Powered By Blogger

30 Nisan 2015 Perşembe

HÜRRİYET ŞARKISI (1951)


Senaryo ve Yönetmen Faruk Kenç
Eser Cevdet Perin “*”
Görüntü Yönetmeni Enver Burçkin
Yapım İstanbul Film Faruk Kenç


Oyuncular: Neriman Köksal (Nazlı) , Mahir Özerdem (Mülazım Nuri Hasan) , Sadri Alışık (Rüstem), Oya Sensev, Vedat Karaokçu (Abdülhamit), Zeki Alpan, Kadir Savun (Kaptan), Saime Beybay (Neriman), Eşref Vural (Çavuş Rıza), Rıza Tüzün (Yüzbaşı), Nezihe Becerikli (Dadı),


Konu: Osmanlı Devletinin son yılları...Sultan Abdulhamit döneminde adeta bütün özgürlükler kaldırılmış,halk birbirinden korkar hale gelmişti.Büyük istiklal şairi Namık Kema'lin yazıları,şiirleri adeta herkesin tek umudu olmuştu...Kaymakam tarafından babası kurşuna dizilen Nuri Hasan,babasının intikamını alırken,yaralanır,kaçarken yolda göçerler tarafından bulunur.Burada göçerlerden Nazlı ve Rüstemin yardımlarıyla kısa zamanda iyileşir..Artık mülazim Nuri Hasan'ın en büyük arzusu ordunun başında İstanbul'a girip Sultan Abdulhamit'i tahtan indirip,vatan sathında hürriyet şarkısını herkese gönlünce, çekinmeden söyletmektir...Bayrağımız Şanımız, Hürriyettir Andımız,Feda Olsun Canımız.


________________________________________

“*” Cevdet PERİN , öğretim üyesi, yazar (Bulgaristan /Nevrekop 1914). Saint Benoit Fransız Lisesi’nden sonra (1932) Fransa’ya gitti, Lion Üniversitesi’nde Fransız Edebiyatı okudu (1936), Sorbonne’de bir yıl kaldı, dönüşünde İzmir Erkek Lisesı’ne Fransızca öğretmeni atandıysa da kısa süre sonra Ankara DTCF’de doçentlikle görevlendirildi (1939-1943)
aynı görevle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde çalıştı (1944-1960), Bursa milletvekili olarak parlamentoda bulundu (1961-1865), 1974’de isteğiyle emekli oluncaya kadar bazı yüksek öğretim kurumlarının yöneticiliğini yaptı. Yirmiden fazla çevirisinin yanı sıra Fransız Edebiyatıyla ilgili çalışmaları yayımlandı: Fransız Romantizmi (1942). Namık Kemal ve Fransız Edebiyatı (1942), Türk Romancılığında Fransız Tesiri Nasıl Başladı (1943), Moliere (1945), Tanzimat Edebiyatında Fransız Tesiri (1946), Düşünce ve Basın Örgürlüğü (1974), Atatürk Kültür Devrimi (1891)


HAYAT ACILARI/Gülnaz (1951)


Yönetmen Arşavir Alyanak
Senaryo Memduh Ün
Kamera Yoakim Filmerides, Enver Burçkin
Yapım Yakut Film Arşavir Alyanak


Oyuncular: Cahit Irgat, Mine Coşkun, Memduh Ün, Halit Akçatepe, Leyla Nil, Dr. Arşavir Alyanak, Adnan Uygur, Peruz, Münevver Coşkun


Konu: Birbirlerini seven ve aşık olan öğretmen Kemal’den Gülnaz’ı ayırmak isteyen kabadayı Rıza ve üçlünün dramatik öyküsü.

GÜLDAĞLI CEMİLE (1951)

Yönetmen Mümtaz Ener
Senaryo Mahir Öktem
Foto Direktörü Manasi Filmeridis
Yapım Sonku Film /Cahide Sonku


Oyuncular: Mümtaz Ener, Ayşe Selika, Halit Akçatepe, Orhan Elmas, Nezahat Dilligil


Konu: Çocuklu dul bir kadının köydeki dramatik yaşantısı abartılı bir biçimde işlenen öyküsü

EVVEL ZAMAN İÇİNDE (1951)

 Senaryo ve Yönetmeni Turgut Demirağ
Foto Direktörü Yüksel Ünal
Yapım And Film Turgut Demirağ


Konu: Nasreddin Hoca, Gülderen Sultan Masalları ve Keloğlan öykülerinden oluşan bir anlatı.


► İlk uzun metrajlı karton film denemesi olan bu filmin negatifleri banyo için Metro Goldwyn Mayer (MGM) stüdyolarına gönderilmiş burada kaybolmuştur.

EGE KAHRAMANLARI (1951)

Yönetmen Nuri Akıncı
Senaryo Nazım Özman
Kamera: Coni Kurteşoğlu
Yapım Erkin Film /Faruk Ataçer


Oyuncular: Gül Batı, Faruk Ataçer, Ferhan Tanseli, Suna Ege, Müberra Soyurgal, Sevim Karmana, Fahrettin Ünal

Konu: İşgal Ordularına karşı Türk çetelerini tek bir kuvvet olarak birleştirmeye çalışan bir kahramanın öyküsü.


