Powered By Blogger

2 Mayıs 2015 Cumartesi

TAHİR İLE ZÜHRE “*” (1952)


Senaryo ve Yönetmen Lütfi Ömer Akad - Mediha Akad (Aynı ismi taşıyan halk hikayesinden
Görüntü Yönetmeni Lazar Yazıcıoğlu
Yapım Erman Film (Hürrem Erman ve Bağdat 


Stüdyo Film ve Sinema Ltd. Ortak yapımı
Şarkılar: Müzeyyen Senar, Dr. Alaettin Yavaşca


Oyuncular: Sezer Sezin, Kenan Artun, Settar Körmükçü, Temel Karamahmut, Muazzez Arçay, Sohban Koloğlu, Hamid Mecid, Nedime İbrahim.


KONU: Bir hükümdarın ve sevdiği vezirinin çocukları olmamaktadır. Bir gün hükümdarın karşısına çıkan hızır ona bir elma verir. Hü-kümdar büyük bir dikkatle bu elmayı ikiye bölecek, sonra bu iki parçayı yeniden ikiye ayıracak ve dört parçayı kendisi, veziri ve eşleri yiyecektir. Birinin bir kızı, öbürünün de bir oğlu olacaktır. Fakat önemli olan elmayı dikkatli bölmektir. Çünkü birinin hakkı öbürüne geçtiği takdirde çocuklar büyük felaketlerle karşılaşacaktır. Ve öyle olur. Sonunda iki genç büyür ve birbirlerine aşık olurlar.


Hükümdar büyük bir dikkatle bu elmayı ikiye bölecek, sonra bu iki parçayı yeniden ikiye ayıracak ve dört parçayı kendisi, veziri ve eşleri yiyecektir. Birinin bir kızı, öbürünün de bir oğlu olacaktır. Fakat önemli olan elmayı dikkatli bölmektir. Çünkü birinin hakkı öbürüne geçtiği takdirde çocuklar büyük felaketlerle karşılaşacaktır. Ve öyle olur. Sonunda iki genç büyür ve birbirlerine aşık olurlar. Hükümdar onları evlendirmeye kalkıştığında felaketler birbirini izler.


_____________________________________


“*” TAHİR İLE ZÜHRE: Geçmiş zamanda ve eski günlerde Zengin ve şöhretli bir Padişah varmış, mali, mülkü, askeri, kısaca her şeyi varmış.. Ancak çocuğu olmuyormuş. Doktorlara gitmiş, derdine çare bulamamış. Bunlardan fayda göremeyince, kendisini eğlenceye verip, yaptırdığı Bahçeye gidip gelmeye baslar. Bir gün veziri ile çarşıda dolaşmaya çıkar, "her kim bana altın verirse, tanrı onun muradını versin" diyen bir dilenciye para verir. Oradan ayrılıp bahçeye doğru giderler, ve bir ağacın altına otururlar.
İleride bir Derviş görürler, onun yanına giderler, Derviş, "marifetlerim vardır" deyince, Padişah gönlünden geceni bilmesini ister. Dervişte Padişah ve Vezirin çocuğunun olma-dığını, evlat istediklerini bilir. Bunun üzerine dervişten yardım isterler, Derviş de cebinden bir elma çıkarır ve ikiye böler. Bu elmaları yerlerse çocukları olacağını, padişahin kızı ve vezirin oğlu olacağını, ama onları ayırmamalarını, evlendirmelerini söyler. Padişahta, vezirde çok sevinir. Akşam elmayı yerler, ve dokuz ay on gün sonra padişahın kızı vezirin de oğlu gelir dünyaya. Kızın adını Zühre, oğlanın adini Tahir koyarlar. Tahir ile Zühre birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar, On yaşında Zühre´nin gönlü Tahir´e düşer ve uyurken Tahir’i öper. Tahir cok kızar, Çünki kardeş olduklarını sanır. Bir gün Zühre Tahir’i yine öper ve Tahir´de Zühre’yi döver. Zühre o kadar üzülür ki, Allah´a "Allahım, benim sevgimin yarısını Tahir’e ver" diye dua eder. Tahir de Zühre’ye aşık olur. Bu sefer Zühre kendini naz´a çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre günden güne birbirine daha cok bağlanırlar. Sazlarını alıp bir birlerine Türkü söylerler. Bunları gören Arap Köle, padişahın karısına söyler, Padişah kızını Tahir´le evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı kızının padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah kendi gözleri ile aşıkları görmek ister, ve görünce evlendirmeye karar verir. Bu arada Tahir rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığınıi görür ve rüyası çıkar Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince, padişah Tahir’den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp.tutuşan Tahir, Zühre’nin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zühre’de olayları dadısından öğrenir ve her şeyi Tahir’e açıklar .

