Senaryo Ve Yönetmen: Yavuz Turgul, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Yapım: Erol Avcı
Oyuncular: Şener Şen (Mazhar),
Çiğdem Selışık Onat (Firdevs), Şerif
Erol (Besim), Mert Fırat
(Barlas), Nihal Yalçın (Emine) ,
Tilbe Saran (Nur), Rutkay Aziz (Altan),
Selim Gürata (Hidayet), Yosi Mizrahi (İhsan)
Konu: Film, bir kaza ile
hayatı değişen bir adamın yaşadıklarını konu edinir. Mazhar zengin bir iş
insanıdır. Hayattaki tek amacı ailesinden devraldığı tekstil şirketini
büyütmektir. Mazhar bu uğurda çalışanlarına ve ailesinin diğer üyelerine karşı
acımasızdır. Bir gün araba kazası geçirir. Mazhar kazadan sonra farklı bir
insan olmaya karar verir. Etrafındaki insanlara duyarlı davranır. İşten
çıkardığı Emine’nin oğlunun hasta olduğunu öğrenen Mazhar ona yardım etmek
ister. Bütün varlığını çalışanların yararına kurulacak bir vakfa bağışlar. Bu
karar Mazhar’ın ailesiyle arasının bozulmasına neden olur. Mazhar bunun üzerine
eski arkadaşı Altan’ı ziyaret eder. Mazhar burada farklı bir dünya ile
karşılaşır. Ancak ailesi mirastan mahrum kalmamak için önlemler alacaktır.
(Celil Civan -TSA)
& Yol Ayrımı hakkında çeşitli mecralarda, sosyal medyada ve arkadaş
çevremde zayıf olduğu görüşü hâkim olsa da, filmi, izleyicide sorgulama
yaratması itibariyle gayet tatmin edici bulduğumu söylemeliyim. Fabrikatör
Mazhar Bey’in geçirdiği bir trafik kazası sonrası hayatını sorgulamasını konu
edinen film, aslında basit olan bir hikâyeyle başarılı diyaloglar ve
oyunculuklarla izleyici üzerinde bir etki bırakıyor. Karakterlerin derinliğine
inilmemesi ve konu işleyişinde yüzeysel kalan bazı noktaları göz ardı edersek,
Yol Ayrımı’nda iki tema öne çıkıyor: Neo-liberalizm eleştirisi ve Türk
burjuvazisinin birikiminin kaynağı. Bu yazıda da çok dağılmamak adına bu
unsurlar üzerinde duracağım.
Mazhar Bey’in satın almak üzere olduğu “Yeni Hayat” firması, oğlu
Barlas’tan duyduğumuz, iş hayatındaki kazanma hırsı ve “robotlaşmayla” başından
itibaren bu temalar çok ince bir şekilde sunuluyor. Mazhar Bey’in fabrikasında
işçi olarak çalışan ama işinden kovulan ve hakkını arayan Emine’nin, Ludizm’den
(19. yüzyılda İngiltere’de sanayi devrimine tepki olarak makine kırıcılık
hareketi) mülhem dikiş makinasını kırması, kitle hareketlerinin olduğu ve
polisin sürekli müdahale ettiği bir muhitte yaşaması sınıf farkını çok net bir
şekilde göstermeyi hedefliyor. Bu
yönüyle Yol Ayrımı, sendikal harekette de karşılığı olması gereken bir film.
Sınıf mücadelesi, Yavuz Turgul filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz bir konu.
Zira polisiye bir hikâye olan Av Mevsimi’nde bile işlenen cinayetin arkasında
yine ekonomik bir neden vardı. Burada da Mazhar Bey’in hayatındaki anlam
arayışını, işveren ve sermayedar kimliğiyle, hayatını asgari düzeyde geçirebilmesi
için elzem olan ihtiyaçlar üzerinden (oğlunun hastalığı ve işine geri dönmek istemesi)
de işçi Emine’yi emekçi kimliğiyle görüyoruz.
Ana karakter Şener Şen’in oynadığı Mazhar Bey kadar, Rutkay
Aziz’in canlandırdığı Altan, Nihal Yılmaz’ın canlandırdığı Emine ve Tilbe
Saran’ın canlandırdığı sendika avukatı ve kafe sahibi Nur da hikâyeyi
tamamlayan önemli karakterler. Ne var ki, onların üzerinde çok derine
inilmemesi konuyu biraz havada bırakıyor. Örneğin hem işveren hem avukat olan
Nur’un çalışanlarıyla ilişkisi kafe alışverişi üzerinden eşitlikçi olduğu
imasıyla sunulup idealist bir tablo çizilirken, Şerif Erol’un canlandırdığı
‘gizli kahraman’ Besim Bey tarafından sunulan tirat, bununla tam tezat oluşturuyor.
Enfes bir oyunculukla sergilenen bu tiratta, sistemin çarkları arasına
girilmemesi gerektiği, üretime katılmaya başlayan işçinin aşama aşama daha
fazlasını talep edeceği söylenirken işveren-emekçi çıkar çatışması çok net
görülüyor ve bunun orta yolunun olmayacağı ifade ediliyor. Burada, Mazhar
Bey’in kendi kurduğu imparatorluğun altında ezilmesi ve çıkış yolunun ‘iyilik
yapmak’ üzerinden meşrulaştırılması, neden sorusunu akıllara getiriyor. Yani
neden şirketiyle ilgili aile üyesi olan diğer hissedarları da ilgilendiren bu
kararları daha önce almadı? Hayatındaki bu konfor olmasaydı, bu kadar rahat
‘evlerden birine gidiyorum’ deme lüksüne sahip olabilir miydi? Diğer yandan,
miras hakkından mahrum kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan çocuklarının bu
iyiliğin içinde yer almak istememesi ‘ilgisiz bir babayla büyüdük, bu bizim
hakkımız’ sözüyle geçiştirilebilir mi? Hâlbuki Mazhar Bey, ‘hayatınızı
sürdürecek kadar birikime sahipsiniz’ güvencesini verdikten sonra çocuklarının
bunları reddetmeleri nereye oturtulabilir? Zorunluluklar ve ihtiyaçlar nerede
başlar, nerede biter? İşte burada, kişinin sahip olduğu etik değerler, emeği
konumlandırışı ve onu var eden değerler, yani kabaca insanın karakteri
üzerinden bu cevaplar verilebilir. Ki, burada da empati yapıldığında her iki
tarafta da haklılık payı olabilir. Herkesin farklı cevaplar verebileceği bu sorular
filmi izledikten sonra güzel bir tartışma yaratıyor. Tartışma götürmeyen oyunculuklarda anne
Firdevs Hanım’ı oynayan değerli oyuncu Çiğdem Selışık Onat’ı ise ayrı bir yere
koymalıyız. ( Pelin Helvacı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder