna kapılır. İki aşk , yaşamına son vermeyi tasarlar arasında bocalar, bir de üstüne Münevver kocasından ayrılmayı erteleyince bunalıma girer. Karaciğerinden sonra kalbi de yorulmuştur. Piraye’ye mektuplar yazar, yalvarır. Karısıyla zoraki buluşmada buzları eritmeye noktasındadır uğraşırken; Münevver’in de hapishaneye gelmesi, başka bir kâbusa sürükler şairi. 


FİLMİ  İZLE 


 

MADE İN EUROPE (2007) 


Senaryo ve Yönetmen: İnan Temelkuran, Müzik: Ferit Özgüner, Görüntü Yönetmeni: Enrigue Santiago Silguero, Alberto Rodriguez Novoa Yapım: İnan Temelkuran Kurgu: İnan Temelkuran, 1. Asistan: David Cordero, 2. Asistan Cem Çınar, Devamlılık: Jorge Calatayud, Katılımcı Yapımcılar: Oğuz Peri, Joan Borrell, Mustafa Dok, Yapım Amiri: Yıldıray İnan, Murat Kılıç, Mustafa Dok, Cem Çınar, Yapım Asistanları: Daisy Borrel, Serdar Akgün, Kristen Srevens, Serkan Turhan, Meltem Öztürk, Dekor: Maja Zogg, Makyaj: Sevinç Kaygun, Lorena Ruız, Murat Oruç, Semra Güzel Kader, Kamera: Ergin Yılmazer, Tayman Tekin, Işık Şefleri: Cemil Uyguın, Ersin Aldemir, Nadya Kurtz, Işık: Barış Koçak, Oğuz Önen, Jorge Arribas, Anna Villar, Alfa Yaravi, Lara Grau, Carolina, Noseque, Ses: Santiago Lagrigados, Bilge Bingül, Gürkan Özkaya, Onur Yavuz, Dimitri Pedrovski, Ses Mix: Sinan Sakızlı, Renk Düzeltme: Cenk Erol , David Heras, Negatif Renk Düzenleme: Erol Şahin, Laboratuar Teknik Sorumlu: Erkan Aktaş, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özle, Burak Çapur, Film Yıkama: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Ali Komaz, 7

 Oyuncu kadroları:

MADRİD

Teoman Kumbaracıbaşı (Halil), Yolanda Rincon (Yoli), Josue Naval (Çöpçü), Roberto (Colombiano), Murat Öncül (Tarkan), Ali Çelik (Yusuf), Murat Makel (Patron), Murat Kılıç (Cengiz), Ruhi Sarı (Ali), Jose Luis Alcobendas (Pepe), Jose Marie Gonzales (1. Adam), Ignacio Merlo (2. Adam)

PARIS

Mustafa Kırantepe (Celal), Hasan Şahintürk (İsmet), Barış Yıldız (Fethi), Emin Gürsoy (Mehmet) Bertrand Glosset (Remy), Mehmet Mehmedov (Garson), Hüsnü Özçetin (1. Adam), Erdem Ağar (2. adam), Nail kaçar (3. adam), İnan Temelkuran (4. qdqm), Özgür Kocabaşoğlu (5. qdqm), Güven İnce (Serdar), Nadir Çermik (İlyas)

BERLİN

Ali Rıza Kubilay (Ahmet), Öner Erkan (Cem), Ahmet Mümtaz Taylan (Usta), Aybanu Aykut (Rumen Kadın), İnan Ulaş Torun (Rrecep), Özlem Turhal (Aylin), Hülya Duyar (Gülay), William Cardose (Kübalı), M. Shafique Mir (Bangaldeşli), Murat Şen (1. adam), Murat Akdağ (2. adam), Kerem Bil (3.adam), Musa Seyis, Şükriye Dönmez (arap Kadın), Aykut Kayacık (Yılmaz), Ernest Allan Hausmann (Armando)

Konu: Amerikan ordusunun Afganistan’a girdiği gece Avrupa’nın üç şehrinde bir grup Türk bir araya gelir. Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun küçük bir örneklemesi olan gruplardaki bireyler yıllardır Avrupa’da gezinmektedirler. Hepsi birarada göçmenlerin dünyasının şizofrenik doğasını oluştururken izleyiciye de, Avrupa’da yaşayan “insanlar” olduklarını hatırlatırlar.

MADRİD: Sorun çıkarttığı için bir çok kebapçıdan kovulan Ali’nin Madrid’de son gecesidir, çünkü iltica başvurusu reddedilmiştir. Arkadaşları dükkanları kapandıktan sonra Ali’yle birlikte vakit geçirmek için Tarkan’ın evinde bir araya gelirler. Halil’de davetlidir. İstemeye istemeye gider çünkü bütün gece boş konuşmalarla ve anlamsız kavgalarla geçecektir. Halil Tarkan’ın evine diğerlerinden önce varır ve Ali’yle Avrupa’da adam olmakla ilgili konuşurlar. Restoranda bir türlü denkleşmeyen kasa hesabıyla ilgili uzun bir konuşmadan sonra diğerleri de eve gelirler. Geceyi Yusuf’un karısına nasıl şiddet uyguladığı ve karısının O’nu nasıl şikayet ettiği ile ilgili dedikodu yaparak geçirirler. Yusuf arkadaşlarına çok sinirlense de bir şey yapamaz. Başka bir kavga konusu da kasada eksik olan paradır. Valencia limanından çalınan gemiler, Yusuf’un Paraguaylı karısı ile Berlusconi arasında kurulan mantıksız bağ, tsunami hikayeleri, kimin çince bildiği vs. gece boyunca konuşulan diğer konulardır. Gecenin sonunda Halil Ali’yle vedalaşır. Dönüş yolunda Madrid’in nemli ve soğuk caddelerinden geçerken Halil başka hikayelerle ve başka yabancılarla karşılaşır.

