Powered By Blogger

2 Mayıs 2015 Cumartesi

KUBİLAY “*” (1952)


Yönetmen Muharrem Gürses
Senaryo Melih Başar
Operatör Coni Kurteşoğlu
Yapım Örmen Film / Hüseyin Örmen


Oyuncular: Hüseyin Peyda, Vedat Karaokçu, Nebile Teker, Nevin Aypar, Mualla Fosforoğlu, Cahit Irgat, Osman Alyanak, Özen Tutucu, Muharrem Gürses, Faik Coşkun, Sadri karan, Muaazzez Arçay, Rauf Ulukat

Konu: Menemen’de 1930 yılında, gerici isyanı bastırmak isterken öldürülen genç subayın öyküsü.


► “Kubilay’ın hayatının filme alınacağını duyduğumuz zaman, o kadar heyecanlanıp, sevinmiştik ki…İşin sonunu merakla bekledik! Bilhassa senaryosunun ehil bir el tara-fından yazılışı ümidiimizi kuvvetlendiriyordu. Nihayet filmi gördük. Keşki görmez olaydık! Kubilay kafamızda canlandırdığımız gibi kalırdı. Yerli filmleri tenkid ederken her zaman müsahamalı davranırım Ama bu Kubilay konusunda olmaz. Arkadaşlar onun için darılıp gücenmesinler. Bu, yerli film olduğu kadar da memleket davasıdır da ( ... ) Senaryo biçim yönünden de hatalı. 'Fondü' ve geçmelerin bu kadar çok olduğu bir film yeni görüyorum. Hiçbir olay birbirine bağlanıp tamamıyla açıklanmamış. Bir meçhuller karşıklığı olup gidiyor. Yalnız bunun rejisörün yaptığı dekupajdan ileri geleceği de ihtimal çerçevesindedir.


Filmde rejisör diye bir şey göremedik. Herkes kendi bildiğini yapıyor. Hiçbir hareketi hiçbir ruh hali hakikatleştirilememiş. Olaylar mekan ve zaman içinde iğreti duruyor. Fotoğraflar çok fena! ... Doğru dürüst bir kadr ve kompozisyona rastlayamadık. Derinlik fikri kaybolmuş. insanlar ve eşyalar çıkartma resimler gibi duruyorlar. Hiçbir tezat kullanılmamış. Bilgisizlik ve yaratma eksikliği, operatörde bir eğri 'kadr' kullanma hastalığı getirmiş. Bununla bir şeyler yapacağını zannediyor. Hemen hemen bütün filmde aynı şeyi gördük" (Metin Erksan, 6.10.1953, Dünya g.)


__________________________________

“* “ Menemen Olayı: Mustafa Fehmi Kubilay 1930 yılında Menemen'de yedeksubay sıfatıyla askerlik görevini yapmaktaydı. 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de cereyan eden hadiseler genel anlatıma göre şu seyri izlemiştir: Sabahın erken saatlerinde, çember sakallı, başlarında sarık, sırtlarında cüppe, Manisa'dan o gün gelmiş dördü silahlı altı meczup, belediye meydanında tekbir getirerek gezinmeye başladı. Olayın, zamanın Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Menemende uygulamaya konulduğu iddia edilmiştir Ancak Şeyh Esad'ın Nakşibendilikle alakası bulunmadığı yönünde görüşler de vardır Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim’in yönlendirdiği Manisa tarafından gelen, dördünün adı Mehmet ikisinin de Hasan olan yobazlar; 23 Aralık 1930 da sabah namazından sonra camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. Katılmak istemeyenlere 70 bin kişilik bir Halife Ordusunun beklediğini ve onların öncü olduklarını belidirler. İstedikleri şeriattır. Karşı çıktıkları Cumhuriyettir, Atatürk ilke ve Devrimleridir. Böylece tekbir getirerek sancağın etrafında dönmeye başlarlar. “Şapka giyen kafirdir, din elden gidiyor, saltanatı geri getireceğiz” diyerek bir isyan hareketi başlatmak isterler. Menemen’de yedek subay öğretmen olarak görev yapmakta olan Kubilay bu hareketi bastırmak için bir manga askerle olay yerine gelir. Askerlerin yanından ayrılarak tek başına yobazların arasına girip teslim olmalarını ister. Yobazlardan biri ateş ederek Kubilay’ı yaralar. Karşıdan bunu gören askerler ateş açarlar. Fakat tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardır. Bu yüzden yobazlara tesir etmez. Böylece: "bize kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmaya çalışırlar. 

Elebaşılar
Elebaşı, Giritli Derviş Mehmet, yanında da Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan vardı. Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini "Mehdi" olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söyledi. Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söyledi. Camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye ve "Şapka giyen kafirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir." diye bağırmaya başladılar.

