Powered By Blogger

29 Nisan 2015 Çarşamba

KERİM’İN ÇİLESİ (1947)


Senaryo ve Yönetmen Ferdi Tayfur
Operatör Cezmi Ar
Yapım İpek Film / İpekçi kardeşler

Oyuncular: Suavi Tedü, Perihan Yanal, Aliye Rona, Ferdi Tayfur, Necla Ateş, Cevat Kurtuluş, Mümtaz Ener, Hulusi Kentmen, Nevin Seval, Ozman Zıt, Mehdi Zıt

KONU: Kerim ile selim kardeşlerin maceraları

KARANLIK YOLLAR (1947)


Senaryo ve Yönetmen: Faeuk Kenç
(Nurullah Tilgen’in “Sahipsizler“ isimli eserinden esinlenerek yazılmıştır)
Operatör Necati Tözüm
Müzik Sadi Işılay
Yapım İstanbul Film Faruk Kenç

Oyuncular: Haşim Evci, Halide Pişkin, Oya Sensev, Melahat İçli, Emel Özcan, Beatris Kalfayan, Mehmet Karaca, Rafet Gülerman, Vedat Karaokçu, İhsan Evrim, Halit Akçatepe, Şükran Özer, Coşkun Kardeşler, Hakkı Necip, Mürüvvet Sim, Hakkı Necip Ağrıman, Gülistan Güzey, Mümtaz Ener, Kadri Ögelman

KONU: Kahya tarafından sefahat ortamına itilen zengin çiftlik sahibinin oğlu Yusuf’un dramatik Öyküsü.

HÜLYA (1947)


Yönetmen Turgut Demirağ
Senaryo Tahir Olgaç
Foto Direktörü: Faruk Kenç
Yapım And Film Turgut Demirağ


Oyuncular: Gülistan Deniz (Güzey), Zihni Rona, Aliye Rona, Vahi Öz


KONU: Dağlara kaçırdığı evli bir kadının kucağındaki çocuğuyla birlikte uçuruma yuvarlanıp ölmesinden sonra, çıldıran bir erkek ve talihsiz bir kocanın dramatik öyküsü.

GENÇLİK GÜNAHI (1947)


Yönetmen Şadan Kamil
Senaryo Ragıp Şevki Yeşim
Görüntü Yönetmeni İlhan G. Arakon
Müzik ve Şarkılar Münir Nurettin Selçuk
Yapım Atlas Film / Nazif Duru


Oyuncular : Enver Orhan, Selma Kayahan, Orhan M. Arıburnu, Atıf Kaptan, Vahi Öz, Vedat karaokçu, Berin Aydan, Cahit Irgat (Bu filmde Berin Aydan ve Enver Orhan ilk kez rol almışlardır.)


KONU: Aldatılarak çeşitli felaketl

BÜYÜK İTİRAF (1947)

Yönetmen Refik Kemal Arduman
Senaryo
Haluk Cemil Tanju
Foto Direktörü
Manasi Filmeridis
Müzik
Karlo Kapoçelli
Yapım
Ankara Film /Refık Kemal Arduman


Oyuncular: Nezihe Becerikli, Cahit Irgat, Haluk Sarıca, Melahat İçli, Kadri Ögelman, Mehmet Karaca, Şükrü Serener, Eyüp Sabri, Nizam Karakaya, Komik Rasih

KONU: Bir doktorun nişanlısı olan Selma'nın, tanıştığı bir mühendisle aralarındaki gizli aşkın öyküsü.


" Senaryo 'Büyük İtiraf’ın büyük bir rezalet olmasında başrolü oynamıştır. Eserin, seyrederken bir türlü anlaşılmayan mevzuunu sinemadan çıktıktan sonra müessesenin broşürünü de okuyarak anlamağa çalıştık.

(Temel Karamahmut, "Bir Türk Filmi Daha", Memleket, 22. 4. 1947) “Agah Özgüç “Türk Filmleri ve şarkılar sözlüğü” 1. Cilt"

BİR DAĞ MASALI (1947)


Senaryo ve Yönetmen Turgut Demirağ
Eser: Reşat Nuri Güntekin
Operatör Cezmi Ar
Müzik: Muhlis Sabahattin
Yapım And Film / Turgut Demirağ


Montaj: Özen Sermet, Dekor: Kadri D. Erdoğan, Aksesuar: Jale Kıral, Çetin Erksdan,

Eşya: Kamil Erengil, 
Film Müziği: Gido Komfilt,
Teknisyen: Karlo Kapaçello, Fulia-Darvaş . 
Şarkılar: Sadi Hoşses, Nevin Aypar, Fikriye Şakrakses, (İpek Film stüdyosunda hazırlanmıştır.

