Powered By Blogger

27 Ocak 2018 Cumartesi

SELAHATTİN EYYUBİ (1970)

Yönetmen: Süreyya Duru
Senaryo: Bülent Oran
Foto Direktörü: Orhan Kapkı
Yapım: Akün Film / İrfan Ünal

Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Işık Şefi: Halit Çapan, Kamera Asdistanı: Ferhan Nurtan, Asistan Rejisörler: Zeki Ökten, Tolgar Sipal, Prodüksiyon Amiri: İbrahim Seven, Prod. Yardımcısı: Fevzi Barlas, Set Ekibi: Kahraman Kongar, Baki Pınar, Necati Şimşek, Metin Işık, Ar Direktör: Sohban Koloğlu, Kostümler: Niyazi Er, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Senkron-Montaj: Manasi Filmeridis, Labortauar Şefi: Hikmet Korucu, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Renk Uzmanı: Turgut Ören, (Lale Film Stüdyosunda seslendirilmiş. Ören film stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oynayanlar: Cüneyt Arkın Selahattin Eyyubi), Orhan Günşıray (Aslan Yürekli Richard), Ketayun (Prenses Edith), Reşit Çıldam (Sir Thomas), Cihangir Gaffari (Sovalye Leopold), Ayton Sert, Arap Celal (Zindancı), Leman Öztürk, Niyazi Er, Zeki Alpan, Lütfü Engin


KONU: Filmde Haçlıların gaddarlığını anlatarak, Haçlı seferlerinin Kudüs’ü kurtarmak için değil de ortalığı talan etmek için yapıldığı anlatılıyor. Abartılı olmakla beraber basitleştirilen yorumlar doğrudur. Ne var ki sonrası Cüneyt Arkın’ın kaftanına göre biçilmiş bir filmdir. Bol arşiv malzemesi kullanılıyor bu filmde. Papa’yı oynayan ak sakallı figüranın başında bir kardinal şapkası bulunuyor. Bu ara Selahattin Eyyubi, Haçlılara şarap satıyor, fırlatılan mızrakları havada kapıyor, atlıyor ve zıplıyor ve Aslan Yürekli Richard’ın (Orhan Günşıray) yanına hekim olarak giriyor, Prenses Edith’e (Ketayyum) gönlünü kaptırıyor, tutuklanıyor, kalede zindana atılıyor. Kral Richard’ı düelloda yeniyor, Yani kısaca Cüneyt Arkın Eyyubi olmayıp, Eyyubi Arkın’laşıyor. 



SANA ALLAH ACISIN “Çeko” (1970)

Yönetmen Birsen Kaya
Senaryo: Şahin Koçak
Kamera: Suat Kapkı
Yapım: Şahin Film / Şahin Koçak

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Ülkü Özen, Nihat Ziyalan, Hasan Ceylan, Hakkı Kıvanç, Yıldız Ateş, İhsan Gedik, Abidin Görsev, Suphi Özkaya


Konu: Dolaştığı köylerde çeşitli maceralar yaşayan bir adamın yaşantısı. 

SAADET ŞEHRİ (1970)

Yönetmen: Türker İnanoğlu
Senaryo: Fuat Özlüer
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film Türker İnanoğlu

Oyuncular: Filiz Akın, Emin Alpaslan, Hulusi Kentmen, Necdet Tosun


Konu: İran'da geçen bir aşk ve macera öyküsü. 

SAADET GÜNEŞİ (1970)

Yönetmen: Nejat Saydam
Senaryo Bülent Oran Muazzez Tahsin Berkant’ın romanından uyarlama.” Fotoğraf Direktörü: Melih Sertesen
Yapım: Acar Film/Murat Köseoğlu

Işık Şefi: Cengiz Arlı, Işık Yardımcısı : Himmet Kurgun, Prodüksiyon Amiri: Ahmet Ateş, Yardımcıları: Nurettin Algül, Muzaffer Canizci, Ar Direktör: Semih Sezerli, Reji Asistanı: Namık Karakılıç, Feyza Ulukan, Dekorlar: Bilal Uysal, Mustafa Acar, Stüdyo Teknisyenleri: Recai Karataş, Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık, Altan Sertesen, Sadettin Özmutlu, Bedirhan Koç, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Montaj: Özdemir Arıtan, Besteler: Teoman Alpay, Şarkılar: Belkıs Özener, Prodüksiyon Amiri: Sedat Demir, Kamera: Tangör Toydemir

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Murat Soydan, Avni Dilligil, Gülistan Güzey, Yalçın Gülhan, Müşerref Çapın, Renan Fosforğlu, Yaşar Şener, Muammer Gözalan, Birtane Desanto


Konu: Terzilik ve mankenlik okulunda yatılı okuyan ve haylaz bir öğrenci olan Semra herkesi çileden çıkaran yaramazlıklarıyla ünlüdür. Okulun doktoru olan Faruk Bey çok yakışıklıdır ve okulun bütün kızları ona aşıktır. Semra Faruk Beyin dikkatini çekmek isterken hastalanır fakat bir yandan da utanmaktadır ancak Faruk Bey de Semra’ya karşı ilgi duymaya başlar. 