Olayın Duyulması ve Olaylara Müdahele
Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulmasıyla, bir bilgiye göre; alay komutanı, yedek subay Kubilay'ı bir manga askerle birlikte olay yerine gönderdi. Askeri birlik olay yerine ulaştığında Asteğmen Kubilay ve askerlerin silahlarında mermi bulunmamaktaydı süngü takmışlardı. Kubilay, askerlerini meydan girişinde bırakarak, göstericilerden teslim olmalarını istedi. O anda gruptan açılan ateş sonucu yere düştü. Görgü tanıklarının genellikle doğruladıkları üzere, Kubilay yaralı halde cami avlusuna sığındıysa da, Derviş Mehmet ve arkadaşları peşisıra geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve yaralı Asteğmen Kubilay'ın başını kesti. Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar. Birisi ip getirdi ve Kubilay'ın başı yeşil bayrağın dikili olduğu sopaya iple bağlandı. Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı. Ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü. Bu aşamada askeri birlik yetişir. Komutan "Teslim olun!" diye bağırır. Ancak olay çatışmaya dönüşür ve askeri birlik ateş eder. Göstericilerden Derviş Mehmet de dahil bazıları yere serilirken, bazıları kaçar. Daha sonra hepsi birden yakalanır... ama biri hariç.

Sıkıyönetim ve Mahkeme 31 Aralık 1930 günü Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931’den itibaren 1 ay süre ile Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edilmiş ve 1. Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Divanı Harp kurulmuştur. General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divan Harp Mahkemesinde 24 Ocak 1931 günü iddianame okundu ve 29 Ocak 1931 günü mahkeme 36 (ölmüş olan bir sanık ile 37) kişinin idama mahkum edilmesine, 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatine, 41 kişiye çeşitli hapis cezaları verilmesine hükmetti ve karar Meclis’in onayına sunuldu. İdam hükümlülerinin 6'sının yaşı küçük olduğundan, onların ölüm cezaları ağır hapse çevrildi. TBMM Adalet Divanı ayrıca iki idamlığın cezasını 2 yıl hapse çevirdi. Kalan 28 sanık, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edildi. Bazıları Kubilay'ın başının kesildiği yerde asıldı. Mahkumlardan biri idam sehpasının önünden kaçtı. İki hafta sonra yakalandı ve ertesi gün idam edildi. (Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleştiri” syf, 45)

KOCATEPE'NİN BEŞ ATLISI (1952)


Yönetmen: Nusret Eraslan
Eser Hüsamettin Işın
Senaryo İhsan Tomaç
Müzik Fehmi Ege
Yapım Birlik Film/ İskender Necef


Oyuncular: Hayri Esen, Rıza aTüzün, Saltuk Kaplangı, Faik Coşkun, Feruz, Hümaşah Hiçan


KONU: savaşı konu alan kahramanlıkları anlatan güzel bir film

KIZILTUĞ “Cengiz Han” (1952)


Senaryo ve Yönetmen Aydın G. Arakon
Eser Abdullah Ziya Kozanoğlu
Fotoğraf Direktörü İlhan G.Arakon
Müzik Orhan Barlas
Yapım Atlas Film / Nazif Duru

"Atlas Film Stüdyosunda çevrilmiş ve seslendirilmiştir."

Ar Direktör: İlhan G. Arakon, Ses Mühendisi: Lâmi Kâmil, Reji Asistanı: Orhan Dilmen, Ar Direktör Asistanları: Bedia ve M. Özkılıç, Kamera Asistanları: Fethi Müren, C. Taşar, Montaj ve Senkron: M. Çubukçu, M. Sanver, Aksesuar: N. Akbulut, H. Ruşen, Dekor Yapımı: B. Ozan, Laboratuar: M.Skarpetis, R. Kardaş, Türküler: Nevzat Güver, Şen Kardeşler, Aşık Dursun Cevlani, Salahattin Tükenmez,Rakslar: Hanri Davis—Helios Bale Tupları ve Nergis Mogol


Oyuncular: Turan Seyfioğlu, Mesiha Yelda, Cahit Irgat, Rauf Ulukat, Atıf Kaptan, Nebile Teker, Mücap Ofluoğlu, Nubar Terziyan, Eşref Vural, Müfit Kiper, Vedat Örfi Bengü, Ahmet Üstel, Ferhan Tanseli, Hasan Ceylan, Abdurrahman Conkbayır. Nubar Terziyan, Necdet Başar, İhsan Özokur, Salahattin Tükenmez, Hasan Ceylan, Arif Eriş


Konu: Bölgesindeki Moğol-Türk obalarını Kızıl Tuğ altında toplayıp güçlü bir ulus kurma amacında olan Cengiz Han,adı Yenilmez anlamı taşıyan Türk Bahadır Otsukarcıyı, kendisine tehlikeli gördüğü Şeyhülbecel Hasan Sabbahtan vergi almaya gönderir. Şeyhülcebelin oğlu Halid, yiğit Otsukarcıya benzemektedir, ancak onun gibi cengaver değildir.Bu nedenle düğünde yapılacak turnuvaya Halidin yerine Otsukarcı girer ve turnuvadan yüzünün akıyla çıkar. Bu güzel olayın ardından başka sorunlar ortaya çıkar. Otsukarcı,Şeyhülcebeli yola getirme uğraşı içine girer. Sonuçta tabi ki,Otsukarcı, Cengiz Hanın isteğini yerine getirir.Zamanının en masraflı tarihi kostüme filmi olan KIZIL TUĞ, Abdullah Ziya Kozanoğlunun aynı adlı eserinden sinemaya adapte edilmiştir. Senaryo çalışmalarına eser sahibi de katılmıştır.