Oyuncular: Kadri Eroğan, İsmail Galip Arcan, Nevin Aypar, Perihan Yanal, Vahi Öz, Muharrem Gürses, Halit Akçatepe, Ekrem Günkaya, E. Sabri Gülener, Nihal Tuma, Vedat Karaokçu, Cemal Erol,


KONU: Yurt dışına tarım mühendisi olmak için çıkan, Fransa yerine Amerika’ya giden ve tarım yerine sinema okuyan, yurda dönüşte kendi firması olan “And Film” şirketini kurduktan sonra, yapmak istediği Çalıkuşu’nun yapım hacminin büyüklüğü karşısında bundan vaz geçerek, Reşat Nuri Güntekin’in yazmış olduğu bir başka roman olan “Bir Dağ Masalı” Turgut Demirağ'ın çektiği ilk film oldu. Bir Dağ masalı’da Çalıkuşu gibi bir öğretmen öyküsü, fakat bu kez erkek bir öğretmenin öyküsü. Güntekin'in öyküsü zengin içerikli idi, Bir Dağ Masalını tamamladığı zaman elinde normal uzunlukta üç film oluşturacak malzeme vardı, film normal uzunluğa indirilince. Bütünlükten uzak bir eser ortaya çıktı. Bu hali ile bile bir 'nehir film' özelliği atfedilen film bir sosyete kadını uğruna ailesinden kalan serveti yitiren daha sonra. geri kalmış bir köye yerleşen idealist bir öğretmenin bir köy kızı ile öyküsünü anlatıyordu.

 ÖDÜL:

Yerli Film Yapanlar Cemiyeti’nin düzenlediği yarışmada (1948)


► En İyi 2.film, Turgut Demirağ “En başarılı Yönetmen, en başarılı senaryocu”, Nevin Aypar, Kadri Eroğan “En başarılı oyuncu”


Jüri Üyeleri: Turgut Demirağ, Refik Kemal Arduman, Kemal Emin Bara, Mahmut Moralı, Sezai Solelli, Zahir Güvemli, Kenan Temizkan, Mustafa Şekip Tunç, (Agah Özgüç “Türk Fişlmleri Sözlüğü” 2. Cilt


► Yerli filmler tenkit edilirken, laf döner, dolaşır, sonunda parasızlığa dayanır. Kolay mı canım?! deriz. Değil Amerikalılar, daha dün sinemacılığa başlayan Mısırlılar bile bir film için dünyanın parasını harcıyorIar. Bizde bir film için ortalama sarfedilen para otuz, Otuz beş bin liradır. Bir Mısır filmi bunun dört misline malolur. Artık Amerikalıların milyonlarını söylemeğe lüzum bile yok! Ucuz etin yahnisi tatsız olur. Bu kadar da az masrafla yapılan filmlerimizin de elbet birçok kusurlan olacak! (Rakım Çalapala, Yıldız M. 1.9.1946) “Okan Ormanlı “Türk SineEleştiri” syf, 40


►Sezai Solelli, dergideki sinema üzerine yazılarının birinde bazı saptamalarda bulunup dört madde halinde yapıcı bir takım eleştiriler yapıyordu. Bunlardan ilk madde ile sonuncu maddede şu ifadeler yer almaktadır: "tenkit etmeli…
Gazeteci bir filmi beğenmediği zaman baştan sona kadar her şeyi kötülememeli. Senaristin hatasım rejisöre, rejisörün hatasını operatöre yüklememeli. Herkesin hatalarını ayrı ayrı göstermeli, iyi yerlerini tebarüz ettirmeli. Topyekün kötülememeli, anlayarak Halk da yardım etmeli. Nasıl mı? Sadece her yerli filme gitmeği bir vazife bilerek. Bugün bir sinema parasını nerelere vermiyoruz ki.” (Sezai Solelli, Yıldız, 15 Ekim 1945) “Okan Ormanlı “Türk Sinemasında Eleştiri” syf, 40"


DİNMEYEN SIZI (1949)

“Sonsuz Izdırap”

Yönetmen Şadan Kamil
Senaryo Aydın Arakon
Foto Direktörü İlhan Arakon
Yapım Atlas Film / Nazif Duru


Oyuncular: Talat Artemel, Reşit Gürzap, Perihan Yanal, Atıf Kaptan, Şükriye Atav, Handan Adalı, Kemal Emin Bara, İbrahim Deliorman


Konu: Zengin ve fakir aşkın hikayesi.