►Hikaye Güzel senaryo zayıftır. Eğer reji ve operatör daha kuvvetli olsaydı bu senaryodan, çok daha derli toplu, çok daha olgun bir film meydana getirilebilirdi. “Sezai Solelli, Yıldız Dergisi 29 Eylül 1951
"

DUDAKTAN KALBE (1951)


Senaryo ve Yönetmen Şadan Kamil
(Reşat Nuri Güntekin'in aynı isiml romanından)
Foto Direktörü Şadan Kamil
Müzik Nedim V. Otyam
Yapım Atlas Film Nazif Duru


Oyuncular: Mesiha Yelda (Lâmia), Muzaffer Tema (Kemal), Reşit Akif Gürzap, Cahit Irgat, Atıf Avcı, Türkan Can, Gülay Onurkan


Konu: Saip Paşa İzmir’in önde gelen tanınmış kişilerinden, belediye başkanlığı yapmış birisidir Saip Paşa’ nın yeğeni Hüseyin Kenan dayısının zoruyla mühendis olmuş daha sonra annesinin dükkanını satıp Avrupa’ya müzik eğitimi almaya gitmiştir. Güzel keman çalan Hüseyin Kenan müzikteki yeteneğini batı dünyasına kabul ettirmiştir. Dayısının ısrarıyla çocukluğunun geçtiği şehre, İzmir’e gelir. Saip Paşa vaktiyle haylaz bir oğlan diye bildiği Hüseyin Kenan’la şimdi övünmekte, ziyafetler düzenleyerek bu ünlü besteciye yakınlığını göstermekten zevk duymaktadır. Bütün bu kalabalıktan ve şatafattan sıkılan Hüseyin Kenan Bozkaya’ya giderek dinlenmek ister. Bozkaya’da küçük “kınalı yapıncakla tanışır”. Lamia’ya hafif çilli yüzünden dolayı Hüseyin Kenan kınalı yapıncak ismini takmıştır. Hüseyin Kenan evli bir kadın olan Nimet Hanıma kur yapmaktadır. Burası küçük bir kasaba olduğu için dedikodulardan kurtulmak için de Lamia’ya yakınlık gösterir gibi görünmektedir. Hüseyin Kenan yaz bitince İstanbul’a döner. Niyeti Prenses Cavidan’la evlenmektir.

Hüseyin Kenan prensesin Mısır’a gittiği sırada tekrar İzmir’e döner. Orada Lamia ile aralarında yakınlaşma başlar ve Lamia’ya sahip olur. Daha sonra Lamia ile evlenmek istediğini söyler. Fakat Lamia, bunu vazife icabı yaptığını düşünerek evlenme teklifini kabul etmez. Lamia hamileliğini üç ay sonra öğrenir ve intihar etmek ister. İntihardan kurtarılır, Kütahya’ya akrabasının yanına gönderilir. Lamia kızı Mekrube’yi orada doğurur. Hayli maceralı geçen günlerden sonra birisiyle evlenir. Bu sırada kocasının yeğeni Doktor Vedat Kütahya’ya gelir. Lamia Hüseyin Kenan’ın Prenses ile evlendiğini Doktor Vedat’tan duyar. Lamia kocasından ayrılır. Vedat onunla evlenmek istese de reddeder. Kızıyla İstanbul’a gelir. Kısa bir süre sonra Vedat da İstanbul’a gelir.


Bir gün Vedat’ın muayenesinde Hüseyin Kenan’la Lamia karşılaşır. Hüseyin Kenan Lamia’yı sevdiğini geç fark etmiş evlilik hayatında muylu olmamıştır. Vedat’ın Lamia ile evleneceğini duyan Hüseyin Kenan intihar eder ve Lamia’ya kavuşamaz…


► Yıldız Dergisinin okuyucuları arasında düzenlediği Yıldız Mükâfatı yarışmada, ► “Dudakta Kalbe” en iyi film”
► “Muzaffer Tema” en iyi erkek oyuncu



DEMİR PERDE (1951)


Senaryo ve Yönetmen Semih Evin 
(Erich Maria Remarque’nın “*” “İnsanları seveceksin” isimli filmden uyarlama
Kamera Yoakim Filmerides
Yapım Kale Film Samuel Mardo

 

Oyuncular: Zeynep Sırmalı, Gürbüz Bora, Celal Balkır, Feridun Çölgeçen, Kemal Edige, Rahmi Kafadar, Kadri Ögelman



Konu: Babasını öldüren jandarmalardan, kız kardeşiyle beraber intikam alan öğrencinin Bulgaristan’daki öyküsü.



__________________________________

“*” (22 Haziran, 1898 – ö. 25 Eylül, 1970), Erich Paul Remark Osnabrück'te Roma kilisesine bağlı katolik bir ailenin içinde doğdu. Babası Peter Remark bir basımevi ustasıydı. Osnabrück arşivlerinde bulunan nüfus kayıtlarına göre 17.yy'da ihtilalde katoliklere yapılan baskılar yüzün
den Fransa'dan göç etmişlerdi. Önceleri Remarque olan soy isimleri Alman imlasına göre Remark olmuştu. Bir süre Münster Üniversitesi'nde öğrenim gördü ama 18 yaşında birçok kez yara aldığı I. Dünya Savaşı'na katılmak zorunda kaldı. Savaştan sonra öğretmenlik, taşçılık ve Berlin'de bir tekerlek firması için test sürücülüğü yaptı.1929'da, Remarque'nin savaşın mutlak kötülüğünü 19 yaşındaki bir askerin gözünden anlattığı, en ünlü eseri, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Im Westen nichts Neues) yayımlandı. Bu kitabın ardından savaş zamanı ve sonrasını yalın ve duygu-sal bir dille gerçekçi bir şekilde anlattığı başka eserleri de yayımlandı. 1931'de İsviçre'ye yer-leşti. 1933'te, Naziler eserlerini yaktılar ve yasakladılar. 1938'de Alman vatandaşlığından çıka-rıldı ve 1939'da Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Hollywood'da tanıştığı Paulette Goddard ile 1958 yılında evlendi.