RET KİD (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Aram Gülyüz 
“Goscinny ve Morris’in Lucky Luck/ Red Kit çizgi romanından ”
Görüntü Yönetmeni: Nedim Akanlar
Yapım : Metro Film / Aram Gülyüz

Oynayanlar: İzzet Günay, Gülgün Erdem, Kamuran Akkor, Hasan Ceylan, Refik Üfler, Behçet Nacar, Cango, Necdet Kökeş, Nubar Kamçılı, Kamer Sadık, Şahin Kızıltaş, Hakkı Kurt


Konu: Red Kit'in Dalton Kardeşlerle olan mücadelesinin öyküsü. 

PÜSKÜLLÜ BELA (1970)

Resim yazısı ekle
Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Kâmil Erşahin
Kamera: Kaya Ererez
Yapım: Özleyiş Film/Nazmi Dilbaz

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Feri Cansel, Erol Taş, Aynur Aydan, Hüseyin Zan, Yaşar Güçlü, Enver Dönmez, Çöl Ban, İhsan Gedik, Yaşar Kargacı, Lütfi Engin, Cenghiz Han


Konu: Büyük kentte tutunabilmek için mücadele eden bir gencin öyküsü. 

PİYADE OSMAN (1970)

Yönetmen: Yılmaz Güney
Senaryo: Aydın Engin
Operatör: Cengiz Batuhan
Yapım: İrfan Film/İrfan Atasoy

Işık Şefi: Şevket Yılmaz, Işık asst.: Ahmet Akın (Ender Işık Servisi), Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Prodüksiyon Amiri: Bekir Çetiner, (Lale Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Yılmaz Güney, Deniz Akar, Nihat Ziyalan, Danyal Topatan, Adnan Mersinli, Tijen Doray, Tarık Şimşek, Faruk Panter, Bekir Çetiner, Lütfi Engin, İhan Gedik, Tijen Dora, Lütfi Engin,

Konu: Askerliğini piyade eri olarak yapan Osman (Yılmaz Güney), bir gazetede çalışmaktadır. Görevi foto muhabirliğidir. Artist olmak isteyen kızların fotoğraflarını çeker, Gıda-lş sendikasının grevlerini takip eder. Birlikte çalıştığı ve sevgilisi olan Zeynep'le (Deniz Akar) başı derttedir. Zeynep, "İstanbul benden sorulur diyen Piyade Osman, Kulüp Kennedy'yi dağıttı" gibi asparagas, uydurma haberler yazarak sevgilisini zor durumlarda bırakır. Osman da belalısının bu çılgın isteklerine uyup, aslı astarı olmayan haberleri aynen gerçekleştirmek zorunda kalır. Polis sürekli peşindedir. Görüldüğü yerde silah araması yapılır.

Zeynep, Osman'dan bir istekte daha bulunur. Bu kez olay gerçektir. Polis muhabiri kız arkadaşı Beyhan (Tijen Doray), silah kaçakçılığı yapan çeteyi ortaya çıkardığından hayatı tehlikededir. Kaldığı otel, kaçakçıların patronu Arap Mustafa'nın (Nihat Ziyalan) adamları tarafından çevrilmiştir. Osman, kızı kurtarmak için aynı otelin üst katlarında bir oda tutar. Aşağı sarkarak balkondan kızın odasına girer, ama geç kalmıştır. Beyhan, kapısında nöbet tutan kaçakçılar tarafından kaçırılmıştır. Osman peşlerine düşse de yetişemez. Beyhan ıssız bir yerde, elleri ayaklan bir ağaca bağlanarak kurşuna dizilir. Son anda yetişen Osman, gizlendiği çalılıklar arasından katillerin fotoğraflarını çeker. Kaçakçılar durumu fark etmiştir. Osman arabasına atlayıp kaçar ve aralarında silahlı bir kovalamaca başlar. Osman bir hamama sığınır. İlginç bir hamam macerasından sonra Osman, filmleri vermek için Zeynep'le Atış Poligonu'nda buluşacaktır. Bu telefon konuşmasından buluşma yerini öğrenen kaçakçılar pusu kurup kızı kaçırırlar. Zeynep, götürüldüğü kireç ocağında bir direğe bağlanmıştır. Osman, çektiği filmleri patronları Arap Mustafa'ya teslim etmezse öldürülecektir. Osman, gizlice kireç ocağına gelir. Silahlar konuşur. Osman, bir yandan düşmanlarıyla çarpışırken bir yandan da kızın iplerini çözmeye çalışır. Kireç ocağı birbiri ardına çıkan patlamalarla büyük bir yangına dönüşürken Osman, Arap Mustafa'yı ve adamlarını tek tek vurur. Bu çatışmadan sağ çıkarken belalısı da kurtulur. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”