Arap köle bunları görünce yine padişaha haber verir. Bu sefer Padişah onu Mardin´e sürer. Mardin’de yedi yıl kalan Tahir Allaha dua eder, ve onu zindandan kurtarmasını ister. Duası kabul olur, Zindanın acılan kapı-sından siyah atıyla Hızır gelir, ve onu atına alıp, onu uyurken Zühre’nin köşkünün önüne bırakır. Zühre Tahir’i dadısına gönderir. O günden sonra, her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler.

Fakat bir gün rüyasında Tahir, kara köpeklerin yine etrafını sardığını görür, rüyası yine çıkar, çünki Arap köle onları yine görmüştür. Bunu Padişaha haber verir ve Tahir, üstü açık bir Sanikla Sat suyuna bırakılır. Sat suyunun kenarında da Göl padişahının Sarayı vardır Zühre bunu bildiği icin Göl padişahının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları Tahir’i bulurlar. Göl padişahının 3 kızı da Tahir’i sevmektedir ve bir gün onu paylaşamadıklarıiçin kavga ederken, Tahir bunları duyar ve kaçar. Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca yanında bir Derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş "ac" dediği zaman Tahir kendisini Zühre’nin köşkü önünde bulur. Dadısına gider, dertleşirler Bir gün Davul Zurna sesleri duyar ve dadısından Zühre’nin evleneceğini öğrenir. Kadın esvabı giyer ve düğüne gider. Kendini Zühre’ye tanıtır. Ertesi gün Zühre ile anlaşırlar, Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap kölede kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle durumu padişaha haber verir, Padişah Tahir’i yakalatır, Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türü söylerse affedeceğini söyler. Tahir iki haneyi söyler, fakat üçüncü hanede Zühre’nin içeri girdiğini görür ve onun ismini kullanır, padişahta onun boynunu vurdurmaya karar verir. Cellat Tahir’in boyunun vurmadan önce, Tahir namaz kılıp, Allah´a ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre aklını kaçırır. Hekimler çare bulamaz, hatta Tahir’in etini yedirmeye kalkarlar, ama dadısından bunu öğrenen Zühre cok kızar, Tahir’in mezarına gider. Allah´a ruhunu alması icin dua eder ve ölür. Mezara gelen Arap köle de Zühre’ye aşık olduğu için kendini hançerle öldürür, Padişah kızını Tahir’e vermediği için pişman olur, ama iş işten geçmiştir çoktan. Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır,

Arap kölede baş uçlarına gömülür, oradan gecenler Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahir´in üzerinde ise bir kırmızı gül fidanı görürler, Arabın mezarında da kara bir çali bitmiştir Her sene aşıklar baltalarla o çalıyı keserler, ancak çalının yine bittiğini görürler. Ziyaretgah olan mezarı aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler.. (kyn: ww.webhatti.com/hikayeler)


SÜT KUZULARI (1952)


Senaryo ve Yönetmen Vahi Öz
Operatör Mike Rafaelyan
Müzik Fehmi Ege
Yapım İnci Film /Kemal İşmen


Oyuncular: Renan Fosforoğlu, Süha Doğan, Mualla Fırat, Vahi Öz, Meral Körmükçü, Mualla Fosforoğlu, Osman Alyanak


Konu: Bir çiftlikte başlayıp İstanbul plajlarında son bulan bir maceranın güldürüsü

SÖZ MÜDAFANINDIR (1962)


Senaryo ve Yönetmen Münir Hayri Egeli
Operatör Pauker
Yapım Reks Film / Vasil Anastas


Oyuncular: Orhan Boran, Pola Morelli, Atıf Avcı, Şadıman Ayşın, Sadri Karan, Nebile Teker, Necla Sertel, Cihan Işık, Muhterem Nur, Toygar Belevi, Nana Aslanoğlu (Dansöz)


Konu: Fahişe olan annesi tarafından yıllar önce terkedilmiş bir gençle, kötü yola düşü-rülmek istenen genç bir kızın öyküsü

SON BUSE (1952)


Senaryo ve Yönetmen: “*” Suavi Tedü
Eser Cemal Sahir
Kamera Cezmi Ar
Yapım Halk Film Fuat Rutkay


Oyuncular: Suavi Tedü, Perihan Tedü, Halide Pişkin, Turhan Göber (Göker), İbrahim Delideniz, Muazzez Arçay


Konu: Terzisinin içkisine ilaç koyup sengin bir hacıağaya sattığı evli bir kadınla, mimar kocasının dramatik öyküsü.