TOROS ÇOCUĞU (1946)


Yönetmen Şadan Kamil
Senaryo
Şevki Yazman
Operatör
Primevera
Yapım
Ha-Ka Film / Halil Kamil

Oyuncular: Cahit Irgat, Nevin Erman, Or-han Elmas, Müfit Kiper, Ahmet Güldürür, Mustafa Bilgetekin, Yaşar Özsoy, Vedat Karaokçu, Nevin Aypar


KONU: Avrupa'da tahsil gördükten sonra Türkiye'ye dönüp, memleketine yararlı olmak için savaş veren Mısır sinemasının kuruluşunda büyük katkıları olan oyuncu Vedat Örfi Bengül (Bağda Gül), Burhanettin Tepsi ve Sadi Tek gibi tiyatro topluluklarında sahneye çıkan Seyfi Havaeri (Yara, Kılıbıklar), Şehir Tiyatrosu oyuncularından Ferdi Tayfur (Senede Bir Gün, Kerim'in Çilesi), Kâni Kıpçak (Yuvamı Yıkamazsın) bu yıl yönetmenliğe sıvanıp ilk filmlerini çektiler. Ve hocaları Muhsin Ertuğrul'un etkileriyle filmlerinde, tiyatrolaştırılmış, ağdalı, ağır makyajlı bir sinema uygulayımı egemen oldu. Ayrıca, Mısır kaynaklı Arap filmleri'nin II. Dünya Savaşı yıllarına rast-layan dönemde yurda ithal edilmesi, ikinci büyük etkiyi oluşturuyordu. Bu yıl sinemaya giren yönetmenlerden yalnızca Turgut Demirağ, dikkati çekti. Çünkü Demirağ, tiyatro dışı bir sinemacıydı. Hollywood'da iki yıl süreyle mesleki incelemelerde bulunmuştu. Bir Reşat Nuri Güntekin uyarlaması olan Bir Dağ Masalı, o dönemin koşulları içinde yapılmış ilk üstün yapım denemesiydi

SENEDE BİR GÜN (1946)


Yönetmen Ferdi Tayfur
Eser ve Senaryo
İhsan Koza (İpekçi),
Operatör
Cezmi Ar
Müzik
Muhittin Sadak
Yapım İstanbul Film / Faruk Kenç


Oyuncular: Cahide Sonku, Suavi Tedü, Cahit Irgat, İ. Galip Arcan, Fatma Andaç, Mümtaz Ener, Şükrüye Atav, Ferdi Tayfur, Hulusi Kentmen, İbrahim Delideniz, Atıf Kaptan, Kadri Ögelman, Halit Akçatepe, Selahattin Pınar, Ali Ekdal, Yaşar Nezihi Özsoy, Fuat İmer, Neşe Berküren, Atıf Kaptan


Konu: Aşk uğruna vereme yakalanan Nazlı ile Emin’in öyküdür anlatılan. Batı Trakya'da kalan Türklerden bir grubu Türkiye’ye kaçırmak isterken, birbirlerini seven nişanlılardan Nazlı başarır, fakat Emin sınırda vularak, yakalanır. İstanbulla gelen Nazlı, Emin'in akıbetıni araştırıken hastalanır, tedavisini yapan doktorun evlenme teklifini Emin’den ümit kesilince Kbul eder. Oysa Emin hapishaneden kaçarak kurtulmuştur; Nazlı’nın düğünün yapıldığı gün köşke gelir,


O gün iki eski sevgili, her sene aynı gün çamlıca tepesinde buluşmak üzere birbirlerine söz veda eder, ayrılırlar ve her yıl aynı gün tepelerinde buluşurlar. Emin 'bir gün gelmezsem bil ki ölmüşümdür’ der, Nazlı' da bir gün gelmezsen, bil ki ölürüm' diye yanıtlar. Yıllar boyu 'senede bir gün aşklarını yaşarlar. Bir gün Emin gelmez, Nazlı, tepelerinde ki kır kahvesinde bir ağaca dayanır ve ölür.





SONSUZ ACI (1946)



Senaryo ve Yönetmen Talat Artamel
Operatör Kenan Erginsoy
Müzik Sadi Işılay, Muhittin Sadak
Yapım Şark Film / Hikmet Aydın

Oyuncular: Behsat Butak, Şaziye Moral, Suavi Tedü, Gülistan Güzey, Reşit Gürzap, Nurten Atekmen, Nebile Teker, Mualla Sürer, Şaduman Ayşın, Erol Aydın

Konu Hakkında bilgiye rastlanamamıştır

KIZILIRMAK, KARAKOYUN (1946)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Nazım Hikmet Ran (Ercüment Er Takma adıyla)
Görüntü Yönetmeni Yoakim Filmeridis
Şarkılar Suzan Yakar (Rutkay), N. R. Ahıskan, Muzaffer Sarısözen
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay 

Yönetmen Yardımcısı: Necdet Mahfi Ayral, Prodüksiyon Amiri: Sadık Tarlan, Ses: Ara Cilacıyan, Makyaj: Kadri Ögelman, Müzikleri Düzenleyen: Muzaffer Sarısözen