► Cumhuriyet döneminin ilk tarihi macera romanı olan "Kızıl Tuğ". Hiç bir zaman "yüksek edebiyat" içinde değerlendirilmeyen, eleştirmenlerin, tarihçilerin ilgisini çekmeyen Kozanoğlu külliyatı, Türkiye'de en çok baskı yapan ve okunan romanlardan oluşuyor "Kızıl Tuğ bütün bir gençliğin içinden duyduğu devrimin ilk öncüsüdür. Konusunu büyük Türk tarihinden alan ve öz Türk kelimelerinden birkaçına her sayfada cümleleri içinde yer veren Kızıl Tuğ, doğanneslin ruhundaki gizli arzu ve heyecanları üste çıkaran bir darbedir". Anlaşılacağı gibi, bu roman ve yazma amacı, o dönemdeki milli düşünce akımının temsilciliğini üstlen-mişti. Bu düşünce akımı; "büyük Türk ulusunu birleştirecek o tek dile, tek şiveye ve tek ülküye doğru, Kızıl Tuğ'da başlayan, (...), yedi yıl sonra Atatürk'ün komutasında tem-polaşan" Türkçülük, Turancılıktı. Türkçülüğün ortaya çıkması(1908), aşağı yukarı Abdullah Ziya'nın doğumuna tekabül eder(1906). Yetişme çağı boyunca, yükselen bu yeni değerin etkilerini hisseden Abdullah Ziya'nın Türkçülüğü, yıkılan İmparatorluğun yerine kurulacak ulus devlet modelini savunan tarzdadır. Bu tarz Türkçülük, II. Dünya sava-şından sonra etkisini kaybetti. Onun yerini, daha ırkçı-şoven bir milliyetçiliğin aldığını görüyoruz. 


Atsız'ın romanlarını, bu yeni tarz içinde değerlendirmek uygun olur. Kızıl Tuğ"da, döneme göre başka yenilikler de var; milli bir şuur aşılamak amacıyla yazılmasının etkisiyle, sık sık dipnotlar verilmiş. Kimi zaman öztürkçe kelimelerin anlamlarını açıklıyor, kimi zaman eski adetler, inançlar, kişiler hakkında bilgiler veriyor. Yazar, ilk romanı oluşu nedeni ile, "Fatih Feneri", "Hilal ve Haç" romanlarında üstesinden gelinen tutarsızlıklardan kaçınamamış. Bu metinde zaman ve mesafe mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya'da karşılaştığı Otsukarcı'nın yola çıkacağını öğrenince, "sen Horasan'dan geçecek misin" diye soruyor. Kahramanları-mız, bugün motorlu taşıtlarla aşılması güç olan mesafeleri, kuş olup geçiyorlar. Bir bakıyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir bakı-yorsunuz Çin Sarayında. Anlatı bakış açısı tekniği de ilginç. (A.Ömer Türkeş, “Aylık Birikim Dergisi)


► "Senaryo için pek muvaffak denemez. Bir kere meşhur romannların senaryosu yapilırken, hiç olmazsa bu işte bizden yüzlerce defa ileride olan Amerikalılan taklidie başlasak hiç de fena olmaz. Onlar hiçbireseri aynen sayfa sayfa takip ederek senaryo yapmazlar. Çünkü roman başka, film bambaşka şeydir. Sonra hadiseler arasında pek irtibat yok. Kopuk kopuk sahneler birbiirine bağlanmış. Bir hayli mantık hatası da var. Rejisörle senarist ayni şahıs olduğu için, hangi bakımdan olursa olsun bu hata-lar maalesef tamamen onun omuzlarına yüklenmektedir. " (Sezai Solelli, Yıldız d, 1951) “Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleştiriler, syf, 49”


KARA EFE (1952)

“Zeynep'in Gözyaşları” 

Senaryo ve Yönetmen Muharrem Gürses
Kameara Aram Hugosyan
Yapım Reks Film / Vasil Anastas


Müzik ve Beste Oyun ve Rakslar: Luiza Nor, Nimet Alp, Arif Sami Toker ve 40 kişilik Korosu, Sadi Işılay


Oyuncular: Muharrem Gürses, Cihan Işık, Ali Üstüntaş, İhsan Nuyan, Muazzez Arçay, Renan Fosforoğlu, Leyla Nil, Münir Ceyhan, Mualla Fosforlu (Fırat), Faik Coşkun, Mürüvvet Sim, Yıldız İzmirli, Muzaffer Demir


Konu: Kara efe ve çevresinde gelişen aşkın dramatik yüzü.