► Filmin jeneriğinde ve bazı afişlerinde yönetmen olarak Şerif Gören adı geçer. Oysa filmi çeken Yılmaz Güney’dir. Filmin senaryosunu da Sadık Kurtuluş değil, gazeteci Aydın Engin yazmıştır. Bir kamera hatası nedeniyle film, iki kez çekilmiştir. (Agah Özgüç) 



PARALI ASKERLER (1970)

“Anadolu Zaferi” (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Şinasi Özonuk
Kamera: Fevzi Eryılmaz, / Yılmaz Gürbüz
Yapım: Güner Film


Oyuncular: Engin Çağlar, Demir Karahan, Fatma Karanfil, Sami Ayanoğlu, Talât Gözbak, Nubar Terziyan, Natuk Baytan, Müfit Kiper, Reşit Çıldam, Doğan Tamer, Günay Güner, Aytekin Akkaya, Tarık Şimşek, İhsan Gedik, Gül Erlat, Abidin Görsev 

PAMUK PRENSES VE YEDİ CÜCELER (1970)


Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Hamdi Değirmencioğlu
Foto Direktörü Manasi Filmeridis
Müzik Direktörü Yıldırım Gürses
Yapım : Hisar Film / Özdemir Birsel

Ar Direktör : Güner Peyman, Kurgu: Sezai Elmaskaya, Işık Direktörü; Mazhar Eröz, Prodüksiyon Amiri: Arif Eriş, Asistan Rejisör: Yılmaz Korkut, Kameraman: Necdet Çotaloğlu, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Montaj: Sezai Elmaskaya, Negatif Montaj: Hüsamettin Üren, Senkron: İhsan Yanık,

Oynayanlar: Zeynep Değirmencioğlu, Belgin Doruk, Salih Güney, Suna Selen, Hüseyin Baradan, Gülistan Güzey, Aydın Tezel, Ömercik, Ahmet Kostarika (Turgutlu), Bahri Özkan, Osman Han ve Yedi Cüceler : 1. Aydın Baboğlu (Keloğlan), 2. Nuri Turgut (Bilgin), 3. Mehmet Aşık (Öfkeli), 4. Tayyar Yıldız (Neşeli), 5. Ali Abbas Bayar (Uykucu), 6. Harun Atalay (Utangaç), 7. Ayhan Babaoğlu (Aksırık)

KONU: Bu öyküyü sanırım bilmeyen yoktur. Genede çok kısaca konuyu hatırlayalım. Çok uzaklarda bir Kral Kraliçe yaşar. Kraliçe doğum yaptıktan sonra ölür. Kral (Aydın Tezel) yeniden evlenir, üvey anne Pamuk Prensesi kıskanır. Onu celladına teslim eder ormana ölüme yollar. Fakat cellat bu güzelliğe kıyamaz, öldürmekten vazgeçer. Pamuk Prenses ormanda Yedi Cüceler’’in kulubesine sığınır. Yerini öğrenen Kötü Kraliçe Prensesi bulur, kılık
değiştir ve elma satıcısı olarak sunduğu zehirli elmadan Prenses ısırınca derin bir uykuya dalar. Tesadüfen oradan geçmekte olan bir Prens, prensesi öper, Pamuk Prenses tekrar hayat bulur. Kötüler cezalandırılır. Gökten üç elma düştü... Önce izninizle biri, bu sayfaları hazırlayan kişi olarak benim olsun, diğer ikisini de kavga etmeden sizler paylaşın...

ÖDÜL:
Antalya 8. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 10 Haziran 1971)
► En Başarılı 3. Film
► Suna Selen, En başarılı Yardımcı kadın oyuncu

Jüri Üyeleri: Selahattin Alakavuk, Nevzat Pesen, Melih Başar, Altan Demirkol, Ali Cemali, İlhan Filmer, Zeki Sözer, Erhan İmset, Selçuk Altan, Nedret Güvenç, Esat Özveren.



Amerikalı yönetmen David Hand ‘in (1900-1986) yönetiminde 1937 yılında çekilen “Snow White and the Seven Dwarfs” (Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler) isimli filmden uyarlama.




ÖP BENİ (1970)

Senaryo ve Yönetmen:Hulki Saner
Foto Direktörü: Mengü Yeğin
Yapım: Saner Film/Hulki Saner