Oyuncular: Nevin Seval (Hatçe), Perihan Yanal (Zehra), Behzat Butak (Hüseyin Ağa), Vasfi Rıza Zobu (Ferhat), Hadi Hün (Çoban Selim), Mahmut Moralı (Şaban), Mümtaz Ener (Ali Ağa), Haluk Sarı cı (Mehmet) Diğer roller: Nafia Arcan, Kadri Ögelman, Reşit Baran

Çekim yeri: Bursa, Karacaköy (Boğazmevkii, Dombay Çukuru, Kuşaklıkaya), Samsun, Bafra (Kızılırınak); İstanbul, Seyfibey Çiftliği (İstinye) ve Balaban Çiftliği

Konu: Bir yürük obasının beyi olan Hüseyin Ağa'nın kızı Hatçe, üvey anası Zehra'nın çekilmeyecek dereceye varan zulmü ve tahriklerine karşı avuntuyu Çoban Selim'in namuslu sevgisinde bulmuştur.

Selim'i ağanın karısı Zehra da sevmektedir. Zehra bir gün, çobana duyduğu sevgiyi açıklar; fakat Selim bu haram sevgiyi kabul etmez.

'Deryadil' bir halk filozofu olan Ferhad'ın akıllıca girişimi, çobanla bey kızı arasındaki ilişkiyi açığa vurarak Selim'i kovdurmaya çalışan Şaban'ın entrikasını önler. Ferhad evliliğin gerçekleşmesini ağır bir şarta bağlatır: Çoban üç gün tuzla beslenecek koyunları ırmaktan su içirmeksizin geçirirse, Hatçe'yi alabilecektir.

Selim kavalının büyülü nağmeleriyle beklenmedik bir mucize yaratır: Koyunlar, hatta inatçı Karakoyun bile, kavalın sesine kapılarak su içmeden ırmaktan geçerler. Zehra ve Şaban, çobanla evlenince Hatçe'nin anasından kalan mirası alıp götüreceğini düşünerek, bunu önlemek üzere onu öldürmeyi kararlaştırırlar, Bir geyik avında Şaban'ın gizlice attığı bir kurşunla yaralanan Selim, hadiseyi kazaya yorar.

Girişimlerinin başarısızlığı Zehra ile Şaban'ı başka düzenlere yöneltir. Hüseyin Bey'in üç bin altın borçlanmış olduğu Ali Ağa'yı kışkırtırlar. Öteden beri Hatçe'yi oğluna almayı tasarlayan Ali Ağa, Hüseyin Ağa'yı sıkıştırır ... Üç günde kızı vermezse mahkemeye başvuracağını söyler. Selim, ağasını kurtarmak için sevgisinden vazgeçer. Böylece Ali Ağa'nın oğlu Mehmet'le Hatçe'nin düğün hazırlıkları başlar. Düğün günü kız, obasından alınıp kasabaya götürülmekte iken; gelinin atı tam Kızılırmak köprüsünün ortasına gelince çökerı köprü yüzünden gelin alayı sulara gömülür, Gelin, kendisini kurtarmak isteyen çobanın artık 'namahrem' olmuş elini tutmak istemeyerek boğulur,

Eleştiri:  'Sevdiği kız uğruna dereden koyunları kaval zoruyla su içirtmeden geçiren çoban'la ilgili 'Karakoyun Efsanesi'ile, ırmaktan geçerken yıkılan köprüden düşerek sulara gömülen gelin' efsane si ustaca birbirine kenetlenerek yazılan bir senaryodan gerçekleştirilen film, Ertuğrul'un yeni bir tür denemesini de ortaya çıkarıyordu: Yörüklerin hayatı... Bu Aysel, Bataklı Damın Kızı'nda denediği köy hayatının bir başka yönünü yansıtacaktı. Bu amaçla Bursa'da ve Samsun'da mahalli çalışmalar yapıldı; aşırı harcamalar ve fedakarlıklar göze alındı. Filmin baş kadın oyuncusu da Muhsin Ertuğrul'un önemsediği filmlerde baş role çıkardığı Cahi de Sonku olacaktı. Tam Bursa'ya doğru yola çıkılacağı sırada Cahide ağır hastalandı. Bu rolü Nevin Seval'a verdiler.

Muhsin Ertuğrul'un bu filmi, diğer birçok filmleri gibi, tiyatrodan alınan bir konuya değil, özgün bir senaryoya dayanıyordu. Fakat yöntem olarak yanlış bir yol tutturdu: Bir türlü vazgeçemediği Şehir Tiyatrosu oyuncularıyla filmi çevirdi. Ertuğrul sinemayı bir türlü kendi şartları içinde kabul edemiyor, onu boyuna tiyatronun gölgesi altında tutuyordu.