PARİS: Hasan, Mehmet, Fethi ve Celal bir antikacıda hamal olarak çalışlar. Çalıştıkları yerde sorumlu olan Remy’yi beklerken Fethi’nin yeni cep telefonu ve onun ailevi ilişkileri ile tartışırlar Bu tartışma onların aileler ve ilişkiler hakkında neler düşündüklerini anlatır.

İş sırasında eski halterci olan Celal çok büyük bir masayı tek başına taşımakla ısrar edince ertesi gün açık artırmaya çıkacak olan bir avizeyi kırar. Bunun sonucu olarak oradan kovulurlar ve her zaman gittikleri Türk kahvesine giderler. Serdar adlı birinin sahibi olduğu bir kebapçı dükkanında tekrar çalışmaktan bahsederler ama Fethi bu fikre sert muhalefet eder. Herkese eski arkadaşlarının deli ve homoseksüel olduğunu düşündürten garip hikayeler anlatır. Bu sırada Serdar aynı kahvenin mutfağında oranın sahibiyle birlikte gece yarısı yemeği yemektedir. Serdar da Fethi hakkında dedikodu yapıp herkese kendisini küçük gördükleri için kızar. Yemeğini bitirdikten sonra hepsi aynı masada bir araya gelirler. Çarpışma çok sert geçecek gibidir ancak masadaki bilge ve yaşlı adam her iki genci de utandıran bir hikaye anlatarak onları yatıştırır. Hayat devam etmektedir ve onların dışındaki insanlar, patronlarından şikayet etmeye korkarlar zira uzakta bakmak zorunda oldukları çocukları vardır. Bir başkası Almanya’da bir akıl hastanesinden kaçmış, elindeki taşınabilir bilgisayarı satmaya çalışıyordur.

BERLİN: Cem ve Ahmet, Ahmet’in yaşadığı mülteciler yatakhanesinde vakit geçirirler. Genç ve başarılı bir mühendis olan Cem konuşmaları boyunca Ahmet’in inanılmaz geçmişini keşfeder. Ahmet Bu birliktelik sırasında göçmenler arasında “kağıtsız” olanların anlatılmamış karanlık ilişkilerinden, kendisinin Almanya’ya nasıl geldiğinden, nasıl mülteci durumuna düştüğünden kadınlara nasıl davrandığından bahseder. Bu sırada daha önce Ahmet’in daha önce çalıştığı restoranda onun iş arkadaşları ile karşılaşırız. Türkiye’den gelmiş bir baba ve oğul; Almanya doğumlu, bağımsız bir kız olan Aylin, BulgarTürk Gülay. Bu karakterleri biraz daha iyi tanıdıktan sonra, restoranın sahibi olan Yılmaz ve hemen ardından da siyahi bir Kübalı olan Aylin’in yeni erkek arkadaşı Armando gelir. Yılmaz ve Armando Castro ve Küba’nın geleceği ile ilgili tartışırken, Yılmaz polisten gelen bir ceza olduğunu düşündüğü bir kağıdı yırtar. Aylin bu kağıdın Ahmet’in iltica başvurusuna verilmiş olan olumlu yanıt olduğunu keşfeder. Aylin daha sonra Ahmet ve Cem’le Armando’nun çalıştığı barda karşılaşır ve neler olduğunu Ahmet’e anlatır. Ahmet’in tepkisi ise kestirilemez

Dijital teknoloji sayesinde film çekme, bunu dağıtıma sokma ve farklı şeyler deneme girişimi kolaylaştı. "Türev" (2005), "Bir Kaftancıoğlu Filmi" (2003) gibi "Made in Europe" (2008) da dijital kameranın estetiği, pratikliği ve bir nebze de amatörlüğüyle yoğrulan ama derdini bilen filmlerden biri.

Amatörlük, bu üç film zikredilince üzerinde durulması gereken zaruri bir konu. "Made in Europe" dışında adı geçen iki filmin amatörlüğünün biçimsel işlevleri vardı. "Türev"de bir okul ödevi için dijital kameraya konuşuyorlardı filmin karakterleri, yani hikâyeyle ilintiliydi bu durum. "Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi"nin kendisi zaten film çekme üzerine bir denemeydi ve filmde farklı kameralarla (analog, dijital, 8 mm) çekimler yapılıyordu. Yani o filmler bu yolla hem pratik bir şekilde kotarılıyor hem de onların amatörlükleri belli bir nedene bağlanıyordu. "Made in Europe"un biçimsel denemelerini ve kusurlarını mazur görmek ise biraz zor. Mesela dış çekimlerin siyah beyaz olmasına rağmen iç mekânlarda görüntünün renklenmesinin filmde pek bir anlamı yok. Varsa da (görüldüğü üzere) bu, izleyiciye geçmiyor. Bunun gibi, bir sahnede karakterlerden birinin sesiyle oynamak gibi numaraları var filmin. Aslında o sahnede de anlıyoruz, karakterin nasıl perişan bir vaziyette olduğunu, yıkıldığını. Ancak "Made in Europe" gibi sade olması beklenen, koşullarının böyle gerektirdiği filmin bu gibi ucuz efektlerden medet umması pek anlaşılır ve kabul edilebilir değil.

