*
Yönetmen:
Ketche, Can Ulkay, Görüntü Yönetmeni: Martin
Szecsanov, Senaryo:
Hakan Günday, Gürhan
Özçiftçi, Yapım:
Mustafa Uslu, Nuri
Yıldırım
Oyuncular: Timuçin Esen (Müslüm Gürses), Zerrin Tekindor (Muhterem Nur), Şahin Kendirci (Müslüm Gürses'in Gençliği), Caner
Kurtaran (Sefer), Erkan Kolçak
Köstendil (Pavyon Sahibi), Altan Erkekli
(Psikolog), Ayça Bingöl (Emine
Akbaş), Erkan Can (Limoncu Ali)
Konu: Film, ülkemizin
arabesk müzik yapan şarkıcılarının en ünlülerinden Müslüm Gürses’i ve hayat
arkadaşı Muhterem Nur’u anlatıyor. Çocuk yaşta, tesadüfen girdiği Adana
Halkevi’nde bağlama ustası Limoncu Ali’yle tanışan Müslüm Gürses, kendisinden
hem müzik bilgisi hem de ilerleyen yaşlarında sık sık hatırlayacağı çok önemli
hayat dersleri alır. Limoncu Ali, bir öğretmen olmasının ötesinde çocuk
Müslüm’e şevkat gösterir, bir nevi babalık yapar.
& Belki de Müslüm'ün kim olduğunu anlamak için en çok çocukluğunu
bilmeniz gerekir. İçinde sakladığı trajedisini anlamak için gereken tüm ayrıntılar
orada saklanmış. Hani saklanmış da sayılmaz. Müslüm çocukluğunun her detayını
hatırlıyor, biliyor ve bu anilarin kendisine yaptıklarının farkında. Yoksa
onlarca yıl sonra babasının avucuna bir avuç toprağı boca ettiği sahnede,
zaptetmekte zorlandığı çocukluk öfkesini bu kadar net görebilir miydik? Bana
kalırsa mesele tam olarak Müslüm'ün kendi acılarına yaklaşımında. Ustasının
dediğini yapmaya çalışan ve tüm derdini
şarkılarla anlatmaya çalışan Müslüm, ileri derecede psikolojik deşarj
sorunu yaşamakta. Hani iyiki deşarj olamamış ve bu şarkılar çıkmış
diyebilirsiniz yada o çok iyi yürekli
biri, affediyor olabilir yani ne var bunda? diyenleriniz çıkabilir. Ancak
Müslüm'ün kendini iyilik adına soktuğu o psikolojik-depresif-pasif çukuruna
zorla kardeşini çekiştirmesine ne demeli? Babasına öfkesini gösterebilme
şansının iyilik adına elinden alınmasının yarattığı karanlık değil miydi Ahmet'i
öldüren?
Neden bizim için Müslüm'ün acısının kaynağını ve rahatlama
yollarını bilmek bu kadar önemli?
Sanırım şarkılarını bileklerini keserek dinleyen insanlara hiç bir
dizesinde etkili bir çıkış yolu önermeyen-öneremeyen Müslüm'ün tam olarak
başarısının gizemi burada. Orada o acıda kal, orayı yaşa ve yaranı kanat. Bir
daha yaşa bir daha... Kendisi bir yol önermese de kardeşi Ahmet gibi hemen tüm
fanatiklerinde simgeleşen jilet atmanın psikolojik derinliğinde ne var sanıyorsunuz?
Deşarj isteği, rahatlama arzusu... Ama nafile... Çünkü şarkılarında ışığın
deşarjin ve iyileşmenin esamisi okunmayan Müslüm, hayranlarına bu şansı hiçbir
cümlesinde veremiyor vermiyor.. Kardeşine veremediği gibi.
Bazen -acıklı hallerde de iyice- sola devirdigi boynu ile o
sanırım bu toprakların gördüğü en boynu büküklerden biri.
Hayatı aşkı ailesi derken boyun büküldükçe bükülüyor... Çukur
derinleştikçe derinleşiyor.
Filmin her karesine sızan özen ve iyide masraf edildiği cok belli
olan karelerin filmin bugün ki başarısına katkısı büyük. Ama kesin olan birşey
varki o da bu başarıda asıl rolün çok iyi yakalanmış olan ve filme çok iyi
yedirilmiş toplumsal ve bireysel psikolojik halimizde olduğu kesin. Acıyı
anlatmak yerine yaşayan yaşamaktan haz alan ve bunu tüm zorluklarının mazereti
haline getiren yurdum insanı tam olarak bunu seviyor sanırım.
Hiç abartılı durmayan makyaji ile Timuçin Esen'in harika
oyunculuğu izlenmeye değer. Filmin fondaki Çukurova atmosferini harika
kullanımı da not edilmesi gereken başka bir yönü. Adana'da izleme şansına eriştiğim
filme Çukurovalı'nın verdiği sıcak tepkiyi, filmde kendini arayan ve sanırım kendini
ziyadesiyle bulan izleyiciyi görmeliydiniz. Baba baba sesleriyle bir film
izledik, Müslüm konseri havasında.
Ve tabi müzikler. Zaten alışık olduğumuz ezgileri ve şarkıları,
Müslüm'den hiç de aşağı kalmayan seslendirmeleri ile bu film kaçırılmayacak bir
seyir keyfi insana veriyor.
Ayla filmi ile yeteneğini kanıtlamış bir yönetmen var yönetmen
koltuğunda. Can Ulkay... Drama yaratmada ki ustalığını, renkleri ve artık kullanımı
dronlar sayesinde kolaylaşan harika genel çekimleri ile akılda kalıcı bir film
yapmış. Yönetmen koltuğuna Hakan Kırkavaç ile beraber oturuyor.
Biyografi filmlerinde sık karşılaştığım filmin sonuna biyografisi
anlatılan kişilerden kareler ekleme geleneği Müslüm'de de var. Hiç
hazzetmediğim ve filmin gerçekliğinden ve yarattığı auradan izleyiciyi çıkaran
bu gereksiz eklemeler de olmasa tamamdım ben. Bana kalırsa jenerik başlayınca
siz içinizdeki o derin sızıyla salondan çıkıverin sayın seyirciler. (Mustafa IRMAK)