____________________________________

“*” Edoardo Anton (1910-1986) ve Gian Paola Callegari’nin (1912-?) senaryosundan İtalyan yönetmen Gianni Franciolini’nin (1910-1960) yönetiminde çekilen ve aynı yıl 24 Ekim 1951’de İtalya‘da gösterime giren “Ultimo İncontro, L” isimli filmden uyarlama. Bu filmde, dönemin önemli oyuncularından Alida Valli (1921-2006), Amedeo Nazzari (1907-1979) ve Jean-Pierre Aumont (1911-2001) oynamışlardır. (kyn. www.imdb.com)


SON GECE (1952)


Senaryo ve Yönetmen Sami Ayanoğlu
Görüntü Yönetmeni Aram Hugosyan
Müzik Faruk Yener
Eser Esat Mahmut Karakurt
Yapım Işık Film Agop Fındıkyan


Oyuncular Gül Gülgün, Talat Artemel, Atıf Kaptan, Muhip Arcıman, Şaziye Moral, İbrahim Delideniz, Vedat Karaokçu, Alev Sururi, Şevkiye May, Aziz Basmacı, Ayfer Feray,


Konu : Bir Türk yüzbaşısı ile, bir Romen kızının "Birinci Dünya Savaşı" sırasında geçen aşk öyküsü.



SABAHSIZ GECELER (1952)

Senaryo ve Yönetmen Seyfi Havaeri
Görüntü Yönetmeni Lazar Yazıcıoğlu
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular Bülent Ufuk, Muhterem Nur, Suzan Yakar, Cahit Irgat, Gönül Ülkü, Hümaşah Hican


Konu : Genç bir kızla, gizlice barda çalı-şan bir annenin dramatik öyküsü. 



ONU BEN ÖLDÜRDÜM (1952)


Yönetmen Arşavir Alyanak
Senaryo Memduh Ün, Arşavir Alyanak
Kamera Yoakim Filmerides, Menasi Filmeridis
Yapım Yakut Film / Arşavir Alyanak


Oyuncular: Muzaffer Tema,Mine Coşkun, Memduh Ün, Nebile Teker, İhsan aşkın, Arşavir Alyanak

Konu: Karısına ihanet eden bir adamın öyküsü. Bestekar Orhan’ın hamile olan sevgilisine rağmen, ağabeyi tarafından sevgilisinin fakirliği, bestekarın ise geleceğinin olması nedeniyle tanıştırdığı bir şarkıcı kadınla evlenmesi ve bu evlilikte ihanetle karşılaşması şeklinde gelişir.


MEMİŞ İLE İBİŞ ANOFORCULAR KRALI (1952)


Senaryo ve Yönetmen Çetin Karamanbey
Kamera Turgut Ören
Yapım Aslan Film / ÇetinKaramanbey


Şarkılar: Sabite Tur Gülerman

Oyuncular: Neriman Köksal, Muzaffer Tema, Şükran Özer, Zeki Alpan, Rasih Ertuğ, Vedat Karaokçu, Muazzez Arçay, Osman Alyanak, Kadir Savun


Konu: On milyonluk bir mirasın çevresinde dönen öykü.


KUBİLAY “*” (1952)


Yönetmen Muharrem Gürses
Senaryo Melih Başar
Operatör Coni Kurteşoğlu
Yapım Örmen Film / Hüseyin Örmen


Oyuncular: Hüseyin Peyda, Vedat Karaokçu, Nebile Teker, Nevin Aypar, Mualla Fosforoğlu, Cahit Irgat, Osman Alyanak, Özen Tutucu, Muharrem Gürses, Faik Coşkun, Sadri karan, Muaazzez Arçay, Rauf Ulukat

Konu: Menemen’de 1930 yılında, gerici isyanı bastırmak isterken öldürülen genç subayın öyküsü.


► “Kubilay’ın hayatının filme alınacağını duyduğumuz zaman, o kadar heyecanlanıp, sevinmiştik ki…İşin sonunu merakla bekledik! Bilhassa senaryosunun ehil bir el tara-fından yazılışı ümidiimizi kuvvetlendiriyordu. Nihayet filmi gördük. Keşki görmez olaydık! Kubilay kafamızda canlandırdığımız gibi kalırdı. Yerli filmleri tenkid ederken her zaman müsahamalı davranırım Ama bu Kubilay konusunda olmaz. Arkadaşlar onun için darılıp gücenmesinler. Bu, yerli film olduğu kadar da memleket davasıdır da ( ... ) Senaryo biçim yönünden de hatalı. 'Fondü' ve geçmelerin bu kadar çok olduğu bir film yeni görüyorum. Hiçbir olay birbirine bağlanıp tamamıyla açıklanmamış. Bir meçhuller karşıklığı olup gidiyor. Yalnız bunun rejisörün yaptığı dekupajdan ileri geleceği de ihtimal çerçevesindedir.