Biçim meselesini bir kenara bırakırsak, içerik açısından filmin bir derdi olduğunu söylemek mümkün. Bu da Avrupa'da bulunan Türkiyeli genç neslin umutsuzluğu diye özetlenebilir. Filmde de zaten belirli bir olay örgüsü ya da hikâyeden çok Avrupa'ya belirli bir umutla gitmiş Türkiyelilerin oraya tutunma çabası ve hayal kırıklıkları yer alıyor. Hikâyeler, Avrupa'nın üç büyük kentinde (Madrid, Paris, Berlin) geçmekte. Hikâyelerin arasında bağlantı kuran karakterler ya da olaylar yok. Bunun nedeni ise hikâyenin değil de "Alamanya Rüyası"na kapılan neslin ortak yönlerinin olması diye açıklanabilir. Ayrıca üç farklı kent seçilerek, Avrupa'nın neresine gidilirse gidilsin, manzaranın hep bu umutsuzluk tonlarıyla bezeli olduğunun vurgulandığı yorumunu yapmak da pekâlâ mümkün. Bu noktada filmin karakterlerinin Tunç Okan'ın "Otobüs" (1976) filmindeki karakterlerin manevi çocukları olduğu da söylenebilir. Söz konusu filmde Avrupa'nın bir kentinde bir otobüs içinde terk edilen Türkiyelilerin, otobüs dışına çıktıkları anda yaşadıkları travma anlatılıyordu. "Made in Europe"un karakterlerinin haleti ruhiyesi de o otobüstekilerden pek farklı değil. Belki o otobüsten çıkmışlar ama işsizlik, oturma/çalışma izni alamamaları, bulundukları yere entegre olamamaları ve daha da beteri kendi topluluklarında bir bütünlük kuramamaları nedeniyle durumları çok da iç açıcı değil. Buna ek olarak "Made in Europe"un sadece oradaki Türkiyeliler com değil de bütün göçmenler üzerine konuştuğunu iddia etmek de yerinde. Hikâyede bahsi geçen Paraguaylı kadının ya da küçük bir rolü olan Kübalı karakterin işaret ettiği gibi.

İçerik bakımdan tutarlı bir meseleye sahip olsa da "Made in Europe" çok parlak bir film gibi durmuyor neticede. Amatörlükleri göze batacak cinsten. Ama biraz derli toplu olsa, biraz sakin davransa (mesela hınçla intikam almaya koşan karakteri gibi, o agresif sona sahip olmasa) ve de sınırlarını bilse daha iyi bir yapım ortaya çıkabilirmiş. Ancak yine de derdinin ne olduğunu net olarak bilen bir yönetmenin ilk adımlarına tanık olmak, hiç de fena bir deneyim olmayabilir. (kyn: www.sinema.com)


filmi izle 



 

KUTSAL DAMACANA (2007) 

Yönetmen: Kamil Aydın, Ahmet Yılmaz, Senaryo: Ahmet Yılmaz, Müzik: Ercan Saatçi, Görüntü Yönetmeni: Varol Şahin, Yapım: Zero Film/Şenol Zincir Yardımcı Yönetmen: Korhan Güney, Reji Asistanları: Fulya Yavuzoğlu, İnci Turan, Sanat Yönetmeni: Şebnem Tezcan, Sanat asistanları: Yunus Harani, Sibel Eryılmaz, Onur Ali Özbay, Aylin Yelkenli, Zafer Karahan, Senaryo Yardımcısı: Furkan Eren, Focus Puller: Barış Sengelli, Kamera Asistanı: Orhan Yılmaz, JimmyJib: Yusuf Karakaya, Kurgu Asistanı: İsmail Akbulut, Kurgu: Murat Bor, Film Baskı: Uğur Orbay, İlker Şen, Film Yıkama: Tamer Eşkazan, Renk Düzenleme: Tolga Girici, Negatif Kayıt: Kadir Burç, Kostüm Uygulama: Bülent Münüklü, Efekt: Bülent Koparan, Basın Danışmanı: Özlem Esmergül, Logo tasarım: Abdullah Ercan, Uygulayıcı yapımcı: Selin Altınel, Prodüksiyon Amiri: Ayhan Turgut, Prod. Ast.: Zalde Bülbül, Kostüm Sorumlusu: Bülent Münülkü, Set Amiri: Gazi Akbal, Set Asistanları: Yılmaz Kaya, Gürsel Cebeci, Ali Vehbi Cömert, Murat Yavuz, Işık Şefi: Hamit Paksoy, Işık Asistanları: Yılmaz Paksoy, Ahmet Yalçın, Adem Akyüz, Fahrettin Bilgin, Ses Kayıt: Önder Sağkal, Makyöz: Emine Türk, Asistanı: Perçin Seymenin, Kuaför: Önder Özkeçeci, Asistanları: Yusuf Doğan, Deniz Birkent, Prodüksiyon: Maksi Film, Paydos Film,