Bu yüzden Behzat Butak, Vasfi Rıza Zobu, Hadi Hün, Perihan Yanal gibi tutunmuş tiyatro oyuncularıyla çevrilen film, sonunda 'tiyatromsu' bir renge bulanmış olarak ortaya çıktı. Ertuğrul yine dış çekimlerde başarı sağlıyor, genel planların yanında diğer çeşitli planları, hatta ayrıntılı planları deniyor; ikili, dörtlü diz ve boy çekimlerinden baş çekimlerine kadar türlü çekimler uyguluyor; fakat 'kaydırma'yı (travelling) gereğince kullanmadığı için gerek kamera hareketleri, gerekse oyuncuların hareketleri bir sinema tekniğiyle ele alınmaktan uzak bulunuyordu.

Filmin bir parça tutarlı yönü, musikisiydi. Bu müziği, halk türkülerinden derleyen Muzaffer Sarısözen, yararlı bir çalışma yapmış, ama uygulamada bu çalışma gereğince değerlendirilememiştir. Filmde bir yandan Sarısözen'in derlediği "Çiçekdağı", "Karakoyun", "Kızılırmak", "Bülbüller Düğün Eyler", "Menekşe Buldum Derede", "Şu Dağların Çiçekleri Solmasın", "Ekin Ektim Gül Bitti", "Elleri Kolları Kınalı" gibi türküler tek tek ya da koroyla söylenirken, beri yandan Vasfi Rıza Zobu filmde, saz şairi olarak üstlendiği rol gereği "Penceresi Yeşil Boya", "Süpürgesi Yoncadan" gibi türküler, "Yiğittir Hüseyin Yörük Beyidir" gi- bi deyişler söylemekteydi. Ancak Vasfi Rıza bu türküleri kendilerine has bir ağızIa değil, bir çeşit tekke müziği veya Karagözcü ağzıyla söylüyor, sesinin güzelliği ne ve usule uygun okuyuşuna rağmen, bu tutumu filmde yaratılmak istenen havaya uygun düşmüyordu.

Yukarıdaki türkülerle "Giydiğim Aldır" ve "Nasip Olsa Ben de Gitsem Yaylaya" girişli türküler de azen alaturka korodan, bazen de Mefharet Yıldırım ve (özellikle Çoban'ın söylediği şarkılarda) Necmi Rıza Ahıska tarafından söylendiği için film boyunca her zaman tam folklor müziğinin ruhu yaşatılıyordu. Böylece, oldukça elverişli bir konuyu işleyen tutarlı bir senaryodan, çok istediği halde Ertuğrul, gereği gibi bir film çıkartamıyor, çoğunlukla başarılı sayılamayacak bir gerçekleştirmenin ürününü ortaya koyuyordu.:" 

Kızılırmak-Karakoyun'un ikinci versiyonu Dadaş Film Kurumu adına, 1968'de Lütfi Ömer Akad tarafından çevrildi.ilkin Vedat Kamil Mutlu'nun hazırladığı bir senaryodan hareket eden Akad, ustaca bir yöntemle filmin dekupajını (çekim senaryosunu) hazırladı. Bundan sonra yürüklerin yaşayışlarını yerinde inceleyerek, filmdeki konuşmalarda kullanılacak ağzı ve türküleri tespit etti. Film izlendiği zaman bu ağzın ve türkülerin özellikle Pir Sultan Abdal'ın deyişlerinden derlendiği anlaşılıyordu. Türküleri de Abdullah Bayşu düzenlemiş; Orhan Gencebay adındaki yetenekli bir genç, saz eşliğinde söylemişti

Akad, Muhsin Ertuğrul'un yararlandığı senaryodan ana temanın dışında, yani Yörük Beyi'nin kızını çobana vermek istemesi, ancak araya imkansızlıkların girmesi temasının dışında ayrıntılı olarak hemen hiçbir şey almamış, yeni baştan kaleme aldığı çekim senaryosunda Erenler Meclisi denen bir divan kurdurarak, yoksul çobanla anlı şanlı yürük beyini eşit haklarla bu divan önüne çıkarttığı gibi, ağanın oğlu Ahmet'in oğlu Ahmet karakterini iyice belirtebilmek için, onun bir içki ve kadın oynatma (oturak) alemindeki tipik davranışıyla filme unutulmayacak bir sahne eklemiş, özellikle köprünün yıkılışı üstüne kullandığı teknik, sinemamız bakımından bir yenilik olmuştur.