Filmde rejisör diye bir şey göremedik. Herkes kendi bildiğini yapıyor. Hiçbir hareketi hiçbir ruh hali hakikatleştirilememiş. Olaylar mekan ve zaman içinde iğreti duruyor. Fotoğraflar çok fena! ... Doğru dürüst bir kadr ve kompozisyona rastlayamadık. Derinlik fikri kaybolmuş. insanlar ve eşyalar çıkartma resimler gibi duruyorlar. Hiçbir tezat kullanılmamış. Bilgisizlik ve yaratma eksikliği, operatörde bir eğri 'kadr' kullanma hastalığı getirmiş. Bununla bir şeyler yapacağını zannediyor. Hemen hemen bütün filmde aynı şeyi gördük" (Metin Erksan, 6.10.1953, Dünya g.)


__________________________________

“* “ Menemen Olayı: Mustafa Fehmi Kubilay 1930 yılında Menemen'de yedeksubay sıfatıyla askerlik görevini yapmaktaydı. 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de cereyan eden hadiseler genel anlatıma göre şu seyri izlemiştir: Sabahın erken saatlerinde, çember sakallı, başlarında sarık, sırtlarında cüppe, Manisa'dan o gün gelmiş dördü silahlı altı meczup, belediye meydanında tekbir getirerek gezinmeye başladı. Olayın, zamanın Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Menemende uygulamaya konulduğu iddia edilmiştir Ancak Şeyh Esad'ın Nakşibendilikle alakası bulunmadığı yönünde görüşler de vardır Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim’in yönlendirdiği Manisa tarafından gelen, dördünün adı Mehmet ikisinin de Hasan olan yobazlar; 23 Aralık 1930 da sabah namazından sonra camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. Katılmak istemeyenlere 70 bin kişilik bir Halife Ordusunun beklediğini ve onların öncü olduklarını belidirler. İstedikleri şeriattır. Karşı çıktıkları Cumhuriyettir, Atatürk ilke ve Devrimleridir. Böylece tekbir getirerek sancağın etrafında dönmeye başlarlar. “Şapka giyen kafirdir, din elden gidiyor, saltanatı geri getireceğiz” diyerek bir isyan hareketi başlatmak isterler. Menemen’de yedek subay öğretmen olarak görev yapmakta olan Kubilay bu hareketi bastırmak için bir manga askerle olay yerine gelir. Askerlerin yanından ayrılarak tek başına yobazların arasına girip teslim olmalarını ister. Yobazlardan biri ateş ederek Kubilay’ı yaralar. Karşıdan bunu gören askerler ateş açarlar. Fakat tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardır. Bu yüzden yobazlara tesir etmez. Böylece: "bize kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmaya çalışırlar. 

Elebaşılar
Elebaşı, Giritli Derviş Mehmet, yanında da Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan vardı. Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini "Mehdi" olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söyledi. Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söyledi. Camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye ve "Şapka giyen kafirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir." diye bağırmaya başladılar.

Olayın Duyulması ve Olaylara Müdahele
Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulmasıyla, bir bilgiye göre; alay komutanı, yedek subay Kubilay'ı bir manga askerle birlikte olay yerine gönderdi. Askeri birlik olay yerine ulaştığında Asteğmen Kubilay ve askerlerin silahlarında mermi bulunmamaktaydı süngü takmışlardı. Kubilay, askerlerini meydan girişinde bırakarak, göstericilerden teslim olmalarını istedi. O anda gruptan açılan ateş sonucu yere düştü. Görgü tanıklarının genellikle doğruladıkları üzere, Kubilay yaralı halde cami avlusuna sığındıysa da, Derviş Mehmet ve arkadaşları peşisıra geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve yaralı Asteğmen Kubilay'ın başını kesti. Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar. Birisi ip getirdi ve Kubilay'ın başı yeşil bayrağın dikili olduğu sopaya iple bağlandı. Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı. Ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü. Bu aşamada askeri birlik yetişir. Komutan "Teslim olun!" diye bağırır. Ancak olay çatışmaya dönüşür ve askeri birlik ateş eder. Göstericilerden Derviş Mehmet de dahil bazıları yere serilirken, bazıları kaçar. Daha sonra hepsi birden yakalanır... ama biri hariç.