Oyuncular: Şafak Sezer (Fikret), Ersin Korkut (Asım), Eyşan Özhim (Deniz), Erdal Tosun (Ganyancı), Yıldırım Memişoğlu (Artin), Settar Tanrıöğen (Üfürükçü Hoca), Ufuk Yıldırım (Kaptan), Belgin Bilgin (antikacı), Ferhat Yılmaz (Boyveren), Şahin Irmak, Metin Yıoldız (radyocu), Meral kaplan, Yakup Yavru, Yıldo, Büşra Pekin (Ceren), Murat Eken (Sarp), Berivan Karaman (Aydagül), Tansu Akbaba (Serap), Erkan Üçüncü (taksici), Plajdaki Gençler: Önder Açıkbaş , Ferhat Yılmaz, Metin Yıldız ve Murat Yüceşan, Orhan Kocataş (budyguard), Yakup Yavru (Süleyman abi), Ahmet Yılmaz (oto yıklamadaki müşteri), Suat Özkan (diskodaki bodyguard), Cebrail Okçu (midyeci) Murat Eken (Sarp), Pelin İşcan (Burcu), Ufuk Yıldırım (Kaptan), Yıldo (parti katılanı), Şahin Irmak (doktor), Yılmaz Kaya (kilisedeki adam), Murat Yavuz (hademe), Meral Kaptan (hocanın evindeki kız), Berrin Kaynar (anne), Oya Biricik (hocanın metresi), Hüseyin Elmapınar (mafya), Serdar Dizer (oto yıkama müşteri), Serkan Hoca (Spor hocası), Deniz Oral (spu müşterisi), Taşkın Akdemir (kurtadam)

 Konu: Hayatını gemilerde tayfalık yapıp geçiren Fikret, artık İstanbul’a demirleyip yerleşik bir yaşam seçer. Hayatı kendisinden öğrenen ve bir dediğini iki etmeyen saf arkadaşı Asım’la bir gün karşılarına çıkacak olan o büyük fırsatı umut ederek yuvarlanıp giderler. Yaşadığı semtteki kilisesinin papazı Artin’in Vatikan’a gitmesini fırsat bilen ve kilisenin nimetlerini kendi tezgahına uydurup geçinmeye devam eden Fikret ve can yoldaşı Asım’ın karşısına bir gün gerçekten hiç beklenmedik bir iş gelir. Fikret’i kilisenin papazı sanıp başlarına gelen sihirli bir olayın çözümü için bu sahte papazın çaresine başvuran aile; ne kendi başlarına geleceklerden haberdardır ne de sahte papaz Fikret, karşısına çıkacak olan büyük sürprizden haberdar.


FİLMİ İZLE 


 

KİLİT (2007) 


 Yönetmen: Ceyda Aslı Kılıçkıran,  senaryo: Selim İleri,   Nezihe Araz, Yapımcı: Yüksel Aksu, Müzik: Attila Özdemiroğlu, Eser:  Selim İleri, Focus Puller: Önder Güral, Sanat Yönetmeni yrd.: Canan Bayrak, Ses Kayıt: Fatih Aydoğdu, Afiş: Neriman Oyman


Oynayanlar: Müjde Ar, Ayla Algan, Serap Aksoy , Necmi Yapıcı, Mustafa Alabora , Mahmut Cevher, Tümay Torun (Burcu Anne), Zekeriya Hocalar, Füsun Kostak  (Berna),        Yüksel Arıcı (İbrahim), Barış Küçükgüler (Ozan), Yasemin Sarı, Osman Albayrak (Soyguncu şef), Sinan Albayrak, Faruk Akgören (Komiser), Serhan Süsler


Konu: Bir tiyatro sanatçısı olan BERNA, popüler kültürün egemen olduğu bir dönemde sadece sanat için oyunculuk yapmak uğruna bir mücadele vermektedir.

Bu arada ‘Tarihin İlk Kadınlarını’ konu alan bir müze ziyareti sırasında, sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadın oyuncu olan Afife Jale’nin elle çizilmiş olan portresinden çok etkilenir. O günden sonra Afife Jale’nin hayatına ilişkin çağrışımlar hayatına adeta sızar.

İki zamanın üst üste binmesi gibi gelen vizyonlar, iki hayatın ve iki kadının hayat mücadelelerindeki paralellikleri yansıtır.


BERNA, bu doğaüstü olayı kavrar ve AFİFE JALE’nin hayatını ve yaşadığı mekânları araştırmaya başlar.

BERNA, oyunculuk tutkusundan vazgeçmez. Ancak hem kadın olmaktan hem de popüler kültür



 

KABADAYI (2007) 

Yönetmen: Ömer Vargı, Senaryo: Yavuz Turgul,  Görüntü Yönetmeni: Frenc Pap, Müzik: Benjamin Walken Beladi Yapım: Fida FilmÖmer Vargı, Murat Akdilek, Mine Vargı Kurgu: Bülent Taşar, Sanat Yönetmeni: Tolunay Türköz, Sanat Asistanları: Serkan Döğücü, Ceren Yöney, Aynur Torun, Yönetmen Yrd: Tolgay Ziyal, Ayhan Özen, Yeşim A. Yazıcı, Işık Ast: Kayhan Yılmaz, Sanat Ast: Serkan Dövücü, Ceren Yöney, Yönetmen Asistanları: Deniz Gürgen, Melda Özvanlıgil, Gülşen D. Öztömek, Yapım Koordinatörü: Pelin Ekinci Kaya, Uygulayıcı Yapımcı: Gökhan Sözeri, Yapım Asistanları: A. Cüneyt Ataoğlu, Sezan Tanaçan, Nisan Ceren Göçen, Mustafa Hazan, H. İbrahim Çalık, Billur Göncü, Yapım Koordinatörleri Asistanları: Arda Mutludoğan, Öner Arslanel, Kostüm Sorumları: Sinem Mucur, Aslı Akmut, Özge Önal, Işık Şefi: Bülent Yavuz, Işık Asistanları: Levent Yiğit, Sezen Yıldız, Coşkun Arı, Kayhan Yılmaz, Turgay Esen, Set Amiri: Rıza Kadaifçioğlu, Set Asistanları: Bedrettin Kılcı, İlkay Akdamar, Tamer Gende,