1 Mayıs 2015 Cuma

KANUN NAMINA (1952)

Yönetmen Lütfi Ö. Akad
Senaryo Osman F. Seden Lütfi Ö. Akad
Operatör Enver Burçkin, Kriton İlyadis
Müzik Kadri Şençalar
Yapım Kemal Film 7Osman F. Seden, Şakir Seden Kardeşler, (Ses film stüdyosunda çekilmiş ve seslendirilmiştir.) 

Oyuncular: Gülistan Deniz “Güzey” (Ayten), Ayhan Işık (Nazım Usta), Muzaffer Tema (Halil), Talat Artemel (Şevket), Pola Morelli (Perihan), Neşe Yulaç (Nezahat), Talat Artamel, Settar Körmükçü (Mahmut Usta), Muazzez Arçay (Zehra), Nubar Terziyan (Kâmil usta), Temel Karamahmut, Osman Türkoğlu, Osman Alyanak, Gülderen Ece, Muhterem Nur, Kadri Ögelman, Rıza Tüzün, Renan Fosforoğlu, Saadettin Erbil, Kerim Pamukoğlu, Mümtaz Alparslan 

KONU: II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda (1946) İstanbul'da meydana gelen gerçek bir olaydan yola çıkılarak bu film gerçekleş-tirilmiştir. Nazım Usta (Ayhan Işık), motor tamircisidir. Ayten'e aşıktır (Gülistan Güzey), onunla evlenir. Oysa Ayten'in kız kardeşi Nezahat (Neşe Yulaç), Nazım'ı sevmekte, kirli işler çeviren Halil ise (Muzaffer Tema) Ayten'i ele geçirmeyi planlamaktadır. İkisi bir olup, Perihan'ı (Pola Morelli) Nazım'la tanıştırırlar. Nazım kadının bu çekiciliğine dayanamaz. Bundan yararlanan Halil, Ayten'i eline düşürür. Bunu öğrenen Nazım, Halil ve Nevzat'ı öldürür, eşini de yaralar. Polisten kaçan Nazım, tamirci atölyesine sığınır ve orada polise karşı koyarsa da Ayten'in araya girmesiyle polise teslim olur.

Seden, "Kanun Namına"nın hazırlık aşamasında başlı başına haırlık dolulu ve alışılmışın dışında bir yol izledi. Onun istediği bugüne kadar çevrilmiş olan Türk filmlerindeki ağır işleyişin tamamen zıddıydı.. O , filmin son derece hareketli ve akıcı bir üslupla çekilmesini istiyodu. Bunun için her şeyi göze alacak, bir yapımcı olarak gereken hiçbir masraftan ve fedakarlıktan kaçınmayacaktı. 

Nitekim kafasında tasarladığı yenilikleri sırasıyla uygulamaya başladı. Filmde gerek senaryoculuk açısından, gerek sinema tekniği açısından ve gerekse yapımcılık açısından yakaladığı başarının yanı sıra, oyuncu seçiminde de isabetli davranarak filmin başarısını daha da arttırıyor ve filmin seviyeli bir "sinema dili" oluşturmasına önemli katkılarda bulunuyordu. … 

Osman F. Seden, yeni bir yönetmen ve yeni bir senaryo anlayışı içinde oyuncu seçimİnde de yenilikçi bir tavır sergilemişti. Seçilecek olan oyuncular, bu kez Şehir Tiyatroları'ndan olmayacaktı.  Bu bakımdan, "Kanun Namına", "Geçiş Dönemi"nde varlığını duyurmakta olan Türk sinernasında tiyatrocuların egemenliğine indirilmiş önemli bir "darbe"dir. Türk sinemasındaki yeri öylesine önemlidir. Darülbedayi oyuncularının sinemadaki hükmünü sona erdiren bu filmde başrol oyuncusu olarak, adı sanı pek duyulmamış ve tiyatro ile hiç ilişkisi olmamış bir kişi seçilmişti. Filmin getirdiği en önemli yenilik bu idi. Tiyatroyla ilişkisi olmayan, bu işe ilk olarak bir tiyatro Oyunuyla değil, bir sinema filmiyle başlamış olan, dolayısıyla tamamiyle sinema ortamında doğmuş ve henüz tanınmamış bir yüz Türk sinemasına kazandırılıyordu. Bu yüz, ileride bir "efsane" olarak adını Türk sinemasına yazdıracak olan Ayhan lşık'tı. [1]

Kanun Namına pek çok açıdan dönüm noktasıdır, Türk sinemasının. Kuşkusuz Kanun Namına esas olarak bir dram filmidir ancak Batı'daki aksiyon filmlerinden aşina olduğumuz silahlı çatışma, kavga, takip sahneleri bu filmde bolca kullanılır. Film, bir silahlı çatışma sahnesiyle açılır. Polis, yaralı durumdaki bir adamı (Ayhan Işık) bir tamirci atölyesinde kıstırmıştır. Karşılıklı olarak ateş açılmaktadır. Derken polis, kanun namına teslim olması çağrısını yapar baş kahramana ve filmin finaline kadar sürecek flashback başlar. Filmin sonuna doğru uzunca bir kovalamaca sahnesi gerçekleşir, polis Ayhan Işık'ı kovalar, ta ki atölyede kıstırılıncaya kadar. Hareketli kamera sayesinde, hareketli sahnelerin önemli yer tuttuğu filmler birbirini izler.
Film gösterime girdiği zaman konu itibariyle tıpa tıp, başrolünde Jean Gabin ve Marcel Carné’nin oynadığı, Jacques Prévert'in senaryosundan 1939'da çevrilen ve Türkiye'de "Son Limit" adıyla gösterilen "Le jour se léve" isimli filme çok benzediği görüldü. 