Sıkıyönetim ve Mahkeme 31 Aralık 1930 günü Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931’den itibaren 1 ay süre ile Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edilmiş ve 1. Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Divanı Harp kurulmuştur. General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divan Harp Mahkemesinde 24 Ocak 1931 günü iddianame okundu ve 29 Ocak 1931 günü mahkeme 36 (ölmüş olan bir sanık ile 37) kişinin idama mahkum edilmesine, 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatine, 41 kişiye çeşitli hapis cezaları verilmesine hükmetti ve karar Meclis’in onayına sunuldu. İdam hükümlülerinin 6'sının yaşı küçük olduğundan, onların ölüm cezaları ağır hapse çevrildi. TBMM Adalet Divanı ayrıca iki idamlığın cezasını 2 yıl hapse çevirdi. Kalan 28 sanık, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edildi. Bazıları Kubilay'ın başının kesildiği yerde asıldı. Mahkumlardan biri idam sehpasının önünden kaçtı. İki hafta sonra yakalandı ve ertesi gün idam edildi. (Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleştiri” syf, 45)

KOCATEPE'NİN BEŞ ATLISI (1952)


Yönetmen: Nusret Eraslan
Eser Hüsamettin Işın
Senaryo İhsan Tomaç
Müzik Fehmi Ege
Yapım Birlik Film/ İskender Necef


Oyuncular: Hayri Esen, Rıza aTüzün, Saltuk Kaplangı, Faik Coşkun, Feruz, Hümaşah Hiçan


KONU: savaşı konu alan kahramanlıkları anlatan güzel bir film

KIZILTUĞ “Cengiz Han” (1952)


Senaryo ve Yönetmen Aydın G. Arakon
Eser Abdullah Ziya Kozanoğlu
Fotoğraf Direktörü İlhan G.Arakon
Müzik Orhan Barlas
Yapım Atlas Film / Nazif Duru

"Atlas Film Stüdyosunda çevrilmiş ve seslendirilmiştir."

Ar Direktör: İlhan G. Arakon, Ses Mühendisi: Lâmi Kâmil, Reji Asistanı: Orhan Dilmen, Ar Direktör Asistanları: Bedia ve M. Özkılıç, Kamera Asistanları: Fethi Müren, C. Taşar, Montaj ve Senkron: M. Çubukçu, M. Sanver, Aksesuar: N. Akbulut, H. Ruşen, Dekor Yapımı: B. Ozan, Laboratuar: M.Skarpetis, R. Kardaş, Türküler: Nevzat Güver, Şen Kardeşler, Aşık Dursun Cevlani, Salahattin Tükenmez,Rakslar: Hanri Davis—Helios Bale Tupları ve Nergis Mogol


Oyuncular: Turan Seyfioğlu, Mesiha Yelda, Cahit Irgat, Rauf Ulukat, Atıf Kaptan, Nebile Teker, Mücap Ofluoğlu, Nubar Terziyan, Eşref Vural, Müfit Kiper, Vedat Örfi Bengü, Ahmet Üstel, Ferhan Tanseli, Hasan Ceylan, Abdurrahman Conkbayır. Nubar Terziyan, Necdet Başar, İhsan Özokur, Salahattin Tükenmez, Hasan Ceylan, Arif Eriş


Konu: Bölgesindeki Moğol-Türk obalarını Kızıl Tuğ altında toplayıp güçlü bir ulus kurma amacında olan Cengiz Han,adı Yenilmez anlamı taşıyan Türk Bahadır Otsukarcıyı, kendisine tehlikeli gördüğü Şeyhülbecel Hasan Sabbahtan vergi almaya gönderir. Şeyhülcebelin oğlu Halid, yiğit Otsukarcıya benzemektedir, ancak onun gibi cengaver değildir.Bu nedenle düğünde yapılacak turnuvaya Halidin yerine Otsukarcı girer ve turnuvadan yüzünün akıyla çıkar. Bu güzel olayın ardından başka sorunlar ortaya çıkar. Otsukarcı,Şeyhülcebeli yola getirme uğraşı içine girer. Sonuçta tabi ki,Otsukarcı, Cengiz Hanın isteğini yerine getirir.Zamanının en masraflı tarihi kostüme filmi olan KIZIL TUĞ, Abdullah Ziya Kozanoğlunun aynı adlı eserinden sinemaya adapte edilmiştir. Senaryo çalışmalarına eser sahibi de katılmıştır.