Oyuncular: Şener Şen (Ali Osman), Kenan İmirzalıoğlu (Devran), İsmail Hacıoğlu (Murat), Rasim Öztekin (Sürmeli), Aslı Tandoğan (Karaca), Dursun Ali Sarıoğlu (Turhan), Ruhi Sarı (Piç Selim), Selma Kutluğ (Afet), Süleyman Turan (Cemil), Ayberk Atilla (Ali osman’ın arkadaşı), Kemal İnci (Beyto), Ahmet İlker Okumuş (Komiser), Rana Cabbar (Haco), Tuncay Beyazıt (başkomiser), Ferdi Akarnur (Talat), Tarık Ünlüoğlu, Ulgar Manzakoğlu, Candan Sabuncu (Atiye), Atilla pakdemir, Samim baki (Teoman), Resul Okan (Avcı), Hare Sürel (Barmaid), Erol Kasapoğlu (Tebernuş), Ali Savaşçı (Hüseyin), Bahtiyar Engin, Elif Özel (sekreter), Murat Makar (Doktor), Samim Baki, Mürsel yaylalı, Canan Uzun, Ahmet İlker Okumuş, Baran Özçaylan, Şehsuvar Aktaş, Mehmet Yer, Resul Okan, Mutrat Makar, Ahmet Taşdemir, Malik Kaya, Eren ;çme, İsmail Karagöl, Serdar Soybelli, Gürkan Komut, Erkan Koç, Hare Sürel, Duygu Paracıkoğlu, Peral Filiz, Kübra Çerçi, Hakan Pamukçu, Özgür Buzbaş, Kıvanç Solmaz, Hasan Gümen

Konu: Meşhur Kabadayılardan Ali Osman (Şener Şen) eski günlerine veda etmiştir. Beklenmedik bir anda yıllardır görmediği ve aşık olduğu kadının izini bulur ve bir oğlu olduğu haberiyle sarsılır. Oğlu Murat (İsmail Hacıoğlu) sevgilisi Karaca (Aslı Tandoğan) ile bir barda çalışmaktadırlar. Karaca’ya yıllardır aşık olan mafya üyesi Devran ise (Kenan İmirzalıoğlu) kızı geri alabilmek için her şeyi göze almıştır. Ali Osman’ın artık tek amacı oğlu Murat ve sevgilisi Karaca’yı canı pahasına korumaktır. Devran için hayattaki tek amaç Karaca’dır ve yoluna çıkan her şeyi ve herkesi yok etmeye hazırdır....”

FİLMİ İZLE 


 

JAN JAN (2007) 


Yönetmen: Aydın Sayman, Senaryo: Erdoğan Akduman, Görüntü Yönetmeni: Eyüp Boz, Müzik: Can Atilla, Yapım: De Yapımcılık ve Energy Media Present Kurgu: Umut Keri, Ekrem Etikmen, Solo Soprano: Elif Gökalp, Sanat Yönetmeni: Erhan Demiray, Yönetmen Yardımcıları: Ayşe Özkök, Zelal Keskin, Ceren Özen, Yardımcı Yapımcı: Ünsal Meseci, Oyuncu Seçimi: Mehmet Esatoğlu, Post prodüksiyon süpervizörü: Şener Onar, Genel Yapımcı: Demir Keskin, Yapım koordinatörü: Necmettin Çobanoğlu, Ofis koordinatörü: Nalan Çeliker, Yapım yardımcısı: Nurhan Savaş, Murat Özlük, Işık Şefi: Recep Biçer, Ses kayıt: Garip Özdem, Kostüm tasarım: Emine İncesu, Makyaj: Çiğdem Karakaş, Set Amiri: İsmail Keskin, 1. Kamera asistanı: Barboros Engin, Grip operatörü: Veysel Şahin, Dublör: Veysi Murat Karakuş, Kamera Ekibi: Bilger Duygu Fırat, Erkan Bayfidan, Boom operatörü: Sarp Karaer, Kostüm asistanı: Emine Candal, Işık Asistanı: Selçuk Erkan, Işık teknisyenleri: Murat Çopanoğlu, Mustafa Gül, Aydın Etik ,Afiş Tasarım: Feyza Gökalp, Tanıtım: Deep İletişim, Fragman kurgu: Umut Keri, Kast Ajansı: Zetil Yapım, Teknik Koordinasyon: Erkan Aktaş, İdari koordinasyon: Turan Tokel, Negatif Kayıt: Şafak Mıhlaç, Laboratuar: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Kimyager: Ferda Yılmaz, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özbek, Renk düzenleme: Erol Şahin, Altyazı eşleme: Dila Ulutaş, Lazer Altyazı: Mürsel Gülveren, Kerem Aktaş, Taner Alioğlu, İsmail Yeltek, Stüdyo iletişim: Fatma Gülveren, Optik ses transferi: Nurkut Özdemir, Yapımcılar: Aydın Sayman, Selay Tozkoparan, Mustafa Dok, (Fono Film Laboratuarında seslendirilmiş ve renklendirilmiştir. )