Ancak olay, İstanbul'da gerçekten cereyan etmişti; ve "ozansı gerçekçilik" akımının en iyi temsil edildiği bu Fransız filmiyle Akad'ın bir ilişkisi yoktu. Belki Anatole Litvak'ın bu filmden esinlenerek Henri Fonda ile cevirdiği filmden esinlenmiş olabilirdi. Öte yandan "Kanun Namına’yı daha çok, gerçekçi bir film olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
Asıl önemlisi, Lütfi Ömer Akad, bu filmle kamerayı sokağa taşımış; çekim ve kurgu bakımından son derece hareketli ve gerilimli bir film ortaya koymuştu. Denilebilir ki sinema öğeleriyle ve çoğunluğu tiyatro dışından oyuncularla çevrilmiş ilk önemli Türk filmidir "Kanun Namına”. Diğer yandan bu filmin çekiminde çok iyi bir kamera çalışması yapan Enver Burçkin'in de kuşkusuz önemli bir katkısı vardır 

ÖDÜL

1. Türk Filmleri Festivalinde (1953)”Türk Film Dostları Derneği”
Kanun Namına” filmi “Kanlı Para”, “İki Süngü Arasında”, “Drakula İstanbul’da” ve “Efelerin Efesi” ile birlikte “En Başarılı Film”
Enver Burçkin” ile beraber, “Kriton İlyadis”, “Özen Sermet”, “İlhan Arakon” ve “Şadan Kamil” “En Başarılı Kameraman”
Osman F. Seden” ile beraber; “Adnan Fuat Ural”, “Orhan M. Arıburnu”, ve “Ümit Deniz” “En başarılı Senaryo yazarı”
Ayhan Işık” ile beraber; “Turan Seyfioğlu”, “Orhan Murat Arıburnu”, ve “Atıf Kaptan” “En Başarılı Erkek Oyuncu”

(Jüri Üyeleri: Burhan Arpad, Max Minecke, Semih Tuğrul, Hüsamettin Bozok, Azra Erhat, Mina Urgan, Orhan Hançerlioğlu, Nevzat Üstün, Zeki Faik izer, Asude Zeybekoğlu,) 

Yıldız Dergisi okuyucuları (1953) arasında düzenlenen araştırmada;
“Kanun Namına” filmi, “En İyi Film”
“Lütfi Ömer Akad” “En İyi Yönetmen”, Ayhan Işık” En İyi Oyuncu”



[1] . (Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman Fahir Seden’le Türk Sinemasında Düet” syf, 117 )






KANLI KÜPE (1952)


Senaryo ve Yönetmen İhsan Balkır
Operatör Cezmi Ar
Yapım Halk Film Fuat Rutkay


Oyuncular: Suzan Yakar, Hümaşah Hiçan, İhsan Balkır, Celal Balkır, Halide Pişkin, Nebile Teker, Mümtaz Ener, Rinnur Rutkay, Ali Küçük, Lütfü Güneri


Konu: Kendisine tecavüz etmek isteyen bir ses sanatçısını öldüren bir profesör kızının öyküsü

KANLI ÇİFTLİK (1952)


Senaryo ve Yönetmen Faruk Kenç
Görüntü Yönetmeni Enver Burçkin, İlhan Arakon
Müzik Sadi Yaver Ataman
Yapım Faruk Kenç


Oyuncular: Aliye Rona, Vedat Karaokçu, Mine Coşkun, Belgin Doruk, Bülent Ufuk, Mahir Özerdem, Ali Üstüntaş, Zeki Alpan, Zihni Rona, Kadir Savun, Necmi Büken, Cemal Karakaş

Konu: Çeşitli olaylardan sonra sevgilisine kavuşan bir çiftlik sahibi kızının öyküsü


KAN KARDEŞLER (1952)


Yönetmen Vahi Öz
Senaryo Tahir Olgaç
Operatör Diamendi Filmeridis
Yapım İnci Film / Kemal İşmen
Şarkılar: Sabite Tur, Müzik: Fehmi Ege


Oyuncular: Renan Fosforoğlu, Vahi Öz, Cahit Irgat, Mualla Fosforoğlu, Meral Körmükçü, Osman Alyanak, Süha Doğan


Konu: Bir miras işini çözmek üzere İstanbul’a gelen iki kardeşin komedis
i

KAHPENİN KIZI/ GÜNAHSIZ KADIN (1952)


