Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Cahit Atay
Görüntü Yönetmeni: Cahit Engin
Müzik: Abdullah N. Baysu
Yapım: Saner Film/Hulki Saner
Oyuncular:
Türkan Şoray (Sultan), Ali Özoğuz (Kazım
Ağa), Müşerref Çapın, (Hacer) Handan Adalı (Sultan’ın kaynanası), Renan
Fosforoğlu (Sultan’ın babası), Cemil Paskap (Osman), Selim Kaya (Küçük Veli),
Yüksel Gözen, Şener Gezgen (Veli), Hasan Ceylan (Rıfat Ağa), Nermin Özses
(Köylü), Sabahat İzgü
Konu: "Samanlı Köyü"nde, örf ve
adetlere göre ailesi Sultan Bacı’yı başlık parası karşılığında evlendirmeye
karar vermişlerdir. Bir tür açık artırma şeklinde geçen bu pazarlık sırasında
Ağalarla Zilha Bacı fiyat artışında yarış halindedir. Aileye gelin gelince,
bütün ev tarla işlerine yardımcı olacaktır. Kazım Ağa kızı alır. Oğlu Osman’a
Sultan’ın iyi bir döl vereceğine ve bütün işleri çekip çevireceğine
inanmaktadır. Evde düğün hazırlıkları başlar. Sultan Bacı ile yenge düğün yatağını
yapmaktadırlar. Düğün töreni biter. Osman yüz görümlülüğünü takar ve kalbine
bir sancı girer. Sultan Gelin Onu yatırır, dinlendirir, teselli ederken; Osman:
Seni de yaktık, ben yüreğimden hastayım der. Sabah olur, dışarıda bekleşenler
merak içindedir. Gelin kolunu keserek, çarşafa kan damlatır ve dışarı verir.
Bir genç kızın şerefi olan bu olay gerçekleşmiştir. Dışarıda kutlama başlar.
Silahlar patlar. Herkes mutludur. Fakat ikinci gece Osman yatakta ölür. Annesi
deliye döner. Sultan gelini evden kovar. Babası bırakmaz istemez. "Onun
dölü var o bizim gelinimizdir." Diye Sultan Gelin de, "O gece kolunu
kesip kanatmıştım, dölüm yok." Diye itiraf eder. Babası, Ben Ona o kadar
başlık parası verdim
Evdeki işleri görür. Deyince
Sultan Gelin evde kalır. Kayınpeder 4-5 yaşlarındaki küçük oğlu Veli’yi Sultan
Gelin’e verir. "Onu istediğin gibi büyüt, büyüyünce nikahınızı
kıyarız". Deyince Sultan Gelin şaşırır. Veli büyümüş ve çok yakışıklı bir
delikanlı olmuştur. Sultan’a hala abla demektedir. Kayın validesi hamiledir.
Bir oğlan daha doğar. Kayınpeder Sultan’a hazır olmasını küçük oğlanın kırkında
Veli ile düğünlerinin yapılacağını hatırlatır. Düğün gelip çatmıştır. Çitin
arkasında yavuklusunu gören Veli sabah erkenden onu kaçıracağını, Sultan’ı
hakiki bir abla gibi sevdiğini anlatır. Sultan Gelin zifaf odasında gelinliği
ile Veli’yi beklemektedir. Veli gelir babasının onlara neler yaptığını, bunun
bir kötülük olduğunu söyler. Veli Hayriye’yi sevdiğinden, Ona söz verdiğinden
bahseder. Sultan ona acımıştır. "Gel bari bu işin sonunu getirelim, seni
ellerimle kaçırayım," deyip onu uyutur. İlk horoz öttüğünde Veli’yi
uyandırır. Onu pencereden çıkartır. Beline de tabanca takar, gelinliği üstünde
Veli’nin elinden tutup tarlalardan koşup sevgilisi Hayriye’nin yanına gelirler.
Duvağını çıkarıp Hayriye’nin başına koyar. Onlara yok açıklığı diler.
Kayınpeder Sultan Gelin’in babasına yeniden başlık parası verir. Kundaktaki
yeni doğan oğlunu Sultan Gelin’in kucağına verip "Al bunu, büyüt ama bu
sefer ona iyi sahip çık" der. Töreler devam etmekte, Sultan Gelin yavaş,
yavaş beyazlamaya başlayan saçlarıyla, türküler eşliğinde yeni bebeğini,
ileride kocası olması gereken bebeğin beşiğini sallamaktadır.
► Senaryo
ve hikaye sıkıntısı çeken sinemamızın, edebiyatımızın olduğu kadar,
tiyatromuzun da seviyeli ürünlerine el atması sevinilecek bir olay, Cahit
Atay'ın ünlü piyesi Sultan Gelin, bir köy filmi için gerekli ve yeterli
dramatik çıkış noktalarını getiriyor. Hasta bir adamla başlık parası için
evlendirilip kalan Sultan Gelin, yine aile (ve çıkar) zoruyla, bu kez ölen
kocasının, daha küçük bir çocuk olan kardeşiyle nikahlandırılıyor. Tam 10 yıl
bakıyor Veli'ye, hem bir eş hem bir ana gibi... Veli büyüdüğü, sahici bir koca
olacak yaşa gelip de, gönlünü başkasına kaptırdığında ise, Sultan'a yeni bir
özveride bulunmak ve sevgilileri birleştirmekten başka bir şey kalmıyor.
Kucağına verilen ve bakacağı, büyümesini bekleyeceği bir bebekle birlikte...
Yanlış, haksız, kıyıcı gelenek ve göreneklerin Anadolu’da da özellikle kadını
mahkum ettiği, edebileceği acılı kaderlerden bir örnek... Piyes olarak bir
hayli başarılı olduğunu sandığım Sultan Gelin, film olarak o denli etkileyici
değil... Gerçi çok iyi oynanmış, Refiğ'in çalışması da bir hayli özenli... Ama
filmde eksik olan bir şeyler var, bir filmi unutulmaz yapan o anlatılmaz şey
eksik... Belki de bir heyecan... Yine de yılın olgun, belli bii düzeye erişmiş
yerli filmlerinden biri olarak görülebilir. “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut
Yılları” syf, 67”