Oyuncular: Berk Hakman (Janjan Sadık), Selen Seyven (Güzel),Çetin Öner (Murtaza), Levend Yılmaz (Kerim), Aykut Oray (Mahmut), Aykut Kayacık (Ahmet), Özay Fecht (Fadime), Onur Dikmen (Zeynel), Necmettin Çobanoğlu (Abdullah), Ayten Uncuoğlu (Nurcan), Mirja Mahir (Ulrike), Sıla Şahin (Yasemin), Vedat Erincin (Hoca), Mehmet Ezici (Muhtar), Ahmet Fırat (Haydar), Nalan Erkovan (Seher), Neşe Arda (Ayşe), Nuri Karadeniz (Nuri), Ahmet Rıfat Şungar (Yusuf), Emrah Akduman (Erkan), Cüneyt Çeliksoy (Osman), Mehmet Mesut Bozdoğan (1. Mürit), Yılmaz Atmaca (2. Mürit), Eyüp Sert (Eyüp Efendi), Burhan İnce (Yaşlı madenci), Hasan Karcı (internet kafe sahibi), Yıldırım Yanılmaz (Turan), Süleyman Ovala (kasabalı genç), Hülya Duyar (Meryem), Işık Kıvılcım (Güzel’in annesi), Çağdaş Ataman (Güzel’in kardeşi), Mert Taşkestik (Murat), Cesur Yılmaz (Madenci), Murat Öztürk (1.kahveci), Levent Uzunbilek (2. Kahveci),Zelal Keskin (Gelin), Ekrem Taşkestik (belediye başkanı), Erdoğan Akduman (Kaymakam), Ayşe Özkök (genç. Kız), Erkan Bayfidan (genç erkek), Mehmet Kaya (köydeki yaşlı adam), Ali Erdoğan (imam), Emine Suna Demiray (bebek)

Konu: Halkın Janjan diye çağırdığı Sadık, sevimli ve zararsız bir delidir. Yanında barındığı Murtaza adlı yaşlı adam bir gün köyden genç bir kızı başlıkla alıp eve getirir. Kasaba halkı bu garip evliliği alaya alır ve ayıplarken adı gibi Güzel olan kız gençlerin ilgisini çeker.

Kıskançlık krizine giren Murtaza, Güzelin yalnız başına evden çıkmasını yasaklar. Ancak kızla Janjan arasında bir aşk başlar. İki genç sevişirler ve Güzel hamile kalır.

Kasabada herkes bebeğin Janjan'dan olduğunu düşünmektedir. Murtaza bu ihtimalden dolayı öfkelenir ve bebeğin doğumundan sonra Şanjanı kovar Kasabalı artık Şanjanı tehlikeli ve ırz düşmanı olarak görmektedir. Ona yardımı keserler. Kasabadaki bazı gençler Janjanı dövüp kovmayı planlarlar.

Almanya'dan gelen Janjan'ın ağabeyi ona yeni bir ev tutar. Aile dostları beraber Kerim Janjan'ı korumaya çalışır. Bu arada Murtaza Güzel zina yaptığını, bu nedenle evliliğini bozduğunu babasını söyler. Kızın babası Abdullah Güzeli ve Bebeğini Murtaza'dan alır. Niyeti kızı ve bebeği öldürerek bir yol kenarında kazdığı çukura atıp sözde namusunu temizlemektir. Ancak peşindeki öfkeli Gençlerden kurtulan Janjan Güzeli ve Bebeğini kaçırarak terk edilmiş bir maden ocağına girerek ortadan kaybolur. Jandarma ve kasabalı ocağın önünde toplanır eski madenciler terk edilmiş ocakta kahramanlarımızı arar ama bulamazlar. Öldükleri düşünülerek ocağı terk ederler. Janjan'a ve Kıza düşmanlık besleyenler bir süre sonra vicdan azabı duyarlar. Ve kayboldukları eski maden ocağına bir türbeye dönüştürürler.

FİLMİ İZLE 


 

İYİ SENELER LONDRA (2007) 

Senaryo ve Yönetmen: Berkun Oya,Müzik: Fazıl Say, Görüntü Yönetmeni: Barış Özbiçer, Yapım: Krek.ZZ Productions/ Tania Meneguzzi Sanat Yönetmeni: Caroline Howard, Camilla Robinson, Işık: Charlie Wupperman, Kurgu: Erkan Erdem, Berkun Oya, Makyaj ve Saç: Laura Jane Sessions, Camila Tew, Özel Efekt: Dave Judge, Kostüm Tasarım: Nahide Büyükkaymakçı, Issie Gibbons, Ses Kayit: Steve Chaplin, Mehmet Kılıçel, Ses Tasarımı ve Miksaj: Tunç Toprak, Erkan Altınok, Nurkul Özdemir, (Fono Film laboratuarında hazırlanmıştır).

 Oyuncular: Ülkü Duru (Yaşar Nur), Ali Altay (Firuz), Ülkü Duru (Yaşar Nur), Denis Lavant (Gerard Ames), , Zuhal Olcay (Zeynep MKurron), Hugh Hayes (Peter Murron), Vahide Gördüm (Ferda), Jean Dutan (Philip Latimer), John Kay Steel (Derek), Aislim Sands (Emma), Şebnem Sönmez (Selma), Tuncay Akpınar (Kadir), Can Togay (Enver),

Konu: Uluslararası üne sahip şarkıcı Yaşar Nur, konserinden bir gün, yılbaşından birkaç gün önce Londra’ya varır. Şehir, karanlık bir gecede, yıllar önce karanlığa gömülmüş anıları canlandırır. Eski bir dost, Yaşar Nur’a taşıyamayacağı bir sorumluluk yüklediğinde, dengesiz bir hayranı saplantısıyla yüz yüze gelmeye karar verdiğinde ve cesareti kırılmış bir koca, kaderin kurgusunu bozduğunda işler karışır. Bu kişilikler tesadüflerin gölgesinde bir araya gelir ve önce kendileriyle, ardından birbirleriyle iletişim kurmak zorunda kalırlar. Bu uzun gecenin sonunda yalnızca birkaçı sabahı görecektir.