Senaryo ve Yönetmen Kani Kıpçak
Senaryo Perihan Çakıl Tedü
Operatör Kriton iliyadis
Yapım Sonku Film / Cahide Sonku
Müzik: Kadri Şençalar, Şarkılar: Ahmet Üstün, Mühip Arcıman, Danslar: İzmirli Güler Kardeşler


Oyuncular: Kadri Ögelman, Abdurrahman Palay, Gülistan Güzey, Talat Artemel, Kani Kıpçak, Hüseyin Kemal Gürmen, Refik Kemal Arduman


KONU : Bir Anadolu köyünde geçen filmde; kahpenin kızı Zeynep, ve onu geneleve düşürmek isteyen ve devamlı tehdit eden Muhtar, Zeynep'in peşinden ayrılmayan kötü kişilikli Talip, köye dışarıdan gelen ve ona aşık olan Recep ve Zeynep'in gerçek babası olan Ağa, belli başlı tiplerdir.


Recep, Zeynep'le evlenir, ancak Talip'in iftiralarına kurban giden Recep hapse girer. Talip Zeynep'e saldırır ve evini yakar. Zeynep aklını kaybeder, yaralanır. Recep hapisten kaçar ve köye gelerek Talip'i vurur. Ancak Zeynep ölmüştür. Recep sonunda köyü terk eder gider.

İSTANBUL YILDIZLARI (1952)


Yönetmen Orhan Atadeniz, Mehmet Muhtar
Senaryo Abidin Doran
Kamera Şevket Kıymaz
Yapım İnci Film / Kemal İşmen


Oyuncular: Muammer Karaca, Güzin Özipek, Muzaffer Hepgüler, Toto Karaca, Celal Sururi, Ayten Kayalı, Rana Şıvga, Hasan Çelik


Konu: Yirmibin lira ile idiaya girilen bir futbol maçının öyküsü.

İSTANBUL HAVASI/Arşak Sulukule’de (1952)


Senaryo ve Yönetmen Zeki Alpan
Kamera Cezmi Ar
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Zeki Alpan, Atıf Kaptan, Şükran Özer, Muhterem Nur, Mürüvvet Sim, Faik Coşkun, Memduh Karakaş


Konu: İki çingene ailesinin öyküsü

İNGİLİZ KEMAL LAWRENS’E KARŞI “*” (1952)


Yönetmen Lütfi Ömer Akad
Senaryo Osman F. Seden
Foto Direktörü Enver Burçkin
Müzik Kadri Şençalar
Yapım Kemal Film / Osman F. Seden, (Ses film stüdyosunda çevrilmiştir.)


Oyuncular: Ayhan Işık (Ahmet Esat/”İng.Casusu”), Gülistan Güzey (Leman), Muzaffer Tema (Bnb. Ward Lawrance), Pola Morelli (Jeanette), Feridun Çölgeçen Alb. Cummings), Talat Artemel (Rıza Çavuş), Şadıman Ayşın Helene), Turhan Göker (Reşit Bey), Muharrem Gürses, Rıza Tüzün, Bülent Oran, Muazzez Arçay, Nubar Terziyan, Sırrı Gültekin, Hasan Ceylan, Gazanfer Özcan, Mümtaz Alpaslan, Osman Türkoğlu, Alaeddin Demirkol, Arif Kandemir


KONU: Yıl 1919, İstanbul işgal altındadır. Fransız gizli servisi İstanbul'a önemli bir görevle kadın casuslarından Janet'i gönderir. Janet'in görevi İngilizlere karşı çalışmak,Fransa ve İngiltere, Anadolu'nun işgali konusunda anlaşamadıklarında özellikle İstanbul'da bulunan Lawrens'in işini bozmaktır.
İki hafta önce çok müsbet hislerle seyrettiğim “Kanun Namına”yı hemen hemen aynı artistlerle meydana getiren rejisör Lütfi Akad’ın bu seferki başarısızlığını senaryo zaafı, hatta daha yerinde bir deyimle, senaryonun namevcutluğu ile izah edebiliriz. Osman F. Seden’ın hikayesi,Türk Film Tarihinin En Problemli Filmi.


Bu film, oldukça olaylı bir şekilde başlar. ingiliz Kemal'in serüvenleri için iki yapımcı firma (Kemal Film ve Erman Film) anlaşmazlığa düşer ve mahkemelik olurlar. Osman F. Seden, bu macera şöyle anlatıyor:


"İkinci film olarak bir İngiliz Kemal hikayesi çekmeğe karar verdik, daha doğrusu Lütfi pek istekli olmamasına rağmen benim delice tutkum sonunda kabul etti. Kendi ölçülerime görer bir 'Süper Prodüksiyon' tasarlamıştım ve halkın o zamaa kadar kendisine sunulan padişahlı, yeniçerili filmlerden bıktığına kesin olarak inanmıştım.…Başka bir şeyler yapmak lazımdı. ingiliz Kemal, Türk film tarihinin en problemli filmi oldu desem yeridir.


