Senaryo: Bülent
Oran
Foto Direktörü: Necati
İltaç
Yapım: Sine
Film / Muzaffer Arslan
Montaj: ve Reji
Asistanı: Kenan Davutoğlu, Negatif Montaj: Ali
Berkan, Müzik: Turgut Dalar, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Ses
Kayıt: Tuncer Aydınoğlu, Prodüksiyon Amiri: Yüksel Tanık, Set
Amiri: Avni Turan, Set: Hacı Fidan, Kamera Asistanı: Kâzım
Çakırman, Teknik Elemanlar: Recai Karakaş, Tanas Petridis, Osman Bilen,
Nevzat Dişiaçık, Şarkılar: Kamuran Akkor, Orkestra: Vasfi
Uçaroğlu ve arkadaşları,
Oyuncular: Türkân Şoray (Nermin), Murat Soydan (Ayhan Alp), Yusuf Sezgin
(Ekrem), Pervin Par (Yıldız hemşire), Muzaffer Tema (Selim), Cevat Kurtuluş
(Herr Rudolf), Nedret Güvenç (Fatma), Ayfer Feray (Belma), Feridun Çölgeçen
(Osman), Natuk Baytan (Sir Harold), Kayhan Yıldızoğlu (Mösyö Şarl), Kadri
ögelman (Doktor), Muammer Gözalan (Doktor), Selahattin İçsel (nikah memuru),
Hüseyin Kutman (yazı işleri md), Zeki sezer (gazete görevlisi), Şükran Soner
(sekreter), Talia Saltı (hizmetçi), Seyfi havaeri, Küçük Yıldız: Nihal Kaplangı
(Gül),
Konu: Henry
Mancini’nin ‘Charade’ (1963) için yaptığı ‘The Drip-Dry Waltz’ melodisi..
Tarabya Oteli’nde saray giysisiyle konuklara kahve veren Nermin ve ona hayran,
Fransız, İngiliz, Alman üç şirin turist..
Mösyö Şarl ; “Teşekkür ederim Matmazel. Bu kahvede inanın ki zehir
olsa içerdim.” Nermin ; “Zehir içerseniz, kızlar iltifatları kimden duyarlar.”
Herr Rudolf ; “Ne zaman siz kahve yapıyor ben çok içiyor sonra da ölmek.” Nermin
; “Öyleyse ben kahve yapmayayım Herr Rudolf; “O zaman da ölmek var, yapmıyor
için.” Nermin ; “Ne yapayım Herr Rudolf, siz ölmeye karar vermişsiniz artık.”
Sör Harold ; “Sizinle baş başa bir kahve ne zaman içebilirizdir?” Nermin ;
“Annemle babam kahve içmeme izin verdikleri zaman.”
Karısı Fatma ve kızı Nermin ile çok mutlu bir yaşantısı olan Selim
Bey, çocukluk arkadaşı Osman Bey’in Tarabya Oteli'nde müdürlük yapıyor.
Ailesinden gizlediği kalp sorunları için "Gereken
dikkati göstermiyorsun kendine" diyen doktoru ile konuşurken onu daha
yakından tanıyoruz; "Merak etme doktor. Kızımı evlendirmeden, torunumu
kucaklamadan ölmeye niyetim yok.” Arzusu gerçekleşemeden, torununun doğumu
sırasında ölecektir. Otelciliğin her bölümünü öğrenmek isteyen genç kız, şimdi
de, müşterilere Türk Kahvesi sunuyor. Adı 'Kahveci Güzeli'ne çıkmış. İlgi odağı
olmasına karşın o ‘belki çok uzun zaman sonra belki yarın karşılaşacağı masal
prensini bekliyor’. Hemen o günlerde, bir konuğa "Kahveniz efendim"
dediğinde Cumhuriyet Gazetesi Muhabiri Ayhan Alp'le göz göze gelir. Ekrem'in,
çırpınarak, yıllardır yapamadığını Ayhan'ın bir bakışı yapar. "Herr
Rudolf'u kahve içmek için Gazete'ye çağırmıştım. O da buraya gelmem için ısrar
etti. 'Başka yerde kahve içmem' dedi. (Genç kızın gözlerinin ta içine bakarak)
Haklıymış. Hem de çok haklı. İnsanı ilk anda saran, büyüleyen bir güzelliğiniz
var Nermin hanım. Yıllarca aranan fakat görmeden izah edilemeyen bir güzellik..