► Cumhuriyet döneminin ilk tarihi macera romanı olan "Kızıl Tuğ". Hiç bir zaman "yüksek edebiyat" içinde değerlendirilmeyen, eleştirmenlerin, tarihçilerin ilgisini çekmeyen Kozanoğlu külliyatı, Türkiye'de en çok baskı yapan ve okunan romanlardan oluşuyor "Kızıl Tuğ bütün bir gençliğin içinden duyduğu devrimin ilk öncüsüdür. Konusunu büyük Türk tarihinden alan ve öz Türk kelimelerinden birkaçına her sayfada cümleleri içinde yer veren Kızıl Tuğ, doğanneslin ruhundaki gizli arzu ve heyecanları üste çıkaran bir darbedir". Anlaşılacağı gibi, bu roman ve yazma amacı, o dönemdeki milli düşünce akımının temsilciliğini üstlen-mişti. Bu düşünce akımı; "büyük Türk ulusunu birleştirecek o tek dile, tek şiveye ve tek ülküye doğru, Kızıl Tuğ'da başlayan, (...), yedi yıl sonra Atatürk'ün komutasında tem-polaşan" Türkçülük, Turancılıktı. Türkçülüğün ortaya çıkması(1908), aşağı yukarı Abdullah Ziya'nın doğumuna tekabül eder(1906). Yetişme çağı boyunca, yükselen bu yeni değerin etkilerini hisseden Abdullah Ziya'nın Türkçülüğü, yıkılan İmparatorluğun yerine kurulacak ulus devlet modelini savunan tarzdadır. Bu tarz Türkçülük, II. Dünya sava-şından sonra etkisini kaybetti. Onun yerini, daha ırkçı-şoven bir milliyetçiliğin aldığını görüyoruz. 


Atsız'ın romanlarını, bu yeni tarz içinde değerlendirmek uygun olur. Kızıl Tuğ"da, döneme göre başka yenilikler de var; milli bir şuur aşılamak amacıyla yazılmasının etkisiyle, sık sık dipnotlar verilmiş. Kimi zaman öztürkçe kelimelerin anlamlarını açıklıyor, kimi zaman eski adetler, inançlar, kişiler hakkında bilgiler veriyor. Yazar, ilk romanı oluşu nedeni ile, "Fatih Feneri", "Hilal ve Haç" romanlarında üstesinden gelinen tutarsızlıklardan kaçınamamış. Bu metinde zaman ve mesafe mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya'da karşılaştığı Otsukarcı'nın yola çıkacağını öğrenince, "sen Horasan'dan geçecek misin" diye soruyor. Kahramanları-mız, bugün motorlu taşıtlarla aşılması güç olan mesafeleri, kuş olup geçiyorlar. Bir bakıyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir bakı-yorsunuz Çin Sarayında. Anlatı bakış açısı tekniği de ilginç. (A.Ömer Türkeş, “Aylık Birikim Dergisi)


► "Senaryo için pek muvaffak denemez. Bir kere meşhur romannların senaryosu yapilırken, hiç olmazsa bu işte bizden yüzlerce defa ileride olan Amerikalılan taklidie başlasak hiç de fena olmaz. Onlar hiçbireseri aynen sayfa sayfa takip ederek senaryo yapmazlar. Çünkü roman başka, film bambaşka şeydir. Sonra hadiseler arasında pek irtibat yok. Kopuk kopuk sahneler birbiirine bağlanmış. Bir hayli mantık hatası da var. Rejisörle senarist ayni şahıs olduğu için, hangi bakımdan olursa olsun bu hata-lar maalesef tamamen onun omuzlarına yüklenmektedir. " (Sezai Solelli, Yıldız d, 1951) “Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleştiriler, syf, 49”


KARA EFE (1952)

“Zeynep'in Gözyaşları” 

Senaryo ve Yönetmen Muharrem Gürses
Kameara Aram Hugosyan
Yapım Reks Film / Vasil Anastas


Müzik ve Beste Oyun ve Rakslar: Luiza Nor, Nimet Alp, Arif Sami Toker ve 40 kişilik Korosu, Sadi Işılay


Oyuncular: Muharrem Gürses, Cihan Işık, Ali Üstüntaş, İhsan Nuyan, Muazzez Arçay, Renan Fosforoğlu, Leyla Nil, Münir Ceyhan, Mualla Fosforlu (Fırat), Faik Coşkun, Mürüvvet Sim, Yıldız İzmirli, Muzaffer Demir


Konu: Kara efe ve çevresinde gelişen aşkın dramatik yüzü.

1 Mayıs 2015 Cuma

KANUN NAMINA (1952)

Yönetmen Lütfi Ö. Akad
Senaryo Osman F. Seden Lütfi Ö. Akad
Operatör Enver Burçkin, Kriton İlyadis
Müzik Kadri Şençalar
Yapım Kemal Film 7Osman F. Seden, Şakir Seden Kardeşler, (Ses film stüdyosunda çekilmiş ve seslendirilmiştir.) 