CEM SULTAN “*” (1951)


Yönetmen Münir Hayri Egeli
Senaryo Melih Başar
Kamera Cezmi Ar
Müzik Sadettin Kaynak
Yapım Halk Film Fuat Rutkay


Oyuncular: Bülent Ufuk, Suzan Yakar Rutkay, Zeynep Sırmalı, Ali Korkut, Vedat Örfi Bengü, Silvia Degandi, Berrin Aydan, Nana Aslanoğlu, Efi Palmi, Pola Morelli, Ali Küçük


Konu: Kardeşleriyle girdiği taht savaşı sonucunda Avrupa'ya kaçan Cem Sultan'ın öyküsü.


_______________________________________

“*” CEM SULTAN

Cem Sultan: Fâtih Sultan Mehmed’in küçük oğlu. 1459 yılında doğdu. Annesinin adı Çiçek Hâtun’dur. İlk terbiyesini saray hocalarından aldı. Beş yaşına gelince, bir hocaya verilerek Kastamonu sancakbeyliğine gönderildi.Eğitim ve öğrenimine burada da devâm etti. Fâtih Sultan Mehmed, büyük oğlu Mustafa’nın vefâtı üzerine (1474) Cem’i Karaman eyâletine gönderdi.

1481’de Mısır Seferine çıktığı tahmin edilen Fatih Sultan Mehmet Gebze’de hastalanarak vefât edince, babasının yerine tahta çıkan İkinci Bayezit’e kardeşi Cem Sultan muhalefet etti. Cem, Bayezit’in aksine, babasının padişahlığı zamanında doğduğunu, bu yüzden Uzun Hasan Seferi sırasında babasına vekâlet ettiğini belirterek, asıl kendisinin tahta geçmesi icap ettiğini iddia ediyordu. Bu sebeple harekete geçen Cem Sultan, bir ara Bursa’ya hâkim olduysa da, Gedik Ahmet Paşanın Sultan İkinci Bayezit’le birleşmesi üzerine Konya’ya çekilmek zorunda kaldı. Daha sonra Kâhire’ye giden Cem Sultan burada Sultan Kayıtbay tarafından merasimle karşılandı. Cem, 20 Aralık 1481’de hac farîzasını yerine getirmek üzere Mekke’ye gidip, 12 Mart 1482’de Kâhire’ye geri döndü. Bu arada eski Karaman beyi olan Kasım Bey, Cem’i tahrik ederek Karaman beyliğini yeniden kurma düşüncesindeydi. Aynı zamanda Ankara sancakbeyini de yanına çekmeyi başarmıştı. Bu durum üzerine bir defâ daha şansını denemeye karar veren Cem Sultan’ın, Konya ile Ankara’ya karşı bizzat giriştiği taarruz başarısızlıkla neticelendi. Bunun üzerine önce Akşehir’e sonra da Kasım Bey ile birlikte Taşeli’ne çekilmek zorunda kaldı. Konya Ereğlisi’ne gelen Sultan İkinci Bayezit’le yeniden müzakerelere girişti. Ancak bu müzakereler de diğerleri gibi neticesiz kaldı. Çünkü onun Kudüs’te oturmasını teklif eden Sultan İkinci Bayezit’e karşılık Cem Sultan, Osmanlı topraklarında hâkim olacağı bir bölgenin kendisine tahsis edilmesi hususunda ısrar ediyordu. Bunun üzerine kardeşi ile uğraşan Sultan İkinci Bayezid’in kendisine bâzı tavizlerde bulunacağını ümiteden Kasım Beyin teşviki ile Cem Sultan, nihayet Rodos şövalyelerine müracaat etmeye karar verdi. 29 Temmuz 1482 günü, Rodos limanında karaya ayak bastı. Talihsiz şehzade için, 12 yıl 7 ay sürecek ve sonu ölümle nokta-lanacak olan acı gurbet hayatı başlamış oluyordu.

Rodos şövalyelerinin başı Pierre d’Aubusson daha önce imzaladığı bir senetle Cem Sultan’a istediği zaman Rodos’tan ayrılabilme hakkını tanımıştı. Ancak bu sözünü çabuk unuttu. Şehzadeyi elde tutmakla Sultan Bayezit Hana istedikleri yolda anlaşma yapmaya ve adalarını Osmanlıların fethinden kurtarmaya, aynı zamanda para koparmaya muvaffak olabileceğini umuyordu. Ancak Cem Sultan’ın Türk topraklarına yakın olan bu adada bırakılması tehlikeli olacaktı. Böylece Cem Sultan, maiyetiyle birlikte bir müddet Nis’de, bir müddet de Şambri ve Puy kalelerinde ikâmet etti. Öte yandan d’Aubusson ile Sultan İkinci Bayezid arasında bir antlaşma imzalandı. 7 Aralık 1482 tarihli bu antlaşmaya göre Cem Sultan’ın bakım masrafı olarak, Rodos’a her yıl 45.000 duka altını ödenecekti.
Cem Sultan