Müzik Direktörü: Erol Büyükburç Set Amiri: Basri Büyükcan, Set Yardımcısı: Ekrem Ülgey, Işık Şefi: Recep Köseoğlu, Yardımcıları: Engin Dağdelen, Çetin Uzun, Prodüksiyon Amiri: Şerif Ablak, Prodüksiyon Asistanı: Kadir Akgün, Reji Asistanı: Erol Avcı, Kameraman: Ender Turgut, Sesleri Alan : Necip Sarıcıoğlu, Renk Uzmanları: Turgut Ören, Hikmet Kuyucu, Montaj: Aleko Alexandru, Senkron: Osman Koşkan, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Asistan Rejisör: Oksal Pekmezoğlu, Şarkılar: Beste Erol Büyükburç, Söz: Hulki Saner, “Öp Beni”, “Ben Ettim, Sen Etme”, “Yalnızlık yarası”, “Aşk Denen Şey”, “Kölen Olayım” (Lale Film Stüdyosunda seslendirilmiş Saner Film Stüdyosu renkli laboratuarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Erol Büyükburç, Esen Püsküllü, Fatma Karanfil, Yılmaz Köksal, Avni Dilligil, Mualla Sürer, Haluk Orçun, Niyazi Vanlı, Zeki Sezer, Mualla Sürer, Avni Dilligil,


Konu: "Erhan ve Metin çok iyi arkadaştırlar. Bu iki genç ve yakışıklı denizci çok da çapkındırlar. Çalıştıkları gemi tamir ve boya için kızağa çekilmiştir. Bu iki kafadarın da çok boş vakitleri olduğu için gezip eğlenmektedirler. Aslında ikisi de iki kız kardeşe aşıktırlar. Fakat çapkınlıktan da geri kalmazlar, bilhassa Erhan hayranı kızlara devamlı gemilerini gezdirmektedir. Sevgililerinin babaları geminin süvarisidir. Karısını kaybeden Süvari bey, iki kızı ile yaşamaktadır. Nermin Erhan’la, Nesrin Metin’le boş zamanlarında gezip dolaşmaktadır. İki kardeş karar vermişlerdir, artık çıktıkları çocukları birbirlerine tanıştıracaklardır, aynı pastanede buluşacakları gün gelir çatar. Fakat o gün babaları Süvari bey ateşlenmiştir. Onu bırakıp çıkamazlar. Birbirlerinden habersiz aynı pastanede karşılaşan Erhan’la Metin birbirlerine niye beklediklerini sorarlar ikisi de sevgilileriyle buluşacaklarını açıklamazlar. Abileri kızları deneme fikri verir. Bakalım ne kadar seviyorlardır. Bu Metin’le Erhan’ın aklına yatar ve iddiaya bile girerler. İş için İzmir’e gitmiş gibi yapacaklar ve birbirlerinin sevgililerini ayartmaya bakacaklardır. Süvari de zaten bir türlü denize inemeyen gemileri için söylenip durmaktadır. Bilmiyordur ki Erhan geminin en önemli parçasını çıkarıp saklamıştır. İşte şimdi fırsat çıkmıştır. Gemiye gidip parça alacaklardır. Ayrı, ayrı sevgililerini yolcu eden kızlar evde yine babalarıyla yaşamlarına devam ederler.Metin elinde bir buket çiçekle resim atölyesine gider Nermin’i bulur. Çalışmalarını övmeye başlar ve çiçekleri sunar. Ama bütün buketi suratına yer. Erhan pek keyiflidir. Sıra Erhan dadır. Parkta kitap okuyan Nesrin’i izlemekte olan Erhan iki delikanlının ona sarkıntılık için yanaşmakta olduğunu görür ve onları birer yumrukla yere serer. Nesrin’in bu kuvvetli genç dikkatini çekmiştir. Yanına oturmasına ses çıkartmaz. Erhan Onu müzik derslerinden tanıdığını, ne kadar güzel olduğunu söyler, durur. Metin resim atölyesine Nermin’e gider. Bir iki iltifattan sonra Nermin üzerinde çalıştığı tabloyu kafasına geçirir. İki arkadaş evlerinde sakladıkları çarkı ortaya çıkarıp gemiye dönmeye karar verirler. Erhan seyahatten dönüp Nermin’e evlenme teklif edeceğini hayal edip durmaktadır. Ama bu arada Erhan’ın ağabeyi iddiayı kazanmıştır. Paraları alır. Erhan Nesrin’in evine gideceğini duyan Metin de peşinden gitmiştir. Nesrin Erhan’ı gecelikle karşılar, yatak odasına çıkarır, Erhan her şeyi Metin’in de onu çok sevdiğini anlatır. Nesrin buna çok sevinmiştir. O sırada kapı çalar, Gelen Metin’dir. O da Nermin’e bir oyun oynadıklarını ve kız kardeşini çok sevdiğini anlatır. Yine kapı çalınır. Bu sefer gelen Süvaridir. İşler karışmıştır. Metin koşa, koşa yukarı kaçar. Nesrin ve Erhan’la karşılaşınca Nesrin çığlık atar. Süvari bu çığlığı duyar ve yukarı çıkar, küçük kızı ile Erhan’ı bir odada bulur. Kıyametleri koparır. İkisinin evlenmesi, namusunu temizlemesi lazımdır. Gençler hayır biz evlenemeyiz, diye bağrışmaktadırlar. Arkadan Nermin’in odasından da Metin çıkınca, sizlerin de evlenmesi lazım, bu ne rezalet!, diye bağırır ve polis çağırmaya gider. İşlerin bu kadar karışmasına şaşıran gençler gerçek sevgililerini alıp odalarına girerler, Süvari polisle gelmiştir. Gemi denize indirilir. Beybaba Süvari beyin elleri öpülür ve terfi ettirildiği için düğün masraflarını onun yapması istenir. Oradan da çifte nikah için nikah dairesine gidilir." 