Oyuncular: Gülistan Deniz “Güzey” (Ayten), Ayhan Işık (Nazım Usta), Muzaffer Tema (Halil), Talat Artemel (Şevket), Pola Morelli (Perihan), Neşe Yulaç (Nezahat), Talat Artamel, Settar Körmükçü (Mahmut Usta), Muazzez Arçay (Zehra), Nubar Terziyan (Kâmil usta), Temel Karamahmut, Osman Türkoğlu, Osman Alyanak, Gülderen Ece, Muhterem Nur, Kadri Ögelman, Rıza Tüzün, Renan Fosforoğlu, Saadettin Erbil, Kerim Pamukoğlu, Mümtaz Alparslan 

KONU: II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda (1946) İstanbul'da meydana gelen gerçek bir olaydan yola çıkılarak bu film gerçekleş-tirilmiştir. Nazım Usta (Ayhan Işık), motor tamircisidir. Ayten'e aşıktır (Gülistan Güzey), onunla evlenir. Oysa Ayten'in kız kardeşi Nezahat (Neşe Yulaç), Nazım'ı sevmekte, kirli işler çeviren Halil ise (Muzaffer Tema) Ayten'i ele geçirmeyi planlamaktadır. İkisi bir olup, Perihan'ı (Pola Morelli) Nazım'la tanıştırırlar. Nazım kadının bu çekiciliğine dayanamaz. Bundan yararlanan Halil, Ayten'i eline düşürür. Bunu öğrenen Nazım, Halil ve Nevzat'ı öldürür, eşini de yaralar. Polisten kaçan Nazım, tamirci atölyesine sığınır ve orada polise karşı koyarsa da Ayten'in araya girmesiyle polise teslim olur.

Seden, "Kanun Namına"nın hazırlık aşamasında başlı başına haırlık dolulu ve alışılmışın dışında bir yol izledi. Onun istediği bugüne kadar çevrilmiş olan Türk filmlerindeki ağır işleyişin tamamen zıddıydı.. O , filmin son derece hareketli ve akıcı bir üslupla çekilmesini istiyodu. Bunun için her şeyi göze alacak, bir yapımcı olarak gereken hiçbir masraftan ve fedakarlıktan kaçınmayacaktı. 

Nitekim kafasında tasarladığı yenilikleri sırasıyla uygulamaya başladı. Filmde gerek senaryoculuk açısından, gerek sinema tekniği açısından ve gerekse yapımcılık açısından yakaladığı başarının yanı sıra, oyuncu seçiminde de isabetli davranarak filmin başarısını daha da arttırıyor ve filmin seviyeli bir "sinema dili" oluşturmasına önemli katkılarda bulunuyordu. … 

Osman F. Seden, yeni bir yönetmen ve yeni bir senaryo anlayışı içinde oyuncu seçimİnde de yenilikçi bir tavır sergilemişti. Seçilecek olan oyuncular, bu kez Şehir Tiyatroları'ndan olmayacaktı.  Bu bakımdan, "Kanun Namına", "Geçiş Dönemi"nde varlığını duyurmakta olan Türk sinernasında tiyatrocuların egemenliğine indirilmiş önemli bir "darbe"dir. Türk sinemasındaki yeri öylesine önemlidir. Darülbedayi oyuncularının sinemadaki hükmünü sona erdiren bu filmde başrol oyuncusu olarak, adı sanı pek duyulmamış ve tiyatro ile hiç ilişkisi olmamış bir kişi seçilmişti. Filmin getirdiği en önemli yenilik bu idi. Tiyatroyla ilişkisi olmayan, bu işe ilk olarak bir tiyatro Oyunuyla değil, bir sinema filmiyle başlamış olan, dolayısıyla tamamiyle sinema ortamında doğmuş ve henüz tanınmamış bir yüz Türk sinemasına kazandırılıyordu. Bu yüz, ileride bir "efsane" olarak adını Türk sinemasına yazdıracak olan Ayhan lşık'tı. [1]