Şövalyeler 6,5 yıl ellerinde tutmaya muvaffak oldukları Cem Sultan’dan azami derecede istifadeye bakıyorlardı. Bu arada Avrupa’da Cem Sultan’ı elde edebilmek için yoğun siyasî faaliyetler vardı. Fransa, Macaristan, Venedik ve hatta Memlûk Sultanlığı bu gaye ile şövalyelere cazip tekliflerde bulunuyorlardı. Nihayet Cem Sultan’ın Alman İmparatorluğunun eline düşmesi ihtimalinin belirmesi üzerine endişeye düşen Fransa, onun Papa’nın himayesine verilmesini kabul etti. Bu faaliyetlerden şüphelenen Cem Sultan, Bayezid’e gönderdiği bir mektupta kendisini küffar elinde bırakmamasını istedi. Nihayet Toulan’dan yola çıkan Cem Sultan ve maiyeti,Mart 1489’da Roma’ya vardı. Burada büyük bir törenle karşılanarak Vatikan Sarayına yerleştirildi. Papa Innocent’in 1492 yılında ölümü üzerine yerine AltıncıAlexandre Burgia seçildi. 1494 yılında İtalya sınırını aşarak Roma’ya giren Fransa Kralı Sekizinci Charles, papa ile anlaşarak Cem Sultan’ı yanına aldı. Cem Sultan 28 Ocak günü Fransız ordusu ile Roma’dan ayrılarak Fransızların Napoli seferine iştirak etti ve birçok kalelerin zaptına şahid oldu. Napoli Krallığının mukavemetinin kırıldığı sıralarda Cem Sultan’da hastalık belirtileri ortaya çıktı. Bir müddet sonra, hastalık daha da ilerleyerek, yüzü ve boynu şişti. Artık ata binecek hâli kalmadığından sedye ilenaklediliyordu. Nihâyet 25 Şubat 1495 Çarşamba sabahı, Cem Sultan öldüğünde 35 yaşındaydı. (www.dallog.com/tdsa/cemsultan.htm)


BENİ MAHVETTİLER (1951)


Yönetmen Talat Gözbak
Senaryo Ömer Aykut
Eser Vedat Pekgirgin
Kamera Kazım Koşkan
Yapım Ömay Film Ömer Aykut


Oyuncular: Muhterem Nur, Atalay Özçakır, Lebibe Çakın, Osman Alyanak, Necabettin Yal, Belkıs Fırat, Türkan Ercizer, Talat Gözbak, Feridun Çölgeçen, Muammer Gözalan


Konu: Muhasebecilik yapan Bedri, Leman ile evlenir bir çocukları olur, işyerindeki yardımcısı Lütfi'nin hazırladığı bir düzenle işinden atılır, uzun süre iş bulamaz. yoksulluğa düşer, eşyasını satar; bu arada karısı, Lütfi ile ilişki kurar, birlikte kaçma planları yaparlarken Bedrl'nin az ücret ile de olsa bir iş bulmasına karısı (fazlaca) sevinmez. Lütfi'nin kurduğu düzen anlaşılır, fakat Leman ile birlikte kaçarlar. Bedri ise şirketteki eski işine geri dönerse de karısının kaçmasının üzüntüsü ile Sarayburnu'ndan denize atlayarak intihara kalkışır, kurtarıldıktan sonra akıl hastanesine yatırılır. Adana'ya giden Lütfi, Leman tarafından aldatılınca, O'nu öldürür İstanbul'a kaçar, bir süre sona gidip polise teslim olur, Adana'da yargılanıp, mahkum edilir. Bedri ile Leman'ın kızları bakım evine verilmiştir, burada Kemal-Müjgan çifti tarafından evlat edinilir ve çocuğa Müzeyyen adı verilir. İki yıl sonra Müjgan'ın bir kızı olur: Semra Hırçın bir yapısı olan Semra büyüdükçe Müzeyyen'e benzemediğini fark eder ve kıskançlıklarını artırır. Müzeyyen yazlık komşuları tıp öğrencisi Rıfat'ı görür, birbirlerini beğenirler. Rıfat'ın babası Kemal beyin arkadaşıdır. Semra Müzeyyen ile Rıfat'ın ilişkisini fark eder, hatta Müzeyyen'in evlat edinilmiş olduğunu öğrenir, bu arada Rıfat, Müzeyyen'i iğfal eder. bunu da öğrenen Semra, Müzeyyen aleyhine çalışmaya başlar. Hamilelik durumu ortaya çıkınca Rıfat kürtajla çocuğu aldırtır. Müzeyyen ailenin gerçek kızı olmadığını öğrenir yıkılır. Rıfat, Müzeyyen'e evlenme vaadinde bulunup onu oyalar ve Amerika'ya gitme yolları arar. Cinayetten Adana'da 12 yıl yatan Lütfi, Bedri olayı nedeni ile de ihtilas suçundan bir yıl daha hüküm giyer ve cezasını çekmek için İstanbul'a yollanır. Vicdan azabı artmakta, çareyi içmekte bulmaktadır. Kemal karısı Müjgan'dan şüphelenir, izlettirir ve bir doktorla ilişkisi olduğunu öğrenir buluşma yerlerine gider, karısını yaralar, doktoru ise öldürür. Müzeyyen, hakkındaki aile sırlarını ve Rıfat ile ilişkilerini bir mektupla Rıfat'ın babasına yazarak intihar eder. Cezaevinde ispirtoya alışan Lütfi bir süre iş arar ve Bedri'yi bulmaya çalışır. Kemal'in ölümünden sonra artık okula gitmeyen Müzeyyen'e Müjgan bir iş bulur, Mazhar Bey'in yanında katibelik… aslında kızı Mazhar Bey'e peşkeş çekmek niyetindedir. Bu arada akıl hastanesinden çıkan Bedri kızını aramak için gazeteye ilan verir.