Lütfü Ömer Akad'ın üstün sinema anlayışı, filmin her karesinde kendini belli ediyor, oyuncuların seçiminde'" kamera imkanlarının en iyi şekilde değerlendirilmesine kadar, perspektif düzeni, çerçevelemeden 'chiaro-obscuro'nun en üstününü veren fotoğraf düzenine kadar ne aranırsa Akad'da bulunabilir. Akad'ın bu eseri hakkında en iyi değerlendirmeyi, İtalya üniversitelerinde sinema eleştirisi dersleri vermiş olan ünlü sinema estetikçisi Mario Verdone yapmıştır . [1]


[1] Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması




28 Nisan 2015 Salı

HARMAN SONU “KÖY GÜZELİ” (1946)

 
Yönetmen Hadi Hün
Operatör
Cezmi Ar, Yuvakim Filmeridis
Müzik
Zeki Duygulu
Şarkılar
Suzan Yakar, Necmi Rıza Ahıskan
Yapım
Halk Film Fuat Rutkay

Oyuncular: Hadi Hün, Kadri Ögelman, Suzan Yakar, İsmail Dümbüllü, Haluk Sarıcı, Mümtaz Ener, Yaşar Nezihi, Mehmet Karaca, Ahmet Güldürür, Muazzez Ülkerer, Cemil Cankat, Mahmut Moralı, Nevin Seval, Vasfi Rıza Zobu, Perihan Yenal, Seniye Baran, Şaziye Moral, Behsat Butak


KONU: Köyün güzel kızıyla ona aşık olan iki gencin öyküsü.

DOMANİÇ YOLCUSU / “UNUTULAN SIR” (1944)


Yönetmen Şakir Sırmalı
Eser ve Senaryo
Şuküfe Nihal Başar Necdet Saner
Foto Direktörü
Kriton İlyadis
Yapım
Sema Film/ Ertuğrul Tokdemir


Yönetmen Yardımcısı: İhsan Tomaç,
Müzik: Sadi Işılay
Yönetmen Yardımcısı: Semih Evin

Oyuncular: Türkan Pasiner, Reşit Gürzap, Servet Cengiz, Hazım Körmükçü, Settar Körmükçü, Talat Artamel, Sami Ayanoğlu, Reşit Baran, Orhan Elmas, Necdet Mahfi Ayral, Müfit Kiper, Mürvet Ağlatan, Behzat Butak, İbrahim Delideniz, Aziz Basmacı, Zeki Alpan, Orhan Boran, İbrahim Delideniz,

Domaniç

Konu: Kurtuluş Savaşı sırasında oğlunun düşmanla işbirliği yaptığını öğrenen bir ananın, oğlunu öldürmesi konusu işlenmektedir.


Film, romandan uzaklaşırsa da romanın tecimsel özelliklerini kaybetmez. Geri dönüşlere dayanan anlatım yeterince açıklığa kavuşmaz. "Bir Yurt Gezisi" olarak belirtilen eser, Kurtuluş Savaşı sırasında oğlunun bilinçli olmasa da düşmana yardım etiğini öğrenen annesi tarafından vurularak öldürdüğünü öğrenen yazar, hem "olayın aslını öğrenmek hem de o annenin izini bulmak için resmi makamlardan yardım alarak Domaniç"e gider. Fakat soruşturması olumsuzdur, resmi makamlardan bir şey öğrenemediği gibi halk arasından da umduğu bilgileri edinemez; fakat dağlar arasında yitmiş gitmiş bir beldeyi, bir yurt parçasını ve insanlarını tanır. Düşmanla işbirliği yaptı diye oğlunu vuran anneye ulaşamaz ama yaşadığı cumhuriyetin başlangıç yıllarındaki. bildiği çevre dışında da bir ülkesi olduğunu keşfeder. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye)

Ödül:
►1948 yılında yapılan, Yerli Film Yapanlar Cemiyeti'nin Yerli Film Müsabakasında


► "en başarılı film


"Not: Filmin çekim hazırlıkları 1945 de başlamış ve ancak 1948 tamamlanmıştır..
Domaniç Kütahya ilinin bir ilçesidir. Osmanlı'nın yazları geldiği bir yerdir. Osmanlı Domaniç Söğüt ve çevresinde kurulmuştur. Dünya florası olarak sadece Domaniçte yetişen 40 kadar bitki türü bulunmaktadır. İlçe merkezine 10 km uzaklıkta Hayme ana türbesi bulunur. Her yıl Domaniç'in Çarşamba köyünde Hayme ana şenlikleri yapılır. Sarıkız mesire yeri mutlaka görülmesi gereken suyun topraktan çıktığını gözle görebilinen nadir yerlerdendir. Domaniç merkezde bulunan Ebe Çamlığı'nda ise Kırkpınar'dan 2 yıl daha eski olan yağlı güreş şenlikleri her yıl düzenlenmektedir.