ÖLÜNCEYE KADAR (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal 
“Esat Mahmut Karakurt’un aynı isimli romanından ”
Foto Direktörü: Nejat Okçugil
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Er Film / Berker İnanoğlu

Montaj: Nevzat Dişiaçık, Senkron: Arif Özalp, Negatif Montaj: Osman Bilen, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Seslendiren: Tuncer Aydınoğlu, Kamera Asistanı: Tuncay Ural, Işık: Ender Işık Servisi, Prodüksiyon Amiri: Sadri Karan, Dublajı Yöneten: Sacide Keskin, Şarkı “Ölünceye Kadar” Beste: Avni Anıl, Söz: İ. Behlül Pektaş, Teknik Direktör: Samim Utku, (Acar Film Stüdyosu Renkli Laboratuarlarında hazırlanmıştır).

Oyuncular: Ayhan Işık (Bedri Nejat), Zuhal Aktan (Berrin), Arzu Okay (Nesrin), Hayal Sirer (Nimet), Salih Güney (İhsan), Yılmaz Gruda (Av. Ziya), Feridun Çölgeçen (Feridun Taner), Özen Tutucu (Seniha), Ayfer Temizsoy, Nevat Okçugil (Nazan), Mahmure Handan (Şaziment), Muammer Gözalan (Ağır ceza üyesi), Mustafa Yavuz, Faik Coşkun (Meyhaneci), Müşerref Çapın (Nimet), Özcan Özgür (Doktor), Mehmet Büyükgüngör (Nikah Memuru), Ali Demir (Polis)

Konu: Faik Coşkun’un pompalı ‘lüx’ lambasıyla aydınlatılan sahil meyhanesinde yürek sızlatan Keman Taksimi.

Nejat; “Deniz görünmeli evimizden. Bir de bahçesi olmalı. Geceleri o bahçede kayan bir yıldıza dileklerimizi fısıldamalıyız. Çocukluğumdan beri çalışarak, hayatla boğuşarak büyüdüm ben. Hayal kuracak vaktim olmadı. Sadece böyle bir evi, orada geçecek hayatı özlerdim. Yağmurlu gecelerde tramvay beklerken bu hayalle ısınırdım. Bunları unuttuğumu sanıyordum. Hayal yaşım geçti sanıyordum.”

Nesrin ; “Öyle bir evimiz var bizim. Seni oraya götüreceğim. Şehirden uzak. Denize yakın. Pencerelerde, kapılarda bekleyeceğim seni. Bütün bir günün yorgunluğuyla geleceksin. O yorgunluğunu da seveceğim. Günlerimiz, gecelerimiz sevgiyle dolacak. Hizmet edeceğim sana. Yemekte, sahilde, okurken, uyurken hep seni seyredeceğim .Bedri Nejat. ‘Ceza Hukuku Müderrisi’. Yazarın tüm kahramanları gibi Avrupa’da, Parlak siyah saçlarının şakaklarını örttüğü .” yerde beyazlar görünüyor Çok ciddi ve konuşurken kimsenin yüzüne bakmıyor. Kız kardeşi Berrin ve ev işlerine yardım eden Şaziment Kalfa’dan başka kimsesi yok. Derslerde Ceza Kanununun 423. maddesini anlatırken esip gürlüyor. Genç kızların ‘en mukaddes kıymeti’ konusunda çok hassas; “Mendil hırsızı telafisi kabil bir suç işlemiştir. Fakat öbürünü çalan..”

Sakınılan göze çöp batarmış. Evlenmek üzere olduğu Nimet’in iki yıl önce böyle bir şey yaşadığını öğrenince köpürür; “Lekeli bir kadınla evlenemem ben. Bu leke ile kirlenemem.” Berrin ise Nimet’i affetmesini istiyor.

Nejat ; “Başkasının koynunda bir sokak kadını gibi yatmış, tabiatın ancak kocaya bahşettiği en büyük kıymeti yabancı birine teslim etmiş. Nasıl affederim?”
Berrin ; “Onun karşısına hırsız gibi çıkan, tertemiz bir kızı yalanlarıyla mahveden erkek namussuz olmuyor da niçin zavallı kadınlara atılıyor bu kapkara leke?”
Nejat ; “Erkeğin, feda edilecek böyle üstün bir manevi değeri yoktur..”
Kardeşinin de aynı durumda, dahası Mühendis İhsan’dan iki aylık hamile olduğunu bir bilse. Delikanlı “Şirketin bir fabrika projesi için Avrupa’ya” gitmek(!) zorundaymış.