İlanı Müzeyyen, Lütfi ve Mazhar okurlar. Müzeyyen babası olduğuna eminse de Mazhar hem Müzeyyen'i hem Bedri'yi bu konuda kandırır. Müjgan düzenlediği bir içki aleminde Müzeyyen'i Mazhar'a satar. Durumu öğrenen Müzeyyen intikam peşindedir. Bedri'yi bulan Lütfi, kızı ile buluşturup vicdan azabını hafifletmek ister. Müzeyyen kendini satıp çıkar sağlayan Müjgan'ı devreden çıkarıp Mazhar'dan para sızdırıp intikam almak isterken Müjgan'ın ihbarı ile baskına uğrar ve kaldırıldığı hastanede 'irsi frengi' teşhisi konur. Bunlar olurken Lütfi'nin Bedri ve Müzeyyen'i buluşturma planı gerçekleşmez. Lütfi, Mazhar'ın aklına frengi şüphesini sokar, yıkıma uğrayan Mazhar'ın sağlık raporu iki günlük bir sıkıntıdan sonra temiz çıkar. Hastanede bir karışıklık olmuştur, aslında Müzeyyen'de de frengi yoktur, bu nedenle Müzeyyen hastaneden çıkar fakat emniyetçe fişlenir. Bu babası ile buluşmada soğuk durmasına neden olursa da Lütfi ikna ederek baba kızı buluşturur. Yeşilköy' de bahçeli bir eve yerleşirler, Lütfi kendini aralarından çeker, Bedri'nin ısrarlarına rağmen uzak durur. Müzeyyen bir gün Rıfat'ın babası Dr. Ferit'e rastlar adam konuşmak istemektedir. Dr. Ferit, Rıfat'ın pişman olduğunu af dilediğini bildirir ve gelini olmasını ister. Önce tepki gösteren Müzeyyen babası ile konuşacağını bildirir. O gece babası eve gelmez, eve gelen polis babasının kalp krizinden öldüğünü bildirir. Yalnız kalan Müzeyyen'i Lütfi teselli eder, artık beraber oturacaklardır. Dr. Ferit de Müzeyyen'i ikna eder, nişan kararı alınır. Belirli günde ve aynı saatte Müzeyyen'e İstanbul'da, Rıfat'a Amerika'da yüzükleri takılır, Müzeyyen'in yüzüğünü Lütfi takar. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf: 99)



BARBAROS HAYREDDİN PAŞA * (1951)


Yönetmen Baha Gelenbevi
Senaryo Kenan Okan
Foto Direktörü Özen Sermet
Yapım İpek Film İpekçi Kardeşler


Müzik: Nedim Otyam, Reji Asistanları: Rafet Gülerman, Tahir Gerek, Montaj: Özen Sermet, Türküler: Ruhi Su, Laboratuar: Hilmi Başcan, Kostümler: Berna Ayaskan, Makyaj: Dr. Nubar Babayan, Senkron: Kenan Orkan, Seslendirme Yönetmeni: Ferdi Tayfur. Gemi maketleri ve Trükler: Vedat Ar, Dekorlar: Sera Heder, Teknik Direktör: Salahattin Erbil, Ses Mühendisi: Hüsameddin Tursan, Dublaj: Ferdi Tayfıur, (İpek Film Stüdyosunda çevrilmiştir.)


Oyuncular: Cüneyt Gökçer (Barbaros Hayrettin Paşa) ,(Filmi izlemek için tıklayın) Mesiha Yelda (Hatçe), Ayla Karaca (Kontes Julia), Cahit Irgat (Kont Vespasyo), Münir Özkul (Mimar Selim), Refet Gülerman (Kaptan Fernande), İbrahim Delideniz (Kont Rivoldi), Refik Kemal Arduman (Köylü), Ali Korkut Kanuni), Kadri Ögelman (Kral Abdullah), Kadir Savun (Salih Reis), Hulusi Kentmen (Turgut Reis), Ahmet Tarık Tekçe, Ali Üstüntaş (Levent), Feridun Çölgeçen (Andrea Doria), Ercü-ment Behzat Lav (Şarlken), Nana Aslanoğlu, Turhan (Aydın Reis), Münir Cey-han (Vezir), Muharrem Gürses (Sefir),


KONU: Barbaros Hayrettin'in bir kontesle olan aşkı ve Preveze zaferinin öyküsü


-----------------------------------------------

Preveze Deniz Muharebesi, 27 Eylül 1538 tarihinde Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını Adriyatik Denizi'ndeki Preveze Kalesi (Preveze) önünde yendiği bir deniz muharebesidir. Muharebe sonunda Akdeniz'deki askeri üstünlük Osmanlılar'a geçmiştir.

