Yönetmen: Metin Erksan
Senaryo: Metin Erksan,
Yılmaz Tamtürk,
Kameraman: Çetin Tunca
Müzik: Hulki Saner
Yapım: Saner Film/Hulki
Saner
Oyuncular:
Fatma Girik, Engin Çağlar, Gülistan
Okan, Nükhet Duru, Gökben, İpek İleri, Ferda Büyükgüneş, Elif Pektaş, Sabahat
Işık, Ahmet Turgutlu, Kayhan Yıldızoğlu, Tevfik Çen, Mehmet Yağmur, Sönmez
Yıkılmaz
Konu: “Büyük bir yolcu uçağı Toros’lara
düştü”... Bu satırlar gazetelerde büyük bir haber olarak çıkmış, büyük üzüntü
ve yankı uyandırmıştı. Uçaktan sağ ve yaralı olarak kurtulan genç bir adam
baygın halde bir ağacın altında yatmakta iken köyün çok güzel ve mert kızı Elif
onu bulur. Yaşadığını anlayınca sırtladığı gibi dağ kulübesine götürür. Kanlı
yaralarını temizler. İlaçlarla sarar. O sırada evde merakla bekleyen annesi ve
kız kardeşlerine olan biteni anlatır. Elif ona kulübede bakmaktadır. Bir gün
Elif ellerini bağlayıp bir direğe sıkıca bağlar banyo yapacaktır. Ama ellerini
çözen adan onu seyretmeye başlar bu sırada gelen annesi onu yakalar. Köy
geleneği; gençleri evlendirirler. Düğün yapılır. Elif’in güzelliği, gözleri, kocasını
büyülemiştir. Bir müddet sonra kocasını şehre göndermiştir Elif. Vedat evine
dönmüştür. Büyük bir moda evinin müdürlüğünü yapmaktadır. Cavidan isimli meşhur
bir mankenin de nişanlısıdır. Elif’e yaptıklarından üzgündür. Onu yaşama
döndüren bu mert kıza mektup yazıp para göndermiştir. Elif çok üzülmüş ve
kızmıştır. Benim şerefimle oynadı bunun bedelini ölümle ödeyecek, ben de onu
vuracağım diye karar verir ve yollara düşer İstanbul’a gelir. Elif bir ara
Vedat’ın Cavidan’la konuşmalarını duyar, o vahşi o görgüsüz kızın kurşunlarını
boşaltır ve Vedat’ın ona gönderdiği paraları bırakır köyüne gider.
İstanbul’daki kadınlar onu şaşırtmıştır. Hepsi güzel ve şıktır. Elif’in biraz
gözü açılmıştır. Bir gün köydeki evlerine Muhtar gelir, Elif’in annesinin çok yakın
bir akrabasından yüklüce bir miras kalmıştır. Çok zengin olmuşlardır. Elif
mutluluktan uçmaktadır. Hemen kız kardeşlerini de alıp İstanbul’a gelir
kendilerini yenilerler. Bu arada Vedat’ın çalıştığı moda evini de almışlardır.
Elif, Vedat’ı çağırtmıştır, yeni Patronu ile tanışacak olan Vedat toplantı
salonuna girer, karşısında oturan çok güzel ve şık kadını görünce şaşırır,
biraz da onun birine benzediğini düşünür. Elif neden şaşırdığını sorunca
mantık beklediğini söyler.
Yıldız diye kendisini tanıtan Elif onu büyülemiştir. Evli misiniz diye soran
Elif’e başından geçenleri anlatır. Elif, patron edasıyla Vedat’tan bundan böyle
kadınlarla olan ilişkilerinde dikkatli olmasını skandal istemediğini belirtir.
Gazetecilerle randevusu olan Cavidan’a gelen foto muhabirleri Yıldız’ı görünce
onun resmini çekmeye başlarlar. Cavidan çok geri plana düşmüştür. Yıldız,
"Elif’in suçu sana aşık olmak mıydı? Onunla imam nikahlı evlendin, benimle
nasıl evleneceksin? diye dalga geçer. Yine de Vedat’ın evlenme teklifine evet
der. Hazırlıklar tamamlanır, Vedat gelini beklemektedir. Nikah salonuna Eli,
köylü kıyafetiyle elinde silahla basar. Ateş etmeye başlar, Gazetecilere bu
yalancıya inanmayın diyerek Vedat’ın yaptıklarını ve onunla imam nikahlı
olduğunu anlatır. Vedat rezil olmuştur. Vedat bana insanlığı öğrettin, gidip
ondan af dileyeceğim, onu kazanmaya çalışacağım der. Yıldız’dan köye gitmek
için izin ister. Vedat köye gitmiş ama yalnız eli boş dönmüştür. Yıldız Vedat’ı
ziyarete gider. Vedat işten ayrılacağını söyler. Yıldız, istersen yarım kalan
nikahımızı tamamlayalım deyince çok iyisin Yıldız ama, ben galiba Elif’ten
başkasıyla evlenemem diye cevaplayan Vedat’a bu sefer Yıldız git dağ kanununa
göre hareket et, sen de onu zorla yola getir, kap kucakla, zorbalıkla bu işi bitir,
belki böylesinden hoşlanacak diye akıl verir. Vedat tekrar köye gelmiştir. Elif
ateş ederek yanaşmamasını söyler. Vedat dinlemez yanaşınca kız kardeşleri onu
tutarlar. Elif içeri kaçmıştır. Vedat kurtulur ve kapıyı kırar içeri girer.
Karşısındaki Elif değil Yıldız’dır. Bütün güzelliğiyle köylü elbiselerini
çıkarmış en şık kıyafetiyle onun karşısındadır. Vedat şaşkındır ama çılgınca da
mutludur. Her şeyi anlamıştır. Kucaklaşırlar.