'İngiliz Kemal' diye tanınan Esat Tomruk, dünyaya nadir gelen çelebi, hoş sohbet, son derece mütevazı bir insandı. Ankara’da 1. ve 2. Meclis'te mebusluk yapmış, Atatürk'ün Maarif Nazırlığı'nda bulunmuş ve İngiliz Kemal'in iki ciltlik anılarını okumuştu. 


'Yaptığı hizmetlerin onda birini bile yazmamış diyordu. Ne yazık ki, anılarının filme çekilme hakkını Erman Film'e (Hürrem Erman) satmıştı. Ancak Hürrem Erman, bunu senelerce filme almamıştı. Bu hakkını bize devretmesi için kendisine müracatımızda bizi kibarca reddetti. 'Kendim çevireceğim, dedi. Araya aracılar koyduk, gene sonuç alamadık. Esat Tomruk'la bir akşam Bomonti'de bir meyhaneye gittik. Ona, kitapta yazılı olmayan serüvenlerini anlat dedim, bir takım şeyler anlattı, oldukça ilginç hikayeler. Bir adım daha ileri gittim, gene meyhanede, lafı hiç uzatmadan; 'sen İngiliz casusu Lawrence'i hiç tanıdın mı?' diye sordum. Güldü. Yok canım, o kimselere gözükmezdi, üstelik Türkiye’ye de hiç uğramadı,' dedi. Tut ki Türkiye'ye geldi ve sen onunla amansız bir mücadeleye girdin,' dedim gülerek, "alay etme,' diye başını salladı. 'Mütareke senelerinde, sen gazeteci rolünde Pera Palas salonlarında, işgal kuvvetlerinin dave-tinde hemen hemen her gece bulundun, orada gördüklerinden biri Lawrence olamaz mı yani?' dedim. 'Lawrence oralara hiç uğramadı,' dedi. 'Böyle bir şey yaparsan tekzip ederim diye terslendi hafifçe. 'Ben yalan olduğunu bile bile yapayım sen tekzip et,' dedim. 'Sen mütareke senelerinde onunla karşılaştın ve onu mağlup ettin,' dedim. Canı sıkılmıştı; 'sen benden ne istiyorsun arkadaş?' dedi. 'İngiliz casusu Law-rence sana karşı, işte ben bunun kitabını yazmak istiyorum dedim. Duraladı. Telif hakkı 3000TL,' dedim, İyice duraladı. Kabul edeceğine inanmıştım 'Sen sadece bana onun hakkında bazı bilgiler ver, yeter, dedim. Bir şeyler anlattı, dinlemedim bile. Sonunda anlaştık. Ben Lawrence adını kullanacaktım, amma filmin o bölümün hayali olduğunu da belirtecektim yazacağım ve sizden on para bile almıyacağım,' dedim. Şaşırdı, sonra kendini toparladı, 'ne zaman hazır olur' diye sordu. Onbeş güne kadar, dedim. Yerinden sıçra-dı, 'olamaz,' dedi. 'Olur,' dedim. 'onbeş gün sonra elinizde olur, ya siz ne zaman baskıya verir ve piyasaya çıkartırsınız?' diye sordum. Düşündü taşındı, 'bir ay sonra hazır,' dedi. Kendisine on para almayacağımı, sadece bunu çok iyi bir reklam sonrası bütün dünyada yayınlamasını istediğimi söyledim. Derhal kabul etti. Öpüştük. Yirmi gün sonra kitabın yazı dizisini kendisine yetiştirdim.


Şimdi hukuken hazırdık. Hemen filme başladık. Ben kendi yazdığım bir eseri filme çekiyordum ve hukuki açıdan buna kimsenin itirazı olamazdı Erman Film (Hürrem Erman) yasal yollara başvurdu... Bizi mahkemeye verdiğinde, elimizde kitabı benim yazdığı-ma dair bir belge vardı, diğer taraftan bu olayları benim de İngiliz Kemal 'den yani Esat Tomruk'tan dinleyip filme aktardığıma dair, bir anlaşma vardı. Davayı biz kazandık ve film çevrildi.


İngiliz Kemal gerçekten büyük prodüksiyon oldu. Prensibimize sadık kalarak gene Şehir Tiyatrosu'ndan sadece üç oyuncu almıştık: Gülistan Güzey, Talat Artemel ve Şaduman Ayşin' Muzaffer Tema gene aramızdaydı.


İngiliz Kemal'in başarısı çok büyük oldu. Belki içinde mantık hataları vardı amma, çok zengin, çok figüranlı ve çok büyük kadrolu bir filmdi. Çok itinalı bir şekilde çekilmişti ve filmde de Liltfü Ö. Akad, sinemadaki hareket (action) olgusunun zirvesine çıkıyordu. Senaryo alışılmamış bir tarzda yazılmıştı, çok hareketli ve sürükleyici idi. Türk filmlerinin ağır, melankolik temposuna alışanları şaşkına çeviriyordu.