YAYLA KARTALI (1944)

Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo:
Necdet Mahfi Ayral
(Faruk Nafız Çamlıbel ‘in aynı adlı bir oyunundan)
Operatör
Yuvakim Filmeridis
Yapım
Halk Film /Fuat Rutkay
Yönetmen Yardımcısı:
Necdet Mahfi Ayral, Prodüksiyon Amiri: Sadık Tarlan,
Dekor: Adnan, Rahmi ve Celal, 
Makyaj: Müfit Kiper, Rıza Tüzün,
Giysi: N. Nihat, 
Mobilya: Osman Erdem
Müzik: Sadettin Kaynak
Ses Mühendisi: Osman İpekçi, 
Kurgu: Muhsin Ertuğrul, 
Dublaj Yönetmeni: Mahmut Moralı
Jenerik: Suavi

Oyuncular: Hadi Hün (Reşit), Cahide Sonku (Nermin), Vasfi Rıza Zobu (Hacivat Hasan), Mahmut Moralı (Refik), Necla Sertel (Hatice Yenge), Perihan Çakıl (Tedü) (Melek), Nevin Seval (Nes- teren), Süavi Tedü (Turgut), Gülistan Güzey (konsümatris), Reşit Baran (hacı ağa), Yaşar Nezihi Özsoy, Mümtaz Ener ve Behzat Butak


Çekim yeri: Bursa, Muhittin Paşa Çiftliği; İstanbul, Stüdyo ve Şehir Komedi Tiyatrosu
İlk gösterim: IS Aralık 1945, İpek ve Saray sinemaları, İstanbul


 Konu: Reşit, yengesi Hatice ve yeğeni Melek'le yarı hissesine sahip olduğu bir çiftlikte yaşamaktadır. Ama gözü işte değil, türkü çağırmada, hissi düşler kurmadadır. Bir gün çiftliğe, arabaları yolda kazaya uğramış Salaş Tiyatrosu oyuncuları düşer. Reşit'teki ses güzelliğine hayran olurlar. Reşit de kumpanyada bulunan Nermin'e ...

Çiftlikten ayrılırken Nermin, Reşit'i kasabadaki konserine çağırır. Reşit kasabaya gidnice Nermin'le görüşür ve onlara katılmaya karar vererek çiftlikten ayrılır.
Bir süre taşralarda çalıştıktan sonra kumpanyanın başında bulunan ve kendisini seven Hacivat Hasan'ı bırakan Nermin, Reşit'i İstanbul'a getirir; bazı çevrelere tanıtır. Reşit'in sesi İstanbul için ilginç, söylediği türküler yepyenidir. Reşit İstanbul'da tutulur. 'Yayla Kartalı' diye anılır. Büyüyen bir çığ gibi ünü artar.
Nermin sanatını bırakmış, onu yetiştirip tanıttıktan sonra Reşit'in gölgesinde yaşamaya razı olmuştur.


Hacivat Hasan ölmüş, kumpanyası dağılmıştır. Bir gün Refik, Nermin'i ziyaret ederek, şimdi çevresi bulunan bir ünlü kişi olduğuna göre Reşit'in kendisine bir iş bulmasını rica eder; bu arada Nermin de bahtsız olduğunu, Reşit'te aradığını bulamadığını anlar. Reşit eve gelince Refik'le görüşür ve ona bir barda şef-garson olarak iş bulur.


Reşit sosyeteyle tanışmış, bu arada, zengin Nesteren hanımefendiyle ilişki kurmuştur. Nesteren' in yaptığı bir tartışma sonucu kıskanç nişanlısı Turgut'tan ayrılmış, Reşit'le düşüp kalkmaya başlamıştır. Reşit artık eve ya çok geç gelmekte ya da hiç gelme-mektedir. Bir gün Nermin'i ziyaret eden Nesteren, Reşit'i tamamen bırakması için ona yüklüce bir para teklif eder. Ama Nermin, Nesteren'e her şeyin parayla satın alınamayacağını öğretir. Reşit eve döndüğü zaman bu durumu kendisine açıklar ve onu, gerçek değerine, bir paraya sattığını söyler. Bundan sonra da evden ayrılır ve gider, Refik'in şef-garson olduğu 'Beyaz Tavşan' barında şarkıcılık yapar; kendini içkiye verir.


Geçirdiği hayat, aslında müzik dağarcığı zayıf, yetenekleri sınırlı olan Reşit'in gittikçe sö nmesine ve aranmamasına sebep olur. Bu durumda Nesteren de ondan so-ğur. Artık piyasanın aranmayan bir sanatçısı haline gelen Reşit de ondan kopar ve onu eski nişanlısına bırakır.


Yaptığı büyük yanlışlığı anlayarak Refik aracılığıyla barda Nermin'i bulur. Ama artık çok geçtir. Nermin onun kendisinden umudunu kesmesi için ilk defa korısümasyon yapmak üzere bir masaya yönelir ve Reşit'e de köye dönme-sini salık verir. Reşit, Nermin'in sözünü tutar ve köyüne dönerek yengesine ve ilk göz ağrısı Melek'e kavuşur


► Ona.. “Şehir Tiyatrosunun geçen seneki devlet kuşu" desek daha doğru olur. Çünkü geçen tiyatro mevsiminde en çok oynanan piyes .. Yayla Kartalı " olmuştu.