FİLMİ İZLE 



 

HİCRAN SOKAĞI (2007) 

Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Mahmut Yumuşak, Müzik: Cahit Berkay Yapım: MAG Film/Safa Önal, Atilla Gökbörü “Sadri Alışık’ın aziz anısına” Yardımcı Yönetmen: Semra Avcı, Reji Koordinasyon, Esin Deniz, Reji Asistanları: Sema Aybar, Sinan Gökbürü, Nurgül Bayram, Dublaj Yönetmeni: Sebahat Demirhas, Ses Kayıt: Hakan Çiçek, Efekt: Bülent Koparan, Seslendirme Yönetmeni: Sebahat Demirhas, Genel Koordinatör: Sanlı Saydam, Özel Besteler: Gökhan Kırdar, Kurgu: Erkan Tekemen, Kamera: Tarık Barut, Yapım Koordinatörü: Ayhan Turgut, Yapım Amiri: Zahide Bülbül, Yapım Asistanı: Emrah Özmen, Coşkun Yazıcı, Vedat Kurudirek, Sanat Yönetmeni: Türkan Kafadar, Dekor Asistanı: Güneş Göğen, Sanat Asistanı: Canip Serten, Sinan Önal, Set Amiri: Aziz İnce, Set Asistanları: Adem İnce, İbrahim Kır,, Bayram Demirağaç, Işık Şefi: İbrahim Sabuncu, Işık Asistanları: Servet Sabuncu, Mümin Kaar, Salim Kırış, Doğan Güneş, Makyöz: Simay Muratoğlu, Asistanı: Gaye Özgürer, Başak Artar, Kuaför: Cengiz Can, Ses Kurgu: Kerem Aktaş,

 Oyuncular: Türkan Şoray (Sabahat), Yüksel Aksu (Nazif), Bülent Kayabaş (Afşin), Cüneyt Arkın (Bekir), Müjdat Gezen (Şadi), Pelin Batu (Müyesser), Ahu Türkpençe (Leyla), Hülya Koçyiğit (Zümrüt), Ezel Akay (Niyazi), Selda Alkor (Handan), Rutkay Aziz (Necip), Ayla Algan (Şaziye), Süleyman Turan (Rıfkı), Tanju Gürsu (Temel Ağa), Haldun Dormen (Seyfettin Usta), Engin Çağlar (Adil), Arda Esen (Arif), Alp Derilgen, Umut Sezgin (Sabri), Yusuf Sezgin (Osman), Ali Tutal (Fethi), Gülsen Tuncer (Doktor), Sezer Sezin (Nuriye), Nurhan Nur (Hasta), Kemal İnci (Komiser), Özlem Savaş (Nebahat), Nilüfer Aydan (Zehra), Kerem Atabeyoğlu (Salih), Yeliz Oğramacılar (Mine), Selma Güneri (Tiraje), Efe Karaman (Arifin çocuğu),

Konu: Bu, bir Boğaziçi semtinde yaşayan, orta kazançlı ya da yoksul... Ama hep ümitli, birbirini seven, öfkelerde ve kavgalarda bile ölçülü insanların hikâyesidir...

 Ufacıkken, annesiylebabasının ayrılarak terk ettikleri, yetimhanede büyümüş, namuslu, altın kalpli, yakışıklı... Şofben, musluk, ısıtıcı, bisiklet tamircisi Arif’le... Ölesiye sevdiği üniversiteli ve varlıklı bir ailenin kızı Leyla’nın hikâyesidir... Ailesi Leyla’yı vermeyecek... Leyla da evini ve semtini terk ederek, kayıplara karışacaktır... Sonrasını filmde seyredeceğiz… Bu, Arif arkadaşımıza ümitsizce âşık öbür kızın... Güzel, tertemiz, sevgi dolu Müyesser’in de hikâyesidir... Müyesser’in annesi dul, iyi ahlaklı, çok sevimli, şeker (Kınaçiçeği) Şaziye’nin... Seyyar köftepiyazcı Laz Temel’in... Eski ünlü şarkıcı Handan Akses’le, yaşlı aşığı Udi Şadi Bey’in... Lokantacı Rıfkı’yla, manav Adil’in, tornacı Bekir babanın ve... Yetimler yurdu müdiresi Zümrüt anne ile, karşı semtin belalısı Cafer’in... Ve de Müyesser’e âşık kuruyemişçikurukahveci Sabri’nin de hikâyesidir…

#Film, Sadri Alışık'ın aziz hatırasına saygı ile açılıyor. Bu Sadri Alışık lafını dikkatli bir Türk filmi izleyicisi aklının bir köşesine not etsin. Zira onlarca filmde Alışık ile birlikte çalışmış olan Safa Önal'ın eski dostuna bir açılış notundan fazla bir göndermesi filmin içinde gizli.

Türk filmlerinde gördüğümüz bütün klişeler; fakir ama gururlu genç, yıllarca çocuğunun izini kaybeden anne, pişman olup yıllar sonra ailesini arayan adam, hiç evlenmemiş kız kurusu yurt müdürü :)... yüze yapılan ani zoomlar, koşa koşa uzaklaşan kalbi kırık genç kız, kızının hayatına müdahale etmek isteyen idealist anne, yaşamak için ekmek çalan çocuk, tren garı, garda veda, tren hareket ettikten sonra en alâkasız insanın trende peyda olması ve hatta hatta gecenin köründe arabayla ezip geçme klişesini bile bu filmde görüyoruz. Bir nostaljiğin aradığı her şey, onu fazlasıyla doyuracak şekilde doz doz verilmiş. Benim çok mutlu olduğum husus, kadroda geçmişin yıldızlarını tek tek görmek oldu. Bir zamanlar filmlerde şakakları beyazlaştırılarak yaşlandırılan bu insanları şimdi gerçek bir yaşlı olarak görebilmek çok hoş bir duygu. Kadın yıldızların hepsi maşallah göbeğe çalışmış ki Hülya Koçyiğit'i ayrı tutuyorum. Hani derler ya yıllara meydan okudu diye... Hülya'ya yıllar bir şey yapamamış. Kadın yıldızlar böyle de erkekler ne alemde derseniz, onlar da iri kıyım, kilo almış yürümüş maşallah. Onlarda formda olan bir Engin Çağlar. Meğer onda da ne boy varmış, diğerleri güdükmüş yahu Şaka bir yana, hepsi ayrı güzel, hepsi ayrı güzel yaşlanmış. Sezer Sezin hele..