► Metin
Erksan, Türk sinemasına bir "Yılanların Öcü", bir "Susuz
Yaz", bir "Kuyu", bir "Sevmek Zamanı" gibi en azından
çok iyi niyetli, çok dürüst, ayrıca da gerçekten başarılı olabilen yapıtlar
vermiş bir yönetmendir. Son yıllarda tam bir tükenmişlik içine girmiş, olur
olmaz filmlere imzasını atmaya başlamıştır. Her sanatçı, belli bir düzeyi ömür
boyu tutturamaz. Her sanatçının iniş çıkışları vardır. Erksan, belki de
anlatacağını anlatmış, dağarcığını boşaltmış bir kişidir. O zaman Erksan'ı
rahat bırakmak, geçmişteki Erksan'la bu günkünü ayrı tutmak gerekir, diye
düşünülebilir.
"Dağdan İnme",
İtalyan yönetmeni Mario Moniceli’nin birkaç yıl önce oynayan "Tabancalı
Yosma - La Ragazza can la Pistola" filminin bize aktarıması sonucu meydana
getirilen Atıf Yılmaz'ın "Güllü" serisinin başka bir versiyonu...
Erksan,
"Dağdan İnme"yle hiçbir iddiası olmayan deli-dolu bir komedi yapmak
istemiş olabilir. Nitekim film, hiçbir mantığa sığmayan bir gelişim izlemekte,
tamamen bir fantezi ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Ama, Erksan'ın, bu tür bir
güldürüde bile yapılabilecek olan toplumsal eleştiri, köylü-kentli zıtlaşmasını
vurgulama gibi ögeleri dürüst biçimde kullanma bir yana, bunların sözüm ona
kullanılışı da yanlışlar, daha kötüsü saptırmalar içindedir. Beş köylü kızının
aldıkları birkaç dersle (dersler de şunlardır: Lisan, diksiyon, giyim kuşam,
görgü, bale ve (sıkı durunuz) judo dersleri!) "şehirlileşmeleri",
acınacak örgüsü dışında, böyle bir değişimi, (mümkün olmasını bir yana
bırakınız) ideal, istenir bir değişim kılması, filmi seyreden binlerce
seyircide böyle yanlış, hastalıklı bir özlem yaratması, hangi
"ulusallık"la bağdaşıyor? Beş tane kızı giydirip soyundurup,
"revülü", "karateli" film yapmak nasıl, hangi kılıfla
savunulur? Tekrar edelim: Ekmek parasına saygımız, geçim kaygısına hürmetimiz
var. Ama ya o, ya bu: Ekmek parası için her şeyi yapmayı kabullenenler, artık
Türk sinemasının ağababaları rolünü oymamaktan da vaz geçerler. iki karpuzun
bir koltuğa “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 70”
► Geçmişteki Erksan'la
şimdiki Erksan'ı ayrı tutmak gerekir diyen Atilla Dorsay, filmin ltalyan
yönetmen Mario Moniicelli'nin ''Tabancalı Yosma “La ragazza con la
pistola" filminin bıze aktarılması sonucu meydana getirilen, Atıf
Yılmaz'ın "Güllü" serisinin başka bir versiyonu olduğunu söylüyor.
Atilla Dorsay, aynı
yazısında "ulusal sinema" yaftasını üzerinden bir türlü atmaya
yanaşmayan yönetmenin köylü kızlarını giydirip soydurmanın hangi ulusallıkla
bağdaştığını soruyor: Beş köylü kızının aldıkları birkaç dersle (Dersler de
şunlardır. Lisan: diksiyon, giyim kuşam, görgü, bale ve -sıkı durunuz- Judo
dersleri!)
'Şehirlileşmeleri' acınacak
mantık örgüsü dışında, böyle bir değişimi, (mümkün olmasını bir kenara
bırakınız) ideal istenir bir değişim kılması, filmi seyreden binlerce seyirci
de böyle yanlış, hastalıklı bir özlem yaratması, hangi 'Ulusallıkla bağdaşıyor?
Beş tane kızı giydirip soyundurup 'Revülü', Karateli film yapmak nasıl, hangi
kılıfla savunulur? Tekrar edelim: Ekmek parasına saygımız, geçim kaygısına
hürmetimiz var. Ama ya o, ya bu.
"Dağdan
İnme", kuşkusuz ki Metin Erksan'ın ticari kaygıları göz önünde tutularak
çektiği bir filmdir. Buna rağmen, bu filmlerinde de Metin Erksan, imzasının
bazı ipuçları vardır. "Uçak düşüyor ve bir tek kişi sağ kalıyor, olur mu
böyle şey" diyebilirsiniz. Elbette ki haklısınız... Bu gerçeküstü bir olay
olarak algılanabilir. Ama, kendisini seven kadını aldatan şehirli zengin adamın
yaptıkları da toplumsal bir hiciv vardır. Ayrıca, beş köylü kızını üç beş
dersle şehirlileştirmesiyle, burjuvazinin kökeninin kültüre değil, paraya
dayalı olduğu mesajını vermesiyle bu hiciv daha da yoğun bir hal alır.
"Dağdan İnme"de
Türk toplumunda halen çözümlenmemiş bir sorun olan nikah çelişkisi de konu
edilir. Resmi ve dini nikah çelişkisini filmin kadın kahramanı; "Benim
gibi medeni bir kadına medeni nikah, Elif gibi dağdan inmeye ancak imam nikahı
yapılır" sözleriyle dile getirir. (Metin Erksan Sineması, “Birsen Altıner,
syf, 101)