Osmanlı donanması, Barbaros Hayreddin Paşa'nın 1533'te Kaptan-ı Deryalığa atanmasına değin Akdeniz'de önemli bir varlık gösterememişti. 1538'de Ege'deki bir dizi adanın Venediklilerden alınması, Akdeniz'de ticari ve askeri çıkarları bulunan Avrupa devletlerini harekete geçirdi. Venedik, İspanya, Portekiz, Malta ve Papalık donanmalarından büyük bir haçlı donanması oluşturuldu ve Amiral Andrea Doria'nın komutasına verildi. Osmanlılara ait Preveze Kalesi’ni kuşatan Andrea Doria, Osmanlı donanmasının gelmesi üzerine Venedik egemenliğindeki Korfu'ya çekildi. Osmanlı donanması da 24 Eylül'de Arta Körfezine girdi. Ertesi gün Andrea Doria'nın komutasındaki Haçlı donanması Preveze'nin 2 mil kadar açığında demirledi. Osmanlı donanmasını 27 Eylül'de körfezden çıkaran Barbaros, daha üstün olan Haçlı donanmasını önce açık denizde savaşmaya zorladı. Andrea Doria Barbaros'un Akdenizdeki bütün Osmanlı donanmasını getirtmek için başta oyalama savaşı vereceğini sanıyordu çünkü Barbaros'un kendilerine oranla 3’te 1’lik bir donanmayla savaşacağını tahmin etmiyordu. Beklenmedik bu saldırı karşısında önce Santa Maura'ya çekilen Andrea Doria, 28 Eylül gecesi rüzgârın elverişli olmasından faydalanarak bir karşı saldırıya girişti. Muharebenin iyice yoğunlaştığı sırada, rüzgârın durmasıyla çekdiri türü gemilerden oluşan Osmanlı donanması üstünlük sağladı. Böylece Haçlı donanmasının çok sayıda refakat ve savaş gemisi çevirme harekâtlarıyla batırıldı.Büyük kayıplar veren Andrea Doria gece karan-lığından yararlanarak savaş alanından uzaklaştı. Haçlı donanmasını izleyen Osmanlı donanması daha sonra Preveze önlerine döndü. I.Süleyman, Barbaros'a büyük ödüller vermiş ve kaptanıderyalığı bahşetmiştir. Papalık, Venedik, Ceneviz, Portekiz, İspanya, Malta, Avusturya’nın oluşturduğu 600 parçalık donanmaya karşı Osmanlı donanması sadece 120 çektiriden oluşmuştu. Barbaros Hayrettin Paşa, Tunus’u alarak üs olarak kullanmıştır. Bundan rahatsız olan Şarlken, Tunus hükümdarının yardım çağrısı üzerine Andrea Doria komutasındaki haçlı donanmasını hazırlatmış
tır. Bu donanma ile Tunus’u geri almıştır. Bunun üzerine Mora yakınlarındaki Preveze körfezinde iki ordu karşılaştı. Çektirilerin hız ve çevikliğinden yararlanan Barbaros Hayrettin Paşa, Haçlıları yenerek Mora ve Dalmaçya kıyılarındaki kaleleri fethetmiştir (tr.wikipedia.org/wiki/reveze_Deniz_Zaferi)


ANKARA CASUSU ÇİÇERO “*” (1951)


Senaryo ve Yönetmen Mehmet Muhtar
Görüntü Yönetmeni Coni Kurteşoğlu
Yapım İnci Film / Kemal İşmen


Oyuncular: Vedat Karaokçu, Münir Ceyhan, Atıf Kaptan, Kadir Savun, Berrin Aydan, Rana Suna, Hasan Çelik, Kemal E. Bara


Konu: Elçilik dosyasından gizli evrakları çalıp, tüm sırları Almanya’ya satan casusun öyküsü.

_________________________________

“*” ÇİÇERO: 2'nci Dünya Harbi'nin kaderini değiştiren, Çiçero kod adlı İlyas Bazna, İngiltere'nin Türkiye'yi savaşa çekme planı ve Normandiya çıkarması taslağını Nazilere satmıştı. İkinci Dünya Savaşı'na damgasını vuran en önemli istihbarat operasyonu Ankara'da yaşandı. İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Sir Hugessen'in uşağı İlyas Bazna, Nazilere müttefiklere ait gizli bilgileri satarak savaşın seyrini değiştirdi. Müzik tutkunu İngiliz elçi piyano başına geçtiğinde, Bazna gizlice odasına giriyor ve belgeleri fotoğraflıyordu. "

Çiçero" kod adlı Bazna, 1943-44 arasında Nazilere İngiltere'nin Türkiye'yi savaşa çekmek için yaptığı planları, Tahran, Kahire ve Moskova'daki istihbarat faaliyetlerini ve Normandiya çıkarmasının taslaklarını Naziler'e sattı. Almanlar, Çiçero'ya hizmetlerinin karşılığında 88 bin sterlin ödedi. Çiçero'nun kimliğinin ortaya çıkarılmasını ise ironik bir şekilde Nazileri sevmeyen bir Alman kadın elçilik görevlisi sağladı. Çiçero yakalandıktan sonra Naziler, Alman 'köstebeğin' peşine düştü. İşte Türk topraklarındaki soluk solukluğa insan avı:

Köstebek Alman çıktı
Alman Büyükelçiliğinde sekreter olan Nele Kapp, sessiz biriydi. Ancak bu genç kız, Çiçero'yu ortaya çıkararak belki de İkinci Dünya Savaşı'nın kaderini değiştirdi. Babası Almanya'nın Sofya Konsolosu olan Nele, liseyi ABD'de okumuştu. Babasının yanında Sofya'da çalışan Nele burada sıkılınca, savaştan uzak olan Almanya'nın Ankara Büyükelçiliğine gönderildi. Nele aslında Nazilere karşı içten içe nefret duyuyor; küçükken mutlu olduğu yere, Amerika'ya yerleşmek istiyordu. Ancak değil ABD Büyükelçiliği'ne girmek, kapısına yaklaşsa "vatan haini" diye tutuklanırdı. Bir gün dişinin ağrıması Nele için dönüm noktası oldu. Dişçisi Yahudi bir Almandı. Ken-disini bir Amerikalı ile tanıştırması istedi. 2 hafta sonra randevusuna gittiğinde karşısında bir ABD Dışişleri görevlisini buldu. Naziler'e karşı casusluk yapmak karşılığında, sığınma hakkı verilmesini önerdi. Verdiği bilgiler çok ilgi çekiciydi: "Çiçero diye İngiliz elçiliğinde çalışan bir adam var. Bizim elçiliği aradığında büyük hareketlilik başlıyor. Düşük rütbeli görevliler odadan çıkarılıyor" dedi.

