Senaryo ve Yönetmen: Zülfü
Livaneli
Müzik: M.
Teodarakis, Zülfü Livaneli
Görüntü Yönetmeni: Jurgen
Jurgens
Yapım: İnter
Film/ Ülker Livaneli ve TXC Film Zürih
Kurgu: Hilmi
Güver, Kamera Asistanı: Michael Wiesweg, Jenerik: Hilmi Güver, Işık
Şefi: Recep Biçer
Oyuncular: Rutkay Aziz, Uğur Polat, Aslı Altan, Sevtap Parman, Menderes
Samancılar, Kenan Pars, Elia Kazan (Misafir oyuncu), Ülkü Tamer, Aytaç
Yürükaslan, Eray Özbal,
Konu: 27
Mayıs devrimiyle başlayıp 1970'li yıllara kadar uzanan iki ayrı siyasal dönem
içinde bir ailenin dağılma ve giderek parçalanma öyküsü. Ülkenin çalkantılı bir
dönem yaşadığı, kardeşin kardeşi vurduğu günlerde hakim eskisi avukat Ali Fırat
(Rutkay Aziz), beklenmedik bir olayın içine sürüklenir. Oğlu Murat öldürülmüştür.
Bu siyasal kargaşa ortamında onu öldüren karşıt görüşe sahip kardeşi midir?
Olaylar bu kuşkular içinde sürüp gider..
ÖDÜL:
Antalya 26. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2 –
8 Ekim 1989)
► "Sis" "en iyi 2. film".
► Menderes Samancılar "en iyi yardımcı erkek oyuncu
Jüri Üyeleri: Hürrem Erman, Türker Atakan, Sabahattin Atmaca, Yavuz Bülent
Bakiler, Rafet Bintez, Atilla Dorsay, İzzet Günay, Nuri Çetin, Doç. Dr. Faruk
Kalkan, Yavuz Turgul, Kadri Yurdatap.
10. Akdeniz Film Şenliğ'i'nde (Valenciaİspanya 1989)
► "Sis" Büyük Ödül "Altın Palmiye"yi ,
Yugoslav yönetmen Markoviç'in "Buluşma Noktası" adlı filmlyle
paylaştı.
Akdeniz. Sinemaları Buluşması'nda (Fransa 1989) Montpellier kentinde
düzenlenen yarışmada
► "Sis" büyük ödülü (Altın Antigone)
Sinema Yazarları'nın "198990 Mevsiminde en Iyi filmler
seçiml"nde
► Dördüncülük,
► Zülfü Llvaneli "en Iyi senaryocu",
► "En Iyi film müzikçisi"
► Jurgen Jurgens, Ertunç Şenkay'la "en. iyi. görüntü
yönetmeni
► Rutkay Aziz ise "en iyi erkek oyuncu" seçildi.
►"Sis", ayrıca Kültür Bakanlığ'ı ödülüyle
değerlendirildi.
*
Sis, kimi özentili anlatım biçimlerini hesaba katmazsak, yakın dönemin
olaylarına cesaretle yaklaşmayı, deneyen ve denediğini de bir ölçüde
gerçekleştiren, titiz, yürekli bir çalışmanın örneği. Bu cesur çalışmada tüm
oyuncularla olağanüstü görüntülerin ustası Jurgen Jurgens'in de büyük katkısı
var tabii. (Burçak Evren, Türk Sinemasında Yeni Konumlar, s.156, Broy Yayınları
1990). “Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü”
*
"Üstümüze bir gölge düştü oğlum"
diye konuşur filinin sonunda avukat Ali Fırat. Bu "gölge" veya içinde
yitip gidilen "sis", 1970 sonlarında Türkiye'nin içine
düştüğü/düşürüldüğü korkunç bunalımdır. Sokaklarda adım başı bir adam
vurulmakta, kaba güç kol gezmekte, siyaset çaresiz kalmış bulunmaktadır.