Kanun Namına pek çok açıdan dönüm noktasıdır, Türk sinemasının. Kuşkusuz Kanun Namına esas olarak bir dram filmidir ancak Batı'daki aksiyon filmlerinden aşina olduğumuz silahlı çatışma, kavga, takip sahneleri bu filmde bolca kullanılır. Film, bir silahlı çatışma sahnesiyle açılır. Polis, yaralı durumdaki bir adamı (Ayhan Işık) bir tamirci atölyesinde kıstırmıştır. Karşılıklı olarak ateş açılmaktadır. Derken polis, kanun namına teslim olması çağrısını yapar baş kahramana ve filmin finaline kadar sürecek flashback başlar. Filmin sonuna doğru uzunca bir kovalamaca sahnesi gerçekleşir, polis Ayhan Işık'ı kovalar, ta ki atölyede kıstırılıncaya kadar. Hareketli kamera sayesinde, hareketli sahnelerin önemli yer tuttuğu filmler birbirini izler.
Film gösterime girdiği zaman konu itibariyle tıpa tıp, başrolünde Jean Gabin ve Marcel Carné’nin oynadığı, Jacques Prévert'in senaryosundan 1939'da çevrilen ve Türkiye'de "Son Limit" adıyla gösterilen "Le jour se léve" isimli filme çok benzediği görüldü. 

Ancak olay, İstanbul'da gerçekten cereyan etmişti; ve "ozansı gerçekçilik" akımının en iyi temsil edildiği bu Fransız filmiyle Akad'ın bir ilişkisi yoktu. Belki Anatole Litvak'ın bu filmden esinlenerek Henri Fonda ile cevirdiği filmden esinlenmiş olabilirdi. Öte yandan "Kanun Namına’yı daha çok, gerçekçi bir film olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
Asıl önemlisi, Lütfi Ömer Akad, bu filmle kamerayı sokağa taşımış; çekim ve kurgu bakımından son derece hareketli ve gerilimli bir film ortaya koymuştu. Denilebilir ki sinema öğeleriyle ve çoğunluğu tiyatro dışından oyuncularla çevrilmiş ilk önemli Türk filmidir "Kanun Namına”. Diğer yandan bu filmin çekiminde çok iyi bir kamera çalışması yapan Enver Burçkin'in de kuşkusuz önemli bir katkısı vardır 

ÖDÜL

1. Türk Filmleri Festivalinde (1953)”Türk Film Dostları Derneği”
Kanun Namına” filmi “Kanlı Para”, “İki Süngü Arasında”, “Drakula İstanbul’da” ve “Efelerin Efesi” ile birlikte “En Başarılı Film”
Enver Burçkin” ile beraber, “Kriton İlyadis”, “Özen Sermet”, “İlhan Arakon” ve “Şadan Kamil” “En Başarılı Kameraman”
Osman F. Seden” ile beraber; “Adnan Fuat Ural”, “Orhan M. Arıburnu”, ve “Ümit Deniz” “En başarılı Senaryo yazarı”
Ayhan Işık” ile beraber; “Turan Seyfioğlu”, “Orhan Murat Arıburnu”, ve “Atıf Kaptan” “En Başarılı Erkek Oyuncu”

(Jüri Üyeleri: Burhan Arpad, Max Minecke, Semih Tuğrul, Hüsamettin Bozok, Azra Erhat, Mina Urgan, Orhan Hançerlioğlu, Nevzat Üstün, Zeki Faik izer, Asude Zeybekoğlu,) 

Yıldız Dergisi okuyucuları (1953) arasında düzenlenen araştırmada;
“Kanun Namına” filmi, “En İyi Film”
“Lütfi Ömer Akad” “En İyi Yönetmen”, Ayhan Işık” En İyi Oyuncu”



[1] . (Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman Fahir Seden’le Türk Sinemasında Düet” syf, 117 )






KANLI KÜPE (1952)


Senaryo ve Yönetmen İhsan Balkır
Operatör Cezmi Ar
Yapım Halk Film Fuat Rutkay


Oyuncular: Suzan Yakar, Hümaşah Hiçan, İhsan Balkır, Celal Balkır, Halide Pişkin, Nebile Teker, Mümtaz Ener, Rinnur Rutkay, Ali Küçük, Lütfü Güneri


Konu: Kendisine tecavüz etmek isteyen bir ses sanatçısını öldüren bir profesör kızının öyküsü

KANLI ÇİFTLİK (1952)


Senaryo ve Yönetmen Faruk Kenç
Görüntü Yönetmeni Enver Burçkin, İlhan Arakon
Müzik Sadi Yaver Ataman
Yapım Faruk Kenç


Oyuncular: Aliye Rona, Vedat Karaokçu, Mine Coşkun, Belgin Doruk, Bülent Ufuk, Mahir Özerdem, Ali Üstüntaş, Zeki Alpan, Zihni Rona, Kadir Savun, Necmi Büken, Cemal Karakaş

Konu: Çeşitli olaylardan sonra sevgilisine kavuşan bir çiftlik sahibi kızının öyküsü