Naziler çıkışları tuttu
ABD'li yetkili durumu Ankara masasına bildirdi. ABD, İngilizler'e köstebeğin Çiçero kod adlı bir çalışan olduğu iletti. Tüm elçilik görevlileri sorgulandı. Şüphelilerden biri İlyas Bazna'ydı...
İngilizler 3 haftalık takip sonucu Bazna'nın Çiçero olduğunu anladı. Almanlar da İngiltere Büyükelçiliği'nden gelen bilgilerin aniden kesilmesi üzerine şüphelenmeye başladı. Hayati önem taşıyan Çiçero'nun nasıl ortaya çıktığını araştırmaya başladı. Nele için çember daralıyordu. ABD'lilerle temas kurdu. "Beni hemen Amerika'ya gönderin! Hayatım tehlikede..." dedi. Ancak Türkiye tarafsız bir ülkeydi ve bir köstebeğin ABD Büyükelçiliğinde olduğunun ortaya çıkması işleri karıştırabilirdi. Bu yüzden Nele'nin Kahire'ye gönderilmesine karar verildi. Fakat Ankara Naziler'in gözetimi altındaydı. Nele, Naziler'e yakalanmadan Türkiye'den nasıl çıkarılacaktı?

Nele'nin 1 hafta Ankara'da tutulmasına karar verildi. Amerikalı iki ABD'li sekreterin evine yerleştirildi ve saçları siyaha boyandı. Bir gece sekreterlerden birinin Türk sevgilisi eve gelince, Nele sabaha kadar yatağın altında gizlendi. 7'nci gün Amerikan ajanları geldi. Sekreterlere ve Nele'e aynı kıyafetler giydirildi. İki araçla tren istasyonuna hareket edildi. Nele'in, Toros Ekspresi'ne bindirilerek Suriye'ye götürülmesi öngörülüyordu. Oradan da tekneyle Kahire'ye geçecekti.

Fakat risk çok yüksekti. Nele gibi giyinen sekreter ve bir ABD ajanı Toros Ekspresine birlikte bindi. Amaçları Nazileri peşlerine takmaktı. Nele'in aracı ise İstanbul trenini yakalamak için Ayaş istasyonuna gitti. Ajan ile Nele'nin aynı anda trene binmesi çok sakıncalıydı. Ajan, kondüktöre yaklaşarak "Yeni evlendik. Geleneklere göre, evliler ilk tren yolculuklarına ayrı kapılardan girer. Arka kapıyı da açar mısın?" dedi. Kondüktör kabul edince ayrı ayrı binip, kompartmanda buluştular. "Nele'yi ölü ya da diri yakalama" emri alan Nazilerin İstanbul'da hazır bekledikleri kesindi. Balıkesir'de apar topar indiler.

ABD'de garson oldu
3 gün bir İngiliz'in evinde saklandılar. Daha sonra kara yoluyla İzmir'e geçtiler. Nele buradan bir tekneyle Kıbrıs'a, oradan da Kahire'ye kaçırıldı. Böylece savaşın kaderini etkileyen genç kadın Nazilerden kurtulmuş oldu. Kahire'de önce bir esir kampına atıldı. Fakat savaştan sonra ABD'ye getirilip, kendisine yeni bir kimlik verildi. California'da garson olarak çalışmaya başlayan Nele evlendi ve bir de çocuğu oldu. Çiçero ise sığınmacı olarak gitti Almanya'da 1970'te öldü.

(kyn: /www.turkish-media.com/forum/topic/7978-turk-casus-cicero-nasil-yakalandi)

ALİ İLE VELİ (1951)

"Cemile Sultan”

Yönetmen Orhan Atadeniz
Eser Kunt Tulgar
Filmi Çeken Sabahattin Tulgar
Yapım Milli Film / Sabahattin Tulgar


Ses Mühendisi: Faruk Özar, Çalanlar: Kadri Şençalar, İsmail Şençalar, Yaşar Özsoy, Trevfik Çalgı, İsmail Demir, Okuyanlar: Ali Ezim, Fikret Çekici, Kemal Gürler, Sadettin Ergüvenç, Sami Görgeç, A. Tekelyan, (Sintek film stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Aziz Basmacı, Luiza Nor, Samiye Yazıcı, Tamer Balcı, Suat Sim, Faruk Özar, Vasıf Göreney, Adnan Kıran, Akif Maden, Rıdvan Kıran,


Konu: İki köylü kardeşin İstanbul ve İzmir’de ki maceralarının komedisi

ALLAHA ISMARLADIK (1951)


Senaryo ve Yönetmen Sami Ayanoğlu 
(Esat Mahmut Karakurt’un aynı isimli romanından)
Foto Operatörü Kriton İlyadis
Müzik Şefik Gürmeriç
Yapım Lale/ Film Cemil Filmer


Şarkılar: Perihan Altındağ Sözeri, Reji Asistanları: Zeki Alpan, Sırrı Gültekin, Seslendiren: Yorgo İlyadis, Montaj: İsak Dilman, Senkron: Diamendi Filmeridis, Dekorlar: Turgut Atalay, 

(Ses Film ve İstanbul Film stüdyosunda çevrilmiştir. )

Oyuncular: Gülistan Güzey, Suavi Tedü, Reşit Gürzap, Bora Ayanoğlu, Hadi Hün, Samiye Hün, Refik Kemal Arduman, Sadri Alışık, İbrahim Delideniz, Rafet Gülerman, Perihan Altındağ (Sözeri), Esen Görkmen, Turhan Göker, Kemal Edige, Mümtaz Alapaslan, Müfit Kiper, Ferhan Tanseli, Zeki Alpan, Şükran Güngör, Atıf Avcı


Konu: Esat Mahmut Karakurt’un 1936 yılında yazdığı ve aynı yıl basılan üçüncü romanında İşgal sırasında İstanbul’dan Anadoluya silah kaçıran bir deniz yüzbaşısı ile, İngiliz generalinin kızı Betti’nin maceralı aşk öyküsü anlatılmakta.