Bilmem neden, sanki aramızda konuşulacak bir şey varmış gibi geldi..”
"Kimsesizim.. Önce Darüşşafaka'ya sonra da üniversiteye
girdim. Gazeteci oldum.. Ve size rastladım.. Sonunda anladım ki siz, kendimi
bildim bileli beklediğim, yolunu gözlediğim sevgiliydiniz."
Nedense, siyah beyaz filmlerin ilk dakikalarındaki mutluluk hep
kısa sürer. Onlar (ve biz), içmeden sarhoş gibiyken, bir gün Yazı İşleri
Müdürü, Atatürk ve Yunus Nadi'nin aydınlattığı odasında şöyle diyor "Sana
gene yol göründü Ayhan.. Vietnam'a gidiyorsun." Vietnam.. ‘
Bir ay sürmesi planlanan görevi uzar. Yakınında patlayan bir
bomba ile yaralanır ve öldü zannedilir. Ancak gözleri görmez bir halde esir
düşmüştür. Bir çocuk beklediğini öğrenen Nermin, bu mutluluğu yaşayamadan, ölüm
haberi ile kendisini öldürmeye kalkar. Annesi hastanede şöyle konuşuyor
"Babanla bir çare bulduk yavrum.. Bir müddet çiftliğimize gideceğiz..
Çocuğun doğuncaya kadar orda kalacağız.. Sonra 'benim' çocuğumla döneceğiz.
Doğuracak kadar gencim. Kimse sırrımızı bilmeyecek."
Aylar sonra çiftlikten, Nermin'in 'kardeşi' Gül'le beraber ama Selim
Beysiz (ikinci krizi atlatamamış) dönerler.
Ayhan'ın ve babasının acısıyla geçen dört yıl. Üstelik, kızına
ablası gibi davranmak zorunda. Bir gün oynarken yaralanan Gül'ü hastaneye
götürdüklerinde doktor "Yarası hafif ama yalnızca annesi (yanına) girebilir"
diyor. O güne kadar susan Nermin her şeyi Osman Beylere anlatır. Ailesinin
duraklamasına karşın, Ekrem evlenme isteğini tekrarlıyor. Tam da o günlerde,
öldü zannedilen Ayhan İstanbul'a döner.
Ancak, Nermin'e ‘kör hayatının karanlığı ile gölge olmaktansa, bir
süre sonra unutulacak kalpsiz bir adam rolü oynamayı tercih eder'. Gazete'nin,
bakımı için görevlendirdiği Yıldız hemşireyi nişanlısı olarak tanıtıyor ;
"Erkekler ne yazık ki, kadınlar kadar sadık ve sabırlı değiller.. Ölmeyen
aşklar yalnızca romanlarda olur Nermin Hanım."
Çaresiz, Ekrem'le evlenmeyi kabullenir. Nikâh masasında, Ekrem’in
sözleri ; "İmzayı atmadan önce hayatım boyu bana arkadaşlık edecek eşime
bir şey sormak istiyorum ; Ayhan'ın savaştan kör olarak döndüğünü biliyor
musun?.. Şu anda dışarıda bahçede olduğunu da biliyor musun?.. Yanılmıyorsam şu
defteri imzalamaktansa ona koşmayı tercih edersin."
Ayhan ve Gül'e sarılmış haldeyken Nermin'in sözleri "Benim
mutluluğum sensin. Ben seni seviyorum. Her şeyinle.. Ne olur ben de sana göz
olayım, ışık olayım.." (Murat Çelenligil – www.sinematurk.com)