Dram Tiyatrosunun aylarca dolup dolup boşalmasına rağmen.. Yayla Kartalı"nı gördüğü rağbete pek de layık bulmayanlar vardı. Bunlardan biri de benim! Bir sanat eseri için en iyi notun bol seyirci ve alkış toplayabilmek olmadığı inancındayım. Bu ölçüye vurursak nice kötü eserler, şaheser olur, çıkar. Misal ml istersiniz? En büyük muharrirlerimizin romanları üç, beş bin taneden fazla basılamıyorken, aşağılık aşk ve macera romanlarının üçüncü, dördüncü, beşinci baskılarını gördüğümüzü hatırlayınız. Beyaz perdede de kötü Arap filmlerinin ve mesela Aşkın Göz yaşları'nın en çok para kazandıran film olduğunu düşününüz….


…..Dram, komedi, sanat. Bunlar hep laf!.. Bizde, bizim yüzde seksenimizin içinde yaşayan tiyatro; tuluat tiyatrosudur. Halk hala sahnede Kel Hasan'ı arar. Öyle ise gelsin bir tuluat tiyatrosunun elemanları!. Onları almış. Birinci perdenin ikinci ve üçüncü tabloları tamamen bu hava içindedir. Hatta rejisör de aynı havayı tamamlamak için olacak, sahnede dekor yerine daha çok resimli perdeler kullanmıştı…


…. Buyrun!. Başlıyor!.. Sahnede bir roman seyredeceksiniz. Hem gülecek, hem ağla-yacaksınız!.. Üç fasıl, dokuz tablo!. Başlıyor!..
Hakikatte bütün eserde "tiyatro olan iki tablo vardır. Ama sahiden çok muvaffakiyetli iki tablo: İkinci perdede Nestren'in evinde ve ondan sonra Yayla Kartalı'nın evinde geçen tablolar! istifade edeceği için, böyle bir gerileme beklenemez. Mevzuu biliyoruz. Artistleri. tanıyoruz. Rejisör malumumuz. İmkanlar da meçhulümüz değil. Şu halde Yayla Kartalı'na, görmeden, vereceğimiz ilk not, "Şimdiye kadar yapılan Türk filmlerinin en güzeli” .. demek olacaktır.


Piyes olarak Yayla Kartalı kusurlu bir eserdi. Fakat bu Sahne Romanı filme alınırsa, bir senaryo için fevkalade kıymetli pasajları olan mükemmel bir mevzu taşıyordu.


Nitekim Yayla Kartalı’nın bu meziyeti iş adamlarının gözünden kaçmadı. Yayla Kartalı Halk film müessesesi tarafından filme alındı. Rejisör yine Muhsin Ertuğrul'dur. Piyeste oynayan artistlerden çoğu da rollerini muhafaza ediyorlar. Yalnız tuluat tiyatrosu komedi rolünü yapmış olan Talat Artemel'in yerine "Vasfi 'Rıza Zobu, Turgut rolünü yapan Kani Kıpçak'ın yerine Suavi Tedü ve Nestren rolünü oynayan Nevin Akkaya'nın yerine Nevin Seval oynuyor.
Mühim değişiklikler bunlar. Yayla Kartalı piyesini çok beğenmiş olan halkın filmini daha çok beğeneceğine şüphe yoktur.


Bilhassa çoktandır beyaz perdede görünmeyen Vasfi Rıza'nın, hem de bize en sempatik gelecek bir rolde, yeniden ortaya çıkışı kuvvetli bir kozdur. Nihayet kamera, tiyatro sahnesi gibi bütün salonu birden değil de, zaman zaman ve yer yer gözlerimizin önüne sereceği için Cahide, Hacıağaların şaklabanlığı altında ezilmeyecek onlar da ayrıca seyredilmek fırsatını bulmak bahtiyarlığına ereceklerdir.

Filmciliğimizde en acınacak nokta, bu işe her girenin en baştan başlayışı, yani kendisinden evvel bu alanda çalışmış olanların tecrübelerinden istifade edip işi onların getirdiği noktadan ileri doğru götürmeyişleridir. Son zamanlarda gördüğümüz yerli filmlerde bizi en çok üzen bir takım pek iptidai ve basit hatalara düşüşlerdir. Şimdiye kadar en çok film çevirmiş rejisörümüz olan Muhsin Ertuğrul'dan, hiç değilse kendi tecrübelerinden bol bol istifade edeceği için, böyle bir gerileme beklenemez. Mevzuu biliyoruz. Artistleri. tanıyoruz. Rejisör malumumuz. İmkanlar da meçhulümüz değil. Şu halde Yayla Kartalı'na, görmeden, vereceğimiz ilk not, "Şimdiye kadar yapılan Türk filmlerinin en güzeli” .. demek olacaktır. (Rakım ÇALAPALA "Yıldız 1 Kasım 1945, Sayı 162 Cilt:14)