Nejat, aylar sonra o güzel deniz kenarında Nesrin’le beraber olduktan sonra “Böyle bir şey benim için en büyük ahlaksızlıktı. Böyle bir kadınla erkeğin düşmanıydım. Nimet’i affedebiliyorum şimdi. Bir genç kız bir an için kendinden geçebilirmiş. O kızın en yüce değerini alan erkek de bir haydut olmayabilirmiş” diyecektir.

Ama bu arada Nimet canına kıymış. ‘Müderris’ perişan. Savcı arkadaşı Ziya toparlanması için onu Yalova, Termal’deki Büyük Otel’e (romanda Büyükada’daki Marmara Oteli’ne) götürür. Tüm bu olanlardan sonra kadınlara karşı daha da mesafeli. Sarışın afet Seniha’nın ilgisinden söz eden arkadaşına “Kadın lafı açma bana” demişti. Ama kaderin önüne geçilmiyor.

Nesrin..Deri tüccarı merhum İsmail Bey’in kızı (Sf. 57). Romanın sonundaki mahkemede ise babasının adı Cavit olur (Sf. 208). 19 yaşında. ‘Orta tahsilini’, (romanı Esat Mahmut yazdığı için) kaçınılmaz bir şekilde Paris’te yapmış. Orman yolunda karşılaşırlar. Nejat hiç yüz vermiyor ama bu güzel kıza fazla direnemeyeceğini anlayabiliyoruz.

‘Nejat ‘hiçbir şeye yeniden başlamayacak kadar isteksiz’ ama Ziya başka türlü düşünüyor; “Bir gün bir başkasında aşkı da mutluluğu da bulacaksın nasıl olsa. Bu kız niçin Nesrin olmasın?”

Asıl kıyamet, Berrin, İhsan’ın Nesrin’le evlenmek üzere olduğunu anladığında kopuyor. Genç kız kaçarken bir kamyonun altında kalır. (Roman çok farklı. O gururlu ağabeyin fellik fellik kürtaj yapacak doktor araması çok ilginçti.) Sonrasında Nejat’ın hukuk falan düşünecek hali yok. İhsan’ı öldürür. 450. maddenin 4. fıkrası gereği ipe gidecekken Nesrin’in mahkemedeki konuşmasından sonra 7 yıl için İmralı’ya gönderilir. (Romanda ise açıklamada bulunan Bülent ve ceza 7 buçuk yıl.) (Murat Çelenligil – sinematürk veri tabanı) 

FİLMİ İZLE 


ÖLÜLER KONUŞMAZ Kİ (1970)

Senaryo, Yönetmen: Yavuz Yalınkılıç. Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu .Yapım: Objektif Film / Yavuz Yalınkılıç

Oyuncular: Sema Yaprak, Kerem Mertoğlu, Oya Evintan, Doğan tamer, Jirayir Çarkçı, Giray Alpan, Kerem Mertoğlu,  Sırrı Elitaş, Hayriye Gönül, Ali Çolpan, Aytekin Akkaya, Ahmet Sert


  *  Bazı korku motiflerini kullanan ama tam anlamayla korku türü içinde saylamayacak birkaç örneği saymazsak, Drakula Istanbul' da (1953) ve Şeytan (1974) filmleri bugüne dek Yesilçam'in yegane katıksız korku filmleri olarak soyulagelmiştir. Aslında Yavuz Yalınkılıç’ını 1970'de çektiği bir korku filmi olan Ölüler Konuşmaz ki , gösterime girdiği dönemde dikkat çekmediğini, sonradansa tamamen unu utulduğunu kayda geçirmek gerekiyor. Ölüler Konuşmaz ki (jenerikte adi Ölüler Konuşamaz ki olarak yazılıyor! ,

    Kasa baya yeni gelmiş genç bir çiftin (erkeği, Aytekin Akkaya canlandırıyor) faytonla tekinsiz bir malikaneye gitmesiyle beşliyor. Arabacı atları deli gibi sürmekte ve devamlı ayin 15'i olduğundan bahsetmektedir. Arabacı, genç çifti konaklayacakları malikaneye bırakıp, ücret bile almadan hemen oradan kaçar. 'Adem Bey'in Konağı' olarak anılan ve Adem Beyin vasiyeti üzerine ücretsiz otele dönüştürülmüş olan bu malikanede yalnızca karalara bürünmüş, Hasan adli bir kahya yaşamaktadır.