Sinemayı sevmemin en önemli nedenlerinden biri de bir insanın hayat seyrine tanık olmam. Günler, aylar, yıllar geçerken, yüzde çizgiler otururken, saçlar dökülürken görüyorum. Fotoğraflarının içinde kayboluyorum. İnsan kendi seyrini anlamıyor da, karşısındaki değişiklikleri hemen görüyor.

 Film müziği Cahit Berkay imzası taşıyor, bir Selvi Boylum Al Yazmalım tadı var sanki. Görüntüler , manzara eskileri hiç aratmıyor. Bir de devamlılık yanlışı buldum gerçi bu filmde öyle birşeyin önemi zaten yok; esas oğlan Arif hapse girdiğinde sıcacık bir yaz günü, hapisten 5 ay 3 gün sonra çıktığında da sıcacık bir yaz günü :)

Olsun beee…

Rutkay Aziz nedense bana sanki Avrupa Yakası'ndan çıkıp gelen Bülent Onaran gibi geldi. Hep aynı tonlama. Selma Güneri Yusuf Sezgin çiftinin oğulları Umut'la birlikte sanırım ilk filmleri ve Umut'u bu kez beğendim. Filmin genç oyuncuları Arda Esen, Ahu Türkpençe, Pelin Batu ve Yeliz Doğramacılar fazlasıyla o klişelerin hakkını vere vere oynamışlar. Anlamadığım bir şey oldu; Orhan Kural'ın orda işi neydi ? Hani eski yıldızları bir araya topladın, bir filmde buluşturdun (ki bundan sonra zor o) , Orhan Kural ne iş? Eski bir yıldızdı da ben mi görmedim yoksa yakın bir arkadaş durumu mu söz konusu?


 


HAYATTAN KORKMA (2007) 


Senaryo ve yönetmen: Berrin Dağçınar, Görüntü Yönetmeni: Ercan Özkan, Müzik: Can Hakgüder, Yapım: 24 Kare Prodüksiyon/ Sevda Kaygısız, Ali kaygısız Yönetmen yardımcısı: İlknur Oğuz, Sanat Yönetmeni: Aydan Çınar, Kurgu: Aytekin Birkon, Erkan Tekemen, Kostüm: Baran Uğurlu, Kostüm Asistanı: Ebru Tunçoktay, Efekt: Burak Sürücü, Yapım Ekibi: Cem Kaygusuz, Casting: Tümay Özokur, Ortak Yapımcılar: Cem Kaygusuz, Zgfer Civrit, Ata Kaygusuz, Işık Şefi: Bülent Zandallı, Ses: Murat Şenürkmez, Tayfun Çolakoğlu, Yapım Sorumlusu: Gökhan Gündoğdu, Dekor Tasarım: Erhan Akgün, Set Amiri: Hüseyin Omay, Makyaj: Naime Gürseler, Kuaför: Özkan Kanatlı,

Oyuncular: Zeki Alasya (Rıfkı), Tarık Pabuççuoğlu (Talat), Zeynep Eronat (Zehra), Haldun Boysan (Cezmi), Hakan Boyav (Bedrettin), Suzan Aksoy (Nermin), Ceren Soylu (Nadire), Mert Fırat (Engin), Sedef Avcı (Kardem), Mehtap Anıl (Kaynana), Cenk Gürpınar (Selim), Esra Ronabar (Zilli), Dilan Demirel (Fulden), Didem Balçın (Tuğba), Fırat Can Aydın (Murat), Nazlı Özdemir (Gülden), Mert Çolak (Mehmet), Neslihan Bıyıklı (Güldane), Baran Uğurlu (Bakkal Cemal), Kemal Pekser (Sinan), Cihan Özdemir

Konu: Film bir kasabada kendilerine yetecek kadar üreten, ürettiği ile yaşayıp giden üç ailenin öyküsü. 6 ineği ile mandıracılık! yapan Talat, mütevazı kümesinde tavuk yetiştiren Bedrettin ve babadan kalan fırınında ekmek üreten Rıfkı, doğduklarından beri aynı kasabada yaşayan, çoluk çocuğa karışmış, çocukluklarından beri birbirlerinden hiç ayrılmamış üç arkadaştır. Bugüne kadar, azla idare etmeyi bilerek yaşamışlardır. Ürettikleri kadar satar, sattıkları kadar harcarlar. Kasabanın kendi içine dönük, bir anlamda dünyadan kopuk yaşamı, Talat'ın çocuğunun hastalanması ve kör olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması sonucu bir anda değişmeye başlar. Üç aileyi oluşturan bireyler, o güne kadar kendilerine kurdukları küçük dünyanın sorunları çözmek için yeterli olanağı sağlamadığını fark eder ve kendi yepyeni dünyalarını keşfe çıkar.


FİLMİ İZLE