"Kardeşin kardeşi vurduğu" günlerdir. 27 mayıs devriminde birer çocuk
olan Murat ve Erol kardeşler, artık koca birer delikanlıdırlar. Ama filmin
hemen başında, Murat açık bir pencereden gelen "hain" bir kurşunla
vurulur. Adli tıp raporu, İki kardeşin "düşman" örgütlerden
olduklarının anlaşılması, evde kaybolan bir tabanca... Tüm bunlar, artık pek
genç olmayan, bir zamanlar "Türkiye'de işkence olmadığına" inanmış,
idealleri yorgun, yanlış davalarda haksız kararlar vermemek için hâkimlikten
istifa etmiş avukat Ali Fırat'ta oğlu Murat'ın katilinin diğer oğlu Erol olduğu
kuşkusunu uyandırır. Görüldüğü gibi "Sİs"in ana teması, lam anlamıyla
tragedyalara yakışan bir temadır. Ali Fırat, önce derinden derine İşleyen
şüpheyi reddeder. Ama sonunda, hem de katil zanlısının yakalanmasına karşın,
gerçeği öğrenmeye sıvanır. Her tragedyada olduğu gibi, gerçek kendini ancak
adım adım ele verecek ve ona yaklaştıkça, Oidipus'ta da olduğu gibi, felâketler
üst üste yığılacaktır. Fırat için artık son amaç hayatta kalan tek oğlunu,
toplumsal/siyasal mekanizmaların, inanılmaz yaygınlıktaki örgütlenmelerin,
önyargıların, kamuoyunun ve basının eşit katkılarıyla örülen "ölüm
tuzağından kurtarmaktır. Ama ölümün kol gezdiği bir İstanbul'da (bir
Türkiye'de) bu artık mümkün müdür?
Zülfü Livancli'nin politik tragedyası "Sis", bir avuç
insan arasında oluşan öyküsü aracılığıyla, bir toplumun çalkantılı bir dönemini
ana çizgileriyle perdeye getirmeyi amaçlayan yürekli filmlerden... Bir Amerikan
(veya Amerikan tara Fransız: "Ölümsüz" gibi) usulü gerilimi değil,
daha bize Özgü, daha ağır, daha yoğun bir gerilimi alttan alta sürdüren (ve
ancak İkinci yarıda belli tempo düşüklükleri gösteren) film, yakın tarihimizin
korkunç (ve korkunçluğu hep anımsanması gereken) bir döneminden yaman bir kesit
veriyor. Belki biraz fazla simgesel kalan, gerçekliğin tam köklerine inmekten
çekinen bir film,,. (Özellikle basının, polisin, yargının katkılarının
yeterince netleşmemiş olmasından söz ediyorum). Ama filmin her şeye kargın ve
her şeyin üstünde, bir ruhbilimsel irdeleme, trajik bir temele yaslanmış bir
bireysel/ailesel öykü olduğu göz ardı edilmemeli. Toplumsal çalkantıların
paramparça ettiği bu aileyi, birbirinden kuşku duyan, giderek birbirini vuran
aile bireylerini, birbirine girift olmuş acılı insan yazgılarını hep görmedik,
yaşamadık mı, 12 Eylül'e doğru dolu dizgin giden Türkiye'de? Siyasetin bunca
yozlaşması, az mı dram yarattı, az mı acılar serpti toplumun bağrına?
"Sis", bu dönemin üstüne üstüne giden yürekli bir film... Yan
tutmadan, silahlı eylemleri tümüyle yargılayarak, hoşgörüsüzlüğü hangi yandan
gelirse gelsin mahkûm ederek...
Ve bunu yaparken "sinema olmayı da hiç
savsaklamayarak,., Livaneli'nin ilk ” filmi "Yer Demir Gök Bakır"dan
çok daha yumuşak ve güvenli kamerası, bu kez hep gün doğum veya batımlarında
kavranmış bir alacakaranlık İstanbul'unu karsımıza getiriyor. Bildik, tanıdık
mekânlar, trajik öykülere sanki hiç görmediğimiz birer dekor oluşturuyor. Bir
boğaz görüntüsü, geceye ışıklarını salmış bir asma köprü bir cami silueti, görkemli
Beyoğlu levanten yapıları, bizce bilinmedik dinsel törenlerin yapıldığı eski
sokakların izbe evleri, yoksullukları içinde siyasal/ideolojik eylemlere ucuza
kiralık katiller yetiştiren sur dipleri vb. yerler. "Sis"e
alabildiğine inandırıcı, ama aynı zamanda sinemasal mekânlar oluşturuyor. Öte
yandan Livaneli şaşırtıcı bir oyuncu seçimi gerçekleştirmiştir. Rutkay Aziz,
ilk kez bu denli nüanslı, zengin bir oyun veriyor sinemada.. Sis, her karenin
yerini bulduğu, kimi aklaklıkları hemen yalnızca senaryodan kaynaklanan,
öyküsünü görkemli biçimde sinemalaştırmış önemli bir film. “Atilla Dorsay, “12
Eylül Yılları ve Sinemamız”