Hasan, eski sevgilisinin portresi olduğu anlaşılan bir tabloya adeta tapmaktadır. Genç çift, gece eve giren şapkalı, pardösülü garip bir adam tarafından öldürülür. Bu garip adam aslında civardaki mezarlıktan kalkmış bir hortlaktır. Hortlak, her ayin 15'inde ortaya çıkarak cinayetler islemektedir. Kasabaya yeni atanan öğretmen Sema da ayni Ma likaneye yerleşir ve ayni dehşete maruz kalır. Mezardan kalkmış ölü, finalde, Kuran'dan ayetler okuyan bir hoca ve ellerinde küçük Kuran'lar tutan destekçileri tarafından köseye sıkıştırılacaktır. Filmde vampir kelimesi geçmese ve hortlak ke limesi kullanılsa da imamın "Bilirsiniz bu hikayeler Balkan memleketlerinde geçer.    Biz Varnalıyız." girişiyle başlayan ve "yasayan ölülerle" ilgili bir anısını aktardığı sahne, vampir olasılığını akla getirmektedir. Zaten Oraeula filmlerini satan açılış sekanslarının yansıra hortlagin "Duydunuz mu? Bizimkilerin sesi" repliği de, Oraeula'daki ünlü "Dinleyin! Gecenin çocukları ..." repliğini anımsatmaktadır. Mezardan kalkmış ölünün gayri-ihtiyari gülünç ve durmak bilmeyen kahkahalarının, filmin esas zaafı olduğu söylenebilir, zaaf listesine klasik dönem Amerikan korku filmlerinde olduğu gibi, gereksiz yere komedi unsuru sağlayan bir yan karakterin varlığı da eklenebilir.

    Öte yandan Ölüler Konuşmaz ki' de zaman zaman bir hayli takdire say? bir maharet de sergilenmiyor değil. üzerlikle bazı sahnelerde duvar aynalarının kullanımı oldukça dikkat çekici. Mezardan kalkmış ölünün, gecenin karanlığında camların dışında göründüğü sahne, açıkçası Nosferatu' daki (1922) benzer bir sahneyi anımsatıyor. Bariz devamlılık sorunlarinin ve konunun gelişimindeki 'boşlukların' (örneğin karalar içindeki adam ve tapındığı tablonun konu açısından nereye oturduğu hiçbir zaman belli olmuyor) ise bir bakış açısına göre filmi n genel havasına katkı yaptığı düşünülebilir; hatta filmini bu açıdan ayni dönemin bazı ay riski italyan korku filmlerini anımsattığı da bir gerçek. Televizyon kanallarımızda simdi ye dek yalnızca bir-iki kez gösterildiği söylenen ama esas itibariyle yıllardır film deposu raflarında tozlanmaya yüz tutmuş Ölüler Konuşmaz kinin artık yeniden keşfedilmesi gerekiyor.


(Kyn: Gece Yarısı Sineması - Sadi Konuralp
KIŞ 2002 Sayı 12

ÖLÜM PAZARI (1970)

Yönetmen: Yılmaz Gündüz
Senaryo: Fuat Özlüer
Kamera: Suat Kapkı
Yapım: Füze Film / Yılmaz Gündüz

Oyuncular: Eşref Kolçak, Nazan Şoray, Yılmaz Gündüz


Konu: Kanlı bir çatışmanın öyküsü. 

ÖLÜM FERMANI (1970)

Yönetmen: Kemal Kan
Senaryo: Melih Gülgen
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Topkapı Film / Işık Toraman

Oyuncular: Murat Soydan, Cihangir Gaffari, Figen Han, Gül Çekiç,

Konu: Öldürülen babasının intikamını alan bir kovboyun öyküsü.

► Yeşilçam sinemasında Kovboy" filmleri dönemi diyebiliriz Başrollerde Murat Soydan ve Cihangir Gaffari oynuyor, Figen Han da kötü adamın sevgilisi rolünde ... Kasaba?. Değil tabii, köy, taş evlerle dolu. Eğreti duvarlar yığma taş ve tezek karışımı buram buram fakirlik kokan bir köy burası. Benim bildiğim kovboy kasabaları ahşap evler, bar, salon, cenaze levazımatçısı, banka falan gibi yapılardan oluşur. Taş evlerden ve birkaç tavuktan başka bir şey görmüyoruz bizimkinde. Bir kelebek kapılı bar yapsaydınız hiç olmazsa ama o da yok. Kırlar, tepeler, bakımsız atlar, Meksikalı ve Amerikalı kostümleri giydirilmiş,

Anadolu'nun utangaç insanları "başımıza bu da mı gelecekti" ruh haliyle figürasyon yapmaktalar. Bir kilise bile yok, oysa benim Anadolum Rum ve Ermeni kilisesi dolu. Tabi filmlerin yaratıcılarının müslüman olması ile de ilgili bu, ama cami de göstermiyorlar, bak bunu başarmışlar; hep köyün camisinin yanlışlıkla kadraja girmesini bekledim durdum.