Kanun Namına'dan onbeş gün sonra oynayan ingiliz Kemal , Kanun Namına'nın rekrunu da kırdı. O onbeş gün içinde Türk fil-ciliğinde iki efsane doğdu:Ayhan Işık efsanesi ve Kemal Film efsanesi. Bunun haricinde Lütfi Akad, Türk filmciliğine damgasını vurdu. İkimiz de çıkış noktamızda ne kadar haklı olduğumuzu anladık. Ne yazık ki, iki sene sonra yollarımız ayrıldı. (Gülşah Nezaket Marşlı, “Osman Fahir Sedenle Türk Sinemasında Düet” syf, 126 )



İMRALI’DAN DOĞAN GÜNEŞ (1952)


Senaryo ve Yönetmen: Seyfi Havaeri
Foto Direktörü Lazar Yazıcıoğlu
Yapım: Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Cahit Irgat, Atıf Kaptan, Hümaşah Hiçan, İhsan Balkır, Nevin Aypar, Muhip Arcıman, Nuri Genç,


Konu: Bir mahkumla yıllar sonra bir hapishane müdürünün karısı olan eski sevgilisinin öyküsü

İKİ SÜNGÜ ARASINDA (1952)


Senaryo ve Yönetmen: Seyfi Havaeri
Foto Direktörü Lazar Yazıcıoğlu
Yapım: Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Cahit Irgat, Atıf Kaptan, Hümaşah Hiçan, İhsan Balkır, Nevin Aypar, Muhip Arcıman, Nuri Genç,


Konu: Bir mahkumla yıllar sonra bir hapishane müdürünün karısı olan eski sevgilisinin öyküsü

İKİ KAFADAR DELİLER PANSİYONUNDA (1952)


Senaryo ve Yönetmen Atıf Yılmaz
Kameraman Mike Rafaelyan
Yapım Erman Kardeşler / Hürrem Erman, Hasan Erman


Reji Asistanı: Nurhan Nur, Dialog: Atıf Yılmaz, Ses: Hüsamettin TÜrsan, Montaj-Senkron: Rauf Tözüm, Müzik: Faruk Yener, Ar Direktör: Sohban S. Koloğlu, Aydınlatma: Kostantin Psaras, Prodüktör: Temel Karamahmut, Şarkılar: Hasan Mutlucan, Erman Kardeşler stüdyosunda çekilmiş İpek Film stüdyosunda seslendirilmiştir.


Oyuncular: Temel Karamahmut, Settar Hazım Körmükçü, Orhan Erçin, Mücap Ofluoğlu, Luiza Nor, Osman Alyanak, Nubar Terziyan, Muazzez Arçay, Sadettin Erbil, Hulusi Kentmen, Sohban Koloğlu, Nimet Alp, Dursine Şirin, Kadir Savun, Sihirbaz Abrakadabra, Fikri Göze, Kemal Edige, N. Nağmeli, M. Öğretici, Halit Şişman, İsmail Işık, Misafir Oyuncular: Nurhan Nur, Nimet Alp


KONU: İki taşralı gençle, dans dersleri veren bir kızın öyküsü. Anadolu'dan kalkıp gemiyle İstanbul'a gelen iki arkadaş İstanbul'da bir pansiyona yerleşirler. Burası oldukça garip bir pansiyondur. Bir çeşit deliler tekkesi. Aynı binada bir de dans dersleri veren genç bir kız oturmaktadır. Kıza akrabasından miras kalmıştır. Ancak kızın bu mirastan haberi yoktur ve miras avcısı olan Hintli AbraKadabra'nın tuzağına düşmek üzere iken ikisi de ona aşık olan iki kafadar arkadaş tarafından kurtarılır.


Bir Anekdot

 
“İki Kafadar Deliler Pansiyonunda” benim için ikinci film değil, bir ilk film gibiydi. Dönemin en önemli yapımevlerinden birinde, Erman Film'de çalışıyordum. Yapımcımız Hürrem Erman başta olmak üzere, belli bir kültür düzeyi olan, işlerinde usta, kafadar arkadaşlarla çalışıyordum. Kuşkusuz yine Temel'in başının altından çıkmıştırç Filme başlarken, 'Bir yönetmen nasıl giyinmeli?' fikrinden kalkarak beni donatmya başladılar. Önce bir yönetmen ceketi aldılar bana. Sonra çeşitli aksesuvarlar. Mesela 'Yönetmen dediğin pipo içmeli,' deyip bir pipo ve takımı ceketimin cebine yerleştirildi. Peşinden bir de vizör taktılar boynuma. Güya vizörden bakıp kullanacağım objektifi ve kadrajı belirleyeceğim. Evirdiler, çevirdiler, nihayet bir film yönetmenine benzemeye başladığım kararına vardılar. İki gün sete çıktım. Pipo ikide bir sönüyor. Boşalt, doldur, tekrar yak. Ceket fazla gelmeye başladı, boynuma astıkları ilkel vizör ise kameramanın vizörüne her eğilişimde tak tak kameranın sehpasına vuruyor. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün, nihayet hepsini çıkartıp attım ve rahat rahat film çekmeye başladım.” (Atıf Yılmaz,”Bir Sinemacının Anıları)