ÖDÜL;
► Yıldız Dergisi’nin okuyucuları arasında düzenlediği “Yıldız Mükâfatı” yarışında
 Gülistan Güzey En İyi Kadın Oyuncu





ZÜLFİKARIN GÖLGESİNDE (1950)


Senaryo ve Yönetmen Fikri Rutkay
Foto Direktörü Cezmi Ar
Yapım Hilal Film Fikri Rutkay


Oyuncular: Emine Engin, Behzat Butak, Turhan Göker, Hulusi Kentmen, Müşerref Taylan


Konu: Türk korsanlarının maceraları üzerine kurulan bir öykü.


ZÜLFİKÂR:
 
Zülfikar, Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali'-ye armağan edilen ucu çatal kılıcın adıdır. İnancımıza (Aleviliğe) göre Zülfikar savaş öncesi gökten inmiştir. Hz. Muhammed'de bu gökten inen kutsal kılıcı Hz. Ali'ye hediye etmiştir.
Zülfikar, asırlardır adaletin sembolü olarak işlevini sürdürmeye devam ediyor.
Zülfikar, Hz. Ali'nin kişiliğiyle bir bütünlük haline gelmiştir. Hz. Ali'yi Zülfikarsız düşün-mek mümkün değildir.


Zülfikar'ı salt bir savaş aracı olarak görmemek gerekiyor. Zülfikar, gerçek adaletin, hakkaniyetin, doğruluğun, mertliğin sembolidir.
Günümüzde Zülfikar Alevi olmayı (dışsal/zahiri anlamda da olsa) sembolize ediyor. Özelikle de Alevi gençliği Zülfikar'ı kolye şeklinde takıyor. Bu “Aleviyim” demenin, kimliğini Zülfikar'ın tarihsel misyonuyla açıklama biçimidir. Olmadık baskılara maruz kalan Alevinin kimliğini sembolize ediyor Zülfikar. El-bette boynuna her Zülfikar kolyesi takan kişi Alevi değildAlevi ise dahi bazıları Zülfikar'ın taşıdığı misyondan, Zülfikar da sembolleşen adalet anlayışından habersizdir. Bütün bunlara rağmen Zülfikar günümüzde Alevi kimliğini simgesel, biçimsel de olsa dışa yansıtıyor. (kyn: www.aleviforum.com) 



YÜZBAŞI TAHSİN (1950)


Senaryo ve Yönetmen : Orhon Arıburnu
Eser: Hıfsı Tan
Müzik : A. Baki Çallıoğlu
Operatör : Aram Hugosyan
Yapım:  Duru Film / Naci Duru


Yönetmen Yardımcısı: Mehmet Aslan ,Montaj: Orhan Atadeniz, Teknik Asistan: İhsan Tomaç, Dekoratörler: Muzaffer Bekem, Aksesuar: Selahattin Sapanca, Işık: Ziya Akçapınar, Seslendiren: Yorgo İlyadis, Şarkıları Okuyanlar: Perihan Altındağ Sözeri, A. Baki Çallıoğlu, (Ses Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır)

Oyuncular: Orhon Murat Arıburnu (Yzb. Tahsin), Nedret Güvenç (Belkıs Hoca), Nuri Genç, Belkıs Fırat “Dilligil” (Pakize), Gülsevim Gemiyakan (Ayşe), Kemal Dirim, Salih Tozan, Mehmet Aslan, Hayri Esen (Doktor), Cevat Şakir Kabaağaç (Halikarnas Balıkçısı), Cahit Gürkan, Adnan Altıneş, Şevki Artun, Tevhit Bilge, Mehmet Ali Pekünlü, Nevzat Engindeniz, Hasan Mutaf, Merter Arçay,
Orhan Murat Arıburnu

Konu: 1921 Yılı Temmuz Ayı Stratejik sebep-lerle Sakarya’ya çekilen Milli Kuvvetler bir-çok yerde düşmana ağır zayiat verdiriyor. Onun ileri harekatını pek pahalıya mal ediyordu. Kuyucak köyü yakınlarında düşmanın cephane kolunu havaya uçuran köylüler, düşman tarafından köy meydanında katledimek üzere toplatılır. Kuyucak sırtlarını tutan Yüzbaşı Tahsin komutasındaki birlik köylüleri düşmanın elinden kurtarmak için görevlendirilir. Köy meydanına toplatılan köylüler kurşuna dizileceği sırada Türk Suvarisi köyü basar, birliğin komutanı Yüzbaşı Tahsin (Orhan Arıburnu) top arabasının başında çoban tarafından ağır yaralı olarak bulunur. Köyün Muallimesi Belkıs (Nedret Güvenç) tarafından ilk tedavisi yapılır. Yüzbaşı hafızasını kaybetmiş, maziye ait hiç birşey hatırlamamaktadır. Köylü Bizim Oğlan adını verdiği Yüzbaşıyı bağrına basar. Belkıs Hoca hanım Yüzbaşıyı tedavi ettirmek üzere Eskişehirdeki arkadaşı Muallime Pakizeye (Belkıs Fırat) doktor göndermesi için mektup yazar. Geçmişini unutan Yüzbaşı ile Belkıs birbirlerini severler. Oysa Yüzbaşı Pakizenin öldü zannedilen Belkısın tanımadığı eşidir


Milli film olmasına karşılık seyircinin hisSiyatı istismar edilmemiştir. Şimdiye kadar çevrilen yerli filmlerin en muvaffaklarından biridir. (Vehbi Belgil, Haftanın Filmleri, Yıldız M. Sayı, 6, 3 Şubat 1951)