Yo kameraman başarılı ve dikkatliydi. Amerikalı kasabaIılar ellerini gökyüzüne açıp "Allah'ım!" diye yakarıyorlar, olabilir vücut dili yalan söylemez. Kasabanın şerifi roIünde Yeşilçam'ın tek zenci oyuncusu Arap Celal var. Amerika'da o tarihte zenciler şerif olabiliyor muydu? inanın bilmiyorum. Zaten o da kötü adamın hesabına çalışıyor. Filmin arasına orijinal Amerikan filminden parça yapıştırmışlar. Bir anda her şey değişiyor, büyük prodüksiyon, dekorlar, ışık, kostüm, insanlar. .. Tekrar bizimkine döndüğümüzde yine taş evler, fakirlik, coğrafya, tipoloji her şey farklı, ekoloji bile farklı, bulutlar bile. Hiç gitmesek de, kalmasak da, o köyün bizim köy olduğunu anlıyorsun.

Sanki kıyafet balosunda insanlar eğleniyor, kiraz festivali kutluyorlar. Hani çocukken sokakta kovboyculuk oynardık da ateş edip ölme numaraları yapıp kendimizi yerlere atardık ya, "teslim ol Tom!" işte film hep bu havada gidiyor. Jo bara giriyor, raftaki viskiler göze çarpıyor, conivolker, ballantines markaları, hah oldu işte kovboy barı. Murat Soydan Jo rolün de bara yaklaşıyor ağır ağır adımlar. 'Merhaba Jo,"

"Merhaba,"
"Dayın nasıl iyi mi?" "iyi."
"Hala sığır çobanlığı yapıyor mu?"
İçeri kötü adamlar giriyor, bunu tiplerin bozukluğundan anlıyoruz, hepsi allahına yan bakıyor ... Jo'nun yanına yakIaşıp "Seni Henri çağırıyor" diyorlar. Aslında biri diyor bunu, diğerleri arkada bekliyor ama hepsi birden sopayı yiyorlar. Sonra Jo bardan çıkıp Henri'nin yanına gidiyor, önce uzun uzun bakışıyorlar, hiç konuşma yok, kim daha uzun bakac
ak ...
"Beni çağırmışsın Henri"
Henri yere tükürüyor, "Evet, defol" diyor. O halde niye çağırdın lavuk... Hayda niye, niçin?
Anladığım kadarıyla yönetmen bir sürü kovboy filmi seyretmiş, aklında kalanları çekmeye çalışıyor, tabii ortada senaryo falan da yok. Ne gerek var.
Bir posta arabası soyulacak... Sıfır maliyet prodüksiyon zerzavatçı arabasının üzerine baraka çadır karışımı titrek bir dekor inşa etmiş, üzerinde şu yazı yazmakta "Bank Of Dallas." Hoop! bir dakka, bu araba da tam o zamanın parası 100.000 dolar var. Koskoca Dallas bankası sallanıyor, paralar çifte hesapla off sert olmuş bu fukara arabada para taşıyorlar. Kemal Uzan arabanın içinde, ama biz görmüyoruz.

Fonda Maricone'nin meşhur bir avuç dolar müziği, telif falan da ödenmemiş Allah'a emanet araba yol almakta anla işte. Bizim yamuklar saldırıyorlar arabaya, bin bir güçlükle soyuyorlar posta arabasını. Arabanın atının s.kinde değil soygun, atın karnı aç, otluyar yerden. Haybeye tabancalar patlıyar, Figen Han hiç konuşmuyor, tek laf etmiyor, anlıyoruz ki bu filme konuşsun diye alınmamış. Ama film TGRT'de oynadığından boşuna bekliyorum asıl yapması gereken işi. “Osman Cavcı “Yanlış Anlaşılmış Filmler” 

ÖLÜM EMRİ (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Kamera: Rafet Şiriner
Yapım: Metin Film / Işık Toraman

Sesleri Alan: Marko Buduris, Laboratuar: Cemil Orhon, Erol Yıldırım, İsmet Harslı, Muharrem Gündüz, Ertunç Şenkay, Bayram Güzel, Süleyman Koyuncu, Abdullah Karagöz, Reji Asistanı: Yaşar Seriner, Kamera Asistanı: Taci Saraç, Teknik Direktör: Taner Oğuz,
Yıldız Film stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Murat Soydan (Murat), Esen Püsküllü (Ayşe), Erden Alkan (Selim), Ali Poyrazoğlu (Ali), Mine Soley (Neriman), Behçet Nacar (Rıza), Muammer Gözalan (Fabrikatör), Faik Coşkun (Meyhaneci), Tarık Şimşek, Adnan Mersinli, Oktay Yavuz, Ahmet Şenses,


Konu: Murat hapse düşer en yakın arkadaşı Selim'de onun sevdiği kızla nişanlanır ve çalıştığı fabrikayı da soyar fakat sonu ölüm olur (ortakları öldürür). Finalde sevgililer birbirlerine kavuşur. İki önemli sahne var. 1- Neriman'ın vurulup yere ölümcül düşüşüne rağmen sürünerek gelip gazinoda can vermesi. 2- Selim'i vuran Adamdan Rıza'nın kaçtığı yönü 1/2 saat sonra bile bilip/bulup onu katleden Murat'ın (keramet sahibi herhalde) gösterdiği performans.